HEPAR'IN «FARKI» !
MÜDAFAA-İ HUKUK
Serdar ANT
denizkurdu66@gmail.com
Parayı veren, düdüğü çalar.
Türk atasözü
...Osman Pamukoğlu tarafından yazılan 28 Temmuz
Bildirgesi'nde «Emek ve alın teri her şeydir» deniliyor. Madem öyle, o zaman
HEPAR yönetiminde neden emekçiler bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az?
11 Aralık 2009 Cuma
Genel Başkanlığını Osman Pamukoğlu'nun yaptığı Hak ve
Eşitlik Partisi (HEPAR)'ın söyleminde de, isminde olduğu gibi, «hak» ve «eşitlik» kavramları
ağırlıklı bir yere sahip... Parti programında ve Osman Pamukoğlu'nun konuşma ve
demeçlerinde sürekli eşitliğe vurgu yapılıyor, sosyal adaletin egemen olduğu
bir dil yeğleniyor. Örneğin, «Ülkenin baş düşmanları olan fakirlik ve
cehalete, bütün kaynaklar seferber edilerek savaş açılacaktır» vaadi,
Osman Pamukoğlu tarafından açıklanan 28 Temmuz Bildirgesi'nde Hak ve Eşitlik
Partisi'nin değişmez ilkelerinden biri olarak sunuluyor. Yine aynı Bildirge'de
vurgulanan bir diğer ilke de oldukça dikkat çekici:
«Emek ve alın teri her şeydir.»
Örneğin HEPAR'ı merak edip partinin web sitesini ziyaret edenler, sitenin ana
sayfasında şu ifadeyle karşılaşıyorlar:
«İkinci bir milli uyanış şarttır. Bunun için halk önce fakirlikten ve
cahillikten kurtarılmalıdır.»
Osman Pamukoğlu da katıldığı çeşitli televizyon programlarında, verdiği
demeçlerde ekonomik sorunların terörden bile önemli olduğunu vurguluyor.
Pamukoğlu, en son olarak Fatih Altaylı'nın TEK'e TEK programında bu konunun
önemine değindi ve şöyle konuştu:
«Önce halkın karnı doyacak, barınma, sağlık ve eğitim sorunları çözülecek.
Öncelikli sorunlar bunlardır.»
HEPAR'ın ve Osman Pamukoğlu'nun bu yaklaşımına karşı çıkmak, belirtilen
konuların önemsiz olduğunu iddia etmek mümkün mü? Diğer bir ifadeyle, söylem
düzeyinde «hak» ve «eşitlik» vurgusu yapmayan
parti var mı Türkiye'de? Bütün partilerimiz halkın refahı, mutluluğu ve yararı
için çalıştıklarını söylüyor, benimsedikleri ilkelerin ve uyguladıkları bütün
politikaların bu hedefe ulaşma amacına hizmet ettiğini iddia ediyorlar.
Programlarda ve liderlerin konuşmalarında, eğer o parti iktidara gelirse halkımızı,
refah içinde yaşayacağı parlak ve aydınlık bir geleceğin beklediği türünden
vaatler bol miktarda var!
O zaman HEPAR'ın programını okuyan ve Genel Başkan Osman Pamukoğlu'nun
konuşmalarını dinleyenlerin, söylenenlere inanmak için ellerinde hangi somut
değerlendirme ölçütleri var? Bu vaatlerin Osman Pamukoğlu tarafından ifade
edilmesi ya da HEPAR programına yazılması, bugüne kadar benzer türden binlerce
vaat dinlemiş halkımızın inanması için yeterli bir gerekçe sağlıyor mu?
HEPAR'ın ve Osman Pamukoğlu'nun siyasi ve ekonomik vaatlerinin inandırıcılığını
ölçmek için elimizde şimdilik iki somut ölçüt var: Parti programı ve parti
yönetimi... Çünkü başka partilerin, bugüne kadarki politika ve uygulamaları
sonucu halkın yararına bir seçenek olmadıklarının ortaya çıkması, HEPAR'ın
samimiyetine ve iktidara geldiğinde bugün vaat ettiklerini uygulayacağına
inanmamız için yeterli değil. Şu anda muhalefet konumunda bulunan HEPAR,
öncelikle program ve kadro tutarlılığı ile kendini kanıtlamalıdır. Başkalarının«kötü» olması,
HEPAR'ı «iyi» yapmıyor çünkü!
HEPAR programının ekonomik sorunlar için önerdiği çözümlere baktığımızda,
sorunun özüne inilmediği, yukarıdaki vaatler için ihtiyaç duyulacak ekonomik ve
parasal kaynakların esas itibarıyla tasarruf tedbirlerini arttırarak elde
edilmesinin amaçlandığı görülüyor. Ayrıca HEPAR yatırımları arttıracağını da
vaat ediyor.
Gerçekten de işsizliğin önlenmesi, dengeli ve verimli bir büyümenin sağlanması
ve bunun sonucunda da refahın arttırılması için yatırımları çoğaltmak kaçınılmaz
önemdedir. Bu bakımdan Türkiye'nin bugünkü durumu gerçekten de içler acısıdır.
Örneğin 2010 yıl bütçesinde borç ödemelerine 56,7 milyar lira ayıran hükümet,
yatırımlar için bunun ancak üçte biri kadar bir miktar, yani 18,9 milyar lira
tahsis edebiliyor. (Milliyet, 24.11.2009)
O zaman HEPAR'ın, iktidara geldiğinde, bu 18,9 milyarlık yatırım miktarını daha
yukarılara çekebilmek için borç ödemelerini azaltması, hatta durdurması
gerekmez mi?
Oysa HEPAR'ın programında Türkiye'nin dış borçlarının ödeneceği söylenmekte,«Hazinenin
dış borçları ödenerek tasfiye edilecek» denilmektedir. Bu gerçekçi bir
politika olmadığı gibi, HEPAR'ı mevcut partilerden de farklı kılmayacak boş bir
vaattir. Çünkü Türkiye'nin borçları ödenerek bitmez. Bugüne kadar yapılan
ödemelerle, alınan borçlardan kat be kat daha fazla bir kaynak dışarıya
aktarılmıştır. Borç ödeme süreci, artık bir mali ilişki süreci değildir, bir
sömürü kanalıdır. Türkiye'ye borçlarını ödesin diye değil, daha da batağa
sürüklenmesi için borç veriliyor! Bu durumda bir partinin, «borçlar
ödenerek tasfiye edilecek» hayali içinde olması, aslında bu bağımlılık
ve sömürü ilişkisine boyun eğdiğini göstermektedir. Bu nedenle HEPAR'ın «Türkiye
Cumhuriyeti Devleti uluslararası kurum ve kuruluşların «mali
hegemonyasından» derhal kurtarılacaktır» vaadi de, borç ödeme
konusunda bu perspektife sahip olunduğu sürece inandırıcı ve gerçekleşebilir
değildir.
Bütün bu gerçeklere rağmen, HEPAR'ın bu tercihinin sınıfsal bir nedeni var mı?
Diğer bir ifadeyle halkın refahını birinci amacı ilan eden HEPAR'ın yönetiminde
halkın ezilen, sıkıntı çeken kesimleri ne oranda söz sahibidir?
Bu bağlamda HEPAR üst yönetimini oluşturan Parti Meclisi ve Merkez Yönetim
Kurulu (MYK)'nın yapısına bakmak oldukça aydınlatıcı olacaktır.
92 kişiden oluşan HEPAR Parti Meclisi'nin sosyal yapısı şöyle:
İşadamı: (17 kişi)
Yönetici: (6 kişi)
Mühendis, Mimar, Teknisyen, Uzman: (14 kişi)
Doktor, hemşire, eczacı, sağlık personeli: (7 kişi)
Avukat: (4 kişi)
Akademisyen, eğitmen, öğrenci: (6 kişi)
Bankacı, ekonomist, müşavir: (7 kişi)
Serbest Meslek: (7 kişi)
Ev kadını: (8 kişi)
İşçi: (4 kişi)
Esnaf: (3 kişi)
Emekli subay, emekli: (3 kişi)
Siyasetçi: (1 kişi)
Çiftçi: (1 kişi)
Diğer: (4 kişi)
Görüldüğü gibi HEPAR Parti Meclisi'nde işadamları en
büyük grubu oluşturuyor. İşçi, esnaf, çiftçi ve serbest meslek sahiplerinin
toplamı bile, işadamlarının sayısından daha az... Hatta işadamlarını,
sosyoekonomik çıkarlar açısından kendilerine daha yakın olan yönetici, bankacı,
ekonomist, müşavir gibi kesimlerle beraber düşünürsek, HEPAR Parti Meclisi'nde
30 kişilik belirleyici bir siyasal güç ortaya çıkıyor!
Benzer bir durum HEPAR Merkez Yönetim Kurulu'nda da geçerli... Toplam 39
kişiden oluşan MYK'nın yapısı ise şöyle:
İşadamı: (9 kişi)
Avukat: (4 kişi)
Emekli Subay: (3 kişi)
Mühendis, Mimar, Teknisyen, Uzman: (7 Kişi)
Bankacı, ekonomist, müşavir: (4 kişi)
Yönetici: (1 kişi)
Doktor, hemşire, eczacı, sağlık personeli: (5 kişi)
İşçi: (1 Kişi)
Yeminli tercüman: (1kişi)
UEFA Hakemi: (1 kişi)
Serbest meslek: 1 kişi)
Çiftçi: (1 kişi)
Akademisyen: (1 Kişi)
Ev kadını: (1 kişi)
HEPAR MYK'da da yine işadamları 9 kişiyle en kalabalık
grubu oluşturuyorlar. Bankacı, ekonomist, dış ticaret uzmanı, yöneticileri de
işadamlarına dâhil edersek, HEPAR MYK'da 14 kişilik belirleyici bir siyasal güç
ortaya çıkıyor!
Üstelik HEPAR'ın yönetimindeki işadamları, bu sıfatı salt bir etiket olarak
taşıyan kişiler de değil. Örneğin HEPAR Başkanlık Divanı, MYK ve Parti Meclisi
üyesi de olan «STK ve Meslek Örgütlerinden sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı»Bahadır Özgün, Bursa gibi Türkiye sermaye sınıfının en
güçlü olduğu bir ilimizdeki«Genç Sanayici İşadamları ve Yöneticileri
Derneği» nin Yönetim Kurulu Başkanı...
O zaman sormak gerekiyor. Üst yönetimi bu şekilde biçimlenen, bir anlamda
işadamları tarafından yönetilen (muhtemelen de finanse edilen!) bir parti,
iktidara geldiğinde muhalefetteyken yücelttiği emekten ve halktan yana söylem
doğrultusunda bir politika izleyebilir mi gerçekten? HEPAR'ın yönetiminde
işadamları bu derece etkinse, parti programına «borç ödemesi yoluyla
sömürülmeye karşıyız, iktidara geldiğimizde borç ödemelerine son verip, bu
yolda harcanan kaynakları artık halkın refahı ve Türkiye'nin kalkınması için
kullanacağız» diye yazabilir mi?
Osman Pamukoğlu tarafından yazılan 28 Temmuz Bildirgesi'nde «Emek ve
alın teri her şeydir» deniliyor. Madem öyle, o zaman HEPAR yönetiminde
neden emekçiler bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar az? Daha kendi
yönetiminde bile eşitliği ve hakkı egemen kılamamış bir partinin, «hak» ve «eşitlik» söylemi
inandırıcı mı gerçekten?
Yoksa HEPAR'ın «farklılığı» sadece laf mı?
http://www.Heddam.com/index.asp?M=5622
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder