11 Ağustos 2015 Salı

NEDEN VE NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ?




NEDEN VE NEREYE SÜRÜKLENİYORUZ?

Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi, manevi fedakârlığı göze aldırmayan bir millet esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir -Gazi Mustafa Kemâl Atatürk(1930)
3 Ağustos 2015’de Türkiyede tipik bir Asimetrik Savaş dönemi yaşanıyor.
PKK ve IŞİD başta olmak üzere terör örgütü mensupları ülkemizin her köşesini savaş alanı ilan etmişlerdir. Askeri tesisler başta olmak üzere tüm devlet güçlerine ağır silahlarla saldırıyorlar. Yakıyorlar, yıkıyorlar, yol kesiyorlar, haraç topluyorlar, pervasızca adam öldürüyorlar. Giderek sayıları artan şehit cenazeleri tüm yurtta teröre lanet yağdıran sloganlarla kaldırılıyor. Terörden yılan halkımızın isyanı ve öfkesi giderek artarken, arkasına aldığı dış dünyanın desteğiyle cüretini arttıran terör örgütü azgınca saldırmaya devam ediyor.
İşte böyle günlerde ülkemizde güçlü bir iktidara, güçlü bir ekonomiye ve güçlü bir ordu ile siyasi yöneticilerine tam güvenen milli iradeye ihtiyacımız vardır.
Türk ordusu; tüm gücü ile teröre karşı kendisine sağlanan sınırlı çerçeve içinde görevini başarıyla yerine getirmeye çalışmaktadır. Ama bu yeterli değildir. Havadan bombardıman ile teröriste zarar verilebilir ama önlemek mümkün değildir. Ayrıca günümüz siyasi ortamında ve kendisine sağlanan hukuki yetkilerle ordunun başarı şansı fazla değildir.
Türkiye, dünyanın en sorunlu bölgesinde etrafındaki kan denizinin doğrudan etkisi altındadır. Uluslararası terörün ülkemize zarar vermesini önlemek için tam bir siyasi güç birliğine ihtiyacımız vardır.. Çünkü mevcut Asimetrik Savaşı sürdürecek ve milli güç unsurlarımızı bu savaşa hazırlayıp yönetecek olan güç siyasi güçtür. Oysa 3 Ağustos 2015’te Türkiyede resmen hükümet yoktur. Seçimin üzerinden iki ay geçmesine rağmen ülkeyi çoğu milletvekili dahi olmayan istifa etmiş AKP hükümeti kerhen yönetmektedir.
Vatanı ve milleti sahiplenip ülkemize karşı yürütülen savaşı göğüsleyecek ve saldırılara karşı milli güç unsurlarını yönetip yönlendirecek olan TBMM ise 2 Ekime kadar kendini tatile sokmuştur. Ne yazık ki ülkemiz her alanda yangın yerine dönmüşken sayın vekillerimiz deniz kıyılarında serinlemektedir.
Teröre karşı verilen Asimetrik Savaşı fiilen yürütecek olan ordumuzun teröre karşı koyma yetki ve sorumluluğu yoktur. Memleketi savaş alanına çeviren terör örgütlerine karşı mücadele (bu işten hiç anlamayan) vali ve kaymakamlar eliyle İller İdaresi Kanununa göre yürütülmeye çalışılmaktadır. Ordu ve güvenlik kuvvetleri sadece kendisine doğrudan saldırılarda meşru müdafa halinde operasyon yapabilmektedir.
Türk ordusu, geçen dönemde kumpasa dayalı davalarla kaybettiği gücünü toparlamaya ve yaralarını sarmaya çalışmaktadır. Kumpas ile birlikte yapılan düzenlemelerle ordunun geleneksel disiplinini sağlayan İç Hizmet kanunundaki kaldırılan bazı maddeler yüzünden yaşanan disiplin zafiyeti devam etmektedir. Ayni şekilde Bedelli Askerlik Kanunu uygulaması ile parası olmayanın vatan için şehit olduğu, parası olanın banka veznesindan terhis olduğu ortamın yarattığı sıkıntılarda henüz giderilememiştir.
T.C. Devleti; kendisini koruyacak tüm tedbirleri Anayasa ve yasalarla belirlemiş ve bununla ilgili teşkilatları oluşturmuştur. Buna rağmen bu hususlar dikkate dahi alınmamakta, Sıkıyönetim, Olağanüstü Hal, Seferberlik ve Savaş Hali durumlarını ilan etmek akla gelmemektedir.
Ordunun üst komuta kademesinin tamamı 3 Ağustos Askeri Şurasında tamamen değişecektir. Bu durumda eski yönetim kademesinin etkili tedbir alması beklenemez. Ayrıca yaz ayları ordu ve emniyet güçlerinin rutin tayin mevsimi olup tecrübeli birlik komutanları ve kurum amirlerinin önemli bir bölümü yer değiştirme süreci içindedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen insanlarımız içinde bulundukları bölünüp parçalanma ve kanlı bir iç savaşa sürüklenme sürecinin farkında bile değildir. Yaratılan psikolojik algı ortamı ile halkımız hiç bir şeyi önemsemez hale gelmiştir. İşte asıl tehlikeli olan budur.
Türkiye herşeye rağmen güçlü bir ülkedir. Bugün en önemli eksiği güçlü bir siyasi iradeye sahip olmamasıdır. Vatanın ve milletin sahibi olan TBMM’nin böyle zor günlerde tatilde olması bu vatana yapılabilecek en büyük kötülüktür. Oysa 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’in ilk icraatları bugünün vekilleri için ibret alınacak derslerle doludur.
23 Nisan 1920-1 Nisan 1923 arasında görev yapan Birinci TBMM olağanüstü bir meclistir. Çünkü günümüz meclisinin aksine orada Güçler Birliği ilkesi vardır. Yasama, Yürütme ve Yargı TBMM’de toplanmıştır. 23 Nisanda en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey Meclisi yönetmiş ve 24 Nisan’da Mustafa Kemal TBMM Başkanı olmuştur.
Bugün her türlü kanun, yönetmelik ve iç tüzük hükümlerine sahip olan 2015 meclisi, ülkedeki tüm ağır şartlara rağmen kendisinde dört ay hiç bir iş yapmama yetkisi bulurken Atatürk’ün TBMM, kuruluşunun ikinci gününde ilk kanununu kabul etmiştir. Birinci TBMM’nin 24 Nisan’da çıkarmış olduğu ilk kanun Ağnam (Hayvan vergilerinin 4 katına çıkarılmasına dair) Kanunudur. İkinci Kanun ise 29 Nisan 1920’de çıkarılan Hıyanet-i Vataniye Kanunudur.
Demekki TBMM bir gün içinde toplanıp ülke yönetimine sahip çıkabiliyor ve gerekli yasal düzenlemeleri yapabiliyormuş.. Bugünde yapılmaması için hiç bir sebep bulunmamaktadır.
ACİLEN ÖNERİLERİM ŞUNLARDIR;

– TBMM derhal toplanıp ülke yönetimine ağırlığını koymalıdır. Bu meclisten istenildiği takdirde ülkenin tüm sorunlarını sahiplenecek hükümet çıkabileceği dosta düşmana göstermelidir.
– Acilen alınacak yasal önlemlerle (Sıkıyönetim, Olağanüstü Hal, Seferberlik ve Savaş hali gibi ) yürütülen savaş için güvenlik güçlerinin elini bağlayan zincirler kırılmalıdır..
– Mevcut terörün dış kaynaklı ve destekli olduğu gerçeğinden hareketle teröre karşı etkin mücadelenin ancak Suriye, Irak ve İran ile yapılacak koordineli çalışmalarla önleneceği dikkate alınarak bu ülkelerle en üst düzeyde siyasi ilişkiler geliştirilmeli, ortak operasyonlar düzenlenebilmelidir.
– Terörden etkilenen ve yaratılmak istenilen iç savaş ortamından halkımızı korumak maksadıyla ülke çapında yoğun bir halkı bilgilendirme operasyonu (Psikolojik Algı Operasyonu) yapılmalıdır. Bu konuda üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarımızda dahil olmak üzere tüm iletişim kanallarından koordineli şekilde istifade edilmelidir.
– Terörle mücadelede çok üstün gayret ve hizmetleri bulunan yetişmiş personel (emekliler dahil) bulunmalı, etkin ve doğru görevlendirmeler yapılarak bunların bilgi, görgü ve tecrübesinden azami istifade edilmelidir..
Bunlar yapılmadığı takdirde sonumuzun ne olacağını görmek için uzmanlığa ihtiyaç yoktur. Son bir kaç yıl içinde Irak, Suriye, Libya’nın yaşadığı süreç geleceğimizin fotoğrafını göstermektedir. Bu albüme bakmak kafi gelecektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale
 https://kumkale.wordpress.com/2015/08/03/neden-ve-nereye-surukleniyoruz/

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder