17 Aralık 2015 Perşembe

1938-1960 YILLARI ARASINDA ATATÜRK DEVRİMLERİNE KARŞI FAALİYETLER 2






1938-1960 YILLARI ARASINDA 
ATATÜRK DEVRİMLERİNE KARŞI FAALİYETLER 2



 4.2. Din ve Eğitim: Dinî Eğitim 

 1945’ten sonra C.H.P. ile başlayan dinî eğitimin örgün eğitime dâhil edilmesi konusunda verilen tavizler D.P. zamanında devam ederek son raddeye 
varmıştır. 

 Demokrat Parti, 7 Kasım 1950’de köy okullarının Tarım, Şehir okullarının Türkçe derslerinin birer saatini iptal ederek, iki ders saatini din dersi olarak belirledi. Böylece “ İhtiyarî ” ( Mecburî olmayan, zorunlu bulunmayan, isteğe bağlı olan) olan din dersi mecburi hale gelmiş oldu (Saray, 2008, s. 93). 
İlkokullarda verilecek din eğitiminin sorumlusu sınıf öğretmenleriydi. Sınıf öğretmenlerinin din eğitimi verebilmesi için din eğitimi alma zorunluluğu ortaya 
çıkmıştı. Bu sebeple ilköğretmen okullarının 9. ve 10. sınıflarına 1953 yılından itibaren haftada birer saat zorunlu din dersi konuldu (Ayhan, 2004, s. 153). 

 1949 yılında ilkokulların, 1953 yılında ilkokul öğretmen okullarının, 1956 yılında ortaokul müfredatına eklenen din eğitiminin örgün eğitimdeki yerleşme seyri devam etmiş, 1967 yılında da liselerin 1.ve 2. sınıflarına ve 1976 yılında ortaokul ve liselerin son sınıflarına da din dersi konulmuştur. 

   İmam Hatip Okulları ise 17 Ekim 1951 tarihinde Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş olmak üzere toplam yedi ilde öğretime 
başlamıştır.1958 yılında Balıkesir ve Burdur’da İmam Hatip okullarının açılmasıyla toplam İmam Hatip okul sayısı 19 olmuştur. 1961 yılına kadar Orta 
Öğretim Genel Müdürlüğüne bağlı kalan İmam Hatip okullarının sayısı aynı kalmıştır (Saray2008, s. 99). İmam Hatip okullarının yanı sıra Kur’an kurslarının 
sayıları da hızla artmaya başlamıştır (Koray, 2003, s. 577). Bu sürece son nokta 1959 yılında orta dereceli okullar ile İmam Hatip okullarına din dersi öğretmeni 
yetiGtirmek ve dini araştırmalar yapmak maksadıyla Yüksek İslam Enstitüleri İstanbul’da açılarak konacaktır (Saray, 2008., s. 102). 

 4.3. Halkevlerinin Sonu ve Köy Enstitülerinin Kapatılması 

 D.P.nin iktidara gelmesiyle 1946’dan beri devam eden Halkevleri ve Halkodaları tartışması, hem parti platformunda hem de meclis birleşimlerinde her iki parti tarafından daha da tartışmaya başlanıldı. 

 Oysa ki Adnan Menderes, yıllarca Halk Partisi’nin Halkevleri Müfettişi olarak çalışmıştı. Onun Halkevlerinin varlığı için 15 yıl çalışmasının ardından 4 
Mayıs 1951 tarihinde mecliste yaptığı bir konuşmasında Halkevleri için söyledikleri oldukça düşündürücüdür: 

 “Halkevleri, Halkodaları kurmak, gençlik teşkilatını ele almak, Faşistçe düşünce ve telakkilerin mahsulüdür. Bunlar, içtimai bünyemiz içinde tamamıyla, abes, beyhude, geri ve yabancı uzuv halindedirler.” ( Saray, 2008, s. 184 ) 

 8 Ağustos 1951 tarihinde 5830 sayılı yasa olarak halkevleri ve halkodalarının kapatılması yasalaştı ( Şimşek, 2002, s. 212,213 ). Kapatıldığı zaman Halkevleri’nin sayısı 474, Halkodaları’nın sayısı 4306’ya ulaşmıştı (Özakman, 2009, s. 234). Böylelikle, on dokuz yılı aşkın bir süredir faaliyette 
bulunan Halkevleri ve Halkodaları gibi büyük bir örgütlenmenin Türk halkına kazandırdığı dinamizme iç ve dış baskılar nedeniyle son verilmiştir. 

 Köy Enstitülerinin de sonu aynı olmuştur. Hasan Ali Yücel’in istifa ettirilmesi, Hakkı Tonguç’un İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’nden alınarak Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanması, hatta bununla yetinilmeyip 1949 yılında resim iş öğretmeni olarak görevlendirilmesi, Köy 
Enstitüleri’ni 1950’li yıllarda nelerin beklediğinin işaretleriydi. 

 Nitekim, 1951 yılında programı klasik ilk öğretmen okullarının programıyla birleştirilen, Köy Enstitüleri’nin eğitim öğretim hayatına, Demokrat 
Parti 1954 yılında 6234 sayılı yasayla son vermiştir (Erol, 2003, s. 151). 

 4.4. Kore Savaşı ve Türkiye’nin NATO’ya Girişi 

 Batılı devletlerin güvenlik alanında Avrupa hükümetler arası işbirliğini geliştirmek amacıyla Brüksel Anlaşması’nı imzalamaları Türkiye’de de büyük 
bir ilgi uyandırmıştır (Gönlübol, Ülman, 1982, s. 224). Türkiye, Avrupa savunma cephesine katılmak maksadıyla İngiltere nezdinde diplomatik temaslarını yoğunlaştırdı. 

 C.H.P, 11 Mayıs 1950 tarihinde Türkiye’nin NATO’ya katılması için ilk resmi müracaatı yaptı( Sander, 1979, s.70). Ancak sadece İtalya’nın destek 
verdiği Türkiye’nin müracaatı konusunda toplantıda bir karara varılamadı. Bu arada Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki anlaşmazlık sıcak savaşa 
dönüşmüştü (Kore savaGı hakkında geniş bilgi için bkz.: Deniz, 1994; Dora, 1963). 

 B.M. Güvenlik Konseyi, 27 Haziran 1950 tarihinde “ Silahlı taarruzu geri püskürtmek ve barışı iade etmek için Kore Cumhuriyeti’ne yardım yapılmasını ” Karara bağladı (Zafer, 1 Temmuz 1950). B.M. Güvenlik Konseyi’nin bu isteği, D.P. hükümetine üzerinde önemle durduğu NATO’ya üyelik kampanyasına daha büyük hızla devam etmesi için önemli bir fırsat yaratmıştır. 

 Yoğun toplantılar ve görüşmeler neticesinde; Türkiye Cumhuriyeti, Bakanlar Kurulu’nun almış olduğu kararla A.B.D.’den sonra Kore’ye silahlı kuvvet gönderen ikinci devlet oldu ( Sarınay, 1988, s. 87 ). Hemen ardından ikinci resmi müracaatını yaptı ( Sander1979, s.76 ). Ancak NATO Bakanlar 
Konseyi bu başvuruyu da kabul etmedi. 

 A.B.D. değişen politikaları neticesinde Türkiye ile Yunanistan’ın NATO’ya tam üye olarak alınmalarını yönünde destek vermesiyle iki ülke de 18 Şubat 1952’de üyeliğe kabul edildi ( Kabul edilen kanun metni için bkz.: Düstur, III.Tertip, Cilt.33., s.314-315 ; Armaoğlu, 1983, s.520). 

 A.B.D.’nin Truman Doktrini ve Marshall Planı ile askeri ve ekonomik yardımlara kavuşan, tercihini Batı Bloku yönünde yapan Türkiye NATO’ya girerek kendini gelebilecek her türlü tehdit ve tehlikelere karşı emniyet altına aldığına inanırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin değeri olan “Tam Bağımsızlık” ilkesi yerini artık iyiden iyiye “ Bağımlılık ”’a bırakıyor ve Türkiye emperyalist güçler için uygun bir hedef halini alıyordu. 

