9 Haziran 2019 Pazar

OPERASYON BÖLÜM 7

OPERASYON BÖLÜM 7


Mesut Yılmaz bir Dönemin gizli tarihini açıklıyor 

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ile Öcalan yakalandıktan ve hakkındaki idam kararı Yargıtay’da onandıktan sonra bu konuda çok özel bir söyleşi yapma fırsatım oldu. Yılmaz bu söyleşide Öcalan’la ilgili gelişmeleri şöyle anlattı: 

“Ben aslında Öcalan Suriye’yi terk etmeden çok önce, sanırım 6 ay önce, Milli Güvenlik Kurulu’nda bu işin mutlaka Suriye üzerine baskıyı yoğunlaştırmak yoluyla çözümleneceğini dile getirdim. 

Ama o tarihte belli bir konsensus oluşmamıştı. Sonra komuta kademesinde bir değişiklik oldu. 

Yine bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yemek yedik. Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Paşa bana, ‘Bölgede görev yaptığını bu işin tek çözüm yolunun Suriye üzerine baskı yapmak olduğunu; Suriye’nin ancak sert dilden anlayacağını aksi takdirde PKK ve Öcalan himayesinin devam edeceğini’ söyledi. Ben ilk defa orada bu konuda artık bir devlet politikasının oluşabileceğini 
düşündüm. Hatay’a, Hatay’ın kurtuluşu için gittiğimde bu mesajı verdim.Çok sert konuştum. Türkiye’nin bu konuda gerekli her şeyi yapabileceğini söyledim. Bir süre sonra da bana gayrı resmi yollardan Suriye Dışişleri Bakanı Şara’dan 
sitem mesajı geldi: ‘Dostum Yılmaz bizi savaşla tehdit ediyor’ diye. Arkasından Kara Kuvvetleri Komutanımız sınırda denetim yaptı. 

Arkasından Cumhurbaşkanı’nın Meclis’in açılışında Suriye’ye dönük çok sert mesajları oldu. Baktık ki bu girişimlerimiz Suriye üzerinde sonuç vermeye başladı. İran ve sonra Mısır, Hüsnü Mübarek devreye girdi. Mübarek hatta Ankara’ya geldi arabuluculuk için bizimle görüşme yaptı.O görüşme de biz, Cumhurbaşkanı ve ben de kesinlikle bu işi çözmek kararında olduğumuzu, bunun için savaşmayı göze aldığımızı çok kesin dille söyledik. Mübarek ve dışişleri bakanı hemen Ankara’dan Şam’a gittiler. O tarihten sonra Şam hükûmetinin Öcalan üzerindeki baskısı çok arttı. MİT telefon konuşmalarını takip ediyordu ve biz Apo’nun Suriye’yi terk edeceğini, terk etmesinin gün meselesi olduğunu biliyorduk. O telefon konuşmalarından önce Irak’ta Saddam Hüseyin’in kontrolündeki bölgeye gitmesi ihtimali kuvvetliydi. Oradaki PKK’lılarla irtibat içindeydi. Fakat daha sonra oraya gitmek yerine ayrılıp Rusya’ya gitti.” 

Amerika ve İsrail Kartları 

Peki bu süreç içinde Amerikalılar hiç devreye girmiş miydi? 

Dönemin Başbakanı Yılmaz yanıt verdi: 

“Amerikalılar devreye sadece MİT kanalıyla devredeydiler. Direkt bizimle hiçbir temasları olmadı. Ama ben Rus elçisiyle görüşmemden sonra Amerikan elçisini çağırıp bilgi verdim. Almanya elçisini de çağırdım ona da bilgi verdim. 
Ama resmen bize hükûmet kanalıyla bir şey gelmedi.” 

Peki İsrail ile Öcalan konusunda daha önceden yapılan anlaşmalar hiç gündeme gelmemiş miydi? İsrail ile Türkiye arasında Öcalan hakkında neler yapılmıştı? Yılmaz bu konuya da açıklık getirdi:

“Yine hükûmet olarak devreye girmedi. Ama ben eylül ayında New York’ta o zaman ki İsrail başbakanıyla yaptığım baş başa görüşmemde bu konuyu dile getirdim. Kendisi de bana yardımcı olmayı vaat etti. Ondan sonra MİT 
müsteşarımız İsrail’e gitti. Karşılıklı yardımlaşma yoğunlaşmıştı.Ben İsrail ziyaretimi New York’a gitmeden önce gerçekleştirmiştim. İsrail’de yine gazetecilerin bir sorusu üzerine İsrail’i ziyaret etmemin Suriye’yi çok tahrik ettiği konusunda Arap gazeteciler sorular sordular. Ben de hiç umurumuz da değil Suriye’nin tepkisi diye sert çıktım. Bir ay sonra New York’ta Natenyahu’yla çok iyi ilişki kurduk. New York’ta Türk evine geldi bizi ziyaret etti.Orda baş başa 
görüşmede Suriye üzerinde baskıyı devam ettireceğimizi, kendilerinden de bize yardımcı olmalarını istedim. O da bana yardımcı olmayı vaat etti. MİT müsteşarının ziyareti bunun üzerine gerçekleşti, ben gönderdim.” 

