Hazar Havzası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hazar Havzası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2017 Cuma

HAZAR VE TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKASI


HAZAR VE TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKASI



TÜRKİYE VE ASRIN " STRATEJİK " ENERJİ HATLARINA GELİNEN AŞAMA

Dünyanın bilinen en önemli petrol ve doğalgaz rezervleri Basra Körfezi ile Hazar havzalarında bulunmaktadır. Ortadoğu’daki petrolün çoğunluğu Basra Körfezi’ni çevreleyen coğrafya’dan çıkartılarak Hürmüz Boğazı’ndan nakledilmektedir. Tankerlerle Körfez’de taşınan petrol dünya üretiminin yaklaşık %40’ıdır.[1] Dünya enerji kaynaklarının çoğunluğu Basra ve Hazar havzalarında toplandığından, enerji politikaları da Hazar – Basra Körfezi ekseninde şekillenmektedir. Bu eksenin komşu alanları, boru hatlarını barındıran coğrafyalar, petrol ve doğalgaz dolum tesisleri ve deniz ulaştırmasının düğüm noktaları enerji politikasında belirleyici roller oynamaktadırlar. Bu bölgelere Avrasya’nın ve Dünya adasının merkezi yada “kalpgahı” demek doğru bir yaklaşım tarzıdır. Çünkü gelinen çağda, “Kalpgahı kontrol eden, dünya enerji kaynaklarını kontrol eder, enerji kaynaklarını kontrol eden, dünyayı kontrol eder. Dünyayı kontrol eden ya küresel güç olur, küresel ise gücünü idame ettirebilir!” ABD’nin de Irak müdahalesinden önce, George W. Bush ve “Yeni Muhafazakarlar” tarafından yerleştirilmeye çalışılan “yeni dünya düzeni” de farklı bir şey değildi...

Sanayileşen ülkeler sayısı arttıkça enerji hammaddelerine duyulan ihtiyaç da artmaktadır. Bir zamanlar en önemli enerji hammaddesi kömürün en fazla üretildiği yer Urallar bölgesi olduğu için, bu bölge genellikle “Dünya Adası”nın merkezi (kalpgah) olarak işaret edilmişti. Gelinen çağda bu kez enerji hammaddelerinin Basra Körfezi-hazar havzasında yoğunlaşması sebebiyle, Dünya Adası’nın merkezinin Basra Körfezi-Hazar ekseni olduğu söylenmeye başladı. Dünya iklim değişikliğine bağlı olarak, özellikle kuzey yarım küredeki “Arktik” bölgesi buzullarının erimesine bağlı olarak, belki de Dünya Adası merkezi bu kez daha kuzeye kayabilecektir. Zira ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS)’in 2008 yılı verilerine göre, Kuzey Kutbu yakınlarında 90 milyar varillik petrol ve 47 milyar metreküp doğalgaz ile 44 milyar varile eşdeğer sıvı halde doğalgaz bulunmaktadır. USGS’ye göre bu miktarlar, dünyanın bilinen petrol rezervlerinin %13’üne, doğalgazın da %30’una eşdeğerdir. Bu sebeple bölgeye yakın ülkelerden ABD, Kanada, Danimarka, Norveç ve Rusya arasında amansız bir rekabet başlamış bulunmaktadır.[2]

Yukarıdaki özet bilginin ardından tekrar Türkiye’yi ilgilendiren coğrafyaya dönülecek olursa, Basra Körfezi –Hazar havzası coğrafyasında, özellikle Basra Körfezi ve çevresindeki petrolün ağırlıklı olarak büyük tankerlerle tüketici ülkelere nakledilmesi yanında, boru hatlarıyla da bu intikaline yardımcı olundu. Bunlara verilebilecek örneklerin başında Irak’tan vaktiyle İsrail, Suriye ve daha sonraları Türkiye’nin limanlarına (Kerkük-Yumurtalık Boru hattı gibi) uzatılan boru hatları gelmektedir.

Soğuk savaş’ın sona ermesi ve Hazar havzasının eski Sovyet coğrafyasında bağımsızlığını ilan eden birkaç ülkeyle paylaşılması sonucunda, bu bölgenin de petrol ve doğalgazının tüketici ülkelere ihracı için çeşitli yol ve imkanlar arandı. Bölgenin açık denizlere çıkışının bulunmayışı, üretici ülkeleri boru hattına zorladı. Gene, Rusya dışındaki ülkelerin finans sorunları, bu boru hatlarını başka ülkelerin inşa etmesine ve aslan payını onların paylaşmasına sebebiyet verdi. Gerek Basra Körfezi, gerekse Hazar havzasındaki petrol ve doğalgaz sahibi ülkelerin bu sebeple stratejik önemleri arttığı gibi, mevcut enerji hammaddelerini tüketici ülkelere ulaştıran boru hatlarının geçtiği ülkelerin de stratejik önemlerinin arttığı görüldü. Bu yazı içerisinde Avrasya’da, özellikle de Türkiye merkezli olmak üzere, mevcut ve planlı petrol ve doğalgaz boru hatlarının bölgeye ve Türkiye’ye etkileri üzerinde durulmaya çalışıldı.

Hazar Havzasında Enerji Hammaddeleri ve Bölgenin Çıkar Mücadelesine Dönüşümü

BP’nin verilerine göre; dünyanın tespit edilmiş petrol rezervlerinin kullanılabilir miktarı 130 milyar ton civarındadır. Halen yıllık petrol tüketimi 4 milyar ton olarak düşünülürse mevcut rezervlerin 30 yıl yeterli olacağı beklenmektedir. Durum doğal gaz rezervleri için de aynıdır. 130 milyar ton civarında olan doğalgaz rezervlerinin yılda 2 milyar tonu kullanılmaktadır. Bu hesaplara göre doğalgaz rezervlerinin yeterliliği 60 yıldır. Eskiden ipek ve baharat yolu üzerinde bulunan Orta Doğu, bugün dünya petrol rezervlerinin üçte ikisine sahip olup, dünyada varlığı ispatlanan ham petrolün %61’i ile doğal gazın %41,3’üne sahiptir.[3]

Karbon fosili kaynakları nedeniyle, anılan coğrafyaya yakın güçler ile bölge dışı güçler için çekim alanı oluşturan bölgeler içerisinde, Avrasya’daki Türk coğrafyası öne çıkmış olup, çıkar çatışmalarında en önemli sahneyi paylaşmaktadırlar. ABD Başkanlarından Bill Clinton “21. yüzyılda ABD’nin en önemli stratejik görevi Avrasya bölgesinde stratejik bir blok kurulmasına engel olmaktır” şeklinde ifade sarf ederken, kuşkusuzdur ki, özellikle Hazar havzası ve Basra Körfezi enerji kaynaklarını düşünüyordu. Hazar enerji kaynakları ile yakından ilgilenen ABD’li yazar Gerald Robins ise; “İpek boru hatlarını kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği” tespitinde bulunmuştur.[4] Enerji kaynakları nedeniyle bölgeye özel ilgi duyan ülkelerin başında Rusya, Çin, ABD, AB ülkeleri, İran, Hindistan, Japonya, Pakistan ve İsrail gelmektedir. 

Hazar havzası ve civarındaki Türk cumhuriyetlerinin sahip olduğu enerji kaynaklarının dış dünyaya ulaştırılabilmesi maksadıyla, boru hatlarının bir kısmının inşaatına başlanmış olup, bir kısmı ise halen proje aşamasındadır. Hazar havzası ve Basra Körfezi merkezli faal ya da projelendirilen boru hatlarının bazıları şöyledir: (1)Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi, (2) Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Projesi, (3) Türkmenistan-Türkiye-Avrupa (Hazar Geçişli) doğalgaz Projesi (daha sonra Nabucco adıyla bilindi), (4) Mavi Akım Projesi, (5) Aktau (Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan’a aktarılması) Projesi, (6) Orta Asya Doğalgaz Boru Hattı (Centgaz) Projesi (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan), (7) Türkmenistan-İran- Türkiye Doğalgaz Boru Hattı,[5] (8) Türkmenistan-Çin doğalgaz boru hattı projesi, (9) Kazakistan-Çin arasında, Atasu-Sincan petrol boru hattı. (10) İran-Pakistan doğalgaz boru hattı projesi[6], (11) Rusya-Almanya “Kuzey Akım” doğalgaz projesi, (12) Rusya-Bulgaristan-Yunanistan-Sırbistan-Macaristan “Güney Akım” doğalgaz projesi, (13) Mısır-Ürdün-Suriye üzerinden Türkiye’ye Arap Gaz Boru Hattı[7], (14) Mavi Akım-2 doğalgaz projesi (Akdeniz sahillerine ve İsrail’e) gibi…

Yukarıdaki boru hatlarına ilaveten daha küçük ve etkisi itibariyle önemi az diğer boru hatları da mevcuttur. Bunlardan biri Ermenistan’a Rusya’dan, Gürcistan üzerinden uzanan doğalgaz hattıdır. Benzer şekilde, Aralık 2008’de Rus, Ermeni ve İran dışişleri bakanlıklarının ortak toplantıları sonucunda İran’dan da Ermenistan’a doğalgaz boru hattı inşa edilmesine karar verilmiştir. Rus gazına alternatif olarak düşünülen İran gazı da, tıpkı Rus gazının miktarı gibi yıllık 81 milyon fit küp olacaktır. Öte yandan, Ermenistan İran’dan alacağı doğalgazı elektrik enerjisine çevirip İran’a satmayı düşünmektedir. Bu durumda İran’dan alınacak doğalgazın miktarının da yıllık 220 milyon fit küpe çıkması söz konusudur.[8] 

Bu arada ayrıca halen faal, ya da faaliyeti askıya alınmış veya proje halinde bekleyen stratejik önemi nispeten az başka boru hatları da vardır. Bunlar; Ünye-Sivas-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Rumeyla-Hayfa Petrol Boru Hattı, Kerkük-Banias Petrol Boru Hattı, Aşkelon-Hayfa Petrol Boru Hattı, Trans Arabian Petrol Boru Hattı[9] gibi…

XXI. yüzyılın İpek Yolu olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun en önemli bileşenlerinden birini Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru (BTC) hattı oluşturmakta olup, bu hatta  Kazakistan’ın da katılmasına ilişkin anlaşma, 16.6.2006’da imzalandı.[10]

Türkmen doğalgazı, Çin’e uzanan Kazak petrol boru hatları ve Akdeniz’e bağlanan BTC boru hattı gibi Hazar bölgesi ve Orta Asya’nın çeşitli boru hatları, enerji ihracatçılarının pazarlık gücünü artırdı. Çin, enerji pazarında aç bir dev hâline geldi. Yapılması planlanan Doğu Sibirya’dan başlayan Rus-Çin petrol ve doğalgaz boru hatları, Batı için kaynaklara erişimi sınırlayabilir ve Avrasya’da ekonominin ağırlık merkezini daha doğuya kaydırabilir. Bunların yanı sıra Rusya’nın kendisi de Orta Asya ve Hazar enerjisi için daha iyi bir müşteri hâline geldi.[11] Çin, Orta Asya Türk cumhuriyetlerine ilaveten Körfez’de de yeni projelere dalmaktadır. Bunlardan biri de İran’daki Kuzey Pars projesi olup, söz konusu proje için Çin’li bir firma ile İran arasında 20 milyar dolar miktarında anlaşma yapılmış, ayrıca Gülşen ve Firdevs yatakları için 16 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı ileri sürülmüştür.[12]

Günümüzde böylesine stratejik değer taşıyan enerji kaynakları Türkiye’nin kuzeyi, doğusu ve güneyinde yoğunlaşmıştır. Sadece Orta Doğu’daki petrol rezervlerinin 100 milyar tona yaklaşması, konu hakkında bir bilgi vermeye yeterlidir. Rusya, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu’da yoğunlaşan petrol ve doğalgaz rezervleri, Türkiye’nin bu enerji hammaddelerinin terminal pazarı olmasını dikte etmektedir. 

Türkiye’ye etkisi itibariyle, Rusya’nın öne sürdüğü, Karadeniz’in altından Avrupa’ya ulaştırılması düşünülen “Güney Akım” projesi ve Türkiye’nin de büyük bir istekle desteklediği, gene Avrupa’ya yönelik “Nabucco” doğalgaz boru hattı projesi üzerinde ayrıca durulmasında yarar görülmüştür.

Nabucco Doğalgaz Boru Hattı Projesi

Türkiye tarafından ilk kez 2002 yılında dillendirilen “Hazar geçişli” doğalgaz boru hattı projesi, daha sonra “Nabucco” adıyla duyuldu. Projenin amacı özellikle Türkmenistan doğalgazını Hazar Denizi üzerinden (veya İran üzerinden) geçirerek Türkiye’yi doğudan batıya kat eden bir hatla Avrupa’ya ulaştırmaktı. Böylece hem Hazar havzasındaki ülkelerin doğalgazı dünya piyasalarına daha az değer kaybıyla ulaşacak, hem de bir ölçüde Rusya’nın doğalgaz tekelciliğinin önüne geçmiş olunacaktı. 

Başlangıçtan itibaren projeye ne “Hayır!” diyen, ne de açıkça “Evet!” diyemeyen AB, nihayet 2009 yılı başlarında somut sayılabilecek bir adım atabildi. AB, Ocak 2009 içerisinde Nabucco projesinin çalışmalarında kullanılmak üzere 250 milyon Avro ödenek ayırmıştır.[13] Bu çerçevede Nabucco projesinin müzakereleri 8.5.2009’da  Prag’da yapıldı. AB kaynaklı açıklamalara göre Nabucco’da Türkiye’nin ‘geçiş ücreti alma’ ve ‘yüzde 15’lik indirim alım’ konularında geri adım atması sonucu imza aşamasına gelindiği belirtildi. Projede uzlaşmaya varıldığına ilişkin haberleri değerlendiren BOTAŞ, haberinin olmadığını açıklarken, Enerji Bakanı Taner Yıldız da, “Nihayetlendirilmiş bir şey değil, görüşmeye devam ediyoruz” demiştir. Zirve sırasında Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan projeye ümitvar yaklaşmaz iken, AB, Türkiye, Azerbaycan. Gürcistan ve Mısır’ın da aralarında bulunduğu ülkeler ortak deklarasyonu imzaladılar.[14] Bu deklarasyona rağmen, Türkiye’nin, bu projedeki ağırlığı sebebiyle etkin rol oynayabileceği hususu, bazı AB ülkelerinin endişelenmesine de sebebiyet vermektedir. Bu nedenledir ki, Prag Zirvesi sırasında Türkiye’nin projede %15’lik pay için direnmesi, projeyi destekleyen ülkelerce eleştirilmiştir.[15] 

Nabucco ile ilgili önemli bilgiler şöyledir: (1) Projenin yaklaşık 9 milyar Avroya mal olması beklenmektedir. (2) Türkiye’nin Doğu sınırından girişinden Avusturya’da Viyana yakınındaki Baumgarten limanına kadar uzanacak hat 1.42 m çaplı ve yaklaşık 3.300 km’dir ve hattın yarısından fazlası Türkiye’de olacaktır. (3) Yıllık 31 milyar metreküp kapasiteli projede AB adına öne çıkan firma Avusturya’nın OMV firmasıdır. Ayrıca Alman RWE, Macaristan’ın MOL, Türkiye’nin BOTAŞ, Bulgaristan’dan “Bulgarian Energy Holding” ve Romanya’nın Transgaz firmaları da ortaklar arasındadır.[16]

Güney Akım Projesi

Rusya, Avrupa bölgesine doğalgaz temininde, Rusya’yı “baypas” edecek Nabucco’da anlaşma noktasına yaklaşılmasının ardından, bu hatta rakip ve ikinci seçenek olarak “Güney Akım” projesini ortaya attı. Nabucco’daki gecikmeye bağlı olarak da bu projenin gerçekleşmesiyle ilgili ağları emin adımlarla ördü. Nihayet 15.5.2009’da Rusya’nın Soçi liman şehrinde Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, İtalya ve Sırbistan arasında Güney Akım projesinin imzaları atıldı. 

Hazar havzası doğalgazını, ABD’nin desteklediği Nabucco’ya rağmen Avrupa pazarlarına ulaştırmayı hedefleyen bu proje üzerine, pek çok uzman, bölgedeki doğalgaz rezervlerinin sadece tek hattı besleyebileceği yönünde fikir yürütmektedirler. Rus RIA Novosti haber ajansının bilgilerine göre, Güney Akım projesinin kesin rotası 2009 sonunda belli olacak ve proje 2015 yılı sonlarında hizmete girecektir. Evvelce yıllık 31 milyon metreküp (cbm) olarak düşünülen hat, son imza ile birlikte iki kat arttırılarak yıllık 63 cbm’ye çıkarılmıştır. Bu arada Gazprom’un, Azerbaycan’a ait Şahdeniz rezervlerinin ikinci bölümünün tamamını alacağı da ifade edilmiştir. Buna karşılık 12-13 Mayıs 2009’da Azerbaycan’da gerçekleşen Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Başbakan Erdoğan zirvesinin ardından, Azerbaycan lideri “Enerjide önemli politika değişikliği yapılmayacağını” da vurgulamıştır. Ancak, öte yandan Nisan 2009’da New York’ta gerçekleşen Enerji Konferansı’nda, Azerbaycan’ın Los Angelos Enerji Temsilcisi Elin Süleymanov da, “Baku’nun, Gazprom’la ortaklığı genişletmeye açık” olduğunu ileri sürmüştü.[17]

Hattın Sırbistan’dan geçecek 450 kilometrelik ve 400 milyon euro’ya mal olacak bölümü için Gazprom’la Sırbistan milli enerji şirketi Srbijagas arasındaki anlaşmaya varılmış olup, 23.6.2007’den itibaren projesi belli olan Güney Akım projesiyle ilgili bazı bilgiler şöyledir: (1) Rus Gazprom’la, İtalyan ENI iki önemli ortak olup, kurulan ortak şirketin adı “South Stream”dir. (2) Başlangıçta 31 milyon metreküp düşünülen hat, daha sonra 41 milyar metreküp ve nihayet 63 milyon metreküpe çıkarılacaktır. (3) Karadeniz’in 2.000 metre altından geçecek hattın başlangıçta  4 milyar dolar, toplamda da 20 milyar dolara mal olması öngörülmektedir. (4) Rusya’dan başlayan hat Bulgaristan’da iki kola ayrılmaktadır. İlki Yunanistan üzerinden İtalya’ya uzatılacaktır. İkinci hat ise Sırbistan, Macaristan yolunu takip ederek Nabucco’da olduğu gibi Avusturya’nın Baumgarten limanına ulaşacaktır.

Nabucco’ya gaz vermeyi kabul etmeyen Kazakistan, Güney Akım hattı için imzayı atmıştır. Böylece söz konusu doğalgaz hattı, yılda taşıdığı Türkmen ve Kazak gazlarını ayrı ayrı 10’ar milyar metreküp artırabilecektir.  Gazprom’un halen Türkmenistan’dan yıllık 59 milyar metreküp, Özbekistan’dan 15 milyar metreküp ve Kazakistan’dan da 10 milyar metreküpün altında gaz almakta olduğu ileri sürülmektedir.[18] 

Enerjide Sadece ABD – Rusya Güç Mücadelesi mi? 

Güney Akım projesinin imzalanmasıyla, Rusya rekabet içerisinde bulunduğu Nabucco projesine göre stratejik bir öncelik kazanmayı bilmiştir. Bundan sonra AB ülkelerinin finansman konusunda gecikmeleri ve ABD’nin İran gazı konusunda itirazını sürdürmesi halinde, Nabucco’nun “ölü doğan” bir proje haline dönüşmesi riski ortaya çıkmıştır. Çünkü Hazar enerji kaynaklarını piyasalara taşımak için gerekli milyarlarca dolarlık yatırımları yapmaya cesaret edebilecek güçte pek fazla ekonomik güç de bulunmamaktadır. Buna hem petrol-doğalgaz fiyatlarının düşüşü, hem de küresel küçülmenin getirdiği kredi darboğazı sebebiyet vermektedir. Küresel ekonomik krize bağlı olarak, halen Avrupa’nın enerji talebinde de düşüş yaşanmakta olup, bu sebeple de henüz bu tarz projelere güçlü destek verecek Avrupa özel sektörü adım atmaya istekli görünmemektedir. 

Nabucco’ya rakip gibi gösterilen “Güney Akım” projesinin Rusya’nın Karadeniz liman şehri Soçi’de imzalandığı gün, “Mavi Akım-2” adında bir başka doğalgaz boru hattı projesi de Başbakan R. Tayyip Erdoğan ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin arasında imzalandı. Putin, zirveden sonra düzenlenen ortak basın toplantısında, Türkiye ile Rusya’nın “Mavi Akım-2” doğalgaz boru hattının kurulmasıyla ilgili görüşmelere başlama kararı aldıklarını açıkladı. Mevcut Mavi Akım hattına paralel olarak yapılacak yeni boru hattıyla, Türkiye’nin artan gaz ihtiyacı karşılanacağı gibi, Rus doğalgazının İsrail’e kadar ulaştırılması da karar altına alındı. Bu arada Başbakan, adı geçen zirve sırasında, “Batı hattı” üzerinden Rusya’dan alınan ve süresi 2011 yılında dolacak anlaşmanın uzatılacağını da açıkladı.[19] 

Buradan da anlaşılacağı üzere, ülkeler arasında bir çıkar hattında rekabet var iken, bir başka hat üzerinde ortak çıkarlar bulunabilmektedir.

Obama yönetiminin Amerikan dış politika çıkarlarının neler olduğu konusunda Bush yönetimine göre çok farklı bir bakış açısı var. Buna rağmen, Obama yönetimi, Bush yönetiminin Rusya hakkındaki kaygılarının birçoğunu da  devralmıştır. Bu paylaşılan endişeler arasında şunlar yer almaktadır; Rusya’nın artan otoriterliği; Rusya’nın siyasi bir kaldıraç olarak, Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığını kullanması korkusu; Rusya’nın NATO genişlemesine muhalefet olması; Rusya’nın şu anda Gürcistan’a karşı kuvvet kullanımı ve buradaki başarının başka yerlerde (özellikle Kırım’da) de benzer eylemlere öncülük etme olasılığı; İran nükleer gücü konusunda Rusya’nın ABD ve AB-3[20] ile olan gönülsüz işbirliği; Rusya’nın ABD güçlerinin Manas hava üssünden çıkması konusunda Kırgızistan’a olan desteği. Diğer pek çok endişeden de söz etmek mümkündür.[21]

Rusya, ABD’nin endişelerini haklı çıkartacak şekilde Hazar havzası enerji kaynaklarını kendi üzerinden değerlendirme konusunu kovalamaktadır. 27.3.2009’da Azerbaycan ile Rusya arasında imzalanan memoranduma göre, büyük ölçüde Rusya’ya ihraç edilecek Azerbaycan doğalgazının fiyatı ve miktarı konusunda uzlaşmaya varıldı. Böylelikle Rusya’nın, Azerbaycan doğalgazı üzerindeki kontrolü de söz konusu olabilecek. Şayet her şey Rusya’nın arzuladığı gibi gerçekleşirse, Baku, doğalgazını 2010 yılından itibaren Rusya üzerinden ihraç edebilecek. 11-12 Mart 2009’da bu maksatla Baku’yu ziyaret eden Rus Dışişleri bakanı Lavrov, konuyu kotarmak için epeyce gayret sarf etti. Ancak, önündeki en önemli engel, Dağlık-Karabağ nedeniyle Azerbaycan’ın en büyük sorunu karşısında duran Ermenistan’a silah satışı yapmasıdır. Bu arada dünya küresel krizi sebebiyle Rus ekonomisinin gittikçe artan ölçüde kötüleştiği, ülke yöneticilerinin de yegane kurtuluş yolu olarak Avrupa’nın ana doğalgaz tedarikçisi olmayı sürdürmede gördükleri ileri sürülmektedir. Oysa Azerbaycan, büyük bir istekle doğalgazını ihraç etmek istemektedir. Bu isteğe Rusya’dan olumlu cevap bulunurken, AB ise “Nabucco” alternatif doğalgaz boru hattının inşası konusunda aynı istek ve kararlılığı göstermekte tereddüt etmektedir.[22] Türkiye’nin, Nabucco projesi üzerinde “yıldırıcı” koşulları olduğu ileri sürülmesine rağmen, ABD ve Avrupa’nın gene de Avrasya boru hatlarının stratejik önemine dair görüşlerini kaybetmemesi gerektiği de Batılı strateji uzmanlarınca önerilmektedir. Çünkü burada söz konusu olan 4 trilyon dolar değerinde olduğu ileri sürülen bir enerji hazinesine ve tükenmeye yakın devasa sahaların mevcudiyeti ve bunlara ulaşımdır. Hatta boru hatları Orta Asya ve Kafkaslarda yeni kurulan bağımsız ülkelerin ekonomik kalkınmaları için önemli bir gelir kaynağı olabilecektir. Nabucco’ya da benzeri bir projenin gerçekleştirilmesiyle ABD ve Avrupalılar, Hazar enerjisini makul maliyetle elde etme yanında, kritik durumdaki Sovyet sonrası devletlerin bağımsızlığını destekleme fırsatını da bulabilecektir. Bu konuda ekonomik durgunluğa rağmen, Rusya ve Çin, Çin-Rus “ortak refah bölgesine” kilitlenmeden önce risk almanın gerekli olduğu değerlendirmeleri mevcuttur.[23]

Buraya kadar açıklananlardan anlaşıldığı üzere, Hazar havzasındaki enerji kaynaklarının değerlendirilmesinde en önemli tüketici olan Avrupa’nın adeta hareketsiz kaldığı, buna karşılık Rusya’nın, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın enerji ihracatını kendi eline alarak, adeta bu ülkeleri köşeye sıkıştırmaya çalıştığı görülebilmektedir. Öte yandan, oranı düşse de, büyümesini sürdüren Çin de, Kazakistan’daki hidrokarbon şirketlerini birer ikişer satın almaya çalışmakta, ayrıca Türkmen doğalgaz yataklarını da geliştirmektedir.[24] Bu konuda Rusya ve Çin’le rekabeti kovlamaya çalışan yegane bölge dışı ülke neredeyse sadece ABD’dir.

ABD ile Rusya arasındaki rekabetin bir diğer kolu da doğalgaz üzerinde kurulmak istenilen tekel ile ilgilidir. İran İslam Devrimi Lideri’nin önerisi ile “Doğalgaz İhracatçılar Kurulu”  oluşturulmuş olup, İran, Katar ve Rusya’nın katılımıyla bu kurulun oluşturulması için ilk adımlar atılmıştır. Sonuç itibariyle  “OPEC Gazı” devreye girmek üzeredir.[25] 

Öte yandan Rusya; İran, İsrail ve/veya ABD arasındaki çatışmadan çekinmekle birlikte, bir İran-ABD yakınlaşmasını da arzu etmemektedir. Böylesi bir durumda İran, Rusya’dan satın aldığı silah ve nükleer enerji teknolojisi ile ilgili ihtiyaçlarını ABD’den karşılayabilir. ABD’nin, Hazar havzasındaki petrol ve doğalgaz kaynaklarının tüketici dünyaya ulaştırılması için İran üzerinden boru hatları inşa ederek, bu maddeler üzerindeki Rusya’nın etkisini ve tekelini de kırabileceği endişesi mevcuttur.[26]

Son zamanlarda Türkiye’nin, Doğu-Batı arasında enerji koridoru olmasını destekleyen strateji uzmanları sayısında artış vardır. Bunlardan biri de Adam Hug olup, The Guardian’daki yazısında, “Refah ve güvenlik konuları Türkiye’nin üyeliğinin iki ana dayanağını oluşturuyor. 1952’de NATO’ya katılan ve Avrupa’nın güneydoğusunu eski Sovyetler Birliği’ne karşı koruyan Türkiye, soğuk savaştan beri Avrupa güvenliğinin temelinde yer alıyor. Ülke, bugün ise Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya ile kapı komşusu ve bütün bu bölgelerde önemli bir stratejik oyuncu konumunda. Hazar petrol ve gazının transferi için Rusya’ya alternatif bir rota olan ve Irak ham petrolüne en hızlı ulaşımı sağlayan Türkiye, enerji güvenliğimiz açısından önemli bir rol üstlenebilir!” şeklinde bir yorum yapmıştır.[27]

Sonuç

2009 yılı ortaları itibariyle Nabucco doğalgaz boru hattı projesinin en azından iki sebeple, gerçekleşmesinin önündeki engellerin arttığı seçilebilmektedir. Bunlardan ilki, rakip gibi ortaya çıkan ve önceleri 31 milyon cbm iken, 15.5.2009 tarihli iştirakçi ülkeler-firmalar arasında imzalanan anlaşmayla yıllık 63 milyon cbm’ye çıkartılan Güney Akım doğalgaz boru hattının mevcudiyetidir. Bu miktardaki doğalgazın en azından yarısı Avusturya’ya kadar uzanacak, büyük ölçüde ihtiyacı karşılayabilecektir. Aynı bölgeye gecikmiş bir proje olan Nabucco’nun da doğalgaz getirmesi daha düşük bir tercih sebebi haline gelebilecektir. İkinci ve daha önemli sebep ise, Nabucco için Hazar havzasından yeterli doğalgaz temininde yaşanan güçlüktür. Azerbaycan dışında kati bir üretici ülke henüz ortaya çıkmamıştır. Bu konuda büyük ümitler beslenen Türkmenistan’dan olumlu bir cevap alınamadığı gibi, anılan ülkede Nabucco’yu besleyebilecek gaz olup olmadığı da kuşkuludur. Irak’tan ve Mısır’dan temin edilebilecek gazın da hattı dolduramayacağı bilinmektedir. Hattı rezerv itibariyle doldurabilecek en uygun ülke olarak geriye sadece İran kalmaktadır. İran da, Nabucco’yu en içten destekleyen devletlerden ABD’nin vetosuna takılmaktadır. Nabucco’nun gerçekleşmemesi hali, hem Türkiye’nin ihtiyacı olan doğalgazın bir kısmını teminde güçlük çıkaracak, hem de özellikle bu hat sebebiyle Avrupa’ya karşı bur “stratejik üstünlük” avantajı kazanma şansı yitirilmiş olacaktır.

Avrupa bu aymazlığı ile Rusya’nın doğalgaz tekelciliğine bugünden teslim olmuş denilebilir. Aynı gerçek Türkiye için de geçerlidir. Türkiye Mavi Akım yanında Balkanlar üzerinden Ukrayna geçişli doğalgazı, Azerbaycan’dan Şahdeniz hattı ile doğalgaz ve İran’dan doğalgaz alımını sürdürmektedir. Bu yıl itibariyle Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketiminin 38-40 cbm olduğu ve 2020-2025 yılları döneminde bu ihtiyacın 65 cbm’ye çıkacağı ileri sürülmektedir. Dolayısıyla Nabucco olsun ya da olmasın, zaten Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacı için İran ve Türkmenistan’la yeni doğalgaz projesi için girişimler sürdürülmelidir. Tabii ki, Türkiye özellikle güneş enerjisi olmak üzere kendi yenilenebilir enerji kaynaklarını da devreye sokmalıdır…Ancak, Nabucco’dan vazgeçen taraf da olunmamalıdır.

*Bu yazı Jeopolitik dergisinin Haziran 2009 (sayı 65) tarihli sayısında “Enerji Hatları: Asrın Yeni Stratejik Hatları” başlığı ile yayımlandı.



*Bu yazı Jeopolitik dergisinin Haziran 2009 (sayı 65) tarihli sayısında “Enerji Hatları: Asrın Yeni Stratejik Hatları” başlığı ile yayımlandı.
[1] Brian Bennet, James Graff, Scott MacLeod, “What Would War Look Like”, Time, September 25, 2006, s. 28.
[2] Mark Galeotti, “Cold Calling”, Janes’s Intelligence Review, October 2008, ss. 9-10.
[3] BP, “Statistical Review of World Energy”, 2008, s. 7, (Erişim: 18.12.2008), http://www.bp.com/productlanding.do?categoryId=6929&contentId=7044622
[4] Remzi Kılıç, , “Türk Dünyasının Gündeminde Tartışılan Meseleler”, (erişim:2.10.2006), 
http://host.nigde.edu.tr/~remzikilic/yayinlar/turkdunmesele.htm 
[5] Ç. Kürşat Yüce, “1990 Sonrası Oynanan Yeni Büyük Oyun ve Hazar Havzası’nın Önemi”, Global Strateji, Yaz 2006, Yıl 2, sayı 6, s.113.
[6] Bu konuda son görüşmelerin 23-24 Mayıs 2009’da Tahran’da yapılacağı bildirilmiştir. Anlaşma kapsamında Pakistan’a 30 milyon metreküp doğalgazın satılması söz konusu olup, projenin imzaya açılması ardından İran, 5 yıllık bir süre içinde, Güney bölgedeki Esaluye’den Pakistan’ın Sistan-Belucistan eyaletinin İranşehr bölgesine kadar olan 56 inçlik boru hattı döşeyecektir. Bkz: “İran'ın, Pakistan’la Son Doğalgaz Müzakereleri Yapılacak”, 17.5.2009, http://www.mehrnews.com/tr/NewsDetail.aspx?NewsID=880075
[7] Ayrıntılar için bkz: Pamela Ann Smith, “Syria comes in from the cold”, The Middle East, May 2009, s. 58.
[8] “Iran-Armenia pipeline expected online soon”, 19.09.2009, http://www.upi.com/Energy_Resources/2009/05/19/Iran-Armenia-pipeline-expected-online-soon/UPI-40571242740949/
[9] Bu boru hatlarının ayrıntıları için bkz: Utku Balkal, “Doğu Akdeniz’deki Deniz Alanlarında Jeopolitik Değişimler ve Türkiye’ye Etkileri”, Ufuk Üniversitesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mayıs 2009, ss. 24-25.
[10] Kazakistan’ın da BTC’ye Katılması, http://www.petrogas.com.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=2513, 19.6.2006, (erişim: 30.9.2006)
[11] Ariel Cohen, “Avrasya Boru Hatlarına Elveda mı?”, The New York Times, 13.05.2009 (BYE’nin 13.5.2009 tarihli bülteninden).
[12] “Petrol Sanayisine 66 Milyar Dolar Miktarında Sermaye Girmiş”, 18.5.2009, http://www.mehrnews.com/tr/NewsDetail.aspx?NewsID=880870
[13] “EU fördert Nabucco Erdgas-Pipeline mit 250 Mio. Euro”, 27.01.2009, http://www.strom-prinz.de/news/article/eu-foerdert-nabucco-erdgas-pipeline-mit-250-mio-euro/ 
[14] “Nabucco’da Neler Oluyor ?”, Taraf, 15.05.2009.
[15] “Durchbruch bei Nabucco-Pipeline”, 12.05.2009, http://www.kurier.at/geldundwirtschaft/317959.php
[16] “EU fördert Nabucco Erdgas-Pipeline mit 250 Mio. Euro”, agy.
[17] Ariel Cohen, agy.
[18] Ünsal Ereke, “Nabucco İmzaya Kaldı Rusya Harekete Geçti”, Milliyet, 15.5.2009.
[19] Cenk Başlamış, “Rusya-Türkiye Enerji Zirvesi”, Milliyet, 17.5.2009.
[20] AB-3 ülkeleri ile kast edilen Almanya, Fransa ve İngiltere’dir.
[21] Mark N. Katz, “The role of Iran and Afghanistan in US-Russian Relations”, 6.3.2009, http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav030609d.shtml 
[22] Stephen Blank, “Azerbaijan: Russia is increasingly nervous about its grıp on Caspian energy“, 30.03.2009, http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav033009b.shtml
[23] Ariel Cohen, agy.
[24] Ariel Cohen, agy.
[25] “Petrol Sanayisine 66 Milyar Dolar Miktarında Sermaye Girmiş”, 18.5.2009, http://www.mehrnews.com/tr/NewsDetail.aspx?NewsID=880870
[26] Mark N. Katz, agy.
[27] Adam Hug, “The Guardian: Türkiye: Avrupa’nın Geleceği”, 11.11.2009 (BYE’nin 11.11.2009 tarihli bülteninden).

Doç. Dr. Celalettin Yavuz
TÜRKSAM Başkan Yardımcısı

http://www.turksam.org/tr/a1707.html 


http://www.enerji2023.org/index.php?option=com_content&view=article&id=275:tuerkye-ve-asrin-qstratejkq-enerj-hatlarina-gelnen-aama&catid=15:stratej&Itemid=126



16 Aralık 2015 Çarşamba

21. YÜZYIL ENERJİ SAVAŞLARINDA TÜRK CUMHURİYETLERİ’NİN YERİ ve ÖNEMİ 2






    21. YÜZYIL ENERJİ SAVAŞLARINDA TÜRK  CUMHURİYETLERİ’NİN YERİ ve ÖNEMİ 2



Bu arada, Hazar’a kıyısı olan bölgedeki bütün devletleri birlikte değerlendirecek olursak (Rusya ve İran’ın Hazar kıyıları da dahil edilirse) petrol rezervlerinin çok yüksek oranlarda seyrettiği yine aynı kaynaklarda belirtilmektedir. Uzmanlar, Hazar Havzası’nın ispatlanmış petrol rezervleri toplamının 277,6 milyar varil olduğuna inanmaktadır. Bu değer, dünya rezervlerinin % 16,6’sına karşılık gelmektedir 25. Bu rakamlar, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanları’ndan Rosemarie Forsythe’ın çalışmasında, olası ve ispatlanmış petrol rezervleri toplamı olarak belirttiği 200 milyar varil rakamı ile paralellik arz etmektedir 26. 

Diğer bazı kaynaklarda ise Hazar Bölgesi’nde tahminen 40 milyar varillik petrol rezervi vardır. Bölgedeki devletlerin petrol rezervlerinin büyük kısmı henüz geliştirilememiş ve bölgenin önemli bir kısmında dahi rezerv tespiti halen yapılmamıştır. Bu yüzden, önümüzdeki yıllarda sürdürülecek araştırmalar sonucunda keşfedilecek yeni enerji yatakları ile bu rakamın 100 ile 
200 milyar varil civarında bir seviyeye çıkması beklenmektedir27. 

Ayrıca Hazar Bölgesi’nin kaynakları konusunda araştırmacılar tarafından telaffuz edilen en düşük rakam bile ABD topraklarındaki (22 milyar varil) ve Kuzey Denizi’ndeki (17 milyar varil) ispatlanmış petrol rezervlerinin büyüklüğü ile yarışabilir. Başka bir ifadeyle, Hazar’ın rezervlerinin Basra Bölgesi’ndeki rezervlerin dörtte birine eşdeğer olduğu bilinmektedir28. 

Öte yandan, ham petrol üretimi açısından bakıldığında Türk devletlerinin 2011 yılı üretimlerinin toplamda 142,3 milyon ton olarak gerçekleştiği belirtilmektedir 29. Bu arada, Uluslararası Enerji Ajansı’nın iyimser senaryosuna göre, Hazar Bölgesi toplam ham petrol üretimi 2020 yılında 308 milyon ton seviyesine çıkacaktır. Üretim artışına paralel olarak, bölgenin ham petrol ihracatının da hızla artarak 2020 yılında 180 milyon ton civarına ulaşması beklenmektedir 30. 

24 BP: a.g.r., 2012 
25 BP: a.g.r., 2012 
26 PAMİR, Necdet: “Hazar Bölgesi’nde Enerji Politikaları: Avrupa’nın ve ABD’nin Konseptleri” Semp. Bild., Ank., 13–14 Kasım 2000 
27 OGAN, Sinan: “Hazar’da Tehlikeli Oyunlar: Statü Sorunu, Paylaşılamayan Kaynaklar ve Silahlanma Yarışı”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 2, Yaz-2001, s. 155 
28 PARLAR, Suat: “Barbarlığın Kaynağı PETROL”, Anka Yay. İst. 2003, s. 619 
29 BP: a.g.r., 2012 
30 PAMİR, Necdet: a.g.b., s. 2 


Batılı uzmanların görüşlerine göre, 2015 yılında Hazar Denizi’nden üretilecek petrol miktarı, 1990’ların sonunda Kuzey Denizi’nden üretilen petrol miktarına ulaşacaktır. Dolayısıyla Hazar Bölgesi, gelecekte büyük petrol üretim merkezlerin den birisi olacaktır. 

b. Doğal Gaz Rezerv ve Üretim Durumu: 

BP’nin 2011 verilerine göre “Hazar Dörtlüsü” adını verdiğimiz Türk Cumhuriyetleri’ nin ispatlanmış toplam doğal gaz rezervleri 1026,7 tcf ’dir. Bu da, dünya toplam doğal gaz rezervlerinin % 14’ünü oluşturur 31. Aşağıda BP’nin 2011 verilerine göre Türk Cumhuriyetleri’nin ispatlanmış doğal gaz rezervleri verilmiştir (Tablo 2). 

TABLO 2: BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri’nin Doğal Gaz Rezervleri 32. 

ÜLKELER BP’nin Verileri (tcf)             2011 Dünya Toplamı İçindeki Payı (%) 
AZERBAYCAN                                                    44,9                     0,6 
KAZAKİSTAN                                                    66,4                     0,9 
TÜRKMENİSTAN                                              858,8                    11,7 
ÖZBEKİSTAN                                                    56,6                      0,8 
TOPLAM                                                       1026,7                     14 

NOT: Tcf (Trilyon Kübik Fit) Doğal Gaz Sektöründe Kullanılan Bir Birimdir. ( 1 m3 =35,31kübik fit ) 

BP’nin verilerini ülkeler bazında belirtecek olursak; Kazakistan’ın doğal gaz rezervinin 66,4 tcf, Türkmenistan’ın doğal gaz rezervinin 858,8 tcf, Azerbaycan’ın 44,9 tcf ve Özbekistan’ın doğal gaz rezervinin ise 56,6 tcf olduğu göz önüne alınırsa, bölgenin cazibesinin boyutları kendiliğinde ortaya çıkacaktır. Ayrıca Hazar’a kıyısı olan bölgedeki bütün devletleri birlikte değerlendirecek 
olursak (Rusya Federasyonu ve İran’ın Hazar kıyıları da dahil edilirse) doğal gaz rezervlerinin çok yüksek oranlarda seyrettiği yine aynı kaynaklarda belirtilmektedir. 

Uzmanlar, Hazar Havzası’nın ispatlanmış doğal gaz rezervleri toplamının 3770,3 tcf olduğuna inanmaktadır. Bu değer ise dünya rezervlerinin % 51,3’üne karşılık gelmektedir 33. Bu durumda, Hazar Havzası ispatlanmış doğal gaz rezervini küçümsemek gerçekçi olmayacaktır. 

Doğal gaz üretimi açısından bakıldığında Türk devletlerinin, aynı kaynakta, 2011 yılı üretimlerinin toplamda 150,6 milyar m3 olarak gerçekleştiği belirtilmektedir. Türk devletlerinin ihraç potansiyellerinin ise 2020 yılı için iyimser senaryoda 120 milyar m3, kötümser senaryoda ise 115,9 milyar m3 olacağı öngörülmektedir 34. 

3. Kafkasya ve Türkistan Enerji Kaynakları ve Uluslararası Rekabet: 

Günümüz dünyasında enerji üretimi ve tüketimi halen büyük ölçüde petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlara dayalıdır ve bu durumun yakın gelecekte de süreceği öngörülmektedir. 

31 BP: Statistical Review of World Energy, Haziran 2012 
32 BP: a.g.r., 2012 
33 BP: a.g.r., 2012 
34 BP: a.g.r., 2012-PAMİR, Necdet: a.g.b., s. 2 


Özellikle petrol ve doğal gazın dünyada belirli bölgelerde yoğunlaşmış olması, bu kaynaklar açısından zengin olan bölgelerin ve buralardaki enerji kaynaklarının kontrolünü son derece önemli hale getirmektedir. Bu durumun temel sebebi ise dünyadaki enerji talebinin sürekli artış eğiliminde olmasıdır. 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından gerçekleştirilen geleceğe dönük öngörüler, dünya enerji tüketiminin 2035 yılına kadar, ortalama % 40 oranında artacağını göstermektedir 35. Bu nedenle, enerji arz güvenliğinin sağlanmasına büyük önem verilmesi gerektiği uzmanlarca belirtilmektedir. 

Bu bağlamda, Birinci Dünya Savaşı içinde Irak petrollerinin önemi, İkinci Dünya Savaşı’nda Kafkasya enerji kaynaklarının belirleyiciliği, günümüzdeyse Kafkasya ve Türkistan bölgelerindeki enerji kaynaklarının arz ettiği önem, sürdürülen enerji mücadelesinin önemi ve boyutu hakkında bizlere bazı fikirler vermektedir. Ayrıca yaşanan enerji rekabeti, tüm hızıyla halen devam etmektedir. 

Enerji mücadelesini “dünya yüzeyinde cereyan eden mücadelelerin hepsinden daha kanlı bir dram” olarak nitelendiren Araştırmacı-Yazar Antoine ZISCHKA, 1934 yılında yayınladığı “Petrol Savaşının Kirli Tarihi” adlı kitabında “Kan ve petrol birbirine o derece karışmıştır ki ayırt etmeye imkân yoktur” 36 demektedir. 

Diğer yandan, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte uluslararası politikada yaşanan değişiklikler, Avrasya’da önemli gelişmelere ve değişmelere yol açmıştır. Yıllarca SSCB egemenliği altında bulunan Kafkasya ve Türkistan cumhuriyetlerinin, mevcut zenginlikleri ile bağımsızlıklarını kazanmaları, bölgede güç mücadelesinin yaşanmasına neden olmaktadır. Başka bir ifadeyle, süper güçler ile dev şirketler, Kafkasya ve Türkistan bölgelerindeki enerji kaynaklarına ve boru hatları güzergâh larına egemen olma yarışındadırlar. Söz konusu yarış, dünya hakimiyeti açısından çok önemli olmaktadır. 

Dünya hâkimiyeti mücadeleleri genellikle jeopolitik teorilerden çok etkilenmiştir. Tarihsel olarak bakıldığında, ABD’nin de dış politika ve milli güvenlik stratejisini jeopolitik temeller üzerine kurduğu görülmektedir. ABD, 20. yüzyıl sonlarından itibaren bilinen dünya hâkimiyet teorilerinden ayrı olarak, enerji havzaları ile enerji iletim hatlarının kontrolüne dayanan ve aşağıda kısaca değinilen hâkimiyet teorisi geliştirmiştir. Bu yaklaşım, zaman içerisinde küresel mücadelenin ana çerçevesini açıklayan bir teori haline gelmiştir. 

Enerji kaynaklarının çoğunluğu Basra ve Hazar havzalarında toplandığından, ülkelerin enerji politikaları da Hazar Havzası-Basra Körfezi ekseninde şekillenmektedir. Başka bir ifadeyle, küresel güçlerin enerji alanındaki mücadeleleri-stratejileri, yeni “kalbgâh” 37 Basra Körfezi’ni ve Hazar Havzası’nı kapsayan bir coğrafya üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yani Mckinder’in ünlü 
“Kara Egemenliği”ni öngören jeopolitik teorisi, günümüzde petrol ve doğal gaza kayan bir enerji hammaddesi değişimine uğramıştır 38. 

35 International Energy Agency (IEA), World Energy Outlook (WEO), OECD/IEA, Paris, 2010 
36 ZISCHKA, Antoine: Petrol Savaşının Kirli Tarihi, Selis Kitapları, İstanbul, 2007, s. 11 
37 İLHAN, Suat: “Jeopolitik Duyarlılık”, TTK Basımevi, Ankara, 1989, s. 161-DAVUTOĞLU, Ahmet: “Stratejik Derinlik”, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s. 456 
38 YAVUZ, Celalettin: “Avrasya’da Enerji Eksenli Bitmeyen Büyük Oyun”, 2023 Dergisi, Temmuz–2007, Sayı 75, s. 18 


Artık çağımızda; “Kalbgâha hâkim olan, dünya enerji kaynaklarına hâkim olur. Enerji kaynaklarına hâkim olan, dünyayı kontrol eder” görüşü kabul görmüş durumdadır. Bu görüşü; “Avrasya enerji kaynaklarına hakim olan, dünyaya hakim olur” şeklinde özetlememiz mümkündür. Ayrıca, Hazar Havzası enerji kaynakları ile yakından ilgilenen ABD’li yazar Garald ROBİNS ise “İpek boru hatlarını kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği” 39 tespitinde bulunmuştur. 

Bilindiği üzere, yakın çağ tarihi incelendiğinde, enerji kaynaklarına hakim olan devletin dünyaya da hakim olduğu görülmüştür. 21. yüzyılda da durum farklı değildir. Zaten Orta Doğu’da yıllardır süren soğuk ve sıcak savaşların temelinde, enerji kaynaklarına ve enerji nakil hatlarına sahip olma mücadelesinin olduğu herkesçe bilinmektedir. Ayrıca ABD’yi küresel güç yapan, enerji kaynaklarına hükmetmesidir. Diğer süper güçlerin ABD’yi yakalayamamasının nedeni de, enerji kaynaklarına yeterince sahip olamayışlarıdır. 

Yukarıda bahsedilen teori çerçevesinde ABD, Orta Doğu’da ve Hazar Havzası’nda yoğun olarak bulunan petrol ve doğal gaz rezervleri üzerinde kontrol sağlamaya çalışmaktadır. ABD’nin, enerji kaynaklarının ve nakil hatlarının yoğun olarak bulunduğu coğrafyada, 22 ülkenin sınırlarını değiştirecek olan Büyük Orta Doğu Projesi’ni de “Enerji Hâkimiyeti Teorisi” çerçevesinde analiz etmek mümkündür. Bu bağlamda, Büyük Orta Doğu Projesi’ni, yakın tarihteki Kırmızı Hat’a (Red Line) 40 benzeten Araştırmacı-Yazar Faruk ARSLAN önemli bir tespitte bulunmuştur. Bu tespit; “ABD’nin “Büyük Orta Doğu Projesi”, satranç tahtasında petrole endeksli akıtılacak kanın haritasını çizmektedir” 41 şeklindedir. 

Ayrıca Faruk ARSLAN, yaptığı bu değerlendirmeye “Orta Doğu, Kafkasya ve Türkistan coğrafyaları, petrol uğruna yeni rengârenk demokrasi soslu devrimlere, darbelere, liberal veya kanlı dönüşümlere gebedir” 42 cümlesini de ekleyerek olayın ciddiyetini ortaya koymaktadır. Yani ABD’nin petrol çıkarlarını korumak için gerektiğinde silahlı güçlerini kullanmaktan kaçınmayacağını, 1991’deki Körfez Savaşı’nda açık bir biçimde kanıtlamış olduğu gibi, 2003 yılındaki Irak işgali de bu gerçeği fazlasıyla desteklemektedir. 

Sözü edilen silahlı müdahalelerin gerçek nedenini çoğunlukla yetkililerin bile ağızlarından duymamız mümkündür. Zira ABD eski başkanı George W. BUSH’un 1991 Körfez Krizi’nden sonra söylediği “Orta Doğu petrolleri, ancak dost ellerde bulunduğu takdirde özgür dünya ülkelerine güven içerisinde akması mümkün olacaktır” 43 sözü çok anlamlıdır. 

Batılı bir araştırmacı da konuyla ilgili olarak; “İran-Irak savaşını (1980-1988) başlatan ve  1990’da Kuveyt’e ve sonra da ABD tarafından başı çekilen kuvvetlerin Irak üzerine yaptığı 2003 yılındaki saldırıya kadar, bütün bunların hepsi daha fazla petrol ele geçirmek için yapılmış teşebbüslerdi” 44 şeklinde tespitte bulunmuştur. 

39 YAVUZ, Celalettin: a.g.m., s. 19-25 
40 31 Temmuz 1928 tarihinde, Turkish Petroleum Company (TPC) şirketinin tüm ortakları tarafından, S. Gülbenkyan aracılığıyla Kırmızı Hat (Red Line) Anlaşması imzalanmış. S. Gülbenkyan’ın kırmızı kalemle belirlediği çok geniş bir petrol coğrafyasının (Güneyde Aden Körfezi’nden, kuzeyde İstanbul’a kadar uzanan, yani Arap Yarımadası’nın neredeyse tamamını kapsayan bir alan), Osmanlı İmparatorluğu toprakları olarak kabul edilmesi ve bu sınırların TPC ortaklarınca da benimsenmesidir. Anlaşma uyarınca, hiçbir şirket diğer ortakların izni olmaksızın eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında keşfedilecek petrol yataklarını işletemeyecekti. 
41 ARSLAN, Faruk: “Orta Doğu’dan Kafkasya’ya Türkistan’a PETROL SATRANCI”, www.farukarslan.com/?page_id=490, 12.09.2012, s. 2-3 
42 ARSLAN, Faruk: a.g.e., s. 3 
43 KOCAOĞLU, Mehmet: a.g.e., s. 41 
44 STERN, Andy: Dünden Bugüne PETROL SAVAŞLARI, Neden Kitap Yayınları, İstanbul, 2011, s. 1045 YENİÇERİ, Özcan: Bugünden Yarına Türk Dünyası’na Stratejik Bakış, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 224-22546 ÖZALP, Necdet: “Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarının Önemi ve Konumu”, Panorama Dergisi, Şubat–2004, s. 3 


Bu verilen tespitlerle ilgili olarak Prof. Dr. Özcan YENİÇERİ şu değerlendirme lerde bulunmaktadır: “ABD, Irak’ı ilk kez kan gölüne çeviren savaşı başlattığında şunu açıkça ortaya koymuştur ki, bu gün petrol, modern dünyaya can veren kan değerinde ve Washington bu kanın güvenle akışını sağlamak için gereken her şeyi yapmaya kararlıdır. Bu bağlamda, Irak’ın hedef olmasında, Suudi Arabistan’dan sonra en çok petrol rezervine sahip ülke olması önemli bir rol oynamıştır”45. 

Öte yandan, Türk Cumhuriyetleri’nde petrol ve doğal gaz rezervlerinin dünyada üçüncü sırada yer alacak bir potansiyelde olması nedeniyle, “yeni büyük oyun”da Hazar Denizi’ne kıyısı olan bu ülkeler de yer almışlardır. Kafkaslar ve Türkistan’ da bulunan zengin petrol yatakları, daha önce verilen rakamlara göre, bu gün için çok zaruri veya vazgeçilmez olmamakla birlikte, önümüzdeki yıllarda Kuzey Denizi ve Kuzey Amerika’da petrol üretiminin azalmaya başlaması ile birlikte dünya enerji dengesinde önemli bir yere oturacaktır. O zaman Hazar Bölgesi petrolleri dünya ekonomisi için gerçekten önemli bir yere sahip olacaktır. 

Yukarda da belirtilen bölgelerdeki enerjinin azalmasına veya bitmesine gerek kalmadan Hazar Havzası, uluslararası düzeyde bir imtiyaz mücadelesinin yaşandığı rekabet alanına dönüştü. Büyük enerji şirketleri ile dünyanın yükselen ekonomileri yanında bölge ülkeleri, enerjideki pastadan pay alabilmek için bölgeye hücum ederek, oynanan büyük ve karmaşık oyunda yerlerini aldılar. 

Bu arada, yerli ve yabancı bazı yetkililer ve konunun uzmanları tarafından Hazar Havzası’nın önemi de şu şekilde anlatılmaktadır: ABD Başkan Yardımcısı Dick CHENNEY 1998’de HALLİBURTON’u (ABD’de Bulunan Büyük Bir Şirket) temsilen katıldığı Kazakistan’da petrol şirketlerinin düzenlediği bir konferansta “Tarihin hiçbir döneminde Hazar Bölgesi kadar, bir anda, böylesi bir stratejik öneme sahip olan toprak parçası hatırlamıyorum” 46 diye sözlerine başlayarak, bölgenin önemini ortaya koymuştur. 

ABD başkanlarına danışmanlık yapan strateji uzmanı Zbignew BRZEZİNSKİ’nin 1997 yılında yayımlanan “Büyük Satranç Tahtası” isimli kitabında, Hazar Havzası’nın kaynakları, “ABD’nin yeni Avrasya stratejisi içerisinde öncelikli bir alan” olarak ele alınmıştır47. Bölgeyle ilgili olarak Z. BRZEZİNSKİ’nin şu sözü de çok dikkat çekicidir: “Hazar kaynakları; tarihsel iddialar ile yayılmacı özlemleri yeniden canlandıran ve uluslararası rekabeti kızıştıran hedefleri temsil etmekte dir” 48. 

Zaten, ABD’nin Kafkasya ve Türkistan ülkelerinde yer alan askeri üsleri, bölgenin önemini ve burada oynanan enerji oyununun büyüklüğünü bizlere anlatmakta dır. Afganistan merkez olmak üzere Türkistan’a yayılan Amerikan askeri varlığının yarattığı gerilim ile Hazar’ın ve bölge ülkelerinin enerji kaynakları üzerindeki paylaşım mücadelesi, tehlikeli bir biçimde iç içe geçmiş ve karışık bir hal almıştır.   


47 BRZEZİNSKİ, Zbignıew: “Büyük Satranç Tahtası”, Sabah Kitapları Dizisi, İst. 1998, s.72 
48 BRZEZİNSKİ, Zbignıew: a.g.e., s. 73 



İki bölgede de yakın dönemde yaşanan acı olaylar (Çeçenistan işgali, Karabağ ve G. Osetya savaşları, Oş Olayları ve bazı önemli suikastlar) ancak buralarda 
sürdürülen enerji savaşları ile açıklanabilir. Yani küresel enerji hâkimiyetindeki son adres, Türk devletlerinin de yer aldığı Hazar coğrafyası olmuştur. 

Son olarak, bölge devletlerinin sahip oldukları enerjinin dünya pazarlarına ulaştırılabilmesi için son yıllarda çeşitli boru hatları gündeme gelmiştir. Bunlardan bir kısmının inşaatına başlanmış olup, bir kısmı ise halen proje aşamasındadır. 

SONUÇ 

Petrol, kömürün yerine geçtiğinden bu yana, insanlık tarihinde görülmemiş çok kanlı savaşlara neden olmuştur. Bu yüzden, kanla beslenen enerji endüstrisinin ardında yatan çarpık ilişkileri iyi anlamak ve bu doğrultuda tedbirler almak gerekmektedir. 

Hazar Denizi’ne kıyısı olan Türk cumhuriyetleri, sahip oldukları zengin enerji kaynakları ve uluslararası ticaret açısından yeni ve geniş bir pazar olmaları nedeniyle büyük devletlerin ve komşu ülkelerin ilgi odağı haline geldiler. Ancak son yıllarda bölgede yaşanan gelişmeler, Kafkasya ve Türkistan’ın kaderinin enerji kaynaklarına endekslendiğini göstermektedir. 

Yeni yüzyılın en önemli enerji üretim merkezlerinden biri olmaya aday olan Türk Cumhuriyetleri, ham petrol ve doğal gaz üretim ve ihraç potansiyeli açısından çok dikkat çekmektedirler. Küresel şirketlerin, bölgedeki devletlerle onlarca milyar dolarlık enerji antlaşmaları yapmış olmaları, Türk devletlerinin önemini ortaya koymaktadır. Fakat Hazar Denizi’nin statüsünün hala belirlenememiş olması, özellikle Hazar’ın doğusunda gerçekleştirilecek projelerde önemli bir sorun teşkil etmektedir. 

Zaman içerisinde Kafkasya ve Türkistan bölgelerini kapsayan bir “Hazar Enerji Birliği” kurulmalıdır. Çünkü Hazar Bölgesi’ndeki ülkelerin kendi aralarında enerji birliğini gerçekleştirmeleri, mevcut enerji kaynaklarını daha etkin kullanmalarını sağlayarak, bölge içi ticaretin gelişmesine ve daha geniş piyasalar için üretimlerini arttırmalarını sağlamaya yardımcı olarak ülkelerin ekonomik gelişmişliğinin artmasına yardımcı olacaktır. 


KAYNAKÇA 

-ARSLAN, Faruk: “Orta Doğu’dan Kafkasya’ya Türkistan’a PETROL SATRANCI”, www. farukarslan.com/?page_id=490, 12.09.2012 

-BAĞCI, Suat: “Petrol ve Doğal Gazın Dünyadaki ve Türkiye’deki Durumu”, http://www.e-aso.org.tr/asobulten/büyüteç, 08.07.2002 

-BP: Statistical Review of World Energy, Haziran-2012 

-BRZEZİNSKİ, Zbignıew: “Büyük Satranç Tahtası”, Sabah Kitapları Dizisi, İstanbul, 1998 

-CAFERSOY, Nazım: “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik Analiz D., Cilt 1, Sayı 8, Aralık–2000 

-DAVUTOĞLU, Ahmet: “Stratejik Derinlik”, Küre Yayınları, İstanbul, 2001 

-EIA: World Proved Reserves of Oil and Natural Gas, Most Recent Estimates, 03.03.2009, http://www.eia.doe.gov/emeu/international/reserves.html, erişim, 02.06.2009 

-EKREM, Nuraniye: “Çin-İran İlişkileri ve Çin’in İran’a Yönelik Enerji Politikası”, Stratejik Analiz D., Sayı 7, 2000, s. 48 

-GOULİEV, Rasul: “Petrol ve Politika”, (Çev. Fatma Feran), Ar Matbaası, İstanbul, 1997 

-GÜREL, Şükrü Sina: “Orta Doğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri”, AÜ SBF Yay. No. 43, Ankara, 1995 

-İLHAN, Suat: Jeopolitik duyarlılık, TTK Basımevi, Ankara, 1989 

-KESİKBAYEV, Askhat: “Kazakistan’ın Ekonomik Kalkınmasında Petrol Kaynaklarını Kullanma Stratejileri”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, SBE, Eskişehir, 2001 

-KOCAOĞLU, Mehmet: “Petro-Strateji”, Türkeli Yayınları, 1996 

-KÜLEBİ, Ali: “ABD’nin Petro-stratejisi”, www.tusam.net/makaleler/asp/html, 22.08.2005 

-OGAN, Sinan: “Hazar’da Tehlikeli Oyunlar: Statü Sorunu, Paylaşılamayan Kaynaklar ve Silahlanma Yarışı”, Avrasya Dosyası, Cilt 7, Sayı 2, Yaz-2001 

-ÖZALP, Necdet: “Büyük Oyunda Hazar Enerji Kaynaklarının Önemi ve Konumu”, Panorama Dergisi, Şubat–2004 

-PALA, Cenk: “21. Yüzyıl Dünya Enerji Dengesinde Petrol ve Doğal Gazın Yeri ve Önemi”, Avrasya Dosyası, Bahar–2003, Cilt 9, Sayı 1 

-PAMİR, Necdet: “Hazar Bölgesi’nde Enerji Politikaları: Avrupa’nın ve ABD’nin Konseptleri” Semp. Bild., Ankara, 13–14 Kasım 2000 

-PAMİR, A. Necdet: “Kafkaslar ve Hazar Havzası’ndaki Ülkelerin Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin Enerji Güvenliğine Etkileri”, Türkiye’nin Çevresindeki Gelişmeler ve 
Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkileri Sempozyumu, Harp Akademileri, İstanbul, 2006 

-PARLAR, Suat: “Barbarlığın Kaynağı PETROL”, Anka Yayınları, İstanbul, 2003 

-SEVİM, Cenk: “Geçmişten Günümüze Enerji Güvenliği Ve Paradigma Değişimleri”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sayı 13, 2009, s. 93-105 

-STERN, Andy: “Dünden Bugüne PETROL SAVAŞLARI”, Neden Kitap Yayınları, İstanbul, 2011 

-ÜŞÜMEZSOY, Şener-ŞEN, Şamil: “Petrol Düzeni ve Körfez Savaşları”, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 2003 

-ÜŞÜMEZSOY, Şener: “Türk Süperetnosu, Dünya Sistemi ve Turan Petrolleri”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dergisi, Ocak-Şubat-Mart-2007, Sayı 1, s. 146-147 

-YAVUZ, Celalettin: “Avrasya’da Enerji Eksenli Bitmeyen Büyük Oyun”, 2023 Dergisi, Temmuz–2007, Sayı 75, s. 12-18 

-YAVUZ, Celalettin: “Avrasya Jeopolitiğinde Merkez Kayması: Türklerin Enerji Kaynakları İçin Büyük Oyunlar”, 2023 Dergisi, Sayı 66, Ekim-2006, s.12-23 

-YENİÇERİ, Özcan: “Bugünden Yarına Türk Dünyası’na Stratejik Bakış”, IQ Yayıncılık, İstanbul, 2008 

-YERGİN, Daniel: “Petrol: Para Güç Çatışmasının Epik Öyküsü”, (Çev. K. Tuncay), T. İş Bankası Y., Ankara, 1995 

-YÜCE, Çağrı Kürşat: “Kafkasya ve Orta Asya Enerji Kaynakları Üzerinde Mücadele”, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006 

- ZISCHKA, Antoine: “Petrol Savaşının Kirli Tarihi”, Selis Kitapları, İstanbul, 2007 


..

21. YÜZYIL ENERJİ SAVAŞLARINDA TÜRK CUMHURİYETLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ 1


21. YÜZYIL ENERJİ SAVAŞLARINDA TÜRK  CUMHURİYETLERİ’NİN YERİ ve ÖNEMİ 1




THE ROLE AND IMPORTANCE OF TURKISH REPUBLICS IN ENERGY WARS OF 21. CENTURY 


Çağrı Kürşat YÜCE 
Enerji Uzmanı 
Energy Expert 

ÖZET 


Küresel ölçekte enerji tüketimi ve ihtiyacı, geçmişte olduğu gibi, son yıllarda da artmaya devam etmektedir. Bu ihtiyacın karşılanmasında diğer tüm alternatiflere rağmen petrol ve doğal gaz 2030 yılına kadar birincil enerji kaynağı olmayı sürdürecektir. Bu durum sonucunda, enerji kaynakları yirmi birinci yüzyılın en önemli belirleyicilerinden biri olmaya devam edecektir. Ayrıca enerji alanında en azından bir yarım yüzyıl daha petrolün hâkimiyeti devam edecektir. Enerji uzmanları, günümüzde “ucuz petrol” döneminin sona erdiğinden ve petrol pazarında ise fiyat istikrarsızlığının devam edeceğinden sıklıkla bahsetmekteler. Türk Cumhuriyetleri’nin yer aldığı Kafkasya ve Türkistan (Orta Asya) bölgeleri, çeşitli nedenlerden dolayı tarih boyunca önemini korumuş. Bu çalışmada, enerji savaşının önemli aktörlerine ve Kafkasya ile Türkistan bölgelerinde yer alan Türk Cumhuriyetleri’nin sahip oldukları enerji kaynaklarının rezerv durumlarına kısaca değinilmiştir. Ayrıca enerji kaynaklarının bölge ve dünya devletleri için öneminin yanı sıra, XX. yüzyılın sonlarında 
başlayan ve günümüzde de artarak devam eden Hazar enerji kaynakları üzerinde yaşanan rekabet ana hatlarıyla ele alınmıştır. 


GİRİŞ 

Enerji rezervlerinin dünyanın belli coğrafyalarında kümelenmiş olması ve sürekli artış gösteren dünya nüfusuna paralel şekilde enerji ihtiyacının da artması, enerji politikalarının belirlenmesinde temel faktörler olarak ortaya çıkmaktadır. 

Enerji kaynaklarına sahip olma uğruna akıl almaz bir hızla yaşanan siyasi dönüşümler ve sıcak çatışmalar, enerji faktörünün dünya üzerinde ne denli önemli bir rol sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. Zaten 21. yüzyılın enerji siyasetine baktığımızda, petrol ve doğal gaza yeni bir alternatif bulunana kadar, bu iki enerji kaynağı mevcut stratejik önemini sürdüreceğe benzemektedir. 

Ayrıca petrol ve doğal gaz, stratejik önemi arttığı günden bu yana, dünyamız savaşlara, isyanlara, ihtilallere ve acımasız katliamlara maruz kalmaktadır. Günümüzde de bu mücadele, petrolün ve doğal gazın yoğun olarak bulunduğu ve rezervlerin henüz tükenmediği, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Türkistan’da artarak devam etmektedir. 

ABD’nin Irak üzerinden Orta Doğu’daki kaynakları kontrol etme girişimi, Hazar Denizi’nden boru hatlarının geçişi konusundaki sorunlar, Hindistan’ın İran’dan boru hattı ile doğal gaz ithal etme planlarını ABD’nin engellemek istemesi ve Doğu Çin Denizi’nde ihtilaflı sahada doğal gaz üretiminin Çin ve Japonya arasında gerilim yaratması gibi unsurlar bizlere enerjinin ne kadar 
değerli olduğunu göstermektedir. 

Sanayi geliştikçe ve dünya nüfusu arttıkça enerjiye olan gereksinim de artmaya devam edecektir. Bu nedenle dünyadaki petrol ve doğal gaz kaynakları tükenene kadar veya bu enerji kaynaklarının cazibesini gölgeleyecek enerji türleri bulununcaya kadar, petrol ve doğal gaz önemini koruyacak ve bu enerji kaynakları üzerinde yapılan mücadeleler de sürecektir. 

Ayrıca belirtilen enerji rekabeti, enerjinin dış politika konularının asli unsuru haline geldiğini, gerilimlere neden olduğunu ve bu gerilimlerden savaşlara kadar gidilebileceğini de bizlere göstermektedir. 

Çalışmamızın konusunu teşkil eden Kafkasya ve Türkistan’daki enerji havzaları, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte dünya gündemine gelmiş ve sahip olduğu petrol ve doğal gaz potansiyeli ile bütün ilgileri üzerine çekmiştir. II. Dünya Savaşı’nın ardından enerji politikalarını Orta Doğu’daki zengin ve ucuz rezervlere göre ayarlayan küresel güçler, izledikleri siyasette değişiklikler yapmak zorunda kalmışlardır. 

Kaynakların çeşitlendirilmek istendiği ya da alternatif enerji kaynaklarının arandığı günümüzde, acımasız rekabet, çok uluslu şirketlerin de içinde bulunduğu uluslararası bir ortamda devam etmektedir. Kafkasya ve Türkistan enerji kaynaklarına ilişkin işletim ve pazarlama kararları da, menfaati olan ülkelerin geleceklerini hiç kuşkusuz olumlu veya olumsuz mutlaka etkileyecektir. 


1. Enerji Savaşının Önemli Aktörleri: 


a. İngiltere: 

İngiltere, dünyadaki enerji rekabetinin en tecrübeli aktörlerinden birisidir. 

Bir zamanlar “Güneş batmayan ülke” konumundaki bu devlet, dünya savaşlarının her ikisinde olduğu gibi daha öncesinde de, enerji kaynaklarının paylaşımında hep söz sahibi olmuştur. Günümüzde yine, dev petrol şirketleriyle varlığını hissettirmekte ve büyük enerji ihalelerinden aslan payını alabilmekte dir. 

20. yüzyılın “ Petrol Yüzyılı1 olarak anılmasında en büyük pay, elbette ki İngiltere’ye aittir. Çünkü İngiltere, belirtildiği gibi petrolün ticaretinde ve yaşanan petrol savaşlarında her zaman başrolü oynamış bir ülkedir. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında, İngiliz hükümetlerinin ve petrol şirketlerinin çok aktif olduğunu ve enerji anlaşmalarında önemli kazanımlar elde ettiklerini bilmekteyiz. 

1900’lerden itibaren petrolün önemini kavrayan İngiltere, Osmanlı’nın topraklarını bölerek Arabistan, Irak, Filistin başta olmak üzere kurduğu manda rejimleri ile enerji savaşlarında kazançlı çıkmışsa da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD ve SSCB’nin güçlü ve ince politikaları karşısında Orta Doğu’daki nüfuz alanlarını bu iki süper güçten ABD’ye terk etmek zorunda kalmıştır 2. Yani, petrol yönünden zengin olmayan İngiltere, önceleri kendi kendine yeterli olan ABD ve zengin petrolü olan Sovyetler karşısında özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 
güçsüz kalmıştır. 

Enerji mücadelesinin güçlü bir aktörü olan İngiltere, Japonya gibi, enerji rezervleri az olan bir ülke olması nedeniyle, dünyadaki enerji paylaşımında her zaman etkili olmaya çalışacaktır. Zira gelişmiş sanayisinin büyük miktardaki enerjiye ihtiyacı olduğu bir gerçektir. 

b. ABD: 

Dünyada sürdürülen enerji mücadelesinin büyük ve tecrübeli aktörlerinden biri de Amerika’dır. Dünyanın en büyük ekonomisine ve gelişmiş sanayisine sahip olan ABD, her geçen yıl ciddi oranda artan bir enerji tüketimine sahiptir. ABD’nin enerji tüketimi, ülkenin geleceği açısından artık bir güvenlik meselesi olarak algılanmaya başlamıştır. Çünkü ABD, dünyada üretilen petrolün yaklaşık % 20,5’ini tek başına tüketen bir ülkedir (2011 yılında yıllık petrol tüketimi 833,6 milyon ton olarak gerçekleşmiştir)3. 

Her ülke gibi ABD de, enerji kaynaklarının kesintisiz, ucuz ve güvenli yollardan temini için, kaynak çeşitlendirme dahil, çok yönlü stratejiler geliştirmektedir. Zira ABD, 1947’den sonra Orta Doğu petrolü için verilen mücadelede önemli roller oynamıştır (Daha önce İngiltere’nin ağırlığını görmekteyiz.). Kendi sınırları dışındaki petrol bölgelerinde büyük nüfuz sahibi olan ABD, bu bölgelerdeki petrolü yıllardır kendi sanayisi için kullanmaktadır4

1 YERGİN, Daniel: “Petrol: Para Güç Çatışmasının Epik Öyküsü”, (Çev. K. Tuncay), T. İş Bankası Y., Ank., 1995, s. 
2 KOCAOĞLU, Mehmet: “Petro-Strateji”, Türkeli Yayınları, 1996, s. 44 
3 BP: Statistical Review of World Energy, Haziran-2012
4 KÜLEBİ, Ali: “ABD’nin Petro-stratejisi”, www.tusam.net/makaleler/asp/html, 22.08.2005 


Öte yandan, ABD yönetimi, ülkenin güçlü ekonomisini uzun yıllar ayakta tutabilmek ve süper güç olarak kalabilmek için, son yıllarda çok büyük stratejiler geliştirmiş ve uygulamaya koymuştur. ABD, enerji kaynaklarına sahip olmak için “Yeni dünya petrol düzeni” 5 adı verilen kapsamlı ve uzun vadeli bir siyaset uygulamaktadır. Körfez savaşları bu projenin ilk adımlarını oluşturmaktadır. Projeler uygulanırken de terör, demokrasi ve özgürlük gibi kavramlar bahane edilmektedir. 

c. Rusya Federasyonu: 

Rusya Federasyonu, rezervler bakımından önemli bir potansiyel ülkedir. Dünya doğal gaz rezervlerinin % 21,4’üne (en büyük), petrol rezervlerinin ise % 5,3’üne sahiptir6. Üretim itibariyle Rusya’nın dünyadaki payı, petrolde % 12,8, doğal gazda ise % 18,5’tir 7. 

1900’lü yılların başında dünyanın en büyük petrol üreticisi olan Rusya, elli yıl boyunca, dünya petrol pazarlarında hiçbir rol oynamamış, 1950 senesinden sonra atağa geçmiştir. Rusya’nın, 1958 yılında 113 milyon ton olan petrol üretimi, 1972’de 400 milyon tona kadar ulaşmıştı 8. Ayrıca Rusya, 1990 yılına kadar da dünyada petrol ve doğal gaz üretiminde ikinci sırada yer almıştır. 
Bazı yıllar, Rusya’nın petrol ve doğal gaz üretimi düşse de 2010 yılında petrol üretimi 505,1 milyon ton, 2011 yılı sonu itibariyle ise petrol üretimi 511,4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir 9. 

Enerji kaynaklarından özellikle de hidrokarbon yatakları, Rusya Federasyonu için çok önemlidir. Çünkü enerji üretimi ve ihracatı, Rus ekonomisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bütçe gelirlerinin % 40’ını, ihracat gelirlerinin yaklaşık % 50’sini ve endüstriyel üretim değerinin ise % 30’unu tek başına enerji oluşturmakta dır 10. Başka bir ifadeyle, Rusya’nın 2010 yılı fosil yakıt ihracat geliri 255 milyar dolar olarak gerçekleşmiş (Söz konusu ihracattan en büyük pay % 61 ile AB ülkelerine aittir). Ayrıca 2035 yılında fosil yakıt ihracat gelirinin 420 milyar dolar olarak gerçekleşmesi öngörülmektedir11

Günümüzde Rusya Federasyonu, Kazakistan ve Azerbaycan hidrokarbon kaynaklarını dış pazarlara taşıyan mevcut boru hatlarının çoğunun geçtiği güzergâhlara sahip bulunmaktadır. Jeopolitik alanda, Rusya, petrol endüstrisini geliştirmekle ve bölgedeki enerji ihalelerine kendi şirketlerinin katılımıyla, ekonomik ve politik güvenliğini kuvvetlendirecektir. Ayrıca, Sovyetler 
Birliği’nin dağılmasına rağmen, Rusya Federasyonu’nun Hazar Bölgesi ülkeleriyle olan ilişkilerinde petrol ve doğal gaz, en önemli araçlardan birisi olmuştur. 

d. Avrupa Birliği: 

Üye sayısı 27’ye ulaşan ve yaklaşık 500 milyon nüfuslu AB, aynı zamanda dünyanın en büyük enerji tüketim bölgelerinden biridir. Ortak Dış Politika, Ortak Savunma Politikası ve hatta AB 

5 ÜŞÜMEZSOY, Şener-ŞEN, Şamil: a.g.e., s. 166 
6 BP: Statistical Review of World Energy, Haziran-2012 
7 BP: a.g.r., 2012 
8 GOULİEV, Rasul: “Petrol ve Politika”, (Çev. Fatma Feran), Ar Matbaası, İstanbul, 1997 s. 47 
9 BP: a.g.r., 2012 
10 GOULIEV, Resul: a.g.e., s. 59 
11 IEA: World Energy Outlook-2011, http://www.iea.org/publications/freepublications/publication/name,4007,en.html 


Anayasası oluşturmaya çalışan birlik, Ortak Enerji Politikası konusunda ise gözle görülür bir ilerleme kaydedememektedir. 

Enerji sorunu, Avrupa Birliği ülkeleri açısından oldukça önemlidir. AB, dünya enerji ithalatında ilk sırayı almaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinin en fazla dışa bağımlılık yaşadığı enerji kaynağı, toplam tüketiminin % 76’sını ithalatla sağladığı petroldür. 

Enerji alanındaki sıkıntılarına rağmen AB, Hazar Havzası’nda çok aktif değildir. Ancak son dönemde kaynak çeşitliliği bağlamında Türkiye’nin Doğu-Batı Enerji Koridoru Stratejisine destek vermektedir. 

e. Çin Halk Cumhuriyeti: 

Çin, büyüyen ekonomik gücünü nüfus ve coğrafyasının sağladığı güç ile de birleştirerek, 

21. yüzyılda süper güç olmaya çalışmaktadır. Çin, bir dünya devleti olabilmek için Rusya ve İran ile geliştirdiği stratejik ortaklığın yanı sıra, dünyanın çeşitli bölgeleri ile ticari ilişkilerini geliştirmekte ve bölgesel projelerin yapımına da talip olmaktadır. Çin’in belirtilen hedefleri doğrultusunda ihmal etmeyeceği bir husus elbette ki enerji kaynaklarına sahip olmaktır. Bu sebeple Çin, petrol ve doğal gaz konusunda dünya gündemine gelmiş olan Kafkasya ve Türkistan ülkelerine yönelmiştir. Buralardaki enerji ihalelerinden önemli paylar elde etmeye başlayan Çin, Kazakistan’dan petrol, Türkmenistan’dan ise doğal gaz almak için çeşitli anlaşmalar imzalamıştır. Ayrıca Rusya’dan da petrol ve doğal gaz alma 
girişimlerinin olduğu bilinmektedir. 

