Aytaç Yalman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aytaç Yalman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2018 Çarşamba

O Çeteyi Daha Önce Görmediniz mi?

O Çeteyi Daha Önce Görmediniz mi?

Saygı Öztürk,

Helal olsun o “ Yandaş ”, “ Cemaatçi ” medyaya. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin camilerimizi bombalayacağına, kendi uçağımızı düşüreceğine, insanları stadyumlara doldurup, üzerinden jetler geçirileceğine inandırdı. Davaya esas olan belgeler arasından onlarca değil, yüzlerce hata bulunması da sonucu değiştirmedi.
Başbakanın danışmanı Ankara milletvekili Yalçın Akdoğan’ın, cemaati kastederek “Orduya kumpas kurdular” açıklaması, “Balyoz Davası”ndan hüküm giyen 237 asker için umut oldu. Bazılarının vicdanları rahat değil, söylemek istediklerini de tam olarak söylemeye cesaret edemiyorlar. Çünkü, bildiklerini anlatırlarsa yarın kendilerinden hesap sorulacağını da, cezaevinden çıkacak olanların yerinde kendilerinin olacağını da biliyorlar…

Bari siz söylemeyin

Bırakın mahkemede ifade vermeyi, “Balyoz” ile ilgili yaptığı her açıklamayla olayı biraz daha “gizemli” hale getiren eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de “haksızlıkların artık bitmesini” istediğini belirtip, “İkinci yargılamanın gerçekleşeceği konusunda sadece dilekte bulunmuyorum, inancımda aynı yönde. Bu konuda üstüme düşeni yaparım” diyor…
Mutlu yıllar Sayın Özkök, günaydın Sayın Özkök… Askerler sizin de, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın da tutumundan şikayetçi. Üzerine düşen de gerçekleri söylemekti. Onu da söylemediniz. Eğer, iki emekli komutan üzerlerine düşeni birazcık olsun yerine getirseydi, yeniden ele alınıp alınmayacağı bile belli olmayan davaya umut bağlanmazdı. Bugün cezaevinde olanlar, yeni yıla, yeni güne aileleriyle birlikte girmiş olurdu…

Balyoz Davası ”nda hakim ve savcıların da yaşadıklarını, davanın perde arkasında yaşananları Doğan kitaptan bu ayın ortalarına doğru çıkacak kitabımda yazdım. “ Balyoz ” kararından sonra cezaevinden, cezaevindekilerin yakınlarından gelen yazılara da de kitabımda yer verdim.
Milletvekili ve danışman Yalçın Akdoğan gazetedeki köşesinde “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir” diye yazdı. Hükümete yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi de, “yargı ve polis cuntası”ndan söz etti.

Askerlerin Mektuplu isyanı

Bu iki yazıdan sonra Mamak Askeri Cezaevi’nden, generaller, amiraller, albaylar ve yarbaylardan ortak imzalı bir mektup geldi. Sinan Topuz, Murat Özenalp, Bülent Günçal, Nihat Altunbulak, Caner Bener, Bülent Olcay, Ali Demir, Turgut Atman, Erhan Kubat, Güven Ertaş, Selçuk Güneri, Koray Özyurt, Nuri Alacalı, Şafak Yürekli, Yavuz Kılıç, Erdinç Atik, Mustafa Koç, Kerem Eren, Yüksel Gürcan, Ahmet Hacıoğlu, Cemalettin Bozdağ, Alpar Karaahmet, Ergin Kılıç, Utku Arslan, Gürsel Çaypınar, Emre Tok, Yusuf Kelleli, Hakan Köktürk, Erhan Şensoy, Aziz Yılmaz, Mustafa Önsel, Hüseyin Çınar, Hüseyin Topuz, Taner Gül, Hakan Çelikkan, Kahraman Dikmen, Bayram Ali Tavlayan, Yusuf Afat, Ayhan Üstbaş’ın mektubundan bir özet:

  “ Biz, Askeri cezaevinde bulunan Balyoz davası mağdurları, davanın başından itibaren, istisnasız neredeyse tek bir ağızdan ortada bir suç olmadığını, bir çete tarafından oluşturulan komplo ile hapiste tutulduğumuzu haykırdık…
Balyoz davası süresince bir kişi bile ‘evet bu suçu işledik, pişmanım’ demedi. Bir kişi, ‘ben bunları darbe için hazırlık yaparken gördüm’ demedi… Sözde darbe hazırlığı ile ilgili ‘bir görüntü, bir tape’ ortaya çıkmadı. Tek bir somut delil savcılar tarafından mahkemeye sunulmadı. Çünkü olamazdı. Bir çete tarafından oluşturulan, tamamı dijital ve imzasız sözde delillerle mahkum olduk.

Bugün bahsedilen ve şikayet edilen, hatta darbe yapacaklardı denilen o kadrolar 17 Aralık 2013’te ortaya çıkmadı. Onlar hep adliye ve emniyet koridorlarındaydı. Hukuk, vicdan, adalet herkese lazım dedik, dinletemedik. Zararın neresinden dönülse kârdır. Yürütme herkes için geçerli olması gereken adaleti tesis etmek istiyorsa; adaleti münferit bir olay için değil, bir zümre için değil, tüm yurttaşlarımız için istiyorsa bunu göstermelidir. Herkes için adalet aranmalıdır.

  Bu hükümet döneminde; artık herkes tarafından bilinen çete tarafından iftiralarla, komplolarla özgürlükleri ellerinden alınan insanların özgürlükleri, yine bu hükümet tarafından hemen bugün geri verilmelidir. Başka çaresi olmadığı için adil, açık, vicdanlara, akla, hukuka uygun yeniden yargılanma hakkı sağlanmalıdır. Aksi takdirde kimsenin çeteden bahsetme ve şikayet etme hakkı olamaz.”

Cezaevlerinde haksız, hukuksuz yatanlar için biraz vicdan, biraz insaf ve herkes için adalet arama yılı olsun.
Sözcü, Gazetesi.,
01.01.2014 tarihli GAZETE MANŞETLERİ

***

30 Haziran 2016 Perşembe

PENTAGON Demokrasisi ve TSK



PENTAGON Demokrasisi ve TSK

Yazar: Ümit Özdağ
02 MAYIS 2012 ÇARŞAMBA


TSK, bu süreçte ağır bir baskı altında. Onlarca general ve yüzlerce subay tutuklu veya tutuksuz yargılanıyor. " Balyoz davası " çerçevesinde yapılan yargılama çok ilginç. Birinci Ordu'da yapılan plan seminerine katılan subayların ancak küçük bir bölümü yargılanıyor. Ancak orada hiç olmadıkları hatta o sırada yurtdışında oldukları halde bir çok general ve subay adları imzasız digital belgelerde geçtiği için Balyoz'dan yargılanıyorlar. Bütün bunlar yaşanırken ne NATO ne ABD ne de AB orduları merak edip, " TSK'ya ne oluyor? " diye sormuyorlar. Çünkü herkes ne olduğunu biliyor.

Yaşanan süreç Türkiye'nin demokratikleşmesinden çok TSK'nın NATO dışında baskın ve etkin bir güç haline gelmemesi ile ilgili. Amerikan Hava Kuvvetleri istihbarat servisinde ve sonra CIA'da görev yapmış, doktora tezi Osmanlı ordusu üzerine olan M. Robert Hickok Amerikan Kara Kuvvetleri'nin dergisi olan Parameters'da 2000 yılı yaz sayısında "Yükselen Hegemon:Türk Stratejisi ile Askeri Modernizasyon Arasındaki Boşluk" başlıklı makalesinde "Modern silahlara ve gelişmiş kabiliyete sahip olan Türk Ordusu, ülke içinde kültürel ve anayasal gücünde önemli değişiklikler yapılmadıkça, ne kısa vadede komşularına ne de uzun vade de Türkiye halkına rahat yüzü gösterecektir" derken, ABD'nin güçlenen bir TSK ile daha zor müttefik olduğunu da altını çizmektedir.
Esasen ABD ile TSK arasındaki ortaklık 1990'da TSK'nın K. Irak'a girmeyi reddetmesi ile parçalanmaya başlamıştır. 1990'lı yıllarda ABD-TSK gerilimi K. Irak merkezli olarak devam ederken, TSK'da hızla modernleşen, ateş gücü ve hareket kabiliyeti artan, öz güveni yükselen savaşan bir orduya dönüşmeye devam etmiştir. Bu durum Türk-Amerikan ilişkilerini daha da germiştir. 28Şubat döneminde TSK ile Pentagon arasında kurulan yakın ilişki de ilişkilerin genel olumsuz eksenini değiştirmemiştir. Org. Kıvrıkoğlu, dört senelik görev süresi boyunca; Çin'i ziyaret ederken, ABD'yi ziyaret etmeyerek gerilimi sergilemiştir. Böylece Org. Özkök ABD kaynaklarında TSK'nın tekrar NATO'laşması için umut olarak gösterilmeye başlanmıştır.

Türk Ordusu ile ilgili şikayetlerin ve Org. Özkök'e beslenen umutların sadece Amerikan askerleri ile sınırlı kalmadığı Wikileaks belgelerinin yayınlanmasından sonra ortaya çıkmıştır. 18 Nisan 2003 tarihinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pearson'un Washington'a geçmiş olduğu telgrafta TSK'da üç grup olduğu savunulmuştur: "Birincisi, Türkiye'nin stratejik çıkarlarının, ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu, istekli olsa da olmasa da kabul eden Atlantikçiler. İkincisi, ABD ile bağları sürdürme ihtiyacına öfkelenen, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan, kimseye güvenmemeyi (Irak topraklarında kurulacak bağımsız bir Kürt Devleti'ni destekleme niyetinden emin oldukları ABD de buna dahil) yeğleyen ve Kemalist devletin tavizsiz biçimde korunmasında ısrar eden katı Milliyetçiler. Üçüncüsü de Avrasya konseptinin, Rusya'nın hakimiyetindeki tabiatını kavramaksızn, uzun zamandır ABD'ye bir alternatif arayan ve Rusya'yla ya da Rusya ile İran'ı veya Rusya ile Çin'i içine alan iyi tanımlanmamış bir gruplaşma ile daha yakın ilişkiler kurmayı düşünen Avrasyacılar."[1] 

Belgenin devamında, "Türk Genelkurmayı'nın ABD'nin Irak stratejisine karşı uzatmalı muhalefeti, operasyonel konularda ayak sürümesi ve ABD'nin Irak'ta Türk karşıtı bir gündemi olduğuna dair devam eden suçlamaları, Genelkurmay'ın ABD ile ilişkilere ne kadar bağlı olduğu konusunda daha çok soru sorulmasına yol açtı…Özkök'ün ABDile yeniden sağlam bir işbirliği inşa etmek için Türk Genelkurmayı'ndaki muhaliflerinin emekli olmasını bekleyerek fırsat kolladığı yönünde bazı ipuçlarına sahibiz. İrtibatta olduğumuz kişiler, Türk devlet sistemi üzerindeki mevcut askeri hakimiyette köklü değişiklikler olması kadar, ABD-Türkiye ilişkisinin yeniden dinamizm kazanmasının da, hem katı muhafazakarların istifasını hem de özellikle modern, ileri görüşlü, yeni bir subay kadrosunun yetişmesini gerektireceğini tahmin ediyorlar." Ayrıca belgede katı milliyetçi ve Avrasyacı olarak Yaşar Büyükanıt, Aytaç Yalman, Çetin Doğan, Şener Eruygur, Fevzi Türkeri, Köksal Karabay ile emekli generaller Hüseyin Kıvrıkoğlu, Teoman Koman, Doğu Aktulga gibi isimler verilmiştir.

Özetle içinden geçtiğimiz süreçte yaşananlar Türkiye'de askeri vesayetin tasfiyesi ile ilgili olmaktan çok TSK'nın NATO'laştırılması olduğunu bilmeliyiz. Öte yandan yine hatırlamalıyız ki TSK, 2002'de AB tam üyelik sürecini destekleyerek zaten askeri vesayetten vazgeçmeye hazır olduğunu ortaya koymuştur. Ancak beklemediği şey olup AKP iktidara gelince bir şaşkınlık dönemine girilmiş, yanlış bir tavır ile AKP'nin ABD/AB/NATO ile ittifakı güçlendirilmiştir.

Peki bu yaşananlardan bağımsız olarak demokrasi-TSK denklemi incelenemez mi? Tabii ki incelenir ve incelenmelidir. Yarın o konuyu ele alacağız. Bu vesile ile aslında İnönü'ye karşı ilk demokrasi mücadelesi olan 3 Mayıs Türkçüler Bayramınızı kutluyorum.


[1] Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Sızıntı-Wikileaks'te Ünlü Türkler, Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul 2012, s.165-166


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2012/05/02/6589/pentagon-demokrasisi-ve-tsk

..