SURİYE, ARAP BAHARI. BÖLÜM 3
ARAP BAHARI İÇ SAVAŞA DÖNÜŞMESİ
Muhalifler İstanbul’da ilk toplantıda “Dışarıdan destek yok” diyordu ama daha bir ay geçmeden Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan ya da ABD bağlantılı muhaliflerin maaş olarak kullandığı endişesi öne çıktı. Haddam kaos çıkarmak için göstericileri silahlandırmaya çalışıyordu. BAE ise göstericilere organizesinde kullanılmak için Thuraya marka telefonu sağladı. Saad el-Hariri de intikam için Adamlarını seferber etti (Taştekin, 2015, s. 82). Ulusal Demokratik Değişim Koordinasyon Komitesi’nin bildirisinde, 31 Aralık 2011’de Kahire’de imzalanan anlaşmanın "Suriye’nin demokratik bir devlete doğru geçiş süreci için, demokratik mücadelenin prensiplerini tanımladığı" bildiride “Arap müdahalesinin bir dış müdahale olarak kabul edilmediği" vurgulanan anlaşmada, "sivillerin her türlü yasal imkânla korunmasının gerekliliği" açıkça ortaya kondu (AA, 2011).
Suriye’de sivil halk gösterileri azaldığında ülke dışında gelen muhalif güçler, Rejim ile muhalifler arasında şiddetli çatışmalar başalarken İdleb’e bağlı Cisr el Şuğur’da 2011 yazı boyunca ülke dışında muhalifler devrin sivil olduğunu dillendirmeyen devem etse de sahada durum başkaydı. Ta başından itibaren asker ve polis cenazeleri geliyordu. Muhalefette göre 123 güvenlik görevlisinin feci şeklinde katledildiğini olayla birlikte duvara çarptı (Taştekin, 2015, s. 86). Çatışmalara hızla devam ederken dünya medyasında yer almıştı. BM bu korkunç olayları durdurmak için Kofi Annan liderliğinde bir plan düzenlendi. Annan'ın bu kararı "şiddet ve kan dökülmesine son verebilecek, muhtaçlara yardım ulaştıracak, Suriye halkının meşru taleplerinin yerine getirilmesi için siyasi diyalog sağlanmasına elverişli ortam yaratacak önemli bir ilk adım olarak gördüğünü. Altı maddelik Annan planı, Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın yerleşim merkezlerinden askerlerini çekmesini, tüm tarafların çatışmalara en azından günde iki saat ara vererek insani yardımın ulaşmasına olanak vermesini, yönetimin isyan sürecinde gözaltına aldığı kişileri serbest bırakmasını öngörüyor. Hem BM hem de Arap Birliği'ni temsil eden Annan halen şiddete son verilmesi için hazırladığı plana destek almak üzere Çin'de temaslarını sürdürüyor. Annan'ın temasları sonrasında Rusya Cumhurbaşkanı Dimitri Medvedev de girişimi bütünüyle desteklediğini çünkü bunun 'Suriye'nin uzun ve kanlı bir iç savaşın önüne geçmek için son fırsat' olduğunu söyledi (bbc, Suriye Annan Planı'nı kabul etti, 2012). Ancak bu plan 9 Mart 2012 muhalifler tarafından Kofi Annan’ın, ‘diplomatik çözüm’ talebi Şam rejimine karşı direnen muhalifler tarafından reddedildi (Jazeera a. , 2012).
Annan'ın Barış Planı
1. Suriye halkının istek ve endişelerine yanıt sunacak Suriye öncülüğünde bir siyasi süreç
2. Sivillerin korunması için BM gözetiminde her tür silahlı şiddete son verilmesi
a) Hükümet meskûn alanlara asker sevkini ve silah kullanımını durdurup buralarda bulunan askerleri çekecek
b) Muhalefet çatışmalara son verme taahhüdünde bulunacak
3. Tüm taraflar çatışma yaşanan bölgelere insani yardım sevkini sağlayacak ve insani amaçlarla her gün iki saatlik sükûnet dönemleri sağlanacak
4. Yetkililer keyfi şekilde tutuklanmış kişilerin serbest bırakılması sürecinin hızını ve kapsamını artıracak
5. Yetkililer ülkede gazeteciler için hareket serbestisi temin edecek
6. Yetkililer toplanma ve barışçı şekilde gösteri yapma hakkına saygı gösterecek.
11 Kasım 2012’de Katar’da toplanan muhalefet grupları 60 kişiden oluşan yeni ve daha kapsayıcı bir liderlik konseyi kurulmasını kararlaştırmıştır. Suriye içi ve dışından üyeleri kapsayan Suriye Devrimi ve Muhalefet Güçleri Ulusal Koalisyonunun ülkenin tek yasal temsilcisi olarak tanınması, yapılacak mali ve muhtemelen askeri yardımlar için tek adres olması umulmaktadır. Şeyh Moaz el-Hatib Koalisyona başkan seçildikten sonra Suriyeli askerlere orduyu terk etmeleri çağrısında bulunmuş ve tüm mezhep ve etnik grupların birleşmesini istemiştir. Daha önce en büyük muhalefet örgütlenmesi olan Suriye Ulusal Konseyi, koalisyon grubundaki 60 sandalyeden sadece 22’sini kontrol etmektedir (Şen, s. 66). 2012 yılından itibaren Suriye’ye gerek Türkiye eğiten militanlar gerekse Libya, Tunus ve diğer ülkelerden militan Türkiye, Lübnan ve Ürdün üzerinde Suriye’ye girdikten sonra Suriye halkı hem rejim tarafında hem de muhalif güçler tarafından katliama ve şiddete maruz kaldı. Daha sonra ülkeye farklı mezhep ve ülkelerden militan akımı başlamıştı. Bu da Suriye’nin kanlı bir sayfanın başlangıcıydı.
Suriye’de ayaklanmaların başlamasıyla ilk olarak Kürtler herhangi bir etkinliğe katılmadı. Çünkü 2004’ten sonra Kürtlerin bazı ayaklanmalarına Araplar tatafından destek görülmedi ve illerde de tam olarak ne olacağına tahmin etmediği için mesafeli durmuştu. Temmuz 2012’de İstanbul’da yapılan toplantıda Araplar tavizsiz bir şekilde “Suriye Arap Cumhuriyeti” adında ısrar ederken, Kürtler toplantıyı terk etmiştir. Daha sonra Kahire’de düzenlenen toplantıda da Kürtler konferansı terk etmek durumunda kalmışlardır. Kürtlerin bütün ısrar ve çabalarına rağmen, muhalefetin Arap üyeleri “Kürt halkı tanınmalıdır” şeklindeki bir maddeyi kabul etmemişlerdir. Bütün bunlar Kürtlerin gittikçe uzaklaşması ve kendi başlarının çaresine bakmasına yol açmıştır. Kürtler Suriye Ulusal Konseyi’nde (SUK) sadece sembolik düzeyde yer almıştır. (Kıran A. , 2014, s. 12) Ancak Türkiye Suriye Kürtlerinin bağımsız bir devlet olma yönündeki girişimlerine seyirci kalmayacağını dile getirirken, Suriye Kürtlerinin nüfus olarak devlet kurmak için yeterli olmadıklarını ileri sürmektedir (Kıran A. , 2014). 2004’te kurulan PYD diğer Kürt partileriyle karşılaştırıldığında göreli olarak ne istediğini bilen bir parti görüntüsü çizmekteydi (Erkmen, 2014) Kürt Yüksek Komitesi, Temmuz 2012 tarihinde Demokratik Birlik Partisi (DBP ya da PYD) ve Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin inisiyatifiyle 13 Kürt partisinin ittifakı olan Kürt Ulusal Konseyi (KUK) arasında kurulmuştur. Komitenin Suriye’nin kuzey doğusunda hükümet kuvvetlerinin çekilmesinden sonra 2012 yazında ortaya çıkan fiili özerk Kürt bölgesini yönetmesi umulmuştur. Ancak KUK, Demokratik Birlik Partisinin yönetimi paylaşım anlaşmasına sadık kalmadığından şikâyet etmiştir (BBC 2013). PKK bağlantılı bir örgüt olan PYD, kuzeydoğu Suriye’de fiilen özerk bir Kürt bölgesi idare etmektedir (Şen). Ancak PYD İŞİD’de karşı en güçlü mücadele vermektedir.
Suriye’ye gidip çatışan Müslüman gruplar bulunmaktadır(…)Bütün bu örgütlerin yanında, rejimin askeri yapısını zayıflatmak ve düşürmek amacıyla oldukça örgütlü bir şekilde mücadele eden El Kaide örgütü var. Üstelik El- Kaide ile bağlantılı bir şekilde çalışan, Kafkasya, Afganistan, Yemen, Libya, Ürdün, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerden gelip temel amacı cihadı gerçekleştirmek olan kimi radikal İslamcı gruplar bulunmaktadır. Suriye rejiminin bir an önce düşmesini isteyen Türkiye gibi ülkeler, istemeyerek de olsa, dolaylı olarak El Kaide ile bir ilişki içinde görünüyor, ya da bu örgütü “planlı mücadeleyi alevlendirecek bir güç olarak görüyor”. Ancak bu durum, özellikle Şii yönetimlerin egemen olduğu İran, Irak ve Lübnan gibi ülkeler açısından farklı değerlendirilmiyor. Onlara göre Vahabiler Şiileri hedef alıyor ve asıl hedef Şiilerin yönetimden uzaklaştırılmasıdır (Kıran A. , 2014). Beşar Esad’ın zalim rejimine karşı ayaklanma kısa süre sonra farklı amaçlar güden ideolojik, mezhepsel ve etnik grupların katılmasıyla adeta savaş içinde savaşlara yol açmıştır. Esad’a karşı çıkan muhalifler kendi aralarında bölünmüş ve rakip gruplar birbirlerine karşı savaş açmıştır. El Kaide’den kopan El Nusra ve benzeri radikal örgütler de kendi içlerinde ihtilafa düşüp eylemlerini kendi amaçları doğrultusunda sürdürmüşlerdir (Kohen, 2016)
Suriye’de ÖSO’dan başka Ahrar el-Şam, Cephetun-nusra, Feth-elŞam da vardır. Ancak Gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle, Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarla adını özellikle 2014 yılı içerisinde sıkça duyuran Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) , ilk olarak 1999 yılında Ebu Musab el-Zerkavi tarafından Afganistan’da, Tevhid ve Cihad Örgütü olarak kurulmuş, 2001 yılında Irak Kuzey’ine gelmiş ve ABD güçlerine karşı savaşmıştır. Örgüt, 2004 yılında El-Kaide ile bağlantılı hale gelerek Irak El-Kaidesi ismini almıştır. Ekim 2006’da ise Irak İslam Devleti kurularak liderliğe Ebu Ömer el-Bağdadi getirilmiştir. 29 Haziran 2014’te ise halifeliği ve İslam Devletinin kurulduğunu ilan etmiştir (Şemsidin Erdoğan, 2015) İŞİD şimdi ise Suriye toprakların Fırat Nehri havzasında yer almakta idi Ancak İŞİD, ÖSO, PYD ve rejim tarafında saldırmaktadır bunun için sınırları değişkendir. Ancak İŞİD’in popülaritesi 2014 yılında Suriye’nin Kuzeyinde PYD elinde Kobani’nin işgali sırasında yoğun olarak duyulmuştu ve sosyal medyada ve özellikle youtube’de yayınlandığını bazı korkunç videolarla tanıdı.
Şekil 1; http://www.papik.net/suriyede-kim-kiminle-savasiyor-grafik/
Son iki yıla baktığımızda bölgede bazı konjektörlerin yön değiştirilmesi neden oldu. 24 Kasım’da düşürülen uçağı Türkiye ile Rusya arsında bozulması neden oldu. daha sonra Türkşye Cumhurbaşkanı tarafında yazılan mektupta “ özür dilemesiyle tekrar her iki ülke arasındaki sorunları çözüldü”. Suriye’nin kuzeyinde ABD güdümünde bir federal bölgenin ortaya çıkması her iki aktör açısından işbirliği zemini yaratabilir. Buna bağlı olarak Türkiye ve Rusya Azaz-Cerablus arasındaki bölgede IŞİD’e karşı ortak mücadele edebilir. Buna karşılık Rusya Türkiye’den Suriye konusundaki tavrını yumuşatmasını talep edebilir (Orhan, 2016). Son olarak da Türkiye Fırat Kalkanı Operasyon ÖSO ile birlikte bölge İŞİD teröründe temizlemek, tampon bölge oluşturmak ve ABD'den aldığı destekle bölgede yayılmacı ve saldırgan bir politika izleyen PKK/PYD yapılanmasının kantonları birleştirerek bir kuşak oluşturmasını engelleyebilmek (Acun, 2016). Aynı zamanda da ABD’nin YPG’ye verdiği lojistik ve hava operasyonların yardımıyla YPG’nin ilerlemesi Türkiye zor durumda bırakmıştı. Her iki ülke arasında siyasi krizler söz konuş olmuştur.
4. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder