Suriye Krizinde Bölgesel ve Küresel Aktörler BÖLÜM 4
Fransa’nın Suriye Politikası
Zeynep SONGÜLEN İNANÇ
< Fransızlar her ne kadar özerklik taleplerini destekleseler ve bu itibarla zayıf federal birimler inşa etseler de 1925-1927 yılları arasında Fransa’ya karşı
direnişte önemli rolü olan isyanlar yoğunlaşmıştır. SDE Analiz >
Osmanlı Devleti’nde on altıncı yüzyıldan itibaren merkezi yapının ve
bölgesel otoritenin zayıflamasıyla Avrupalı devletler ve özellikle İngiltere ile
Fransa, Suriye coğrafyasına ilgi göstermişlerdir. Ancak I. Dünya Savaşı’nın
sonuna kadar Suriye, Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında kalmıştır.
1916’da gizlice bir araya gelen Fransa, İngiltere, İtalya ve Rusya Ortadoğu
ve Arap topraklarının geleceğini belirleyen kararlar almışlardır.
Sykes-Picot Antlaşması olarak bilinen bu antlaşmayla İngiltere ile Fransa, Suriye ve Lübnan’ın Fransız; Irak ve Ürdün’ün ise İngiliz nüfuzuna bırakılması
konusunda uzlaşıya varmışlardır. Buna göre Lazkiye, Trablusşam, Beyrut
ve Sur gibi liman şehirlerinde Fransızların yönetiminin kabul edilmesiyle
Suriye’de kurulacak Fransız mandasına ilişkin önemli bir adım atılmıştır.
1920’de düzenlenen San Remo Konferansı’nda Suriye Ulusal Kongresi
tarafından seçilen Kral Faysal yönetimi (1918-1920) ve Suriye’nin bağımsızlığı
tanınmamıştır. Konferans’ta Sykes-Picot Antlaşması’nda kararlaştırıldığı
şekilde Arap toprakları bölünmüş ve Suriye ile Lübnan Fransız mandasına
bırakılmıştır. 1920’den itibaren başlayan Fransız mandası döneminde
benimsenen böl ve yönet anlayışına uygun olarak Suriye, dini ve bölgesel
farklılıklar üzerinden siyasi olarak zayıf ve küçük özerk bölgelere ayrılmıştır.
Böylelikle Fransızlar, Arap milliyetçiliğinin önüne geçmek ile İngilizlerin bu
yöndeki kışkırtmalarından sakınmak ve Fransız mandasını güçlendirmek
için altı ayrı siyasi birim kurmuşlardır.
Buna göre Alevilerin idaresindeki Lazkiye, Dürzîlerin yoğun olduğu
Cebel-i Dürzî, Sünni unsurlara dayanan Halep ve Şam devletleri ile
Lübnan ve Hatay olarak bölünmüştür. Fransızlar her ne kadar özerklik
taleplerini destekleseler ve bu itibarla zayıf federal birimler inşa etseler
de 1925-1927 yılları arasında Fransa’ya karşı direnişte önemli rolü olan
isyanlar yoğunlaşmıştır. Düzenin yeniden sağlanmasının ardından Fransız
yönetimi, Milletler Cemiyeti tarafından talep edilen bir yükümlülük olarak
“kendi kendini idare” yönünde adımlar atmış ve 1927’de “Vatan Kitlesi”nin
kurulmasına izin vermiştir. Ayrıca Fransa, 1930’da Suriye’nin bağımsızlığını
da Fransız mandası altında olmak koşuluyla tanımıştır. Vatan Kitlesi’nin
önderliğinde devam eden bağımsızlık hareketleri, pek çok yerel yetkinin
merkezi Suriye hükümetine devredilmesinde etkili olmuştur. Bunun
üzerine Suriye’deki yerel hareketler, Fransa’dan Fransa-Suriye ilişkilerinin
nihai hedefini düzenleyen bir antlaşma yapılmasını talep etmişlerdir. Bu
antlaşmanın görüşmeleri devam ederken II. Dünya Savaşı’nın başlaması
görüşmelerin sonuca ulaşmasını engellemiştir. Fransa’nın işgalinin ardından
iktidara gelen Vichy hükümeti Suriye’ye yeni bir komiser atamışsa da Vichy
kuvvetlerinin yenilgiye uğramasıyla Suriye, Özgür Fransa otoritelerinin
yönetimine geçmiştir.
< 1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde olan gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının kontrolü ve
kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine bağlamıştır. SDE Analiz >
1944’te Suriye hükümeti, 1920’den beri Fransızların kontrolünde olan
gümrükler, sosyal işler, emtia vergileri, şirket imtiyazlarının kontrolü ve
kabilelerin denetimi gibi 14 idari daireyi kendisine bağlamıştır. Fransa ise
sosyal ve kültürel işlerini, eğitim hizmetlerini ve güvenlikle ilgili “Levant
Özel Kuvvetleri”nin sorumluluğunu üstlenmiştir. Fransa’nın itirazına rağmen
Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere, Suriye ile Lübnan’ı egemen devletler
olarak tanımışlar ve Fransa’ya Suriye’yi boşaltması yönünde telkinde
bulunmuşlardır. 1945’te Suriye milli ordusunun kurulmasının ardından ittifak
devletlerine savaş ilan edilmiştir. Takiben Suriye, kurucu üye sıfatıyla BM’ye
kabul edilmiş ve Arap Ligi anlaşmasını imzalamıştır. Fransa ise kuvvetlerini
çekmeden önce kültürel, ekonomik ve stratejik çıkarlarının korunmasını bir
antlaşma ile garanti altına almıştır. II. Dünya Savaşı’nın ardından Fransa,
Suriye’den çekilmiş ve Suriye, 1946’da Suriye Arap Cumhuriyeti adıyla
BM’ye katılmıştır.2
Fransa-Suriye ilişkileri, Fransız mandasının sona ermesinden sonra da yakın
biçimde devam etmiştir. Fransa yalnızca Suriye sınırlarının belirlenmesinde
söz sahibi olmamış; aynı zamanda devlet yönetiminin örgütlenmesinde ve
toplumsal hayatın düzenlenmesinde doğrudan etkili olmuştur. Bu anlamda
Fransa’nın Suriye’ye olan ilgisi azalmadan ve kimi dönemlerde siyasi
ortama bağlı olarak artarak devam etmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda İsrail
ile ilişkilerini mesafeli bir çerçevede yürüten Fransa, tüm Arap devletleriyle
ve Suriye’yle işbirliğini geliştirmeye yönelmiştir. Bu dönemde Fransa’daki
üçüncü dünyacı yaklaşımlar dış politikanın şekillenmesinde etkili olmuş
ve sömürgecilik algısı oluşturmamak amacıyla kurumsal ve uzun vadeli
bir strateji ortaya konulmamıştır. Ancak belirtmek gerekir ki Fransa’nın
Suriye politikası her zaman Fransa’nın Lübnan’daki çıkarları doğrultusunda
şekillenmiştir.
1981’de seçilen François Mittérand döneminde Akdeniz’e ve oradan
Ortadoğu’ya açılma hedefi belirlenmiştir. Bir başka deyişle Fransa’nın
geçmişten getirdiği yakın bağlarının Akdeniz coğrafyasında yeniden tesis
edilmesi amaçlanmıştır. Bu anlamda F. Mittérand, Müslüman Kardeşler’i
destekliyor durumda olmamak için 1982 Hama katliamını sessizlikle
karşılamıştır. 1983 yılında Lübnan’daki Fransız askerlerinin öldürülmesinde
Suriye’nin parmağı olduğu düşünülse de 1984 yılında F. Mittérand, Suriye’ye
bir gezi düzenlemiştir. Böylelikle Suriye yönteminin kullandığı yöntemler
tasvip edilmese de Suriye devletine duyulan saygı ortaya konmuştur. Bu
itibarla Fransa, Akdeniz’de etkinlik kazanmayı hedefleyen politikasını
kesintiye uğramadan uygulamayı tercih etmiştir.
< Suriye askerlerinin Lübnan’dan çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye müdahalesinin sona ermesini öngören 1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul
edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktası yaşanmıştır. SDE Analiz >
Fransa ile Suriye arasındaki yakınlık 1990’larda devam etmiş ve Hafız Esed’ın
cenaze törenine katılan tek batılı cumhurbaşkanı Jacques Chirac olmuştur.
Buna ek olarak Fransız basınında babasının yerine geçmeye hazırlanan
Beşşar Esed’a J. Chirac’ın koçluk yaptığı yönünde yorumlara yer verilmiştir.3
2004 yılında Lübnan’daki iktidar tercihleri konusunda ayrı düşen Fransa ile
Suriye arasındaki ilişkiler, J. Chirac’ın önderliğindeki diplomatik girişimle
son derece gergin bir döneme girmiştir. Suriye askerlerinin Lübnan’dan
çekilmesini ve Lübnan’daki Suriye müdahalesinin sona ermesini öngören
1559 Sayılı BM Kararı’nın kabul edilmesiyle Fransa-Suriye ilişkilerinde
bir dönüm noktası yaşanmıştır. 2005 yılında eski Lübnan başbakanı ve J.
Chirac’ın yakın arkadaşı Rafik Hariri’nin bir suikasta kurban gitmesinin
ardından J. Chirac, Suriye’nin diplomatik olarak tecrit edilmesi yönünde
her türlü çabayı sarf etmiş ve Hariri suikastıyla ilgili Uluslararası Adalet
Divanı’na başvurmuştur.
2007 yılında Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesiyle birlikte Suriye ile
ilişkiler yeniden düzenlenmeye başlamıştır. Bu anlamda N. Sarkozy, iktidara
gelmesinin ardından Elysée Sarayı genel sekreteri Claude Guéant ile dış
politika danışmanı Jean-David Levitte’yi Şam’a göndererek Lübnan’daki
başkan seçimi sürecinde Suriye ile diyalog kurulması için girişimde
bulunmuştur. Ancak Lübnan konusunda yaşanan anlaşmazlıklar ve fikir
ayrılıkları Şam ile temasın kesilmesiyle son bulmuştur. 2008 yılında Lübnan
konusunda uzlaşılan zemin, Fransa cumhurbaşkanının Suriye devlet
başkanını Akdeniz için Birlik projesi kapsamında Paris’e davet etmesiyle
sonuçlanmıştır. Fransız devleti, Suriye devlet başkanının insan hakları
konusunda mükemmel örnek olmadığını ve fakat çaba gösterdiğini ifade
etmiş ve bu çerçevede Suriye ile ilişkilerin geliştirileceğini ortaya koymuştur.
Fransa’nın Suriye ile ilişkilerini geliştirmesinin en önemli göstergelerinden
biri 2008 yılında düzenlenen 14 Temmuz kutlamaları olmuş ve Beşşar Esed
kutlamaları Paris’te resmi tribünden izlemiştir. 2010 yılı dâhil olmak üzere
Şam ile Paris arasında karşılıklı geziler düzenlenmiş ve siyasi yakınlaşma
sağlanmıştır.
< Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga dayanmaktadır.
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında farklılıklar olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim kanallarının açık tutulmasına çalışılmıştır. SDE Analiz >
J. Chirac’ın Suriye politikası ile N. Sarkozy’nin Suriye politikası önemli
farklılıklar barındırmaktadır. J. Chirac’ın dış politikası ABD’ye mümkün
ölçüde meydan okumaya dayanırken (2003 yılındaki Irak müdahalesine
karşı çıkılması gibi) N. Sarkozy, ABD’nin uluslararası alandaki rolüne ve
önemine (1966’da General de Gaulle döneminde terk edilen NATO’nun
askeri kanadına 2009’da geri dönülmesi gibi) dikkat çekmektedir. İran ile
ilgili olarak J. Chirac, nükleer tehdide inanmadığını dile getirmiş ve bu
doğrultuda Suriye’yi nükleer konularla ilgili bir aktör olarak görmemiştir.
N. Sarkozy ise Suriye’den İran’ın nükleer faaliyetlerinin sınırlandırılması
konusunda ikna edici olmasını beklemektedir. Ayrıca İsrail konusunda J.
Chirac daha mesafeli bir politika izlerken N. Sarkozy Suriye ile İsrail arasında
Şeba Çiftlikleri meselesiyle ilgili arabuluculuk yapabileceğini açıklamıştır.
Bu bakış açısı farklılığı, J. Chirac’ın Lübnan merkezli bir Akdeniz politikasını
desteklemesiyle; N. Sarkozy’nin ise Lübnan’ı unutmamakla birlikte daha
pragmatik ve müdahaleci bir tavır benimsemesiyle açıklanmaktadır.
Bu anlamda Suriye ile ilişkilerin geliştirilebilmesine uygun bir zemin
yaratılmasına ve bu zeminin korunmasına önem verilmektedir.
Fransa’nın Suriye politikası diplomatik unsurlara ve diyaloga dayanmaktadır.
Her ne kadar ikili ilişkilerde ve bölgesel meselelere bakış açısında farklılıklar
olsa da asgari bir münasebetin korunmasına ve iletişim kanallarının açık
tutulmasına çalışılmıştır. Suriye’ye ilişkin bu politika tercihinin somut
sonuçlar verdiği düşünülmemekle birlikte Fransa’nın bölgedeki ekonomik
çıkarlarının gözetildiği hatırlanmalıdır. Suriye’nin Hizbullah, Hamas,
Lübnan, İran ve İsrail’e karşı tavrının Fransa’nın beklentilerine paralel
biçimde geliştiğini söylemek mümkün değildir.4 Bu itibarla Fransa’nın
Suriye’ye yönelik politikasının ilk önceliğini ekonomik ve ticari ilişkilerin
oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca Fransa’nın, geçmişteki Fransız etkisi
doğrultusunda Suriye ile ilişkilerinde kültürel, bilimsel ve teknolojik
işbirliğine önem vermekte ve özellikle eğitim alanında pek çok işbirliği
projesi hayata geçirilmektedir.5
< Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma işaret etmektedir. Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda etkin
rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır. SDE Analiz >
Arap Baharı ve Suriye Krizi Karşısında Fransa
Fransa, 2010 yılının sonlarında Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında
başlayan Arap Baharı karşısında ilk başta hazırlıksız ve yetersiz kalmıştır.
Tunus’ta ilk isyan dalgası başladığında Fransa, Tunus’a isyanın
bastırılmasında kullanılmak üzere ek polisiye kuvvet gönderme teklifinde
bulunmuş ve halkların yanında yer almak yerine mevcut rejimleri koruyan
bir görüntü çizmiştir. Halk hareketlerinin bu ölçüde genişleyeceği ve
uzun süreceği öngörülmediği için yönetimlerin desteklenmesi söz konusu
olmuştur. Ancak Fransa hızlı biçimde tarihin akışına uyum sağlamış ve
halkların taleplerinin yanında yer alan bir tavır sergilemiştir. Bunun
göstergesi olarak Libya’ya müdahalede başı çekmiş ve uluslararası
kamuoyuna geniş Ortadoğu bölgesindeki dönüşümde etkin rol alacağını
göstermiştir. 15 Mart 2011’de Suriye’nin Dera kentinde başlayan hareketler
karşısında ise Fransa, ABD ve Almanya ile koordinasyon halinde el altından
desteklediği Suriye içerisindeki muhalifler tarafından rejimin devrilmesine
destek vermektedir.
Fransa’nın Suriye politikası çok taraflılığı savunan bir yaklaşıma işaret
etmektedir. Fransa, Arap Ligi nezdindeki Suriye ile ilgili kararlarda
etkin rol oynamaktadır. Buna ek olarak AB tarafından benimsenecek
tavrın oluşmasına yoğun katkıda bulunmaktadır. Bu itibarla Suriye’deki
Fransız büyükelçi geri çekilmiş ve ambargo düzenlemeleri uygulamaya
konulmuştur. Fransa bu kurumsal tasarrufları desteklerken Suriye’deki
muhaliflerin taleplerini ve beklentilerini esas almaktadır. BM çerçevesinde
ortak bir politika geliştirilememesinin sonucunda Fransa, Suriye Halkı’nın
Dostları Grubu’nun kurulmasına öncülük etmiştir. Ayrıca Fransa, Suriye
Ulusal Konseyi’ni Suriye muhalefetinin meşru temsilcisi olarak tanıyan
ilk ülke olmuştur. Ayrıca mevcut rejimin uluslararası meşruiyetinin sona
ermesinin bir göstergesi olarak Özgür Suriye Ordusu’na eğitim desteği
vermekte ve operasyonel kapasitesinin artmasına katkıda bulunmaktadır.
Buradan hareketle Fransa’nın Suriye’deki muhaliflere silah sağladığı
düşünülmektedir. Bu itibarla Fransa, Suriye ile yakından ilgilenmekte ve
uluslararası arenada Suriye ile ilgili çok taraflılığı teşvik eden bir politika
sürdürmektedir. Ayrıca sivillerin korunması ve sivil halka yardım edilmesi
amacıyla Fransa, Suriye’ye insani koridor açılmasını savunmaktadır.6
< Sarkozy’nin Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine vurgu yapması operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir. Bu itibarla Fransa ’nın uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon seçeneğine ilkesel olarak karşı çıkmayacağı görülmektedir. SDE Analiz >
Suriye’deki olaylar başladığında askeri bir operasyonun söz konusu olmadığı
Fransız yetkililer tarafından çeşitli vesilelerle ifade edilmiştir.7 Bununla birlikte
Suriye’deki olayların başlamasından beri geçen süre boyunca Fransa’da
askeri operasyon seçenekleri gündeme getirilmiştir. Fransa uluslararası
bir karar olmadan Suriye’ye dışarıdan müdahalede bulunulmasına karşı
olduğunu tekrarlamaktadır. Ancak hem Suriye’nin kuzeyinde bir tampon
bölge kurulması hem Özgür Suriye Ordusu’na destek verilmesi hem de
Suriye’den kaçan askerlerin ve sivillerin korunması için sınırlı bir NATO
operasyonu çerçevesinde Türkiye’nin de içerisinde olduğu bir operasyona
Fransa’nın sıcak baktığı yönünde haberler basında yer almaktadır.8
N. Sarkozy Suriye’ye operasyona sıcak bakılmadığını belirtirken ardından
Başar Esed’ın geleceğinin Kaddafi’ninkine benzememesine vurgu yapması
operasyon tercihiyle birlikte değerlendirilmektedir. Bu itibarla Fransa’nın
uygun koşullar ortaya çıktığında operasyon seçeneğine ilkesel olarak karşı
çıkmayacağı görülmektedir.