Prof. Dr. Burhanettin Duran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Burhanettin Duran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mart 2019 Pazar

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK BÖLÜM 1

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK, BÖLÜM 1




HÜSEYİN ALPTEKİN
SETA


İstanbul Şehir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Lisans eğitimini Beykent Üniversitesi İşletme ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde 2004’te tamamlayan Alptekin yüksek lisans derecesini 2006’da Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden aldı. Lisansüstü çalışmalarını 2008’de kadar Utah Üniversitesi'nde sürdüren Alptekin doktora çalışmalarını “Explaining Ethnopolitical Mobilization: Ethnic Incorporation and 
Mobilization Patterns in Bulgaria, Cyprus, Turkey, and Beyond” başlıklı teziyle Texas Üniversitesi-Austin Siyaset Bilimi Bölümü'nde tamamladı. Başlıca akademik ilgi alanları arasında karşılaştırmalı siyasi kurumlar, etnik siyaset, milliyetçilik, Türkiye ve Ortadoğu politikası ve sosyal bilim araştırmaları metodolojisi yer alan Alptekin'in araştırmaları Ethnic and Racial Studies, 
Mediterranean Politics, Nationalism and Ethnic Politics, Afro Eurasian Studies, Insight Turkey, Wiley-Blackwell Encyclopedia of Political Thought’ta yayımlandı.

SETA Kitapları 35
ISBN: 978-975-2459-74-8
© 2018 SET Vakfı İktisadi İşletmesi
1. Baskı: Nisan 2018, İstanbul


Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayımı, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.

Editör: Mehmet Akif Memmi
Düzelti: Mustafa Said İşeri, Bahar Albayrak
Baskı ve Cilt: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA Kitapları
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org


İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR 7
TAKDİM 9

I. BÖLÜM

GİRİŞ 11
VAKA SEÇIMI 17
TEMEL KAVRAMLAR 24
BÖLÜMLER 32

II. BÖLÜM

ÖRGÜTSEL YAPI 35
GIRIŞ 37
IRA’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 39
IRA’NIN LIDER KADROSU 42
ETA’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 43
ETA’NIN LIDER KADROSU 44
LTTE’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 45
LTTE’NIN LIDER KADROSU 47
PKK’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 47
PKK’NIN LIDER KADROSU 57

SONUÇ 61

III. BÖLÜM

HEDEF SEÇIMI VE CAN KAYIPLARI 63
GIRIŞ 65
IRA 65
ETA 69
LTTE 72
PKK 74

IV. BÖLÜM


TERÖRÜN AŞAMALARI 79
GIRIŞ 81
FINANS VE LOJISTIK DESTEK SAĞLAMA 82
PROPAGANDA 98
MİLİTAN EDINME VE EĞİTİM 119
SONUÇ 131

V. BÖLÜM

TERÖR STRATEJİLERİ, TAKTİKLERİ 
VE TERÖRLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ 135
GIRIŞ 137
IRA 138
ETA 144
LTTE 150
PKK 157

VI. BÖLÜM

SONUÇ 207
KAYNAKÇA 217
İNDEKS 229

KISALTMALAR

ARGK : Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (Arteşa Rizgariya Gele Kurdistane)
BM : Birleşmiş Milletler
DBP : Demokratik Bölgeler Partisi
DEAŞ : Irak ve Şam Devleti
ERNK : Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (Eniya Rızgariya Netawiya Kürdistan) 
ETA : Bask Yurdu ve Özgürlük (Euskadi ta Askatasuna)
FARC : Kolombiya Devrimci Silahlı Gücü (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia)
FLNC : Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi (Fronte di Liberazione Naziunale Corsu)
GAL : Anti Terörist Özgürlük Grupları (Grupos Antiterroristas de Liberacion)
GTD : Global Terrorism Database
HDP : Halkların Demokratik Partisi
HPG : Halk Savunma Güçleri (Hezen Parastina Gel)
HRK : Kürdistan Kurtuluş Güçleri (Hezen Rizgariya Kurdistan)
ICG : Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group)
INLA : İrlanda Ulusal Kurtuluş Ordusu (Irish National Liberation Army)
IRA : İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army) 
JİTEM : Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele
KCK : Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi (Koma Civaken Kurdistan) 
KDHB : Kürt Demokratik Halk Birlikleri 
KJB : Yüksek Kadın Topluluğu (Koma Jinen Bilind)
Kongra-Gel: Kürdistan Halk Meclisi (Kongra Gele Kurdistan)
LTTE : Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (Liberation Tigers of Tamil Eelam [Tamilila Vitutalaip Pulikal])
MDD : Milli Demokratik Devrim
NORAID : İrlanda Kuzey Yardımı Komitesi (Irish Northern Aid Committee)
OIRA : Resmi IRA (The Official IRA)
PIRA : Geçici IRA (The Provisional IRA)
PKK : Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkaren Kurdistan)
PNV : Bask Milliyetçi Partisi (Partido Nacionalista Vasco) 
PYD : Demokratik Birlik Partisi (Partiya Yekitiya Demokrat)
RUC : Kuzey İrlanda Polis Gücü (Royal Ulster Constabulary) 
TAK : Kürdistan Özgürlük Şahinleri (Teyrebazen Azadiya Kurdistan)
THKO : Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu
THKP-C : Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi
TİKKO : Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu
TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri
UDA : Ulster Savunma Topluluğu (Ulster Defence Association)
UFF : Ulster Özgürlük Savaşçıları (Ulster Freedom Fighters)
UVF : Ulster Gönüllü Gücü (Ulster Volunteer Force)
YDG-H : Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (Tevgera Ciwanen Welatparez Yen Şoreşger)


TAKDİM

Türkiye 1960’lardan bugüne farklı terör örgütleriyle mücadele etmektedir. 
Bu mücadele neticesinde THKO, ASALA, Hizbullah gibi farklı ideoloji, 
strateji ve taktiklere sahip pek çok terör örgütü sırayla tarih sahnesinden 
silinmiştir. Ancak 1978’de kurulan ve Türkiye güvenlik güçlerine karşı 
ilk eylemini 1984’te gerçekleştiren PKK kırk yıldır ülkemiz için güvenlik 
tehlikesi oluşturmuştur. Tüm bu süreçte PKK, Türkiye sınırları içerisinde 
hiçbir somut kazanım elde edememiş ancak ülke için öncelikli bir güvenlik 
tehdidi olmayı sürdürmüştür.

Türkiye açısından bu denli önem arz eden bir konu olmasına rağmen 
PKK terörü hakkında bir literatürün oluştuğu söylenemez. PKK’ya dair 
sistemli veriler, yerinde ve genelleştirmeye elveren kavramsallaştırmalar, 
güncel terör çalışmalarını içeren kapsamlı bir literatür taraması, örgütün 
kendi gözünden kimliği ve rasyonalitesini anlamaya yönelik çalışmalar, 
terör örgütünü farklı ülkelerde faal olan benzer örgütlerle sistemli bir şekilde 
karşılaştıran perspektifler ve tüm bunların ışığında yapılabilecek 
bütüncül analitik çözümlemeler halen yeterli derecede ortaya konulmuş 
değildir. Oysaki PKK terörü gibi önemli bir konuda güncel realiteyi de 
içerecek şekilde her sene onlarca tez, bir o kadar kitap ve makale ortaya konulmalıdır. 
Bu açıdan Türkiye’deki terör çalışmalarının benzer sorunlarla 
yüzleşen ülkelere kıyasla zayıf kaldığı söylenebilir.

SETA bünyesinde basılan pek çok kitap, rapor ve analiz bu eksikliği 
doldurmaya çalışmaktadır. Etnik siyaset ve etnopolitik mobilizasyonun çeşitli 
veçhelerinde bugüne kadar pek çok eser vermiş Hüseyin Alptekin’in 
kaleme aldığı elinizdeki kitap da bu eksikliği doldurmaya hizmet edecek 
önemli bir çalışmadır. 

Etnik Terör ve Terörle Mücadele Stratejileri ismini taşıyan kitap PKK’yı 
farklı ülkelerde faaliyet göstermiş diğer üç etnik terör örgütüyle kıyaslamaktadır. 
PKK, IRA, ETA ve Tamil Kaplanları kitapta dört ana tema açısından 
incelenmiştir: (a) örgütsel yapı, (b) hedef seçimi ve terörün insani bilançosu, 
(c) terörün finans, propaganda, militan edinimi ve eğitim aşamaları 
ve (d) ortaya konan terör stratejileri, taktikleri ile terörle mücadele yön
temleri. Her başlık spesifik terör stratejileri ve terörle mücadele stratejilerini 
tartışmakta, bu tartışmaları terör literatüründeki bulgular, veriler ve özellikle 
PKK örneğinde yazarın kendi saha gözlemleriyle harmanlamaktadır. 
Bu kapsamlı analiz neticesinde Alptekin terörün mücadele ya da müzakere 
ile son bulduğu örnekleri inceleyerek her halükarda etnik terör örgütlerinin 
bir “yalnızlaştırma” stratejisiyle zayıflatılıp akabinde sona erdirilebileceğini 
savunmaktadır. Bu strateji doğrultusunda örgütün uluslararası bağlantılarının 
kesilmesi ve etnik tabanı üzerindeki etkisinin kırılması suretiyle yalnızlaştırılması 
öngörülmektedir. Yalnızlaşan örgütler ise ister katı güvenlik tedbirleriyle isterse pazarlık gücü kırılmış örgütün sonunda kendini tasfiye edeceği bir diyalog sürecine sokulmasıyla ortadan kaldırılabilmektedir.

Türkiye’nin güncel terörle mücadele yöntemi de Alptekin’in yalnızlaştırma 
stratejisi çizgisinde okunabilir. Bir yandan ülke içindeki güvenlik operasyonlarıyla örgütün konsolide etmeye çalıştığı KCK yapılanması sökülüp atılmakta, örgütün yurt içinden devşirmeye çalıştığı insan ve mali destek ağları bir bir kesilmektedir. Türkiye bu güvenlik sürecine paralel olarak örgütün ulaşmaya çalıştığı toplumsal kesimlere yönelik yapıcı bir hizmet ve kimlik siyaseti de takip etmektedir. Bir yandan da PKK’ya destek sunan ülkeler üzerinde –o ülke bir süper güç dahi olsa– baskı kurulmakta, buna paralel olarak örgütün yurt dışında kontrolü altındaki bölgelere harekatlar düzenlenmektedir. 

Umulur ki Türkiye tüm bu çabalarının karşılığını alacaktır. Bu mücadelede 
asıl sorumluluk ve pay mücadelenin arkasında somut bir kararlılık gösteren siyasi iradede ve sahada hayatlarını tehlikeye atarak mücadele eden 
güvenlik güçlerimizdedir. Ancak biz sosyal bilimciler de artık neredeyse üç 
neslin hayatına damga vuran bu terör tehdidini aşmada sahadaki pratisyenlere 
katkı verme sorumluluğu taşımaktayız. Umulur ki bu kitap da hem 
Türkiye’nin sırtındaki terör kamburunu atmasına fayda sunacak hem de 
terör literatüründe önemli bir akademik çalışma olarak yerini alacaktır.

PROF. DR. BURHANETTIN DURAN
SETA Genel Koordinatörü
Nisan 2018-İstanbul

I. BÖLÜM

GİRİŞ

Türkiye 1960’lı yıllardan itibaren terör sorunuyla yüzleşmektedir. 
Bu süreçte DEV-SOL (Devrimci Sol), TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), MLKP (Marksist-Leninist Komünist Parti) gibi devrimci/radikal sol terör örgütlerinden Hizbullah, El-Kaide, DEAŞ gibi fundamentalist terör örgütlerine ve nihayet ASALA ve PKK (Kürdistan İşçi Partisi, Partiya Karkaren Kurdistan) gibi 
etnik terör örgütlerine kadar farklı ideoloji, strateji ve taktikler benimseyen örgütlerin saldırılarına maruz kalmış ve bunlara karşı çeşitli mücadele yöntemleri benimsemiştir. Bunlar arasında PKK eylemlerinin sürekliliği, sayısı ve etkisi bakımından diğer örgütlerden farklılaşmaktadır. Öyle ki PKK terörü zaman içerisinde Türkiye’nin bir numaralı güvenlik problemi haline gelmiştir. Bu kitap 
PKK terörünü ve buna karşı uygulanan mücadele yöntemlerini etnik-ayrılıkçı teröre maruz kalmış başka örneklerle karşılaştırmalı olarak inceleyecektir. Kitapta bu karşılaştırma kapsamında ele alınacak diğer terör örgütleri Bask Yurdu ve Özgürlük (Euskadi Ta Askatasuna, ETA), İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army, IRA) ve Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’dır (Tamilila Vitutalaip Pulikal, LTTE).

Elinizdeki kitap etnik terörü kesinkes bitirecek genelgeçer bir formül sunma iddiasında değildir. Ancak spesifik araç ve yöntemleri farklı koşullara göre uyarlanması gereken birtakım genel değerlendirmelere ulaşmayı mümkün kılmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse etnik terör örgütlerini ortadan kaldıracak en temel strateji örgütü gerek çeşitli ağlarla dahil olduğu uluslararası zeminde gerekse hükmetmeye çalıştığı etnik tabanı içinde yalnızlaştırmaktır. 
Uluslararası boyutta örgütün finansal ve lojistik destek ağı kırılarak örgüt izole edilir. Bunun aracı imkan dahilindeyse destekçi ülkenin birtakım ekonomik, diplomatik hatta askeri yaptırımlarla doğrudan cezalandırılmasıdır. Teröre destek sağlayan ülkeler terör mağduru ülke tarafından doğrudan cezalandırılamasa bile bu ülkelerin terör sponsorluğu faaliyetleri belgelendirilmiş tespitlerle ifşa edilebilir, bu yolla uluslararası yaptırım yolları aranabilir. Sopa yöntemi diyebileceğimiz yaptırımların mümkün olmadığı, etkin sonuç vermediği yahut aşırı maliyet taşıdığı durumlarda havuç yöntemi denenebilir. Böylece söz konusu sponsor ülkeyle ortak çıkarlar tanımlanarak bu ülkeyi düşmanca tavır takınmaya iten rasyonel sebepler ortadan kaldırılabilir. Tarih boyunca defalarca görüldüğü üzere eski düşmanlardan yeni müttefikler oluşturma yoluna gidilebilir.

Örgütün yalnızlaştırılması gereken bir diğer zemin ise temel insan kaynağı ihtiyacını karşıladığı, tabanı olarak gördüğü, temsil ettiğini öne sürdüğü ve hükmetmeye çalıştığı etnik gruptur. Etnik ayrılıkçı örgütlerin dayandığı etnik grubun üyelerine siyasal, sosyal ve ekonomik mobilizasyon kanalları tamamen açılarak ülke toplumuna entegre olmaları sağlanmalıdır. Örgütün devlet güvenlik güçlerini provoke etmesiyle bu kanalların devlet tarafından kapatılması gibi durumlara yol açacak uygulamalardan kaçınmak gerekir. Bunun en bariz yöntemi devlet kurumlarının militanı sempatizandan, sempatizanı barışçıl aktivistten, barışçıl aktivisti ise etnik grubun apolitik üyelerinden ayıracak politikalar geliştirmesidir. Hedef seçerken hassasiyetin kaybedilmesi bu kitlede radikalleşme doğuracak, kitleyi örgüte katılma yahut lojistik, finansal 
veya istihbari destek sağlama yollarına itebilecektir. 

Uluslararası toplumda ve kendi etnik tabanlarında yalnızlaştırılan örgütler ise tümüyle terörle mücadelenin güvenlik boyutu alanına girebilecek ve devlet güvenlik güçlerine karşı şiddet üretme kapasitelerindeki asimetrik fark sebebiyle ya güvenlik operasyonlarıyla çökertilerek tümüyle ortadan kaldırılacak ya da 
küçük ve marjinal terör örgütlerine dönüşeceklerdir. Örgütlerin küçülmeleri onların şiddet üretemeyeceği anlamına gelmez. Aksine bu örgütler ses getiren eylemler gerçekleştirebilirler. Ancak güç farkından dolayı askeri hedefler karşısında şansı olmayan böylesi örgütler sivillerden mürekkep yumuşak hedeflere yönelecek ve etnik tabanları gözünde “meşruiyet” sorunu yaşayarak daha da marjinalize olacaklardır.

Etnik/ayrılıkçı terör örgütleri yaslandıkları etnik kimliği ortak bir acı yahut tarihten seçilmiş bir travma1 etrafında kendi belirlediği doğrultuda inşa edebildiği, bu acıdan kaynaklanan toplumsal öfke ve duygusal kopuşu sürdürülebilir kıldığı, bu toplumsal psikolojiyi yaydığı etnik tabanından militan devşirebildiği, finansman ve lojistik destek sağlayabildiği müddetçe varlığını 
sürdürebilirler. 

1 Grup tarihinde travma çerçevesinde tanımlanmış olayların etnik grup kimliği inşasındaki rolü için bkz. Vamık Volkan, “Transgenerational Transmissions and Chosen Traumas: An Aspect of Large-Group Identity”, Group Analysis, Cilt: 34, Sayı: 1, (2001), s. 79-97.

Hatta bu örgütler –PKK örneğindeki gibi– zamanla şiddetle var olan, şiddet üretmek dışında bir misyon ve amacı kalmayan oluşumlara dönüşebilirler. Bunun en yakın ve canlı örneğini 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında yaşanan süreç göstermiştir. PKK’nın legal alandaki siyasi örgütlenmesi olan HDP bu 
seçimlerde tarihte daha önce yaklaşamadığı bir oy oranına (yüzde 13), 550 sandalyelik Mecliste ilk defa 80 vekillik bir temsil gücüne ve Türkiye genelinde kendisine oy vermeyen kimi kitlelerde dahi kendisine sempati duyulması noktasına ulaşmıştır. Buna rağmen PKK’nın süregiden ateşkes sürecini seçimin hemen ertesinde sona erdirmesi böylesi örgütlerin şiddetten başka araç ve hatta amaçları olmadığını göstermektedir. Örgüt militanları hatta birtakım yöneticileri halen bağımsız bir devlet kurma ülküsü ve umudunu taşıyabilirler ancak bilinçli yahut bilinçsiz ortada terör örgütünün kendi varlığını sürdürmesinden başka bir amaç kalmamıştır. 

Etnik terör örgütlerinin terör üretme kapasitesi kısa vadeli konjonktürel yahut daha kalıcı yapısal nedenlerle zaman içinde farklılık gösterebilir. Bu örgütler uygun koşullarda alan kazanıp gerilla ordusuna evrilebilir, uygun olmayan koşullarda ise marjinalleşebilir hatta tümden varlıkları sona erebilir. 

Etnik/ayrılıkçı terör örgütlerinin tümüyle ortadan kalkması spesifik terörle mücadele yöntem ve araçlarını belirlenen amaçlar doğrultusunda uyumlu ve etkin bir şekilde kullanacak stratejik seviyede planlamaya ihtiyaç duyar. Doğru bir terörle mücadele stratejisi terör örgütünün yaslandığı, kendisine meşruiyet ürettiği, etnik tabanında düşmanlık yaratan “ortak acı” anlatısını da ortadan 
kaldırmalıdır. Bu sebeple militan, sempatizan, barışçıl aktivist, aktivist ve apolitik etnik grup üyesinin net bir şekilde birbirinden ayrılması gerekmektedir. Terörle mücadelede böylesi bir ayrımın gözetilmemesi bir yandan terör örgütünün tabanı şeklinde gördüğü etnik grupta militanlaşma motivasyonun artması bir yandan ise terör örgütüne dönük olumlu bir uluslararası kamuoyu oluşması sonucunu doğurabilir. Terör örgütlerinin materyal kapasitesi ise elbette hedefteki devletin caydırıcı, önleyici ve cezalandırıcı güvenlik uygulamalarıyla ortadan kaldırılmalı ya da hiç olmazsa minimize edilmelidir. 

Bu kitapta ele alınan örgütlerden IRA ve ETA’nın gerek uluslararası düzeyde gerekse kendi etnik tabanları gözünde yalnızlaşması ve kurmaya çalıştıkları “ortak acı” anlatısının planladıkları etkiyi üretememesi bu örgütlerin var olma zeminlerini ortadan kaldırmıştır. Benzer bir süreci LTTE için söyleyemeyiz 
zira Sri Lanka devleti burada ciddi insan hakları ihlallerine imza atmış, sivil halkı da hedef alabilen askeri operasyonlar düzenlemiş ve LTTE’nin operasyonel imkanlarını bir insani kriz pahasına yok etmiştir. Buna karşın LTTE’nin de kendi etnik tabanı şeklinde gördüğü Tamil toplumuna karşı Sri Lanka devletinden 
geri kalmayan şiddet ve baskı uygulamaları olmuş ve bu durum 

LTTE’nin etnik tabanını mobilize etmek için ihtiyaç duyduğu meşruiyet algısının yerleşmesine engel teşkil etmiştir. Yine de Tamil Kaplanları özellikle diasporadaki Tamil toplulukları arasında halen yaygın şekilde meşru bir örgüt şeklinde görülmekte ve uzun yıllar süren şiddetin sebebi olarak Sri Lanka devleti hedefe oturtulmaktadır. 

Bu nedenle LTTE’nin propaganda faaliyetleri uluslararası kamuoyunda oluşan LTTE karşıtı konjonktüre rağmen halen son bulmamıştır. 

Tamil diasporası tarafından sürdürülen LTTE propagandası zayıflasa da halen diri tutulan finansman ağı ve Sri Lanka ordusunun Jaffna Yarımadası’ndaki savaşta orantısız şiddet uygulamaları bir gün konjonktür değişirse yeni bir etnik/ayrılıkçı terör dalgası başlatmak için gerekli olan motivasyonu canlı tutmuştur. 

Bu motivasyonun fiile dökülmesi ise Sri Lanka devletinin bir nedenle (farklı 
bir güvenlik krizi, ekonomik kriz, doğal afet, siyasi istikrarsızlık vb.) zayıflaması durumunda imkan bulabilecektir. Bunun farkında olan Sri Lanka devleti LTTE’nin askeri açıdan yenilmesinden sonra Tamil toplumuna dönük rehabilite edici sosyal ve ekonomik politikalar geliştirmekte ve savaşın yıkıcı izlerini ve Tamil toplumunda oluşturduğu ortak acıyı silmeye çalışmaktadır.

IRA, ETA ve LTTE örneklerinde şiddet üretme kapasitelerini hatta IRA ve ETA özelinde şiddet üretme niyetini de kaybeden bu örgütlerin serüvenlerinden yola çıkarak PKK vakasını anlamak adına çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Elbette tüm bu örgütleri tek bir kitapta tüm detaylarıyla incelemek olanaklı değildir ancak umulur ki eldeki çalışma bir karşılaştırma yapılması ve bundan da doğru sonuçların çıkarılması için birtakım doneler sunacaktır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

25 Aralık 2018 Salı

TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ SAFHA ZEYTİN DALI HAREKATI BÖLÜM 1

TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ SAFHA ZEYTİN DALI HAREKATI BÖLÜM 1





NECDET ÖZÇELIK, 
CAN ACUN 
RAPOR
TERÖRLE MÜCADELEDE YENI SAFHA: ZEYTIN DALI HAREKATI

İÇİNDEKİLER 

TAKDİM  7 
GİRİŞ  9 
ZEYTIN DALI HAREKATI’NIN HAZIRLAYICI NEDENLERI | 11 
ZEYTIN DALI HAREKATI’NIN İCRASI | 15 
HAREKAT ALANININ DEĞERLENDIRILMESI | 15 
HAREKATIN ASKERI SAFHALARI | 18 
ZEYTIN DALI HAREKATI’NIN SIYASI VE JEOPOLITIK CEPHESI | 33 
ESED REJIMI VE İRAN | 36 
ABD-PKK/PYD ANGAJMANI | 39 
ZDH VE RUSYA | 42 
SONUÇ | 47 
TÜRK-AMERIKAN ILIŞKILERI | 50

TAKDİM 

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan liderliğinde ortaya koyulan güçlü siyasal 
kararlılıkla başlatılan Zeytin Dalı Harekatı (ZDH) iki aylık süreçte askeri 
ve siyasi hedeflerine büyük ölçüde ulaşarak Türkiye’nin askeri ve jeopolitik etkinliğiyle ilgili birçok tartışmaya nokta koymuştur. SETA tarafından hazırlanan 
Zeytin Dalı Harekatı raporu harekatı geçirdiği askeri süreç ve ortaya koyduğu 
jeopolitik sonuçlar açısından ele alarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) muharebe etkinliğinin Türkiye’nin terörle mücadelesi, jeopolitik etkinliği ve bölge istikrarına yaptığı katkıyı ayrıntılarıyla incelemektedir. 

Üç bölümden meydana gelen raporun birinci bölümünde harekatın hazırlayıcı 
nedenleri, Türkiye’nin sorunları ortadan kaldırmak için verdiği diplomatik 
mücadele, harekatın meşruiyeti ve askeri hazırlık süreci ortaya konuyor. 
Harekatın icrasının ele alındığı ikinci bölümde harekat alanına etki eden 
faktörler ve harekatın safhaları aktarılarak TSK’nın harekat etkinliğinin altı 
çiziliyor. Üçüncü bölümde ZDH’nin Suriye iç savaşında aktörleşen taraflar 
üzerindeki etkileri değerlendiriliyor. Raporun bölüm sonları ve sonuç bölümündeki tespitlerinde Türkiye’nin yerel unsurlarla çalışma kapasitesinin yarattığı üstünlük, TSK’nın harekat etkinliği ve terörle mücadeledeki bütüncül 
yaklaşımı önemli bulgularla vurgulanıyor. Türkiye’nin bölgesel jeopolitikte 
durum değiştiren ve durum yaratan bir aktör haline geldiğini de gösteren 
rapor PKK/PYD ile ABD arasındaki ittifakın sürdürülebilir ortaklıktan uzaklaşmaya başladığını ifade ediyor.

ZDH’nin PKK/PYD’nin Afrin’deki alan hakimiyetini sonlandırdığı ve ideolojik 
tahakküm kurmasına engel olduğunun vurgulandığı raporda harekatın Fırat Nehri’nin batısındaki Tel Rıfat ve Münbiç ile doğusundaki Tel Abyad ve Rakka kentlerinde PKK’nın varlığını sorunlaştıracak etki yarattığı ifade edilmektedir. Rapor aynı zamanda PKK/PYD’nin abartılmış imajını muhafaza edebilmek için bundan sonraki muhtemel stratejilerine de dikkat çekip uyarılarda bulunmakta dır. Türkiye’nin Suriye politikasının yeni bir denkleme oturduğunun altı çizilen 
raporda bu politikanın Irak’ın kuzeyine kadar uzanacağı ve PKK/PYD’yi bölgesel 
ve ortak bir tehdide dönüştüreceğine işaret edilmektedir. ABD’nin Ortadoğu 
politikalarının jeopolitik boşluklara neden olduğu ve bunun da bölge istikrarı ve 
Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit edecek sonuçlar ürettiğini düşündüğümüzde 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı siyasal liderliği ile birlikte Türkiye’nin sert güç 
kullanımının ortaya çıkan jeopolitik kaos için çözüm getirdiğini söylemek mümkündür. 
Bu anlamda raporun en önemli bulgularından birisi Türkiye’nin sert güç 
kullanımını yerel unsurlarla geliştirdiği eğit-donat-birlikte savaş kavramıyla açıklıyor olmasıdır. Rapor ABD’nin “eğit-donat-savaştır” stratejisinden ayrışan Türk modeli “eğit-donat-birlikte savaş” kavramını müteakip bir raporla etraflıca incelemeyi de vadetmektedir. 

Prof. Dr. Burhanettin Duran 
SETA Genel Koordinatörü

GİRİŞ 

Türkiye’nin PKK terörüyle mücadelesi 2015’te iç güvenlik harekatı çerçevesinde 
kırsal ve kent merkezlerinde mukabele edici operasyonlarla başlayarak 2016 ve 
2017’de Suriye, Irak ve İran sınır hattında önleyici operasyon formatında gelişti. 
Bu süreçte yürütülen terörle mücadelenin ilk iki aşamasında yurt içindeki terör örgütü unsurlarının faaliyetleri, varlığı, insan, lojistik ve finansal kaynakları önemli oranda minimize edilerek sınır güvenliği tesis edildi. Akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dizayn edilen ve Türkiye’nin ulusal güvenlik anlayışını temellendiren yeni “güvenlik doktrini” çerçevesinde terör tehdidinin bütünüyle bertaraf edilebilmesi için Türkiye sınır ötesinde PKK’nın kaynağına müdahale edici operasyon aşamasına geldi. Nihayetinde birçok uluslararası ve yerel aktörün bulunduğu ve bu aktörler arasında ciddi çatışma ve güç mücadelesinin yaşandığı Suriye sahasında PKK’ya karşı kapsamlı bir askeri harekat düzenleyebilmek için Türkiye siyasi ve askeri açıdan kararlı bir duruş sergileyerek gerekli adımı attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan net bir şekilde Türkiye’nin ulusal güvenliğini temin etmek için ne gerekiyorsa yapılacağını ortaya koyarken içeride ya da dışarıda harekatı engelleme çabasında olan aktörleri bertaraf edecek hamleleri gerçekleştirdi. 
Bilindiği gibi Türkiye Zeytin Dalı Harekatı’na (ZDH) kadar Suriye’de PKK’ya 
yönelik kapsamlı bir askeri harekat düzenlememişti. 2016’da başlatılan Fırat Kalkanı Harekatı’nın (FKH) askeri kapsamı da konjonktürel gelişmelerden dolayı büyük ölçüde DEAŞ ile sınırlı kalarak PKK’nın kontrol ettiği “kanton”lar arasındaki toprak bütünlüğünün oluşmasını engellemiş de olsa örgüt üzerinde arzu edilen etkiyi tam olarak yaratmadı. Bu bakımdan ZDH teröre kaynağında müdahale etmesi bakımdan Türkiye’nin terörle mücadelesini bütünleyici bir özellik taşımaktadır. 

Türkiye’nin Suriye ve Irak sınır hattındaki PKK tehdidi göz önünde bulundurulduğunda bu tür harekatların Suriye’de sadece Afrin ile sınırlı kalmayacağı değerlendirilebilir. 
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere siyasi karar alıcıların 
uluslararası kamuoyu nezdinde de net bir şekilde zikrettiği gibi benzer harekatların Irak’ta da gerçekleşmesi yakın vadede beklenmelidir. Türkiye PKK/PYD’nin Irak-Suriye bağlantısını kesmek ve örgütü her iki ülkede de izole ederek çevrelemeyi ve adım adım elimine etmeyi hedeflemektedir. 
Sınır ötesi harekatlar doğası gereği milli kapasite kullanımının yanı sıra birtakım 
yerel, bölgesel ve uluslararası dinamiklerin de göz önünde bulundurulmasını 
gerektirir. Dolayısıyla yerel ortaklar, bölgesel aktörler ve uluslararası güçler ekseninde taktik ve operatif müttefikliklerin önemi böylesi harekatlarda daha da artmaktadır. 
Kısa sürede sonuç alması bakımından istihbarat ve harekat ortaklığı çevresinde 
gelişecek bu tür ortaklıklar harekat etkinliğine de doğrudan tesir etmektedir. Türkiye milli güvenliğini tehdit eden terörle sınır ötesinde mücadelesini sürdürürken istihbarat, harekat ve bilgi kapasitesini azami seviyeye çıkarmayı hedeflemiştir. Bu konuda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğer bileşenler gibi yerel unsurlarla, Irak ve İran gibi bölge ülkeleri, ABD ve Rusya gibi küresel aktörler, AB gibi uluslarüstü organizasyonlar, NATO ve BM gibi uluslararası örgütlerle askeri-siyasi-bilgi ilişkileri boyutunda denge geliştirmek suretiyle askeri ve diplomatik bir mücadele vermektedir. 
ZDH çerçevesinde siyasi ve askeri zemininin hazırlanışı ve icra edilişi bakımından büyük bir başarı elde edilerek Afrin şehir merkezi ve kırsalı 58 gün içinde PKK-YPG unsurlarından temizlenmiştir. Bu bakımdan Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları tarihi içindeki en başarılı askeri harekatlar arasında yer almaktadır. Bununla birlikte harekatın askeri ve diplomatik cephesinde ortaya koyulan caydırıcılık, etkinlik ve temponun hem Türkiye’nin ulusal güvenliğini hem de Suriye’de sahip olduğu stratejik önceliklerini önemli ölçüde karşıladığı değerlendirilebilir. Öte yandan harekatın icrasında etkinliğin artmasının ana sebeplerinden olan teknolojik üstünlük ve saha istihbaratı etkisinin ZDH’de oyun değiştirici bir unsur olarak belirdiğinin altını bilhassa çizmek gerekir. Bu bakımdan ele alındığında ZDH Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat 
Teşkilatının (MİT) hem mevcut hazırlılık kapasitesini hem de etkinlik ve caydırıcılık düzeyini göstermesi bakımından da son derece önemlidir. İlgili kapasiteler TSK ve MİT gibi stratejik değerdeki güvenlik kurumlarının bölgemizde var olan yeni gerçeklik ve tehditlere ilişkin adaptasyonu açısından da önem arz etmektedir. Bu rapor ZDH sürecini hazırlayan zemine, harekatın askeri ve taktiksel düzeyde icrası sırasında hangi aşamalardan geçtiğine ve bundan sonra siyasi ve stratejik düzeyde Türkiye ve diğer aktörler arasında nasıl bir sürecin yaşanabileceğine odaklanmaktadır. 

ZEYTİN DALI HAREKATI’NIN HAZIRLAYICI NEDENLERİ 

Türkiye güney sınırına komşu Afrin’de 2012’den itibaren büyüyen PKK/PYD 
tehdidini ortadan kaldırmak ve kendi sınır hattında geniş çaplı çatışma ihtimalini 
azaltmak için askeri olmayan devletler arası müzakere yönetimine başvurdu. ABD’nin PKK/PYD ile doğrudan ve dolaylı irtibatını kesmesi ve Rusya’nın PKK/PYD ile angajmanına son vermesi için bir ikna süreci yürüttü. 
Bu süreçte Türk yetkililer Suriye’de meşru aktörler arasındaki hassas dengeyi 
de gözeterek alternatif planlar geliştirdi. ZDH’nin gerekçeleri, kapsamı, derinliği 
ve yöntemlerinin de yine bu süreçte jeopolitik denklem içindeki siyasi ve 
askeri faktörlere bağlı olarak belirlendiği görüldü. ZDH’nin gerçekleştirilmesi 
özellikle Rusya ile yürütülen askeri ve diplomatik çabaların yarattığı zeminde 
PKK/PYD terörünü etkisizleştirmek için kuvvet-zaman-mekan ilişkisinin 
Türkiye tarafından optimize edilmesiyle ilgiliydi. Çatışma dinamiklerinin yönetildiği harekat sürecinde Türkiye’nin diplomatik cephedeki dinamizminin 
de canlılığını koruduğu görüldü.. 

Harekatın başlatılmasının ardından TSK tarafından harekatın maksadı, 
kapsamı, hedefi ve hukuki çerçevesi açıklandı ancak harekatın süresiyle ilgili 
bir ifade yer almadı.1 Bu bağlamda harekatın maksadının Türkiye’nin hudutlarının ve içinde bulunduğu bölgenin güvenlik ve istikrarını sağlamak olduğu belirtildi. ZDH’nin kapsam ve hedefinin ise Suriye’nin kuzeybatısında Afrin bölgesindeki PKK ve türevi örgütler ile DEAŞ’a mensup teröristler olduğu ifade edildi.2 Türkiye’nin hudut güvenliği ve bölgenin istikrarına tehdit olarak 
DEAŞ ve PKK/PYD’yi birbirinden ayırmadığı harekatın kapsam ve hedefinden 
de anlaşılmaktadır. Türkiye bununla ulusal güvenliğine tehdit olan PKK/ 
PYD’yi de DEAŞ gibi bölgesel tehdit kapsamına sokarak uluslararası aktörlerin 
örgüt konusunda yeniden konumlanmalarını sağlamaya çalışmıştır. Öyle ki 
Rusya da ABD ile gelişen angajmanı çerçevesinde PKK/PYD’yi Suriye’de kendi 
çıkarları için bir tehdit olarak görmüş ve ZDH’ye kapsam-hedef bağlamında 
siyaseten destek verip harekatın askeri boyutunu kolaylaştıracak hamlelerde 
bulunmuştur.3 Bu noktada Rusya’nın örgütün Deyrizor bölgesinde artan etkisi 
ve Fırat Nehri’nin doğusundaki ABD-PKK/PYD ortaklığından rahatsızlığına 
da dikkat çekmekte fayda vardır.4 Türkiye harekatın hukuki çerçevesini de terörle mücadele kapsamında gerekçelendirerek uluslararası hukuk, Birleşmiş 
Milletler Genel Kurulunun (BMGK) terörle mücadeleye yönelik 1624 (2005), 
2170 (2014) ve 2178 (2014) sayılı kararları ve BM Sözleşmesi’nin 51. maddesinde yer alan Meşru Müdafaa Hakkı çerçevesinde meşrulaştırmıştır.5 
Suriye’de yaşanan kaostan faydalanan, makyavelist doğasıyla Esed rejimi, 
Rusya ve ABD ile kurduğu angajmanlar sayesinde kontrol alanını giderek 
artıran PKK/PYD açısından “Afrin kantonu” özel bir öneme sahiptir. Örgüt 
burayı Akdeniz’e açılan bir zıplama tahtası olarak görmüş, söz konusu bölgede 
gerçekleştirdiği terör saldırıları için bir üs olarak da kullanmıştır. 

   PKK/ PYD’nin 2015-2018 arasında Afrin’e komşu eylem alanında (Hatay, Kilis, Osmaniye ve Gaziantep’in Islahiye ilçesi ve il merkezi) ve bu bölgenin Suriye sınır hattında gerçekleştirdiği eylemlere bakıldığında ZDH’nin Türkiye’nin terörle mücadelesindeki önemi daha net anlaşılabilir. 

Zeytin Dalı Harekatı ’nın Hazırlayıcı Nedenleri 



HARITA 1. 30 TEMMUZ 2015-9 HAZIRAN 2017 ARASINDA GERÇEKLEŞEN PKK SALDIRILARI 6 
GRAFIK 1. PKK SALDIRILARININ TÜRLERI VE HEDEFLERI 7 

30 Haziran 2015-9 Haziran 2017 arasında kaydedilen yirmi PKK saldırısının 
yüzde 30’u el yapımı patlayıcı madde (EYP), yüzde 25’i kundaklama, yüzde 15’i 
pusu, yüzde 15’i taciz ateşi, yüzde 5’i baskın, yüzde 5’i hava saldırısı ve yüzde 5’i adam kaçırma şeklinde gerçekleşmiştir. Öte yandan saldırıların yüzde 45’i bölgede faaliyet gösteren özel ticari girişimlerin tesislerini (maden ocağı vb.), yüzde 45’i taktik operasyon birliklerini, yüzde 5’i sivil şahısları ve yüzde 5’i de devlet yatırımlarını hedef almıştır. Saldırıları ortaklaştıran temel özellikler ise planlama, sızma ve ikmalinin Afrin kırsalından yapılıyor olmasıdır. Ayrıca bu saldırıların PKK’nın 2015’ten sonra başlattığı hendek/barikat eylem süreciyle eş zamanlı yürütülmesi ortak özellikler arasındadır. Bununla birlikte Hatay, Osmaniye, Kilis ve Gaziantep’te PKK’nın sosyolojik bir alanı olmamasına rağmen eylemler gerçekleştirmesi PKK/PYD’nin Akdeniz’e erişim stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. 




HARITA 2. 2017 VE 2018 YILLARINDA GERÇEKLEŞEN PYD SALDIRILARI 8 
GRAFIK 2. PYD SALDIRILARININ TÜRLERİ VE HEDEFLERİ 9 

Kaydedilen toplam on sekiz saldırının yüzde 83’ünü oluşturan roket saldırılarının 
tamamı sivil yerleşim yerlerini hedef almıştır. Bu saldırılarda 100’den fazla 
roket kullanıldığı değerlendirilmektedir. Öte yandan saldırıların yüzde 17’si ise 
keskin nişancı, havan ve güdümlü tanksavar füze atışlarıyla sınır karakollarına 
karşı düzenlenmiştir. PYD saldırılarında riski az, uzaktan ve görmeyerek yöntemler ile taktik nokta hedeflerden çok sivil yerleşim yerleri gibi bölgelerin seçilmesi ayrıca dikkat çekmektedir. Bununla birlikte 2017 ve 2018’de artan PYD saldırılarının Hatay kırsalında etkisini yitirmeye başlayan PKK saldırılarını bütünleyici nitelikte olması ve Türkiye’nin sınır ötesi terörle mücadelesini önlemeye çalışması bakımından da PKK/PYD’nin ortak stratejisini ortaya koymaktadır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***