BÖLÜM 2
2.2. Güvenlik Sektörü Reformu
Güvenlik sektörünün görev ve işlevleri ile iş yapma kültürü statik değil dinamiktir. Dolayısıyla değişen toplumsal ve uluslararası ortama uyum sağlaması, değişen tehdit ortamının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden yapılanması beklenir. Bu noktada güvenlik sektörü reformu sürekli bir olgu olarak gündeme gelir.
Güvenlik sektörü reformu güvenlik sektöründeki tüm kurumların temel insan hakları ile evrensel ve iç hukuk çerçevesinde güvenlik sağlamak için;
. Çağın ve tehdit ortamının gereklerine göre eğitilmesi ve donatılması,
. İşlevsel, etkin, ekonomik, verimli, denetlenebilir, gözlemlenebilir, izlenebilir, hesap verebilir, öngörülebilir ve şeffaf niteliğe kavuşturulması,
. Toplumsal sözleşmenin taraflarınca .tüm vatandaşlar. güven duyulacak hale getirilmesi,
. Kurumlar arasında koordinasyon ve uyumluluğun artırılması demektir.
2.3. Sivil-Asker İlişkileri ve Askerlerin Kontrolü3
3 Bu konuda büyük kavram "güvenlik sektörünün" kontrolüdür. Bu kapsamda yukarıda belirtilen aktörlerin tamamının demokratik sivil kontrolü sağlanmalıdır.
Güvenlik Sektörünün önemli unsurlarından biri, öldürücü ve yok edici silahlara sahip, planlama ve icra yeteneğine haiz, örgütsel gücü yüksek silahlı kuvvetler dir. Böyle bir gücün kontrolsüz bırakılması düşünülemez. Askerin kontrolünün seçilmiş siviller tarafından yapılması gerekir. Bu noktada sivil-asker ilişkileri gündeme gelir.
Askerin Sivil Kontrolü (ASK) bu etkileşimin en basit ve kaba halidir. Asıl olan Askerin Demokratik Sivil Kontrolüdür (ADSK).
. ASK, askerin yürütme adına hareket eden cumhurbaşkanı, başbakan veya milli savunma bakanına tabii olmasını ifade eder.
. ADSK, bunlara ilaveten parlamentonun ve sivil toplum adına medyanın üst düzey askeri atamalarda, bütçe tahsisinde, harcamalarda, tedarikte, plan ve programlarda, konumlarına göre çeşitli roller almasını, denge, denetleme ve gözetim işlevi yerine getirmesini kapsar. ADSK, hükümet ve TBMM’nın dikey kontrolünü, sivil toplum tarafından yatay kontrolü ve askerlerin demokratik değerleri içselleştirmesini ifade eden oto kontrolü kapsar.
Silahlı Kuvvetlerin Yeniden Yapılanması, sivil asker ilişkilerinin düzenlenmesini de kapsayan (AKS veya ADKS), içinde bulunulan stratejik harekât ortamının gereklerine uygun, sürekli değişen tehdit ve riskleri karşılayacak şekilde; siyasi stratejik, askeri stratejik-operatif ve taktik düzeylerde teşkilat, teçhizat, personel, eğitim ve kültür boyutlarını kapsayacak şekilde dönüşüme tabii tutulmasıdır.
Dünyada silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ve dönüşüme tabii tutulması, I. Dünya Savaşı’ndan günümüze devam eden bir süreçtir. Askeri dönüşüm olgusunun normal dönemlerden ziyade siyasi ve askeri anlamda büyük başarısızlıkların ve felaketlerin yaşandığı dönemler sonrasında gündeme geldiği görülmektedir. Bu tür dönüşümler konsept-doktrin, teşkilat, teçhizat ve kültür
boyutlarında radikal değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda dünya ordularında son yüzyılda sekiz model ortaya çıkmıştır:
. Dönüşüm Orduları: Ulus, devlet, ulusal güvenlik kavramlarının ve sivil asker ilişkilerinin oturduğu gelişmiş demokratik ülkelerde yeniden yapılanmadan ziyade çağın gereklerine uygun sürekli bir dönüşüm halindeki işlevsel ve etkin ordular (ABD, İngiltere, Fransa vb).
. Pasifleştirilen- Millî Olmayan Ordular: II. Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya orduları.
. Gücün Tek Elde, Tek Partide Toplandığı Devletler: Rusya, Çin, Kuzey Kore, Beyaz Rusya vb.
. NATO’nun Güvenlik Şemsiyesinde Milli Olmayan Ordular: İç toplumsal altüst
oluşlar/darbeler sonrası NATO ve AB’nin güvenlik şemsiyesine alınan ülkelerin yarı milli orduları (Yunanistan, İspanya, Portekiz).
. Soğuk Savaş Sonrası Güvenliği Batı Tarafından Sağlanan Ülkelerde ABD-Batı Modelinin Melez Tipleri: Romanya, Macaristan, Polonya, vb eski Doğu Bloğu ülkeleri.
. Başarısız Devlet Orduları: Başarısız Devletlerde ABD-Batı Modeli çerçevesinde
şekillendirilmeye çalışılan kırılgan güvenlik yapılanmaları (Irak, Afganistan vb).
. Hanedan ve Rejim Muhafızı Ordular: İslamcı Monarşilerde ve sivil/asker diktatörlüklerde hanedan üyeleri veya diktatörün kişisel ve doğrudan kontrolünde rejimi korumayı amaçlayan, dış düşmana karşı savaşma yeteneği olmayan askerimsi yapılar. Saddam, Kaddafi, Esad, Mobutu, Suudi vb orduları.
Yukarıdaki modeller içinde ilk üç sıra dışındakilerin tamamı çeşitli sorunlarla yüz yüzedir.
2.4. Sivil-Asker İlişkilerinin Düzenlenmesinde Model Tercihi Sorunu
Silahlı kuvvetlerin yapılanmasının siyasi stratejik düzey boyutu ASK ve ADSK’nın belirlenmesidir. Bu kapsamda üç ana kuramsal yaklaşımdan bahsedilebilir: Objektif kontrol, sübjektif kontrol ve sivil asker bütünleşmesi.
Objektif kontrol, sivil ve askeri iki ayrı alan olarak görür, siyasi ve askeri karar süreçlerini birbirinden ayırır. Sivil, askeri yapıyı stratejik düzeyde kontrol eder, siyasi stratejik direktif verir, askeri harekâtın siyasi hedefini ve siyasi koşullarını belirler, genel sınırlama ve kısıtlamalar koyar.
Asker aldığı siyasi direktif çerçevesinde kendi alanında profesyonel olarak işini yapar. Sivil askeri profesyonel alana karışmaz, askeri harekâtın icrasına müdahale etmez. Asker de sivil alana, politika belirlenmesine karışmaz. Objektif kontrol güçlü ve etkin bir ordu için gerekli ön koşulların başında gelir. ABD ve çoğu Avrupa ülkelerinin modeli objektif kontrole dayanır.
Sübjektif kontrolde ise iktidar partisi askerin her alanına girer, eğitime el atar, emir komuta sistemine dâhil olur, sadece üst düzey değil orta ve alt düzey personelin terfi ve atamalarını kontrol eder, birliklerde parti komiserleri görevlendirir, her askeri birimin başına sivil getirmeye çalışır.
Askerler de sivil alanın içindedirler, yüksek rütbeli askerler, siyasi iktidar sahiplerinin yakın siyasi arkadaşları ve siyasi parti üyesi gibi hareket ederler, iktidardaki siyasi partinin sosyal ve siyasi içerikli faaliyetlerine katılırlar, siyasilerden terfi ve atamalarda destek ararlar. Bu tür model daha fazla tek
parti yönetimindeki devletlerde, totaliter rejimlerde ve hanedan/rejim ordularında görülür.
Sivil asker entegrasyonu ise sivil ve askerin genel anlamda kendi alanında kalmasını, harekât ortamının gereklerine uygun olarak stratejik, operatif ve taktik kademelerde belirlenmiş objektif
kriterler ve standart çalışma usulleri çerçevesinde birlikte çalışmayı gerektirir. Bu yaklaşım devletin güvenlik sektörü aktörleri arasında birlikte çalışabilirliği-kurumlararasıcılık- ve kuvvetler arası müşterekliği öne çıkarır.
Gelişmiş ve önemli ölçüde askeri gücü olan ülkelerde halen uygulanan sistem;
. Siyasi stratejik düzeyde Askerin Demokratik Sivil Kontrolü (ADKS),
. Askeri stratejik, operatif ve taktik kademelerde objektif kontrol,
. Her kademede oto kontrol,
. Tüm kademlerde kuvvetler arası müştereklik,
. Taktik kademeden stratejik düzeye artan bir şekilde sivil asker entegrasyonu-
kurumlararasıcılıktır.
Az gelişmiş, diktatörlüklerin hâkim olduğu ve askeri darbelerin sık görüldüğü ülkelerde de sübjektif kontrol uygulanmaya çalışılmaktadır. Daha ötesinde bu gruptaki ülkelerin çoğunda iktidarın temel amacı, rejimi darbeye karşı dayanıklı tutacak düzenlemeler yapmaktır.
Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’da birçok ülkede siyasi liderlerin darbeleri önlemek için başvurdukları stratejiler dört grupta toplanabilir.
Birincisi, silahlı kuvvetlerin personel temini, terfi ve atama usul ve işlemlerini kontrol etmektir. Bunun için etnik, aile ve mezhepsel bağlar kullanılır. Ordunun kritik görevlerine siyasi liderin yakın akrabaları getirilir. Liderin ait olduğu mezhep ve etnik grup mensupları kayrılır. Burada temel düşünce ehliyet değil sadakattir. Saddam’ın, Esad’ın ve Suudilerin ordularındaki üst düzey ve önemli
atamalar tipik örneklerdir.
İkincisi, siyasilerin silahlı kuvvetlerin birlikleri üzerinde doğrudan ve kişisel emir-komuta yetkisi kullanmasıdır. Kongo’da Mobutu’nun genelkurmay başkanlığını kaldırarak birliklere doğrudan komuta etmesi bu stratejiye uyar.
Üçüncüsü, askeri gücü bölmek ve rakip teşkilatlar yaratmaktır. Bu şekilde yapay bir denge kurulması amaçlanır. Orduya karşı polis ağır silahlarla güçlendirilir ve paralel güç yaratılır. Bu strateji aynı zamanda düzenli ordunun dışında yarı askeri-milis yapılarının kurulmasını da kapsar. Gabon’da 41 yıl devlet başkanlığı yapan Omar Bongo’nun doğrudan kendi bağlı olarak kurduğu başkanlık muhafız birliğinin gücü, Gabon ordusundan daha fazlaydı. Mali’de 1980’de bir darbe girişim sonrası hükümet silahlı kuvvetlerin yarısını alarak, yeni bir askeri yapı oluşturmuş ve ayrı bir milis teşkilatı kurmuştur.
Dördüncüsü, silahlı kuvvetlerin kışlalarını başkentin ve kritik şehirlerin dışına çıkartmak, ülke sathında yaygınlığını azaltmak ve şehir dışlarındaki bölgelerde toplu tutmaktır. Böylece darbe girişimine kalkışmanın zorlaştırılması, askerin izlemenin kolaylaştırılması ve askerin toplumdan yalıtılarak halk desteği almasının engellenmesi amaçlanır.
Bu tür stratejiler, bazı durumlarda siyasi liderleri ve iktidarları bir süre korumuştur. Ancak, darbeye kalkışanlar darbe önleme stratejilerini etkisiz kılacak planlar geliştirmişler; bu durumu yararlarına kullanmışlardır. Gelişen teknoloji de darbecilere kolaylıklar sağlamış, araya konulan mesafeler kısalmış, üst komuta seviyesinden ziyade orta ve alt seviyeden kalkışmalar etkili olmaya
başlamış, nihayetinde bu liderler de darbelerle ve kalkışmalarla devrilmişlerdir.
Bu ülkelerde darbeleri önleme stratejilerinin ordular üzerindeki etkisi yıkıcı olmuştur. Ehliyet, eğitim ve disiplinden yoksun kalan devasa ordular, çok daha küçüklere yenilmiştir. 1948-1973 yılları arasında savaşlarda İsrail ordusuna karşı hiçbir varlık gösteremeyen Arap ordularının ve Afrika ülkelerin silahlı kuvvetlerinin perişan durumu, darbe önleme stratejilerinin yıkıcılığını açık
olarak göstermektedir.
3. TSK’nın KHK ile Öngörülen Yeni Yapısının Analizi: Riskler ve Fırsatlar
FETÖ’nün 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası 668 ve 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile yeni TSK’nın ilk yapı taşları belirlenmiştir. Amacı darbe teşebbüsü ve terörle mücadele olan KHK’lar ile TSK’da yapısal ve kalıcı değişiklikler yapılmasının önemli zafiyetler ortaya çıkarabileceği düşünülmekte dir. Önümüzdeki dönemde yeni kararnameler ve olası Anayasa değişikliği ile bu
yapının çeşitli bölümlerinde değişimler beklenmekle birlikte, KHK’lar ile kurulan çerçevenin yarattığı zafiyetlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
KHK’larda da; sivil asker ilişkileri, TSK komuta sistemi, üst komuta kademesi terfi sistemi, insan kaynakları-eğitim, adli işler ve sağlık sistemi bağlamında düzenlemeler söz konusudur.
3.1. TSK'nın Yeni Komuta Yapısına İlişkin Sorunlar
668 ve 669 sayılı KHK'lar ile belirlenen yeni komuta yapısı Şekil 1.’de sunulmuştur.
Şekil 1. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yeni Komuta Yapısı (668 ve 669 sayılı KHK) Shl.Güv.K. İçişleri Bakanı Gnkur.Bşk.
MSB KARARGAHI AÇIKLAMALAR
•Gnkur.Bşk., Personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik konularında ilke ve öncelikleri belirler.
•Gnkur.Bşk. TSK’nınkomutanıdır.
•Gnkur.Bşk. eğitim, öğretim ve lojistikle ilgili hususları MSB’ye bildirir.
•Kuvvet komutanlıkları barışta MSB’ye bağlıdır.
•Savunma Üniversitesi MSB’ye bağlıdır.Cumhurbaşkanı Başbakan MSB Kr.Kuv. Dz.Kuv. Hv.Kuv.GNKUR. BŞK.LIĞI
•Karargah
•Özel Kuvvetler K.lığı
•Bağlı birlik/kurumlar Jamdarma Gn.K.Doğrudan emir verme yetkisiKuruluş ve komuta bağlantısı Cumhurbaşkanı, Başbakan, gerekli gördüklerinde Kuv.K.larıile bağlılarından doğrudan bilgi alabilir ve bunlara doğrudan emir verebilir. Verilen emirler herhangi bir makamdan onay alınmaksızın derhal yerine getirilir (669 KHK md. 36).
a. 668 sayılı KHK ile Jandarma Genel Komutanlığı 4 ve Sahil Güvenlik Komutanlığı 5 İçişleri
4 25.07.2016 tarih ve 668 sayılı KHK, md. 6 ile 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 4. md.'si "Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlıdır. şeklinde düzenlenmiştir
5 25.07.2016 tarih ve 668 sayılı KHK, md. 23 ile 2693 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu'nun 2. md.'si " Bu Kanunda belirtilen görev ve hizmetleri yapmak üzere silahlı bir genel kolluk kuvveti olan Sahil Güvenlik Komutanlığı kurulmuştur.
Bu Komutanlık İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hallerinde, Sahil Güvenlik Komutanlığının Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek bölümleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine girer, kalan bölümü normal
görevlerine devam eder." olarak düzenlenmiştir.
Bakanlığına, 669 sayılı KHK ile kuvvet komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı (MSB)’na bağlanmıştır. Böylece, TSK’nın beş ana kuvveti MSB ve İçişleri Bakanlığı arasında paylaşılmıştır.
b. Genelkurmay Başkanlığı, kuvvetlerden ayrılarak Başbakan’a bağlı bırakılmak ta, Anayasa değişikliği yapılabilirse Cumhurbaşkanı’na bağlanması düşünülmekte dir. 669 sayılı KHK Madde 34’de Genelkurmay Başkanı’nın Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit ve
koordine edeceği ifade edilmektedir. Bunlardan personel hizmetlerinin özel kanunlarına göre yürütüleceği, lojistik, tedarik, askeri okullarda eğitim ve öğretimle ilgili hususların MSB’liğine bildirileceği belirtilmektedir. Bu itibarla Genelkurmay Başkanı Başbakan'a bağlı kalsa da, Cumhurbaşkanı'na bağlansa da ana ast unsurları olan kuvvet komutanlıkları ile arasındaki bağlantı koparılmış olduğundan danışma birimi statüsüne indirilmektedir.
GenelkurmayBaşkanlığı’na verilen istihbarat, harekât, teşkilât ve eğitim işlevlerinin, iç güvenlik, sınır ötesi, müşterek ve birleşik harekât görevlerinin nasıl yapacağı ise belli değildir.
c. Genelkurmay Başkanlığı’nın barış zamanında kuvvet komutanlıklarıyla emir komuta ilişkisi olmadığından, öneri tespit etme görevini de yapabilmesi oldukça zordur. Dolayısıyla kurumsal danışma biriminden ziyade kişisel danışmanlık daha doğru bir tanımlamadır.
ç. Genel Kurmay Başkanı, Anayasa gereği savaşta Başkomutan’dır, KHK Madde 33’de “Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır” ifadesi yer almıştır. Barışta birliklerine komuta yetkisi olmayan bir komutanın savaşta Başkomutan olması ve görevlerini yerine getirmesi oldukça zordur.
d. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı mevcut bağlantısını devam ettirmekte, bu haliyle her iki bakanlığın dışında stratejik ihtiyat ve/veya Cumhurbaşkanı ve/veya Başbakanın komutasında bir güç olarak tutulmaktadır. Bu durum Özel Kuvvetlerin muhafız birliği statüsüne ve işlevine dönüştürülmesi riskini taşımaktadır. Diğer güvenlik birimlerinin (polis ve
jandarma) özel harekât birlikleri ile ilgili de benzer bir düzenleme yapıldığında “muhafızlık” imajı güçlenmektedir.
e. 669 sayılı KHK'nın 36. maddesi gereği Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın ve doğal olarak kuvvetlerin bağlandıkları Bakanların, gerekli gördüklerinde kuvvet komutanlarının bağlılarına (üs, filo, tugay, tabur, bölük vb.) doğrudan emir vermelerini, verilen emrin herhangi bir makamdan onay alınmadan derhal yerine getirilmesini kapsayan düzenleme kaotik bir ilişki tarzı yaratmaktadır. Bu
düzenleme ordunun temeli olan disiplinin belirleyici ilkelerinden; hiyerarşik işleyişi devre dışı bırakmaktadır. Orduda itaatsizliği körükleyen bu düzenleme, darbe girişimini önlemek yerine küçük grupların yeni darbe girişimleri de dâhil olmak üzere kontrolsüz askerî harekâta zemin hazırlamaktadır.6 Diğer taraftan olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve yetkili bakanların komuta kademesini takip etmeksizin bilgi almak ve emir verme yetkilerinin ve krizi yönetmek yetkilerinin mevcut olduğu aşikâr dır.
6 Bir siyasi aktör bir tugay komutanına Ege Denizi’nde bir adanın işgalini, Suriye’de bir harekât icra etme emrini verebilecektir. Esasen TBMM yetkisinde olan bu tür askeri eylemlerin komuta kademeleri atlanarak verilmesi ve uygulanmasının siyaseten, hukuken ve işlevsel olarak ciddi sakıncaları ortadadır.
Böylelikte emir komuta, gayret birliği ve sadelik prensiplerini göz ardı edilerek, darbe yapmayacak bir ordu yaratma yaklaşımıyla, ülkeyi savunamaz ve savaşamaz bir ordu şekillenmektedir. Bu ve benzeri yapıların darbe tehlikesini ortadan kaldırdığını söylemek ise mümkün değildir. Aksine disiplini sekteye uğratan yapılardacuntacı eğilimlerin güçlenmesi kaçınılmazdır.
f. Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Harp Akademileri Komutanlığı yeni kurulan Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde Milli Savunma Bakanlığına, TSK Sağlık Komutanlığı (Askeri hastaneler dâhil) Sağlık Bakanlığına bağlanarak askerî sağlık sistemi fiili olarak Genelkurmay Başkanlığının görev, yetki, kontrol, sevk ve idaresinden çıkarılmaktadır.
3.2. MSB'nin Yapısına İlişkin Sorunlar
MSB'nin 669 sayılı KHK ile oluşturulan yeni yapısı Şekil 2.’de sunulmuştur.
Müsteşar
•Teftiş Kurulu Bşk.lığı
•As.Fabrikalar Gn.Md.lüğü
•ASAL Gn.Md.lüğü
•Per. ve Mali Ynt. Gn.Md.lüğü
•İnş. Emlak ve Millî Mayın Faal.Mrkz. Gn.Md.lüğü
•Tedarik Hiz. Gn.Md.lüğü
•Gn.P.P Gn.Md.lüğü
•Hukuk Müşavirliği
•Mu. ve Bilgi Sistem D.Bşk.lığı
•Destek Hiz. D.Bşk.lığı
•Diğer Komutanlıklar 30 Bakanlık Müşaviri
Şekil 2. Milli Savunma Bakanlığı Kuruluşu (669 sayılı KHK) MSBKr.Kuv. Dz.Kuv. Hv.Kuv.
MSB Bağlısı Askeri Birlikler Harp Akademileri Harp Okulları Astsb.Hazılama Okl.
Savunma Üniversitesi Operasyonel Karargah (Yok)
-Personel-İstihbarat-Harekât-Lojistik-Muhabere Bilgi Sis.
-Doktrin İdari KarargahMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıMüsteşarYardımcısıGATAMilli Güv. Akdm. SAREN/SAVBEN Taşra
Yapılanması Diğer Eğitim Kurumları (Yok)
a. Yapılan düzenlemeler Genelkurmay Başkanlığı'nı işlevsizleştirirken ordunun sevk ve idaresi konusunda kurumsal kapasitesi olmayan ve eğitimli insan gücü bulunmayan Milli Savunma Bakanlığını komuta kontrol imkân ve kabiliyetlerinin çok üzerinde, üniversite yönetiminden savaş planlamasına kadar değişen, etkin olarak yerine getirilmesi zor işlev ve sorumluluklarla yüz yüze bırakmaktadır.
b. MSB karargâhında bulunması planlanan mevcut veya yeni tasarlanan müsteşar yardımcılıkları, genel müdürlük, başkanlık, müdürlük ve daireler genelde idari-teknik işleve sahiptir. Kuvvet Komutanlıklarına emir komuta etmesi tasarlanan Milli Savunma Bakanlığı için operasyonları, müşterek
eğitim/tatbikatı, krizi ve savaşı planlayacak ve yönlendirecek operasyonel bir karargâh yapısı oluşturulmamıştır.
c. KHK’nin yayım tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın kuvvetlerle emir komuta bağlantısı olmaması, MSB’nin operasyonel planlama kapasitesinin bulunmaması dikkate alındığında mevcut durumda TSK’nın terörle mücadele, savunma ve savaşı planlamasından yoksun
olduğu görülmektedir
Diğer bir ifadeyle MSB için öngörülen yapı muharip kuvvetlere komuta edecek (gerçekte edemeyecek) Muharip olmayan bir teşkilattır.
3.CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
**
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder