23 Mart 2020 Pazartesi

ABD NİN İSLAM POLİTİKASI., BÖLÜM 1

ABD NİN İSLAM POLİTİKASI., BÖLÜM 1 




ABD’NİN İSLAM POLİTİKASI 
Prof. Dr. Hasan KÖNİ* 
* Ankara Üniversitesi. S.B.F.Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. 
AVRASYA DOSYASI.,

Giriş: 


     Sovyetler Birliği çökene kadar, Siyasal İslam konusunda uluslararası ilişkilerde pek araştırma, makale, kitap yayınlanmaz dı. 

Sovyetlerin çöküşünü gerçek olarak 1985 civarında kabul edersek siyasal İslam konusunda yoğun yazıların bu dönemden sonra başladığı ortaya çıkar. Siyasal İslam’ın önemini ortaya çıkaran iki önemli olay bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Orta Doğu’daki İsrail-Arap çatışmasıdır. 1948 yılından beri süre gelen bu çatışma Arap ülkelerinde reaksiyoner İslami grupların oluşmasına yol açmıştır. 

    Ancak, Sovyetler Birliği’nin varlığı ve komünizm Batılı ülkeleri daha çok ilgilendirdiği için İslam’ın siyasi yüzüyle müslüman ülkeler ve genellikle bu ülkelerin askeri bürokrasileri uğraşmak zorunda kalmışlardır. 

    Siyasal İslam’ı sıçratan olay, 1979 yılında Sovyetler’in İran Devrimi’nin tepkilerini önlemek üzere Afganistan’a girmesiyle başlamıştır. 
İran Devrimi’nden çok daha önceleri Gürcü asıllı Fransız yazar Helene Carrere D’Encause’un, Türkçe’ye, “Çatlayan İmparatorluk” adı ile çevrilen eserinde yazar, Sovyet İmparatorluğu’nda Orta Asya Türk müslümanları ile Rusların iyi geçinmediği ve bu imparatorluğun çökmekte olduğu yönünde iddialar ortaya atmıştır. 

1979 Orta Doğu ve Yakındoğu müslüman ülkelerinin tarihi için dönüm noktası olmuştur. Amerikan elçiliğini basıp 400 elçilik mensubunu bir sene kadar rehine tutan İran bu hareketini Irak’la sekiz sene kadar savaşarak ödemiştir. Irak’ın savaşa girmesinde Suudi Arabistan ve Kuveyt paralarıyla, Fransa, Rusya, ABD, Almanya silah ve cephaneleriyle etkili bir rol oynamışlardır. İran-Irak savaşı daha sonra Körfez savaşının kapısını açacaktır. Hem İran-Irak savaşı hem Körfez savaşı ise Türkiye’nin karşısına PKK ve Kuzey Irak sorununu çıkaracaktır. 

    1979 yılının ikinci olayı ise Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’nin Afganistan’daki İslami grupları desteklemesi olmuştur. Bu destek, aşağıda anlatacağımız gibi ABD, Suudi Arabistan, Pakistan ve hatta Çin’den gelmiştir. 1989 yılında Ruslar Afganistan’dan çekilirken Afganistan’da silahlı çatışma konusunda yetişmiş müslüman ülkelerin hepsinden gruplar oluşmuştur. Bu gruplar, Çeçenistan’da, Bosna’da Somali’de Sudan’da, Mısır’da Batılı dostlarının yanında ve karşısında dövüşmüşlerdir. 
Afgan militanları Batının yarattığı bir Frankeştein olmuştur. 

Batı’nın Yakın Doğu’da yarattığı militan İslam Orta Doğu’da varolan militan İslam’ı denetimine almış-Hizbullah grupları gibi-ve etkinliğini Güneydoğu Asya’ya yaymaya başlamıştır. Amerikan Teröre Karşı Koyma Grubunun Başkanı elçi Michael A. Sheehan terörizme karşı koyma ile ilgili olarak Senato önündeki ifadesinde, İran, Suriye, Libya ve Irak’ın gözetim listesinde olmasına karşılık, bu ülkelerin terörizme direkt destek vermelerinde gerileme olduğunu belirterek asıl Pakistan’ın içindeki terör kaynaklarına dikkat çekmiştir.1 

Elçi Sheenan’a göre terörizmde ikili bir gelişme görülmektedir. Bunlardan ilki terörist gruplar iyi örgütlenmiş, mahalli ve bazı devletler tarafından desteklenme yerine belirgin örgüt yapısı olmayan yeni bir uluslararası bağla oluşmuş gruplara dönüşmüşlerdir. İkincisi terör eylemleri Orta Doğu’dan Güney Asya’ya kaymıştır. 

Sheenan’a göre terörizmin Güney Asya’ya kaymasındaki başlıca neden Afganistan’ın Sovyetler tarafından işgalinden sonra ve bunu takip eden on seneyi aşkın iç savaşın Afganistan’da hükümeti ve sivil toplumu yok etmesi olmuştur. Dünyanın her tarafından gelen savaşçılar ve silahlar bu bölgede dengeyi yok etmiştir. Afganistan’daki savaşlar Orta Doğu’daki diğer çatışmalara destek sağlanmasını doğurmuştur. 

Nihayet Taliban, Kuzey İttifakı’na karşı savaşmaya devam etmekte ve ülkenin her yerinde güç kazanmaktadır. Güney Asya, Kafkaslar’a ve Orta Doğu’ya destek sağlamaktadır.2 

Orta Doğu barış görüşmelerinden ümitli olan Orta Doğu devletlerinin teröristlere karşı tutumunu değişirken terörizm de coğrafya değiştirmiştir. 

ABD terörizmin mali desteğini kırmaya çalışmaktadır. Bu konuda en çok şikayet edilen kimse bir zamanlar Afgan savaşında ABD adına çalışmış olan Suudi Arabistanlı Ussame Bin Ladin’dir. Washington, daha önceleri desteklediği Taliban’dan artık şikayet etmektedir. Taliban’ın Keşmir’de, Mısır’da ve Cezayir’de radikal İslamcı militanlara destek verdiği belirtilmektedir. 

Sheenan’ın ifadesi resmi bildiriler ile gizli devlet eylemlerinin ne kadar çeliştiğini göstermektedir. Şimdi bazı belgelere dayanarak asıl durumu ve nedenlerini ortaya koymaya çalışacağız. 

I - Arabistan-ABD İlişkisi., 

Petrol, II. Dünya Savaşı sonrasında Amerikan toplumunun bir sosyal olayı durumuna gelmişti. Yalta Konferansı’ndan önce Roosevelt Senatör Landis’in hazırladığı petrol ve Orta Doğu’da Amerikan çıkarları adlı raporu okumuştu. 
   Bu metin daha sonraları Araplar ile Washington arasında kabul edilmiş bir manifesto durumuna gelecekti. Yalta dönüşünde kısa süre Mısır’da duraklayan Roosevelt Cidde’deki ABD’nin Konsolosu’na Suudi Arabistan Kralı ile bir randevu ayarlaması için emir vermiştir. Bu buluşma 14 Şubat 1945 günü ABD’nin kurvazörü Quincy’de gerçekleşmiştir.3 İki devlet adamı arasındaki konuşmalar bugün Quincy Paktı diye bilinen bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma beş önemli konu üzerinde kurulmuştu. 

a) Suudi Krallığı’nın dengesi ABD için hayati bir çıkar taşıyordu. Krallık ABD’ye sürekli Petrol sağlayacaktı. Bunun karşılığında Washington Suudi Arabistan’a kayıtsız şartsız güvence sağlıyordu. 1991 yılında ABD’nin Suudi’lerin yanında savaşa girmesi Quincy Paktı’nın bir sonucuydu. Petrolü araştıracak olan şirketler toprağın sahibi olmayacaklardı. 

Araştırdıkları alanları 60 seneliğine Kiralayacaklardı. 

Anlaşmanın sona ereceği 2005 yılında kuyular ve üzerindeki materyel Suudi Arabistan’a geri verilecekti. Kraliyete ödenecek para varil başına 21 cent olarak saptanmıştı. Aramco şirketine verilen araştırma alanı  1.500.000 kilometre kare idi. 

b) ABD sadece Suudi Arabistan’ın değil Adap yarımadasının güvenliğini de sağlayacaktı. Böylece ABD İran Körfezi’nin güvenliğinden sorumlu oluyordu. Zaten Suudi Arabistan bu bölgede başat güçlerden biriydi. 

c) İki ülke arasında Ekonomik, Ticari ve mali bir ortaklık kurulmuştu. 

    ABD silah satışları karşısında petrol alımlarını arttırıyordu. Suudiler bu anlaşmaya uygun olarak Amerikan devlet bonolarına zaman içinde 400 
milyar dolar yatırmışlardır. 

d) Bu yatırımlar karşılığında insan haklarını ileri sürerek bütün dünyayı sıkıştıran Washington, Suudi Arabistan’ın iç işlerine karışmayarak İslami rejim ihraç eden bu ülkeyi rahatsız etmemiştir. 

Gerçekte Suudi Arabistan Krallığı bir Devrin İran’ı gibi, Ahlaki açıdan savunula bilir bir ülke değildir. 

e) Quincy Paktı’nın üzerine düşen tek gölge Filistin sorunu olmuştur. 

Kral’a Musevilerin Almanlar karşısında çektikleri ızdırabı anlatan Roosvelt’e karşı İbni Suud, Musevilere onlara baskı yapan Almanların evlerini ve topraklarını vermesini önermiştir. Fakir Filistin’e Musevilerin yerleşmesini bir türlü kabul etmemiştir.4 
ABD, Arap yarımadasının yönetiminde Suudilere dayanmasına karşın İsrail-Filistin sürecinde Suudilere bundan böyle çok dar bir manevra alanı bırakacaktır. Bu dar alan içinde Suudiler İslamcı eylemlere destek verebilmektedirler. 

Bu anlaşma bölgede İngiliz Hegemonyasına son verecektir. 

ABD diğer Avrupa Devletlerini dışarıda bırakarak Orta Doğu’ya yerleşecektir. 
Bu anlaşmanın diğer yönleri de bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Suudi Arabistan kullanılarak bölgede laik milliyetçi Arap devletlerinin ortaya çıkmaları denetlenecektir; ikincisi ise Suudi Arabistan korunarak İsrail’in güvenliği de sağlanmış olacaktır.5 

II- Arap İslamcıları Arap Milliyetçilerine Karşı 

1950’li yıllar Mısır’da genç subaylar hareketiyle Arap Milliyetçiliğinin ve daha sonra Pan-Arabizmin doğduğu yıllar olmuştur. 

Arap milliyetçiliği Batı emperyalizmine karşı olmuştur. 

1948’de İsrail’in kurulması, Arapları bağlantısızlık hareketine itmiştir. Türkiye’nin İngilizlerin baskısıyla Bağdat Paktı’nı kurması pek başarılı bir girişim olmamış tır. 

Paktaki tek Arap ülkesi Irak’tır. 1956 savaşı İngilizleri Orta Doğu’ya geri döndürememiştir. Washington Mısır’ın yanında yeralmıştır. Ancak, 
Sovyetler’in Mısır’ın yanında yeralmaları, ABD’nin Asuan barajına mali yardım vermeyi reddetmesi ve Johnson’un Beyaz Saray’da Kennedy’nin yerini alması Mısır-Amerikan ilişkilerini geriletmiştir. 1966 yılında ABD’ye çağrılan Faysal, Amerikan yönetimini Sovyet taraftarı Nasır’a karşı uyarmış ve Yemen’de 1962’den beri solcu Cumhuriyetçilere yaptığı yardıma dikkate çekmiştir. 

   Suudi Arabistan kralcıları desteklerken Nasır 68.000 kişilik bir ordu ile Albay Sallal’i desteklemiştir. Arap dünyasında Mısır, Irak, Suriye, Tunus ve Cezayir gibi solcu laik rejimler gelişmiştir. 

1970’lerde Pan-Arabizmin yanında Arap sosyalizminden bahsedilir olmuştur. 

   Nasır tutucu Arap rejimlerini ve onların içinde yeralan emperyalist üsleri ortadan kaldırmaktan sözetmektedir. 

Bu durum karşısında İsrail’liler tutucu Araplarla ilişki kurmayı tercih etmişlerdir.6 

    1967 Arap-İsrail savaşından sonra batıdan ithal edilen laik, milliyetçi modelin bu savaşlara neden olduğu Doğu ve Batı Arap ülkelerinin omuz omuza savaştığı ileri sürülmüştür. 

    1967 savaşından sonra İslamcı Araplar siyasal sahneye büyük bir gürültü ile gireceklerdir. Bu Arapların, derneklerin, birliklerin arkasında Müslüman Kardeşler Örgütü vardır. Hassan el-Banna ve Sayed Kutb’un kurduğu Müslüman Kardeşler Örgütü hak ve hukukun birleştiği ‘tevhid’ ilkesi üzerine dayanmaktadır. 

Suudilerin desteğiyle Kardeşlik Örgütü, ‘Özel Düzen” adı altında gizli bir ordu kuracaktır. Kardeşler, Milliyetçi Nasır’a karşı Kral Faysal ve Amerikan gizli servislerince desteklenecektir.7 

Bu destekle güçlenen Müslüman Kardeşler bugün Sudan, Yemen, Ürdün, Suriye, Filistin, Tunus, Cezayir ve Fas’ta kollar bulundurmakta ve Latin ABD, Siyah Afrika ve Güney Doğu Asya’daki İslamcı hareketlerin temelini oluşturmaktadır. 

Müslüman Kardeşler’in ideolojik babalığını yaptığı İslamcı hareketlenme çok değişik ve hetorojen bir yapılanma göstermiştir. 

Genel olarak İslamcı ideoloji reformu örgütlenmelere benzemektedir. 

Bu örgütlenme içinde İslamın temellerini Arap-Müslüman halkların sorunlarına bir çözüm olarak göstermektedirler. Böylece dünyadaki aşırı dinci gruplar kendi sektlerinin yaşamı üzerine yoğunlaşmakta çok sıkıştırıldıklarında siyasi şiddete veya terörist girişimlere başvurmaktadırlar. 

Soğuk Savaş sırasında ve 1989 Lübnan savaşının sonuna kadar İslamcı ideolojiye sahip bu topluluklar kendi uluslararasına uygun stratejiler geliştirmeye çalışmışlardır. Bu stratejiler kendilerinin ülke rejimlerine karşıdırlar. 1990’dan itibaren İslamcı gruplar Orta Doğu’da çabalarını kabileler, büyük Arap aileleri veya savaşçılarının etki alanlarında ve etnik yapılarda yoğunlaştırmaya başlamışlardır. İslamcı ideoloji, taktik olarak alternatif bir ulusal alan göstermemektedir. Ulusal alan göstermedikleri için müslüman devletleri belirli sınırlar içinde yöneten bütün rejimler meşruiyetlerini kaybetmektedirler. 

Böylece belli bir toprak alanında milliyetçiliğe dayanan Kemalist, Nasirist ve Baasçı rejimler anti-müslüman komploları olarak görülmektedir. 

Ulusçu fikirler, inancı olmayanların ümmetin bütünlüğünü bölmek için kullandıkları şeytani bir fikir olarak kabul edilmektedir. Ulusçu olmayan 
yapılanmalar yeni uluslararası düzende Batı’nın işine gelen bir konum oluşturmuştur. Ulus devletin direnişi olmadan geniş pazarlar Batı’nın 
mallarına açık olacaktır. İngiltere bu gerçeği daha I. Dünya Savaşı öncesi keşfetmiştir. Orta Doğu’da etkin bir rol oynayan İngiliz istihbaratı 1915’de Çanakkale’yi geçememiştir ama Osmanlı İmparatorluğunu Orta Doğu’da yenerek çökertmiş, kendisine karşı ayaklanan Hindistan’ın müslüman kısmını Pakistan ve daha sonra Bangladeş diye ayırarak zayıflatmış ve İngiliz tekstil endüstrisine karşı çıkan Gandi’den intikamını almıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD durumu farkederek müslüman ülkelerle; Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, İran ile Sovyetler Birliğini çevrelemiştir. Ruslar’ın Vietnam’ına karşı Afganistan müslümanlarını kullanarak, doğuda Sovyetlerin işini bitirmiştir. 

Afganistan’daki savaş günümüzde Ruslar’ın geri çekilmesine karşın yeni bir stratejiyle canlanmış bulunmaktadır. 

   Bu yeni Strateji Zbigniew Brzezinski “Satranç Tahtası” adlı kitabında geliştirmiştir. 

   Brzezenski’ye göre enerji sahaları ve doğal kaynakları nedeniyle önümüzdeki bin yılda ABD’nin birinci derecede ilgi alanı içindedir. 

Bu alan Balkanlar’ı Orta Asya ve Çin’i kapsamaktadır. Avrasya alanı içinde merkezi bir yer tutan Türkiye’nin yeniden güç kazanması için çabalar ancak 1996 yıllarında başlayacaktır. Yeni Avrasya stratejisi bu defa komünizme karşı değildir. Karşı olunan Ruslar’ın 19. yüzyılda olduğu gibi sıcak denizlere inmesini önlemektir. Bu stratejide önemli olan Türk, Suudi ve Pakistan’ın ve ilerde İran’ın etki alanlarının sağlamlaşmasıdır. 

Bu arada İslamcı ideolojide de ilerlemelidir. Brzezinski ideolojik İslamı “belirli bir İslamcı kimlik” olarak tanımlamaktadır. 

Eğer bu belirgin İslamcı kimlik gelişmezse Orta Doğu’da bir kaos ortamı yaşanacaktır. İslamcı kimliğe önem verilmesinin nedeni bölgenin bu kimlik altında küresel ekonomik yapının içine çekilmesi modeliydi. İslami kimlik bölgede etnik çatışmalar ve siyasal dengesizlikler yaratacak ve Orta Asya bölgesine ABD tam olarak yerleşecekti. Türkiye’yi menteşe devlet, bölgesel güç olarak öven Brzezinski aslında “İslami kimliğin” babasıydı. 

Brzezinski’nin Amerikan Güvenlik Konseyine kabul ettirdiği amaç Rusya’nın Orta Asya’dan silinmesiyle ilgiliydi. 

Bu nedenle Basra Körfezi Krallıklarında bastırılan binlerce Kuranı Kerim silahlarla birlikte Özbekistan’a, Tacikistan’a ve Türkmenistan’a sokuldu. ABD İslam kaldıracını kullanarak ilerisinin bu önemli alanına siyasi dengesizlik sokuyordu. Siyasi dengesizlikleri Amerikan gücü çözecek ve bu bölgeye Orta Doğu’da yaptığı gibi çözüm üretici olarak oturacaktı. Orta Doğu’da olduğu gibi Orta Asya’da ulusçu orta sınıflar var olmadığı için orta ve uzun dönemde Amerikan yatırımlarıyla mücadele edecek Washington’a göre İslam kapitalizm içinde eriyebilir di, İslam, milliyetçi hareketlerin anti-dozunu oluşturuyordu ve sosyalizmin geri dönüşüne karşı bir kaleydi; kısacası İslam yeni liberal düzenin kaçınılmaz müttefikiydi. 

“Cihad’a karşı McWorld” yani Cihad’e karşı Macdonald’s dünyası adlı eserinde bir yazar Cihad ve Macdonald’s dünyasının ortak bir noktası olduğunu söylüyor. Yazara göre her ikisi de ulus devletin egemenliğine ve demokratik kurumlarına karşı ortak savaş veriyorlar. Sivil toplumu yeriyorlar, demokratik vatandaşlığa karşılar ama söylediklerinin karşısında alternatif demokratik kurumlar önermiyorlar. Ortak noktaları sivil özgürlüklere karşı olmaları.8 

ABD’nin Militan İslam’a karşı tutumunu yansıtan en iyi araştırmalardan birisi eski CİA ve Rand Corporatıon araştırıcısı Graham Fuller. 

   Füller 1995’te bütün Avrupa büyükelçiliklerine gönderilen: “ Cezayir Geleceğin İslam Devleti olacak mı? ” adlı raporun yazarı. 

   Fuller’in analizlerinin 1996 yılına kadar Orta Doğu bölgesinde ABD’nin politikasını yönelttiğini belirtmekte yarar olduğu kanısındayız. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

25 Şubat 2020 Salı

KÜRT HALKIN BİRLİĞİ PARTİSİNİN ESKİ LİDERİ VE ÖNDE GELEN SURİYELİ KÜRT SİYASETÇİ SALAH BEDRETTİN İLE SÖYLEŞİ

KÜRT HALKIN BİRLİĞİ PARTİSİNİN ESKİ LİDERİ VE ÖNDE GELEN SURİYELİ KÜRT SİYASETÇİ SALAH BEDRETTİN İLE SÖYLEŞİ 


Suriye Kürt hareketinin önde gelen isimlerinden biri olan Salah Bedrettin uzun yıllar aktif siyasetin içinde yer almıştır. Bedrettin son dönemde Suriye Kürt bölgelerinde yaşanan devrim hareketinin gerçek sahibinin siyasal partiler değil sokaktaki gençler olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle de aktif siyasetin içinde yer almamakla birlikte devrimin gerçek sahipleri olarak gördüğü Kürt gençlik hareketleri ile ilişkisini ve desteğini sürdürmektedir. Salah Bedrettin ile halen yaşamakta olduğu Irak’ın Erbil şehrinde görüşme imkanı elde ettik. Bedrettin Suriye’nin geleceği, Kürtlerin beklentileri ve Türkiye ile ilişkiler konusundaki görüşlerini bizlerle paylaştı. 



SALAH BEDREDDİN: “SURİYE REJİMİ DÜŞTÜĞÜ ANDA GENÇLERİN OLUŞTURACAĞI BAŞKA BİR PARTİ ORTAYA ÇIKACAK. ESKİ PARTİLERİN HİÇBİRİ KALMAYACAK.” 

Söyleşi; 

ORSAM: Öncelikle kısaca kendinizi tanıtabilirmisiniz?  

Salah Bedrettin: 40 yıldır Suriye’de muhalefetin içindeyim. Şu an tek başıma çalışıyorum. Yazılarım var. Tüm muhalefeti yakından tanıyorum.  Onlar da beni tanırlar ancak hiçbir partiye üye değilim. 

ORSAM: Suriye Ulusal Konseyi ile bir ilişki Suriye’nin özgürleşmesi adına çalışmalarım, yaniz var mı? 

ORSAM Konuk Salah Bedrettin: Hayır. Hiçbir partiyle ilişkim yok. Gelecekte de olacağını sanmıyorum. 

ORSAM: Suriye’de mevcut çatışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz, bu çatışma sizce nasıl sonuçlanacak? 

Salah Bedrettin: Suriye’de 16 Kürt partisi KürtUlusal Konseyi’ni kurdu. 
Bu partiler Suriye Kürtmuhalefetini temsil etmemektedir. Kuruldukları 
zaman hiçbir tarafa yakın olmadıklarını ilan ettiler; ne rejimin yanındalar ne de muhalefetin. PYD rejimin bir parçasıdır. Suriye muhalefeti Kürtlerin parti kurmasına izin vermiyor. Gençler caddelerde gösteri yapıyorlar. Kürtler parti 
programlarında ne rejime ne de muhalefete taraf olmuşlardır. Ama bugün rejim çok zayıflamıştır. Düşme ihtimali vardır. İki seneden sonra Kürt partiler “Biz de rejimin yıkılmasından yanayız” diyorlar. Suriye’de şu an bulunan muhalefet klasik muhalefet değildir. Bu savaş sadece caddede gösteri yapan gençlerin savaşıdır. Biz, rejimin düşmesini ve özgür olmayı istiyoruz. Ben caddelerde 
kendilerini gösteren gençlerin yanındayım. İnanıyorum ki zafer, gelecekte gençlerin ve eziyet çekenlerin olur. 

ORSAM: Her ne kadar gençler sahada olsa daPYD’nin silahlı kanadı olduğunu biliyoruz. Sizce devrimi PYD mi kontrol edip yönlendirecek yoksa sokaktaki gençler mi? 

Salah Bedrettin: PYD, rejimin projesiydi. PYD, gösteriler başladıktan sonraki ilk 8 ay yoktu. 8 aydan sonra PKK ve Esad arasında Süleymaniye’de bir görüşme oldu. Beşar Esad’ın kız kardeşi ile evli ve askeri istihbarat başkanı Asıf Şevket geldi ve o anlaşmayı yaptı. Esad ve PKK, Süleymaniye’de düşmanlarının Türkiye olduğu konusunda anlaştılar. Esad rejimi onlara silah ve ülkeye girme izni verdi. Birinin elinde silah varsa kendini ispat etmeye çalışır. PKK’nın Suriye’de kaç grubu var bilmiyorum ama hepsi Kürt meselesi için çalışmıyor. Bazıları rejiminin çıkarları için çalışıyor. Aslında açık bir şekilde Hafız Esad’la birlikteydiler. Onların programları Suriye’ye yönelik değil Türkiye’ye yöneliktir. 

ORSAM: Suriye Kürtleri’nin federalizm talepleri var. Bu talebin gerçekleşeceğini düşünüyor musunuz? 

Salah Bedrettin: Savaş iki aşamadır. Biz şu an birinci aşamadayız. Birinci aşama rejimin yıkılmasıdır. İkinci aşamada ise birçok adım var. Kürtler de bu adımlar dan biridir. Ben Kürtlerin federalizm isteğiyle Araplarla savaşacaklarını düşünmüyorum. Çünkü bunun için uygun zaman şu an değil. Bu istek Kürtlerin hakkıdır. İnşallah gelecekte bu haklarını elde ederler. Kürtlerin dışında sorun yaşayan başka gruplar da vardır; Hıristiyanlar, Türkmenler. Din ve mezhep sorunları da var. Ancak tüm bu sorunlar ikinci aşamanın konularıdır. Şu an Kürtlerin “federalizm istiyoruz” demeleri siyasi amaçlıdır. Gerçeklik payı şu 
an için yoktur. Biz Hafız Esad zamanında “federalizm istiyoruz” derken, şu an konuşanlar “biz istemiyoruz” diyorlardı. 

ORSAM: Suriye Kürtleri arasında en güçlü siyasal hareketlerin hangileri olduğunu düşünüyorsunuz? Yoksa az önce bahsettiğiniz hiçbir hareketi desteklemeyen gençler mi daha kuvvetli? 

Salah Bedrettin: Suriye rejimi düştüğü anda gençlerin oluşturacağı başka bir parti ortaya çıkacak. Eski partilerin hiçbiri kalmayacak. Hatta bu sadece Kürtler için değil Araplar için de geçerli. Araplar içinde de çok parti var. Bu partilerin 
de bir anlamı yok. Kimse ne olduklarını bilmiyor. Toplumun %60’ı gençtir. Demek ki geleceğin %60’ı gençlerindir. 

ORSAM: En güçlü gençlik hareketleri hangileridir? 

Salah Bedrettin: Yerel Koordinasyon Komiteleri, Özgür Suriye Ordusu gibi yapıların gençler içinde koordinatörleri vardır. Özellikle Haseke vilayetinde. Afrin’de Özgür Kürt Ordusu var. Bunlar Özgür Suriye Ordusu’nun bir parçasıdır. 
Bu grubun ismi El Meclisi Askeri Kürdi Hur’dur. 4 birlikten (ketibe) oluşur: Selahattin Eyyübi, Yusuf Azmi, Kaval Hattat, El Bab (Kürtler ve Türkmenler birlikte). Bunların hepsi bir meclistir. Başında Suriye ordusundan ayrılmış bir albaybulunmaktadır. Şu an Suriye’deki savaş budur. Genç Koordinatörler ve Özgür Ordu’nun birlikteliği. Dışarıdan insanlar onlara destek veriyor. 
Bunların içinde bazı insanlar var. Hangisi yenerse onun tarafında yer alacaklar. Bazılarına ise Şebiha diyoruz. PKK da Esad’ın Şebihası sayılmaktadır. Öcalan ve Türkiye arasındaki görüşmeler sonuç verirse Suriye’nin durum çok değişecektir. 

ORSAM: Nasıl bir değişim olur? 

Salah Bedrettin: Şu an PKK’nın Esad’la aralarında bir bağ var. Ama Türkiye ve Öcalan anlaşırsa hiçbir bağ kalmaz. Mantık böyle olacağını göstermektedir. Türkiye ve Suriye milleti dosttur. Öcalan Kandil’e bir mektup göndermiş. Buna 
göre Öcalan ilişkilerin düzeleceğini söylemiştir. Öcalan çok kuvvetli bir liderdir. 

ORSAM: Irak Kürt Bölgesi’nde peşmergelerin eğittiği Suriyeli peşmergeler var. Bu peşmergelerin Suriye’ye dönmesi olasılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Salah Bedrettin: Bana göre bunun zamanı geçmiştir. 

Suriye’de iki senedir savaş vardır. Irak’a1000 kişi geldi ve eğitim gördü. Ancak Suriye’ye dönmedi. Dönmeleri de gerekmiyor. Bugün görülmekteki rejim ve muhalefet arasında diyalog gereklidir. Bu konu siyasidir. Eğer bu peşmergeler 
dönerse PKK ile çatışma yaşanır. 

ORSAM: En güçlü gençlik örgütleri hangileridir? 


Salah Bedrettin: Hepsinin başkanlığını yapacak tek bir isim yok. Bunlar 4-5 gruptur. Bazen birleşir bazen ayrılırlar. Bir ay başka bir şey olur diğer ay başka bir şey. Mesela bir grup var. Başkanını hapse attılar ve o grup dağıldı. Sonra başka bir grup oluştu. Bunlar ne partidirler ne de askeri örgüttürler. Suriye’deki savaşın bir özelliği var. Kürtler nerede gösteri yaparsa bu gençler onların 
peşinden gider. Ama bir sorun çıkarsa hepsi dağılırlar. 

ORSAM: Serikaniye olayları hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Salah Bedrettin: Rakka’dan bazı Arap aşiretler Kamışlı’dan da PYD grupları Serikaniye gitmiştir. Bu aşiretler Serikaniye’de fitne oluşmasına sebep olmuş ve karışıklık yaratmıştır. Ben bu işin içinde rejimin elinin olduğunu düşünüyorum. 
Fitne Müslümanlar için çok kötüdür. Serikaniye’de her türlü insan var; Arap, Çeçen, Çerkes. Özgür Ordu’nun Suriye’nin her yerini kontrol etme hakkı vardır. Bunlar savaşın önemli bir parçasıdırlar. Araplar oraya geldiklerinde PYD’liler “Bunların hepsi Erdoğancı” diyordu. Ancak bildiğiniz gibi yakın zaman önce PYD ile bu gruplar anlaştı. Şimdi hepsi dostlar. Ortayaçıktı ki bunlar Erdoğancı değil Esatçıdırlar. PKK Serikaniye’ye El Kaide’nin Türkiye’den geldiğini iddia ediyor. 
Bu işin aslı yoktur. Türkiye bugüne kadar orada problem yaratmayı istememiştir. Türkiye’nin istediği tüm grupların birbirleriyle değil rejimle savaşmaları. Gelecekte belki bu isteği değişebilir ama şimdiye kadar böyle bir tavrı olmamıştır. 

ORSAM: Türkiye’nin Suriye Kürtleri’ne yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Salah Bedrettin: Şubat 2012’de Dışişleri Bakanlığı’nın davetlisi olarak Türkiye’deydim. Müsteşar Feridun Sinirlioğlu ve Yardımcısı Halit Çevik’le görüştüm. Onlara; “Biz Türkiye’yle komşuyuz. 900 km sınırımız var. Her iki ülkede Kürtler vardır. Bu durumda iki ülkenin birlikte çalışması gereklidir.” dedim. Ben üç ayaklı bir komite kurulmasını önerdim; Türkiye, Irak Kürdistan’ıve Suriye. Bu üç taraf anlaşmalıdır. Esad’ın gitmesi hepsinin çıkarınadır. 

Ortadoğu’da Kürt ve Türk birbirlerini anlamalı ve anlaşmalıdır. İnanıyorum ki Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden bu meselenin sonu gelmeyecektir. Ben Öcalan ve Türkiye arasında yapılan görüşmelerden çok umutluyum. İnşallah bir sonuca ulaşır. 

ORSAM: Suriye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Esad rejimi çökecek mi? 

Salah Bedrettin: Esad rejimi yıkılacaktır ve Suriye parçalanmayacak tır. Yeni bir anayasa yürürlüğe girecektir. Bu anayasada Suriye milletinin sadece Araplardan oluşmadığı, çeşitli milletlerin de var olduğu yazacaktır. Her millet Suriye’nin bütünlüğü içinde hakkını alacaktır. Esad, Suriye’nin parçalanmasını istiyor. Ayrışma Esad’ın planıdır. Suriye’nin %50’si ya Arap değildir ya da Sünni 
değildir. Radikal İslam gruplarının Suriye’de geleceği yoktur. Suriye milleti laiktir. 

Teşekkür ederiz. 

* Bu söyleşi ORSAM Uzmanları tarafından 26 Şubat 2013 tarihinde Irak’ın Erbil şehrinde gerçekleştirilmiştir. 

***




KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 2

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 2



2.1.3. Gorran (Değişim) Hareketi 


KBY sınırları içinde en güçlü üçüncü siyasal hareket Gorran ya da diğer adıyla Değişim Hareketi’dir. Liderliğini Noşirvan Mustafa’nın yaptığı Gorran’ın kuruluşu, KYB içindeki fikir ayrılıklarına ve Süleymaniye’de gelişen yeni bir siyaset yapma biçimine dayanmaktadır. 

Gorran Hareketi’nin temelleri düşünsel olarak 1990’ların ortalarına kadar geri götürülebilir. Fakat bu hareketi asıl tetikleyen parti içinde uygulanan politikalar dan ve parti örgütlenmesinin geldiği durumdan memnun olmayan KYB’deki farklı hiziplerin yeni bir adres arayışı olmuştur. 

İlk gerçek varlığını 2009 KBY Parlamento seçimlerinde gösteren Gorran Hareketi’nin lideri Noşirvan Mustafa’dır. Mustafa’nın yanı sıra parti sözcüsü Muhammet Tevfik, Ömer Seyit Ali gibi isimler de önde gelen figürler arasındadır. Başlangıçta bir medya hareketi olarak doğan Gorran yukarıda sayılan isimlerin dışında çok sayıda genç siyasetçiye, öğrencilere, gazetecilere ve entelektüellere dayanmaktadır. Gorran’ın kadrosunda bölge siyasetindeki 
eski tüfeklerin yanı sıra daha önce siyasete hiç girmemiş yeni yüzler de bulunmaktadır. 

Hem KBY Parlamentosu’nda hem de Irak parlamentosunda muhalefet konumunda olan Gorran, gün geçtikçe muhalefetini sertleştirmektedir. 2011 yılının Şubat ayında Süleymaniye’de yaşanan olaylar doğrudan Gorran tarafından gerçekleştirilmiş olmasa da halkın taleplerinin açığa çıkarılmasında bu parti küçümsenemeyecek bir role sahiptir. Söylemlerinde genellikle yolsuzluk lara, iki büyük partinin otoriter eğilimlerine, demokratikleşmeye ve yeni bir tip siyaset yapılmasına duyulan ihtiyaca vurgu yapan Gorran Hareketi’ nin kısa süre içinde göstermiş olduğu başarıyı sürdürüp sürdüremeyeceği daha önce bahsedilen Vilayet Meclisi seçimine bağlı olacaktır. 

2.1.4. Kürdistan İslami Birliği (KİB) 


Kuzey Irak’ta uzun bir süre boyunca KDP ve KYB’den sonra üçüncü önemli güç konumunda olan İslamcı partiler arasında en güçlüsü olan KİB büyük ölçüde Müslüman Kardeşler Hareketi’nden etkilenmiştir. 1994 yılında kurulan KİB’in lideri Selahattin Bahattin’dir. Kurulduğu dönemden itibaren diğer pek çok 
partinin tersine silahlı mücadeleden uzak duran KİB, ılımlı bir muhalefet yürütme arayışındadır. 

Süleymaniye ve Duhok vilayetlerinde güçlü olan KİB, KBY Parlamentosu’nda 6, 
Irak Parlamentosu’nda 4 milletvekiline sahiptir. Son 2 yılda bölge partilerinin yakalandığı Kongre furyasına kapılan KİB de bir değişim talebiyle karşı karşıyadır. Gorran Hareketi’nin ortaya çıkmasıyla birlikte partinin KBY’deki 4. 
güçlü parti konumuna gerilemesi bu değişim talebinin önemli nedenlerinden birisidir. Pek çok konuda büyük 2 partiyle ortak noktaları bulunmasına rağmen İslam’a yaptığı vurgu ve Müslüman Kardeşler ilişkisi bu partiyi diğer partilerden farklı kılmaktadır. KİB’in önümüzdeki seçimde alacağı sonuçlar bu partinin 
içinde de yeni meydan okumaların olup olmayacağını göstermektedir. 

2.1.5. Kürdistan İslami Cemaati (KİC) 


Bölgenin en köklü İslamcı Kürt partisi olan Kürdistan İslami Hareketi’nden ayrılarak 31 Mayıs 2001 tarihinde kurulan KİC bölgenin en ilginç partilerinden birisidir. Kurulduğu dönemden beri sadece siyasi alanda değil kendisine bağlı gruplarla askeri alanda da adından söz ettiren partinin başkanı Ali Bapir’dir. ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkan, işgali din merkezli ele alarak reddeden Ali Bapir, ABD tarafından El Kaide’yle işbirliği yapan örgütlere destek verdiği gerekçesiyle tutuklanmıştır. 22 ay tutuklu kalan Bapir serbest bırakıldıktan 
sonra, KİC silahlı gücünü lağvetmemesine rağmen silahlı eylem yapmamaktadır. Halihazırda KBY parlamentosunda 4, Irak parlamentosunda iki milletvekili bulunan parti bölgenin Şeriat hükümlerine göre yönetilmesini savunmaktadır. 

2.2. Siyasi Yapının Kısa Analizi 

KBY, Irak’ın geri kalanına göre açıkça çok daha istikrarlı bir siyasi yapıya sahiptir. Öncelikle ciddi bir kamu otoritesi bulunmaktadır. Güvenlik kurumları ciddi bir şekilde çalışmakta bölgede istikrarsızlık yaratabilecek durumların 
önüne geçmektedir. Fakat siyasi yapının istikrarlı olması bütün partilerin aynı görüşte olduğu bir siyasal dengeyi yansıtmamaktadır. Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran KDPKYB koalisyonu bölgenin iç dinamikleri açısından bakıldığında siyasi dinamikleri kontrol eder gibi görünmektedir. 

Irak’ın geri kalanın büyük bir siyasi istikrarsızlığa ve güvenlik bunalımına düştüğü bir ortamda dahi kendilerini koruyabilen Iraklı Kürtler uzun süre büyük mücadelelerle elde etmiş oldukları siyasi konumlarını kaybetmek  istememekte dirler. Bunun için bir yanda Bağdat’taki merkezi otoritede önemli bir rol 
oynarken aynı zamanda KBY sınırları içinde bir siyasi dinamizm yaratılmaya çalışmaktadırlar. 

Bölgedeki partiler içinde en güçlü olan partinin KDP olduğu düşünülmektedir. Ancak asıl mesele, seçimlerde oy almak değil, bu oyları yönetimde söz hakkına dönüştürmektir. 

Bu açıdan bakıldığında KDP ile KYB arasındaki ittifak devam ettiği sürece bir başka parti ya da ittifakın Kuzey Irak’ta seçim kazanması olası görünmemek tedir. Yıllarca birbirleriyle hem siyasi hem de askeri olarak mücadele vermiş olan KDP ve KYB’nin yapmış olduğu stratejik ittifak bölgede işgal sonrası yaşanan siyasi istikrarın en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Irak’ın geri kalanında 
Sünni ve Şii Araplar hem birbirleriyle hem de kendi içlerinde büyük bir güç mücadelesine tutuşmuşken bu ittifak sayesinde Iraklı Kürtler büyük ölçüde birlikte hareket etmişlerdir. Son seçime kadar bu ittifakın dışında kalan 
partilerin dahi Kürtleri ilgilendiren petrol, federalizm, Kerkük gibi stratejik konularda birlikte hareket etmeleri 2003 sonrasında KBY’nin pek çok kazanım sağlamasını ya da elde ettiği kazanımları korumasını sağlamıştır. 
KDP-KYB ittifakı Bağdat ile ilişkiler konusunda bir avantaj yaratırken bölge içi siyasette de büyük kutuplaşmaların ortaya çıkmasını engellemiştir. Bununla birlikte, 2009 Bölgesel Parlamento Seçimi ve 2010 Irak Genel Seçimi sırasında KDP ile KYB’nin oyları ve kazandığı sandalyeler arasındaki farkın açılması her iki 
parti içinde de temelde “eşit güç paylaşımına” dayanan bu ittifakın sorgulan masına neden olmuştur. Dolayısıyla 10 Eylül 2011’de KBY’de yapılması planlanan Vilayet Meclisi Seçimi’ne iki partinin birlikte girip girmeyeceği henüz kesin değildir. Ayrıca son seçimlerden dersler çıkaran ve örgütlenmesinde önemli gelişmeler kaydeden İslamcı muhalefet ile Gorran Hareketi’nin de seçimde ciddi bir performans göstermesi mümkün olabilir. Sonuç olarak, kısa ve orta vadede bölgedeki siyasi istikrarın devam edeceği, ancak bölgenin çok daha 
renkli bir siyasal yaşama kavuşacağını kestirmek mümkündür. 

3. Türkiye ile İlişkiler 

Bugünkü Irak topraklarının İngiltere tarafından Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasından sonra Türkiye ile Irak topraklarında yaşayan Kürtler arasındaki ilişkiler kopmamıştır. 

Bu ilişkiler, önce Musul Vilayeti meselesi çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk yıllarında daha sonra ise 20.yüzyılın geri kalanı boyunca siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel olarak devam etmiştir. Fakat ilişkilerdeki en önemli dönemeci Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonrası yaşanan gelişmeler oluşturmuştur. Irak’ta 36. Paralelin kuzeyinde oluşturulan “Uçuşa Yasak Bölge”nin kurulması ve sonrasında devamı büyük ölçüde Türkiye aracılığıyla sağlanmıştır. Türkiye ile yapılan ticaret Kuzey Irak’taki ekonomik faaliyetleri besleyen can damarı olmuştur. Ancak, özellikle PKK terör örgütünün bölgedeki devlet otoritesi yokluğundan ötürü Kuzey Irak’a yerleşmesi ve buradan Türkiye’ye terörist saldırılarını gerçekleştirmesi Türkiye’nin Kuzey Irak’a bakışındaki perspektifinin güvenlik temelli olmasına neden olmuştur. 

1990’lar boyunca Türkiye’nin aklına Kuzey Irak denildiğinde kabaca iki şey gelmiştir: PKK terör örgütüyle mücadele ve Irak’ın parçalanması sonucunda kurulacak olan bir Kürt devletinin Türkiye’nin parçalanmasına neden olması olasılığı. Bu iki boyut nedeniyle Türkiye’nin politikası güvenlik perspektifinden 
yürütülmüştür. Ancak güvenlik perspektifinin son derece ağır bastığı dönemlerde dahi Türk şirketlerinin bölge ekonomisinde oynadığı rol karşılıklı ilişkilerin bir çeşit karşılıklı bağımlılığa dönüşmesine neden olmaya başlamıştır. 

Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında 1990’lı yıllarda güvenlik boyutu daha yoğun olmasına rağmen ilişkilerdeki gerginlik tonu 2003 sonrasına göre daha düşüktür. Türkiye’nin 1991’den sonra yaklaşık 10 yıl boyunca gerçekleştirmiş olduğu sınır ötesi operasyonlara KDP ve KYB farklı zamanlarda farklı biçimlerde iştirak etmişlerdir. İlişkilerdeki gerginliği doğuran asıl unsur ise 2003 yılında Irak’ın 
işgalinden sonra yaşanmaya başlamıştır. Türkiye ile Iraklı Kürtlerin Saddam Hüseyin’in devrilmesi noktasında farklı pozisyonlar alması bu gerginliğin başlangıç noktası sayılabilir. 

Türkiye, Saddam Hüseyin’in devrilmesini Irak’ın parçalanmasının ilk adımı olarak algılarken, Iraklı Kürtler ise eski rejime karşı yürüttükleri mücadelenin başarılı olmasında tarihi bir fırsat olarak görmüşlerdir. Türk kamuoyunda “Çuval Olayı” olarak bilinen ve Kuzey Irak’ta görev yapan Türk askerlerinin ABD askerleri ve onlara eşlik eden peşmerge güçleri tarafından kötü bir muameleyle gözaltına alınması olayından sonra karşılıklı güven ve diyalog büyük bir zarar görmüştür. Buna ek olarak, PKK’nın Türkiye’ye yönelik eylemlerini yeniden başlatması, Irak’ın genelinde yaşanan siyasal istikrarsızlık ve iç savaşının bu ülkenin parçalanma korkusunu canlı tutması, Kerkük’ün statüsü konusunda Türkiye ve Iraklı Kürtlerin taban tabana pozisyonlar alması ve Kürtler ile Türkmenlerin arasındaki gerginlikler ilişkilerin karşılıklı olarak güvenlik 
perspektifli algılanmasını devam ettirmiştir. Diyalogun azaldığı, güvenlik sorunlarının arttığı ve basın üzerinden karşılıklı sert demeçlerin verildiği bir atmosfer oluşmuş ve 2004-2008 yılları arasında ilişkiler hiç olmadığı kadar kötüleşmiştir. 

Ancak, 2008 yılının başında Türkiye’nin PKK terör örgütüne yönelik gerçekleştir miş olduğu sınır ötesi operasyonun hemen ardından Celal Talabani’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi bu gerginliğin tonunu düşürmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra karşılıklı olarak diyalogu artırıcı, sorunlar konusunda ortak bir yaklaşım geliştirici ve işbirliğini öne çıkartan bir tavrın takınılması ilişkinin yeniden düzelmesine ve 
hatta bir bahar havasına girmesine neden olmuştur. 
İlişkinin iyileşmesinde Türkiye’deki “Demokratik Açılım” projesinin Türkiye’deki 
Kürt sorununa yapmaya çalıştığı katkı ve Türkiye’nin bölgeye yönelik ekonomik ilgisinin artması kadar KBH’nin Türkiye’ye verdiği önem ve ilişkileri geliştirme isteğinin payı büyüktür. 

“Demokratik Açılım” projesi Iraklı Kürtler arasında Türkiye’nin Kürt Sorunu’nu çözme konusunda attığı çok önemli bir adım olarak algılanmaktadır. Bölgede yapılan görüşmelerde projenin ne kadar yakından takip edildiği görülmektedir. Iraklı Kürtlerin bu projenin içeriği ve uygulanması konusunda daha güçlü 
beklentiler içinde olduğu görülmektedir. 

Bununla birlikte, henüz içeriğindeki belirsizlikler ve uygulamadaki yetersizliklere rağmen bu projenin bugüne kadar Türkiye’nin konuya ilişkin yaklaşımından farklı olduğu bu nedenle de desteklenmesi gerektiği kanaatinin ağır bastığı söylene bilir. Bölgedeki siyasetçilerin ya da analizcilerin çoğu bu projeyi AK Parti’nin 
politikalarına bağlamaktaysa da bazı kesimler projenin bir devlet projesi olması arzusu ve gerekliliğini, bu şekilde daha kalıcı olabileceğini düşünmektedirler. 

İlişkinin gelişmesinde diğer bir önemli unsur karşılıklı ekonomik ilişkilerdir. Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi 2010 yılı verilerine göre 7,4 milyar doları aşmıştır. Bunun 6 milyar doları Türkiye’nin ihracatı, 1,4 milyar dolara yakını ise ithalatıdır. Bu ticaret kapasitesinin büyük bir kısmının Kuzey Irak’ta 
gerçekleştiği bilinmektedir. Bu konuda net verilere ulaşılamasa da Kuzey Irak’ta iş yapan yabancı şirketler arasında Türk şirketlerinin başı çektiği açıktır. 
Az sayıda da olsa Türk şirketleri bölgeye doğrudan yatırım da yapmaktadır. 
Ancak bölge ekonomisinde canlılığı yaratan ticari ilişkilerin Türkiye kaynaklı olduğu görülmektedir. Özellikle Erbil ve Duhok’ta çok sayıda Türk şirketi faaliyet göstermektedir. 

Bölgede açılmış alışveriş merkezlerinin çoğunda Türkiye’den giden tanınmış firmaları bulabilmek mümkündür. Iraklı Kürtlerin de malların kalitesi nedeniyle Türkiye’de yapılmış ürünlere rağbet ettikleri görülmektedir. 1990lı yıllardaki ekonomik ilişkinin yerini bugün çok daha kapsamlı, organize, gelecek vaat eden hatta stratejik seviyeye yükselmeye başlamış bir ekonomik ilişki almaktadır. Bu ekonomik ilişki Türkiye’nin küresel ekonomik krizden göreli olarak az etkilenmesinin nedenlerinden birisini (en büyük ilişki olmasa da) oluştururken, KBY sınırları içinde yaşam şartlarının iyileşmesine paralel halkın ihtiyaçlarının daha rahat karşılanması açısından da kritik öneme sahip olmaktadır. Halihazırda planlanan ancak teknik sorunlar nedeniyle hayata geçirilemeyen Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulması karşılıklı olarak ekonomik ilişkinin çok daha önemli ve verimli hale gelmesini sağlayabilecektir. 

Son olarak Vakıfbank ve İş Bankası gibi önde gelen Türk bankalarının bölgede faaliyet göstermeye başlaması ekonomik ilişkinin vardığı noktayı göz önüne sermektedir. 

İlişkilerin gelişmesinde yapısal faktörler kadar son dönemde gerçekleşen bazı ziyaretlerin de altının çizilmesi gerekmektedir. Bu ziyaretlerin başında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kasım 2010’daki Irak ziyareti gelmektedir. Bu ziyarette, Bağdat’ın yanı sıra Musul, Erbil ve Basra’ya giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Erbil’de Türkiye’nin Başkonsolosluğu’nun açılmasına öncülük etmiştir. Erbil’de başkonsolosluk açılmasının hem sembolik hem de pratik bir önemi vardır. Sembolik açıdan bakıldığında Türkiye’nin bölgeye olan yaklaşımının değiştiğini ve ilişkiye verdiği önemi göstermektedir. Birçok ülkenin konsolosluk açtığı bir dönemde bölgeyle en güçlü ticari ilişkiye sahip ülke olan Türkiye’nin bir konsolosluk açması siyasi nedenlerle gecikmiş olsa önemli bir adımdır. Bugün, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye gelmek isteyen binlerce kişi vize işlemleri için Musul’a gitmek zorunda değildir. Ayrıca, KBY sınırları içinde yaşayan, ticaret yapan, eğitim gören binlerce Türk vatandaşı için de konsolosluk büyük bir 
ihtiyacı karşılamak durumundadır. 

Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken ikinci ziyaret KBY Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretidir. KBY Başkanı Barzani’nin Türkiye ziyareti, 2004-2008 yılları arasındaki gerginliğin yaratmış olduğu psikolojik bariyerlerin  kırılmasında büyük bir rol oynamıştır. Celal Talabani’nin 2008 yılı başındaki 
ziyaretinden 2 yıl sonra gerçekleşen ziyaret bundan sonraki ziyaretlerin önünün açılması açısından kritik bir öneme sahipti. 

Son 3 yılda KBY yetkilileri ile Türk yetkilileri arasında pek çok önemli görüşme ve karşılıklı ziyaret yapılmıştır. Fakat bu ziyaretler arasında en önemlisi 28-29 Mart 2011 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak’a yaptığı ziyaret çerçevesinde Erbil’e de gitmesidir. Kuzey Irak’ı ilk kez ziyaret eden Türk Başbakanı olan Erdoğan’ın ziyareti ikili ilişkilerin geldiği noktayı resmetmektedir. Daha birkaç sene öncesine kadar gerginliklerin doruğa çıktığı hatta karşılıklı tehditlerin savrulduğu bir aşamadan ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin 
bir bahar havasına dönüştüğü bir aşamaya ulaşmak için yoğun bir çaba gerekmiştir. Bu noktadan sonra umulan bu ilişkilerin geliştirilmesi için daha fazla çaba harcanmalıdır. 

Sonuç ve Öneriler 

İlişkilerin geldiği aşamanın ne kadar zor süreçlerden geçtiği yukarıda çeşitli biçimlerde belirtilmiştir. Fakat gelinen bu noktada yapılması gereken şey, ilişkilerin bu noktada kalmaması ekonomik, siyasi ve kültürel boyutlarının 
geliştirilerek daha üst düzeylere taşınmasıdır. 

Bu nedenle bu bölümde 3 tip öneri yapılacaktır. Öneriler, Iraklı Kürtlere, Türkiye’ye ve her iki tarafa olmak üzere sınıflandırılmıştır. 

Türkiye’ye Yönelik Öneriler 

- Türkiye’nin bölgeye yönelik ekonomik açılımı devam etmelidir. Bölgede faaliyet gösteren Türk şirketleri fırsatlarla olduğu kadar sorunlarla da karşılaşmaktadır. Bu sorunların aşılması ya da azaltılması için bölgeye yönelik ekonomik faaliyet leri artıracak girişimlerin özendirilmesi yararlı olacaktır. Bunun için çeşitli 
fuarlar ve ekonomik amaçlı gezilerin sayılarının artırılması ve bu gibi faaliyetleri nin daha organize hale gelmesi önemlidir. 

- Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin bölgeye yönelik ilgisinin artırılması için çaba gösterilmelidir. Türkiye’nin büyük ekonomi örgütlerinin bölgeye kapsamlı bir ziyaret düzenlemesi yararlı olacaktır. İlişkilerin ekonomik boyutu sadece ticaret ile sınırlı kalmamalıdır. Bölgeye daha çok yatırım yapılmalıdır. Böylece 
Türkiye’nin bölgedeki ekonomik etkinliği daha kalıcı olacaktır. 

- Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle ekonomik ilişkilerini geliştirilmesi, güvenlik meselesindeki hassasiyetlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Türkiye’nin Kerkük’ün statüsü, PKK terör örgütüyle mücadelede işbirliği 
ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusundaki güvenlik kaygıları ortadan kalkmış değildir. Fakat bu güvenlik kaygıları, ilişkilerin geliştirilmesine yönelik girişimleri engellememelidir. 

- Türkiye, Iraklı Kürtler ile Avrupa arasında köprü vazifesi görmelidir. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri sadece KBY değil tüm Ortadoğu bağlamında Türkiye’nin önemini artırmaktadır.

- Bölgeye yönelik bir toplumsal ve kültürel politika geliştirilmelidir. İlişkilerin sadece ekonomi ve güvenlik alanlarıyla sınırlanması ilişkilerdeki kalıcılığı etkilemektedir. Bunun için Türkiye’deki sivil toplum örgütleri toplumsal ve kültürel alanlarda işbirliği yapmak üzere özendirilmelidir. 

Kürt Bölgesel Hükümeti’ne (KBH) Öneriler 

- Bölgeye yönelik Türk şirketlerine özel bazı ekonomik avantajlar yaratılabilir. Ayrıca KBY’deki ekonomik fırsatlar Türk şirketlerine daha iyi bir biçimde aktarılmalıdır. Bölgeyle ticaret ve yatırım yapacak şirketlere yönelik bir el kitapçığının ya da özel bir ekonomi raporunun yazılması yararlı olabilir. 
- Türkiye’nin güvenlik algılamaları ciddiye alınmalıdır. Son dönemde en önemli ziyaret olan Başbakan Erdoğan’ın Erbil ziyareti öncesinde dahi terörle mücadele de işbirliği konusunun gündeme getirileceği belirtilmiştir. 

Bu durum, Türkiye’nin KBY ile güvenlik konularında ciddi bir işbirliği beklentisinde olduğunu göstermektedir. KBH güvenlik güçlerinin Kandil Dağı’ndaki PKK terör örgütüne operasyon yapmasını beklemek ne kadar gerçek dışıysa, terörle mücadelede işbirliği yapılmadan kalıcı sonuçlara ulaşmayı beklemek de aynı ölçüde gerçek dışıdır. 
Bu nedenle KBH’nin Türkiye ile ciddi adımları içeren bir ortak güvenlik perspektifi oluşturma çabası geliştirmesi gereklidir. 
- KBH’nin Türkmenler konusundaki tutumunu değiştirmesi ikili ilişkilerde yararlı olacaktır. Son dönemde buna ilişkin ciddi ve önemli adımlar atılmıştır. KBH’nin Sanayi ve Ticaret Bakanı’nın Erbilli bir Türkmen olması ve Kerkük Vilayet Meclisi Başkanlığı’nda Kürtlerin Türkmenleri desteklemesi önemli adımlardır. 
Fakat Türkmenler ile Kürtler arasındaki mevcut psikolojik bariyerlerin kırılması Türkiye’de bu konuyla ilgili endişeler duyan kesimleri rahatlatacaktır. 

Her İki Tarafa Yönelik Öneriler 

-Son dönemde yaratılan işbirliği dili sürdürülmelidir. Fikir ayrılıklarından ziyade ortak noktalara vurgu yapmak ilişkinin kazandığı ivmenin sürdürülmesi bağlamında son derece önemlidir. Karşılıklı ziyaretler sıklaştırılmalı ve diyalog artırılmalıdır. Fakat bu süreçte mevcut sorunların görmezden gelinmesi ve 
samimi bir çabayla çözülmeye çalışılmaması uzun vadede bir hayal kırıklığı yaratabilir. Bu durum bahar havasının kısa sürmesine neden olabilir. 
- Ekonomik ve siyasi alandaki iyileşmenin toplumsal alana yansıması şarttır. Bunun için karşılıklı olarak toplumsal ve kültürel etkinlikler desteklenmelidir. 

Bu konuda çalışan sivil toplum örgütleri’nin faaliyetlerine destek verilmelidir. 
- İkili ilişkilerin enerji boyutu güçlendirilmelidir. 

Nabucco Projesi’nin Irak boyutu üzerinde daha çok durulmalı ve Irak’ın enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya erişiminin sağlanması için adımlar atılmalıdır. 
-Bölge aydınlar arasındaki işbirliği mutlaka artırılmalıdır. Ortak sempozyum, panel, araştırma projeleri desteklenmeli, bilim adamları ortak çalışmaya özendirilmeli; ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki ilişkileri geliştirmek 
üzere üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, gazetecilerin ve entelektüellerin katılacağı ortak çalıştaylar düzenlenmelidir. 
- Irak’la ilgili güvenlik sorunları konusunda ortak bir dil geliştirilmeye çalışılmalı ve Ortadoğu’nun geleceği konusunda fikir alışverişi artırılmalıdır. 

DİPNOTLAR 

1 Bu konuda tam bir rakam bulunmamakla birlikte bölgede yapmış olduğumuz ziyaretlerde farklı kaynaklardan bize 
verilen rakamlar göç eden Arap ailelerinin sayısının 30.000 civarında olduğu yönündedir. 
2 Hıristiyanların da sayıları konusunda bir belirsizlik sözkonusudur. Bunun için telaffuz edilen rakamlar değişmekle 
birlikte Kuzey Irak’taki resmi makamlara göre bu rakam 20.000 aile civarındadır. “The Status of Christians in the 
Kurdistan Region in Iraq” Aralık 2009, s. 3. http://www.krg.org/uploads/documents/Status_Christians_Kurdistan_
Region_Dec_09__2009_12_22_h16m26s16.pdf 
3 Bu rakamlar Mayıs 2010 verilerine dayanmaktadır. http://www.krg.org/articles/detail.asp?rnr=141&lngnr=12&sm 
ap=03010400&anr=18657 
4 Kurdistan Murkiyani ile Görüşme, 01 Kasım 2010, Erbil. 
5 Rikani Aşireti Reisi Muhammet Kelhi Rikani ile Görüşme, 11 Kasım 2010 Duhok. 
6 Ezidilerin Dini Lideri Hazım Mir Tahsin ile Görüşme, 31 Ekim 2010, Erbil. 
7 Bu nitelemeyi kullanan en son kitap için bkz. Denise Natali, The Kurdish Quasi-State Development and Dependency 
in Post–Gulf War Iraq, Syracuse University Press, 2010. 
8 Serhat Erkmen, Kuzey Irak’ta Yeni Anayasa Taslağı Üzerine Değerlendirmeler, http://www.orsam.org.tr/tr/gundemanalizgoster.
aspx?ID=65 
9 “UN Mission Submits Reports on Disputed İnternal Boundaries in Northern Iraq,” 22 Nisan 2009. http://www. 
un.org/apps/news/story.asp?NewsID=30553&Cr=iraq&Cr1 
10 Emma Sky, “Preventing Arab-Kurd Conflict in Iraq after the Withdrawal of U.S. Forces” USIP, Peacebrief, No 86, 
22 Mart 2011, http://www.usip.org/files/resources/PB%2086.pdf 
11 Bir görüşmemiz sırasında KYBli analizcilerden birisi bu durumu esprili bir şekilde KDP, matematiği bizden daha iyi biliyor şeklinde açıklamıştır. 


ORSAM AKADEMİK KADROSU 

Hasan Kanbolat Başkan 

E. Tümg. Armağan Kuloğlu Başdanışman 
Habib Hürmüzlü Ortadoğu Danışmanı 
Doç. Dr. Özlem Tür Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Doç. Dr. Harun Öztürkler Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi 
Doç. Dr. Veysel Ayhan Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahin Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi 
Dr. Didem Danış Ortadoğu Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi 
Dr. Bayram Sinkaya Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Yrd. Doç. Dr. Esra Pakin Albayrakoğlu 
Ortadoğu Danışmanı, Namık Kemal Üniversitesi 
Dr. İlyas Kamalov Avrasya Danışmanı 
Dr. Süreyya Yiğit 
Avrasya Danışmanı 
Ogün Duru Yönetici Editör 
Bilgay Duman Ortadoğu Uzmanı 
Oytun Orhan Ortadoğu Uzmanı 
Sercan Doğan Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Selen Tonkuş Kareem 
Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nebahat Tanriverdi.O Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Uğur Çil Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nazlı Ayhan Uzman Yardımcısı, Ortadoğu ORSAM Su Araştırmaları Programı 
Dr. Tuğba Evrim Maden Hidropolitik Danışmanı, Aksaray Üniversitesi U.İ.B. 
Dr. Seyfi Kılıç Hidropolitik Danışmanı, Aksaray Üniversitesi U.İ.B. 
Kamil Erdem Güler 
Uzman Yardımcısı 
Çağlayan Arslan 
Uzman Yardımcısı 


ORSAM DANIŞMA KURULU 


Dr. İsmet Abdülmecid Irak Danıştayı Eski Başkanı 
Prof. Dr. Muhamad Al Hamdani Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı 
Prof. Dr. Hayati Aktaş 
KTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. Dorayd A. Noori Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Yardımcısı 
Yrd. Doç. Dr. Esra Pakin Albayrakoğlu 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Namık Kemal Üniversitesi 
Hasan Alsancak BP & BTC Türkiye, Enerji Güvenliği Direktörü 
Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 
Prof. Dr. Ahat Andican 
Devlet Eski Bakanı, İstanbul Üniversitesi 
Prof. Dr. Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Mustafa Aydın Kadir Has Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Ali Arslan İstanbul Üniversitesi 
Doç. Dr. Ersel Aydınlı Bilkent Üniversitesi Fulbright Genel Sekreteri 
Başar Ay  Türkiye Tekstil Sanayii İşveren Sendikası Genel Sekreteri 
Doç. Dr. Veysel Ayhan ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi 
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ODTÜ U.İ.B. Başkanı 
Itır Bağdadi İzmir Ekonomi Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Ersan Başar 
KTÜ Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. İdris Bal Polis Akademisi ve Turgut Özal Üniversitesi 
Kemal Beyatlı Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı 
Barbaros Binicioğlu Ortadoğu Danışmanı 
Prof. Dr. Ali Birinci Türk Tarih Kurumu Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Budak Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yrd. 
E. Hava Orgeneral Ergin Celasin 23. Hava Kuvvetleri Komutanı 
Doç. Dr. Mitat Çelikpala Kadir Has Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü 
Dr. Didem Danış 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi 
Prof. Dr. Volkan Ediger İzmir Ekonomi Üniversitesi 
Prof. Dr. Cezmi Eraslan Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı 
Prof. Dr. Çağrı Erhan 
Ankara Üniversitesi, ATAUM Müdürü 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen 
ORSAM OrtadDanışmanı, Ahi Evren Üniv. U.İ.B. Başkanı 
Dr. Amer Hasan Fayyadh Bağdat Üniv. Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı 
Osman Göksel BTC ve NABUCCO Koordinatörü 
Timur Göksel Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi 
Numan Hazar Emekli Büyükelçi 
Habib Hürmüzlü 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı 
Doç. Dr. Pınar İpek Bilkent Üniversitesi 
Dr. İlyas Kamalov 
ORSAM Avrasya Danışmanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi 
Selçuk Karaçay 
Vodafone Genel Müdür Yardımcısı 
Doç. Dr. Z. Nilüfer Karacasulu 
Dokuz Eylül Üniversitesi U.İ.B. 
Arslan Kaya KPMG, Yeminli Mali Müşavir 
Doç. Dr. Şenol Kantarcı 
Kırıkkale Üniversitesi 
Dr. Hicran Kazancı ITC Türkiye Temsilcisi 
İzzettin Kerküklü Kerkük Vakfı Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu Bilkent Üniversitesi 
Musa Kulaklıkaya Türkiye Cumhuriyeti Nouakchott Büyükelçisi (Moritanya İslam Cumhuriyeti) 
E. Tümgeneral Armağan Kuloğlu Başdanışman 
Doç. Dr. Erol Kurubaş Kırıkkale Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Mosa Aziz Al-Mosawa Bağdat Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Aleksandr Knyazev 
Rus Slav Üniversitesi (Bişkek) 
Prof. Dr. Mahir Nakip Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili 
Doç. Dr. Tarık Oğuzlu Bilkent Üniversitesi 
Murat Özçelik 
Türkiye Cumhuriyeti Bağdat Büyükelçisi 
Doç. Dr. Harun Öztürkler 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi 
Prof. Dr. Çınar Özen Ankara Üniversitesi S.B. Enstitüsü Müdürü 
Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB ETÜ 
Prof. Dr. Suphi Saatçi Kerkük Vakfı Genel Sekreteri 
Ersan Sarıkaya 
Türkmeneli TV-Kerkük Haber Ajansı Türkiye Temsilcisi 
Prof. Dr. Viktor Panin 
Pyatigorsk Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahin 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi 
Doç. Dr. İbrahim Sirkeci 
Regent’s College, Londra, Birleşik Krallık 
Bayram Sinkaya 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Mehmet Şüküroğlu Enerji Uzmanı 
Dr. İrina Svistunova 
Moskova U.İ. Devlet Üniversitesi 
Dr. Aleksandr Sotnichenko 
St. Petersburg Üniversitesi 
Doç. Dr. Oktay Tanrısever ODTÜ 
Prof. Dr. Erol Taymaz ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Rektör Yrd. 
Prof. Dr. Sabri Tekir İzmir Üniversitesi İ.İ.B.F. Dekanı 
Dr. Gönül Tol 
MEI Türkiye Direktörü 
Doç. Dr. Özlem Tür ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
M. Ragıp Vural 
2023 Dergisi Yayın Koordinatörü 
Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin 
Gazi Üniversitesi 
Prof. Dr. Vatanyar Yagya 
St. Petersburg Şehir Parlamentosu Milletvekili, St. Petersburg Üni. 
Dr. Süreyya Yiğit ORSAM Avrasya Danışmanı 

ORTADOĞU ETÜTLERİ YAYIN KURULU 

Meliha Benli Altunışık ODTÜ 
Bülent Aras Dış İşleri Bakanlığı SAM Başkanı 
Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi 
İlker Aytürk Bilkent Üniversitesi 
Recep Boztemur ODTÜ 
Katerina Dalacoura Londra Ekonomi Üniversitesi 
F. Gregory Gause Vermont Üniversitesi, ABD 
Fawaz Gerges Londra Ekonomi Üniversitesi 
Ahmet K. Han İstanbul Üniversitesi 
Raymond Hinnebusch St. Andrews Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Rosemary Hollis City Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Bahgat Korany Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Peter Mandaville George Mason Üniversitesi, ABD 
Emma Murphy Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 


ORTADOĞU ANALİZ YAYIN KURULU 

Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 
Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi U.İ.B. 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniv. U.İ.B. Başkanı 


Mithatpaşa Caddesi 46/6 Kızılay-ANKARA 
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 
www.orsam.org.tr, orsam@orsam.org.tr 

***

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 1

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 1 




ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
Rapor No: 43, Nisan 2011 
ISBN: 978-605-5330-30-9
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2011 


Bu raporun içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak 
makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer alan 
değerlendirmeler yazarına aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. 

STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 

Tarihçe 


Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır. 

Ortadoğu’ya Bakış 

Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek 
ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı 
katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dâhil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. 

Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın Çalışmaları 

ORSAM, Ortadoğu algalımasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüel lerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri 
titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazeteciler in, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini 
kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. 
www.orsam.org.tr 


İçindekiler 


Takdim................................................................. 3 

Özet..................................................................... 5 

Giriş .................................................................... 7 

1. Kuzey Irak’ta Toplumsal Yapı .............................. 7 

1.1. Kürtler .......................................................... 8 
1.2. Türkmenler.................................................... 9 
1.3. Ezidiler ......................................................... 9 
1.4. Hıristiyanlar ................................................... 9 

2. Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Siyasal Yapısı ............. 10 

2.1. Kürt Bölgesel Yönetimi’de Siyasal Partiler ......... 11 

2.1.1. Kürdistan Demokratik Partisi......................... 11 

2.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği.......................... 11 

2.1.3. Gorran (Değişim) Hareketi ............................ 12 

2.1.4. Kürdistan İslami Birliği .................................. 13 

2.1.5. Kürdistan İslami Cemaati................................. 13 

2.2. Siyasi Yapının Kısa Analizi.................................... 13 

3. Türkiye ile İlişkiler ................................................ 14 

Sonuç ve Öneriler ..................................................... 15 

- Türkiye’ye Yönelik Öneriler........................................ 16 
- Kürt Bölgesel Hükümeti’ne (KBH) Öneriler .................................................... 16 
- Her İki Tarafa Yönelik Öneriler 


TAKDİM 

Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler son 2 yıl içinde önemli bir aşama kaydetmiştir. 2000li yılların 
ortalarında ciddi bir gerginlik döneminden geçen ilişkilerde bugünlerde bir bahar havası yaşanmaktadır. 
Son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Erbil’i de kapsayan Irak gezisi sırasında gündeme gelen 
Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler Türkiye’nin en stratejik meselelerinden birisini oluşturmaktadır. 

Kurulduğu tarihten bu yana Irakla ilgili çeşitli konularda saha çalışmasına dayalı raporlar hazırlayan ORSAM uzun bir süredir Kuzey Irak’ta da benzer bir çalışma yürütmektedir. Son 2 yıl içinde bölgeye çok sayıda araştırma amaçlı gezi düzenlenmiştir. Ayrıca, 2009 yılında yapılan Kürt Bölgesel Parlamento seçimine ORSAM uzman ve danışmanları seçim gözlemcisi olarak katılmışlardır. Bu çalışmalar sırasında elde edilen röportajlar ve görüşmeler çeşitli vesilelerle ORSAM’ın web sitesinde yayınlanmışlardı. Fakat konuyu belli bir bütünlük çerçevesinde ele alan bir çalışma yayınlanmamıştı. Bu nedenle bu rapor, son 
dönemde yapılan çalışmaların en azından bir kısmının sonuçlarını kamuoyuyla paylaşma olanağı sunmaktadır. 

ORSAM danışman ve uzmanları tarafından hazırlanan bu rapor bölgeye ilişkin temel toplumsal ve siyasal dinamikleri değerlendirmektedir. Raporun ilk kısmında bölgenin yapısı aktarıldıktan sonra ikinci kısmında Türkiye ile ilişkiler ele alınmıştır. Zaten raporun yazılmasının temel amacı Türkiye ile Iraklı 
Kürtler arasında son dönemde gelişen ilişkilerin daha da geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Raporun sonunda ise somut öneriler yer almaktadır. 

Hazırlanması uzun bir süre alan ve konunun başka boyutlarını da ele alan başka raporlar tarafından takip edilecek bu rapora ilişkin saha çalışmasının yapılmasında Kuzey Irak’taki çeşitli kişi ve kurumlardan gördüğümüz yardım önemli bir rol oynamıştır. Bu nedenle bu raporda emeği geçen herkese teşekkür 
etmek istiyoruz. 

Saygılarımızla, 
Hasan Kanbolat
ORSAM Başkanı 
Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı 
Oytun ORHAN 
ORSAM Ortadoğu Uzmanı 


KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ 

Özet 

- Aşiretler Kuzey Irak’ta toplumsal yapının önemli bir bileşenidir. Ancak, bölgedeki siyasal, ekonomik ve toplumsal düzeni aşiretçilik merkezinde açıklamak büyük ölçüde olguların yanlış değerlendirilmesi ve abartılması dır. 
- Kuzey Irak denilince Türkiye’de akla bölgede sadece Kürtlerin yaşadığı gelmektedir. 
Oysa Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) sınırları içinde Kürtler büyük bir çoğunluğu oluşturmalarına rağmen Türkmen, Ezidi, Asuri-Keldaniler gibi irili ufaklı çok sayıda etnik grup yaşamaktadır. 
- Kuzey Irak’ta 1991’den bu yana yeni bir devletsi yapı ortaya çıkmıştır. Bölgede iki büyük parti arasındaki siyasi mücadele ve nihayetinde çıkan iç savaşın 1998’de sona ermesi daha sonra da 2002’den itibaren KDP ve KYB arasındaki işbirliğinin etkisiyle siyasi yapıda önemli bir değişim süreci başlamıştır. Fakat Kuzey Irak’taki siyasi yapının bugünkü halini alması asıl olarak Irak’ın işgalinden sonra bölgenin yaşadığı dönüşümde aranmalıdır. 
- KDP ile KYB arasındaki ittifak devam ettiği sürece bir başka parti ya da ittifakın Kuzey Irak’ta seçim kazanması olası görünmemektedir. KDP ve KYB’nin yapmış olduğu stratejik ittifak bölgede işgal sonrası yaşanan siyasi istikrarın en önemli unsurlarından birisi olmuştur. KDP-KYB ittifakı Bağdat ile ilişkiler konusunda bir avantaj yaratırken bölge içi siyasette de büyük kutuplaşmaların ortaya çıkmasını engellemiştir. 
- 1990’lar boyunca Türkiye’nin aklına Kuzey Irak denildiğinde kabaca iki şey gelmiştir: PKK terör örgütüyle mücadele ve Irak’ın parçalanması sonucunda kurulacak olan bir Kürt devletinin Türkiye’nin parçalanmasına neden olması olasılığı. Bu iki boyut nedeniyle Türkiye’nin politikası güvenlik perspektifinden yürütülmüştür. 
- “Demokratik Açılım” projesi Iraklı Kürtler arasında Türkiye’nin Kürt Sorunu’nu çözme konusunda attığı çok önemli bir adım olarak algılanmaktadır. Iraklı Kürtlerin bu projenin içeriği ve uygulanması konusunda daha güçlü beklentiler içinde olduğu görülmektedir. 
- Türkiye’nin Erbil’de başkonsolosluk açmasının hem sembolik hem de pratik bir önemi vardır. Bu açılardan bakıldığında Türkiye’nin bölgeye olan yaklaşımının değiştiğini ve ilişkiye verdiği önemi göstermektedir. Birçok ülkenin konsolosluk açtığı bir dönemde bölgeyle en güçlü ticari ilişkiye sahip ülke olan Türkiye’nin bir konsolosluk açması siyasi nedenlerle gecikmiş olsa önemli bir adımdır. 
- Türkiye’nin bölgeye yönelik ekonomik açılımı devam etmelidir. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin bölgeye yönelik ilgisinin artırılması için çaba gösterilmelidir. Bölgeye daha çok yatırım yapılmalıdır. Böylece Türkiye’nin bölgedeki ekonomik etkinliği daha kalıcı olacaktır. 
- Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle ekonomik ilişkilerini geliştirilmesi, güvenlik meselesindeki hassasiyetlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Türkiye’nin Kerkük’ün statüsü, PKK terör örgütüyle mücadelede işbirliği ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusundaki güvenlik kaygıları ortadan kalkmış değildir. Fakat bu güvenlik kaygıları, ilişkilerin geliştirilmesine yönelik girişimleri engellememelidir. 
- Bölgeye yönelik bir toplumsal ve kültürel politika geliştirilmelidir. İlişkilerin sadece ekonomi ve güvenlik alanlarıyla sınırlanması ilişkilerdeki kalıcılığı etkilemektedir. 
- Türkiye’nin güvenlik algılamaları Kürt Bölgesel Hükümeti (KBH) tarafından ciddiye alınmalıdır. KBH güvenlik güçlerinin Kandil Dağı’ndaki PKK terör örgütüne operasyon yapmasını beklemek ne kadar gerçek dışıysa, terörle mücadelede işbirliği yapılmadan kalıcı sonuçlara ulaşmayı beklemek de aynı ölçüde gerçek dışıdır. Bu nedenle KBH’nin Türkiye ile ciddi adımları içeren bir ortak güvenlik perspektifi oluşturma çabası geliştirmesi gereklidir. 
- KBH’nin Türkmenler konusundaki tutumunu değiştirmesi ikili ilişkilerde yararlı olacaktır. Türkmenler ile Kürtler arasındaki mevcut psikolojik bariyerlerin kırılması Türkiye’de bu konuyla ilgili endişeler duyan kesimleri rahatlatacaktır. 
-Bölge aydınlar arasındaki işbirliği mutlaka artırılmalıdır. Ortak sempozyum, panel, araştırma projeleri desteklenmeli, bilim adamları ortak çalışmaya özendirilmeli; ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki ilişkileri geliştirmek üzere üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, gazetecilerin ve entelektüellerin katılacağı ortak çalıştaylar düzenlenmelidir. 

Giriş 

Bu çalışma Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında son dönemde gelişen ilişkileri konu almaktadır. Türkiye’de Kuzey Irak’a yönelik farklı algılar mevcuttur. Örneğin, bölgenin tamamen aşiretlerden oluştuğu, siyasi partilerin liderlerinin aşiret reisi olduğu gibi klişeler toplumun pek çok kesiminde ağır basmaktadır. Ayrıca, bölgenin toplumsal ve siyasal yapısı hakkında da yeterli değerlendirmenin olmadığı görülmektedir. 

Oysa Türkiye için her açıdan hayati öneme sahip olan Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY), daha iyi tanınmalı ve anlaşılmalıdır. Bu nedenle, Kuzey Irak’ın sosyal ve siyasal yapısının ele alındığı çalışmayı tamamlayabilmek için son 2 yılda pek çok kez bölge ziyaret edilmiştir. Pek çok aydın, gazeteci, siyasetçi ve akademisyenle görüşülerek toplumsal ve siyasal dinamikler daha iyi anlaşılmaya çalışılmıştır. 

Saha araştırmalarında pek çok bulgu elde edilmiştir. Fakat bu raporu yazanların temel mantığı Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine duyulan ihtiyaç olduğundan Kuzey Irak’ın her boyutuna ayrıntısıyla değinilmemiş tir. Fakat çalışmalarda elde edilen bulgular bundan sonraki başka raporlarda farklı konu başlıkları altında incelenecektir. Elinizdeki rapor, KBY’yi biraz daha iyi tanımak, toplumsal ve siyasal dinamiklere ilişkin güncel bazı veriler sunmak ve Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmak üzere yazılmıştır. 

Bu raporun hazırlanmasında yazarların yanı sıra bölgede saha çalışması yapılması sürecinde birçok kişinin emeği geçmiştir. Bu kişiler arasında Kürt Bölgesel Yönetimi Milli Eğitim Bakanı Sayın Sefin Dizayi’ye, TRT Türk Irak Sorumlusu Çetiner Çetin’e, gazeteciler Rebvar Kerim, Asos Hardi, Azad Çalak, Cemal Hüseyin, Reva Hacı ve Şalav Fatah’a, Dohuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Bayar Sadettin Mustafa’ya, Araştırmacılar Selen Tonkuş Kerim ve Agit Hurşit Zaher’e teşekkür etmek istiyoruz. Raporun birçok eksikliği olduğunu biliyoruz ancak, bu kadar geniş bir konuyu tek bir çalışmaya sığdırmak yerine farklı konu başlıklarında ele alacağımız için bunu bir ilk olarak kabul edilmesi yararlı olacaktır. 

1. Kuzey Irak’ta Toplumsal Yapı Dünyanın her yerinde olduğu gibi Kuzey Irak’ta da toplum hızlı bir farklılaşma yaşamaktadır. 
20. Yüzyılda yaşadığı ekonomik ve siyasal dönüşüme paralel olarak ciddi ölçüde şehirleşmenin yaşandığı bölgede nüfus hızlı bir biçimde artmaktadır. Bu nüfus artışının bir kısmı bölgenin özellikle 1991’den sonra Saddam Hüseyin rejiminin baskısından kurtulmasıyla halkın güvenliğinin sağlanması ve zamanla istikrarlı bir yapıya kavuşmasının sonucudur. 1990’lı yıllarda bölgedeki iki büyük 
parti arasındaki çatışmaların sürdüğü dönemde dahi önceki on yıllarla karşılaştırıldığında (özellikle 1960 ve 70li yıllar) şehirleşme devam etmiştir. Ancak bölgenin siyasal ve ekonomik istikrarı asıl olarak 2003’ten sonra sağlanmıştır. ABD’nin Irak’ı işgali sırasında ve sonrasında Irak muhalefetinin içinde oynadığı rol ve ABD’nin Irak operasyonunda üstlendiği önemli görevlerle Iraklı Kürtler yeni Irak’ın siyasal yaşamında güç kazandıkça ekonomik gelirleri artmış bu da hayat standardının yükselmesine neden olmuştur. Buna ek olarak 
Irak’ın geri kalanındaki bölgelerde işgal sonrası yaşanan istikrarsızlıklardan kendisini uzak tutması bölgedeki doğal nüfus artışına ek olarak Irak’ın diğer vilayetlerinden de göç almasına neden olmuştur. Bu göçün içinde Sünni ve Şii Araplar arasındaki yoğun çatışmalardan ve kitlesel ölümler nedeniyle Bağdat ve civarından kaçan çok sayıda Arap bulunduğu gibi,1 Musul ve Bağdat’ta kendilerine yönelik saldırılardan kaçan Iraklı Hristiyanların da yer aldığı bilinmektedir.2 Bilindiği üzere tüm Irak’ta olduğu gibi Kuzey Irak’ta uzun 
süreden beri nüfus sayımı yapılamamaktadır. Fakat resmi rakamlara göre KBY sınırlarında yaşayan toplam nüfus 4,7 milyon kişidir. 

Bu sayının dağılımı şöyledir: Erbil 1.713.461, 
Süleymaniye 1.800.769, 
Dohuk 1.176.709.3 

Kuzey Irak denilince Türkiye’de akla bölgede sadece Kürtlerin yaşadığı gelmektedir. Oysa KBY sınırları içinde Kürtler büyük bir çoğunluğu 
oluşturmalarına rağmen Türkmen, Ezidi, Asuri-Keldaniler gibi irili ufaklı çok sayıda etnik grup yaşamaktadır. Bu nedenle bölgeye ilişkin bilgilerin artırılması için Kürtler dahil tüm gruplar hakkında özet bir bilgi sunulacaktır. 

1.1. Kürtler 

KBY içinde yukarıda aktarılan nüfusun büyük bir kısmının Kürt olduğu açıktır. Ancak Irak’taki tek Kürt nüfusu KBY ile sınırlı değildir. 

Yukarıda belirtilen nedenlerle ele alınmayacak olan Musul, Kerkük, Diyala gibi vilayetlerin dışında Kut ve Bağdat vilayetlerinde de Kürtler yaşamaktadır. Kürtçe’de 4 lehçe bulunmaktadır. Kuzey Irak’ta bu lehçelerden Aşağı Kırmançisi’nin alt bölümleri olan Behdinani ve Sorani daha çok kullanılmaktadır. İki lehçe arasında farklılıklar vardır. Bu fark, aslında mesafe uzadıkça artmaktadır. Fakat, iki ağızdan birini bilen birisinin diğerini tamamen anlamaması diye bir olgu yoktur. Bu konudaki farklılıkların aşılması için son dönemde KBH tarafından yürütülen faaliyetlerin olduğu ve tek bir yazı ve eğitim diline geçmek konusunda çalışmaların yapıldığı görülmektedir.4 

Kürtlerin toplumsal yapısı denilince akla gelen en önemli özelliklerden birisi aşiretler ve aşiretçiliktir. Bu konu öylesine yaygın bir hale gelmiştir ki; bütün Kürtlerin aşiretçi ya da aşiret üyesi olduğu, toplumun aşiret önderleri tarafından yönetildiği, bütün siyasetçilerin de birer aşiret reisi olduğu algısı yaygındır. Hatta bu algı, zaman zaman resmi açıklamalara da yansımaktadır. 

Kürtlerin arasındaki aşiretçilik olgusunun hala yaşadığını söylemek yanlış olmayacak-tır. Bugün hala bölgede çok sayıda önde gelen aşiret bulunmaktadır. Bölgenin en bilinen aşiretleri, Doski, Barvari, Barzani, Sindi, Rikani, Zebari, Goran, Herki, Surçi, Caf, Hamavand, Dizayi, Barzani, Hoşnav’dır. Burada adı zikredilmeyen irili ufaklı onlarca aşiret bulunduğu da unutulmamalıdır. Ancak, çalışma boyunca görüşmüş olduğumuz aşiret reislerinin çoğu daha çok toplumsal meselelerde rol oynadığını dile getirmişlerdir.5 

Daha çok KDP’nin güç tabanını oluşturan Duhok bölgesinde aşiretçiliğin diğer bölgeler göre daha güçlü olması nedeniyle aşiretler ile KDP arasındaki ilişkiler daha güçlü görünmektedir. KDP’nin lideri ve KBY Başkanı olan Mesut Barzani aynı zamanda bir aşiretin lideri olmasına rağmen özellikle son 20 yılda siyasi konumunu modernleştirilmiş bir milliyetçi liderliğe dönüştürmektedir. 

KBY sınırları içinde diğer bir etkin toplumsal olgu dindir. Bölgede yaşayan Kürtlerin büyük bir çoğunluğu Sünni Müslüman’dır. Ancak Kürtler arasında çoğu KBY sınırları dışında yaşamak üzere Şii Müslümanlar da bulunmaktadır. Ayrıca Ezidilik, Kakailik ve Şebeklik gibi aralarında farklı dini kimlikler de barındıran topluluklar içinde Kürt olanlar da bulunmaktadır. İleride ele alınacağı için bu konu burada fazla irdelenmeyecektir. Fakat hemen belirtilmelidir ki; bu tartışmalı durumun nedenini aynı dini gruptan gelen insanların etnik kökenlerini ya da kimliklerini birbirinden farklı tanımlamaları olduğu söylenebilir. Yukarıda sayılan dini kimliklerden her birisi için bu kimliğe sahip olan bazı kişiler kendilerini Kürt olarak görmekte, bazıları ise ayrı bir etnik grup olduklarını varsaymaktadır. 

Sünni Müslüman Kürtlerin gündelik yaşamında ise din önemli bir yer tutmakta dır. Fakat din radikalleşmiş bir ideoloji değil, geleneksel değerlerin yapıtaşıdır. Bununla beraber 1990lı yıllardan başlamak üzere bölgede bazı aşırı dinci hareketlerin faaliyetlerini önlemek için siyasi güçler tedbir geliştirmeye başlamıştır. 

Bu tedbirin bugün çok daha etkin olduğu söylenebilir. Bölgede İslami partiler bulunmaktadır. 
Fakat bunlar arasında radikal eğilimler geçmişle karşılaştırıldığında önemli ölçüde zayıflamıştır. Siyasi partilere ilişkin bölümde aktarılacağı gibi bölgedeki İslami partiler yolsuzluk, gelir adaletsizliği, otoriter yapı gibi meseleler üzerinden siyaset yapmaktadır. 

Bölgede Nakşibendilik, Kadirilik ve Kesnezanilik gibi etkin bazı tarikatlar olmasına rağmen bunların gerek toplumsal gerekse siyasi alandaki rolleri zayıftır. 

1.2. Türkmenler 

KBY sınırları içinde Kürtlerden sonra ikinci büyük grubu Türkmenler oluşturmakta dır. Türkmenler KBY’nin 3 vilayetinde de yaşamasına 
rağmen büyük bir çoğunluğu Erbil vilayetindedir. Hatta birkaç yıl öncesine kadar Erbil şehrinin merkezi sayılan Kale bölgesinin büyük bir kısmında Türkmenlerin oturduğu bilinmektedir. Erbil’deki Türkmenlerin sayısı hakkında bir yorum yapabilmek güçtür. 
Ancak, Erbil’de girilen neredeyse 3-4 dükkanın birisinde Erbilli bir Türkmen’e rastlamak mümkündür. Şehrin ileri gelenleri arasında pek çok Türkmen ailesinin bulunmaktadır. Bunlar arasında ekonomik güce sahip olanlar da mevcuttur. 

1990lı yıllarda Türkmenlerin en güçlü siyasi örgütlenmesi olan Irak Türkmen Cephesi’nin merkezinin yer aldığı Erbil’de bugün çok sayıda küçük Türkmen partisi bulunmaktadır. ITC’nin işgalden sonraki ilk kurultayında partinin merkezini Kerkük’e taşıması sonucu ITC’nin bölgedeki siyasi etkinliği azalmıştır. Buna ek olarak, 1990lı yıllarda da bulunan ancak Irak’ın işgalinden sonra artan Kürtler ile Türkmenler arasındaki rekabet Türkmenlerin bölgede siyasi varlık göstermesini engellemektedir. 

KBY’de demokratikleşmenin artırılmaya çalışıldığı bir dönemde Türkmen siyasi örgütlerin bu şekilde sorun yaşaması bölgedeki demokratikleşme süreci açısından bir çelişkidir. Türkmenler ile Kürtlerin ekonomik alan dışında siyasi alandaki ilişkilerinin geliştirilmesi ise hem bölgedeki iç dinamiklere hem de Türkiye’nin KBY ile olan ilişkilerine olumlu bir katkı yapacaktır. 

1.3. Ezidiler 

Ezidilik tek tanrılı dinlerden önceki dönemlere dayanan bölgedeki en eski dinlerden birisidir. Ezidiler, başta Irak olmak üzere, Ermenistan, Rusya, Gürcistan, Suriye, Avrupa, ABD ve Türkiye (çok az miktarda)’de yaşamaktadır. Tüm Irak’taki Ezidi nüfusunun yaklaşık 650.000  700.000 civarında olduğu düşünülmektedir. 

KBY’de ise 150.000 civarında Ezidi yaşadığı ileri sürülmektedir.6 Ezidiler, bölgenin en eski halklarından birisidir. Ancak, Ezidilerin kimliği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. 
Bunlar arasında en kalabalık grup, Ezidilerin Kürt olduğunu savunan ve mevcut KBY ile iyi ilişkileri bulunan gruptur. İkinci büyük grup Ezidilerin ayrı bir etnik kökenden geldiğini, başka bir milletin parçası olmadığını savunan gruptur. Bunların kendisine ait bir siyasi kitlesi ve partisi vardır. Üçüncü grup ise Ezidilerin Arap kökenli olduğunu savunan ve Musul Araplarıyla işbirliği halindeki göreli olarak küçük gruptur. Ezidiler, etnik kökenleri konusunda kendi içlerinde ayrılığa düşseler de dinleri konusunda böyle bir ayrılığa sahip değillerdir. 

Kapalı bir yapıya sahip olan Ezidilerin dini uygulamaları o dönemden bu yana büyük ölçüde değişmeden devam etmiştir. Özellikle Kürt olduğunu iddia eden Ezidiler, Kürtlerin eski dininin Ezidilik olduğunu, zaman içinde Kürtlerin büyük bir kısmının Müslümanlaştığını, bir kısmının ise din değiştirmediğini ve bunların kendileri olduğunu savunurlar. Bunlar, kendilerini Ezidilik dinine inanan Kürtler 
olarak tanımlarlar. 

Ezidiliğin dini merkezi Bahadra, kutsal yerleri de Laleş’tir. Ezidilerin kararlarını ve halkın sosyal yaşamdaki kurallarını belirleyen dini önderlik aslında bir ruhani meclis tarafından yönetilmektedir. Ezidiler arasında da bazı aşiretler vardır, fakat bu aşiretler büyük ölçüde dini liderliğe bağlıdır. Ezidilerin KBY sınırları içinde kalan kısmının temsilcileri ile yapılan görüşmelerde KBY’de rahat oldukları ancak 
Ezidi nüfusunun büyük bir çoğunluğunu oluşturan kısmın Musul civarında yaşadığını onların ciddi sorunları olduğunu dile getirmektedir. 

1.4. Hıristiyanlar 

Irak’ta Hıristiyanlar ülkenin geneline yayılmış bir nüfusa sahiptir. İşgalden önce sayıları 1,5 milyonun üstünde olduğu tahmin edilen Hıristiyanların başta Musul, Bağdat, Kerkük, Dohuk ve Erbil’de yaşadıkları bilinmektedir. Fakat işgal sonrası şiddet olayları nedeniyle bugün Irak’taki Hıristiyan nüfusunun 600.000’e 
düştüğü tahmin edilmektedir. Özellikle son 3 yıldır Hıristiyanlara yönelik artan saldırılar nedeniyle çok sayıda kişinin yurtdışına kaçtığı, yurtdışına gidecek parası olmayanların ise Kuzey Irak’a gittiği görülmektedir. 

Irak’taki Hıristiyanlar birbirine geçmiş üç halktan oluşmaktadır. Bunların hepsine birlikte Aşuriler (Assyrians) denilir. Bu üç topluluktan Süryani ve Keldaniler günümüz itibarıyla Kuzey Irak’ta yaşamaktadır. Çoğu, KBH’nin kontrol ettiği alanlardadır. Buna karşılık Aturilerin çoğu Musul’da ve Bağdat’ta yaşamaktadır. Musul, Kerkük ve Bağdat’tan çok sayıda Keldani Kuzey Irak’a göçmektedir. 
İstatistiklere göre son beş yılda Irak’ın diğer bölgelerinden (orta ve güney Irak’tan) Kuzey Irak’a onbinlerce aile göç etmiştir. Hıristiyanların çoğunluğu, temelde tarım ile uğraşmaktadır. Bunun dışındaki kesim ise kamu veya özel sektörde ücretli olarak çalışmaktadır. 

Genellikle zengin oldukları söylenememekle birlikte son göçmenlerin göç koşulları kötü olduğundan fakir sayısının arttığı söylenebilir. 
Bölgede öteden beri yaşayan Hıristiyanların siyasi partileri de bulunmaktadır. Bunlar arasında güçlüleri Aşuri Demokratik Partisi, Aşuri Ulusal Partisi, Aturi-Keldani-Süryani Meclisi, Keldani Demokratik Partisi’dir. 

Pek çok Hıristiyan parti ve lider için KBY, Irak’ın geri kalanında karşılaşmış oldukları saldırılar nedeniyle “güvenli bir liman” olarak görülmektedir. Bulundukları mekanlarda sürekli saldırıya maruz kalan Hıristiyan topluluğu 
için bu nedenle her geçen gün daha önemli hale gelen Kuzey Irak’a çok ciddi bir göç başlamıştır. 

2. Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) Siyasal Yapısı 

Kuzey Irak’ta 1991’den bu yana yeni bir devletsi yapı ortaya çıkmıştır. Uluslararası literatürde zaman zaman quasistate7 olarak da geçen bu yapı 1991’de 36. Paralelin kuzeyinde “Güvenli Bölge” oluşturulmasından itibaren oluşmaya başlamıştır. Bölgede 1992 yılında yapılan seçimlerden sonra kurulan parlamento iç siyasi karışıklıklar, iki büyük parti arasındaki siyasi mücadele ve nihayetinde çıkan iç savaş nedeniyle işlemez hale gelmiştir. 

Ancak, önce çatışmanın 1998’de sona ermesi daha sonra da 2002’den itibaren KDP ve KYB arasındaki işbirliğinin etkisiyle siyasi yapıda önemli bir değişim süreci başlamıştır. Fakat Kuzey Irak’taki siyasi yapının bugünkü halini alması asıl olarak Irak’ın işgalinden sonra bölgenin yaşadığı dönüşümde aranmalıdır. 

Yeni Irak’ın federal bir devlete dönüşmesi, Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin 1970 yılından beri belirsiz olan durumunu netliğe kavuşturmuştur. 2005 yılında yapılan bir referandumla kabul edilen yeni Irak anayasasıyla Irak’ın federal bir ülke olduğunun ilan edilmesinden sonra bu ülkedeki tek federal bölge Kürt Bölgesel Yönetimi’dir. Henüz kendi anayasasını kabul edememiş olsa bile 
temel hak ve yükümlülükleri Irak Anayasası tarafından belirlenen bölgenin siyasal yapısı ve sınırları konusundaki tartışmalar hala devam etmektedir. KBY, kendisini parlamenter bir sistem olarak tanımlamaktadır.8 4 yılda bir seçilen bir parlamentoya sahiptir. Ayrıca halk tarafından seçilen bir başkan bulunmaktadır. 
Iraklı Kürtler kendi bölgeleri için birkaç kez anayasa yazma girişiminde bulunduktan sonra nihai halini 2009 yılının yaz aylarında alan bir metin oluşturmuşlardır. Ancak, bu metnin henüz tam olarak kabul edilme süreci tamamlanmamıştır. Bu nedenle hala bölgenin siyasal yapısı hakkında net bir şey söylemek değildir. Fakat bu haliyle KBY, yasama ve yürütme arasındaki ilişkiler ve başkanın konumu ve yetkileri açısından yarı başkanlık sistemine daha çok benzemektedir. 

Bölgenin sınırları da ayrı bir tartışma konusudur. Mevcut haliyle KBY büyük ölçüde Duhok, Süleymaniye ve Erbil vilayetlerini kapsamaktadır. Irak’ın işgali sırasında yaşanan olaylar ve operasyonlar sonrasında Kürt güçlerin savaş öncesi sınırların dışına çıkarak bazı bölgeleri kontrol ettiği görülmüştür. Bu durum, Musul’un batısındaki Sincar ilçesinden Diyala’nın doğusundaki Hanekin ilçesine 
kadar uzanan bir hat üzerinde Musul, Duhok, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Selahattin ve Di-yala vilayetlerini kapsayan bir “tartışmalı bölgeler” durumu yaratmıştır. Bu bölgelerdeki temel sorun, il, ilçe, nahiye ve diğer ölçekteki yerleşim birimlerinin idari sınırları ve hangi vilayete ait olduklarıyla ilgili bir sorun gibi görünmektedir. Fakat bunun ötesinde bu sorun, merkezi hükümet ile bölgesel hükümet arasındaki yetki sorununu; farklı etnik ve mezhepsel grupların bir arada yaşama sorununu; anılan bölgedeki yer altı ve yerüstü zenginliklerini 
paylaşma sorununu ve partilerin siyasal rüştlerini ispatlama sorununu içinde barındıran son derece çetrefil bir meseledir. Konuyla ilgili BM özel bir grup kurmasına ve bu sorunu çözmek için çeşitli öneriler geliştirmesine rağmen sorunun çözülmesinde şu ana kadar önemli bir gelişme sağlanamamıştır.9 

ABD de dahil olmak üzere birçok devletin endişeyle izlediği bölgede gelecekte bir sorun çıkması ihtimalinin yüksek olduğu ve ülkeyi karmaşaya sürükleyebileceği ileri sürülmektedir.10 Bu nedenle, “tartışmalı bölgeler” sorunu Kuzey Irakta ki mevcut istikrara en önemli tehditlerden birisi olarak varlığını korumaktadır. 

Kuzey Irak’ta siyasetin ana aktörleri dünyanın her yerinde olduğu gibi siyasal partilerdir. Fakat özellikle muhalefet partileri bu durumun KBY için daha farklı olduğunu, partilerin sadece bir örgütlenme aracı olmadığını, devlet ve hükümet gibi hareket ettiğini ileri sürmektedir. Bu eleştiriyi kısmen bölgenin en güçlü 2 partisi olan KDP ve KYB’nin de kabul ettiği, bu nedenle hem partilerini hem de KBY’deki siyasal sistemi reforme etme çabası içinde olduklarını görülmektedir. 

2.1. Kürt Bölgesel Yönetiminde Siyasal Partiler 

Kuzey Irak’ta esas itibarıyla 5 büyük siyasi partiden söz etmek mümkündür. Bu partiler Kürdistan Demokratik Partisi (KDP), Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), Gorran Hareketi (Değişim Hareketi), Kürdistan İslami Birliği (KİB) ve Kürdistan İslami Cemaati (KİC)’dir. 

2.1.1. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) 

16 Ağustos 1946’da İran’da kurulan İran Kürdistan Demokratik Partisi’ne paralel olarak Molla Mustafa Barzani’nin kurulmasına ön ayak olduğu Irak Kürdistan Demokratik Partisi bölgenin en köklü partisidir. İlk başkanı Molla Mustafa Barzani’dir. Molla Mustafa Barzani’nin ölümünden sonra KDP’yi bir süre oğulları İdris ve Mesut Barzani ortak yönetmiştir. İdris Barzani’nin 1987 yılında ölümünden beri partiyi bugün aynı zamanda KBY Başkanı görevini de yürüten Mesut Barzani yönetmektedir. KDP, milliyetçi ve muhafazakâr bir parti olarak tanımlanabilir. Ancak sahip olduğu değerleri ve dinamizmini şehirlere taşıya bildiği için modern bir karaktere de sahiptir. KDP, KBY içinde Duhok ve Erbil’de 
ayrıca, KBY dışında Musul vilayetinde güçlüdür. 

Buna karşılık, Süleymaniye ve Erbil’de daha az destekçisi olduğu söylenebilir. Hem 2009 KBY Bölgesel Parlamento seçiminde hem de 2010 Irak genel seçiminde önemli bir performans gösteren KDP’nin Kuzey Irak’taki partiler arasında en güçlü parti olduğu görülmektedir. 
1999 yılından itibaren bir Kongre yapmayan KDP 2010 yılı sonlarında uzun bir 
aradan sonra Kongresi’ni toplamıştır. Uzun hazırlıklardan sonra gerçekleşen Kongre’ye Irak’taki önde gelen siyasi figürlerin pek çoğu katılmıştır. 
Bu Kongre’de yeniden partinin genel başkanı seçilen Mesut Barzani’nin yanı sıra 
genel başkan yardımcılığına seçilen Neçirvan Barzani’nin partinin en önemli liderleri olduğu söylenebilir. Ayrıca, Mesrur Barzani, Fazıl Mirani ve Hoşyar Zebari gibi isimler KDP’nin en önemli liderleri arasında sayılabilir. 

2.1.2. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) 

1975 yılında KDP’den koparak oluşan KYB, uzun yıllar boyunca bölgedeki en önemli iki siyasi partiden birisi olmuştur. 

Partinin lideri aynı zamanda Irak Cumhurbaşkanlığını da yürüten Celal Talabani’dir. Süleymaniye merkezli bir parti olan KYB, 1996 yılında KDP ile 
yürüttüğü savaşta Erbil’i kaybedinceye kadar bu şehirde de son derece etkiliydi. Seçim sonuçları hala Erbil’de KYB’nin pek çok destekçisi bulunduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, son seçimde KYB’nin Erbil’de milletvekili çıkarmadaki başarısızlığı desteğinin az olmasına değil, seçim stratejisindeki hatalara bağlanmalıdır.11 Şehirli ve göreli olarak sosyal demokrat sayılabilecek bir parti olan KYB uzun bir süre boyunca Kuzey Irak’taki siyasi hareketlere düşünsel öncülük etmiş, halen yeni siyasi akımların en önemli doğuş yeri olan 
ve entelektüel zenginliği ile bölgenin düşünsel lokomotifi durumundaki Süleymaniye şehrindeki en büyük parti olmuştur. Fakat 2006 yılında partinin iki numaralı ismi Noşirvan Mustafa’nın KYB’den ayrılması ve 2007 yılından itibaren parti içi muhalefetin değişim istemesiyle birlikte KYB örgütsel sorunlar yaşamaya başlamıştır. Partinin politbürosundan bazı isimler de dahil olmak üzere önde gelen KYB’lilerin partide reform istemeleri aksi takdirde ayrılacaklarını belirtmeleri partide bir bunalım yaratsa da Talabani’nin devreye girmesiyle 
parti içinde sükûnet kısmen sağlanabilmiştir. Fakat 2009 yılında yapılan seçinde Gorran Hareketi’nin KYB’yi Süleymaniye’de yenmesi parti içi sorunları yeniden gündeme taşımıştır. Bunun üzerine 2010 yılında bir Kongre gerçekleştiren KYB’de göreli bir reform dönemi yaşanmıştır. Bugün KYB’nin Celal Talabani dışındaki en önemli isimleri, son Kongre’de en çok oyu alan Talabani’nin 
eşi Hero Ahmet, KBH’nin halihazırdaki başbakanı Barham Salih, parti teşkilatının önemli isimleri olan Kosrat Resul ve Molla Bahtiyar gibi figürlerdir. 

2010 yılındaki genel seçimle kısmi bir toparlanma yaşayan KYB’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir geleceğe sahip olacağını belirleyen faktörlerden birisi de 10 Eylül 2011 tarihinde KBY’de yapılması kararlaştırılan Vilayet Meclisi seçimi olacaktır. 2003 sonrasındaki seçimlere aynı ittifak içinde giren KDP ve KYB’nin önümüzdeki seçimlere tek başlarına mı yoksa ittifakla mı gireceği hem bölge siyasetini hem de bu partilerin geleceğini yakından etkileyecektir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***