Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları BÖLÜM 1
Serdar ÖRNEK*
* Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı
Baransel MIZRAK**
** Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmalar Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve Uluslararası İlişkileri Bölümü Doktora Öğrencisi
TEZ;
Teslim: 15 Eylül 2015
Onay: 1 Şubat 2016
Özet;
Enerji arzı ve enerji güvenliği günümüz devletleri açısından büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, 2000’li yıllarda Doğu Akdeniz bölgesinde
önemli miktarda enerji kaynağının var olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte yaşanan gelişmeler analiz edilmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, tüm
adayı temsil ettiği iddiasıyla bölge ülkeleri ile münhasır ekonomik bölge antlaşmaları gerçekleştirmiş ve sözde münhasır ekonomik olarak ifade edilen
bölgelerde bazı enerji şirketleri ile hidrokarbon kaynaklarının araştırılması antlaşmalarını imzalamıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye bu girişimin
uluslararası hukuka aykırılığını vurgularken söz konusu bölgede GKRY adına yapılan çalışmaları engelleme girişimlerinde bulunmuştur.
Ayrıca KKTC ile Türkiye arasında yapılan antlaşmalar ile iki devlet arasındaki münhasır ekonomik bölge tespit edilmiş ve TPAO anlaşma sağlanan bölgede
hidrokarbon kaynaklarını arama ve çıkarma çalışmalarına başlamıştır. Kıbrıs sorununun kalıcı bir şekilde çözüme ulaştırılması durumunda, konunun tüm
taraflarının kazançlı çıkabileceği hidrokarbon kaynakları, bölgedeki gerilim artmasına sebep olmuş ve bir güvenlik sorunu haline dönüşmüştür. GKRY
konuyu uluslararasılaştırarak, Türkiye’nin çalışmalarını engellemesini önlemeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada bazı uluslararası ve bölgesel
aktörlerin konuya yaklaşımları incelenmektedir.
Anahtar kelimeler: Enerji Arzı ve Güvenliği, Doğu Akdeniz, Münhasır Ekonomik Bölge, Bazı Uluslararası ve Bölgesel Aktörler
GİRİŞ
Doğu Akdeniz’in merkezinde yer alan Kıbrıs adasının çevresinde büyük petrol ve doğalgaz rezervlerinin olduğunun tespit edilmesi, Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere Türkiye, Rusya, ABD ve İsrail’in dikkatlerini bölge üzerine yöneltmelerine neden olmuş ve Kıbrıs tekrar bir mücadele alanı haline
gelmiştir. Kıbrıs adasının çevresinde enerji kaynaklarının varlığının tespit edilmesi, hali hazırda yaşamış olduğu ekonomik krizin olumsuz etkilerini
azaltmaya çalışan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) büyük bir heyecana yol açmıştır. Özellikle AB, Rumların bölgeyi parsellere ayırarak, çeşitli şirketlere arama yapma ruhsatı verme girişimini desteklemiştir. Tek taraflı olarak GKRY’nin atmış olduğu bu adımın hukuksuzluğu ortada olmakla birlikte, AB’nin tutumu Rusya’ya olan enerji bağımlılıklarını azaltma çabaları göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.
AB’nin bu politikası ayrıca Kıbrıs sorununun çözümünde objektif bir taraf olamayacağının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. ABD ise bölgedeki bir diğer önemli aktördür. Bölgedeki kaynakların çıkartılmasının ABD’li Noble Şirketine verilmesi ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığı ABD’yi Doğu Akdeniz’deki enerji meselesinin en önemli taraflarından biri haline getirmektedir. Rusya ise bölgede aktif politika gütmeye çalışan diğer bir güçtür. Rusya’nın Suriye’nin
Tartus Limanı’nda bir askeri üssü bulunmaktadır. Rusya’nın enerji şirketi GAZPROM bölgede enerji kaynaklarının çıkartılmasında imtiyazlar almaya
çalışmaktadır. Ayrıca Kıbrıs’ta Rusya’nın askeri üslere sahip olabileceği konuşulmaktadır. İngiltere’nin ise Kıbrıs adasında bulunan Ağrotur ve
Dikelya üstleri aracılığıyla Kıbrıs çevresindeki enerji kaynaklarından payını alma girişimlerinde bulunması beklenmektedir. İngiltere adadaki varlığıyla
zaten hali hazırda dikkate alınması gereken bir taraftır. İsrail’e ise özellikle Delek firması ve ABD’li Noble şirketi ile birlikte belli bölgelerde GKRY
tarafından arama ruhsatları verilmiştir. GKRY ile İsrail özellikle Mavi Marmara olayı sonrasında yakın ilişkiler kurma çabasına girmişlerdir. Ancak
İsrail’in Türkiye ile yapacağı antlaşmalardan sağlayacağı kazanımların daha fazla olacağı dikkate alınırsa -ki bunların arasında İsrail’in kaynaklarının en
hesaplı güzergâh olan Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasıdır-GKRY ile İsrail arasındaki işbirliği rüzgârları geri yöne sarabilir. Ancak Rumlar hiçbir
şekilde çabalarına son vermeyecek parsellere ayırdıkları alanlarda ABD, Fransa ve İtalya’nın şirketleri ile görüşmelere başlayacak ve bu devletleri
sorunun tarafları haline getirecektir. Bölgede Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) açısından gayet zorlu bir mücadele söz konusudur.
İzlenecek politikanın büyük bir özenle belirlenmesi bölgedeki Türk çıkarları açısından zorunlu görünmektedir.
I. GKRY’nin Enerji Kaynakları İle İlgili Faaliyetleri
Kıbrıs’ta enerji konusunda ki ilk gelişme 1979 yılında Spiros Kiprianu’nun GKRY’nin lideri olduğu dönemde yaşanmıştır. Bu dönemde Rumlar Mısır ile
bir petrol arama antlaşması imzalamıştır. Bu gelişme üzerine Kıbrıslı Türk lider Denktaş bunun bir savaş nedeni olacağı yönünde bir açıklama yapmıştır.
Türkiye de benzer bir tepki gösterince Birleşmiş Milletler (BM) devreye girmiştir. Kiprianu daha sonraki yıllarda o dönemden bahsederken BM Genel
Sekreteri’nin kendilerinden petrol konusunda geri adım atmalarını istediğini ve Türkler’in bu konuda şaka yapmadıklarını söylediğini anlatmıştır.1
Daha sonra ise KKTC Demokrat Parti Genel Başkanı ve dönemin Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Serdar Denktaş, bu konuda 10 Aralık 2003
tarihinde Kıbrıs adasının çevresinde dünyanın en zengin petrol kaynaklarının tespit edildiğini söylemiştir. AB ile ABD’nin bu kaynakları kontrol altına
almak için, Annan Planının imzalanması ve tüm Kıbrıs’ın 2004’te AB’ye girmesi yönünde uğraş verdiğini söylemiştir. Bu arada 2003 yılında GKRY
Mısır ile Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama antlaşması yapmış, 2007’de de Lübnan, Suriye ve İsrail GKRY ile Mısır ile yaptığı antlaşmalara
benzer antlaşmalar yapmıştır. GKRY bölgesinde hidrokarbon ihalelerine ilk olarak 2007 yılında başlamış ve ada çevresini parsellere ayırarak, uluslararası
ihalelere açmıştır. 2009 yılında ise GKRY’nin ilan ettiği sözde ‘münhasır ekonomik bölge’2 içerisinde GKRY adına petrol araştırması yapan Panama
bandıralı bir Norveç gemisine Türk savaş gemilerince müdahale edildiği Rum basınınca iddia edilmiştir. Ayrıca, ABD’nin GKRY Büyükelçisi 2009
yılında bir açıklama yaparak, bir Amerikan şirketinin bölgede yakında petrol arama çalışmalarına başlayacağını duyurmuştur. Bunun üzerine KKTC ABD
Büyükelçisini kınamıştır. GKRY ise bu arama çalışmalarını sahip olduğu ‘egemenlik hakkını kullanma’ hakkının doğal sonucu olarak açıklamıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ise, Rum kesimine petrol arama çalışmaları konusunda Türkiye’ye meydan okumanın akıllıca olmadığını
söylemiştir.3
17 Şubat 2003 tarihinde Türkiye’nin tüm girişimlerine rağmen Mısır ile GKRY arasında münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi
antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma GKRY ve Mısır arasında ortay hat yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Türkiye kıyıları esas alınarak yapılacak
bir antlaşmada Mısır 12.000 km kare daha fazla alana sahip olabilecekken, GKRY ile antlaşmayı tercih etmiştir. Böyle bir antlaşmanın Mübarek
yönetimince yapılan yolsuzluklardan elde edilen paraların, Rum bankalarında tutulmasını güvence altına almak amacıyla yapıldığı ve bu bölgelerin adeta
Rumlara hediye edildiği iddia edilmiştir. Mübarek yönetimi sona erdikten sonra yeni yönetim bu antlaşmanın hakkaniyete uygun olmadığını
(ex aequo et bono) ilan ederek iptal etmiştir.
2007 yılında ise GKRY diğer bir münhasır ekonomik bölge sınırlama antlaşmasını Lübnan ile imzalamıştır. Antlaşma imzalandıktan sonra Türkiye Lübnan Büyükelçiliği’ne bir nota vermiş ve mevcut antlaşmanın KKTC ve Türkiye’nin hak ve menfaatlerine uygun bir şekilde yapılmadığını ifade etmiştir. Ayrıca, GKRY yönetiminin adanın tümünü temsilen böyle bir girişimde bulunamayacağı belirtilmiştir. Bu durum karşısında, Lübnan Türkiye ile ilişkilerini bozmamak için yapılan antlaşmayı parlamentosunda bekleterek antlaşmanın onaylanmasını ertelemiştir.4
GKRY yönetimi 2007 yılında Kıbrıs’ın Güneyinde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede 70 bin km karelik bir alanda 13 adet petrol ruhsat sahası ilan etmiştir.5 GKRY 2010 yılı Aralık ayında Mısır ve Lübnan ile yaptığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma antlaşmasını İsrail ile de yapmıştır. Bu münhasır ekonomik bölge sınırlandırma antlaşmasının İsrail’in Mavi Marmara Olayı6 nedeniyle Türkiye ile yaşadığı kriz dönemine denk gelmesi dikkate değerdir. Aslına bakıldığında 1998 yılında ABD’nin Noble Energy şirketi ile İsrail arasında yapılan antlaşmayla Leviathan ve Tamar bölgelerindeki petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlamıştı. Mavi Marmara olayı GKRY yönetimince iyi değerlendirilerek işbirliği sürecinin hızlandırılması için uğraşılmıştır. İsrail ile yapılan bu antlaşma ile bölgede Yunanistan-GKRY-İsrail üçlü ekseni ortaya çıkmıştır. Burada GKRY Türkiye’nin İsrail ile bozulan ilişkileri nedeniyle Doğu Akdeniz’deki manevra alanının azalacağını öngörmüştür. Ancak son dönemde Türkiye ve İsrail’in normalleşme çabalarına girişmesi ve Mısır’da yeni bulunan kaynakların İsrail’i Türkiye ile işbirliğine zorlamıştır. Bölgedeki enerji denklemini değiştiren bir diğer önemli olaysa şüphesiz 6 yıllık gerginlik döneminin ardından Haziran ayında imzalanan Türkiye ve İsrail mutabakatıdır. Yaşanan gerginlik sonrası İsrail’de keşfedilen enerji kaynaklarının en avantajlı güzergahı olan Türkiye ikinci plana atılmıştı. İmzalanan antlaşma İsrail tarafından bilhassa enerji projelerinin naklinde çok önemli bir başarı olarak görülmekte ve bunun İsrail’e büyük katkısının olacağı değerlendirilmektedir. İsrail Enerji Bakanı
Yuval Steinitz, son olarak yaptığı bir açıklamada, “İsrail’in ekonomisinde bazı sıkıntıların yaşandığını ama Leviathan sahasını geliştirmenin önü
açıldığında,yapılacak gaz ihracatının ekonomiye büyük katkı sağlayacağını belirtmiştir. Ayrıca gaz ihracatı açısından en cazip pazarlardan biri Türkiye
ve orada büyük ekonomik çıkarımız var” demiştir. Türkiye’nin ise, bu projeyle Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmada önemli bir avantaj
elde edebileceği söylenebilir. Bunun yanında GKRY bu antlaşmayı endişe ile karşılamıştır. Her ne kadar İsrail ile antlaşma sağlansa da gaz ihracatı için
kullanılacak boru hattı GKRY’nin Münhasır Ekonomik Bölgesinden geçmesi gerekmektedir. Uluslararası Deniz Hukukuna göre GKRY’nin bu boru
hatlarına engel olma gibi bir hakkı bulunmasa da, projenin gecikmesi gibi bir risk ortaya çıkabilir. Bu nedenle Kıbrıs meselesinin çözümü bölgedeki tüm
taraflar açısından istikrar ve refahın artırılması açısından avantajlı durum yaratacaktır.7
Ayrıca, İsrail ile yaşanan gerginliğin yanında o dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de ciddi sorunlar yaşanmaktaydı. Bu nedenle GKRY
AB’nin de kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini düşünmüştür.8 GKRY ilan ettiği bölgelerden Afrodit olarak da adlandırılan 12’ci bölgede
2011 yılında petrol arama çalışmalarına başlamış ve bu bölgede 140 ila 226 milyar m3 civarında doğalgaz rezervinin bulunduğunu açıklamıştır.9 GKRY
ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeden elde edilecek gelirlerden tüm ada halkının eşit bir şekilde yararlanacağını iddia etmiştir. Türkiye ise 1959-
1960 Antlaşmalarına aykırı olarak GKRY’nin münhasır ekonomik bölge sınırlandırma ve doğal kaynak arama çalışmalarının adada kapsamlı bir
çözüme kavuşmadan yapılmaması gerektiğini savunmuştur. Bu arada İsrail Tamar ve Leviathan havzalarında 2010 yılında doğalgaz tespit etmiştir.
Tamar havzasındaki doğalgazın İsrail’in 40 yıllık ihtiyacını karşılayacak büyüklükte olduğu iddia edilmektedir. Leviathan havzasındaki rezervlerin
ise Tamar havzasındaki rezervlerin iki katı olduğu ifade edilmektedir. Bu kaynakların GKRY’ne taşınması ve burada da LNG haline getirilerek ihraç
edilmesi konusu İsrail-GKRY gündemindedir.10
KIBRIS & AKDENİZ HARİTA
2011 yılında GKRY tek taraflı olarak ilan ettiği Afrodit bölgesinde petrol ve doğalgaz arama ruhsatını ABD şirketi Noble Energy’e vermiştir. Daha
sonradan bu arama çalışmalarına İsrailli Delek firması da dâhil olmuştur. Rum radyosu o tarihlerde 18 Eylül günü sondaja başlayan Noble Energy
şirketi platformunun üzerinde İsrail insansız casus uçaklarının uçuş yaptığını ve İsrail donanmasına ait gemilerin de platformun doğusunda görüldüğünü
iddia etmiştir. Sondaj öncesi de İsrail’in Leviathan ismi verilen parselinde bulunan doğalgaz platformu 12’ci parsele taşınmıştır. Bu olaylar yaşanırken
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun özel temsilcisi Kudret Özersay, 17 Ağustos’ta bir açıklama yaparak Rumlar’ın Kıbrıs adasının güneyindeki
doğalgaz arama-çıkarma faaliyetlerini askıya almadığı takdirde Kıbrıs Türk tarafının da antlaşmalar yaparak petrol ve doğalgaz aramaya başlayacağını
bildirmiştir.11 Türkiye’nin ve KKTC’nin tüm uyarılarına rağmen, GKRY’nin Akdeniz’de petrol aramaya devam etmesi ve parselleri ihaleye açması üzerine,
Enerji Bakanı Taner Yıldız Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPOA) savaş gemileri eşliğinde bölgede çalışmalara başlayacağını açıklamıştır.12
ABD’li Noble Energy Şirketi sondaja başladıktan 3 gün sonra KKTC, TPAO’ya KKTC’nin deniz alanında arama ruhsatı vermiştir. KKTC aldığı karar çerçevesinde Gazimagosa kentinde karada 3 bin metreye kadar inilmesi planlanan Türk Yurdu-1 adı verilen bir kuyuda sondaja başlamıştır. Bu arada,
Petrol aranan Sınırüstü köyü, Shell şirketinin 1973 yılında sondaj yaptığı ve olumlu sonuçlara ulaştığı bölgede yer almaktadır.13
GKRY’nin ihaleye çıkardığı 1, 4, 5, 6 ve 7 no’lu parsellerin Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde bulunması konuyla ilgili diğer bir sorunu oluşturmaktadır.
Türkiye’nin de KKTC ile arasındaki bölgede petrol arayacağını açıklaması sorunu farklı boyutlara taşımıştır. GKRY’nin meseleyi uluslararasılaştırma
yönündeki çabası TOTAL, ENI, PETRONAS ve GAZPROMBANK gibi enerji devlerinin parselleri için açılan ihaleye girmelerini teşvik eden politikasından
anlaşılmaktadır. Burada GKRY’nin amacı Türkiye ile yaşanabilecek bir krizde Amerikan, Fransız ve İtalyan şirketlerini de işin içine sokarak diğer
devletlerin desteğini almak ve Türkiye’nin olası müdahalesini önlemektir.14
Türkiye GKRY’nin izlediği politikada ısrarcı olması üzerine, Rumlar’ın ilan ettiği münhasır ekonomik bölgede birçok sismik araştırma gemisini engellemiş ve bir oldu bittiye (Fait Accompli) müsaade etmeyeceğini fiilen göstermiştir. Ayrıca 2008 yılında iki boyutlu sismik araştırmalar yürüten TPAO, Ekim 2011 itibariyle üç boyutlu sismik araştırmalara başlamıştır. Diğer taraftan Türkiye 2011 yılında Royal Dutch Shell firmasıyla arama çalışmaları konusunda işbirliği yapmıştır. GKRY’nin tek taraflı girişimleri üzerine Türkiye bölgede savaş uçakları ve deniz altıları ile tatbikatlar düzenlemiş ve bu tatbikatlar Limosol ve Larnaka’dan izlenebilmiştir. Tatbikatlar Rum kesiminin karasularının hemen dışında gerçekleştirilmiştir.15 GKRY Afrodit olarak adlandırılan on ikinci parselde ABD’li Noble Energy şirketi ile araştırmalara başladığı zaman, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 5 Ağustos 2011 tarihinde açıklama yapmıştır. Bu açıklamada yarı kapalı bir deniz olan Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölge sınırlandırmalarının, bölgedeki ülkeler arasında ve tüm hak ve çıkarlar gözetilerek yapılması gerektiğinin bir uluslararası hukuk kuralı olduğu
ifade edilmiştir. Ayrıca, GKRY’nin üçüncü tarafların haklarını ihlal ederek, Akdeniz’deki ülkelerle deniz yetki alanlarını sınırlandıran ikili antlaşmalar
yapma gayretini sürdürdüğü belirtilmiştir. Bu faaliyetlerin Kıbrıs sorununun çözümünü olumsuz yönde etkilediği açıklanmıştır. Açıklamada gerek
Türkiye’nin gerekse KKTC’nin bu konudaki görüş ve uyarıları hatırlatılmıştır. GKRY’nin hukuki geçerliliği olmayan ruhsatlarla petrol/doğalgaz arama-
çıkarma faaliyetlerine ilgi duyan şirket ve ülkelerin sorumluluk içinde hareket etmelerinin beklendiği ifade edilmiştir. GKRY’nin tüm ada adına bölgede
bulunan doğal kaynaklar konusunda tek taraflı olarak girişimde bulunma veya antlaşma yapma yetkisine sahip olmadığı açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu
tür faaliyetlerin bir diğer kurucu halk olan Türklerin haklarına halel getirdiği ve GKRY’nin bu konuda sorumsuzluk örneği gösterdiği ifade edilmiştir.
Diğer taraftan Türk tarafının haklarını gasp etmeye yönelik bu faaliyetlere karşı Türkiye ve KKTC’nin oldubittilere müsaade etmeyeceği ve uluslararası
hukuka uygun bir şekilde diplomatik ve siyasi kanallardan girişimlerini sürdürecekleri vurgulanmıştır.16
Bu arada, GKRY’nde 11 Temmuz 2011 tarihinde Rum Milli Muhafız Ordusu deniz üssünde meydana gelen patlama sonucunda Vasiliko elektrik santrali
devre dışı kalmış ve GKRY’nin elektrik ihtiyacını karşılama yönündeki sıkıntısı artmıştır. Dolayısıyla bölgedeki enerji kaynakları her ne kadar
Türkiye ve KKTC ile ihtilafa neden olsa da GKRY açısından daha da önemli bir hale gelmiştir.17
II. Türkiye ve KKTC’nin Gelişmeler Karşısındaki Tutumu
21 Eylül 2011 tarihinde GKRY Doğu Akdeniz’de tekrar petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına başlayınca dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bu gelişmeye tepki olarak ‘Sınırlandırma Antlaşması’ imzalamışlardır.18
Eroğlu bu antlaşmanın GKRY’nin politikalarını gözden geçirmeye sağlamaya yönelik önleyici bir girişim olduğunu ifade etmiştir. Her ne kadar Rum ve Yunan
tarafları bu antlaşmanın geçersiz olduğunu iddia etseler de, adadaki bir diğer egemen toplum olan Türkler’e danışılmadan Rumlar’ın arama çalışmalarını
başlatması karşısında, Türk tarafının bu girişiminin hukukilik kazandığı rahatlıkla söylenebilir.19
Türkiye ve KKTC arasında kıta sahanlıklarının belirlendiği antlaşma doğrultusunda Piri Reis G Bloku olarak adlandırılan bölgede bir yılı aşkın
bir süre sismik araştırmalar yapmıştır. 2011 yılında Koca Piri Reis gemisi, Türk savaş gemileri eşliğinde ABD’li Noble Energy şirketinin sondaj yaptığı
alanın hemen yakınında araştırmalar yapmıştır. Rum basını sismik araştırma gemisi Piri Reis’in, Noble Energy şirketinin araştırma yaptığı platforma 5
mil kadar yaklaştığını iddia etmiş ve Türk araştırma gemisine 5 adet savaş gemisinin de refakat ettiğini iddia etmiştir.20 TPAO Akdeniz’de kiraladığı
araştırma gemilerinin sayısını Ekim 2011’de birden üçe çıkarmıştır. Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinin batı bölgesinde araştırmalar yapmak için
iki Norveç gemisini kiralamıştır. Türkiye G Bloğundan elde edecekleri verilere göre hareket edeceklerini ve sondaj çalışmalarının da bu doğrultuda
yapılacağını açıklamıştır. Bunun yanında Kasım ayında da KKTC ile Türkiye arasında hidrokarbon kaynaklarının çıkarılmasıyla ilgili olarak TPAO ile
üretim paylaşımı antlaşması imzalanmıştır. Bu olaylar silsilesi hiç şüphesiz Akdeniz’deki gerginliğin boyutunu daha da arttırmıştır. Bunun yanında 2012
yılının Mart ayı sonlarına doğru, Türkiye Türk Yurdu-1 adı verilen gemi ile araştırmalara başlamıştır. Bu arada Türkiye tarafından Eroğlu’nun sondajın
askıya alınması veya ortak bir komisyon kurulması konularındaki tekliflerinin Rum tarafınca reddedilmesi durumunda, TPAO’nun GKRY’nin parsellediği
Afrodit bölgesi de dâhil olmak üzere KKTC adına sondaj çalışmalarında bulunabileceği açıklanmıştır.21
2012 Yılında ise GKRY’nin KKTC’nin Onayını almaksızın antlaşmalar imzalaması karşısında, Türkiye ve KKTC BM Deniz Hukuku Sözleşmesi gereğince Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesindeki haklarının ihlal edildiğini ifade etmiştir. KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile TPAO arasında aynı yıl deniz ve karada araştırma ve doğal kaynakları değerlendirmede ortaklık öngören bir antlaşma imzalanmıştır. Bu arada, ABD’li Noble Energy şirketi, on ikinci parselde İsrailli Delek şirketi ile ortaklığını bu dönemde gerçekleştirmiştir. Rumlar bu şirketlerin yanında başka şirketlere de arama izinleri vermiştir. Tek taraflı olarak parsellenen 2,3 ve 9 numaralı parseller İtalyan ENI şirketi ile konsorsiyum kuran Koreli Kogas şirketine verilmiştir. Bu arada, GKRY’nin ilan ettiği on ikinci parselde keşif sondajında sadece 1 milyar ayak küp doğalgaz bulunduğu açıklamıştır. İsrailliler on ikinci parselin kendi münhasır ekonomik bölgelerinde bulunan kısmında araştırmalar yapmışlar ve bulguların çok iç açıcı olmadığını ifade etmişlerdir.22
Türkiye ve KKTC antlaşma yaparak aynı bölgeyi ruhsatlandırmış ve KKTC’den gerekli izinleri alarak TPAO ilk olarak Piri Reis gemisi ile bölgede araştırmalar yapmıştır. Ancak Piri Reis gemisinin ihtiyaçlara cevap verecek durumda olmamasından dolayı, Norveç’ten kiralanan ve son teknoloji ile donatılmış Barbaros Hayrettin Paşa adı verilen bir sismik araştırma gemisi Doğu Akdeniz’de araştırma çalışmalarına başlamıştır.23
Bu araştırma gemisinin çalışma yapacağı alanların duyurulduğu bir seyrüsefer ilanı (Navi-tex) yayınlanmıştır. Bu ilana göre Barbaros gemisi 20 Aralık’a
kadar bölgede görev yapacak ve GKRY’nin daha önce tek taraflı olarak ilan ettiği münhasır ekonomik bölgenin 2,3 ve 9 numaralı parsellerinde araştırma
yapacaktı. Bu araştırma gemilerine çalışmaları sırasında Türk fırkateynleri de eşlik etmiştir. GKRY bunun üzerine KKTC ile yürütülen müzakerelerden
çekildiğini açıklamıştır. GKRY, Rusya ve İsrail ile ortak tatbikatlar yapma konusunda anlaşmıştır. Barbaros Hayrettin gemisinin araştırma yaptığı yere
çok yakın bir noktada, Rusya’ya bağlı altı şavaş gemisinin tatbikat yapmasıyla birlikte bölgede gerginlik artmıştır.24 Türkiye, krizi sona erdirmek için,
Yunanistan aracılığıyla birçok teklifte bulunmuştur.
Ancak Rumlar bu önerileri kabul etmemiş ve Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin koşulsuz çekilmesini istemişlerdir.25 Ayrıca GKRY bu gelişmeyi AB platformunda da Türkiye’nin aleyhine kullanmak istemiştir. Bu doğrultuda konu GKRY’nin girişimiyle 23-24 Ekim 2014 tarihlerinde gerçekleşen AB Liderler Zirvesi’nin
gündemine alınmış ve Avrupa Parlamentosu Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü sismik araştırmalara karşı, GKRY tezlerini destekleyen bir kararı
kabul etmiştir. İlgili kararda Türkiye’nin bölgede yürüttüğü faaliyetlerin GKRY’nin bölgedeki egemenlik hakkını ihlal ettiği ve Türkiye’ningemilerini derhal çekmesi istenmiştir. Aksi takdirde bu olayın Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyeceği uyarısında bulunulmuştur.26 Bu arada ENI-Kogas konsorsiyumuna ait gemiler tek taraflı ilan edilen dokuzuncu parselde değerlendirilebilir ölçüde hidrokarbon kaynağı tespit edilemediğini açıklamıştır. Bunun üzerine platform gemisi bölgeyi terk etmiştir27
GKRY adına sondaj yapan bu geminin bölgeden ayrılmasından sonra Barbaros Hayrettin Paşa gemisi de bölgeden ayrılmıştır. KKTC devlet televizyonu BRT’ye konuşan Dışişleri Bakanı Özdil Nami iyi niyet göstergesi olarak Barbaros Hayrettin Paşa’nın Türkiye’ye dönmesine karar verdiklerini söylemiştir. Bakan Nami bu şekilde GKRY lideri Anastasiadis’in müzakere masasından çekilmeye yönelik ortaya koyduğu bahaneleri ortadan kaldırmaya çalıştıklarını ifade ederek, “Umarız Rum lider durumunu tekrar değerlendirir ve daha yapıcı bir tavır içerisine girip müzakere masasına döner” demiştir.28
III. Uluslararası Aktörlerin Doğu Akdeniz’deki Gelişmelere Yönelik Politikaları
Öncelikle AB’nin bu konudaki politikasının incelenmesinde fayda bulunmaktadır. AB’nin enerji kaynaklarına olan bağımlılığı ve Rusya’nın bu konuda önemli bir tedarikçi olması, AB’nin alternatif arayışlara girmesine neden olmuştur.29 Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılmasında Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynaklarının önemli bir rol oynayacağı düşünülmüştür. AB Enerji Komiseri Günther Öttinger, yapmış olduğu bir basın toplantısında, AB ülkelerinin ham petrolde %90, doğalgazda %66, katı yakıtlarda %42 ve nükleer yakıtta %40 oranında dışa bağımlı olduğunu ifade etmiştir.30 AB ülkeleri açısından enerji konusunda en önemli sorunlardan birisi Rusya’ya olan bağımlılıktır. AB’nin 2013 yılında yaptığı doğalgaz ithalatının yaklaşık %40’ını Rusya’dan gerçekleştirilmiştir.31 Bu da toplam enerji tüketiminin %27’sine denk gelmektedir. Rusya’nın doğalgaz ihracatında Avrupa %71 payla en büyük pazarı oluşturmaktadır32 Hatta AB üyelerinden
Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Finlandiya ve Bulgaristan’da Rusya’ya olan enerji bağımlılığı %100’ü, Çek Cumhuriyeti’nde ise %90’ı bulmaktadır.
Avusturya, Macaristan, Slovenya, Yunanistan ve Polonya’da %60-80 olan bu oran, Almanya’da %40-60, İtalya ve Hırvatistan’da %20-40, İngiltere, Fransa,
Hollanda, Romanya ve Danimarka’da ise %20’in altına gerilemektedir. AB üyelerinde olduğu gibi Türkiye açısından da durum benzerlik göstermektedir.
Türkiye enerji tüketiminin %71,5’ini dışarıdan karşılamaktadır. Türkiye enerji ithalatının %64’ünü Rusya’dan, %19’unu ise İran’dan gerçekleştirmektedir.
Dolayısıyla Rusya’ya bağımlılık Türkiye açısından da söz konusudur. Bu nedenle enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu açıdan Kıbrıs’taki enerji kaynaklarının çıkartılmasının Türkiye açısından da yararlı olacağı söylenebilir.33 İsrail’in araştırma yaptığı Tamar gaz sahasında
280 milyar metreküp, Leviathan sahasında ise 536 milyar metreküp doğalgaz bulunduğu düşünülmektedir. Bu kaynaklar İsrail’in 200 yıllık ihtiyacını
karşılamasının yanında, İsrail’e ihracat yapma imkânı da sunmaktadır.
İsrail mevcut rezervlerinin %40’ını ihraç etmeyi planlamaktadır. Son zamanlarda istenen oranlarda bulgular çıkmamış olsa da Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi GKRY’nin çevresinde işletilmesi halinde büyük rezervlerin olduğunu açıklamıştır. Sadece Afrodit sahasında 127 milyar metreküp doğalgaz olduğu ifade edilmiştir.34 Kıbrıs sorununun bir çözüme ulaşmasının Türkiye açısından bir diğer önemli kazanımı bölgedeki enerji kaynaklarının Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaştırılması olacaktır. GKRY, içinde bulunduğu ekonomik krizden çıkabilmek için doğalgaz rezervlerini bir an önce ihraç etmeyi istemektedir. Bu konuda GKRY, İsrail ile olan işbirliğini geliştirmeye çalışmaktadır. Alternatif güzergâhlardan birisi de Yunanistan olarak görünmektedir. Ancak bu güzergâhın inşa edilmesi 17 milyar dolarlık bir maliyet getirmektedir ki, mevcut GKRY ekonomisinin bu projenin finansmanını sağlaması mümkün görünmemektedir. Bu yüzden en uygun güzergâh olarak Türkiye ortaya çıkmaktadır. GKRY açısından diğer bir pazar alternatifi ise Mısır ve Ürdün’dür. Ancak bu seçenek sınırlı bir Pazar yaratmaktadır. GKRY’nin bir diğer alternatifi ise Limasol yakınlarındaki Vassiliktos’ta gazı sıvılaştıracak bir tesis kurmaktır. Fakat bununda maliyeti 8-10 milyar dolar civarındadır ki şu dönemde GKRY’nin bunu finanse edebilmesi mümkün görünmemektedir.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,
***