TERÖRLE MÜCADELEDE YENİ SAFHA ZEYTİN DALI HAREKATI BÖLÜM 5
Nihayetinde ZDH bağlamında Türkiye ve Rusya askeri/siyasi diplomasiyi işleterek iki ülkenin de çıkarına hareket edecek bir zemin üretebilmişlerdir. Lakin Rusya’nın Türkiye’ye Suriye’de açtığı hareket alanını zaman zaman sınırlamaya çalıştığı görülmektedir. Bu bağlamda daha önce Afrin merkezindeki Rus askerlerinin YPG’nin elinde bulunan ve harekatın ilk cephesi olacağı tahmin edilen Tel Rıfat bölgesine çekilmesi ve Şubat ayında beldede karargah inşa etmesi dikkat çekici bir hamle oldu. Ayrıca ZDH başladıktan sonra Türk savaş uçaklarına kısa bir müddet de olsa Suriye hava sahasını kapatması Rusya’nın bu yaklaşımını teyit eden bir görüntü oluşturdu. Rusya’nın Esed rejimine müzahir milislerin Tel Rıfat bölgesine girmelerine müsaade etmesi de diğer bir önemli gelişmeydi. Rusya Türkiye’nin Tel Rıfat hattına operasyon yapmasını engellerken Tel Rıfat beldesi ve Minnig Askeri Üssü’nü kendi kontrolünde Esed rejimine devretmeye çalıştığına ilişkin bir görüntü oluşmakta.
FKH ile ZDH arasındaki konumu ile Halep’in hemen kuzeyinde yer almasıyla
stratejik bir derinlik oluşturan Tel Rıfat bölgesinin kimin tarafından
kontrol edileceği bölgedeki askeri dengeler açısından büyük önem arz etmektedir.
Ağır Rus bombardımanı ve PKK’nın tehcir politikasıyla mülteci konumuna
düşerek Türkiye’ye sığınan on binlerce insan bulunmaktadır. Bu bağlamda
Türkiye ile Rusya arasında Tel Rıfat ve Şehba bölgesine yönelik zorlu bir
müzakere süreci yaşanması muhtemel görünmektedir. Bu müzakerelerin dört
farklı sonucu olabilir:
1. Bölgenin TSK/Milli Ordu tarafından kontrol edilmesi
2. Bölgenin Rusya ve rejim yanlısı milisler tarafından kontrol edilmesi
3. Bölgenin taraflar arasında bölüşülmesi
4. Bölgenin TSK/Milli Ordu tarafından ele geçirilmesi ve ardından Milli Ordu’nun bölgeden çekilip sadece yerel polis güçlerinin Tel Rıfat ve çevresinde varlıklarına devam etmesi41
Rusya bir yandan ABD ve vekil unsurları ile mücadele ederken diğer yandan
Türkiye’yi Suriye denkleminde yanına çekecek hamleler yapmaya devam etmektedir.
Ancak Rusya –İran ile kurduğu angajmana benzer şekilde– Türkiye’nin etkisini
sınırlı tutacak ve çevreleyecek birçok hamle yapmayı da sürdürmektedir.
Türkiye’ye baskı yapabilme imkanını her daim elinde tutma çabası içerisindedir.
Bir yandan sahada İran’ın etkisini sınırlı tutmaya çalışan Rusya diğer yandan Türkiye’ye baskı yapabilme imkanını kaybetmek istememektedir. Bu dengeyi tutturmaya çalışan Rusya’nın Türkiye ile angajmana devam edeceği ama aynı zamanda İran’dan ziyade kendi etkisi altındaki Esed’e bağlı milisleri bölgede bulundurmaya çabalayacağı öngörülebilir. Afrin’den sonra Münbiç’e doğru hareket etmek isteyen Türkiye’nin ABD ile kuracağı her angajmanın Rusya tarafından dikkatle takip edildiği de unutulmamalıdır.
SONUÇ
ZDH tecrübesi Türkiye’deki karar verme süreçlerine olumlu katkılar sundu ve duruma dayalı reaksiyonlardan öngörüye dayalı inisiyatif kullanımının yolunu açtı.
Bununla birlikte harekat daha tamamlanmadan Türkiye için bazı kazanımlar sağladı.
Bu kazanımlar şu şekilde sıralanabilir:
• Sınır güvenliğini sağlayarak Hatay-Osmaniye-Kilis-Islahiye bölgesinde PKK/PYD’nin terör saldırılarını önledi, terör örgütünün varlığını sınır hattından 35 km uzaklaştırdı.
• PKK/PYD’yi Afrin’de topraksızlaştırarak yeniden tehdit olma ihtimalini azalttı.
• ABD-PKK/PYD arasındaki ittifakın bütünselliğini bozdu, Münbiç’teki PKK varlığını sorunsallaştırdı ve bu ittifakın Fırat Nehri’nin doğusunda zayıflamasına neden oldu.
• DEAŞ’a karşı muharebe üstünlüğünün kalıcılığının devlet dışı silahlı bir terör örgütü olan PKK/PYD ile değil Türkiye gibi kararlı bir devletin ordusuyla
ve Suriye’deki gerçek muhaliflerle yapılabileceğini gösterdi.
• Türkiye’nin Suriye’deki jeopolitik denklemin içindeki yerini kuvvetlendirdi.
• Fırat Kalkanı ve İdlib harekat alanlarını birbirine bağlayarak Suriye muhalefetinin karasal hakimiyetini birleştirip hem alan birliği yarattı hem de
muhalifler arasındaki ideolojik ve askeri birlikteliğin koşullarını sağladı.
• Halep kenti üzerinde doğu-kuzey-batı hattında bir baskı aksı oluşturarak şehirdeki Suriye rejimi ve İran etkisini tehdit etti, Rusya ile yeni istişare alanları oluşturdu.
ZDH’nin askeri literatüre yaptığı katkı ise iki bakımdan ayrıca önemlidir:
Bunlardan birincisi müşterek harekat konseptlerinde arzu edilen ateş gücü ve
yüksek manevra kabiliyeti bölük seviyesindeki birliklerin altına indirilmiştir. Bu
kapsamda takım büyüklüğündeki taktik ateş ve manevra gücü komando kolu,
taktik tekerlekli yerel unsurlar, kısım seviyesinde tank ve mekanize unsurları bir
araya getirebilmiş ve etkili sonuçlar alabilmiştir. Bu seviyede muharebe düzeni
ve duruma dayalı eğitimlerin TSK’nın yakın gelecekteki eğitim doktrinini belirlemesi beklenebilir.
İkinci husus ise yerel unsurlarla birlikte harekat icra edebilme yeteneğidir.
Yıllarca Suriye’de yerel savaşçıların öneminden bahsedildi. Ancak özellikle NATO
konseptine dayalı “eğit-donat-savaştır” stratejisinin sahada yürümediği FKH’nin
Dabık’ın ele geçirilmesinden sonraki süreçte kendini gösterdi. Buradan alınan
derslerden hareketle ZDH’nın “eğit-donat ve birlikte savaş” stratejisiyle yürütüldüğü görüldü. Yerel unsurlar ile daha etkili bir şekilde çalışmak için mevcut özel kuvvet unsurlarının dışında, yarı özel kuvvet nosyonuna sahip nizami kara unsurlarına ihtiyaç duyulacağı ZDH’de anlaşıldı.
ZDH Türkiye’nin 15 Temmuz 2016 sonrası daha net bir şekil alan yeni ulusal güvenlik doktrinini bir devamı niteliğindedir. Bu stratejiye göre Türkiye Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan güvenlik boşluğundan kaynaklanan güvenlik tehditlerini ancak askeri araçların etkin bir şekilde devreye sokulmasıyla sınırlandırabilir. Buna göre strateji askeri gücün yedekte tutulmasını değil sahada ve sınırın ötesinde kullanılması şeklinde hayata geçirilmelidir.
Suriye sahası başta olmak üzere Irak’ın da içine dahil olduğu coğrafi alan dikkate alındığında askeri gücün sürekli önde tutulması stratejisi bölgedeki siyasi ve jeopolitik gerçeklikler dikkate alındığında önümüzdeki dönemde Ankara’nın aşağıdaki hedefleri arasında yer almaktadır:
a. Türkiye’nin Suriye ve Irak sınırı boyunca PKK’nın varlığını minimize ederek alan kontrolü altındaki bölgelerden çekilmesini sağlamak ve askeri kapasitesini minimize etmek
b. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak şekilde diplomatik zemini güçlendirmek
c. Rusya ve İran ile Astana ve Soçi zirveleriyle varılan diplomatik uzlaşıyı pekiştirmek
d. ABD’nin PKK/PYD ile olan siyasi ve askeri ilişkisini zayıflatarak Türkiye-ABD ilişkilerini çatışmacı eksenden iş birliği eksenine taşımak Söz konusu hedeflere eş zamanlı bir şekilde ulaşması için Türkiye’nin önünde aşması gereken önemli sınamalar mevcuttur. Dikkat edilirse Ankara’nın güvenlik stratejisinin önemli ölçüde PKK tehdidinin minimize edilmesi noktasına odaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak stratejinin bel kemiğini oluşturan askeri gücün etkin ve aktif bir şekilde kullanılması tek başına yeterli olmayacağı, buna ek olarak bölgesel ve uluslar arası denklemin oluşturduğu karmaşık ilişkiler ağının da hassas bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.
İlk olarak PKK’nın sınır ötesinde Türkiye’ye oluşturduğu güvenlik tehdidinin caydırılmasında askeri kuvvet kullanma yöntemlerinin Rusya ve ABD’nin
birbiriyle tezat gibi görünen hesapları arasında yürütülmesi gerekiyor. Bu bağlamda PKK/PYD meselesinin önemli bir kısmı Washington-Ankara geriye kalan kısmı ise Moskova-Ankara denklemiyle ilgilidir. Ancak Rusya ile PKK/PYD ve Suriye bağlamında her türlü kazanımın Türkiye-ABD denklemini etkilediğini,
bu bakımdan söz konusu hedefin sıklet merkezini oluşturan asıl dinamiğin Ankara-Moskova ilişkileri olduğunu söylemek mümkündür. Öte yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için diplomatik zeminin sağlamlaştırılması ve Rusya-İran-Türkiye arasındaki uzlaşının sorunsuz bir şekilde ilerlemesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ankara’nın Moskova-Tahran-Suriye rejimi karşısında yalnız kalmaması için Washington’ın sürece dahil edilmesi bu zeminin hem güçlenmesini hem de Türkiye’nin arzu ettiği bir noktaya gelmesini sağlayabilir. Burada İran başta olmak üzere İsrail gibi bölgesel oyuncuların diplomatik süreci zayıflatmak konusunda girişimlerde bulunma ihtimalinin her zaman olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim İran’ın milis güçleri ve Suriye rejimine ait silahlı unsurları devreye sokarak –Moskova’nın istekli olmamasına rağmen– Afrin için PKK/PYD ile rejim arasında arabulucu rolü oynaması Tahran’ın Ankara’ya bakışını açık şekilde göstermekte dir. Daha açık bir ifadeyle Türkiye’nin yukarıda zikredilen hedeflere ulaşmasında “en güvenilmez” aktörlerin başında İran’ın geldiği söylenebilir.
Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması elbette sadece Türkiye-PKK/ PYD denkleminden ibaret değildir. Diğer bir ifadeyle Türkiye FKH ve ZDH ile
PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde bütünsel bir toprak parçasını kontrol etmesinin önüne geçmiş olabilir. Ancak gerek Fırat’ın doğusu gerekse Suriye’nin geri kalanına ilişkin diplomatik sürecin ve yeni anayasa yapımının nasıl bir Suriye ortaya çıkaracağını şimdiden kestirmek zordur. Bu durum Suriye meselesinin sadece rejim ile muhalifler arasındaki denklemden ibaret olmadığını bir kez daha hatırlatması bakımından son derece önemlidir.
Türkiye’nin oyun planının hedefinde yer alan Moskova-Ankara arasındakidiplomatik yakınlaşmayı pekiştirmek ise göreceli olarak daha kolay. Rusya için Ankara-Washington arasındaki makasın daha fazla açılması arzu edilen bir tablo. Ancak Moskova’nın Suriye krizinin çözümü konusunda Ankara’ya ihtiyacı olduğu ve bunun Afrin operasyonuna yeşil ışık yakmasındaki asıl itici motivasyonlar arasında yer aldığı biliniyor. Türkiye’nin sahada olmasının ABD-YPG/PKK ilişkisini zora soktuğunu, Washington’ın böylece daha dikkatli hareket etmek zorunda olduğunu Moskova da biliyor. Öte yandan Rusya, İran’ın sınırsız bir saha üstünlüğü ve Suriye rejimi üzerinde takdire şayan bir nüfuzunun olmasını da Türkiye aracılığıyla dengelemesinin bazı durumlarda işe yaradığını düşünüyor. Suriye dışında Türkiye-NATO ve Türkiye-Avrupa ilişkilerindeki tansiyon Moskova’nın Ankara yatırımını daha da kıymetli hale getiriyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini pekiştirmesi önümüzdeki dönemde şekillenecek güvenlik siyasetinin önemli sütunlarından biri haline dönüştürmüş durumda. Ancak en kritik unsurlardan biri bu pekişme sürecinin asimetrik olmaması.
TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ... Sonuç
ABD’nin PKK/PYD ile olan taktiksel ilişkisinin zayıflatılarak Türkiye-ABD ilişkilerini çatışmacı eksenden iş birliği eksenine taşınması hedefi Suriye’de iyice karmaşık
bir hal alan bölgesel ve uluslararası ilişkiler ağının kristalize olduğu bir alana dönüşmüş durumda. PKK’yı Türkiye-ABD arasında bir sorun olmaktan çıkarmak
için alan kontrolünün sadece Fırat’ın batısında değil doğusunda da azaltılması, silah kapasitesinin minimize edilmesi ve ABD ile kurduğu ortaklığın sona ermesi
gerekiyor. PKK’nın Türkiye karşısında Fırat’ın batısında tutunabilmesi özellikle ZDH ile birlikte pek mümkün gözükmemekle birlikte İran ve Suriye rejiminin
sahadaki hamleleri Türkiye’nin Afrin’in bütününü kontrol altına almasını zorlaştırabilir.
Ama Türkiye’nin PKK’nın kendisine tehdit oluşturmayacak “güvenlikli bir bölge”yi kontrol etmesi de son derece önemli bir kazanım.
Ancak Türkiye’nin geriye kalan iki hedefini gerçekleştirmesi için ABD ile “uzlaşma”sı ve bir “orta yol” bulması gerekiyor. Askeri müdahale yoluyla PKK/PYD’nin etkinliğini Fırat’ın doğusunda minimize etmek seçenekler arasında yer alıyor. Ancak bu seçeneğin Washington ile belirli bir uzlaşıya varmadan hayata geçirilmesi Türkiye-ABD ilişkilerindeki krizi daha da derinleştirebilir. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara ziyareti sonrasında Münbiç konusunda bir ortak çözümün bulanabileceğine dair beklentiler iki taraf için de artmış durumdadır. Eğer ABD Münbiç’i Türkiye destekli ÖSO’ya teslim ederse Ankara’nın Fırat’ın doğusuyla ilgili hedefleri askeri seçeneklerin dışında yeniden düzenlenebilir. Elbette bu Ankara’nın PKK’ya Fırat’ın doğusunda razı olacağı anlamına gelmiyor.
Seçenekler arasında ise ana omurgasını PKK/YPG’nin oluşturduğu SDG’ye Araplar ve PKK’ya muzahir olmayan Kürtlerden oluşan yeni güçleri takviye ederek PKK/PYD’nin varlığının seyreltilmesi ve DEAŞ ile mücadelenin askeri ayağının tamamen bitmesinden sonra YPG’ye verilen ağır silahların geri toplanması yer alıyor. Ancak bu seçeneklerin hayata geçirilmesi için henüz somut bir adım atılmış değil. Öte yandan eğer Washington yönetimi gerçekten DEAŞ sonrası İran’ı sınırlandırmak için Suriye’de kendine “yerel bir güç” arayışında ise bu stratejinin YPG’nin varlığı üzerine bina edilmesinin birçok başka sorunu ortaya çıkaracağını da görmesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye Suriye’de hem DEAŞ’ın yeniden güçlenmesinin önüne geçilmesi hem de İran’ın nüfuzun kırılması konusunda hala en önemli aktörlerin başında geliyor.
Türkiye’nin söz konusu karmaşık tablo karşısında geri adım atmayacağını ve en başta ABD’yi PKK/PYD’den koparmak için zorlayacağı oldukça açık. Bu noktada
“askeri aktivizm”ini sürekli sahada tutmak zorunda olduğu çok bariz. Türkiye’nin askeri etkinliği ABD’yi daha fazla isteklerini kabul etmeye yaklaştırabilir.
İkincisi Rusya ile İran’ın, Türkiye’nin PKK ile Suriye’deki mücadelesinde oyun bozucu bir hamle yapmasının önüne geçilecek bir stratejinin devreye sokulması
gerektiği. Burada Rusya olmasa bile İran’ın Suriye konusunda “en sert” Türkiye karşıtı pozisyon aldığını söylemek mümkün. Moskova meseleye daha pragmatik
bakarken Tahran daha ideolojik bir konumda duruyor. En son Şii milislerin Afrin konusunda gösterdiği performans bunu kanıtlar nitelikte. Bu noktada da askeri
aktivizm ve caydırıcılığın İran’ı dengelemek konusunda anahtar rol oynacağını akılda tutmak gerekiyor.
Sonuç olarak Suriye krizi Türkiye’nin “ileride olma” stratejisini devreye sokmaya başladığından beri daha çetin bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında Türkiye’nin gösterdiği siyasi kararlılık ile milli imkan ve kabiliyetlerin artması sonucunda ortaya çıkan askeri caydırıcılık Ankara’nın elini Suriye sahasında güçlendirmeye devam edecektir. Yakın bir vadede ise Suriye sahasında kazanılan avantajlar Irak sahasına da yansıyarak stratejik düzeyde Türkiye’nin kazanımlarını pekiştirecektir. En önemlisi ise özellikle ABD gibi uluslararası aktörlerin Türkiye ile olan ilişkilerini “yeni gerçekliğe” göre yeniden gözden geçirmelerini beraberinde getirecektir.
ARAŞTIRMACI YAZARLARIMIZ HAKKINDA BİLGİ;
NECDET ÖZÇELİK
Halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam eden Necdet Özçelik, terörizm ve ayaklanma konularında sahada ve akademide çalışmalar yapmaktadır. Uzun yıllar Özel Kuvvetler Komutanlığında
çalışan Özçelik 2014 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) emekli oldu. Türkiye’de terörle mücadele kapsamındaki görevlerle birlikte Irak, Afganistan ve Kırgızistan gibi devlet dışı silahlı aktörlerin şekillendirdiği düşük yoğunluklu çatışma ortamlarında da harekat, eğitim ve danışmanlık faaliyetlerinde
bulunan Özçelik SETA’da güvenlik ve savunma araştırmacısı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
CAN ACUN
SETA Dış Politika Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır. Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans yapmıştır. Kanada’da “Kültürlerarası Diyalog Eğitimi” almıştır. Mısır’da Kahire-Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde ve SETA Kahire’de Mısır üzerine çalışmalar yürütmüştür. Halen SETA Ankara’da Ortadoğu üzerine araştırmalar yapmaktadır. İlgi alanları içerisinde çatışma bölgeleri ve devlet dışı silahlı örgütler bulunmaktadır.
NECDET ÖZÇELIK,
CAN ACUN
TERÖRLE MÜCADELEDE YENI SAFHA: ZEYTIN DALI HAREKATI
Bu rapor Zeytin Dalı Harekatı’nın Türkiye’nin terörle mücadelesi, jeopolitik etkinliği ve bölgesel istikrarın teminine yaptığı katkıyı incelerken aynı zamanda sert güç kullanma kapasitesini de vurgulamaktadır.
TSK’nın harekat etkinliğinden elde edilen kazanımların analiz edildiği rapor Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki etki alanlarında oluşturduğu mevcut ve müteakip durumların bölgede faaliyet yürüten devlet, devlet dışı silahlı aktörler ve terör örgütlerinin siyasi ve askeri politikalarındaki yarattığı etkiye dair tespit ve öngörüleri bir arada sunmaktadır.
Rapor Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekatı’yla başlayıp Zeytin Dalı Harekatı ve İdlib harekat alanındaki faaliyetleriyle devam eden askeri güç kullanımının gerekçeleri ve serüvenini anlatmakta, bundan sonraki istikamet ve hedeflerini de işaret ederek siyasi-askeri gayret birliğinin ortaya koyduğu sonuçları paylaşmaktadır.
DİPNOTLAR,
1. “TSK Basın Açıklaması”, TSK, 20 Ocak 2018, http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BA_47, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
2. “Başbakanlık Açıkladı, İşte Zeytin Dalı Harekatı’nın 12 Nedeni”, CNN Türk, 22 Ocak 2018.
3. Leonind Issaev, “Why is Russia Helping Turkey in Afrin?”, Aljazeera, 29 Ocak 2018.
4. Oksana Antonenko, “US-Russia-Turkey Dynamics in Syria After ‘Olive Branch’: One Door Closes, Another
Opens”, Russia Matters, 26 Ocak 2018, https://www.russiamatters.org/analysis/us-russia-turkey-dynamics-syria-
after-olive-branch-one-door-closes-another-opens, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
5. “Bozdağ: ‘Zeytin Dalı Harekatı, Meşru ve Uluslararası Hukuka Uygun Bir Harekattır’”, Hürriyet, 20 Ocak 2018.
6. Harita SETA/STM tarafından hazırlanan Terörizm Analiz Platformu’ndan (TAP) elde edilmiştir.
7. Veriler ve görseller SETA/STM tarafından hazırlanan Terörizm Analiz Platformu’ndan (TAP) elde edilmiştir.
8. Harita SETA/STM tarafından hazırlanan Terörizm Analiz Platformu’ndan (TAP) elde edilmiştir.
9. Veriler ve Görseller SETA/STM tarafından hazırlanan Terörizm Analiz Platformu’ndan (TAP) elde edilmiştir.
10. Afrin genelinde Ocak-Şubat ayı sıcaklık ortalamaları gece -2 ile -4, gündüz 12 ile 20 derece aralığında seyretmekte,
güneş ortalama 06.00’da doğmakta ve 16.45’te batmaktadır. Bu dönemde yağışlar düzensiz aralıklarla ve
genellikle yağmur şeklindedir ve toprağı yağışa doyurarak zemini gevşetmektedir. Bununla birlikte kuru dere yataklarında
yer yer sel de meydana gelebilmektedir. Ayrıca gece ve gündüz saatlerindeki sıcaklık farkına bağlı olarak
hava olayları yoğun ve uzun süreli sis şeklinde görülebilmekte ve görüş üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır.
11. “Başbakan Yıldırım: Afrin Harekatı 4 Safhada Yapılacak”, Milliyet, 21 Ocak 2018.
12. “TSK Basın Açıklaması”, TSK, 21 Ocak 2018, http://www.tsk.tr/BasinFaaliyetleri/BA_50, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
13. “PKK/PYD’nin Zeytin Dalı Harekatı Boyunca Kullandığı ATGM’ler”, Suriye Gündemi, 5 Mart 2018, http://
www.suriyegundemi.com/2018/03/05/pkk-ypgnin-zeytin-dali-harekati-boyunca-kullandigi-atgmler, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
14. “Köyler Tek Tek, Düşüyor”, Sabah, 24 Ocak 2018.
15. “Barşah Dağı’nın Ele Geçirilmesi”, TSK, 28 Ocak 2018,
http://www.tsk.tr/TSKdanHaberler/Haber_328, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018); “Stratejik Burseya Dağı Ele Geçirildi”, Anadolu Ajansı, 28 Ocak 2018.
16. “Afrin’de Kurni Dağlarının Zirvesi Ele Geçirildi”, Anadolu Ajansı, 31 Ocak 2018.
17. “Bülbül Belde Merkezi PYD/PKK’lılardan Arındırıldı”, Anadolu Ajansı, 1 Şubat 2018; Darmık Dağı’na Türk Bayrağı Dikildi”, Anadolu Ajansı, 2 Şubat 2018.
18. “Zeytin Dalı Harekatı”, TSK, 3 Mart 2018,
http://www.tsk.tr/ZeytinDaliHarekati/ZDH_17, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
19. “ÖSO ve Mehmetçik Bafelyun tepesinde”, İHA, 3 Mart 2018.
20. “TSK ve ÖSO, Afrin’in Cinderes Belde Merkezini Ele Geçirdi”, Anadolu Ajansı, 8 Mart 2018.
21. “Zeytin Dalı Harekatı”, TSK, 13 Mart 2018,
http://www.tsk.tr/ZeytinDaliHarekati/ZDH_28, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
22. “Heyet Tahrir Şam: İdlib’e Saldıran Rus Savaş Uçağını Biz Vurduk”, BBC Türkçe, 4 Şubat 2018.
23. Bkz. Grafik 3-4.
24. “Cumhurbaşkanı Erdoğan İHA Üssünü Ziyaret Etti”, Sabah, 3 Mart 2018.
25. “İşte TSK’nın Vurduğu Terör Konvoyu”, Sabah, 24 Şubat 2018.
26. “Bayraktar TB2 SİHA’lar Görüntüledi, TSK Sivillerin Arasına Saklanan Teröristlerin Karargahını Havaya Uçurdu”, TRT Haber, 13 Şubat 2018.
27. Son Dakika... Afrin’de Teröristlerin Sivilere Bombalı Tuzak Kurduğu O Anlar Görüntülendi”, Habertürk, 8 Mart 2018.
28. “Bayraktar TB2 Zeytin Dalı Harekatı’nda 4 Bin Saat Uçtu”, Anadolu Ajansı, 23 Mart 2018.
29. Murat Yeşiltaş, “Zeytin Dalı Harekatı: Kazananlar ve Kaybedenler”, Anadolu Ajansı, 20 Mart 2018.
30. Türkiye Afrin bölgesine giren konvoyları hedef alırken bölgeye sızmayı başaran rejim yanlısı milislerin büyük
ölçekte TSK/Milli Ordu tarafından etkisiz hale getirildiği açıklandı. Büyük kayıplar sonrası Halk Koruma
Güçleri Afrin bölgesinden geri çekilip rejim kontrolündeki Nubl ve Zahra’ya konuşlandı. Fakat bu süreç içerisinde
YPG Halep merkezindeki Şeyh Maksud ve Bostan Başa mahallelerini boşaltarak rejim bölgesi üzerinden
Afrin’e geçmesi sonucu Esed rejimi Halep merkezinin tamamını kontrol altına almayı başardı.
31. 29 Ocak 2014’ten bu yana Afrin PYD tarafından ilan edilen “öz yönetim” tarafından yönetilmeye başlanmıştır.
2015’in ortasında ise PKK/PYD bölge halkını zorunlu askerliğe tabi tutmuştur. Binlerce Afrinli genç silah
altına alınmamak için bölgeden kaçmıştır. PKK/PYD’nin iddialarına göre örgüt Afrin kantonunu 47 konseyin
altında toplanan ve halkı örgütleyen 898 komün (komite) oluşturarak idare etmektedir. Bu alan Fırat’ın doğusundaki
PKK/PYD’den coğrafi olarak yalıtılmış olsa da diğer yerlerde olduğu gibi KCK Suriye yürütme konseyinin
emir komutası altında Kandil’den emir alan Halil Tefdem, Ahmed Hudro, Mahmud Berhudan, Behcet Abdo
ve Nocin gibi PKK’lı isimler tarafından yönetilmektedir. Terör örgütü PKK/PYD Afrin etrafında kontrol ettiği
1.500 kilometrekarelik alanda sayıları 7-8 bin civarında olduğu değerlendirilen YPG ve onunla birlikte hareket
eden SDG çatısında yer alan 1.500 kişilik Ceyşü’s-Suvar unsurları vardır.
32. ABD kendi istihbarat raporlarıyla, “Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi” ya da “CIA FactBook”un
yayımladığı birçok resmi belgede PYD/YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak tanımlanmaktadır. Yine PYD üzerine
çalışmalar yapan International Crisis Group’un yayımladığı 22 Ocak 2013 tarihli “Syria’s Kurds: A Struggle Within
a Struggle” ve 8 Mayıs 2014 tarihli “Flight of Icarus? The PYD’s Precarious Rise in Syria” isimli raporlarda
açık bir şekilde PYD, PKK terör örgütünün Suriye kolu olarak tanımlanmaktadır. Ancak Batılı ülkeler PYD ile
siyasi ve askeri angajmana girebilmek adına bu gerçeği görmezden gelmeyi tercih etmişlerdir. Bkz. Can Acun,
“ABD’nin Türkiye’deki Terör Çıkmazı: PYD/YPG”, Çankaya DD, 2 Mart 2018.
33. Haziran 2015’e kadar ABD liderliğinde DEAŞ ile mücadele için oluşturulan uluslararası koalisyonun Suriye’de
gerçekleştirdiği 1.774 hava saldırısından 1.200’ü DEAŞ ile YPG’nin çatıştığı bölgelerde yapılmıştır. Muhaliflerin
DEAŞ ile karşı karşıya geldiği durumlarda ise ABD’nin hava desteği vermediği görülmüştür.
34. Can Acun ve Bünyamin Keskin, PKK’nın Kuzey Suriye Örgütlenmesi: PYD-YPG, (SETA Rapor, İstanbul: 2017).
35. Can Acun, “Kuzey Suriye’de PYD Kuşağı”, SETA Perspektif, Sayı: 107, (Haziran 2015).
36. Kuruluşu ilan edilen SDG yapılanmasını YPG/YPJ ile birlikte Süryani Askeri Konseyi, Ceyşü’s-Suvar, Liva
Suvar Rakka, Liva et-Tahrir ve el-Sanadid gibi gruplar oluşturmaktaydı. Ancak daha sonra CENTCOM komutanlarının
da itiraf ettiği şekilde bu yapı aslında doğrudan ABD’nin talimatı ve YPG’nin denetiminde bir çatı yapılanma
olarak kurgulanmıştı. ABD, SDG’nin kuruluşundan sonra Suriye’nin kuzeyinde yaptığı askeri hamleleri
bu isim altında sürdürmeye başladı ve silah yardımlarını doğrundan YPG’ye değil SDG’ye yapıyormuş izlenimi
verdi. Bkz. Acun, “ABD’nin Türkiye’deki Terör Çıkmazı: PYD/YPG”.
37. Ocak 2018 itibarıyla ABD’nin Suriye’de PKK kontrol bölgelerinde toplam üs sayısı 13’ü buldu.
38. DEAŞ’ın Suriye sathında askeri varlığı kuşatma altına alınmış küçük cepler dışında bitirilmiş olmasına rağmen
ABD’nin bilinçli bir şekilde operasyonları yavaşlattığı ve örgütün varlığını elimine etmeyerek hem Suriye’deki
kendi varlığını hem de PKK ile olan angajmanını meşrulaştırmaya çalıştığı görülmektedir.
39. Astana sürecinin mütemmimi olan Soçi konferansı ZDH başladıktan on gün sonra düzenlendi. İdlib çatışmazlık
bölgesi kapsamında TSK bölgede gözlem noktaları kurmaya devam etti. Bunlardan üçü ZDH harekatı
devam ederken İdlib ve Batı Halep bölgesinde oluşturuldu.
40. YPG liderlerinden Sipan Hemu ZDH başladıktan bir gün sonra 21 Ocak’ta Şarku’l-Avsat gazetesine verdiği röportajda
Rusya’nın Türkiye’ye Afrin’e operasyon düzenleme “izni” vererek Suriye Kürtlerine ihanet ettiğini söyledi.
41. Kutluhan Görücü, “Tel Rıfat ve Çevresi Ne Olacak?”, Suriye Gündemi, 19 Mart 2018,
https://www.suriyegundemi.com/2018/03/19/tel-rifat-ve-cevresi-ne-olacak, (Erişim tarihi: 23 Mart 2018).
ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE
COPYRIGHT © 2018
Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi,
kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayımı, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.
SETA Yayınları 105
I. Baskı: 2018
ISBN: XXX-975-2459-XX-X
Uygulama: Erkan Söğüt
Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi
SETA | Washington D.C.
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106
Washington D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc
SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No: 19 Cairo EGYPT
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire
SETA | İstanbul
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43
Eyüpsultan İstanbul TÜRKİYE
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11
Yazarlar
Necdet Özçelik, Can Acun
***