 4.5. Ekonomik Anlayış ve Devletçilik 

 1950–1960 dönemi ekonomik politikalara yön veren 1945–1950 döneminde C.H.P.nin son zamanlarındaki ekonomik uygulamalardır. O dönemde Truman Doktrini, Marshall yardımıyla doğrudan A.B.D.nin güdümüne giren Türkiye, bireysel teşebbüsler lehinde tavır alırken doğal olarak da Devletçilik ilkesinin aksi yönünde hareket etmiştir. Bu “ Liberal ” hareket tarzının en büyük nedeni C.H.P.’nin iktidarı dönemindeki kadrosunun liberal iktisatçılardan oluşmasıdır. D.P.’nin iki temel ekonomik politikası vardı; Birincisi, özel teşebbüsün savunulması ve devletçiliğin reddi, ikincisi ise satın alma gücünün yaratılmasıdır (Lewis, 1952, s. 33). D.P.’yi bu politikaya iten sebep “ Devletin önce asli vazifelerini yapması, işletmecilik yapmaması ” inancıdır. 

 Atatürk dönemi yerli sermayenin geliştirilmesi için çaba sarf edilirken 1947 yılında IMF’ye üyelikle ters bir uygulama ortaya konulmuştu. 1947 yılında Marshall Planından yararlanmak için yapılan Avrupa Kalkınma Programı ile Türkiye “ Ulusal çabaların büyük bir yabancı sermaye ile ” desteklenmesi için çalışacağını beyan etti. Bu yöndeki çalışmalar neticesinde 1947 yılında yabancı sermaye önünde hiçbir engel kalmamıştı (Arslan, 2008, s.36-41). 

 Bu gelişmelerin ışığında 1951 yılında kabul edilen Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile; Türk sanayinde, mevcut enerji kaynakları ve madenlerin 
işletilmesinde, alt ve üst yatırımların yapımında yabancı yatırımlara büyük teşvikler verilmiştir. Bu arada çıkarılan “ Petrol Yasası ” ile yabancı sermayenin 
gelmesi için her türlü geniş olanaklar sağlanmıştır (Kaçmazoğlu, 1998, s. 198,199). 

 1954 yılında çıkarılan yeni yasa ile Türkiye yabancıları teşvik ederken kendi yatırımcılarına ise aynı imkânları sağlamamaktadır. Örneğin, petrol arama, pazarlama konusunda kendi Şirketi olan Petrol Ofisi ile diğer yabancı petrol Şirketlerini bir tutmakta bunun ötesinde kendi Şirketine hiçbir öncelik 
tanıyamamaktadır. 

 Liberal ekonominin uygulama çalışmalarına rağmen 1954 sonrası özel yatırım teşebbüsleri azalırken devlet yatırımları mecburen artmıştır. 1956 
yılında A.B.D. ile yapılan “ Tarım Ürünleri Anlaşması ” ile tarım ülkesi olan Türkiye, A.B.D. ile rekabet etme zorunluluğu ve zorluluğuyla yüz yüze 
kalmıştır (Aydoğan, 2003, s. 175) 1958 yılında ekonomi iyice bozulmuştur. Lira’nın dolar karşısındaki değeri 2.80 TL’den 9.025 TL.’ye düşürülmüş ve 
ekonomi tam bir batağa sürüklenmiştir. 1950’lerin başında büyük umutlarla “ Devletçilik ” yerine sarılınan “ Liberalizm ” yaklaşık on yıl dolmadan iflas 
etmiştir (Kaçmazoğlu1998, s. 217,218). 

 Liberalizmin sonucunda ekonomik anlamda da Devletçilik anlayışının desteklediği “ Tam Bağımsızlık ” ilkesinden uzaklaşmanın adımları hızlı bir Şekilde atılmıştır. 

 4.6. Bölücülere Verilen Ödünler 

 İrticai konularda verilen tavizlerin yanı sıra Demokrat Parti, kendi çatısı altında toplanan Atatürk ilke ve devrim karşıtlarının katkısıyla bölücülere, 
onulmaz yaralar açan ödünler vermeye başlamıştır. 

  İktidara gelen Demokrat Parti’nin, Orgeneral Mustafa Muğlalı olayındaki gibi 2 Haziran’da güvenoyu aldıktan sonra kısa sürede yaptığı ilk icraatlardan biri de 6 Haziran 1950 tarihinde TSK’nin en üst kademesindeki üç orgeneralin tasfiyesi olmuştur (Hürriyet, Ulus, 7 Haziran 1950). 

 Tasfiye edilerek emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nafiz Gürman (Ayrıntılı özgeçmiGi için bkz. Türk İstiklal Harbine Katılan Tümen 
ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, 1972, s. 195–197), Orgeneral Kazım Orbay ( Ayrıntılı Özgeçmişi: a.g.e., s. 210-212) ve Orgeneral 
Salih Omurtak, (Ayrıntılı özgeçmişi: a.g.e., s. 231-233) değerli birer komutan oldukları gibi aynı zamanda hepsi de hem I.Dünya Savaşı’na hem de İstiklal 
Savaşı’na katılmış çok değerli liderlerdi. Ayrıca Orgeneral Omurtak 1911–1912 Osmanlı - İtalya Savaşı’na, Orgeneral Orbay 1912–1913 Balkan Savaşı’na, 
Orgeneral Gürman ise her iki savaşa da katılmıştır. 

  “ Üç Orgeneral ”in de tasfiyelerindeki neden, 1930’lu yıllardaki yaptıkları görev dolayısıyla “ Ağrı Harekâtı ” ile olan ilişkileriydi (Şimşir, 2009, s. 492,493). 

 Ağrı Harekâtının kimlere ve neye karşı yapıldığı açıkça bellidir. geyh Sait isyanından sonra devamlı Kürdistan hayali kuran bölücüler, 1930 yılında 
bölgede yapılan harekât sonucunda bozgun yaşamışlardı. Orgeneral Omurtak, Orgeneral Orbay ve Orgeneral Gürman’ın bölgedeki komutanlık yıllarında 
bölücülere verilen bu dersle, dosta, düşmana Türkiye sınırlarında ayaklanmaların başarılı olamayacağı gösterildi. Ama şimdi tarih 1950 idi. 
İktidarla menfaat ilişkisi içinde olan bölücüler 1930’lu yıllardan beridir hiç unutmadıkları üç generalden öçlerini alabileceklerdi. Ve iktidar partisi olan 
Demokrat Parti ile bu hayalleri gerçekleşti. 

 Demokrat Partinin Şeyhlere, Tarikatlara, Bölücülere verdiği ödünler Kürtçüleri iyiden iyiye cesaretlendirmiş ve cüretleri “ Umumi Müfettişliklerin '' kaldırılması boyutuna kadar varmıştır. 

 4.7. “ Umumi Müfettişlik” lerin Kaldırılması 

 Çok partili dönemin başlamasıyla politikaya atılan ve 1950 seçimiyle el birliğiyle parlamentoya gönderilen Mustafa Remzi Bucak, Musa Anter, Ziya Ekinci, Yusuf Azizoğlu gibi Kürtçülerin “ Ağabey ” diye hitap ettikleri Kürtçü gençlerin Kürtçülük öğretmeniydi. Mustafa Remzi Bucak da ortamın uygunluğundan yararlanarak 21 Ocak 1952 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yazı göndererek Umumi Müfettişliklerin kaldırılmasını teklif ediyordu: 

 Gerekçesinde Umumi Müfettişlik bölgelerinde “ En ufak bir ümran eserine tesadüf edilmiyor ” diyen Bucak, Müfettişlikleri “ İğrenç, Ürperti ile hatırlana bilen, iğrenç ve korkunç sahifeler, tehdit ve terör vasıtası ” olarak nitelemiştir. 

 Oysaki o bölgelerde bayındırlık adına ne yapılmışsa o dönemde, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmıştır. Karayolu, Demiryolu, Köprü, Tünel, 
Kamu binası, Lojman, Okul, Yurt, Tiyatro, Sinema, Halkevi gibi birçok hizmet bölgeye götürülmüştü. Ayrıca gerekçe de Demokrat partinin kanatları altına 
girmiş bölücülerin “ Ağabeyi ” olan Bucak, Atatürk dönemine de ağır hakaretlerde bulunmuştur (Şimşir, 2009, s. 492,505). 

 T.B.M.M. 21 Kasım 1952 tarihinde 5990 sayılı “ Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun ile Ek Tadillerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun ”u kabul etti. Yasa ertesi gün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi (Resmi Gazete, Sayı 8270, 1952). 

 Umumi Müfettişler, bölgelerine her türlü hizmeti getirdikleri gibi aynı zamanda bölgelerinde Kürtçülere, Bölücülere, eşkıyaya da aman vermiyorlardı. 
Kanunun çıkmasıyla meydan Kürtçülere, bölücülere, eşkıyaya bırakılıyordu. Ve sonuç, 1958 yılında illegal olarak “ Kürt İstiklal Partisi ” kurulmasına kadar 
varıyordu (Şimşir, 2009, s. 492-515). 


 4.8. Yıkıcı Faaliyetler 

   12 Mayıs 1950 tarihinde İstanbul’da “ Türk Barışseverler Cemiyeti ” adı altında kurulan dernek, 14 Temmuz’da çalışmaya başladığını bildiriyle açıklamıştı. Bu dernek, yine sol hareketlerde isim yapmış kişiler tarafından kurulmuştu. 

Türk Barışseverler Cemiyeti, Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılmasını protesto ederek beyannameler yayınlamıştı. Siyasetle uğraşmaya başlayan cemiyet, Türk Dış Politikası’nın aksi yönünde görüşler öne sürerken aynı zamanda aksi yönde faaliyetlerde bulunmuştur. Bu suretle kamuoyu oluşturma çabalarıyla toplum içinde kırılganlık yaratmıştı. Yasadışı Türkiye Komünist Partisi elemanları ve liderlerinin 1951–1952 yıllarında ele geçirilerek tutuklanması, ağır cezalara çarptırılması ile 1950–1960 yılları arasında TKP örtülü çalışacağı bir döneme girmişti. Bu sebepledir ki bu dönemde de TKP mensupları 1939–1942 yılları arasında olduğu gibi edebi faaliyetlere hız vermiştir (Özgen, 1982, s. 115,116). 


 5. SONUÇ 

 1938–1945 yılları dönemi içinde Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler üzerinde herhangi bir olumsuz etki yaratılmamış, hatta devrimlerin devamı 
sağlanarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gelişimine katkı yapılmıştır. Ancak bu dönem içinde yapılan bazı devlet içi yapılanmaların yanı sıra uluslar arası 
anlaşmalar, II. Dünya Savaşı nedeniyle ülke içinde alınan kanuni tedbirler, dönemi direkt olarak etkilemese de, müteakip dönem içinde oluşan ve etkinlik 
gösteren dinamiklerin var olmasına ve işlerlik kazanmasına da etken olmuştur. 

 1945–1950 yılları dönemi, II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle savaşın etkisini her yönüyle hisseden Avrupa’nın yanı sıra savaşın dışında kalmasına rağmen 
ekonomik olarak en az Avrupa kadar etkilenen Türkiye, hem ekonomik olarak gerekli yardımı sağlamak, hem uluslararası boyutta kurulmakta olan yeni bir 
düzen içinde kendisine yer bulabilmek, hem de en yakın tehlike olan Sovyetler Birliği’nin tehditlerine yönelik bir ittifak içinde yer almak istemiştir. 

 Savaş sonunda “ Süper Güç ” olarak ortaya çıkan A.B.D., İngiltere’nin Ortadoğu’daki menfaatleri gereği yönlendirilmesiyle ve bu yönlendirmeye Sovyet Rusya’nın yayılmacı dış politikasının katkısıyla bölgede etkin bir güç konumuna gelmiştir. Bu tarihten sonra A.B.D. ile yapılan ikili anlaşmalar, Truman Doktrini, Marshall yardımı, çok partili sisteme geçiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, Atatürk ilke ve devrimlerinden, devletin kuruluş felsefesinden uzaklaşma, hatta ayrılma durumuna getirmiştir. 

 1945–1950 yıllarında çok Partili Sisteme geçişle iktidarı kaybetmemek için C.H.P. tarafından başlatılan tavizler 14 Mayıs 1950 gününden itibaren tam 
hızla devam ederek 27 Mayıs 1960 tarihine kadar tam bir “ Karşı Faaliyet ” Şeklinde siyaset içinde yer almıştır. 

 Mevcut partiler ve iktidarlar, diğer partilere oy kaptırmamak maksadıyla; dini eğitimlere yavaş yavaş izin vererek sonunda dini eğitimin örgün eğitimde yer 
almasına, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun delinmesiyle İmam Hatip kurslarının açılmasına, eğitimin Amerikalılara teslim edilmesine ses çıkarmamışlardır. 
Atatürk’ün de üzerine hassasiyetle gittiği “ Toprak Reform ”’ unun esasları ile oynanarak saptırılmasına, Halkevleri ve halkodaları ile Köy Enstitülerinin 
yıpratılmasına, yine devrimci kadroların üzerinde önemle durduğu Türkçe ezanın tartışılmasına, dini neşriyatların fazlalaşması ve fütursuzca devrimlere ve devrim kadrolarına saldırmalarına, Orgeneral Muğlalı’nın yeniden yargılanması nın gündeme getirilmesiyle ülkenin kurucu unsuru olan Türk Silahlı Kuvvetlerinden adeta öç alınmasına, zorunlu iskân kanunun kaldırılarak isyanlara neden olan bölücülerin bölgelerine birer kahraman gibi dönmelerine izin vermişlerdir. 

 1945–1950 yılları arasında ortaya çıkan karşı faaliyetler Atatürk İlkeleri ve Devrimlerini yavaşlatmış, 1950’ların sonuna doğru ise durdurmuş bile denebilir. Artık “ Karşı Devrim ” niteliğindeki faaliyetlerin başında gelen “ Dinin Siyasete alet edilmesi ” Politikacıların bir stratejisi olmuştur. 

 1950–1960 yılları dönemi ise tamamen Atatürk İlkeleri ve Devrimlerinin karşıtlarının tabanını oluşturduğu Demokrat Parti’nin “ Karşı Faaliyetleri ”yle 
geçmiştir. Ve fakat 1950- 1960 yılında yapılan bütün karşı faaliyetler için Demokrat Partiyi suçlamak haksızlık olur. Çünkü Demokrat Parti’nin yaptığı her 
faaliyetin temeli 1945-1950 dönemi içinde Cumhuriyet Halk Partisi tarafından atılmıştır. 

 D.P. döneminde hayata geçirilen “ Karşı Faaliyetler ”, Başbakan Adnan Menderes’in inkılâpları millete mal olmuş, mal olmamış Şeklinde tasnifiyle 
başlarken, gelecek günlerin nelere gebe olduğu aşikârdır. Arapça ezanın serbest bırakılmasıyla devam eden karşı faaliyetler, milletvekillerinin irtica istekleriyle 
güç almış, iktidarı arkasına alan dinci kesimin Atatürk büstleri ve heykellerine tecavüzleriyle iyiden iyiye somut hale gelmiştir. Bütün bunların yanı sıra 
Devrimcilerin üzerine titrediği Halkevleri ve Köy Enstitüleri kaldırılırken, tarikatçılık, toplum içinde yerleşmeye başşamıştır. 
   Netice itibarıyla 1950–1960 dönemi Atatürk devrimlerine karşı faaliyetlerin zirveye çıktığı yıllar olmuştur. 



KAYNAKÇA 

RESMİ YAYINLAR 

Düstur, III. Tertip, Cilt.33 
M.E.B.Tebliğler Dergisi, sayı 524, 7 gubat 1949. 
Resmi Gazete, Sayı 8270, (22 Kasım 1952) 
T.B.M.M., Tutanak Dergisi.,Dönem 7, C.XXVII, 


KİTAPLAR 


ARCAYÜREK, Cüneyt (2008), Atatürk’ten Sonra Bugünlere Nasıl Geldik?, Detay Yayıncılık, İstanbul. 

ARMAOĞLU, Fahir (1983), 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, İş Bankası Yayınları, Ankara. 

ARSLAN, Ali (2008), Efendi ve Uşak, İskenderiye Yayınları: 8, I.Basım. 

AYDOĞAN, Metin (2003), Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, Kum Saati Yayınları, 15.Basım, Haziran, İstanbul. 

AYHAN, Halis (2004), Türkiye’de Din Eğitimi, İstanbul. 

BOZDAĞ, İsmet (2000), Devlet Kavgası, Tekin Yayınevi, Üçüncü Basım, İstanbul. 

ÇORA, Nazmi (2003), Türkiye’nin Geleceği, Matris, İstanbul. 

DAVER, Bülent (1955), Türkiye Cumhuriyetinde Layiklik, Ankara. 

DENİZ, Ali (1994), Kore Harbinde Türk Tugayları, Gn.Kur. Basımevi, Ankara. 

DORA, Celal (1963), Kore Savaşında Türkler 1950–1951, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul. 

