Suriye Krizinde Bölgesel ve Küresel Aktörler BÖLÜM 6
Suriye Krizi ve İslâm Dünyası
Doç. Dr. Ahmet UYSAL
< Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra bugün Ortadoğu diye
adlandırılan bölgede yirmiden fazla ülke oluşmuştur.
Bu ülkelerin sınırları sosyolojik sınırlara göre değil işgal edenlerin isteklerine göre çizilmiştir. SDE Analiz >
Arap Baharı diye bilinen ve bütün Ortadoğu’yu ve dolayısıyla dünyayı
etkileyen Arap isyanlarının Tunus ve Mısır gibi ülkelerden sonra Suriye’ye
ulaşmasından bugüne bir yılı aşkın bir süre geçtiği halde halen soruna
kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değil. Suriye’deki Baas rejiminin yıkılması
veya isyancıları ve rejimin uzlaşacağı bir çözüm bulunmasının gecikmesi
Suriye rejiminin iç sosyal, kültürel ve siyasi yapısıyla ilgili olduğu kadar, dış
dengelerle de yakından ilgilidir. Peki, bu sorun konusunda İslam dünyasının
ve bu ülkelerin en önemli şemsiye kuruluşu olan ve başkanlığını Ekmeleddin
İhsanoğlu’nun yaptığı İslam İşbirliği’nin Suriye Krizinde tavrı ve çözüm rolü
ne olmalıdır?
İslam Dünyası’nın genel problemi parçalanmışlık ve baskıcı yönetimlerdir.
Dolayısıyla, genel olarak demokratik Arap devrimlerine ve özel olarak
Suriye Krizine bakarken bu iki kriteri dikkate almak gerekmektedir. Osmanlı
İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra bugün Ortadoğu diye
adlandırılan bölgede yirmiden fazla ülke oluşmuştur. Bu ülkelerin sınırları
sosyolojik sınırlara göre değil işgal edenlerin isteklerine göre çizilmiştir.
Ortadoğu dışındaki Orta ve Güney Asya’daki İslam ülkelerinin sınırları
Rus, İngiliz ve diğer batı ülkelerinin işgali ve bu işgale karşı mücadele ile
şekillenmiştir.
Parçalanmışİslam Dünyası’nda devlet yapıları rejim açısından krallıklar
ve cumhuriyetler olarak tasnif edilebileceği gibi, demokrasiler ve otoriter
rejimler olarak veya ulus-devletler ve teritoryal devletler olarak da ayrılabilir.
İslam coğrafyasında bu parçalı yapı sömürü döneminde kurulmasına rağmen
bağımsızlık döneminde de aşılamamıştır. Hem Ortadoğu’daki devletler hem
de Orta Asya ülkeleri bu özellikleri taşımaktadır. Bu farklı ve parçalı yapı
İslam ülkelerinin herhangi bir sorun karşısında ortak tutum geliştirmelerine
engel olmaktadır. Parçalı yapı hem ülkeleri kendi iç sorunlarıyla meşgul
etmekte hem de dış sorunlara yeterince eğilmelerini engellemektedir.
Suriye Krizine İslam ülkelerinden net ve ortak bir tutum geliştirilememesinin
nedeni budur.
İslam Dünyası’nda otoriter rejimlerin yaygın olması da demokrasi talebiyle
ortaya çıkan devrimlere halkları sıcak baksa bile yönetimlerin baskıcı olması,
kendi halklarına örnek olmaması açısından tedirginlik yaratmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında anti-emperyalist akımları başa getiren bu
baskıcı yapılar genellikle meşruiyetini halk iradesinden değil sömürgeci
güçlere karşı verilen bağımsızlık mücadelesinden almaktadırlar. Nasırizm,
Baasçılık ve Kaddafi örnekleri bu durumu iyi yansıtır. Tunus’taki devrimden
Kaddafi’nin çok rahatsız olması bu yüzden şaşırtıcı değildi.
Suriye Krizi’nde, İslam ülkeleri arasında demokratik bir ülke olması
dolayısıyla özgün bir yeri olan Türkiye’nin Suriye halkı için demokrasi
talebiyle dış politika çıktılarını belirlemesi doğaldır. Aynı tutumu demokratik
geçişte büyük bedel ödemiş Tunus hükümeti de sergilemiştir. Endonezya
ve Filistin gibi demokrasi yolunda görece mesafe almışİslam ülkeleri de
Suriye’deki demokrasi mücadelesine sempati ile bakmışlardır. Mısır’ın da
halk olarak Suriye Devrimi’ne sempati ile yaklaşması normaldir. Ancak,
henüz demokratik bir hükümet yerine Yüksek Askeri Konsey’in ve onun
görevlendirdiği eski siyasetçilerin görev başında olması Suriye demokratik
hareketine destek vermesine engel olmaktadır. Malezya’da bile demokrasi
belli düzeye ulaşmış olsa da hükümet aleyhinde gösterilerin yapılması9 başka
yerlerdeki demokratik gösterilerin desteklenmesine engel olmaktadır.
< Suriye Krizi’nde, İslam ülkeleri arasında demokratik bir ülke olması dolayısıyla özgün bir yeri olan Türkiye’nin Suriye halkı için demokrasi talebiyle dış politika çıktılarını belirlemesi doğaldır. Aynı tutumu demokratik geçişte büyük bedel ödemiş Tunus hükümeti de sergilemiştir. SDE Analiz >
Suriye Krizi’ne destek olan Körfez’deki Arap ülkeleri demokratik kaygılarla
değil daha çok stratejik gerekçelerle yaklaşmaktadırlar. Özellikle zengin
Körfez ülkeleri İran tehdidinden büyük rahatsızlık duymaktadırlar. Bu tehdit
algısında İran’ın ideolojik farklılığı, nükleer sevdası ve bölgedeki Şiileri
tahrik etmesi önemli rol oynamaktadır. Ayrıca, Bahreyn hariç bu ülkeler
büyük bir protesto dalgasıyla karşılaşmadıkları için bölgedeki hareketlilikten
etkilenmeyecekleri düşüncesindedirler. Bu algı, Körfez ülkelerinin Suriye
Devrimi’ne destek vermesini kolaylaştırmaktadır.
Türkiye bir demokrasi olduğu için demokratik devrimleri kolay destekleyebildiği gibi İran da tam tersine demokrasiden uzaklaştıkça demokratik hareketleri desteklemesi zorlaşmaktadır. İran’ın Suriye rejimiyle ideolojik olmasa bile mezhepsel yakınlığı bulunmaktadır ve ulusal çıkarlar yüzünden Suriye’de demokrasiyi değil Baas rejimini desteklediği bilinmektedir.
< Arap Baharı konusunda en ilginç tavır Irak’tan gelmiştir. Şekil yönü daha ağır
bassa da bir demokratik süreçle başa gelen Nuri el-Maliki, Mısır ve Tunus devrimlerine destek verirken, terör, istikrasızlık ve temel hizmetler konularında
sorun yaşanan Irak’ta gösterilerin başlaması tedirginlik yaratmıştır. SDE Analiz >
Irak, Suriye ve Lübnan hattındaki Şii etkisinin kaybolma
tehlikesini de gördüğü için bu rejime destek vermektedir. İran’ın tavrını
etkileyen diğer bir sebep ise protestoların ülkesine sıçramasından duyduğu
endişedir. Özellikle son iki seçime hile karıştığı söylentileri ve sonrasında
ortaya çıkan büyük protestolar olması bu tehlikeyi artırdığı için İran
Suriye’deki krizin demokratik bir süreçle çözümlenmesi noktasında olumsuz
tavır içerisindedir. Ancak Mısır’da İsrail yanlısı Mübarek’in düşmesi veya
Şii nüfusun etkili olacağı Bahreyn’deki muhalif gösterilerde gözlemlendiği
gibi İran, ulusal çıkarları ile uyumlu olduğunu düşündüğü protestoları
desteklemekten de geri durmamaktadır.
Arap Baharı konusunda en ilginç tavır Irak’tan gelmiştir. Şekil yönü daha
ağır bassa da bir demokratik süreçle başa gelen Nuri el-Maliki, Mısır ve
Tunus devrimlerine destek verirken, terör, istikrasızlık ve temel hizmetler
konularında sorun yaşanan Irak’ta gösterilerin başlaması tedirginlik yaratmış
ve demokrasi yanlısı tutum değişmeye başlamıştır. Irak’ın tutumunda son
zamanlarda İran etkisinin giderek artması da etkili olmuştur. Özellikle,
Suriye’de dış müdahale ile demokrasi gelmesine karşı çıkmaktadır. Hâlbuki
Irak’a demokrasi gelmesi de ABD ve müttefiklerinin müdahalesiyle olmuş ve
Saddam’ın Baas rejimi yıkılarak demokratik süreç başlamıştı.
İKÖ ve Suriye
Suriye Krizi’nde çözüm yolunda daha büyük rol oynaması gereken kuruluş
İslam İşbirliği Örgütü’dür. Bırakın masum insanların düzenli ordu tarafından
her gün öldürülmesini, İslam coğrafyasında yaşanan bu insanî kriz yalnızca
kınamayla ve beyanatlarla geçiştirilmeyecek kadar ciddi bir sorundur.
Ayrıca, Suriye Krizi çözülmediği için bir iç savaşa ve bölgesel çatışmaya
dönüşme riski de taşımaktadır.
Suriye Krizi’ne çözüm bulunma sürecinde etkili olması beklenen
kurumlardan birisi de İslam İşbirliği Örgütü’dür. Suriye Krizi her açıdan
İslam İşbirliği Örgütü’nün müdahale etmesi gereken bir sorundur. Ayrıca,
İKÖ Başkanı’nın bir Türk bilim adamı olması ve doğal olarak Türkiye’nin
önemsediği konuları belli düzeyde önemsemesi beklenen bir kurum olması
dolayısıyla da hem İKÖ’nün daha fazla sorumluluk alması gerekir hem de
sorunun çözümüne destek anlamında katkı sağlamalıdır.
Suriye gibi diktatör rejimlerinin en büyük dayanağı uluslararası meşruiyettir. İslam Dünyası’nın şemsiye kuruluşu olması beklenen İslam İşbirliği Örgütü’nün İran gibi Suriye rejimine destek olan üyeleri de vardır.
Ancak bu ülke kamuoylarının Suriye’de sivillere yapılan muameleye karşı
tepkili olmasını beklemek zor değildir. Suriye’nin kınanmasına bazı
İslam ülke yönetimleri destek olmasalar bile kamuoyu desteğiyle bu yapılabilir.
Diğer bir ifade ile başkanlık düzeyinde Suriye’de sivillere yapılan baskı ve
saldırıların kınanması mümkündür. Rusya, Çin ve İran desteğinden cesaret
alan rejimin yalnızlaştırılması ancak meşruiyetini kaldıracak bir hareket tarzı
benimsemekle olabilir.
İKÖ, Esed rejiminin gitmesi yönünde tavır takınmak istemiyorsa en azından
birbirine üstün gelmeleri zor olması dolayısıyla çok can kaybına yol açacağı
anlaşılan taraflar arasında diyalog zemini geliştirebilir. Çok kan döktüğü
için yenildiğinde intikamdan korkan ve bu yüzden eski politikalarına devam
eden Esed rejimine güvenli çıkış için yol gösterebilir. Yine bir şemsiye
kuruluş olarak İKÖ siyasi tutumdan uzak insani bir misyon benimseyebilir.
Bu yöntem İKÖ etkisi olmadan Yemen’de denendi ve bir çıkış yolu bulunabildi.
Suriye’de uluslararası güçlerin birbirini bloke etmeleri dolayısıyla bu rolü
oynama fırsatı bulunmaktadır.
İslam Konferansı Örgütü şu anda daha çok sığınmacılara mali yardım gibi
küçük ölçekli yaraları sarma faaliyetleri yürütmektedir. Hâlbuki yaraları
sarmak yerine savaşı durduracak çözümler aramak için daha aktif ve etkili
politikalar üretmesi gerekmektedir. Soruna taraf olmuyorsa bile sorunun
çözümü için daha fazla irade oluşmasında ilgili taraflara baskı ve çağrı
yapılmasına engel olan bir durum yoktur. Esed rejimi daha yerinden
kımıldamadan Libya Krizi’nden ölenlerin yarısına yakın insan Suriye’de
hayatını kaybetmiştir. Ancak, dünya kamuoyu ve İslam Dünyası Libya’ya
gösterdiği hassasiyeti Suriye Krizi’nden esirgemektedir. İKÖ’nün söyleminin
ve çağrılarının çözüm yönünde iradenin güçlenmesinde ciddi bir katkısı
olacaktır.
İKÖ’nün her durumda Suriye’de daha büyük bir krize ve kriz sonrasına
kendisini hazırlaması gerekir. Çünkü büyük çatışmalardan sonra rejim
devrildiğinde iç savaş, katliamlar, intikam ve toplu cezalandırma olmasın
diye rol üstlenmesi gerekli olacaktır. Ülkedeki demokratik sürece destek
veren Suriye’nin Dostları Grubu’nu oluşturan ülkeler arasında pek çok
Müslüman ülke olması gerçeğinin üzerine faaliyetlerini inşa edebilir. Ayrıca,
diğer ülkelerle de yapılacak faaliyetleri koordine etme fırsatı doğacaktır.
Böyle bir insani soruna neden karıştığını kimse sorgulayamayacaktır. Suriye
Krizi, İslam Konferansı Örgütü’ne dünya çapında etkinliğini ve meşruiyetini
artırmasına yardımcı olacak bir fırsat da sunmaktadır.
< İKÖ’nün her durumda Suriye’de daha büyük bir krize ve kriz sonrasına kendisini hazırlaması gerekir.
Çünkü büyük çatışmalardan sonra rejim devrildiğinde iç savaş, katliamlar,
intikam ve toplu cezalandırma olmasın diye rol üstlenmesi gerekli olacaktır.
SDE Analiz >