Suriye Sıkışınca 

Tarih ağlarını örerken ve açıklamalar üst üste gelirken Abdullah Öcalan Suriyeli yetkililerin “Ya Türkiye ile savaşacağız, ya da seni Türkiye’ye teslim edeceğiz” büyük baskısı sonucu Şam’ı terk etmesinin zamanının geldiğini anladı. 

Öcalan’ın Suriye serüveni aslında Ortadoğu ve Türkiye üzerinde hiç bitmeyen büyük oyunlar açısından iyi incelenmesi gereken bir olay. Çünkü dün Öcalan’la kullanılan bu senaryonun yarın bir başkası için kullandırılmayacağının garantisi hiçbir zaman yok. 

Öcalan Suriye serüvenini de sorgusu sırasında anlattı. Bu noktada onu dinlemekte fayda var sanıyorum: 

Neden Suriye ? 

“1979 yılı temmuz ayında benim kuryem olan Suruçlu Ethem Akcan isimli kuryemle birlikte Suriye’ye geçtik. 

Ethem Akcan alanı çok iyi tanıyan bir elemandı, onunla birlikte geçişi yaptık. Evvela Suruç’un karşısına düşen Kobani denilen kasabada Ethem’in amcası olan Ömer Muhtar’ın evinde bir müddet kaldık. Bu arada Filistin Örgütü’yle irtibat 
kurarak bu örgütten ‘Demokratik Cephe kimliği’ elde ettik. Temin ettiğimiz bu kimliklerle Lübnan’a geçtik. Filistin Örgütü bize Bekaa Vadisi’nde yer verdi. Bu yeri kendi kampımız haline getirdik. Giderek örgüte bağlı elemanları burada topladım. Burada kendi eğitimimizi kendimiz yaptık. Her ne kadar Filistin Örgütü bizleri kendi askerleri gibi görüyorlardıysa da biz kendimizi ve onlardan ayrı olduğumuzu kabul ettirdik. Bu kampta üç yıl faaliyet gösterdik. Helve 
adı verilen bu kampa daha sonra Mahsun Korkmaz Akademisi ismini verdik. 1992 yılında Türkiye’den bugünküne benzer baskılar gelmesi üzerine ve aynı zamanda Kuzey Irak’ta bizim için faaliyet alanları doğması ve dolayısıyla 
Bekaa Vadisi’nin eski işlevini kaybetmesi üzerine Suriye’ye geçtim. Önce Hafız Esad’ın kardeşi Cemil Esad’la ilişki kurdum. Cemil Esad sosyal ilişkileri geliştiren ve kuran bir insandır. Suriye bizi siyasetten hiçbir zaman kabul etmedi. 

Sosyal ilişkiler çerçevesinde kabul etti. Cemil Esad’ı bayramlarda ziyarete giderdim. Bu arada bizim Şam’da büyük bir tüccar olarak tanıdığımız Ağa kod adlı Mervan Zerki’yle yoğun ilişkilerimiz sonucunda bu şahsın ‘El-Muhaberat’ 
denilen Suriye istihbarat servisinin elemanı olduğunu öğrendim. Mervan Zerk aslen Erzurumlu olan Kürt kökenli bir insandır. Dolayısıyla Mervan Zerki Suriye istihbaratı ve devletiyle aramızda bir halka oluşturuyordu. Suriye bizi resmen 
ve siyasetten tanımamakla, kendisinden sorulduğumuzda bizde Apo kod adlı Abdullah Öcalan isimli birisi yoktur diyebiliyordu. Yani Suriye’nin bizi siyasetten tanımaması ve sosyal ilişkiler içinde tanıması kendi açısından aldığı bir 
tedbirdir. Mervan Zerki ile ben Suriye’den ayrıldıktan sonra Al-Tecalma, Al-Vatan, El-Demokrasiye (Ulusal Demokratik Birlik) adı altında bir parti kurdu ve kurduğu bu partiyle PKK’nın mirasına konarak bizim çekilmemizden sonra Suriye’deki çok geniş olan Kürt potansiyeli toparladı. Biz Suriye’ye geldiğimiz zaman kalabalık olduğumuz için geniş evler satın almış veya kiralamıştık. Daha sonra bu evleri parti okullarına çevirdik. 
Bir Kürtçe eğitim bir de Türkçe eğitim yapan okul açtık, Suriye makamlarına ise hastalarımız ve sakatlarımız var bu evler bize lazım dedik, onlarda bu görüntü altında müsaade ettiler, ancak zaman zaman El-Muherabat’ın elemanları okullarımıza geliyorlar ve   denetliyorlardı. Şam’da ikamet ettiğim evi de kendim satın aldım. Korumamızı da kendimiz yaptık. Suriye hükûmeti uzaktan gözetleme yapmış olabilir. Suriye’de bulunduğum süre içerisinde Ali Ammar adına tanzim edilmiş Demokratik Cephe kimliğiyle dolaştım. 1992 sonunda 09 ekim 1998 tarihine kadar ağırlıklı olarak Şam’da kaldım, zaman zaman 
Lübnan’a da gittim. Benim okullarım biraz şehrin dışında kalır, Kürtçe ve Türkçe eğitim yapan iki okul ile birlikte burada bir evim daha vardır, bir de şehir merkezinde bir evim vardır.” 

Suriye’den Çıkmadan önce 

“Türkiye’nin baskısı üzerine Suriye hükûmeti bana ‘Ya Türkiye ile aramızda savaş çıkar veya biz seni yakalar Türkiye’ye teslim ederiz, tercih yapmak zorundasın’ dedi. Bu tebliği bana Ağa kod adlı Mervan Zerki yaptı. Bizde Yunanistan formülünü tercih ettik. Suriye’den çıkmadan evvel örgüt arşivini Şam’da bulunan Kürtlere dağıttık. Bu arşiv halen onlarca Kürt’ün evinde bulunmaktadır. O tarihte iki milyon iki yüz elli bin dolar param vardı. 50 000 dolarını yanıma aldım 2 milyon 200 bin dolarını Delil isimli adamıma bıraktım. Delil rastgele bir temsilcimdir. Delil’in esas ismini bilmiyorum. Diyarbakırlıdır, eşinin kod adı Mizgin’dir. Onunda ismini bilmiyorum. Delil’in Suriye’yi terk edeceğini zannetmiyorum. Sıkışırsa Kuzey Irak’a gider.” 

Abdullah Sarıkurt 

“1993 süreci Türkiye için bir tarihî fırsattı, Türkiye’nin çok barışçı bir çözüm yolu imkânı idi. Türkiye’nin cumhurbaşkanı düzeyinde en yüksek yetkilisinin kabulü vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri de pratikte iyi niyetini göstermişti. Ancak bu süreç işlemedi. Yetersizlik nedeniyle ve Özal’ında ölümüyle bu süreç bozuldu. Özal’ın 
ölümünden sonra ailesine çektiğim başsağlığı mesajını tarih bu sürecin haklılığını kanıtlayacak ve aynı noktaya gelecektir. Yani Özal’ın başlattığı sürece tekrar gelinecektir demiştim. Nitekim 01 eylül 1998’de yeniden ateşkes ilan ettik. 

09 ekim 1998 günü yanımda Yunanca bilen ve Yunanistan temsilcisi olan Rozerin kod adlı Ayfer Kaya olduğu halde bir Suriye uçağıyla çıkış yaptım. Çıkmadan evvel Avrupa temsilciliğinden bana Abdullah Sarıkurt adına düzenlenmiş bir pasaport temin ettim. Pasaporta kendi fotoğrafımı yapıştırdım.” 

Kuş Kafesini arıyor 

Abdullah Öcalan için Suriye’yi terk etmek sonun başlangıcı olmuştu. Öcalan ölümü göze alarak Türkiye’de dağlarda dolaşan, Kuzay Irak’ta, Suriye’de veya İran’da kamplarda bulunan Kürt gençleri gibi değil de rahata doğru kanat açmayı yeğlemişti. Suriye’de kafesinin kapısı açılan kuş, kendisine yeni kafes olarak Avrupa’yı seçmişti. Rahat edecekti. Korunacaktı. O güne değin Avrupa’nın verdiği destekler onu rahatlatıyordu. Acı gerçekle çok geçmeden karşılaşacaktı. Ama daha görmesi gerekenler vardı. Gerçi yakalanıp hakkında idam kararı verildikten sonra bu konuda kendisini şöyle savundu: 

‘‘Suriye’den Avrupa’ya çıkmamı şöyle açıklayabilirim: dağa çıksaydım birey olarak benim için kurtuluş olabilirdi. 

Benim için 40 yıllık bir hayal olan dağı tercih etmedim. Çünkü dağa çıkar çıkmaz durum daha derinleşirdi. Halk ve hareketin bundan dolayı zorlanacağını biliyordum. Avrupa’yı da çok kapalı buldum. İtalya’da kalmakta ısrar etseydim 
kalabilirdim. İnsanın onuru üzerine oynama tehlikesini görünce oradan ayrıldım. Bundan sonra Kenya sürecini de bir çeşit kadercilik olarak değerlendiriyorum. Adeta kafam donmuştu. Uçaktaki o barış sözcüğünü kullanmam da yeni bir 
sürecin başlangıcı oluyordu.” 

Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışı konusunda Türkiye’ye ilk bilgi hem Amerikan kaynakları hem de Mossad tarafından ulaştırıldı. PKK lideri artık Suriye sığınağından mahrumdu. 

8. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder