ABD'nin YPG'yi Silahlandırma Kararı ve Türkiye'nin Peşmerge Manevrası
GÖNÜL TOL
22/10/2014
Türkiye açısından PYD'ye yardımın Peşmerge üzerinden yapılması iki nedenle daha az riskli: Türkiye'nin Barzani ile son yıllarda kurduğu yakın işbirliğini göz önüne aldığımızda hükümet için bunu iç siyasette satmak daha kolay. İkincisi, Ankara Peşmerge üzerinden yardım ederek PYD'nin uzun vadede elini güçlendirmeyeceğini düşünüyor olabilir.
Geçtiğimiz hafta ABD'nin, PKK’ya yakınlığı ile bilinen YPG'ye silah desteği vereceği iddiaları gündeme gelmiş, bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Böyle bir girişimi desteklemeyeceklerini” söylemiş ve eklemişti: " PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO'da beraber olduğumuz Amerika'nın böyle bir desteği açıktan açığa söyleyerek bizden 'evet' ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz 'evet' diyemeyiz."
Erdoğan’ın bu sözlerinden çok kısa bir zaman sonra Washington Kobani’de savaşan YPG güçlerine havadan silah yardımı yapmaya başladı. Ertesi gün Türkiye, topraklarından Iraklı Peşmergenin Kobani’ye geçmesine izin verdiğini duyurdu.
Nasıl oldu da bu noktaya gelindi? Obama yönetimi Kobani’yi bombalamaya haftalarca direndikten, ‘Kobani bizim önceliğimiz değil’ dedikten sonra ve Türkiye’nin itirazlarına rağmen nasıl oldu da YPG’yi silahlandırmaya karar verdi? Ne oldu da Türkiye Barzani’nin Peşmergeleri Türkiye üzerinden geçirme talebini reddettikten kısa bir süre sonra sınırını Barzani’nin güçlerinin geçişi için açtığını duyurdu?
Amerika kısa bir süre önce gönülsüzce başladı Kobani’yi bombalamaya. Niyeti IŞİD’e karşı savaşan Kürtlere yardım etmek değildi. Obama yönetimi defalarca ‘Kobani’de Kürtlerin yaşadığı bir insanlık dramı fakat Kobani bizim için stratejik bir hedef değil’ demişti. Washington’ın Kobani çevresine yağdırdığı bombaların asıl hedefi IŞİD’in Suriye’deki askeri hedeflerini vurarak Irak’ta ilerleyişini yavaşlatmaktı.
Fakat yüzlerce kamera Türkiye sınırından Kobani’de olanları tüm dünyaya duyurmaya başladığında Kobani hem IŞİD hem de Amerika için güç gösterisi yaptıkları bir sahneye dönüştü. IŞİD tüm dünyaya Amerikan bombardımanına rağmen pes etmediğini göstermeye uğraşıyordu, Amerika ise IŞİD’e dünya kamuoyu önünde büyük bir yenilgi yaşatmak için çabalıyordu. Savaş kızıştıkça IŞİD Kobani’ye daha fazla militan ve mühimmat yığmaya başladı, Amerika hava saldırılarını artırdı. Fakat Pentagon dahil herkes yalnızca hava saldırısıyla IŞİD’in alt edilemeyeceğinin farkındaydı. Irak’ta olduğu gibi sahada saldırıları koordine edecek, kara gücü oluşturacak yerel müttefikler gerekiyordu.
Diğer yandan Obama yönetimi içinde Suriye’deki ılımlı muhalifleri eğitme tartışmaları alevlendi. Amerikan yönetimi içindeki pek çok insan bu muhaliflerin ılımlı olduklarının ya da ılımlı kalacaklarının garantisinin olmadığının, olsa bile bu grupları aynı çatı altında bir araya getirmenin ve onlar üzerinden bir askeri strateji belirlemenin güçlüklerinin farkında. Bölünmüşlük ve koordinasyon eksikliği nedeniyle zayıflamış olan bu grupları son haftalarda daha da zayıflatan bir gelişme oldu. Amerika, Suriye’deki IŞİD mevzilerini bombalamaya başladıktan sonra Esad rejimi ülkenin kuzeyindeki ılımlı muhaliflere karşı saldırılarını artırdı. Batı destekli muhalefet gittikçe zayıflıyordu. Amerika’nın radikal İslamcı ideolojiden uzak, koordineli çalışabilecek, iyi savaşan yerel müttefiklere ihtiyacı vardı.
Tüm bu faktörler Amerika için Suriye’de Kürtlerle ittifakı çekici bir seçenek haline getirdi. YPG güçleri Irak’ta Peşmerge ile yakın çalışmış, IŞİD’e karşı Amerika’nın hava saldırılarıyla koordineli olarak etkili bir savaş yürütmüş, Ezidileri ve Hristiyan azınlıkları IŞİD saldırılarından koruyarak tüm dünyanın takdirini toplamıştı. Amerika’nın bugüne kadar YPG’nin siyasi kolu PYD ile işbirliğinden kaçınmasının temel sebebi Türkiye ile ilişkileri germek istememesiydi.
Amerika’nın 2014 Şubatına kadar Şam büyükelçiliğini yapmış ve şu anda benim de çalıştığım Ortadoğu Enstitüsü’nde çalışan Robert Ford’a ABD-PYD ilişkisini sordum. PYD ile yakın zamana dek direkt temaslarının olmadığını fakat 2012’den bu yana dolaylı kanallar vasıtasıyla PYD ile görüştüklerini söyledi ve ekledi: ‘PYD ile girdiğimiz her türlü iletişimden Türkleri haberdar ediyorduk. PYD ile ilişkilerimizde önceliğimiz Türkiye’nin hassasiyetleriydi.’
Ford’un söylediklerini geçen hafta Dış İlişkiler Konseyi’nde (Council on Foreign Relations) yapılan kapalı bir toplantıda bir Pentagon yetkilisine sordum. ‘Amerika bunca zaman Türkiye ile ilişkilerini germemek için PYD ve YPG’ye mesafeli durdu, PYD lideri Salih Müslim iki yıldır Amerikan vizesi alamıyor. Neden birden Washington PYD ile resmen görüşmeye başladı?’ dedim. Yetkili ‘artık Türklerle ilişkilerin gerilmesinden endişe etmemize gerek yok, gerileceğimiz kadar gerildik’ dedi.
Tüm bunları Amerika’nın eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey’nin söyledikleriyle birleştirdiğimizde son günlerde Amerika ve Türkiye’nin yaptığı Kobani hamlelerinin arka planı bir parça netlik kazanıyor. Jeffrey ile Pazartesi günü yaptığım görüşmede şunu sordum: ‘Amerika Türkiye’nin onayını almadan YPG’ye silah göndermiş olabilir mi?’ Jeffrey şunları söyledi:
‘Washington Ankara’ya haber vermeden böyle bir şey yapmaz. Fakat haber vermek ayrı, onayını almak ayrı. Şöyle olmuş olabilir: John Allen Ankara’dayken Washington’ın YPG’ye silah göndereceğini Türkler’e söylemiştir. Türkler bunu istemediklerini belirtmiş, Allen ve ekibi de ‘tamam Washington’a bunu ileteceğiz ama kararımızda bir değişiklik olmayacak’ demiş olabilir. Böyle durumlarda beklenir. Eğer Erdoğan Obama’ya telefon açıp ‘bunu yaparsanız kıyamet kopar’ deseydi Obama yapmayabilirdi. Erdoğan’dan böyle bir telefon gelmedi ki YPG’ye silah gönderildi.’
Görünen o ki artık Washington’ın PYD ile ilişkilerindeki önceliği Türkiye’nin hassasiyetleri değil. Washington YPG’yi silahlandırma kararını Ankara’ya empoze etmişe benziyor, Ankara da kabul etmek zorunda kaldı çünkü başka alternatifi yok. Zaten fiilen YPG ve Batı destekli koalisyon arasında sahada bir işbirliği var. Amerika’nın Peşmergeye gönderdiği silahların Talabani’ye yakın gruplar tarafından YPG’ye verildiği haberleri dolaşıyor. PYD’nin Amerikan hava saldırıları için istihbarat sağladığı söyleniyor. Bir yandan Avrupa Birliği’nin, Birleşmiş Milletler’in, Bağdat’ın, Erbil’in, kendi Kürtlerinin Türkiye’ye Kobani’ye askeri yardım geçişi için sınırı açması konusunda baskısını artırması, diğer yanda Amerika’nın YPG ile işbirliğini resmen ilan etmesi Türkiye’nin manevra alanını daralttı. Oyunun dışında kalmamak için siyasi olarak en az riskli olduğunu düşündüğü adımı attı ve ertesi gün Peşmergeye Türkiye topraklarından Kobani’ye geçiş izni verdi.
Türkiye açısından PYD/YPG’ye yardımın Peşmerge üzerinden yapılması iki nedenle daha az riskli: Türkiye’nin Barzani ile son yıllarda kurduğu yakın işbirliğini göz önüne aldığımızda hükümet için bunu iç siyasette satmak daha kolay. İkincisi, Ankara Peşmerge üzerinden yardım ederek YPG/PYD’nin uzun vadede elini güçlendirmeyeceğini düşünüyor olabilir. Barzani ile PYD arasındaki gerginlik şimdilik IŞİD tehlikesi yüzünden çok görünür olmayabilir ama iki grubun birbiriyle güç mücadelesi sır değil.
Kobani’deki PYD-Barzani, YPG-Özgür Suriye Ordusu, Washington-YPG işbirliğine bakıp tüm aktörlerin nihai stratejilerinin değiştiğini düşünmemek lazım. Kurulan ittifakların pek çoğu taktiksel ittifaklar olabilir. Kobani Kürt siyasi hareketi için, IŞİD için, Washington için psikolojik bir savaş. Bu psikolojik savaşta Türkiye’nin geç de olsa Kürt cephesine yardım kararı hem Türkiye Kürtlerine hem bölgeye hem de Batı’ya doğru mesajı verecektir.
Erdoğan’ın bu sözlerinden çok kısa bir zaman sonra Washington Kobani’de savaşan YPG güçlerine havadan silah yardımı yapmaya başladı. Ertesi gün Türkiye, topraklarından Iraklı Peşmergenin Kobani’ye geçmesine izin verdiğini duyurdu.
Nasıl oldu da bu noktaya gelindi? Obama yönetimi Kobani’yi bombalamaya haftalarca direndikten, ‘Kobani bizim önceliğimiz değil’ dedikten sonra ve Türkiye’nin itirazlarına rağmen nasıl oldu da YPG’yi silahlandırmaya karar verdi? Ne oldu da Türkiye Barzani’nin Peşmergeleri Türkiye üzerinden geçirme talebini reddettikten kısa bir süre sonra sınırını Barzani’nin güçlerinin geçişi için açtığını duyurdu?
Amerika kısa bir süre önce gönülsüzce başladı Kobani’yi bombalamaya. Niyeti IŞİD’e karşı savaşan Kürtlere yardım etmek değildi. Obama yönetimi defalarca ‘Kobani’de Kürtlerin yaşadığı bir insanlık dramı fakat Kobani bizim için stratejik bir hedef değil’ demişti. Washington’ın Kobani çevresine yağdırdığı bombaların asıl hedefi IŞİD’in Suriye’deki askeri hedeflerini vurarak Irak’ta ilerleyişini yavaşlatmaktı.
Fakat yüzlerce kamera Türkiye sınırından Kobani’de olanları tüm dünyaya duyurmaya başladığında Kobani hem IŞİD hem de Amerika için güç gösterisi yaptıkları bir sahneye dönüştü. IŞİD tüm dünyaya Amerikan bombardımanına rağmen pes etmediğini göstermeye uğraşıyordu, Amerika ise IŞİD’e dünya kamuoyu önünde büyük bir yenilgi yaşatmak için çabalıyordu. Savaş kızıştıkça IŞİD Kobani’ye daha fazla militan ve mühimmat yığmaya başladı, Amerika hava saldırılarını artırdı. Fakat Pentagon dahil herkes yalnızca hava saldırısıyla IŞİD’in alt edilemeyeceğinin farkındaydı. Irak’ta olduğu gibi sahada saldırıları koordine edecek, kara gücü oluşturacak yerel müttefikler gerekiyordu.
Diğer yandan Obama yönetimi içinde Suriye’deki ılımlı muhalifleri eğitme tartışmaları alevlendi. Amerikan yönetimi içindeki pek çok insan bu muhaliflerin ılımlı olduklarının ya da ılımlı kalacaklarının garantisinin olmadığının, olsa bile bu grupları aynı çatı altında bir araya getirmenin ve onlar üzerinden bir askeri strateji belirlemenin güçlüklerinin farkında. Bölünmüşlük ve koordinasyon eksikliği nedeniyle zayıflamış olan bu grupları son haftalarda daha da zayıflatan bir gelişme oldu. Amerika, Suriye’deki IŞİD mevzilerini bombalamaya başladıktan sonra Esad rejimi ülkenin kuzeyindeki ılımlı muhaliflere karşı saldırılarını artırdı. Batı destekli muhalefet gittikçe zayıflıyordu. Amerika’nın radikal İslamcı ideolojiden uzak, koordineli çalışabilecek, iyi savaşan yerel müttefiklere ihtiyacı vardı.
Tüm bu faktörler Amerika için Suriye’de Kürtlerle ittifakı çekici bir seçenek haline getirdi. YPG güçleri Irak’ta Peşmerge ile yakın çalışmış, IŞİD’e karşı Amerika’nın hava saldırılarıyla koordineli olarak etkili bir savaş yürütmüş, Ezidileri ve Hristiyan azınlıkları IŞİD saldırılarından koruyarak tüm dünyanın takdirini toplamıştı. Amerika’nın bugüne kadar YPG’nin siyasi kolu PYD ile işbirliğinden kaçınmasının temel sebebi Türkiye ile ilişkileri germek istememesiydi.
Amerika’nın 2014 Şubatına kadar Şam büyükelçiliğini yapmış ve şu anda benim de çalıştığım Ortadoğu Enstitüsü’nde çalışan Robert Ford’a ABD-PYD ilişkisini sordum. PYD ile yakın zamana dek direkt temaslarının olmadığını fakat 2012’den bu yana dolaylı kanallar vasıtasıyla PYD ile görüştüklerini söyledi ve ekledi: ‘PYD ile girdiğimiz her türlü iletişimden Türkleri haberdar ediyorduk. PYD ile ilişkilerimizde önceliğimiz Türkiye’nin hassasiyetleriydi.’
Ford’un söylediklerini geçen hafta Dış İlişkiler Konseyi’nde (Council on Foreign Relations) yapılan kapalı bir toplantıda bir Pentagon yetkilisine sordum. ‘Amerika bunca zaman Türkiye ile ilişkilerini germemek için PYD ve YPG’ye mesafeli durdu, PYD lideri Salih Müslim iki yıldır Amerikan vizesi alamıyor. Neden birden Washington PYD ile resmen görüşmeye başladı?’ dedim. Yetkili ‘artık Türklerle ilişkilerin gerilmesinden endişe etmemize gerek yok, gerileceğimiz kadar gerildik’ dedi.
Tüm bunları Amerika’nın eski Ankara büyükelçisi James Jeffrey’nin söyledikleriyle birleştirdiğimizde son günlerde Amerika ve Türkiye’nin yaptığı Kobani hamlelerinin arka planı bir parça netlik kazanıyor. Jeffrey ile Pazartesi günü yaptığım görüşmede şunu sordum: ‘Amerika Türkiye’nin onayını almadan YPG’ye silah göndermiş olabilir mi?’ Jeffrey şunları söyledi:
‘Washington Ankara’ya haber vermeden böyle bir şey yapmaz. Fakat haber vermek ayrı, onayını almak ayrı. Şöyle olmuş olabilir: John Allen Ankara’dayken Washington’ın YPG’ye silah göndereceğini Türkler’e söylemiştir. Türkler bunu istemediklerini belirtmiş, Allen ve ekibi de ‘tamam Washington’a bunu ileteceğiz ama kararımızda bir değişiklik olmayacak’ demiş olabilir. Böyle durumlarda beklenir. Eğer Erdoğan Obama’ya telefon açıp ‘bunu yaparsanız kıyamet kopar’ deseydi Obama yapmayabilirdi. Erdoğan’dan böyle bir telefon gelmedi ki YPG’ye silah gönderildi.’
Görünen o ki artık Washington’ın PYD ile ilişkilerindeki önceliği Türkiye’nin hassasiyetleri değil. Washington YPG’yi silahlandırma kararını Ankara’ya empoze etmişe benziyor, Ankara da kabul etmek zorunda kaldı çünkü başka alternatifi yok. Zaten fiilen YPG ve Batı destekli koalisyon arasında sahada bir işbirliği var. Amerika’nın Peşmergeye gönderdiği silahların Talabani’ye yakın gruplar tarafından YPG’ye verildiği haberleri dolaşıyor. PYD’nin Amerikan hava saldırıları için istihbarat sağladığı söyleniyor. Bir yandan Avrupa Birliği’nin, Birleşmiş Milletler’in, Bağdat’ın, Erbil’in, kendi Kürtlerinin Türkiye’ye Kobani’ye askeri yardım geçişi için sınırı açması konusunda baskısını artırması, diğer yanda Amerika’nın YPG ile işbirliğini resmen ilan etmesi Türkiye’nin manevra alanını daralttı. Oyunun dışında kalmamak için siyasi olarak en az riskli olduğunu düşündüğü adımı attı ve ertesi gün Peşmergeye Türkiye topraklarından Kobani’ye geçiş izni verdi.
Türkiye açısından PYD/YPG’ye yardımın Peşmerge üzerinden yapılması iki nedenle daha az riskli: Türkiye’nin Barzani ile son yıllarda kurduğu yakın işbirliğini göz önüne aldığımızda hükümet için bunu iç siyasette satmak daha kolay. İkincisi, Ankara Peşmerge üzerinden yardım ederek YPG/PYD’nin uzun vadede elini güçlendirmeyeceğini düşünüyor olabilir. Barzani ile PYD arasındaki gerginlik şimdilik IŞİD tehlikesi yüzünden çok görünür olmayabilir ama iki grubun birbiriyle güç mücadelesi sır değil.
Kobani’deki PYD-Barzani, YPG-Özgür Suriye Ordusu, Washington-YPG işbirliğine bakıp tüm aktörlerin nihai stratejilerinin değiştiğini düşünmemek lazım. Kurulan ittifakların pek çoğu taktiksel ittifaklar olabilir. Kobani Kürt siyasi hareketi için, IŞİD için, Washington için psikolojik bir savaş. Bu psikolojik savaşta Türkiye’nin geç de olsa Kürt cephesine yardım kararı hem Türkiye Kürtlerine hem bölgeye hem de Batı’ya doğru mesajı verecektir.