EROL, Ömer Lütfü (2003), Asker Devrim Darbe, I.Cilt, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul 

EROL, Ömer Lütfü (2003), Asker Devrim Darbe, II. Cilt, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, Kasım, İstanbul. 

GÖNLÜBOL,Mehmet, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1973),:A.Ü.Siyasal 

ÜLMAN, Haluk (1982), Bilgiler Fakültesi Yayınları, Cilt.I, Ankara. 

HANÇERLİOĞLU, Orhan (1976), Felsefe Ansiklopedisi, III.Cilt., Remzi Kitabevi. 

KAÇMAZOĞLU, H.Bayram (1998), Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, Birey 

KILIÇ, Altemur (2007), Büyük Kürdistan Küçük Türkiye, Akasya Kitap, Ankara. 

KİLİ, Suna (2008), Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan, İstanbul. 

KONGAR, Emre (2002), Küresel Terör ve Türkiye Küreselleşme, Huntington, 11 Eylül Remzi Kitabevi . 

KORAY, Durmuş (2003), Neden Atatürkçülük ? Niye Laiklik ?, Toplumsal Dönüşüm Yayınları 219, Gstanbul. 

ORTAYLI, İlber, v.d.,(2008), Cumhuriyetimize Dair, Aşina Kitaplar, Ankara. 

ÖZAKMAN, Turgut,(2009), Çılgın Türkler. 

ÖZÇELGK, Hakan (2003), “Türk Basınında Türkiye’nin NATO’ya giriş süreci (1948–1952), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul. 

ÖZGEN, Mahmut İhsan (1989), Türkiye’de Şiddet Hareketleri, Kaynakları ve Hedefleri, Yeniforum Yayıncılık. 

ÖZGEN, Mahmut İhsan (1982), TKP ve Organize Gençlik Hareketleri, 14 Mayıs Vakfı Yayınları, Kardeşler Matbaası, İstanbul. 

ÖZTÜRK, Yaşar Nuri (2008), Allah İle Aldatmak, Yeni Boyut Basımevi, İstanbul. 

SANÇAR, Nejdet (1966), Gizli Komünist Belgeleri, Ankara. 

SANDER, Oral (1979), Türk Amerikan İlişkileri 1947–1964, A.Ü.S.B.F. Yayınları, No:427, Sevinç Matbaası, Ankara. 

SARAY, Mehmet (2008), Atatürk Aydınlanmasının Karşılaştığı Engeller, Yedi Tepe Üniversitesi Yayın No.45, Gstanbul. 

SARINAY, Yusuf (1988), Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi ve NATO’ya Girişi, Kültür Eserleri Dizisi: 107, Nüve Matbaası, Ankara. 

SAVAŞ, Vural (2004), Atatürk’ün Kemiklerini Sızlatan Parti C.H.P., Bilgi Yayınevi, Dördüncü Basım, Ankara. 

SAVAŞ, Vural (2001), Militan Atatürkçülük, Bilgi Yayınevi, 4.Basım. 

SİTEM BÖLÜKBAŞI, gaban (1995),Türkiye’de İslam’ın Yeniden İnkişafı: 1950–1960, İSAM 

ŞİMŞEK, Sefa (2002), Bir İdeolojik Seferberlik Deneyimi Halkevleri 1932–1951, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul. 

ŞİMŞİR, Bilal N. (2009), Kürtçülük II 1924-1999, Bilgi Yayınevi, Birinci basım, İstanbul. 

TUNAYA, Tarık Zafer (1991), İslamcılık Akımı, II. basım, Simavi Yayınları, İstanbul. 

TUNÇKANAT, Haydar (1970), İkili Anlaşmaların İçyüzü-İktisadi, Askeri, Siyasi, Ekim Yayınları, Ankara. 
(1972), Türk İstiklal Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Basımevi, Ankara. 

YETKİN, Çetin (2007), Karşı Devrim 1945–1950, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Yayınları, 6.Basım, Antalya. 


MAKALELER 

LEWİS, Bernard, (1952), “ Türkiye’de Son Gelişmeler ”, Çev.İlham Lütem, Ankara Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt IX, Sayı 1-2. 


GAZETELER 

Vatan Gazetesi, 
Zafer Gazetesi, 
Hürriyet Gazetesi, 
Ulus Gazetesi, 


..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder