MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 2
CUMHURBAŞKANI SAYIN AHMET NECDET SEZER’İN AÇIŞ KONUŞMASI
Sayın Konuklar, Değerli Katılımcılar,
Doğumunun 125. Yılında Mustafa Kemal Atatürk Uluslararası Sempozyumu’nda sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu öncelikle belirtmek istiyorum.
Atatürk’ün ve düşünce sisteminin tüm yönleriyle değerlendirileceği bu anlamlı etkinliğin düzenlenmesinde katkısı olanları ve Sempozyum’a bildirileriyle katılanları kutluyorum. Sempozyum nedeniyle ülkemizde bulunan konuklarımıza hoş geldiniz diyorum.
Mustafa Kemal Atatürk Uluslararası Sempozyumu, Yüce Önder’in doğumunun 125. Yılı etkinliklerinin önemli bir bölümünü oluştur maktadır.
Kutlama etkinlikleri belirli bir program çerçevesinde, tüm kurum ve kuruluşlarımızın katkısı ve yurttaşlarımızın katılımı ile coşku içinde, büyük bir özenle sürdürülecektir.
Türk Ulusu, her geçen gün değerini daha çok anladığı Yüce Atası’nın doğumunun 125. yılını O’nun büyüklüğüne yaraşır etkinliklerle kutlamakta, Ölümsüz Önderi’ne gönülden bağlılığını hiç eksilmeyen bir sevgi ve saygıyla, büyük bir içtenlikle göstermektedir.
Büyük Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına uzanan sürecin de başlangıcı olan 19 Mayıs’ı doğum günü kabul etmiştir.
19 Mayıs bu yönüyle Atatürk’ün Ulusu’yla özdeşleşmesini en güzel biçimde yansıtan bir gün olarak belleklere kazınmıştır.
Ulusumuz, doğumunun 125. yılında tarihe ve insanlığa malolmuş, eylemleri ve söylemleriyle dünyada hayranlık uyandırmış, tüm yönleriyle örnek alınan bir önderi yetiştirmenin övüncünü de yaşamaktadır.
Atatürk, insanlığın sevgisini kazanan, Ulusu Onun tüm bireyleriyle gönülden bağlı olduğu, tarihte ender karşılaşılan bir dahi, üstün bir kişilik, yürekli bir kahraman, yenilmez bir komutan, büyük bir devrimci ve devlet adamıdır.
İngiltere eski Başbakanı Churchill, O’nu “Büyük bir kahraman”; Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Kennedy, “20. yüzyılın en büyük önderlerinden biri” olarak nitelemiş, İsrail’in ilk Başbakanı Ben Gurion da “O’ndan daha büyük bir devlet adamı bilmiyorum” diyerek Yüce Önder’in devlet adamlığını övmüştür.
Hindistanlı bir siyasetbilimci Prof. Arşi Han’ın, “O, yalnız bir asker ve Devlet Başkanı değil, aynı zamanda bir ulusun ve bir devletin nasıl kurulabileceği konusunda örnek bir kişiliktir” sözü, Atatürk’ün devlet adamlığı yanını çarpıcı biçimde vurgulamaktadır.
Savaşımıyla yazgımızı ve tarihin akışını değiştiren Atatürk, yalnızca eserleriyle değil, düşünce sistemi ve yüksek öngörüleriyle de insanlığın yetiştirdiği büyük kişilikler arasındaki unutulmaz yerini almıştır.
Değerli Konuklar,
Konuşmamın bu bölümünde sizlerden, “Bugün dünyada hangi önder düşünceleriyle, yapıtlarıyla, zaferleriyle güncelliğini koruyor, insanlığa ve Ulusuna yol gösteriyor?” sorusunu düşünmenizi, 20. yüzyılda tarih sahnesinde yer alan önder ve devlet adamlarını bellekleriniz de canlandırmanızı istiyorum. Kuşkusuz, bu soruya verilebilecek ortak yanıt Atatürk’ten başkası değildir.
Atatürk yalnızca çağının kahramanı olarak anılmamıştır. Yüce Önder’in büyüklüğü, öngörülerindeki haklılığı geçen zaman içinde yaşanan gelişmelerle daha iyi anlaşılmıştır.
Alman belgesel yapımcılarından Liebe, “Atatürk, tarihin Türk Ulusu’na ve insanlığa bir armağanıdır.” söylemiyle bunu en çarpıcı biçimde anlatmaktadır.
UNESCO Genel Kurulu, 1981 yılının Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olması nedeniyle aldığı kararda, Atatürk’ün, gelecek kuşaklar için örnek olarak üstün kişiliğini uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolundaki çabalarını, eşsiz devrimciliğini ve özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri olduğunu ve “Mazlum Milletler “in bağımsızlığına kavuşarak, insanlar ve ülkeler arasında hiçbir renk, din, cins ve ırk ayrımı gözetmeyen bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına inandığını, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak politikasında ve davranışlarında her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygıya öncelik tanıyan bir tutum içinde bulunduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Atatürk’ün büyüklüğünü, üstün kişiliğini ve evrenselliğini en güzel biçimde dile getiren bu değerlendirmelerden kıvanç duymayan hiçbir Türk düşünülemez.
Atatürk, Ulusumuzun soylu özelliklerini yansıtan nitelikleri, hayranlık uyandıran kişiliği ile yaşadığı çağa damgasını vurmuş, kurduğu Cumhuriyet rejimi ve Türk Aydınlanma Devrimi ile 20. yüzyılın en büyük çağdaşlaşma hareketlerinden birini gerçekleştirmiştir.
Hindistan Başbakanı Nehru, Atatürk’ü “Modern çağın yaratıcılarından biri” saymaktadır.
Fransa eski Devlet Başkanı De Gaulle de, “Atatürk’ten öğreneceğimiz çok şey var. Dünya önderleri arasında en büyük başarı elde eden kişilik O’dur.
Çünkü, ulusunu çağdaşlaştırmıştır” söylemiyle, Atatürk’ün, çağdaş yanını vurgulamaktadır. Rusya Bilimler Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Şeremet de, “Atatürk, çağdaş bir Türk uygarlık bölgesi yarattı.” sözüyle bu değerlendirmeye katılmaktadır.
Atatürk, “Avrupa’nın hasta adamı”ndan tam bağımsız, ulus egemenliğine dayanan, laik, demokratik, çağdaş bir devlet kuran, Devlet’in ve toplumun yapısını çağdaşlaştıran, cemaatten toplum, ümmetten ulus, kuldan yurttaş yaratan, Türk insanını uygarlığın kavram ve değerleriyle buluşturarak hak ve özgürlüklerine kavuşturan Önder’dir.
Atatürk, kadına toplumdaki hakettiği yerin ve değerin verilmesini sağlamıştır.
Bu niteliği, Yüce Önder’in yalnız ülke içinde değil dışında da büyük takdir toplamasına neden olmuştur.
Amerikalı siyaset bilimci Prof. Lowry diyor ki; “Dünyada kadınların toplumdaki rolüne Mustafa Kemal kadar duyarlılık gösteren pek az önder vardır. Kadınlara eşit haklar tanınmasını isteyen duygu ve düşüncelerin bütün uygar dünyada gerçekleşeceğini yarım yüzyıl önceden öngörmüş olması O’nun benzersiz bir önder olduğunu gösteriyor.”
Fransa’da yayımlanan bir gazetedeki, “Devrin yüksek şahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda Türkiye’nin asla değişmeyeceğini ve değişmeden öleceğini ilan etmişlerdi. Halbuki ölmeden değişti. Hem de kökünden ve baştan aşağı değişti. İnançlar, gelenekler, yöntemler yıkıldı. Son döküntülerini de yabancı zırhlıları ve kapitülasyonlar gibi memleketten sürüp attılar. Türkiye, ruhunu değiştirmişti...” yorumu, Türkiye’nin başardığı dönüşümleri çarpıcı biçimde anlatmaktadır.
Atatürk’ün kişilik özelliklerinden biri de zamanlama ve planlama yeteneğidir. Atatürk düşünce alış-verişine her zaman önem vermiş, her şeyi derinlemesine tüm ayrıntılarıyla düşünmüş, araştırmıştır. Doğru zamanda, doğru kararlar almış, koşullar oluşunca bunları Ulusu onun desteğiyle uygulamıştır.
Türk Ulusu’nun bağrından yetişip gelen bir önder olan Yüce Atatürk, yaptıkları ve zaferleriyle başka uluslara da yol göstermiş, insanlığa umut ve güç vermiş, dünyada silinmez izler bırakmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Eisenhower, O’nu “Tüm dünyada bağımsızlığı için savaşanların esin kaynağı” olarak övmüştür.
Akla, bilime, Yurt ve Ulus sevgisine verdiği önem, yüzlerce yılda gerçekleştirilme si olanaksız işleri kısa sürede yaşama geçirebilmesinin yolunu açmıştır.
Yunanistan eski Başbakanı Venizelos, Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterirken bakınız ne demiştir: “Bir ulusun yaşamında bunca kısa sürede, bunca köklü değişikliklerin başarıldığı pek enderdir.
Bu olağanüstü çalışmaları Atatürk’e, sözcüğün tam anlamıyla ‘Büyük Adam’ şanını kazandırmıştır.”
Atatürk soğukkanlı, ileri görüşlü, akılcılıktan ve gerçekçilikten ödün vermeyen büyük bir devrimcidir. “Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi yeterli değildir. Muhakkak ufkun ötesini de’ görmesi ve bilmesi lazımdır” deyişi, O’nun bu niteliğini gözler önüne sermektedir.
Atatürk hiçbir zaman hayalperest olmamıştır. O, yarının insanıdır, olaylara ve gelişmelere böyle bakmış, koşulları ve olanakları bu yaklaşımla değerlendirmiş, her zaman Ulusu için en iyisini hedeflemiştir. Hedefe ulaşma sürecinde her zaman doğru adımlar atmıştır.
Atatürk, Cumhuriyet’le birlikte demokrasiye geçme düşüncesini süreç içinde kimi zaman denemelerle yaşama geçirmeye çalışmış; demokrasi hedefinden hiçbir zaman vazgeçmemiştir.
Alman Sosyolog Bischoff, Atatürk’ü “demokrasi kuran deha” olarak nitelemekte dir.
Bremen Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Harkort da, Atatürk’ün demokratikleşmeye verdiği önem kapsamında şöyle demektedir:
“1930’larda Avrupa bir karanlık içindeyken, Almanya’da toplama kampları varken, Türkiye’de demokrasiye hazırlık çalışmaları sürdürülüyordu.
“ Atatürk, barışçı kimliği ve barışın sürekli kılınması yönündeki çalışmalarıyla da dünyaya örnek olmuştur. Dış politikada serüvenciliği reddeden bir kişilik yapısına sahip olan Yüce Önder, tüm ülkelerin barış içinde yaşamasını isteyen gerçek bir barışseverdir.
Birçok savaş yaşamış olmasına karşın, “Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaş cinayettir.” diyecek kadar insan sever bir önderdir.
O’nun “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi yalnız Ulusumuza değil, tüm insanlığa yol gösterecek niteliktedir. Bu ilke doğrultusunda barışçı bir dış politika izleyen Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir zaman çizgisinden sapmamış, bölgesinde barış ve istikrar öğesi durumuna gelmiştir.
Profesör Bernard Levvis, Yüce Önder’in bu özelliğini şöyle dile getirmiştir: “Atatürk, özgürlük ve barışın ölümsüz mimarıdır.”
İnanıyoruz ki, eğer insanlık Atatürk’ün düşüncelerini benimsemiş olsaydı, dünyamız daha yaşanabilir olurdu.
Son olarak, Makedonyalı bir öğretim üyesi ile Ukraynalı bir üniversite öğrencisinin değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Makedonya Üsküp Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Yusuf, “Biz Makedonya Türkleri, geleceğimizi Atatürkçülüğün icra edilmesinde ve Atatürkçülüğe sadık kalmamızda görüyoruz.”,
Ukraynalı siyasetbilimi okuyan üniversite öğrencisi ise, “Ben tüm liderlerin yaşamını inceledim... Atatürk’ün düşüncelerini diğer liderlerden çok daha gerçekçi ve yaratıcı buldum. Ukrayna için geleceğe dönük siyaset belirlerken Atatürkçü bir çizgi üzerinde yürümek gerektiğini düşünüyorum.” söylemleriyle,
O büyük insanın düşüncelerinin tüm dünya insanlarını nasıl etkilediğini göstermişlerdir.
Değerli Konuklar,
Atatürk, güçlü ilkeleri, sarsılmaz düşünceleri ve yıkılmaz eserleriyle gönüllerde yaşamaktadır. O, bir güneş gibi her gün doğmakta, insanımızın gönlünde yücelmekte ve yolumuzu aydınlatmayı sürdürmektedir.
Büyük Atatürk’ün düşlediği Türkiye’ye ulaşmak için, yapılması gereken, düşüncelerini ve felsefesini özümsemek ve gelecek kuşakları ilke ve devrimlerinin ışığında, çağdaş bir eğitimle yarınlara hazırlayabilmektir.
Kimi konulardan yakınmak yerine, Atatürk’ün sağladığı çağdaş, aydınlık, laik ve demokratik Cumhuriyet’in sonsuza dek sürmesi için herkesin elinden gelen çabayı göstermesi zorunludur.
Doğumunun 125. yılında bir kez daha vurgulamak istiyorum ki, Atatürk, Türkiye ve Türk Ulusu için hiç sönmeyecek bir ışıktır.
Atatürk’ün, Ulusumuzun gönlündeki erişilmez yeri, hiçbir zaman değişmeyecektir.
Sözlerime son verirken büyük kurtarıcımızı rahmet, saygı, sevgi ve gönül borcuyla anıyorum.
Bu önemli Sempozyum’un başarılı geçeceğine inanıyor,
Esenlikler diliyorum.
3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***