Makarios etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makarios etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

Eğilmeyen Adam Rauf Denktaş.,

Eğilmeyen Adam Rauf Denktaş.,







Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
16 Ocak 2012

 


    Milletimiz büyük evladı Rauf Denktaş’ı kaybetti. 
Türk milletinin, Kıbrıs Türklüğü’nün, ailesinin başı sağ olsun. 
Rauf Denktaş bir milli kahraman, ufuklu, dirayetli bir diplomat, engel tanımayan iradesiyle bir mücadele adamıydı.   
Denktaş iyi eğitim görmüş, kültür yapısı sağlam bir insandı. 
Dış politika olaylarını, dünyanın gidişatını dikkatle takip eder, çok isabetli değerlendirmeler yapardı. 
Yerli ve yabancı basını, neşriyatı takip eder devamlı okurdu. Kıbrıs Türkünün bağımsızlığı davası, O’nun var oluş sebebi olmuştu. 
Bu aşkın beslediği müthiş bir iradeyle dağ gibi müşkülleri aştı ve nice düğümler çözüldü. Bir cemaat olan Kıbrıs halkı millet olma şuuruna erişti. 
Sonunda “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” (KKTC) kuruldu. Bu devletin yaşaması, göndere çekilmiş Kıbrıs bayrağının bir daha inmemesi, O’nun temel dikkatiydi. O tam bir kahramandı. Gerektiğinde  Makarios’un Kıbrıs’a girmesini yasaklayan kararını bir motorla adaya çıkarak delmesini bilmişti. Makarios’un kurduğu Türkleri öldürmekle görevli EOKA’ya karşı Türk Milli Mukavemet Teşkilatı’nı kurdu. Şükranla anılmaya layık çok büyük hizmetler ifa eden bu kuruluşa cesaret ve mücadele azmi veren Denktaş’ın kahraman şahsiyetidir.

***

Bütün kahramanların ortak kaderi nankörlüğe uğramaktır. Denktaş yalnız Kıbrıs Türklüğünün lideri değil aynı zamanda Türkiye’nin sarsılmayan dostu, kadir bilir sevdalısıydı. 
   Ne yazık ki 2002 yılından sonra Denktaş’a çok haksız sıfatlar layık görüldü. 
“Ankara’nın dış politikasını Kıbrıs ipoteği altına almış bencil politikacı”, 
“ Türkiye’nin Avrupa yolunu tıkayan adam”, 

“Uzlaşmazlığı yüzünden kendi halkını çözümsüzlüğe mahkûm eden diktatör”  
benzeri ithamlarla taşlanan kahramanın hedefi müzakereleri onurlu bir sonuca götürmek, Ankara’yı Avrupa Birliği şantajından kurtarmak, halkının geleceğini sağlam bir güvenliğe bağlamaktı. Kıbrıs’ta başlayan fitne bozguncu sesler çoğalırken, “Anavatanım” diye sarıldığı Türkiye’de de iktidarın yeni sahipleri O’nu devre dışına itmek için her şeyi yaptılar. En acısı dün milliyetçi saflarda mücadele veren bazı kalem sahipleri utanmaz ve arlanmaz bir üslüpla Denktaş’a tükenmeyen bir öfkeyle sardırıyorlardı.O bütün bu yanlış ve haksız tavırları, nankörlükleri bozulmayan bir sükûnet ve sarsılmayan inancıyla takip etti. Güçlü hafızasıyla Kıbrıs davası’nın her aşamadaki durumunu hatırlar ve ifade ederdi. Müzakere masasında hasımlarını bilgi ve dirayetiyle etki alanına çekerdi. 

Düşüncelerini yabancı bir dilde anlatma yeteneği çok güçlüydü. Kendisinden sonra gelenlerin devirdiği çamlar, hükümetin tecrübesi ve Kıbrıs’la ilgili bilgisi arttıkça gördüğü gerçekler; Denktaş’ın ne kadar haklı ve sağlam olduğunu herkese 
göstermiştir.

***

O içi yanarak “Kıbrıs Girit olmasın!” derdi. Bu sözü anlamak için ENOSİS davasını bilmek, Yunanistan’ın kurulduğundan bu güne sınırlarını bizden aldığı topraklarla %375 genişlettiğini bilen bir tarih kültürüne sahip olmak gerekliydi. Bu kültür sağlamlığına ulaşmış kaç kafa var? 
Denktaş kendisine güdümlü bir biçimde emperyalizmin emriyle atılan taşların altında kalmadı. O’nu unutturma, silme çabaları sürerken Trakyasıyla, Anadolusuyla Anavatan O’nu bağrına bastı. Konferanstan konferansa dağ gibi artan bir ilgiyle karşılandı. İnsanlarımız her yerde koştu, 

O’nu kucakladı. Kadınıyla erkeğiyle herkes O’nu bir kahraman olarak gördü.Kıbrıs davasının ülke çapında benimsenen milli bir dava durumuna gelmiş olmasında Merhum Denktaş’ın gayretleri her türlü övgü ve saygıya layıktır. Bu gün geldiğimiz çizgide açıkça görülen gerçek Kıbrıs’ta artık lüzumundan fazla konuşulduğunu kabul edip, iki bağımsız devletin varlığını tanımaktır. Basında yer alan Denktaş’ın öldükten sonra Türk halkına duyurulmasını istediği vasiyet hem devlete hem millete rehber olmalıdır.“Türk olan herkese vasiyetim AKRİTAS Planı’nı okumasıdır. 

Bu gün Rum Liderliği Makarios’un izindedir. Aynı siyaseti takip etmektedir. Papadopulos’un ve diğerlerinin politikasıyla Makarios’un politikası arasında zerre kadar fark yoktur. En büyük kırgınlığım görüşmelerde atmış olduğum adımların Türkiye ile birlikte atıldığını bilen kıdemli büyükelçi dostlarımın bile hâlâ Rum- Yunan siyasetinin Kıbrıs’ın bütününe sahip çıkma olduğunu görmezden gelmeleridir. 

Türkiye Kıbrıs Meselesini, Rum-Yunan Siyasetini değerlendirmeden çözemez. 
Bu yanlışlıktan kurtulmalarını temenni ediyorum. Tarih bir gün gerçekleri yazacaktır.Biz Türkiye ile anne-evlat gibiyiz. Hep çok yakın olduk. Bundan sonra da öyle olmamız gerekir. Rum siyasetinin değişmesini hayal etmeyelim. Kıbrıs Türkünün davasına KKTC’ye yılmadan verdikleri destek için Türk halkına teşekkür ederim.” Millî kahramanımızı Fatihalarla yad ediyor; Mekânı Cennet olsun, Yiğit kimliğiyle şekillenen Millî davası zafere ulaşsın diyorum. 

Kaynak Yeniçağ: Eğilmeyen adam Rauf Denktaş - Agah Oktay GÜNER 


19 Nisan 2020 Pazar

Zavallı, Sözde Avrupalı

Zavallı, Sözde Avrupalı 





Yekta Güngör Özden 
29.09.2003/Sayı:31


Türkiye ne zaman gücünün arttığını gösteren bir başarıyla, kültür, sanat, spor, bilim alanında bir etkinlikle ya da uluslararası bir durumla gündeme gelse Avrupa kaynaklı olumsuz değerlendirmeler, eleştiri ve öneri görüntüsü altında haksızlık dolu yaklaşımlar birbirini izler. Son günlerde AB raportörü Hollandalı Arie Oostlander’in üyeliğimiz için Kemalizm/Atatürkçülüğü engel saymasındaki saçmalık, amaçlı açıklamaların yenisi. 

Bu ilk değil. 

Önceki yıllarda da Atatürkçülüğü, Atatürk’ün yetiştiği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, müslümanlığı, Milli Güvenlik Kurulu’nu demokratikleşme ve AB üyeliği için engel göstermişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nu sömürge durumuna düşürüp paylaşmayı gerçekleştirmek için saldırılar, oyunlar, planlar, antlaşmalar düzenleyen Avrupalılar kendi yaptıklarını unutup Türkleri barbarlıkla suçlamayı da sürdürürler. “Sözde Ermeni Soykırım Tasarıları” sıklığında olmasa da ısıtıp ısıtıp yineleyerek güncel kılmaya çalışırlar. İçimizdeki aymaz, bağnaz, değerbilmez korosu da bu tür safsatalara alkış tutarak kendi düşüncesinin ve amacının doğrulandığının kanıtı olarak yansıtır, neye araç olduğunun ayırdında mıdır bilinmez ama işbirlikçi durumuna düşer. 

Türkiye’nin atılımı Avrupalıyı kıskandırıyor 

Türkiye’nin her alanda gerçekleştirdiği atılım bilgisiz, kötü niyetli, tutucu Avrupalıyı kıskandırıyor ya da korkutuyor. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin içtenlikli bir izleyicisi olarak kimsenin toprağında gözü bulunmayan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, ölüm-kalım savaşı vererek yarattığı Türk Mucizesi sonunda, en büyük Türk Devrimi olarak gerçekleştiğini unuturlar. Bu gerçek bir yana, AB Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Tom Spencer’in AB üyeliği konusunda dürüst ve içtenlikli olmaya çağırdığı Avrupalıları Roger Geraudy’nin suçlamalarını da unuturlar. Alman tarihçi Hans-Ulrich Wehler’in amaçlı, gerçekdışı anlatımlarını, Türkiye-AB Parlamento Eş başkanı D. J. Bendit’le Huntington’un Atatürkçülük ve ulus devlette direnmeyi sakınca sayan, laikliği dışlayıp islamın çekirdek devleti olmamızı içeren çağdışı, sakat görüşlerine sarılırlar. Atatürkçülüğü ve onun başta gelen bekçilerinden Silahlı Kuvvetleri engel görmelerinde aşağılık duygusu da etkendir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı sömürgeci ve yayılmacı güçlerle içimizdeki sapkınlara karşı kazanan ordulaşmış Türk Ulusu’dur.. Değişik soy ve inanç topluluklarına karşın elde edilen yapı Avrupalının emperyalist emellerinin engelidir. Tam bağımsızlık, özgürlük, ulusal egemenlik ve aydınlanma amaçlı Anadolu İhtilali başarıya ulaşmış, dinsel ağırlıklı kişisel yönetimle birlikte tüm çürük yapı yıkılmış, Osmanlılıkla hiçbir ilgisi olmayan yepyeni bir kurum sonsuza değin bağımsız yaşatılacak sağlıklı temeller üzerine oturtulmuştur. Bu temel, Atatürk ilkelerinin oluşturduğu Türk Devrimi’dir. Tam eşitlikçi yurttaşlar düzeni cumhuriyetle demokrasi yaşama geçirilmiş, uygarlığın tüm olanakları her alandaki çabalarla sağlanmış, çağdaşlaşma Avrupa’yı şaşırtmıştır. Atatürkçülük, evrensel değerleri ulusallaştırarak kendini her gün yenileyen, Türkiye’ye özgü düşünce dizgesi, izlence ve uygarlık yöntemidir. İnsanımız tebaa olmaktan yurttaşlığa, toplum ümmet durumundan ulus düzeyine çıkmıştır. 

Doyumsuz Avrupa Atatürk’ün yaptıklarını görmezden gelmektedir 

İşgal günlerinde 339 tekke, 19 tarikat bulunan İstanbul, dünya kenti olarak Türkiye’nin simgelerinden biri kılınmıştır. Üç tür okul, beş tür mahkeme, onbeş tür nikah son bulmuş, gerçekleştirilen devrimlerle Türkiye, 1930’ların dünyada sayılı on cumhuriyetinden biri olmuştur. Tito, küçük kültürleri bağımsız kılarak Yugoslavya’yı tutacağını sanmakla aldanmış, Atatürk ulusallaştırarak kazanmıştır. Atatürk ilkeleri, marksizmi ve kapitalizmi geride bırakmış, kadınlara siyasal hakları Isviçre’den 40 yıl önce vermiş, Avrupa kendi din savaşlarını, iktidar kavgaların, cinayetleri, Stalin’i, Hitler’i, Peten’i, Salazar’ı, Franko’yu, Mussolini’yi, Yunan cuntasını, Makarios’u, EOKA’yı ve öbür diktatörlerle demirperde ülkelerini, Atatürk döneminde Türkiye’ye sığınan 142 bilim adamını, Türkiye’nin Birleşmiş, Milletler Üyesi olarak uluslararası alanda görevlerini özenle yerine getirdiğini, krallıklarla kiliseler arasında süren savaşları, laikliği 300 yıl sonra 300 milyon ölü vererek yaşamaya başladığını unutmuştur. Bilgisizlik, bilinçsizlikle koyulaşmıştır. Doyumsuz Avrupa, Atatürk’ün din bağı yerine ulus bağını seçtiğini, ırkçılığı dışlayıp çağdaş milliyetçilikle dostluğu ve barışı yeğlediğini görmezlikten gelmektedir. Tarih ve siyaset bilgisinden, insanlık ve dostluk bilincinden, demokrasi ve ahlak erdeminden yoksun, içtenliksiz, kötü amaçlı, sözde dostlar AB için yeni koşullar hazırladıklarını duyurmaktadırlar. Bilimin ve teknolojinin son gereklerine göre kurulan Türkiye Cumhuriyeti AB’ye eşit konumda girerse AB daha çok güç kazanır. 

Kapitülasyonlar Avrupalının ham hayalidir 

Tarihin çöplüğüne atılan Sevr ile kursaklarında kalan, Lozan ile iyice gömülen kapitülasyonlar, Ermeni ve Kürt devletleri Avrupalının ham hayali olarak sırıtmaktadır. 1536’da Fransa ile başlayıp 1569’da genişletilen kapitülasyonları 1583’de İngilizler’in “serbest ticaret izni alması, 1829’da ABD ile 1838’de İngiltere ile ticaret Anlaşması imzalanması izlemiştir. 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanları, yabancı dayatmasıyla yenilik görüntüsü altında yeni ayrıcalıkların, büyük ödünlerin verilmesidir. 1876 Berlin Anlaşması ile iyiden iyiye Avrupa’nın koruması altına giren Osmanlı İmparatorluğu 1881’de Muharrem Kararnamesiyle Düyun-u Umumiye’nin esiri olmuştur. Günümüzde olumsuz sonuçları acı ve üzüntüyle izlenen 1963 Ankara Anlaşması, 24 Ocak 1980 kararları, 1995 Gümrük Birliği Antlaşması, 1999 Helsinki koşulları, 2000 Katılım Ortaklığı Belgesi, 2001 Ulusal Program AB’nin Türkiye’yi kıskaca alma, kuşatma, çevirme, uydu yapma kanıtlarıdır. Çok Yanlı Yatırım Anlaşması (MAI)’ndan sonra tahkimle başlayan, özelleştirmelerle devletin sosyal niteliğini bozan gelişmeler de bu dizidedir. Atatürk ise 1934’de Balkan Paktı’nı, 1937’de Sadabat Paktı’nı gerçekleştirmiştir. 

İşte Irak Savaşı. Avrupalı kendi katılıklarını, dinciliğini unutup dünyanın müslümanların çoğunlukta olduğu 53-54 ülkesi içinde Türkiye’nin en uygar, en demokratik, dinsel gereklerin en özgür ve en mutlu biçimde yerine getirildiği, bunu da Atatürkçülüğün en belirgin ilkesi laikliğe borçlu olduğunu görmek istememektedir. Türkiye ile Yunanistan arasında tüm sorunları çözmeye başlayıp dostluğu güçlendiren 30 Ekim 1930 anlaşmasını imzalayan Elefterios Venizelos’un 12.1.1934’de Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteren ve Oslo’daki yetkili komiteye yazılan mektubu, Birleşmiş Milletler Kültür Bilim Komisyonu (UNESCO)’nun ilki 1963’de, ikincisi 27.11.1978’de “Atatürk’ün doğumunun 100. yılının tüm üye ülkelerde törenlerle kutlanmasına” ilişkin kararını yeniden okumalıdırlar. Atatürkçülüğün o zaman yalnız Türkiye için değil, bölgemiz için, Avrupa için ne kadar yapıcı ve yararlı bir kaynak olduğunu anlayacaklardır. Doğunun batısında, batının doğusunda ilk demokratik devlet. İlk kez dinle siyaseti, siyasetle askerliği ayıran, dostluklara önem veren, aydınlanma devrimleriyle toplum yapısını değiştirip geleceği kurtaran Atatürk’tür. Aykırılıklar, çelişkiler, bozukluklar, olumsuzluklar Atatürkçülük’ten değil yöneticilerden kaynaklanan kötülüklerdir. Çarpıklık, siyasal alanın sayrılığındandır. Avrupa’nın kendi çirkinliğini yansıtan yakışıksız suçlamalarına, bahanelerine ve karalamalarına iktidarın sessiz kalması destekçisi şeriatçı kesimin sevinç çığlıkları atması düşündürücüdür. Yazıklar olsun! 

Not: Günlük bir gazetenin kısaltarak yayınladığı yazının tam metni


http://www.turksolu.com.tr/31/ozden31.htm


***

14 Şubat 2020 Cuma

DOĞU AKDENİZİN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK., BÖLÜM 2

DOĞU AKDENİZİN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK., BÖLÜM 2




Kıbrıs sorununun iki asli nedeni bulunuyordu. 

Birincisi, Kıbrıslı Rumların Enosis hayali. 
İkincisi ise, adanın Doğu Akdeniz’deki stratejik konumuydu. 

Soğuk Savaş atmosferinde Kıbrıs’ın, NATO ve SSCB nazarında eşsiz bir yeri bulunuyordu. ABD’nin en büyük endişesi, Kıbrıs sorununun NATO içerisinde dikkate değer bir kırılmaya yol açmasıydı. Bu nedenle Washington, adada anayasal düzenin bozulduğunu belirtmesine rağmen, Yunan hükümeti’ni kınamaktan ve cunta idaresini tanımayacağını açıklamaktan ısrarla geri duruyordu. ABD bu sorunun barışçıl yollarla halledilmesinden yanaydı ve bu tavrını sürekli korudu. Bu sebeple gerek Rumlar gerekse de Yunanlılar, Türkiye’nin ABD’nin baskısından dolayı herhangi bir kuvvet kullanımına başvuramayacağını düşünüyorlardı. Zira Türkiye dışındaki diğer taraflar sürecin zamana yayılmasını talep ediyorlardı. Türkiye 1963 yılından beri Kıbrıs konusun da bir çatışma çıkmaması, NATO içinde bir parçalanmaya mahal verilmemesi için azami gayret sarf etmiş ve bu uğurda birkaç defa askerî harekât planlarını dünya ve bölge barışı adına geri bırakmıştı. Şimdi yine benzer bir tabloyla karşı karşıyaydı ve yine müttefikleri Türkiye’den “sabır” talep ediyorlardı. Türkiye son kez üç garantör ülkeden biri olan İngiltere’ye müracaat ederek Londra’nın yükümlülüklerini yerine getirmesini istedi. İngiltere ve diğer Avrupalı devletler adada anayasal düzenin ihlal edildiğini kabul etmelerine ve cunta idaresini tanımamalarına karşın hiçbir şekilde Kıbrıs’a müdahale edilmesine yanaşmıyorlardı. 
    Sovyetler Birliği de Yunanistan’ı açıkça suçladığı halde somut bir davranış sergilemiyordu. 

< Nihayetinde sürdürülen tüm diplomatik girişimler ve bunların neticeleri Türk hükümetinde barışçıl yollardan bir çözüme ulaşılamayacağı kanaatinin doğmasına yol açtı. Bu doğrultuda 20 Temmuz 1974 sabahı, Türkiye, Kıbrıs’a; Yunan müdahalesiyle bozulan anayasal düzeni yeniden tanzim etmek, gayrimeşru askeri yönetimi bertaraf etmek ve sadece Türklere değil aynı zamanda Rumlara da barış getirmek maksadıyla müdahale etti. >

Bu müdahalenin ardından 22 Temmuz’da Yunanistan’da, 24 Temmuz’da da Kıbrıs’ta cunta hükümetleri devrildi. 
Cenevre’de taraflar arasında gerçekleşen müzakerelerde adada hâlihazırda iki ayrı ve otonom yönetim bulunduğu ve anayasal meşruiyeti yeniden tesis için müzakerelere öncelik verilmesi, 30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu ile karara bağlandı. 

< Barış Pınarı Harekâtı’nın Genel Çerçevesi >

Parçalanmış, dağılmış ve akıbeti meçhul bir Suriye üzerine yürütülen hesapların ilk önce Türkiye’ye zarar vereceği bellidir. Bu yüzden Barış Pınarı Harekâtı Türkiye’nin güvenlik kaygılarından doğdu. Suriye’de yaşanan iç savaş ve bunun neden olduğu otorite boşluğu, bölgede terör örgütlerinin etkisinin artmasına neden oldu. 

Aslında sorunun kökenleri daha gerilere gitmektedir. 1990’daki Körfez savaşı sonrasında ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri, 36. paralelin kuzeyini Irak’a yasaklayıp, kurmuş oldukları Çekiç Güç sayesinde bu bölgede PKK’nın güçlenmesine büyük destek verdiler. Dolayısıyla, bugün 37. paralel boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun temellerinin o tarihlerde atıldığı söylenebilir. Konuya bu zaviyeden bakınca, Türkiye’nin sadece güney illerinin değil aynı zamanda İskenderun Körfezi’nin de büyük bir risk altında olduğu görülür. 

<  Suriye’de başlayan iç savaştan bugüne Türkiye’nin güney sınır illeri sürekli bir güvenlik sorunu ile karşı karşıya geldi. Bu nedenle Ankara, ülkenin güney sınırı boyunca 30 kilometre derinliği bulunan güvenli bir bölge oluşturulması fikrini ortaya attı. 
Bu fikrin Üç ana gayesi bulunuyor. 
Birincisi, güney illerini tehdit ve tedirgin eden havan topu atışlarını sonlandırmak. 
İkincisi, bu bölgeyi terör unsurlarından arındırmak. 
Üçüncüsü ise, Türkiye’de bulunan milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı bu bölgeye yerleştirmek. >

Türkiye’nin, “36. paralelin kuzeyini güvenli bölge ilan edelim politikası” bu nedenle ABD tarafından kabul görmemektedir. ABD’nin asıl hedefi, İran’dan İskenderun’a kadar uzanan bölgede kendi kontrolünde yeni devlet ya da devletçikler inşa ederek Ortadoğu’yu bu yeni siyasi oluşumlar üzerinden tanzim ve idare etmektir. 

Dikkat edilecek olursa ABD, 1990’lardan bu yana Basra Körfezi’ne kurmuş olduğu askeri üslerle Irak ve İran’ın güneyini kontrol altına almayı başardı. Güney kısmını ise şimdiye kadar İncirlik Üssü ile idare etti. Fakat İncirlik Üssü’nün yavaş yavaş miadını doldurmaya başlaması ABD’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki oluşumlara desteğini hızlıca artırmasına neden oldu. Sözün özü, ABD Körfez Savaşı ile Basra Körfezi’ndeki petrol kaynaklarının denetimini ele alırken, günümüzde Irak’ın kuzeyindeki Musul ve Kerkük petrolleri ve ileriye dönük olarak da Hazar Denizi enerji kaynakları ile Doğu Akdeniz enerji kaynaklarını kontrolünde tutmak için 36. Paralelin kuzeyinde yürüttüğü planlarını sonuçlandırmaya çalışıyor. Ayrıca bu durumun İsrail’in güvenliğine katkı sunacağı varsayılıyor. O nedenle Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ta bu 
ülkelerin toprak bütünlüğünü savunmaktan başka bir seçeneği yoktur. 

9 Ekim 2019 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri ile Suriye Milli Ordusu tarafından başlatılan harekâtın hedefinde Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütleri bulunmaktadır. 

PKK, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin terör örgütleri listesinde yer alan bir terör örgütüdür. Avrupa Birliği tarafından 2004 yılında terör örgütleri listesine alınan PKK’nın İran, Suriye ve Irak’ta uzantıları bulunmaktadır. Suriye’deki uzantısı PYD/YPG olarak adlandırılmakta dır. 


Buna rağmen, Türkiye karşıtı Ermeni, Yunan ve Yahudi lobileriyle PKK/PYD/YPG ve FETÖ gibi terör örgütleri, yürüttükleri kampanyalarla Türkiye’nin bu harekâtı nı uluslararası topluma “Kürtlere yönelik bir katliam” şeklinde takdim edilmesinde öncü rol üstlendiler. Hâlbuki 3,5 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’nin nihai amacı, ülkenin güney sınırında oluşturulma ya çalışılan terör koridorunu yok etmek ve bölgeye barışın gelmesine aktif katkı sunmaktır. 

Suriye’de başlayan iç savaştan bugüne Türkiye’nin güney sınır illeri sürekli bir güvenlik sorunu ile karşı karşıya geldi. Bu nedenle Ankara, ülkenin güney sınırı boyunca 30 kilometre derinliği bulunan güvenli bir bölge oluşturulması fikrini ortaya attı. 

Bu fikrin Üç ana gayesi bulunuyor. 

Birincisi, Güney illerini tehdit ve tedirgin eden havan topu atışlarını sonlandırmak. 

İkincisi, bu Bölgeyi terör unsurlarından arındırmak. 

Üçüncüsü ise, Türkiye’de bulunan milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı bu bölgeye yerleştirmek. Dolayısıyla bu harekât ileri sürüldüğü gibi bir işgal veyahut Suriye’ye karşı başlatılmış bir savaş değildir. 

Nitekim Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. maddesinin sağladığı meşru müdafaa hakkı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin terörle mücadeleye ilişkin kararları doğrultusunda icra edilen harekâtın bir diğer amacı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaktır. Barış Pınarı Harekâtı’nın uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde icra edildiğine dair herhangi bir şüphe bulunmamaktır. 

Bu hususta ayrıca Türkiye ile Suriye arasında 1998 yılında imzalanan ve daha sonra 2010 yılında güncellenen Adana Mutabakatı, Türkiye’ye Suriye topraklarında terör örgütü PKK’ya operasyon düzenleme hakkı sağlamaktadır. Bugün Türkiye Ortadoğu coğrafyasında terörizmden maddi ve manevi en çok zarar görmüş ülkelerin başında gelmektedir. Bu nedenle ülkenin genel siyasetinde terörizme karşı ciddi bir hassasiyet oluşmuş bir vaziyettedir. Son yıllarda ülkenin ulusal güvenliğine karşı Suriye menşeili çok kapsamlı ve çok boyutlu terör tehditlerinin ortaya çıkması, Türkiye’yi ziyadesiyle rahatsız etti. Çünkü Suriye halkına yönelik terörist baskı bu kişilerin ülkeyi terk edip 
Türkiye’ye sığınmalarına yol açtı. O nedenle Suriye halkını teröristlerin zulüm ve baskısından kurtarmak, Türkiye’ye yönelik yapılan göçlerin de azalmasına neden olacaktır. 

Uluslararası düzeyde yürütülen diplomatik girişimlerin şimdiye kadar sonuç vermemesi fiili müdahaleyi gerekli hale getirdi. Türkiye’nin terörle mücadele çabası kapsamında icra ettiği Barış Pınarı Harekâtı, başladığı günden itibaren insani krize, kitlesel göç dalgasına ve sivillerin ve sivil altyapının zarar görmesine sebep olacağı iddiasıyla itibarsızlaştırılmaya çalışıldı. Türkiye sadece PKK/PYD/YPG’ye değil aynı zamanda DAEŞ, el-Nusra ve el-Kaide gibi terör örgütlerine karşı da mücadele veren bir ülkedir. 13 Mart 2018 tarihli Başbakanlık Koordinasyon verilerine göre DAEŞ, el-Nusra ve el-Kaide ile ilişkileri nedeniyle 5.161’i yabancı uyruklu olmak üzere toplam 10.725 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 3.588’i tutuklanmıştır. Hal böyle iken başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler terörü terörle bitirme stratejisine yönelerek PKK/PYD/YPG’ye başta 
silah olmak üzere her türlü desteği vermekten geri durmadılar. Uluslararası basında yer alan haberlere göre, Türkiye’nin harekât sahasının nüfus yapısını değiştirmek gibi bir niyeti vardır. 

Buna mukabil uluslararası medya, terör örgütleri tarafından Suriye’de yapılan etnik temizliğe, insanlığa karşı işlenen suçlara ve yaşanan kitlesel göçlere sessiz kalmaya devam etti. Türkiye’nin müttefiklerinin ve uluslararası basının terör örgütlerine sessiz kalması, dünya çapında yürütülen terör örgütlerine karşı mücadeleyi sekteye uğratmaktadır. 

< Tüm tarafların malumu olduğu üzere Türkiye, Suriye meselesinde en başından bu yana iyi niyetle çaba göstermiş ve çözüm yönünde güçlü bir irade sergilemiştir. Bunun yanında Suriye kaynaklı terörden en fazla etkilenen ülke Türkiye’dir. Durum böyleyken ABD ve AB’nin terör  örgütleri listesinde yer alan ve Suriye’nin bölünmesini amaçlayan örgütleri muhatap alması dikkate değer bir yanılsamadır. >

Tüm tarafların malumu olduğu üzere Türkiye, Suriye meselesinde en başından bu yana iyi niyetle çaba göstermiş ve çözüm yönünde güçlü bir irade sergilemiş tir. Bunun yanında Suriye kaynaklı terörden en fazla etkilenen ülke Türkiye’dir. Durum böyleyken ABD ve AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan ve Suriye’nin bölünmesini amaçlayan örgütleri muhatap alması dikkate değer bir yanılsamadır. Terör örgütleri arasında ayrım gözetmek anlamına gelen bu yaklaşım terörizme karşı uluslararası iş birliğini sekteye uğratmaktadır. Her hâlükârda terör örgütlerini meşrulaştırmaya yönelik böylesine bir girişimi Türkiye’nin kabul etmesi mümkün değildir. Ayrıca terörizme karşı uluslararası düzeyde somut ve hakiki bir iş birliği tesis edilmeden, terörle mücadelede başarılı olunamayacağı bilinen bir gerçektir. Terörizmin küresel ölçekteki risk ve tehditlerine karşı hassasiyetin yükselme eğilimi gösterdiği böyle bir atmosferde, Türkiye’yi hedef alan terör gruplarının yurt dışında kolay bir şekilde örgütlenebilmeleri, fon 
toplayabilmeleri ve medya organları yoluyla propagandalarını yapabilmeleri terörizme karşı ortak sorumluluk anlayışına ters düşmektedir. 

Sonuç 

“Kıbrıs Barış Harekâtı” ve Barış Pınarı Harekâtı” irdelendiğinde her iki harekâtın da Türkiye’nin uluslararası hukuktan aldığı yetkiler çerçevesinde icra edildiği açıktır. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın hedefi, adadaki cunta idaresi iken, Barış Pınarı Harekâtı’nın hedefi, Suriye’nin kuzeyinde faaliyet gösteren terör örgütleridir. Anlaşılacağı üzere hedefin merkezinde gayrimeşru yapılar vardır. Her iki askeri girişim meşru ve haklı bir nedene dayanan, gücünü uluslararası hukuktan alan ve asli amacı barışa yeniden işlerlik kazandırmak ve sivillere yönelik baskıyı 
ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin “Kürtleri, sivilleri veya Rumları” hedef aldığı, “katlettiği” tezi, bu yapılardan politik menfaat elde etme arzusu içerisinde olan güçlerin ve çevrelerin ürettiği kara bir propagandadan ibarettir. Uluslararası kamuoyuna DAEŞ terör örgütünün tehdit ve tehlikesi takdim edilerek, PKK ve onun diğer kollarının örgütle iş birliği yapmayan sivilleri infazı, insan kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti ve sivil altyapılara yönelik terör eylemleri maskelenmektedir. Benzer biçimde Kıbrıs Rum tarafının 21 Aralık 1963 tarihinde başlayıp 20 Temmuz 1974’e kadar devam eden Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırıları, onları kitlesel göçe zorlamaları ve Kıbrıslı Türklerin devlet kurumlarından uzaklaştırılmaları gibi gayrimeşru ve gayriinsani davranışlar karşısında tüm dünyanın sessiz kaldığı bilinen bir gerçektir. 

Barış Pınarı Harekâtı aleyhine dezenformasyon kampanyaları kapsamında üretilen sahte görüntüler ve haberler aracılığıyla Türkiye’nin Suriye’de “kıyım” yaptığı iddiaları uluslararası kamuoyuna servis edilirken, bölgesel barış ve huzuru ve aynı zamanda Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden PKK/PYD/YPG terör örgütlerinden DAEŞ’i bitiren “kahramanlar” olarak bahsedilmesi, Türkiye’nin ne denli asimetrik bir mücadelenin içerisinde bulunduğunu düşündürmesi bakımından önemlidir. Amerika’nın popüler haber kanalı ABC’nin, Barış Pınarı Harekâtı ile alakası olmayan güçlü patlamaların yer aldığı video görüntülerini izleyicilerin dikkatine sunması medyadaki sahtekârlığın ne boyutlara vardığını gösteren somut bir delildir. 

Ancak bu yeni bir durum değildir. Körfez savaşı esnasında yayınlanan petrole bulanmış sahte karabatak görüntüleri hala akıllardadır. 

Önemli bir husus da küresel ölçekte hizmet veren haber ajanslarının medyayı ve dolayısıyla kamuoyunu etkileme gücüdür. 

Dünya genelinde haberlerin yaklaşık yüzde sekseni, Associated Press (AP), Reuters ve Agence France Press (AFP) tarafından üretilmektedir. 

Bu kuruluşların ilki Amerikan, ikincisi İngiliz ve üçüncüsü de Fransız menşeilidir. Bu haber ajansları adı geçen ülkelerin en güçlü silahları olarak tanımlanmakta dır. 

Medyanın kamuoyunu etkilemede artan etkisiyle birlikte tarafsızlığı da zarar görmüştür. Çünkü yukarıda bahsi geçen ajanslar kendi ülkelerinin etkisinde kalan bir yayın politikası takip etmeye başlamışlardır. Bu durum özellikle uluslararası krizlerde hissedilir ölçüde artmıştır. 

Kendi ülkelerinin dış politika kararları doğrultusunda propaganda görüntüleri yayınlamak ve sadece madalyonun bir yüzünü kamuoyuna iletmek yayınların ortak özelliği haline gelmiştir. Bu bağlamda BM Eski Genel Sekreterleri Butros Butros Gâli’nin, “CNN, BM Güvenlik Konseyinin 16. üyesidir” sözü oldukça dikkat çekicidir. 

Ortadoğu ve Doğu Akdeniz coğrafyasında sahnelenen güç mücadelesinden beslenen büyük aktörler, uluslararası kamuoyunda meşruiyet kazanabilmek 
adına her türlü malzemeyi kendi politik çıkarlarına uygun birer propaganda çıktısına dönüştürebiliyor. Artan kitle iletişim teknolojileri nedeniyle bu süreçte medya kuruluşları önemli bir güce dönüşmüş durumdadır. Ülkelerinin dış politikalarıyla ortak hareket etmeye dayalı, karşılıklı bir çıkar ilişkisi üzerinden yürütülen bu mekanizmada medya amaca ulaşmak için bir araç haline geldi ve bu uğurda her türlü propagandayı kendine meşru görmeye başladı. Bunun yanında uluslararası medya kuruluşlarıyla lobiler arasındaki ilişkiler ağı da bir meselenin siyasi, ekonomik ve güvenlik kaynaklı temel nedenlerinin çarpıtılması na yol açabilmektedir. Yunan/Rum lobisi Kıbrıs sorunu, Ermeni lobisi Ermeni tehciri, Yahudi lobisi Filistin meselesi nedeniyle “Türkiye aleyhtarlığı” üzerinde birleşip ortak hareket ediyorlar. 

Türkiye aleyhtarı oluşumlara Türkiye’ye karşı faaliyetler yürüten terör örgütlerini de eklemek gerekiyor. Haliyle bu tür oluşumların ortak amacı Türkiye’nin uluslararası imajına zarar vermek ve bahsi geçen meselelerde geri adım atmasını sağlamaktır. 

Tüm manipülasyonlara ve dezenformasyona rağmen Türkiye, Hazar Denizi’nden İskenderun Körfezi’ne enerji eksenli terörizme dayalı uydu devletler kurulmasına müsaade etmeyeceğini büyük bir kararlılıkla ortaya koyduğu gibi, bu planın ikinci ve en büyük ayağı Kıbrıs’ta, “sıfır asker, sıfır garanti” baskısına da boyun eğmeyeceğini defaten vurgulamıştır.


ORSAM Yayınları 

ORSAM, Süreli yayınları kapsamında Ortadoğu Analiz ve Ortadoğu Etütleri dergilerini yayınlamaktadır. 

_ İki Aylık periyotlarla Türkçe olarak yayınlanan Ortadoğu Analiz, Ortadoğu’daki güncel gelişmelere dair uzman görüşlerine yer vermektedir. 
_ Ortadoğu Etütleri, ORSAM’ın altı ayda bir yayınlanan uluslararası ilişkiler  dergisidir. 
_ İngilizce veTürkçe yayınlanan, hakemli ve akademik bir dergi olan Ortadoğu Etütleri, konularının uzmanı akademisyenlerin katkılarıyla 
oluşturulmaktadır. 
_ Alanında saygın, yerli ve yabancı akademisyenlerin makalelerinin yayımlandığı Ortadoğu Etütleri dergisi dünyanın başlıca sosyal bilimler 
indekslerinden Applied Sciences Index and Abstracts (ASSIA), EBSCO Host, Index Islamicus, International Bibliography of Social 
Sciences (IBBS), Worldwide Political Science Abstracts (WPSA) tarafından taranmaktadır. 
_ Hakemli Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisidir.,


***

DOĞU AKDENİZİN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK., BÖLÜM 1

DOĞU AKDENİZİN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK., BÖLÜM 1





Analiz 
ORSAM 
No: 236 / Ekim 2019 

DOĞU AKDENİZ’İN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK
DOÇ. DR. İSMAİL ŞAHİN 
ORSAM
Telif Hakkı 
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2019 
Bu çalışmaya ait içeriğin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu çalışmada yer alan değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. ISBN : 978-605-69731-2-3 

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi 
Adresi : Mustafa Kemal Mah. 2128 Sok. No: 3 Çankaya, ANKARA 
Telefon : +90 850 888 15 20 Faks: +90 (312) 430 39 48 
Email : info@orsam.org.tr 
Fotoğraflar: Anadolu Agency (AA), Shutterstock 
Analiz No:236 
ANALİZ
ORSAM

DOĞU AKDENİZ’İN İKİ YAKASINDA BARIŞ VE KAOS ARAYIŞLARINA KIBRIS VE SURİYE’DEN BAKMAK.,

Yazar Hakkında 
Doç. Dr. İsmail Şahin 

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışmaktadır. 

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı’nda yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamlamıştır. Türk Dış Politikası, Siyasi Tarih, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs yoğunlaştığı çalışma alanları arasında yer almaktadır. Doç. Dr. İsmail Şahin’in bahsi geçen konularda birçok makale ve köşe yazısının yanı sıra, “Kıbrıs’ta Siyasal Çatışmaların Toplumsal Kökeni”, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası I” ve “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası II” adlı kitap çalışmaları da bulunmaktadır. 

Ekim 2019 
orsam.org.tr 

İçindekiler ........................................................3 
Kıbrıs’ta Tarihsel Arka Plan...................................3 
Barış Pınarı Harekâtı’nın Genel Çerçevesi ...............7 

Sonuç ..............................................................10 

Analiz No:236 
Doğu Akdeniz’in İki Yakasında Barış ve Kaos Arayışlarına Kıbrıs ve Suriye’den Bakmak

Giriş 

Bu yazının amacı “Kıbrıs Barış Harekâtı” ile “Barış Pınarı Harekâtı” arasındaki koşutluk ve devamlılığın anlaşılmasına katkı sağlamaktır. 

Adanın Yunanistan ile birleştirilmesi arzusundan doğan Kıbrıs sorunu uluslararası basını etkileme gücüne sahip Türkiye aleyhtarı lobilerin etkisi, Batılı politikacılar ın ve aydınların Antik Yunan hayranlığı, Türkiye’nin Kıbrıs Türkleriyle siyasi, ekonomik ve kültürel bağ kurmasından rahatsızlık duyan siyasi aktörlerin faaliyetleri ve Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda etki gücünün zayıf olması gibi birçok nedenden dolayı uluslararası kamuoyunda Rum tezleri ışığında kabul gördü. 

Bu yüzden 1960 yılında Kıbrıslı Türklerin ve Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan ortak devletin, 1963-74 yılları arasında bir Rum devletine  dönüştürül mesi, uluslararası toplumu rahatsız etmedi. Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitlikten azledilmesine neden olan olaylar dizisine kafa yormayan siyasi aktörlerin ve uluslararası basının, uluslararası hukuk tarafından tesis edilen bu siyasi eşitliği yeniden Kıbrıslı Türklere kazandırma adına, barışçıl çözüm yollarının sonuçsuz kalmasıyla, uluslararası hukuka ve uluslararası antlaşmalara uygun bir şekilde düzenlenen Kıbrıs Barış Harekâtı’na odaklanmaları ve bu girişimi “işgal” olarak nitelendirmeleri önyargılı ve tek taraflı bir bakış açısına güzel bir örnektir. 

< Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitlikten azledilmesine neden olan olaylar dizisine kafa yormayan siyasi aktörlerin ve uluslararası basının, uluslararası hukuk tarafından tesis edilen bu siyasi eşitliği yeniden Kıbrıslı Türklere kazandırma adına,barışçıl çözüm yollarının sonuçsuz kalmasıyla, uluslararası hukuka ve uluslararası antlaşmalara uygun bir şekilde düzenlenen Kıbrıs Barış Harekâtı’na odaklanmaları ve bu girişimi “işgal” olarak nitelendirmeleri önyargılı ve tek taraflı bir bakış açısına güzel bir örnektir. >


Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı dolayısıyla bugün de benzer bir uluslararası linç girişimiyle karşı karşıyadır. Küresel aktörler, Arap Baharı’ndan günümüze ulaşan süreçte, şahin politikalarla bölgeyi yeniden tanzim etme stratejileri kapsamında gayrimeşru yerel unsurlarla iş birliği kurdular. Bu iş birliğinin genel amacı, doğalgaz ve petrol kaynakları üzerindeki hâkimiyeti artırmak ve böylece alternatif projelerle enerji güvenliğini sağlamak iken; özelde İsrail’in güvenlik kaygılarını gidermek şeklinde özetlenebilir. Bu politikaya dayalı denklemde Türkiye’den temel beklenti ya bu siyaseti desteklemesi ya da tarafsız kalmasıdır. 

Şayet Türkiye beklenilenin aksine bir yol takip edecek olursa; o zaman tüm unsurlarla ülke üzerinde baskı kurulacak ve Türkiye’nin geri adım atması sağlanacaktır. İskenderun Körfezi, Suriye kıyıları ve Kıbrıs adası, yürütülen büyük stratejide önemli köşe taşlarıdır. 

Kıbrıs’ta Tarihsel Arka Plan., 

Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un, Yunanistan’daki cunta yönetimiyle arası hiçbir vakit iyi olmadı. Bunun nedeni olarak, Makarios’un SSCB ile ilişkileri, ABD ve NATO’ya karşı tutumu ile 1960’lı yılların sonlarına doğru Enosis yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması fikrinden uzaklaşması gösteriliyordu. 
Makarios’un, bağlantısızlar hareketi ve Helen dünyasındaki saygın ve karizmatik kişiliğini de tüm bunlara ilave etmek gerekiyor. 

Zira bu vaziyet ona, Atina’dan bağımsız hareket etme özgüvenini vermişti. 

<  Yunanistan 15 Temmuz 1974 tarihinde ikinci seçeneği sahneye koydu ve askeri darbeyle Makarios’u devirdi. 
Ardından EOKA tedhişçisi bir gazeteciyi, Grivas’ın sağ kolu Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı ilan etti. Ardından Rum toplumu 
Makariosçular ile darbeciler şeklinde ikiye ayrılarak kanlı çatışmalara sürüklenmeye başladı. Çatışmaların büyümesinde ve ada geneline 
yayılmasında Makarios’un darbeden sağ kurtulması ve radyodan halkı darbeye karşı mücadeleye çağırması etkili oldu. >

1970’li yılların başlarına gelindiğinde Atina ile Lefkoşa arasındaki gerginlik zirveye taşındı. 

Makarios’a göre cunta idaresi Rum Milli Muhafız Gücü’nde görevli Yunanlı subaylar vasıtasıyla hükümeti devirmek için planlar yürütüyordu. 

Makarios elde ettiği bilgi ve belgelerden hareketle, Atina’dan emir alan subayların, Grivas önderliğindeki EOKA-B terör örgütünü desteklediği, 
kamu çalışanlarını hükümete karşı gelmek için cesaretlendirdiği ve tedhişçileri eğiterek, iktidarı bir askeri darbeyle devirmenin peşinde oldukları kanaatinde idi. Bu yüzden Makarios, Atina’dan subayları geri çekmesini ve devlet başkanı sıfatına saygı duyulmasını, 2 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Devlet Başkanı Gizikis’e gönderdiği altı sayfalık mektubunda açık bir şekilde ifade etti. Öyle ki mektubunda, “Ben Yunanistan’ın Kıbrıs’a atadığı vali değil, Hellenizmin büyük bir bölümünün seçtiği önderim” diyordu. 

    Makarios’un Atina’ya meydan okuması karşısında Atina’nın iki seçeneği bulunuyordu. Birincisi, Makarios’a boyun eğmek ve subayları adadan çekmek. Bu durumda Yunanistan’ın ada üzerindeki nüfuzunu, saygınlığını ve gücünü yitirmesi kaçınılmazdı. İkincisi ise, her ne pahasına olursa olsun Başpiskopos’un iktidarına son vermek. Yunanistan 15 Temmuz 1974 tarihinde ikinci seçeneği sahneye koydu ve askeri darbeyle Makarios’u devirdi. Ardından EOKA tedhişçisi bir gazeteciyi, Grivas’ın sağ kolu Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı ilan etti. Ardından Rum toplumu Makariosçular ile darbeciler şeklinde ikiye ayrılarak kanlı çatışmalara sürüklenmeye başladı. Çatışmaların büyümesinde ve ada geneline 
yayılmasında Makarios’un darbeden sağ kurtulması ve radyodan halkı darbeye karşı mücadeleye çağırması etkili oldu. Her ne kadar darbeciler radyodan yaptıkları yayınlarda Türklerin can ve mal varlığına dair güvence vererek, Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin tepkilerini azaltmayı düşünseler de Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin kurulduğunun ilanı, yakın gelecekte neler olabileceğine dair tahminleri güçlendiriyordu. 

  Makarios, kendisine kurulan komployu önceden fark etmiş ama darbeyi önleyememişti. 

Nihayetinde, Kıbrıs’taki yönetim Atina’nın planladığı üzere, EOKA ve Helenistlerin eline geçti. 

Darbe, sonuçları itibariyle ciddi bir kırılma meydana getirdi. Her şeyden evvel Kıbrıs’ın bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve anayasal düzenine karşı açık bir müdahale söz konusuydu. Ve bu darbe Makarios’un da sarih bir şekilde belgelendirip, ifade ettiği üzere Yunan hükümetince gerçekleştirildi. Dolayısıyla Kıbrıs’taki mevcut rejim garantör devletlerin birisi tarafından yıkıldı ve yerine amacı Enosis olan, çoğunluğu EO-KA’cılardan kurulu yeni bir hükümet ihdas edildi. Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, güvenliğini, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini korumak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’den oluşan garantör devletlerin hem hakları hem de görevleridir. 

Bu sebeple adada darbe ile ortaya çıkan uluslararası sorunun nasıl çözüme kavuşturulacağı sorusu, Ankara’yı meşgul eden birinci gündem maddesi oldu. Ankara’nın ve Makarios’u destekleyenlerin nazarında, darbenin Yunanistan tarafından yapıldığına dair en küçük bir şüphe yoktur. Diğer taraftan Ankara’nın en önemli endişe kaynağı, Yunanistan ile birleşme taraftarı kişilerce yapılan darbenin siyasi istikametinin ve Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliği ile siyasi haklarının akıbetinin ne olacağı sorusudur. 

Nitekim tüm bunlar Türkiye’yi yakından alakadar eden hayati meselelerdi ve Ankara’nın güvenlik noktasında ciddi bir kaygıya sürüklenmesine neden oluyordu. Kısacası Türkiye, Kıbrıs’ta Enosis’e yol açabilecek herhangi bir rejim, statü ve anayasa değişikliğine razı olmayacağını her kanaldan muhataplarına güçlü bir şekilde iletiyordu. 

Türk hükümetinin bir diğer endişesi de darbe sonrasında Yunanistan’ın Kıbrıs’a silah sevkiyatını artırmış olmasıydı. Bir taraftan Makariosçulara karşı kesin zafer elde etmek diğer taraftan da olası bir Türk müdahalesine karşı hem caydırıcı olmak hem de mukavemet artırıcı tedbirler almak amacıyla Yunanistan’dan Kıbrıs’a yapılan silah sevkiyatının hızlanması, Ankara’nın ısrarla dikkat çekmeye çalıştığı bir konuydu. Yunanistan’dan adaya silah sevki yeni bir olay değildi. 1964 yılından itibaren Yunan hükümetleri gizlice Kıbrıs’ta asker sayısını artırıyordu ve bu durum Makarios’u bile rahatsız edecek bir noktaya varmıştı. 

Bu yüzden Makarios, Atina’nın Rum ordusuna müdahalesini, asker ve silah sevkiyatını “yabancı bir işgal gücü” olarak tanımlamaya başlamıştı. 

< Kıbrıslı Türklere gelince, onlar 1963’den beri siyasi, toplumsal ve ekonomik bir travmanın içine sürüklenmişlerdi. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran antlaşmalara aykırı bir şekilde fiilen devletin eşit kurucu ortağı statüsünden 1963 yılından itibaren çıkartıldılar. Türk toplumunu sindirmek ve onları azınlık haklarını kabule ikna için sistematik baskı yürütüldü. Yüzlercesinin ölümüne ve binlercesinin göçüne yol açan kanlı hadiseler yaşandı. >

Türkiye’nin haklı endişeleri karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Makarios’un meşru hükümetinin geri getirilmesi, dış müdahaleye son verilmesi ve Yunanlı subayların adadan çıkartılması yönünde etkili kararları ve eylemleri, bir türlü hayata geçiremedi. Dahası ABD ve İngiltere, bu hususta “bir karara varmanın henüz erken olduğu” düşüncesinde birleşirken, BM Genel Sekreteri Waldheim ve NATO Genel Sekreteri Luns, Türk hükümetine sadece itidal çağrısı yapmakla yetindiler. 

Kıbrıslı Türklere gelince, onlar 1963’den beri siyasi, toplumsal ve ekonomik bir travmanın içine sürüklenmişlerdi. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran antlaşmalara aykırı bir şekilde fiilen devletin eşit kurucu ortağı statüsünden 1963 yılından itibaren çıkartıldılar. Türk toplumunu sindirmek ve onları azınlık haklarını kabule ikna için sistematik baskı yürütüldü. Yüzlercesinin ölümüne ve binlercesinin göçüne yol açan kanlı hadiseler yaşandı. Makarios’un, “barışın tek koşulu, azınlık hakları” ifadesine rağmen adadaki sorunu görüşmek için Mart 1964’te toplanan BM Güvenlik Konseyi’nin, Kıbrıs Rum hükümeti’ni adanın tek meşru otorite olduğunu ima eden kararı, Türkiye dışındaki bütün ülkeler tarafından kabul edildi. BM’nin bu kararı; sonrasında ise Türkiye’nin adaya müdahale girişimini engelleyen Johnson Mektubu, Makarios’u cesaretlendiren adımlar oldu. Türklere yönelik baskı ve zulüm politikalarını bir dizi katliam izledi. Adanın yaklaşık yüzde otuz dördüne tekabül eden topraklarda hayatlarını sürdüren Türkler, 1974 yılına gelindiğinde bu toprakların yalnızca yüzde üçünde sıkıştırılmış bir vaziyette hayatlarını sürdürmek zorunda kaldılar. Kıbrıs Türkleri kendilerine uygulanan devlet destekli baskılara örgütlü bir direnç göstermek ve can ve mal güvenlikleri  ni korumak adına, 28 Kasım 1967 tarihinde Geçici Kıbrıs Türk İdaresi’ni kurdular. 

< Nihayetinde sürdürülen tüm diplomatik girişimler ve bunların neticeleri Türk hükümetinde barışçıl yollardan bir çözüme ulaşılamayacağı kanaatinin doğmasına yol açtı. Bu doğrultuda 20 Temmuz 1974 sabahı, Türkiye, Kıbrıs’a; Yunan müdahalesiyle bozulan anayasal düzeni yeniden tanzim etmek, gayrimeşru askeri yönetimi bertaraf etmek ve sadece Türklere değil aynı zamanda Rumlara da barış getirmek maksadıyla müdahale etti. >

Bu gelişme, Kıbrıs’ın etnik temelli siyasi bir ayrışmaya Kıbrıs Barış Harekâtı’yla gittiği tezini çürüten önemli bir olay olması bakımından dikkate değerdir. Böylece 1950’li yıllarda görülen toplumsal ayrışma, Makarios ve Grivas’ın yanlış politikaları yüzünden 1960’ların ortalarında etnik 
temelli siyasi bölünmelere de sirayet etti. 


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

26 Kasım 2019 Salı

TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 4

TÜRKİYE’NİN KIBRIS POLİTİKASI 2009  BÖLÜM 4





Kuzey ekonomisinin, izolasyonların bir tarafa bırakılarak Türkiye’ye muhtaç olmayacak şekilde kendi ayaklarının üzerinde durmasının sağlanması gerekmektedir. Ciddi bir üretim ekonomisi oluşturulmazsa izolasyonların kalkmasının hiçbir anlamı olmayacak, dışarıya dönük beklenen mal satışı gerçekleşmeyecektir. KKTC’de 2008 sonu itibariyle kişi başına gelirin 12 bin doların üzerine çıkması, milli gelirin son 5 yılda dört kat artarak 3,5 milyar dolara ulaşması ve 1000 kişiye 700 araç düşmesi yanıltıcı olmamalıdır. 
Gelir Türkler arsında eşit dağılmış değil, yüksek gelir düzeyi kriz nedeniyle hızla erimekte, yabancıya konut satışları durmuş durumda, yeni turizm girişi yok, altı özel üniversite yeni öğrenci kayıtlarından memnun değildir. Türkiye KKTC’ye yönelik olarak balık sayısını artırırken balık tutma konusunda hiçbir şey yapmamıştır, yaptığı dış yardımı 2009’da neredeyse üç kat artırarak 600 milyon dolara çıkarmış ama bu da yeterli olmamıştır.115 Başbakan Eroğlu, iktidara geldiklerinde bütçeyi sorunlu bulduklarını ve ödemek durumunda oldukları 
borçlar için gidecek başka yerleri olmadığından mecburen kredi taleplerini Türkiye’ye yönelttiklerini açıklamıştır.116

Sonuç

Komşularıyla sorunları çözme ve bölgesinde istikrarı hakim kılma konusunda kararlı davranan AK Parti hükümeti, Kıbrıs sorununun çözümü yönündeki görüşmelere de destek vermiş ve hatta anlaşmanın bir an önce hazırlanıp 2009 yılında referandumlara götürülmesi gerektiğini belirtmiştir. Türk liderler, Kıbrıs Türk tarafının görüşme masasında ayak diretmeyen taraf olarak kalmasını ve çözümsüzlüğün faturasının Türk tarafına kesilmemesini hayati derecede önemli görmüşlerdir. Rum tarafının, görüşmeleri mümkün olduğunca uzatma ve anlaşma taslağının çıkartılarak referandumlara gidilmesini engelleme eğilimi ortadadır. Rum liderler, Türk tarafı bütün isteklerini kabul etse bile ortaya çıkan çözümün referandumda kendi halkları tarafından kabul edilmeyeceğini bilmektedirler. Bu yüzden hukuki çerçevede mahkemeler aracılığıyla Türk tarafını sıkıştırma ve Türkiye’nin AB üyeliğini zora sokma yoluyla Türk tarafını 
masadan kaçırmanın ve çözümsüzlüğü ona yıkmanın hesabını yapmaktadırlar. Böyle bir ortamda Türk yetkililer, temel kırmızı çizgilerini muhafaza ederek bazı fedakarlıklarla Rumların kabul etmeyeceğini bildikleri bir çözüme destek verme eğilimi içinde olmuşlardır. Aslında AK Parti’li liderlerin bu çerçevedeki hesabı, kendilerinin sorumlu olmadığı bir çözümsüzlük sonrasında KKTC’nin uluslararası 
alanda tanınmasının ve dışlanmışlığının kırılmasının yollarını aramak ve en kötü ihtimalle Tayvan modelini uygulamaya koymaktır.


Gerçekten toplum liderleri arasındaki görüşmelerde zaman faktörü aleyhte işlemesine rağmen kötü hatıraları geçmişe gömecek bir ilerleme, bir kısır döngüyü kırma durumu ortaya çıkmamıştır. Güven artırıcı önlemlerde ümit vaat edici adımlar atılmış ve AB, ekonomi ve yönetim ve güç paylaşımı gibi temel konularda belli ilerlemeler sağlanmış gözükmektedir. Toprak konusunda da belli bir pazarlığın kotarılacağı hesap edilebilir. Ancak ortaya çıkarılacak federal hükümetin yetkilerinden önce Türk temsilcilerin kendi halkları tarafından 
seçilmesi durumu üzerinde anlaşmaya varılamamış ve böylece federal hükümet in Rumların eline geçmesi olasılığı ortadan kaldırılamamıştır. 

Mülkiyet konusu kördüğüm halinden kurtarılamamıştır. Rumların eski topraklarına dönmeleri konusundaki ısrarları, iki kesimliliği engelleyici ve ileride Türk devletini fiilen ortadan kaldırıcı niteliktedir. Güvenlik ve garantiler konusunda ise Türk tarafının 1960 anlaşmalarının devamını ve Türkiye’nin garantörlüğünü vazgeçilmez görmesine Rum tarafı karşı çıkmaktadır. Çözümsüzlüğün kaçınılmaz kader göründüğü bir ortamda Türk tarafının fatura kesilen taraf durumuna düşmemesine özen göstermesi büyük önem taşımaktadır.

Kıbrıs sorunu Türkiye’yi belki en fazla AB’yle ilişkileri bağlamında etkilemektedir. Türk yetkililer, Türkiye’nin AB üyeliğiyle Kıbrıs sorunu arasında bir bağ olmadığını iddia etseler de kısa vadede limanların ve havaalanlarının Rum kesimine açılması ve uzun vadede Rum yönetimini tanıma bakımından sorun Türkiye’nin AB üyeliği konusunda bir şarta dönüştürülmüştür. Sorundan ayrı olarak Türkiye ile AB arasında ilişkilerin iyi gitmediği ortadadır. Örneğin Fransız Devlet Başkanı Sarkozy, Türkiye’nin tam üyeliğine karşı olduğunu açıkça söyleyip tam üyelikle ilişkisi olduğunu düşündüğü görüşme fasıllarının açılmasına izin vermemektedir. Böyle bir ortamda Türk hükümeti, Kıbrıs Türklerine yönelik izolasyonların kaldırılmadığı için Ek Protokolü uygulamaya koymayı reddetmiştir. En üst düzeyde Türkiye’nin AB ile Kıbrıs arasında seçime zorlanması halinde Kıbrıs’ın tercih edileceği ve görüşmelerin bir sonuca ulaşması sonsuza kadar beklenmeyeceği açıklanmıştır. Türkiye’yi bu rahatlığa iten de AB’nin minimum düzeye inmiş ilişkileri daha da kötüye götürmeyi göze alamayacağı düşüncesidir. Nitekim AB, Aralık ayında daha önceden öngördüğü şekilde Ek Protokolü uygulamayan Türkiye’ye ek yaptırımlar uygulama kararı vermeyerek Rum kesimini hayal kırıklığına uğratmıştır. AB’nin en önemli iki ülkesinin açıkça 
Türkiye’nin AB üyeliğine karşı oldukları bir dönemde Türk hükümetinin, Kıbrıslı Türklere uygulanan ambargoların kaldırılmaması karşısında Ek Protokolü uygulamaması, böylece 8 faslın açılmamasını göze alması pek olağan dışı bir tutum olarak gözükmemiştir. Ancak Rumlar ve AB karşısında pozisyon üstünlüğünü ele geçirme adına söz konusu adımın atılması da Türkiye için pek maliyetli olmayacaktır. Önemli olan, adımın uygun bir konjonktürde atılıp ondan maksimum faydanın sağlanmasıdır.

Türkiye’nin Kıbrıs Politikası 2009 Kronoloji,

16 Ocak Kıbrıs Türk tarafı ile Rum kesimi arasındaki yönetim ve güç paylaşımı konusunun görüşülmesi tamamlanmıştır.

16-18 Ocak KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, kurucularından olduğu Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetiminin (TÜRKSOY) 15. Yıl kutlama etkinliklerine katılmak üzere Ankara’yı ziyareti kapsamında T.C. Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Genelkurmay Başkanı ve Dışişleri Bakanı ile görüşmüştür.

28 Ocak Her iki kesimin liderleri birbirlerine mülkiyet konusunda pozisyonlarını içeren resmi belgeleri sunmuşlardır.

4-5 Şubat Dışişleri Bakanı Ali Babacan KKTC’ye resmi bir ziyarette bulunmuş ve Cumhurbaşkanı Talat, Başbakan Soyer ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’yla görüşmüştür.

6 Şubat KKTC Meclis Başkanı Fatma Ekenoğlu, Başkanlık Divanı heyetiyle birlikte Ankara’ya yaptığı resmi ziyaret çerçevesinde Başbakan Erdoğan, TBMM Başkanı Toptan ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Mehmet Sağlam’la görüşmüştür.

12-13 Şubat KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, Ankara’yı ziyaret ederek Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’le görüşmüştür.

11 Mart Türk ve Rum tarafı, AB konusunu ele alınmaya başlamışlar ve konunun teknik boyutları da teknik uzmanlara devredilmiştir.

13 Mart KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, çeşitli sivil toplum örgütleriyle görüşmeler yapmak üzere Türkiye’ye yaptığı ziyaret kapsamında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da biraraya gelmiştir.

6 Mayıs KKTC’ne günübirlik resmi bir ziyaret gerçekleştiren Dışişleri Bakanı Davutoğlu, temasları çerçevesinde, Cumhurbaşkanı 
Talat tarafından kabul edilmiş, Başbakan Derviş Eroğlu, Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün’ü ziyaret etmiştir.

23-25 Mayıs Şam’da gerçekleştirilen İslam Dışişleri Bakanları Konferansında Türkiye’nin etkisiyle Kıbrıs sorunuyla ilgili karar alınmıştır. 
Kararda Kıbrıs Türklerinin maruz kaldığı kısıtlamaların uluslararası toplum tarafından ortadan kaldırılmasının önemine dikkat çekilmiştir.

11 Haziran TBMM Başkanı Köksal Toptan, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Hasan Bozer’in davetlisi olarak KKTC’yi ziyaret etmiş ve Cumhurbaşkanı Talat, Başbakan Derviş Eroğlu ve Cumhuriyet Meclisi Başkanı Hasan Bozer’le görüşmüştür.

11-13 Haziran KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Maliye ve Ekonomi Bakanları ile birlikte Başbakan Erdoğan’ın konuğu olarak Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. 

2 Temmuz Kıbrıs’lı iki lider toprak başlığının ilk okumasını tamamlamışlar ve gelecek 3-4 aylık görüşme programı üzerinde anlaşmışlardır.

13-14 Temmuz KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, gerçekleştirdiği Ankara ziyareti kapsamında Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek ile Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’la görüşmeler gerçekleştirmiştir.

20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’nın 35. yıldönümü vesilesiyle düzenlenen kutlamalara Türkiye’den Cumhurbaşkanlığını temsilen Genel Sekreter Mustafa İsen, TBMM’yi temsilen İdare Amiri ve Konya Milletvekili Orhan Erdem başkanlığındaki TBMM heyeti, Hükümeti temsilen Başbakan Yardımcısı ve Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek ile Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türk Silahlı Kuvvetlerini temsilen 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun katılmıştır.

6 Ağustos Kıbrıslı liderler görüşmelerin birinci turunu tamamladıklarında altı temel başlıktan üçünde (yönetim ve güç paylaşımı, AB ile ilişkiler, ekonomi) anlaşma sağlamışlar ve 30 ortak metin hazırlamışlardır.

31 Ağustos-1 Eylül Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın davetine icabetle KKTC’ne bir çalışma ziyareti gerçekleştirmiştir. Davutoğlu bu ziyaret çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Talat, Başbakan Derviş Eroğlu ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün’le bir araya gelmiştir. 

3 Ekim KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, AK Parti Kurultayı’na katılmak üzere Ankara’yı ziyaret etmiş ve Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek ile görüşmüştür. 

7 Ekim Haftada ikiye çıkartılarak daha yoğun hale getirilen ikinci tur görüşmeleri başlamıştır. İlk görüşmede yönetim ve güç paylaşımı ile başkanlık, 21 Ekim’de dış ilişkiler, 22 Ekim’de mülkiyet, 27 Ekim’de federal hükümetin yetkileri ve 2 Kasım’da mülkiyette uygulanacak kriterler konuları ele alınmıştır.

22-24 Ekim Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, KKTC’ne bir çalışma ziyareti gerçekleştirmiş ve Cumhurbaşkanı Talat ile Başbakan Eroğlu tarafından kabul edilmiştir. Aynı tarihte KKTC Cumhurbaşkanı Talat, beraberinde Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün ile birlikte Türkiye’ye bir çalışma ziyareti gerçekleştirerek Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüşmeler yapmıştır.

9 Kasım KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, İstanbul’da düzenlenen 25. İSEDAK Toplantısı ve İSEDAK Ekonomi Zirvesi’ne katılmıştır.

15 Kasım KKTC’nin 26. Kuruluş Yıldönümü etkinliklerine T.C. Cumhurbaşkanlığını temsilen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Mustafa İsen, TBMM’ni temsilen Başkan Vekili Sayın Sadık Yakut ve Hükümeti temsilen Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek katılmıştır.

19 Kasım Mülkiyet konusunda yakınlaşma metni tamamlanmış ve uzmanların incelemesi ve görüşmesi için hazır hale getirilmiştir.

19-21 Kasım KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Anadolu Genç İşadamları Derneği ve Erciyes Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Kıbrıs Müzakereleri ve Kıbrıs’ın Geleceği” konulu konferansa katılmak üzere Kayseri’yi ziyaret etmiştir.

30 Kasım-1 Aralık Ankara’ya bir çalışma ziyareti gerçekleştiren KKTC Cumhurbaşkanı Talat, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile ayrı ayrı görüşerek Kıbrıs’ta devam eden kapsamlı müzakerelere ilişkin istişarelerde bulunmuştur. 

2-4 Aralık KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Hasan Bozer, TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in davetine icabetle Türkiye’ye ilk resmi ziyaretini gerçekleştirmiştir. 

24-25 Aralık KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu, Başbakan Erdoğan’ın davetine icabetle Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün ve Başbakanlık Müsteşarı Mustafa Tokay ile birlikte Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmişlerdir.

DİPNOTLAR;

1 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
   http://www.trncinfo.com, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
2 ..................Talat’ın 23 Ocak 2009’da Kıbrıs Türk Mimar Mühendisler Odaları Birliğinde yaptığı konuşma, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
      http://www.trncinfo.com, 26 Ocak 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
3    http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
4 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 7 Ağustos 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010. Görüşmelerle ilgili bilgiler, 
   KKTC Dışişleri Bakanlığının web sayfasından derlenmiştir.
5 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 3 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
6 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 3 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
7 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 4 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
8 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 21 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
9 Tarık Oğuzlu, Turkey and the Cyprus Dispute: Pitfalls and Opportunities, SETA Policy Brief, Kasım 2009, No. 36, s. 5.
10 Mehmet Hasgüler, “Kıbrıs’ta Federasyon ve Dikilitaş,” http://www.usak.org.tr, 25 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
11 Erdal Güven, “2. Tur Başlarken”, Radikal, http://www.radikal.com.tr, 6 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
12 Erdal Güven, “KKTC’de seçime doğru (3)”, Radikal, 8 Nisan 2009.
13 Talat’ın Türk Ajansı-Kıbrıs muhabirine verdiği mülakat, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 14 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
14 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 15 Ekim 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
15 ...................Avcı’nın Yeditepe Üniversitesi’nin uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerine verdiği konferans, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 12 Mart 2009,   Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
16 Murat Köylü, “Kıbrıs’ta Çapraz Oy Polemiği”, http://www.21yyte.org, 14 Aralık 2009, 
Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010; Gözde Kılıç Yaşın, “Kıbrıs’ta Hızlandırılan Müzakereler”, 
http://www.turksam.org, 12 Ocak 2010, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
17 “Hristofyas: Federasyon Kıbrıs’ta Zor”, 22 Aralık 2009, http://www.ntvmsnbc.com, 25 Aralık 2009.
18 “Hristofyas Talat’ı Kızdırdı: Arsızlık”, 30 Eylül 2009, 
      http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
19 .......................“Hristofyas: Türk Tezleri Değişmeli”, 10 Temmuz 2009, 
     http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
20 Cumhurbaşkanı Talat’ın KKTC televizyonlarında halka yaptığı sesleniş, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
     http://www.trncinfo.com, 29 Nisan 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
21 Çelebis’in Rum Politis gazetesine verdiği demeç, “Rum Yönetimi Karpaz’a Göz Dikti”, 16 Kasım 2009, 
    http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
22 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
    http://www.trncinfo.com, 26 Ekim 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
23 .....................Türk Dışişleri Bakanlığının web sayfasında Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu ve uluslararası mahkemeler önündeki davalarla ilgili değerlendirme, 
      Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
      http://www.mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
24 “Rumlardan Trilyonluk Tazminat Davası”, 17 Aralık 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
25 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 19 Ocak 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
26 ............................Talat’ın, Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın düzenlediği “Kıbrıs’ta Çözüm Süreci ve Son Gelişmeler” 
konulu konferansta yaptığı konuşma, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 19 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
27 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 26 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
28 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 6 Mart 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
29 Talat’ın AB ve BM ile İlişkilerden Sorumlu Temsilcisi Özdil Nami’nin BRT1’de yayınlanan 
“Güne Günaydın” adlı programda yaptığı konuşma, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 9 Kasım 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
30 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 20 Kasım 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
31 Harry Anastasiou, “Cyprus as the EU Anomaly”, Global Society, c. 23, n. 2, Nisan 2009.
32 ...............AİHM’nin KKTC’ye izinsiz geçiş yapan Rum vatandaşının KKTC mahkemesinde aldığı 
hapis ve para cezasıyla ilgili itirazını reddetmesi ve KKTC’de İnsan Hakları Sözleşmesine 
uygun görülebilecek bir hukuki çerçeve bulunduğuna hükmetmesi, bu konuda başka 
önemli bir örnek olarak verilebilir. KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.
trncinfo.com, 26 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
33 Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
34 Gözde Kılıç Yaşın, “Müzakere Sürecinde KKTC’de Mülkiyet Davaları”, 
http://www.turksam.org, 1 Ağustos 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
35 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 6 Mayıs 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
36 “İki Rum’a 54 Milyon Lira”, 9 Kasım 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
37 ............İngiliz İstinaf Mahkemesi söz konusu davayı 2010 yılı içinde ATAD’ın görüşü doğrultusunda sonuçlandırmıştır.
38 “Orams Yargıcına Üstün Hizmet Madalyası!” 25 Haziran 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
39 Türk Dışişleri Bakanlığının görüşleri, Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
40 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 29 Nisan 2009, Erişim 
Tarihi: 17 Ocak 2010; KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 30 
Nisan 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
41 Talat’ın Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Kathimerini gazetesine verdiği demeç, KKTC Dışişleri 
Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 11 Mayıs 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
42 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 21 Ağustos 2009, Erişim 
Tarihi: 17 Ocak 2010.
43 Hristofyas’ın, Rum devlet kanalı RİK1’de yayımlanan açıklaması, “Hristofyas: Türk Tezleri 
Değişmeli”, 10 Temmuz 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
44 İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın, Atina’da yayımlanan To Vima gazetesine 
verdiği demeç; “Kıbrıs’ta Garantörlük Anlaşmadan Sonra”, 31 Mayıs 2009, http://www.
ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
45 Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün ziyareti sırasında 
yaptığı açıklama, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 22 Mayıs 
2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
46 .................Dışişleri Bakanı Markos Kipriyanu’nun açıklaması, “Talat: İngiltere’nin Önerisini Görüşeceğim”, 
12 Kasım 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
47 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 5 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
48 Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’nın açıklaması, ibid.
49 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 12 Mayıs 2009, Erişim 
Tarihi: 17 Ocak 2010.
50 Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün ABD büyükelçisini kınayan açıklaması, KKTC Dışişleri 
Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 28 Mayıs 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
51 Anastasiou, “Cyprus as the EU Anomaly”.
52 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 9 Nisan 2009, Erişim Tarihi: 
17 Ocak 2010; KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 13 
Nisan 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
53 Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün yazılı açıklaması, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 26 Ağustos 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
54 .....................Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, Yeditepe Üniversitesi’nde verdiği konferans, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
     http://www.trncinfo.com, 12 Mart 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
55 Yaşın, “Kıbrıs’ta Hızlandırılan Müzakereler”
56 Anastasiou, “Cyprus as the EU Anomaly”.
57 Mehmet Hasgüler ve Murat Özkaleli, “Rum Kesiminin Müzakere Stratejisi: Sıcak Patates,” 
http://www.usak.org.tr, 23 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
58 .................Dışişleri Bakanı Kipriyanu’nun Korfu’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklama, 
    29 Haziran 2009, 
    http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
59 Cumhurbaşkanı Talat’ın 23 Ocak 2009’da Kıbrıs Türk Mimar Mühendis Odaları Birliği’nde yaptığı değerlendirme, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
     http://www.trncinfo.com, 26 Ocak 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
60 Ibid.
61 Mehmet Hasgüler, “Hristofyas ve Müzakere Heyetinin Anatomisi”, http://www.usak.org.tr, 16 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
62 “Hristofyas’tan Türkiye-Hitler Benzetmesi”, 29 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
63 “Rum Kesiminin Türkiye Vetosu Başarılı Olamadı”, 1 Aralık 2009, 
      http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
64 “Hristofyas’tan KKTC Bayrağına: Hilkat Garibesi”, 23 Aralık 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
65 Erdal Güven, “KKTC’de seçime doğru (2)”, Radikal, 17 Nisan 2009.
66 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 6 Ekim 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
67 Murat Köylü, “Kıbrıs 2015”, http://www.21yyte.org, 28 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
68 “KKTC’den Erdoğan’a Mektup”, 2 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
69 “Sivil Toplumdan Destek”, 15 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
70 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 29 Ocak 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
71 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 31 Mart 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
72 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 13 Nisan 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
73 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 13 Mayıs 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
74 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 29 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
75 “Kıbrıs’ta Liderlerden Zeytin Fidanı”, 15 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
76 BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un raporu, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 7 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
77 Talat’ın Reuters’a demeci, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 9 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
78 “Hristofyas: Türk Tezleri Değişmeli”, 10 Temmuz 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
79 Hugh Pope, “Kıbrıs’ta Çözüm İçin Kilit Ay Nisan,” The Wall Street Journal, 20 Ekim 2009, Radikal, 21 Ekim 2009.
80 Niyazi Kızılyürek, “Davutoğlu’nun “Doğu Akdeniz Vizyonu” Nasıl Okunmalı?”, http://
www.yeniduzen.com, 3 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 18 Ocak 2010.
81 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 11 Kasım 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
82 Niyazi Kızılyürek, “Davutoğlu’nun ‘Doğu Akdeniz Vizyonu’ Nasıl Okunmalı?”, 
http://www.yeniduzen.com, 3 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 18 Ocak 2010.
83 Oğuzlu, Turkey and the Cyprus Dispute: Pitfalls and Opportunities, ss. 3, 9, 10.
84 Oğuzlu, Turkey and the Cyprus Dispute: Pitfalls and Opportunities, s. 6.
85 Hasgüler, “Hristofyas ve Müzakere Heyetinin Anatomisi”.
86 Hasgüler ve Özkaleli, “Rum Kesiminin Müzakere Stratejisi: Sıcak Patates”.
87 Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın KKTC Cumhurbaşkanı Talat’la görüşmesinde yaptığı açıklama, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 6 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
88 ................Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün ile ortak basın toplantısında açıklaması, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
     http://www.trncinfo.com, 22 Mayıs 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010; Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun KKTC Cumhurbaşkanı 
     Talat’la ortak basın toplantısında açıklaması, 
     http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
89 ...................“KKTC Kuruluşunun 26. Yılını Kutluyor,” 15 Kasım 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
90 “Kıbrıs Sorununda Son Tarih Nisan,” 5 Kasım 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
91 Sami Kohen, “Yeni Kıbrıs Yaklaşımı”, Milliyet, 26 Haziran 2009.
92 .............Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün ziyareti sırasında ortak basın toplantısında yaptığı açıklama, 
Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
93 ..........Türk Dışişleri Bakanlığının web sayfasında Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu ve uluslararası mahkemeler önündeki davalarla ilgili değerlendirme, 
     Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
     http://www.mfa.gov.tr, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
94 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 16 Şubat 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
95 Anastasiou, “Cyprus as the EU Anomaly”
96 Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Rum yönetimi lideri Hristofyas ile 
görüşmesinden sonra yaptığı açıklama, 25 Haziran 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
97 ............Verheugen’in KKTC Cumhurbaşkanı Talat ile görüşmesinden sonra yaptığı açıklama, 
“Verheugen: AB’nin Avantajları KKTC’nin Hakkı,” 16 Haziran 2009, 
   http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
98 TEPAV, AB’nin Aralık 2009 Kararları Türkiye-AB Müzakere Sürecini Nasıl Etkiledi? 
TEPAV Değerlendirme Notu, Aralık 2009, s. 2.
99 20 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16.11. 2009. Rum Dışişleri Bakanı 
Kipriyanu da AB üyeliği için Türkiye’nin Kıbrıs sorununu çözmek zorunda olduğunu 
söylemiştir; 29 Ekim 2009, http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
100 “Taahhütler Yerine Gelmezse Sorun Çıkarırız,” 25 Kasım 2009, 
http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
101 Türkiye’nin 24 Ocak 2006 tarihli eylem planı için bkz. Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.mfa.gov.tr.
102 .................Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün’le ortak basın toplantısı, 
KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 22 Mayıs 2009, Erişim 
Tarihi: 17 Ocak 2010; Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun İngiltere Dışişleri Bakanı David 
Miliband’la ortak basın toplantısı, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 9 Kasım 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
103 ................KKTC Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün, AB Komisyon Başkanı Barroso’nun Türkiye’ye limanlarını Rum tarafına açması yönünde çağrıda bulunmasıyla ilgili açıklaması, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 29 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 
17 Ocak 2010; KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın Reuters’a demeci, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://www.trncinfo.com, 9 Aralık 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
104 “Eroğlu hurriyet.com.tr’ye konuştu”, http://arama.hurriyet.com.tr, 13 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 18 Ocak 2010.
105 .................Fatma Yılmaz Elmas, “İlerleme Raporunda Kıbrıs: Keskin İfadeler Yanıltmasın AB Kararsız!” 
http://www.usak.org.tr, 16 Ekim 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
106 TEPAV, AB’nin Aralık 2009 Kararları Türkiye-AB Müzakere Sürecini Nasıl Etkiledi? s. 3-4.
107 2007 yılında Fransa Devlet Başkanı Sarkozy, tam üyelikle ilgili oldukları gerekçesiyle beş faslı bloke edeceğini açıklamış ve diğer ülkeler müzakere çerçevesine aykırı olsa da bu Fransız tutumuna karşı çıkmamışlardı. Rum yönetiminin enerji başlığının açılmasını engellemesi gibi başka bir iki ülke de üç dört faslı siyasi gerekçelerle tıkamıştı. Kriz döneminin etkisiyle üç faslın açılması da mümkün olmayınca açılabilecek fasıl sayısı bire inmişti. Rum kesimi İsveç ve İngiltere’nin gayretleri sonucunda çevre faslının açılmasını engelleyemediğinde bile hayal kırıklığına uğramıştı. TEPAV, AB’nin Aralık 2009 Kararları Türkiye-AB Müzakere Sürecini Nasıl Etkiledi? s. 3.
108 “Rumlar AB Raporuna Tepkili”, 14 Ekim 2009, 
http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 16 Kasım 2009.
109 .........Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı’nın yazılı açıklaması, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 13 Mart 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
110 KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, 
http://www.trncinfo.com, 19 Mart 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
111 Dışişleri Bakanı Özgürgün’ün açıklaması, KKTC Dışişleri Bakanlığı Web Sayfası, http://
www.trncinfo.com, 8 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
112 “Avrupa’daki İlk Türk Üniversitesi”, 20 Aralık 2009, 
http://www.ntvmsnbc.com, Erişim Tarihi: 25 Aralık 2009.
113 Anastasiou, “Cyprus as the EU Anomaly”.
114 Umut Oran, “Açılımların gölgesinde Kıbrıs siyasetinin güncel fotoğrafı,” Radikal, 2 Ekim 
2009, Erişim Tarihi: 17 Ocak 2010.
115 Murat Köylü, “Kıbrıs Ekonomisi ve Serbest Ticaret”, 
http://www.21yyte.org, 10 Eylül 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.
116 “Eroğlu hurriyet.com.tr’ye konuştu”, 
http://arama.hurriyet.com.tr, 13 Haziran 2009, Erişim Tarihi: 16 Ocak 2010.


***