Çin, ekonomisinin hızlı gelişmesinden dolayı ortaya çıkan petrol ve doğal gaz açığının (Son yıllarda Japonya’dan sonra ikinci büyük petrol ithalatçısı konumuna yükseldi) çoğunu İran’dan temin etmektedir 12. Enerji sıkıntısı ile karşı karşıya kalması beklenen Çin, İran ve Kazakistan petrolü ile Türkmenistan’ın gazına bağımlılığı her geçen gün daha da artacaktır. 

Daha önce de belirtildiği gibi, Çin’in enerji ihtiyacı her yıl büyük oranda artmaktadır. Bu durumu şu değerler ile ortaya koyabiliriz: ÇHC’nin 2009 yılında petrol üretimi 189,5 milyon ton olmuş, 2011 yılı sonu itibariyle de 203,6 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretim değeri artarak devam etmektedir. Ancak Çin’in petrol ihtiyacı çok artmıştır ve her yıl % 4’lük hız ile ilerlemektedir. Bu gidişle önümüzdeki yıllarda Çin’in petrol ithalatı, petrol tüketiminin % 40’ına ulaşacaktır13. 

Son zamanlarda, Hazar Havzası enerji kaynaklarının Çin’e güvenli ve istikrarlı bir şekilde ulaşabilmesi için enerji nakil hatları projeleri de sık sık gündeme gelmektedir (Bu konuda Kazakistan ve Türkmenistan ile Çin’in yaptığı enerji anlaşmaları mevcuttur). 

f. Büyük Petrol Şirketleri: 

Petrol üretim ve pazarlanmasını denetleyen ilk büyük şirket, 1870’de bir milyon dolar sermaye ile kurulan “Standart Oil” şirketidir. Bu şirket, zamanla güçlenerek dünyanın çok çeşitli bölgelerinde petrol rezervlerini kontrol eder duruma gelmiştir. 

12 EKREM, Nuraniye: “Çin-İran İlişkileri ve Çin’in İran’a Yönelik Enerji Politikası”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt 1, Sayı 7, 2000, s. 48 
13 BP: Statistical Review of World Energy, Haziran 2012 


1890 yılına gelindiğinde dünya tekeli konumuna geldiği bilinmektedir14
19. yüzyıl sonlarında ise Avrupa, Rusya ve Uzak Doğu pazarlarını denetleyecek düzeye gelmiştir. 

Standart Oil Şirketi’nin parçalanması ile “Yedi Kızkardeş” adı verilen yeni şirketler ortaya çıkmıştır (Günümüzde ise “Beş Kızkardeş”15 adı verilen Amerikan şirketlerinin etkili olduğunu görmekteyiz). Daha sonraları, Uzak Doğu pazarları üzerinde Standart Oil ile rekabet eden Royal Ducth Şirketi’nin sektörde yerini aldığını bilmekteyiz. Söz konusu şirket, 1907’de “Shell” ile 
birleşmiş16 ve bu birleşme ile rekabet ortamı daha fazla kızışmıştır. 

1920’lere gelindiğinde adı geçen dev petrol şirketleri, petrolün üretim ve pazarlanmasının büyük bir kısmını ellerinde bulunduruyorlardı (Günümüzde petrol şirketlerinin, petrol sahalarındaki üretimin % 50’den fazlasına ve rezervlerin de % 60’tan fazlasına sahip oldukları bilinen bir gerçektir). Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle, Avrupalı şirketler gibi Amerikalı şirketler de kendi ülkelerinin dışında yeni petrol kaynaklarına ihtiyaç duyunca, petrol şirketlerinin rekabet ortamına devletler de girmeye başlamıştır. Devletlerin bu acımasız rekabette yer alması, kanlı savaşları da beraberinde getirmiştir. 

1950’den sonraki dönemde ise petrol üzerinde bir imtiyazlar sistemi kurulmuş ve sömürgecilik dönemini aratmayacak bir tekelcilik dönemi başlamış oldu. Bu durum, 21. yüzyılda da aynen devam etmektedir. Yani dünyadaki hidrokarbon rezervlerinin tespitinde ve çıkarılan kaynakların pazarlara naklinde yine dev şirketler söz sahibidirler. 

Diğer yandan, petrol sektörü, nitelik itibariyle sermaye yoğun ve büyük ölçeklidir. Bundan dolayı petrol sanayiinde çalışan firmalar, büyük bir ekonomik güç oluşturmakta, ulusal ve uluslararası düzeyde strateji uygulayabilme imkânına sahip bulunmaktadırlar. 

Enerjinin paylaşım savaşını veren petrol şirketlerinin güçleri, dünyanın petrol açısından önem arz eden tüm bölgelerinde ellerinde tuttukları rezervlerle ve yatırımlarından elde ettikleri milyarlarca dolarlık karlarla da ölçülmektedir. Elde ettikleri rezervlerin miktarı, enerji kaynaklarının ne zaman üretileceği ve pazarlara taşınacağı da dev şirketlerin tasarrufundadır. 

Bazı şirketlerin sermayeleri, dünya devletlerinin çoğunun yıllık gelirlerinden bile fazla durumdadır. Yıllık ciroları onlarca milyar doları bulmaktadır. Hatta bazı şirketlerin açıklamalarına göre 2011 yılı karları şu şekildedir: Chevron 26,9 milyar dolar, BP 25,7 milyar dolar ve Royal Dutch/Shell de 30,92 milyar dolar17. 
Bu yüzden, bulundukları devletlerin dış politikalarında çok etkili oldukları gibi, dünya siyasetine de ekonomisine de az veya çok yön verebilmişlerdir. Bu gün de durum değişmemiştir. 

Dünyanın en büyük ilk 20 şirketinin 7 tanesini petrol şirketlerinin oluşturması, uluslararası ilişkilerde ve enerji alanında sürdürülen mücadelenin boyutu hakkında bizlere fikir vermektedir18

14 GÜREL, Şükrü Sina: “Orta Doğu Petrolünün Uluslararası Politikadaki Yeri”, AÜ SBF Y. No. 43, Ank., 1995, s. 36-37 
15 ÜŞÜMEZSOY, Şener-ŞEN, Şamil: “Petrol Düzeni ve Körfez Savaşları”, İnkılâp Kitapevi, İstanbul, 2003, s. 212 
16 GÜREL, Şükrü Sina: a.g.e., s. 37-38 
17 http://haberrus.com/economics/2012/03/23/rus-petrol-sirketleri-rekor-kirdi-2011de-45-milyar-dolar-karelde-etti.html 
18 YERGİN, Daniel: a.g.e., s. 11 


BBC Ajansı kaynaklı bilgilere göre, dünyanın en büyük petrol şirketleri sıralamasında; birinci sırada Exxon-Mobil (sermayesi 315 milyar dolar), ikinci sırada Royal Dutch-Shell (sermayesi 221 milyar dolar), üçüncü BP-Amaco (sermayesi 209 milyar dolar), dördüncü Tatal-Fina Elf (sermayesi 113 milyar dolar), beşinci sırada Chevron-Texaco (90 milyar dolar), altıncı sırada ise 
ENİ (45 milyar dolar) bulunmaktadır 19. 

Şirketlerin gücünü ve büyüklüğünü anlatması açısından Rus şirketi olan Gazprom’u da verebiliriz. Dünyada bilinen doğal gaz rezervlerinin % 23,5’ini ve toplam üretiminin % 25’ini tek başına kontrol eden bu şirket, dünyanın en büyük doğal gaz şirketidir. Ayrıca Rusya’nın doğal gaz rezervlerinin % 70’ini ve üretiminin de % 94’ünü elinde bulundurmaktadır20. 

Ayrıca çok uluslu şirketler, enerji konsorsiyumlarından önemli hisseler de elde etmektedirler. Bu durum geçmişte böyleydi, günümüzde de böyledir. Buna örnek olarak Chevron Şirketi’ni verebiliriz. Şirket, Kazakistan’ın dev Tengiz petrol sahasında % 50 ve Azerbaycan’ın Hazar Denizi açıklarındaki petrol sahalarında % 30 hisseye sahip durumdadır 21. Diğer güçlü şirketlerde de aynı gerçeği görmemiz mümkündür. 

Bu arada dünyanın artan enerji tüketimini karşılamak ve kar elde etmek için; Exxon-Mobil, Shell, ChevronTexaco, BP-Amaco, ElfTotal ve diğer enerji şirketleri, yeni kuyular bulmak için, yüzlerce milyar dolarlık yatırım yapmışlardır. Örnek verecek olursak, 1996 ve 1999 arasında 145 petrol şirketi, toplam 410 milyar dolar para harcamışlardır22

2. Türk Cumhuriyetleri’nin Petrol ve Doğal Gaz Potansiyeli: 

Türk devletlerinin yer aldığı Hazar Bölgesi, dünyanın araştırılmamış ve büyük oranda da işletilmemiş son enerji bölgelerinden biridir. Dolayısıyla bu bölgedeki enerji kaynaklarının arama ve geliştirme çalışmalarına açılması, petrol şirketleri arasında büyük bir ilgiye ve rekabete yol açmıştır. Bölgede bulunan hidrokarbon yataklarının potansiyeli hakkında çeşitli kaynaklarda değişik oranlarda rakamlar göze çarpmaktadır. 

a. Petrol Rezerv ve Üretim Durumu: 

BP’nin 2011 yılı verilerine göre “Hazar Dörtlüsü” olarak da bilinen Türk devletlerinin ispatlanmış toplam petrol rezervleri 38,2 milyar varildir. Bu değer, dünyadaki toplam petrol rezervlerinin % 2,2’sinden biraz fazla bir orana tekabül etmektedir. Başka bir ifadeyle, BP’nin verilerine göre, Kazakistan’ın petrol rezervinin 30 milyar varil, Azerbaycan’ın petrol rezervlerinin 7 milyar varil olduğu göz önüne alınırsa, bölgedeki enerjinin boyutları kendiliğinde ortaya çıkacaktır 23 (Tablo 1). 

19 KESİKBAYEV, Askhat: “Kazakistan’ın Ekonomik Kalkınmasında Petrol Kaynaklarını Kullanma Stratejileri”, Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, SBE, Eskişehir, 2001, s. 51 
20 CAFERSOY, Nazım: “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik Analiz D., Aralık–2000, s. 53 
21 http://www.türkatak.com.tr, “Hazar Boru Hattı Artık Hayal Değil”, The Economist Dergisi’nin 10.03.2001 Tarihli Sayısında Yayınlanan Makalenin Türkçesi, s. 2 
22 http://www.sonsaniye.net, “Petrol Savaşının İçyüzü”, 06.08.2004 
23 BP: Statistical Review of World Energy, Haziran 2012 


TABLO 1: BP Verilerine Göre Türk Cumhuriyetleri’nin Petrol Rezervleri24

ÜLKELER BP’nin 2011 Verileri       (Milyar Varil)        Dünya Toplamı İçindeki Payı (%) 
AZERBAYCAN                                  7                              0,4 
KAZAKİSTAN                                30                               1,8 
TÜRKMENİSTAN                             0,6 * 
ÖZBEKİSTAN                                 0,6 * 
TOPLAM                                      38.2                             2,2 

* % 0,05’ten daha az olan ülkeler. (1 ton=7,33 varil) 

2. Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEK,

.