Hasan Kanbolat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasan Kanbolat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2020 Salı

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 2

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ., BÖLÜM 2



2.1.3. Gorran (Değişim) Hareketi 


KBY sınırları içinde en güçlü üçüncü siyasal hareket Gorran ya da diğer adıyla Değişim Hareketi’dir. Liderliğini Noşirvan Mustafa’nın yaptığı Gorran’ın kuruluşu, KYB içindeki fikir ayrılıklarına ve Süleymaniye’de gelişen yeni bir siyaset yapma biçimine dayanmaktadır. 

Gorran Hareketi’nin temelleri düşünsel olarak 1990’ların ortalarına kadar geri götürülebilir. Fakat bu hareketi asıl tetikleyen parti içinde uygulanan politikalar dan ve parti örgütlenmesinin geldiği durumdan memnun olmayan KYB’deki farklı hiziplerin yeni bir adres arayışı olmuştur. 

İlk gerçek varlığını 2009 KBY Parlamento seçimlerinde gösteren Gorran Hareketi’nin lideri Noşirvan Mustafa’dır. Mustafa’nın yanı sıra parti sözcüsü Muhammet Tevfik, Ömer Seyit Ali gibi isimler de önde gelen figürler arasındadır. Başlangıçta bir medya hareketi olarak doğan Gorran yukarıda sayılan isimlerin dışında çok sayıda genç siyasetçiye, öğrencilere, gazetecilere ve entelektüellere dayanmaktadır. Gorran’ın kadrosunda bölge siyasetindeki 
eski tüfeklerin yanı sıra daha önce siyasete hiç girmemiş yeni yüzler de bulunmaktadır. 

Hem KBY Parlamentosu’nda hem de Irak parlamentosunda muhalefet konumunda olan Gorran, gün geçtikçe muhalefetini sertleştirmektedir. 2011 yılının Şubat ayında Süleymaniye’de yaşanan olaylar doğrudan Gorran tarafından gerçekleştirilmiş olmasa da halkın taleplerinin açığa çıkarılmasında bu parti küçümsenemeyecek bir role sahiptir. Söylemlerinde genellikle yolsuzluk lara, iki büyük partinin otoriter eğilimlerine, demokratikleşmeye ve yeni bir tip siyaset yapılmasına duyulan ihtiyaca vurgu yapan Gorran Hareketi’ nin kısa süre içinde göstermiş olduğu başarıyı sürdürüp sürdüremeyeceği daha önce bahsedilen Vilayet Meclisi seçimine bağlı olacaktır. 

2.1.4. Kürdistan İslami Birliği (KİB) 


Kuzey Irak’ta uzun bir süre boyunca KDP ve KYB’den sonra üçüncü önemli güç konumunda olan İslamcı partiler arasında en güçlüsü olan KİB büyük ölçüde Müslüman Kardeşler Hareketi’nden etkilenmiştir. 1994 yılında kurulan KİB’in lideri Selahattin Bahattin’dir. Kurulduğu dönemden itibaren diğer pek çok 
partinin tersine silahlı mücadeleden uzak duran KİB, ılımlı bir muhalefet yürütme arayışındadır. 

Süleymaniye ve Duhok vilayetlerinde güçlü olan KİB, KBY Parlamentosu’nda 6, 
Irak Parlamentosu’nda 4 milletvekiline sahiptir. Son 2 yılda bölge partilerinin yakalandığı Kongre furyasına kapılan KİB de bir değişim talebiyle karşı karşıyadır. Gorran Hareketi’nin ortaya çıkmasıyla birlikte partinin KBY’deki 4. 
güçlü parti konumuna gerilemesi bu değişim talebinin önemli nedenlerinden birisidir. Pek çok konuda büyük 2 partiyle ortak noktaları bulunmasına rağmen İslam’a yaptığı vurgu ve Müslüman Kardeşler ilişkisi bu partiyi diğer partilerden farklı kılmaktadır. KİB’in önümüzdeki seçimde alacağı sonuçlar bu partinin 
içinde de yeni meydan okumaların olup olmayacağını göstermektedir. 

2.1.5. Kürdistan İslami Cemaati (KİC) 


Bölgenin en köklü İslamcı Kürt partisi olan Kürdistan İslami Hareketi’nden ayrılarak 31 Mayıs 2001 tarihinde kurulan KİC bölgenin en ilginç partilerinden birisidir. Kurulduğu dönemden beri sadece siyasi alanda değil kendisine bağlı gruplarla askeri alanda da adından söz ettiren partinin başkanı Ali Bapir’dir. ABD’nin Irak’ı işgaline karşı çıkan, işgali din merkezli ele alarak reddeden Ali Bapir, ABD tarafından El Kaide’yle işbirliği yapan örgütlere destek verdiği gerekçesiyle tutuklanmıştır. 22 ay tutuklu kalan Bapir serbest bırakıldıktan 
sonra, KİC silahlı gücünü lağvetmemesine rağmen silahlı eylem yapmamaktadır. Halihazırda KBY parlamentosunda 4, Irak parlamentosunda iki milletvekili bulunan parti bölgenin Şeriat hükümlerine göre yönetilmesini savunmaktadır. 

2.2. Siyasi Yapının Kısa Analizi 

KBY, Irak’ın geri kalanına göre açıkça çok daha istikrarlı bir siyasi yapıya sahiptir. Öncelikle ciddi bir kamu otoritesi bulunmaktadır. Güvenlik kurumları ciddi bir şekilde çalışmakta bölgede istikrarsızlık yaratabilecek durumların 
önüne geçmektedir. Fakat siyasi yapının istikrarlı olması bütün partilerin aynı görüşte olduğu bir siyasal dengeyi yansıtmamaktadır. Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran KDPKYB koalisyonu bölgenin iç dinamikleri açısından bakıldığında siyasi dinamikleri kontrol eder gibi görünmektedir. 

Irak’ın geri kalanın büyük bir siyasi istikrarsızlığa ve güvenlik bunalımına düştüğü bir ortamda dahi kendilerini koruyabilen Iraklı Kürtler uzun süre büyük mücadelelerle elde etmiş oldukları siyasi konumlarını kaybetmek  istememekte dirler. Bunun için bir yanda Bağdat’taki merkezi otoritede önemli bir rol 
oynarken aynı zamanda KBY sınırları içinde bir siyasi dinamizm yaratılmaya çalışmaktadırlar. 

Bölgedeki partiler içinde en güçlü olan partinin KDP olduğu düşünülmektedir. Ancak asıl mesele, seçimlerde oy almak değil, bu oyları yönetimde söz hakkına dönüştürmektir. 

Bu açıdan bakıldığında KDP ile KYB arasındaki ittifak devam ettiği sürece bir başka parti ya da ittifakın Kuzey Irak’ta seçim kazanması olası görünmemek tedir. Yıllarca birbirleriyle hem siyasi hem de askeri olarak mücadele vermiş olan KDP ve KYB’nin yapmış olduğu stratejik ittifak bölgede işgal sonrası yaşanan siyasi istikrarın en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Irak’ın geri kalanında 
Sünni ve Şii Araplar hem birbirleriyle hem de kendi içlerinde büyük bir güç mücadelesine tutuşmuşken bu ittifak sayesinde Iraklı Kürtler büyük ölçüde birlikte hareket etmişlerdir. Son seçime kadar bu ittifakın dışında kalan 
partilerin dahi Kürtleri ilgilendiren petrol, federalizm, Kerkük gibi stratejik konularda birlikte hareket etmeleri 2003 sonrasında KBY’nin pek çok kazanım sağlamasını ya da elde ettiği kazanımları korumasını sağlamıştır. 
KDP-KYB ittifakı Bağdat ile ilişkiler konusunda bir avantaj yaratırken bölge içi siyasette de büyük kutuplaşmaların ortaya çıkmasını engellemiştir. Bununla birlikte, 2009 Bölgesel Parlamento Seçimi ve 2010 Irak Genel Seçimi sırasında KDP ile KYB’nin oyları ve kazandığı sandalyeler arasındaki farkın açılması her iki 
parti içinde de temelde “eşit güç paylaşımına” dayanan bu ittifakın sorgulan masına neden olmuştur. Dolayısıyla 10 Eylül 2011’de KBY’de yapılması planlanan Vilayet Meclisi Seçimi’ne iki partinin birlikte girip girmeyeceği henüz kesin değildir. Ayrıca son seçimlerden dersler çıkaran ve örgütlenmesinde önemli gelişmeler kaydeden İslamcı muhalefet ile Gorran Hareketi’nin de seçimde ciddi bir performans göstermesi mümkün olabilir. Sonuç olarak, kısa ve orta vadede bölgedeki siyasi istikrarın devam edeceği, ancak bölgenin çok daha 
renkli bir siyasal yaşama kavuşacağını kestirmek mümkündür. 

3. Türkiye ile İlişkiler 

Bugünkü Irak topraklarının İngiltere tarafından Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasından sonra Türkiye ile Irak topraklarında yaşayan Kürtler arasındaki ilişkiler kopmamıştır. 

Bu ilişkiler, önce Musul Vilayeti meselesi çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk yıllarında daha sonra ise 20.yüzyılın geri kalanı boyunca siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel olarak devam etmiştir. Fakat ilişkilerdeki en önemli dönemeci Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonrası yaşanan gelişmeler oluşturmuştur. Irak’ta 36. Paralelin kuzeyinde oluşturulan “Uçuşa Yasak Bölge”nin kurulması ve sonrasında devamı büyük ölçüde Türkiye aracılığıyla sağlanmıştır. Türkiye ile yapılan ticaret Kuzey Irak’taki ekonomik faaliyetleri besleyen can damarı olmuştur. Ancak, özellikle PKK terör örgütünün bölgedeki devlet otoritesi yokluğundan ötürü Kuzey Irak’a yerleşmesi ve buradan Türkiye’ye terörist saldırılarını gerçekleştirmesi Türkiye’nin Kuzey Irak’a bakışındaki perspektifinin güvenlik temelli olmasına neden olmuştur. 

1990’lar boyunca Türkiye’nin aklına Kuzey Irak denildiğinde kabaca iki şey gelmiştir: PKK terör örgütüyle mücadele ve Irak’ın parçalanması sonucunda kurulacak olan bir Kürt devletinin Türkiye’nin parçalanmasına neden olması olasılığı. Bu iki boyut nedeniyle Türkiye’nin politikası güvenlik perspektifinden 
yürütülmüştür. Ancak güvenlik perspektifinin son derece ağır bastığı dönemlerde dahi Türk şirketlerinin bölge ekonomisinde oynadığı rol karşılıklı ilişkilerin bir çeşit karşılıklı bağımlılığa dönüşmesine neden olmaya başlamıştır. 

Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında 1990’lı yıllarda güvenlik boyutu daha yoğun olmasına rağmen ilişkilerdeki gerginlik tonu 2003 sonrasına göre daha düşüktür. Türkiye’nin 1991’den sonra yaklaşık 10 yıl boyunca gerçekleştirmiş olduğu sınır ötesi operasyonlara KDP ve KYB farklı zamanlarda farklı biçimlerde iştirak etmişlerdir. İlişkilerdeki gerginliği doğuran asıl unsur ise 2003 yılında Irak’ın 
işgalinden sonra yaşanmaya başlamıştır. Türkiye ile Iraklı Kürtlerin Saddam Hüseyin’in devrilmesi noktasında farklı pozisyonlar alması bu gerginliğin başlangıç noktası sayılabilir. 

Türkiye, Saddam Hüseyin’in devrilmesini Irak’ın parçalanmasının ilk adımı olarak algılarken, Iraklı Kürtler ise eski rejime karşı yürüttükleri mücadelenin başarılı olmasında tarihi bir fırsat olarak görmüşlerdir. Türk kamuoyunda “Çuval Olayı” olarak bilinen ve Kuzey Irak’ta görev yapan Türk askerlerinin ABD askerleri ve onlara eşlik eden peşmerge güçleri tarafından kötü bir muameleyle gözaltına alınması olayından sonra karşılıklı güven ve diyalog büyük bir zarar görmüştür. Buna ek olarak, PKK’nın Türkiye’ye yönelik eylemlerini yeniden başlatması, Irak’ın genelinde yaşanan siyasal istikrarsızlık ve iç savaşının bu ülkenin parçalanma korkusunu canlı tutması, Kerkük’ün statüsü konusunda Türkiye ve Iraklı Kürtlerin taban tabana pozisyonlar alması ve Kürtler ile Türkmenlerin arasındaki gerginlikler ilişkilerin karşılıklı olarak güvenlik 
perspektifli algılanmasını devam ettirmiştir. Diyalogun azaldığı, güvenlik sorunlarının arttığı ve basın üzerinden karşılıklı sert demeçlerin verildiği bir atmosfer oluşmuş ve 2004-2008 yılları arasında ilişkiler hiç olmadığı kadar kötüleşmiştir. 

Ancak, 2008 yılının başında Türkiye’nin PKK terör örgütüne yönelik gerçekleştir miş olduğu sınır ötesi operasyonun hemen ardından Celal Talabani’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi bu gerginliğin tonunu düşürmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra karşılıklı olarak diyalogu artırıcı, sorunlar konusunda ortak bir yaklaşım geliştirici ve işbirliğini öne çıkartan bir tavrın takınılması ilişkinin yeniden düzelmesine ve 
hatta bir bahar havasına girmesine neden olmuştur. 
İlişkinin iyileşmesinde Türkiye’deki “Demokratik Açılım” projesinin Türkiye’deki 
Kürt sorununa yapmaya çalıştığı katkı ve Türkiye’nin bölgeye yönelik ekonomik ilgisinin artması kadar KBH’nin Türkiye’ye verdiği önem ve ilişkileri geliştirme isteğinin payı büyüktür. 

“Demokratik Açılım” projesi Iraklı Kürtler arasında Türkiye’nin Kürt Sorunu’nu çözme konusunda attığı çok önemli bir adım olarak algılanmaktadır. Bölgede yapılan görüşmelerde projenin ne kadar yakından takip edildiği görülmektedir. Iraklı Kürtlerin bu projenin içeriği ve uygulanması konusunda daha güçlü 
beklentiler içinde olduğu görülmektedir. 

Bununla birlikte, henüz içeriğindeki belirsizlikler ve uygulamadaki yetersizliklere rağmen bu projenin bugüne kadar Türkiye’nin konuya ilişkin yaklaşımından farklı olduğu bu nedenle de desteklenmesi gerektiği kanaatinin ağır bastığı söylene bilir. Bölgedeki siyasetçilerin ya da analizcilerin çoğu bu projeyi AK Parti’nin 
politikalarına bağlamaktaysa da bazı kesimler projenin bir devlet projesi olması arzusu ve gerekliliğini, bu şekilde daha kalıcı olabileceğini düşünmektedirler. 

İlişkinin gelişmesinde diğer bir önemli unsur karşılıklı ekonomik ilişkilerdir. Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi 2010 yılı verilerine göre 7,4 milyar doları aşmıştır. Bunun 6 milyar doları Türkiye’nin ihracatı, 1,4 milyar dolara yakını ise ithalatıdır. Bu ticaret kapasitesinin büyük bir kısmının Kuzey Irak’ta 
gerçekleştiği bilinmektedir. Bu konuda net verilere ulaşılamasa da Kuzey Irak’ta iş yapan yabancı şirketler arasında Türk şirketlerinin başı çektiği açıktır. 
Az sayıda da olsa Türk şirketleri bölgeye doğrudan yatırım da yapmaktadır. 
Ancak bölge ekonomisinde canlılığı yaratan ticari ilişkilerin Türkiye kaynaklı olduğu görülmektedir. Özellikle Erbil ve Duhok’ta çok sayıda Türk şirketi faaliyet göstermektedir. 

Bölgede açılmış alışveriş merkezlerinin çoğunda Türkiye’den giden tanınmış firmaları bulabilmek mümkündür. Iraklı Kürtlerin de malların kalitesi nedeniyle Türkiye’de yapılmış ürünlere rağbet ettikleri görülmektedir. 1990lı yıllardaki ekonomik ilişkinin yerini bugün çok daha kapsamlı, organize, gelecek vaat eden hatta stratejik seviyeye yükselmeye başlamış bir ekonomik ilişki almaktadır. Bu ekonomik ilişki Türkiye’nin küresel ekonomik krizden göreli olarak az etkilenmesinin nedenlerinden birisini (en büyük ilişki olmasa da) oluştururken, KBY sınırları içinde yaşam şartlarının iyileşmesine paralel halkın ihtiyaçlarının daha rahat karşılanması açısından da kritik öneme sahip olmaktadır. Halihazırda planlanan ancak teknik sorunlar nedeniyle hayata geçirilemeyen Serbest Ticaret Bölgesi’nin kurulması karşılıklı olarak ekonomik ilişkinin çok daha önemli ve verimli hale gelmesini sağlayabilecektir. 

Son olarak Vakıfbank ve İş Bankası gibi önde gelen Türk bankalarının bölgede faaliyet göstermeye başlaması ekonomik ilişkinin vardığı noktayı göz önüne sermektedir. 

İlişkilerin gelişmesinde yapısal faktörler kadar son dönemde gerçekleşen bazı ziyaretlerin de altının çizilmesi gerekmektedir. Bu ziyaretlerin başında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kasım 2010’daki Irak ziyareti gelmektedir. Bu ziyarette, Bağdat’ın yanı sıra Musul, Erbil ve Basra’ya giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Erbil’de Türkiye’nin Başkonsolosluğu’nun açılmasına öncülük etmiştir. Erbil’de başkonsolosluk açılmasının hem sembolik hem de pratik bir önemi vardır. Sembolik açıdan bakıldığında Türkiye’nin bölgeye olan yaklaşımının değiştiğini ve ilişkiye verdiği önemi göstermektedir. Birçok ülkenin konsolosluk açtığı bir dönemde bölgeyle en güçlü ticari ilişkiye sahip ülke olan Türkiye’nin bir konsolosluk açması siyasi nedenlerle gecikmiş olsa önemli bir adımdır. Bugün, Kuzey Irak’tan Türkiye’ye gelmek isteyen binlerce kişi vize işlemleri için Musul’a gitmek zorunda değildir. Ayrıca, KBY sınırları içinde yaşayan, ticaret yapan, eğitim gören binlerce Türk vatandaşı için de konsolosluk büyük bir 
ihtiyacı karşılamak durumundadır. 

Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken ikinci ziyaret KBY Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ziyaretidir. KBY Başkanı Barzani’nin Türkiye ziyareti, 2004-2008 yılları arasındaki gerginliğin yaratmış olduğu psikolojik bariyerlerin  kırılmasında büyük bir rol oynamıştır. Celal Talabani’nin 2008 yılı başındaki 
ziyaretinden 2 yıl sonra gerçekleşen ziyaret bundan sonraki ziyaretlerin önünün açılması açısından kritik bir öneme sahipti. 

Son 3 yılda KBY yetkilileri ile Türk yetkilileri arasında pek çok önemli görüşme ve karşılıklı ziyaret yapılmıştır. Fakat bu ziyaretler arasında en önemlisi 28-29 Mart 2011 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak’a yaptığı ziyaret çerçevesinde Erbil’e de gitmesidir. Kuzey Irak’ı ilk kez ziyaret eden Türk Başbakanı olan Erdoğan’ın ziyareti ikili ilişkilerin geldiği noktayı resmetmektedir. Daha birkaç sene öncesine kadar gerginliklerin doruğa çıktığı hatta karşılıklı tehditlerin savrulduğu bir aşamadan ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin 
bir bahar havasına dönüştüğü bir aşamaya ulaşmak için yoğun bir çaba gerekmiştir. Bu noktadan sonra umulan bu ilişkilerin geliştirilmesi için daha fazla çaba harcanmalıdır. 

Sonuç ve Öneriler 

İlişkilerin geldiği aşamanın ne kadar zor süreçlerden geçtiği yukarıda çeşitli biçimlerde belirtilmiştir. Fakat gelinen bu noktada yapılması gereken şey, ilişkilerin bu noktada kalmaması ekonomik, siyasi ve kültürel boyutlarının 
geliştirilerek daha üst düzeylere taşınmasıdır. 

Bu nedenle bu bölümde 3 tip öneri yapılacaktır. Öneriler, Iraklı Kürtlere, Türkiye’ye ve her iki tarafa olmak üzere sınıflandırılmıştır. 

Türkiye’ye Yönelik Öneriler 

- Türkiye’nin bölgeye yönelik ekonomik açılımı devam etmelidir. Bölgede faaliyet gösteren Türk şirketleri fırsatlarla olduğu kadar sorunlarla da karşılaşmaktadır. Bu sorunların aşılması ya da azaltılması için bölgeye yönelik ekonomik faaliyet leri artıracak girişimlerin özendirilmesi yararlı olacaktır. Bunun için çeşitli 
fuarlar ve ekonomik amaçlı gezilerin sayılarının artırılması ve bu gibi faaliyetleri nin daha organize hale gelmesi önemlidir. 

- Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin bölgeye yönelik ilgisinin artırılması için çaba gösterilmelidir. Türkiye’nin büyük ekonomi örgütlerinin bölgeye kapsamlı bir ziyaret düzenlemesi yararlı olacaktır. İlişkilerin ekonomik boyutu sadece ticaret ile sınırlı kalmamalıdır. Bölgeye daha çok yatırım yapılmalıdır. Böylece 
Türkiye’nin bölgedeki ekonomik etkinliği daha kalıcı olacaktır. 

- Türkiye’nin Iraklı Kürtlerle ekonomik ilişkilerini geliştirilmesi, güvenlik meselesindeki hassasiyetlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Türkiye’nin Kerkük’ün statüsü, PKK terör örgütüyle mücadelede işbirliği 
ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması konusundaki güvenlik kaygıları ortadan kalkmış değildir. Fakat bu güvenlik kaygıları, ilişkilerin geliştirilmesine yönelik girişimleri engellememelidir. 

- Türkiye, Iraklı Kürtler ile Avrupa arasında köprü vazifesi görmelidir. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri sadece KBY değil tüm Ortadoğu bağlamında Türkiye’nin önemini artırmaktadır.

- Bölgeye yönelik bir toplumsal ve kültürel politika geliştirilmelidir. İlişkilerin sadece ekonomi ve güvenlik alanlarıyla sınırlanması ilişkilerdeki kalıcılığı etkilemektedir. Bunun için Türkiye’deki sivil toplum örgütleri toplumsal ve kültürel alanlarda işbirliği yapmak üzere özendirilmelidir. 

Kürt Bölgesel Hükümeti’ne (KBH) Öneriler 

- Bölgeye yönelik Türk şirketlerine özel bazı ekonomik avantajlar yaratılabilir. Ayrıca KBY’deki ekonomik fırsatlar Türk şirketlerine daha iyi bir biçimde aktarılmalıdır. Bölgeyle ticaret ve yatırım yapacak şirketlere yönelik bir el kitapçığının ya da özel bir ekonomi raporunun yazılması yararlı olabilir. 
- Türkiye’nin güvenlik algılamaları ciddiye alınmalıdır. Son dönemde en önemli ziyaret olan Başbakan Erdoğan’ın Erbil ziyareti öncesinde dahi terörle mücadele de işbirliği konusunun gündeme getirileceği belirtilmiştir. 

Bu durum, Türkiye’nin KBY ile güvenlik konularında ciddi bir işbirliği beklentisinde olduğunu göstermektedir. KBH güvenlik güçlerinin Kandil Dağı’ndaki PKK terör örgütüne operasyon yapmasını beklemek ne kadar gerçek dışıysa, terörle mücadelede işbirliği yapılmadan kalıcı sonuçlara ulaşmayı beklemek de aynı ölçüde gerçek dışıdır. 
Bu nedenle KBH’nin Türkiye ile ciddi adımları içeren bir ortak güvenlik perspektifi oluşturma çabası geliştirmesi gereklidir. 
- KBH’nin Türkmenler konusundaki tutumunu değiştirmesi ikili ilişkilerde yararlı olacaktır. Son dönemde buna ilişkin ciddi ve önemli adımlar atılmıştır. KBH’nin Sanayi ve Ticaret Bakanı’nın Erbilli bir Türkmen olması ve Kerkük Vilayet Meclisi Başkanlığı’nda Kürtlerin Türkmenleri desteklemesi önemli adımlardır. 
Fakat Türkmenler ile Kürtler arasındaki mevcut psikolojik bariyerlerin kırılması Türkiye’de bu konuyla ilgili endişeler duyan kesimleri rahatlatacaktır. 

Her İki Tarafa Yönelik Öneriler 

-Son dönemde yaratılan işbirliği dili sürdürülmelidir. Fikir ayrılıklarından ziyade ortak noktalara vurgu yapmak ilişkinin kazandığı ivmenin sürdürülmesi bağlamında son derece önemlidir. Karşılıklı ziyaretler sıklaştırılmalı ve diyalog artırılmalıdır. Fakat bu süreçte mevcut sorunların görmezden gelinmesi ve 
samimi bir çabayla çözülmeye çalışılmaması uzun vadede bir hayal kırıklığı yaratabilir. Bu durum bahar havasının kısa sürmesine neden olabilir. 
- Ekonomik ve siyasi alandaki iyileşmenin toplumsal alana yansıması şarttır. Bunun için karşılıklı olarak toplumsal ve kültürel etkinlikler desteklenmelidir. 

Bu konuda çalışan sivil toplum örgütleri’nin faaliyetlerine destek verilmelidir. 
- İkili ilişkilerin enerji boyutu güçlendirilmelidir. 

Nabucco Projesi’nin Irak boyutu üzerinde daha çok durulmalı ve Irak’ın enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya erişiminin sağlanması için adımlar atılmalıdır. 
-Bölge aydınlar arasındaki işbirliği mutlaka artırılmalıdır. Ortak sempozyum, panel, araştırma projeleri desteklenmeli, bilim adamları ortak çalışmaya özendirilmeli; ekonomik, siyasi ve kültürel alanlardaki ilişkileri geliştirmek 
üzere üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, gazetecilerin ve entelektüellerin katılacağı ortak çalıştaylar düzenlenmelidir. 
- Irak’la ilgili güvenlik sorunları konusunda ortak bir dil geliştirilmeye çalışılmalı ve Ortadoğu’nun geleceği konusunda fikir alışverişi artırılmalıdır. 

DİPNOTLAR 

1 Bu konuda tam bir rakam bulunmamakla birlikte bölgede yapmış olduğumuz ziyaretlerde farklı kaynaklardan bize 
verilen rakamlar göç eden Arap ailelerinin sayısının 30.000 civarında olduğu yönündedir. 
2 Hıristiyanların da sayıları konusunda bir belirsizlik sözkonusudur. Bunun için telaffuz edilen rakamlar değişmekle 
birlikte Kuzey Irak’taki resmi makamlara göre bu rakam 20.000 aile civarındadır. “The Status of Christians in the 
Kurdistan Region in Iraq” Aralık 2009, s. 3. http://www.krg.org/uploads/documents/Status_Christians_Kurdistan_
Region_Dec_09__2009_12_22_h16m26s16.pdf 
3 Bu rakamlar Mayıs 2010 verilerine dayanmaktadır. http://www.krg.org/articles/detail.asp?rnr=141&lngnr=12&sm 
ap=03010400&anr=18657 
4 Kurdistan Murkiyani ile Görüşme, 01 Kasım 2010, Erbil. 
5 Rikani Aşireti Reisi Muhammet Kelhi Rikani ile Görüşme, 11 Kasım 2010 Duhok. 
6 Ezidilerin Dini Lideri Hazım Mir Tahsin ile Görüşme, 31 Ekim 2010, Erbil. 
7 Bu nitelemeyi kullanan en son kitap için bkz. Denise Natali, The Kurdish Quasi-State Development and Dependency 
in Post–Gulf War Iraq, Syracuse University Press, 2010. 
8 Serhat Erkmen, Kuzey Irak’ta Yeni Anayasa Taslağı Üzerine Değerlendirmeler, http://www.orsam.org.tr/tr/gundemanalizgoster.
aspx?ID=65 
9 “UN Mission Submits Reports on Disputed İnternal Boundaries in Northern Iraq,” 22 Nisan 2009. http://www. 
un.org/apps/news/story.asp?NewsID=30553&Cr=iraq&Cr1 
10 Emma Sky, “Preventing Arab-Kurd Conflict in Iraq after the Withdrawal of U.S. Forces” USIP, Peacebrief, No 86, 
22 Mart 2011, http://www.usip.org/files/resources/PB%2086.pdf 
11 Bir görüşmemiz sırasında KYBli analizcilerden birisi bu durumu esprili bir şekilde KDP, matematiği bizden daha iyi biliyor şeklinde açıklamıştır. 


ORSAM AKADEMİK KADROSU 

Hasan Kanbolat Başkan 

E. Tümg. Armağan Kuloğlu Başdanışman 
Habib Hürmüzlü Ortadoğu Danışmanı 
Doç. Dr. Özlem Tür Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Doç. Dr. Harun Öztürkler Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi 
Doç. Dr. Veysel Ayhan Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen Ortadoğu Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahin Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi 
Dr. Didem Danış Ortadoğu Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi 
Dr. Bayram Sinkaya Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Yrd. Doç. Dr. Esra Pakin Albayrakoğlu 
Ortadoğu Danışmanı, Namık Kemal Üniversitesi 
Dr. İlyas Kamalov Avrasya Danışmanı 
Dr. Süreyya Yiğit 
Avrasya Danışmanı 
Ogün Duru Yönetici Editör 
Bilgay Duman Ortadoğu Uzmanı 
Oytun Orhan Ortadoğu Uzmanı 
Sercan Doğan Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Selen Tonkuş Kareem 
Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nebahat Tanriverdi.O Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Uğur Çil Uzman Yardımcısı, Ortadoğu 
Nazlı Ayhan Uzman Yardımcısı, Ortadoğu ORSAM Su Araştırmaları Programı 
Dr. Tuğba Evrim Maden Hidropolitik Danışmanı, Aksaray Üniversitesi U.İ.B. 
Dr. Seyfi Kılıç Hidropolitik Danışmanı, Aksaray Üniversitesi U.İ.B. 
Kamil Erdem Güler 
Uzman Yardımcısı 
Çağlayan Arslan 
Uzman Yardımcısı 


ORSAM DANIŞMA KURULU 


Dr. İsmet Abdülmecid Irak Danıştayı Eski Başkanı 
Prof. Dr. Muhamad Al Hamdani Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı 
Prof. Dr. Hayati Aktaş 
KTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. Dorayd A. Noori Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Yardımcısı 
Yrd. Doç. Dr. Esra Pakin Albayrakoğlu 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Namık Kemal Üniversitesi 
Hasan Alsancak BP & BTC Türkiye, Enerji Güvenliği Direktörü 
Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 
Prof. Dr. Ahat Andican 
Devlet Eski Bakanı, İstanbul Üniversitesi 
Prof. Dr. Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Mustafa Aydın Kadir Has Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Ali Arslan İstanbul Üniversitesi 
Doç. Dr. Ersel Aydınlı Bilkent Üniversitesi Fulbright Genel Sekreteri 
Başar Ay  Türkiye Tekstil Sanayii İşveren Sendikası Genel Sekreteri 
Doç. Dr. Veysel Ayhan ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Abant İzzet Baysal Üniversitesi 
Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ODTÜ U.İ.B. Başkanı 
Itır Bağdadi İzmir Ekonomi Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Ersan Başar 
KTÜ Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği Bölüm Başkanı 
Prof. Dr. İdris Bal Polis Akademisi ve Turgut Özal Üniversitesi 
Kemal Beyatlı Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı 
Barbaros Binicioğlu Ortadoğu Danışmanı 
Prof. Dr. Ali Birinci Türk Tarih Kurumu Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Budak Başbakanlık Devlet Arşivleri Gen. Md. Yrd. 
E. Hava Orgeneral Ergin Celasin 23. Hava Kuvvetleri Komutanı 
Doç. Dr. Mitat Çelikpala Kadir Has Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörü 
Dr. Didem Danış 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi 
Prof. Dr. Volkan Ediger İzmir Ekonomi Üniversitesi 
Prof. Dr. Cezmi Eraslan Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı 
Prof. Dr. Çağrı Erhan 
Ankara Üniversitesi, ATAUM Müdürü 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen 
ORSAM OrtadDanışmanı, Ahi Evren Üniv. U.İ.B. Başkanı 
Dr. Amer Hasan Fayyadh Bağdat Üniv. Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı 
Osman Göksel BTC ve NABUCCO Koordinatörü 
Timur Göksel Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi 
Numan Hazar Emekli Büyükelçi 
Habib Hürmüzlü 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı 
Doç. Dr. Pınar İpek Bilkent Üniversitesi 
Dr. İlyas Kamalov 
ORSAM Avrasya Danışmanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi 
Selçuk Karaçay 
Vodafone Genel Müdür Yardımcısı 
Doç. Dr. Z. Nilüfer Karacasulu 
Dokuz Eylül Üniversitesi U.İ.B. 
Arslan Kaya KPMG, Yeminli Mali Müşavir 
Doç. Dr. Şenol Kantarcı 
Kırıkkale Üniversitesi 
Dr. Hicran Kazancı ITC Türkiye Temsilcisi 
İzzettin Kerküklü Kerkük Vakfı Başkanı 
Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu Bilkent Üniversitesi 
Musa Kulaklıkaya Türkiye Cumhuriyeti Nouakchott Büyükelçisi (Moritanya İslam Cumhuriyeti) 
E. Tümgeneral Armağan Kuloğlu Başdanışman 
Doç. Dr. Erol Kurubaş Kırıkkale Üniversitesi U.İ.B. Başkanı 
Prof. Dr. Mosa Aziz Al-Mosawa Bağdat Üniversitesi Rektörü 
Prof. Dr. Aleksandr Knyazev 
Rus Slav Üniversitesi (Bişkek) 
Prof. Dr. Mahir Nakip Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili 
Doç. Dr. Tarık Oğuzlu Bilkent Üniversitesi 
Murat Özçelik 
Türkiye Cumhuriyeti Bağdat Büyükelçisi 
Doç. Dr. Harun Öztürkler 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi 
Prof. Dr. Çınar Özen Ankara Üniversitesi S.B. Enstitüsü Müdürü 
Dr. Bahadır Pehlivantürk TOBB ETÜ 
Prof. Dr. Suphi Saatçi Kerkük Vakfı Genel Sekreteri 
Ersan Sarıkaya 
Türkmeneli TV-Kerkük Haber Ajansı Türkiye Temsilcisi 
Prof. Dr. Viktor Panin 
Pyatigorsk Üniversitesi 
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Şahin 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi 
Doç. Dr. İbrahim Sirkeci 
Regent’s College, Londra, Birleşik Krallık 
Bayram Sinkaya 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
Mehmet Şüküroğlu Enerji Uzmanı 
Dr. İrina Svistunova 
Moskova U.İ. Devlet Üniversitesi 
Dr. Aleksandr Sotnichenko 
St. Petersburg Üniversitesi 
Doç. Dr. Oktay Tanrısever ODTÜ 
Prof. Dr. Erol Taymaz ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Rektör Yrd. 
Prof. Dr. Sabri Tekir İzmir Üniversitesi İ.İ.B.F. Dekanı 
Dr. Gönül Tol 
MEI Türkiye Direktörü 
Doç. Dr. Özlem Tür ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ 
M. Ragıp Vural 
2023 Dergisi Yayın Koordinatörü 
Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin 
Gazi Üniversitesi 
Prof. Dr. Vatanyar Yagya 
St. Petersburg Şehir Parlamentosu Milletvekili, St. Petersburg Üni. 
Dr. Süreyya Yiğit ORSAM Avrasya Danışmanı 

ORTADOĞU ETÜTLERİ YAYIN KURULU 

Meliha Benli Altunışık ODTÜ 
Bülent Aras Dış İşleri Bakanlığı SAM Başkanı 
Tayyar Arı Uludağ Üniversitesi 
İlker Aytürk Bilkent Üniversitesi 
Recep Boztemur ODTÜ 
Katerina Dalacoura Londra Ekonomi Üniversitesi 
F. Gregory Gause Vermont Üniversitesi, ABD 
Fawaz Gerges Londra Ekonomi Üniversitesi 
Ahmet K. Han İstanbul Üniversitesi 
Raymond Hinnebusch St. Andrews Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Rosemary Hollis City Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Bahgat Korany Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 
Peter Mandaville George Mason Üniversitesi, ABD 
Emma Murphy Durham Üniversitesi, Birleşik Krallık 


ORTADOĞU ANALİZ YAYIN KURULU 

Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü 
Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı 
Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Bilkent Üniversitesi U.İ.B. 
Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniv. U.İ.B. Başkanı 


Mithatpaşa Caddesi 46/6 Kızılay-ANKARA 
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 
www.orsam.org.tr, orsam@orsam.org.tr 

***

3 Aralık 2017 Pazar

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 8


TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 8


ORSAM: Bize kendinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? 
       Hüsamettin Türkmen10*: 
10*. Türkmen Milliyet çi Hareketi Başkanı Hüsamettin Türkmen 28 Eylül 2010

1953 Kerkük doğumluyum. İlk ve ortaokulu Kerkük’te okudum. Gençlik hayatımda sporla ilgilendim. Irak birinci lig takımlarından olan Kerkük 
Takımında oynadım. Siyasi hayatla tanışmam ve Türkmen davasıyla ilgilenmem de bu günlere dayanıyor. 1969 senesinde iki defa emniyetle tanıştım. 
Kerkük’te gençleri toparlayıp emniyete götürüyorlardı. 
Emniyete alınmanızdaki sebep nedir? Gençliğimin geçtiği mahallede Baas Partisi teşkilatlanmıştı. Biz de Türkmen davası savunucuları olarak Baas teşkilatlanmasına karşıydık. Sonuçta Baas rejiminin Türkmen lehinde bir sonucu düşünülemezdi. Adı üstünde Arap-Baas Partisiydi. Biz 14 Temmuz 1959 katliamını yaşayan kuşaktık. Ben o zamanlar6 yaşındaydım. Eski köprübaşında krallık rejimine son veren 14 Temmuz 1958 Irak ihtilalının birinci yıl dönümü kutlamaları için Türkmenler olarak yürüyüş yapılıyordu. Ortalık bir anda karışmıştı. Biz ise saklandığımız herhangi bir evin bahçesinden yapılan katliamı seyrediyorduk. 

Tanık olduğunuz katliamda neler yapıldı? 
Bize biraz bahsedebilir misiniz? 

Bulunduğum bölgeden baktığımda ilk olarak İmam Kasım Polis Merkezine ateş açıldı. Ateşin etkisiyle yürüyüş yapan topluluk dağılmaya başladı. Biz Eskiköprü üzerinde ne olduğunu anlamaya çalışırken, kortejin bir kısmı Atlas Caddesi istikametine ulaşmıştı. O nedenle Osman Hıdır’ın hunharca katledilmesi noktasında biz yoktuk. Kortej uzundu ve her noktadan ateş açılıyordu. Biz evlerin bahçelerine saklanmıştık ve katliamı seyrediyorduk. 

Neler yapıldı katliamda, nelere şahit oldunuz? 

Komünist Kürtçü gruplar ellerinde halat, zincir, satır ve bıçaklarla sağa sola saldırıyorlardı. Kargaşa da ellerine düşen Türkmenler hırpalanıyor ve öldürülüyordu. Böyle zulüm görülmemiştir. Müslümanlarda kurban kesiminde dahi bir adap vardır. Kurbanının başı kıbleye döndürülür ve kesim işlemi yapılır. Ama burada hayvana duyulan saygıyı bırakın insanlık adına yüz kızartan manzaralara şahit oluyorduk. 6-7 saat sonra biz evlerimize ulaşmıştık. Birkaç gün sonra olaylar hafifledi. Beşinci günün sonunda Irak merkezi hükümet tarafından askerler bölgeye gönderildi ve katliam durduruldu. 

Ailenizden kimseyi bu katliamda kaybettiniz mi? 

Katliamda biz ailemizden kayıp vermedik. Yaralananlar vardı. Biz ailecek esas sıkıntıyı ağabeyimi istediklerinde yaşadık. Ağabeyim eski teşkilatların 
içerisinde yer alıyordu. Onun peşinde çok koşturdular. Eskiden evler şimdikiler gibi değildi. Evlerden evlere geçişler vardı. Ağabeyim hep hazırlıklı beklerdi ve ufak bir hareketlenme olduğunda kaçmasına yardım etmeye çalışırdık. 
Zaten evlerimizde silah mevcuttu, kendimizi savunmak zorundaydık. Bu katliamdan sonra Irak Hükümetinin hakkımızı arayamayacağını biliyorduk. Kerkük’te Türkmenlere karşı teşkilatlanma da başlamıştı. Ortalık gergindi ve 
Türkmenlerde kendi içlerinden katliamın intikamını almak için bazı girişimlerde bulunacaktı. Hiç unutmam ve bunu birçok Türkmen dile getirmez ama ben sizinle paylaşayım. Kerkük’te katliamdan sonra Türkmenlerin teşkilatlanmasını 
sağlayan iki kişi vardı. Bunlardan birincisi Hasan Hancı ikincisi de meydanda hamamı bulunan Hamamcı Menef’ti. Hamamcı Menef ve Hasan Hancı birlikte otururlarken Mehmet Çamurcu adındaki genç bir oğlana Mehmet Emin    Şerbetçi’yi   öldürmesi gerektiğini söylerler. Neden Mehmet Emin Şerbetçi diyecek olursanız, 
Şerbetçi Kürtçü komünistlerin başıdır. Bir gün evden ekmek almak için dışarı çıktığımda birkaç el silah sesi duyuldu ve Mehmet Emin Şerbetçi 
öldürülmüştü. 

Ne zaman oldu bu olaylar? 

Katliamdan 3-4 gün sonra. Teşkilat intikam almak isteyen Türkmenler tarafından oluşturuldu sonra hare hare yayıldı. Büyük ve küçük abim bu teşkilat içerisinde yerlerini aldılar. Kürtçü Komünistlerin karşısında intikam tugayı gibiydi. 
Durum böyle olunca Kerkük’te Kürt kalmadı, ölen öldü, kaçabilenler gitti. Bu kargaşa 8 Şubat 1963 tarihinde yapılan ihtilalle Abdulkerim Kasım 
diktatörlüğü nün devrilmesi ve yönetimin Yarbay Abdusselam Arif’in devralmasıyla sona erdi. Ayrıca 1959 Musul-Kerkük katliamını yapanların 
elebaşları idam edildi ve Türkmenlerin güveni yeniden kazanılmaya çalışıldı. Fakat daha sonraları Baas Partisi duruşunu değiştirdi. Çünkü Türkmenler örgütleniyordu. Komünizme karşı olan Arap milliyetçileri de Türkmenlerin 
yanında yer alıyordu. Musul meselesinde de keza Kerkük Türkmenleriyle birleşmesi Baas Partisini tedirgin ediyordu. 1970 senesinde rahmetli 
Abdullah Abdurahman bize çok güzel bir şey anlattı. Dedi ki: “Irak’ta Dışişleri Bakanlığında bir daire var ve bu dairede eski İngilizlerin bıraktığı bir yazı ve bu yazıda Irak’ın üç milletli olduğu ve azınlıklardan oluştuğunu yazıyor”. Bahsi geçen üç milleti sorduğumuzda “Arap, Kürt ve Türkmenler” diyerek evrakı gösteriyordu. Arap milletiyle ilgili açıklamalarda, Arapların Irak topraklarının sahibi olduğu yazıyordu. Gerekçe olarak nüfus çoğunluğuna Arapların sahip olması gösteriliyordu. Kürtler için yazılanlarsa bir hayli şaşırtıcıydı. Kürtlerin her zaman dağa çıkıp yol kestiklerini, merkezi hükümete karşı geldiklerini anlatıyor du. Türkmenler için ise çok akıllı, çalışkan, tahsilli insanlar olduklarını 
yazarıyordu. Türkmenlerin çoğunun Irak ordusunda üst düzey subay olduklarını,  araştırmalarda ticaret ve genel kültür açısından önde olduklarını gösteriyordu. Bu milletin arkasında güçlü bir devlet var. Türkiye Cumhuriyeti. 
Onun için “her gelen rejim bu milleti yaşatmamalı” yazıyordu. Bu metinleri Abdullah ağabey bilir. Bize bir kütüphanede toplantı yaparken okutmuştu. Şimdi düşünüyorum da bütün bu teşkilatlanmalar, toplantılar yapıldı. Peki, neden 
Türkmen davası istediğimiz noktaya gelemedi. Yapılan teşkilatlanmalar kök salamadı. 1980’li yıllarda Türkiye ile de görüşmelerimiz oldu. 

Bu konuya geçmeden önce siz Türkiye’ye ne zaman ve nasıl geldiniz? 

1973 senesinde Türkiye’ye kaçak olarak geldim. 

Neden kaçtınız? 

Yok, kaçmadım, geri dönecektim. Biraz düşündüm kalmayı ama Rahmetli Alparslan Türkeş’in nasihatiyle geri döndüm. 

Siz buraya gelir gelmez Rahmetli Alparslan Türkeş’i mi ziyaret ettiniz? 

O niyetle geldim. Benden dönmemi ve orada mücadele vermemiz gerektiğini söyledi. Çünkü benim Türkiye’ye geldiğim süreçte biz Kerkük’te yeni teşkilatlanma süreci yaşıyorduk. Türkmen Milliyetçi Hareketi olarak şekilleniyorduk. Teşkilatlanmadan önce 24 Ocak 1970 yılında Irak 
hükümeti Devrim Komite Konseyi Türkmenlere kanun hükmünde Kültürel Haklar tanımıştı. Ancak kısa bir süre sonra Türkmenlerin eğitim haklarının ellerinden alınması sonucunda Türkmenler 1970 yılında öğrenci boykotları düzenledi. 
Bu süreç içerisinde işkenceler yapıldı ve arkadaşlarımızdan ölenler oldu. Biz de davamızı devam ettirmek için teşkilatlandık. Türkeş’te bu gelişmelerden haberdar olarak Kerkük’e geri dönmem gerektiği konusunda beni uyarıp, 
mücadeleye devam etmem gerektiğini söyledi. Bende onu dinleyerek yeniden döndüm, Irak’a ve çalışmalara devam ettim. 

Öğrenciler neden boykot yapıyordu?

Öğrenci hareketinin olmasının sebebi 1970 senesinde bize kültür hakkı verildi. Kültür hakkı verilirken de bütün Türkmen okullarında yeni Türkçe okumamıza izin verildi. 3-4 ay sonra yeni Türkçeyi kaldırılıp, eski Türkçe eğitim verilmeye 
başlandı. Bizde bunu kabul etmedik. 24 saat içerisinde bütün okulları kapattık, okullara gitmedik. Ben ciddi bir şekilde bu hareketin içindeydim. Kalanlardan bahsedersem, Silah Nevruz şu anda Avustralya’da, Muhammed İzzet Hattat vardı bir de. Bu adamların ciddi bir şekilde Türkmen davasına katkısı var. Önemli isimler arasında yer alan Kadir Ahmet Beyatlı ve Abbas Erenay var. Bunun yanında Saffet Ağabey var. Şu anda Hollanda’da yaşıyor. 
Bunlar davanın önde gelen isimlerinden değil de arka planda olup asıl işi yürütenlerden mi diyelim? 

Saydığım isimler çok iyi fikir adamlarıydı. Türkmen davası için de çok çalıştılar. Bir kısmı boykot zamanında içeri alındı. Boykot sürecinde ben de aktiftim. O dönemde Irak polis futbol takımındaydım ve iyi bir futbolcuydum. Polisler bana kimlik sorduklarında ya da olayların olduğu zamanlarda nerede olduğumu tespit etmeye çalıştıklarında vereceğim cevabım hazırdı. Çünkü futbolcuydum. Irak’ın en iyi takımında Umman Sporda oynuyordum. Bu nedenle olayların olduğu saatte sahada antrenmandaydım. Fakat boykotun başlamasından bir gün sonra benim hakkımda da yakalama emri çıkartıldı. İlk başta teslim olmadım. Ağabeyime teslim olmam gerektiğini söylemişler. Olmazsam ağabeyimi 
alacaklarmış. O dönemde evin tek çalışanı ağabeyimdi. Evin geçimini o sağlıyordu. O nedenle gidip teslim oldum. İlk başta Polis İstihbaratına 
götürüldüm. Orada bir gece sorguda kaldım. 

Ardından Askeri İstihbarata teslim edildim. Askeri İstihbaratta “18 yaşındayım ve iyi bir futbolcuyum, beni bırakırlar” diye düşünüyordum ki, bir yüzbaşıya teslim edildim ve gözlerimi açtığımda işkence odasındaydım. 

İşkence gördünüz mü? Neler yaptılar? Biraz bahsedebilir misiniz? 

Tabi tabi herkes gibi ben de işkence gördüm. Türkmenler çok iyi bilir, biz, her zaman emniyetle karşı karşıya kalan insanlardık. Bir gece saat iki sularıydı oturuyorduk, kapı bir gümbürtüyle açıldı. Bizi işkenceye götürmeye geldiler 
sandık ama götürmediler. Ertesi gün polis istihbaratına gönderildim ve serbest kaldım. Çıktığımda yorgundum, işkence görmüştüm ve tek isteğim eve gidip yatmaktı. Eve vardığımda kapı çalındı. Gelen Muhammed İzzet Hattat’ın 
ablasının oğluydu. “Acele et, silahına sarıl Hüseyin Ali’yi öldürmüşler”, dedi. Hüseyin Ali ile aynı yerdeydik. Benim 2 koğuş yanımdaydı. Meğer Hüseyin Ali işkence sırasında ölmüş ve cesedini Televizyon binasının yanında elektrik 
direğine asıp, “televizyon binasını bombalamak isterken elektrik çarptı” demişler. O gece koğuştaki sesler Hüseyin Ali’nin ölümüymüş. Hazırlanmaya 
başladım ki ağabeyim geldi. Birlikte Hüseyin Ali’nin evine gittik. Evlerimiz yakındı. Cenazeyi “şehitlik”e gömeceklerini söylediler ve Kerkük’ün hazır olması gerektiği kararını aldık. Kısa sürede siz deyin beş bin, ben diyeyim on bin kişi toparladık. Hatta kadınlara kabze verdik. Biz yerleştik sokaklara, güvenlik için. Çünkü her şeye hazırlıklıydık. Bir baktık uzaktan bir konvoy geliyor. Yalan olması 20-30 polis arabası. Cenazeyi aldılar götürdüler ve bize teslim etmediler. Ertesi gün kim varsa içeride hepsini bıraktılar. Ben o gece çok düşündüm ve kendimce 
bir tahlil yaptım. Tahlile göre: biz teşkilat değildik ve onlar bizi bir balona benzetti. Balon şimdi patlamıştı. Çünkü rahmetli Hüseyin işkence sırasında ölmüştü ve biz bu duruma suskun kaldık. Şimdi gerçek teşkilat olma zamanıydı. 
Benim de davet edildiğim eski Tisin bölgesinde bir toplantı yapıldı. Toplantı da Türkmen Milliyetçi Hareketinin kurulacağını ve bizimde bu teşkilat içerisinde aktif rol almamız gerektiğine vurgu yapıldı. Teşkilat, Türkmenlerin haklarına 
sahip çıkılacak ve hakların elde edilmesi için mücadele verecekti. Teşkilatın amacı belliydi ve hızla Kerkük’te hareketin yaygınlaştırılması gerekiyordu. Ben de üzerime düşen vazifeyi yerine getirmek için çalışmalara başladım. 
Okullarda teşkilatlar kurduk. Kendi aramızda topladığımız paralarla bildiriler yayınlayıp dağıttık, kendimizi savunma adına silah alımı da yaptık. Teşkilatlanma devam ederken gözler bizim üzerimizdeydi. Bu nedenle ben Bağdat 
polis takımına futbolcu olarak transfer edildim. Üç-dört ay burada oynadıktan sonra dayanamadım ve geri döndüm Kerkük’e. 

Kerkük ve petrol takımlarında futbol oynamaya devam ettim. 1973 yılında Baas Partisi benim de içerisinde yaşadığım mahallede etkinliğini artırdı. 
Etkinliğini özellikle burada artırmasının sebepleri, Petrol şirketlerinde çalışan işçilerin büyük kısmının burada ikamet etmesi, aydın kesimin burada yer alması, nüfusun büyük çoğunluğunun Türkmen olmasıydı. Bu süreçler yaşanırken bizim ilk yaptığımız iş Eskişehir Futbol Takımını kurmak oldu. Antrenman yapacağımız yeri mahalleden insanları toplayıp temizlettirdik, çimleyip mahalle sahası haline getirdik. Şu anda da o saha Spor Bakanlığından aldığım destekle stadyum oldu. Daha önce de anlattığım gibi 1973’de Türkiye’ye gitmek üzere karar aldım ve kaçak yollarla sahte pasaport kullanarak Ankara’ya geldim. Ankara’da Burhan’ı gördüm, kendisi Kerküklü Kilis Belediye Başkanıydı. Şerif Ağabey de oradaydı, o da Kerkük’te petrol şirketinde mühendisti. Türkiye’ye gelmişim ne yapsam diye düşünürken Gençlerbirliğinde antrenmana çıktım. Isparta’ya gidip orada hazırlık 
maçı oynadım, o zaman Gençlerbirliği ikinci ligdeydi ve yerleri de Maltepe’de Vehbi Koç Yurdunun yanındaydı. On beş ya da yirmi gün orada antrenmanda kaldım, tabi bu arada Milliyetçi Hareket Partisine gidip geliyordum. Yani 
hem antrenmana çıkıyor hem de siyasi milli çalışmalarımıza devam ediyordum. Alparslan Türkeş ile görüşmem de bu zaman aralığındaydı ve Bana nasihatleri oldu. Mücadeleye devam etmem gerektiğini söyledi. 

Alparslan Türkeş mi böyle istemişti? 

Evet, onun talimatına göre hareket ettim ve bireysel olarak Türkiye’den nasıl gidebilirim diye düşünürken Habur sınır kapısını geçerken polisler etrafımı sardı ve emniyete götürüldüm. Bir iki gün orada tutulduktan sonra Musul’a gönderildim. Ağabeylerimin o zaman haberleri oldu. Araya birilerini sokarak beni oradan aldırdılar. Antrenmanlara başladım. Yine antrenmanda olduğum gün beni bir istihbarat arabası gelip götürdü. Orada epey bir işkence gördüm. Sonrasında 
beni büyük cezaevine götürdüler. Orada beni dinlenmem ve işkence işlerinin geçmesi için özel bir odaya yerleştirdiler. Çünkü mahkemeye çıkacaktım ve işkence izlerimin geçmesi gerekiyordu. Gider gitmez takatsizdim yattım, 
uyudum. Sabah uyandığımda 50 kişilik bir odada açtım gözlerimi. Kafamı kaldırdığımda 1971 yılında bana işkence yapan kişileri gördüm. 

Kendimi toparladıktan sonra araştırma yaptım ve doğru hatırladığımı anladım. Bir gün ziyaretime ağabeylerim geldi. Onlara içeride düşmanlarımızın 
da olduğunu söyledim. 

Ağabeyim nasihat etti bana ve içeride çok fazla kalmayacağımı söyledi. Ayrıca beni, kendimi toparlamam için ve Türkmen olan hâkimin beni böyle görmemesi 
gerektiği konusunda uyardı. 5-6 gün içeri de kalmıştım. 
Odada bir teneke vardı onu parçaladım ve bir parçasını alıp onların üstüne salladım. biraz arbede yaşadık ve ben başka koğuşa gönderildim. O dönemde oranın merkez genel müdürü bir Türkmen’di ve beni takdir etti. 

Diğer koğuşta 5-10 gün kaldıktan sonra mahkemeye çıktım. Mahkeme bizi serbest bıraktı. Yıl 1974’ün Şubat ayıydı, beni istihbarata çağırdılar 
ve Kerkük’ü terk etmem gerektiğini söylediler. Nasiriye’ye gitmem gerekiyormuş. Bir belge verdiler ve ben Nasiriye’de emniyete teslim oldum. Nasiriye’de bir arkadaşıma rastladım o da Nasiriye takımında oynuyordu. Beni takıma aldırdı ve antrenmana çıktım. 

Ne kadar kaldınız Nasiriye’de? 

1974-1976 arası Nasiriye’de kaldım.1976’nın ikinci ayında maçımız vardı ve biz de maçı kazanırsak finale kalacaktık. Rakibi yenip finale kaldık. 
Kulüp başkan beni çağırdı. Bayram arifesi olduğu için ailemi görmek istediğimi söyledim. Onlar da bana izin verdiler. 3 gün sonra, bir hadise geldi başıma. Sivil polisler geldi ve beni sıkıştırdılar. Tabi biz de çevredeki arkadaşlarla karşılık verdik ve kavga çıktı. Bu olay üzerine beni aramaya başladılar ve bizim bulunduğumuz bölge tehlikeli olmaya başladı. Ben de bir yerden bulduğum silahla havaya ateş edip onların kaçmasını sağladım. Daha sonrasında da Fahrettin isimli bir kişini yardımıyla Kerkük’ü terk ettim. Geri döndükten sonra futbol oynadığım kulübün başkanı vasıtasıyla Kerkük’te yaşadığım bu olay için şikâyette bulundum. Daha sonrasında beni ifade için Kerkük’e çağırsalar da 
yine başkanın yardımıyla ifademi bulunduğum yerde verdim ve bu konu da böylece kapanmış oldu. Daha sonrasında yine birkaç kez gözaltına alındım. Bu esnada bir kere Kerkük’e iki kerede Bağdat’a sevk edildim. Bağdat’ta kaldığım dönemde ciddi manada işkenceye maruz kaldım. 

Bunun sebebi ise Selahaddin kentinde yakılan ve Baas Partisine ait olan kütüphaneydi. Yapılan soruşturmada bu işi benim üzerime yıkmaya çalıştılar. Aile dostumuz olan ve Irak içerisinde nüfuzu olan iki Arap aşireti lideri sayesinde ben bu suçlamalardan kurtuldum. Ama Kerkük’te bulunduğum dönemde beni çok seven Abdulhadi isimli bir polis müdürünün bana gizlice “2 gün içinde beni tekrar gözaltına alacaklarını ve kaçmam gerektiğini söylemesi” üzerine aynı gece Kerkük’ten geçen bir kömür treniyle kaçtım ve Adil Şerif’in yanına sığındım. O da bana kaçmamı ve saklanmamı söyledi. Daha sonra ailemi görmek için eve geldim ama evin de basılmasıyla önce dayımlara sonra da teşkilatın o dönemki 
muhasebecisi olan İsmail Dabbah (Hurma)’ın yanına geldim ve bir süre onda kaldım. Daha sonrasında da Hasan Helvacı’nın yanına gittim. 

Kendisi aynı zamanda teşkilatında ilk kurucularındandı ve çok zengindi. O bana onun yanında kalabileceğimi söyledi ve beni koruyacaklarına dair söz verdi. Daha sonra yine o dönemde teşkilat içerisinde oldukça faal olan Nurettin Bozkurt geldi ve bana on tane pasaport getirdi Türkiye vizesi almak için. Ben de oradakilerin yardımıyla Hamit adıyla sahte bir kimlik hazırlattım. Daha sonrasında önce Musul’a oradan da Telafer’e Hacı Hamza’nın yanında gittim ve orada bir müddet kaldım. Oradan da Türkiye’ye geldim. Bunu da yine orada tanığımız eski bir Türkmen polis müdürünün yardımlarıyla başardık ve daha sonrasında da Türkiye hayatım başladı. Türkiye’ye geldikten sonra Türkmen siyaseti adına neler yaptınız veya ne gibi faaliyetlerde bulundunuz? 

Şeref Abdullah, Aydın Beyatlı, Turhan Ketene, Savaş Avcı ile de özel münasebetlerim oldu. Hepsiyle tartışırdık Kerkük meselesini. Ben artık bu vatana gelmiştim ve vatana ne yapabilirdim diye düşündüm. Kaçak gelmiştim ve emniyet sürekli peşimdeydi. Türk vatandaşlığını ne zaman aldınız? Emniyete alındığım bir zamandı. 

Bir paşa, emniyet müdürü hepsi bir odadaydı. Onlara beni Irak’a gönderecekleri ni söyledim. Bana Türk olduğumu ve yarın mahkemeden sonra serbest kalacağımı söylediler. 

Türkiye’de neler yaptınız? Hangi kurumlarda görev aldınız? 

Ben her zaman siyasi teşkilatta görev aldım. 1985 yılında İstanbul’a yerleştim. 1990 yılında Milli Türkmen Partisinde Muzaffer (Arslan) Beye destek verdim. 
Daha sonra Irak Türkleri Yardımlaşma Derneğinde 1992 senesinde genel merkezde genel yönetim kuruluna, 1993 yılında genel sekreterliğe ve 1994 yılında da genel başkan yardımcılığna seçildim. 1996 yılında da görevi isteyerek bıraktım. 1993 yılında Türkmen Birlik Partisinden istifa ettim. İstifa etmemin 
nedeni yolsuzluk yapılmasıydı. Daha sonra kendi çabamla bir dernek kurdum. Dernekte ciddi çalışmalara ev sahipliği yaptık. 1991 yılında I. Körfez savaşında Türkmenlerden Türkiye’ye çok fazla göç olmuştu. 1976’da Türkiye’ye giriş yapmışsınız. O dönemde Türkmen göçleri nasıl oldu, sebepleri nelerdi? 

Türkiye’ye bizim dönemin ikinci kaçağı olarak 

-Mahir Şimşek’ten sonra- ben geldim. 1991 yılında Türkmen göçlerinin yaşandığı bir zamanda Türkiye’de basında Kürtlerin göç ettiğine dair haberler yer alıyordu. Biz de Türkmen olarak sesimizi duyurmak için Muzaffer Arslan’la bir Türkiye’de yapılmak üzere protesto yürüyüşüne karar verdik. Protesto yürüyüşünün yetkisi bana verildi. Çok kalabalık olmamakla birlikte Kerkük’te Türkmenlere yapılanları kınadık ve yürüdük. Üzerimize ateş açıldı. O zaman iki kişi öldü 1 kişi yaralandı. Akşam haberlerde Kürtler üzerine ateş açıldığı ve 2 Kürdün ölüp, 1 kişinin yaralı olduğu söylendi. Aradık ve durumu düzelttik. Türkiye’de bu iki şehit davamıza Türkleri ortak etti. 

Türkiye’ye büyük göç zamanı ne kadar Türkmen geldi? 

Büyük göç zamanı ben Şemdinli’de karşıladım kafileyi. 

Bir sayı verebilmeniz mümkün mü? 

Kayıtlarda vardır. Çünkü yiyecek, giyecek dağıtıldı. Siz Türkiye’ye uzun zaman önce geldiniz. Türkiye’ye adapte olabildiniz mi? Aynı zamanda siz davanızı unutmayıp 2003 senesinden sonra dönmüşsünüz. Ama benim gördüğüm kadarıyla göçen Türkmenlerin çocukları davalarından uzaklaşmış ve Türkiyelileşmişler. 

Bunun sebebi nedir? 

Biz Türkiye’ye geldik. Çünkü Türkiye’yi seviyorduk ve yardımımız dokunabilirdi. Bana birçok yerden yerleşmem için teklifler geldi ama Türkiye’yi vatan olarak görmüştük. 2003 yılıydı unutmam bir sabah arkadaşım Kerkük’e sabah kahvaltısına çağırmıştı. Mustafa Kemal Yayçılı ile gidecektik ve ben önden gidecektim o da bana yetişecekti. Siz o zaman bölgede miydiniz? Tabi. Siz bekliyordunuz böyle bir durumu yani doğru mu? 
Evet, biz bölgede bekliyorduk. Hatta 2001 yılında beklemeye başlamıştık. Hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Kerkük’e geçmeden önce biraz önce sorduğum 
soruyu cevaplar mısınız? 
Türkmenler Türkiye’ye geldiklerinde beni tanımazlardı. Ama ben onlara hep söyledim. Biz Türkmen olduğumuz için bu ülke bize kapılarını açtı. Bugün Türkmenler mühendis olabilmişse, doktor olabilmişse veyahut öğretmen olabilmiş ve aile kurabilmişse Türkiye’ye borçludur. 
Ama birçoğu vergisini ödemiyor. Türkmenler Türkiye’de vatan sahibi oldu. Ülkü Ocaklarının Türkmenlere faydasını hiç unutamam. Bizim çocuklarımız da unutmaz. Ne davamızı ne de Türkiye’nin bize yaptıklarını. Belki sizin çocuklarınız unutmaz ama genel izlenim pek de davayı unutmadıkları izlenimi vermiyor. Örneğin 2007’de Kerkük mitinginde ben çok az genç gördüm. Bu bir kriter değildir. Siz de iş yerinizde toplantılar yaptığınızda herkes gelmiyor. Bu durum 
ilgisizliği ya da davayı unuttuklarını göstermez. 

Çok doğru söylüyorsunuz. Peki, bunun sebebi nedir? 

Bunun sebepleri derneklerde, vakıflarda gençlik kolları yok. Gençlik kollarının kurulup, öğrencileri organize etmesi gerekiyor ve Türkmenler toplantıdan toplantıya görüşüyor. Birbirleriyle sıkı ilişkileri yok. Aslına bakarsak herkesin ailesinden birileri Kerkük’te yaşıyor. Türkmenlerde bir özellik var. Türkmenler kendilerini çok severler. 1918 yılından bugüne Türkmenler kötü şartlarda yaşadılar. Özellikle 1963’den bu yana ciddi bir kan kaybı yaşadılar. Özellikleri, kültürü gibi… 
Burada yapılan hiçbir şey bölgeye yansımıyor diye sıkıntı duyuyordunuz değil mi? Ondan çok şikâyetçiyim. Mesela geçenlerde “geleceğin siyasetçisi” başlığı altında bir sürü genç toplantıya getirildi. Toplantıya gelen çocuklar ya da konuklar hepsinin hısımı, akrabası. Yani sanki dava tüm Türkmenlerin değil, kişilere mal ediliyor. 

Ben bu konu üzerine birkaç fikir ortaya attım. Öğrenciler lise–2 sınıfından sonra sınava alınsın. Teşkilatlarda sorumluluk verilsin. Böylece sürecin nasıl işlediğine dair fikir elde etsin. 

Mesela geçenlerde bir öğrenci geldi, Türkmen kontenjanından. Oturuyoruz, “ ben Türkmen falan bilmem, Irak’lıyım. Türkmen diye bir şey yok” dedi. 
Hayretler içerisinde baktık ve Türkmen kontenjanında okuyan diğer öğrencileri araştırdığımızda maalesef sonuç parlak değildi. 

Bizim getirdiğimiz öğrenciler sadece okul bitirdi. Gelişim göstermedi. Yetişmiş eleman eksikliği. Belki de bütün sıkıtı buradan kaynaklanıyor. 
Akraba, arkadaş göz önüne alınarak işler yürütülmeye çalışılıyor. Ben onlar olmasın demiyorum. Onlarda olsun ama bildikleri konularda pozisyon belirlensin. Böylece işler istikrarlı yürüsün. Siyasetle teşkilat birbirinden ayrıdır. Bizim 
ciddi bir teşkilatlanmalarımız vardı. Irak’ta günlerce bunların üzerine kafa yoruyorduk. 

2003’den sonra teşkilatlanmayı nasıl yaptınız? 

Teşkilat sistemini yaşadık. Bana siyaseti sorarsanız anlamam ama teşkilattan anlarım. Şu anda ne kadar kuruluş varsa bizim çatımız altında kuruldu. Ondan sonra bizden ayrıldılar ve sonuç olarak da şimdi başarılı olamadılar. Ama biz 
sorumluluk alıyorduk, haftalık çalışmalar yaptırıyor, rapor istiyordum çalışanlardan. Raporları oturup değerlendiriyorduk. Hatalar yapılabilir ama hataların tekrarı kabul edilmemeli. Başka adam mı yok onun yerine bu işi yapabilecek. Türkiye’de çok iyi kişiler yetişmiş onlarla da çalışılabilir. 
Ayrıca bir öğrenci sınıfta kalmış ama hala kontenjanlardan yararlanıyor. 

Bu çocuk nasıl sınıfta kalır. Kalmasının sebebi nedir? O zaman bize Türkmen Milliyetçi Hareketi ile ilgili bilgi verebilir misiniz? 

2003 sonrası nasıl bir teşkilatlanma yapısı hazırladınız? 2003 yılından önce teşkilatımızda önceliğimiz halktı. Elimizde tüzüğümüz de dâhil olmak üzere her şeyimiz hazırdı. Teşkilatlanma süreci başladığında ilk işimiz yandaşlarımızı toplamak oldu. Okullarda gençlerle konuşup örgütsel yapımızı güçlendirdik. Ardından mahalleleri örgütledik. Böylece okullardan başlayan dava yandaş   larımız mahallelerde de örgütlendi. Mahallelerden sorumlu kişileri belirledik. Böylece mahalle istihbaratı toplayabilecektik. Şu anda da Kerkük’te 10 mahalle muhtarını biz tayin ettirdik. 

Peki, bu bize ne gibi avantajlar sağlayacaktı. 

Avantajı çok, çünkü Türkmen sahasında mahalle önemlidir. Bizim için birinci etapta öğrenci hareketi, ikinci etapta askeri teşkilatlanma ve üçüncü etapta da mahalle teşkilatı önemlidir. 

Biz bu başlıklar altında projelerimizi oluşturduk ve çalışma modellerimizi belirledik. 

Teşkilat ne demektir? 

Teşkilat istihbarattır. İstihbaratı sağlam olmayan teşkilat ne siyaset yapabilir ne de varlığını devam ettirebilir. Bilgi olmadan siyaset yapılamaz. Bilgiyi sağlayan iyi bir teşkilatlanmadır. 
Bizim burada başarılı olmamızı sağlayan unsur bir anda birçok insanı toparlayabilme kapasitemizin yüksek olmasıydı. Biz her gece 10’ar kişilik nöbetçiler yerleştirirdik. Nöbetçilere eğitim verirdik. Örneğin, uykusuz kalma, bir gün boyunca yemek yememe, gerekirse aynı tabakta aynı kaşıkla yemek yeme gibi.

 Böylece siz Türkmenlerin kendini savunması için bir güç oluşturmaya çalıştınız? 

2004’te biz bir boykot yaptık. Bu boykot Irak tarihinde bir ilkti. Dünya basını bundan bahsetti. 
Bu boykot sonrası Irak anayasasında Türkmen adı geçti. Biz ölümü göze aldık. Bağdat’a Amerikan askerlerinin giriş yaptığı kapıyı kapattık. 
Hiçbir Kürt içeri giremedi. Neden bunlar Türkmen davasında gündeme gelmiyor. Bizi gündeme dövüldüğümüzde, basıldığımızda, işkence gördüğümüzde gündeme getirdiler ama biz yaptığımız işlerle gündeme gelemedik. Bunu takip 
eden zamanda öğrencilerimiz Milli Eğitim Müdürlüğünde boykot yaptılar. Milli Eğitim Müdürlüğünün kapıları kapatıp kimseleri içeri almadılar. 3 gece dışarılarda yattılar. 

Kaymakamlık meselesinde de siz aktif miydiniz?

Kaymakamlık meselesinde yürüyüşü biz organize ettik. Yürüyüşün korunması bize aitti. Biz korumasaydık yürüyüş olmazdı. Her sokak başına 10 kişi koyduk. ITC’nin 4. Kurultayında da biz araya girdik. Konuya Milliyetçi Hareket el koymuştu. Kargaşa çıkmaması için önlemlerimiz almıştık. Saadettin Ergeç büroyu terk etmiş eve gitmişti. Daha sonra yönetim kurulunda bazı kişiler ITC’nin Genel Merkezi’ne el koydu. Sonra ben oraya gittim ve Sadettin Ergeç’i çağırdım. “Ben burada olduğum sürece hiç kimse sana dokunamaz” dedim. Sonra herkes gitti oradan. 

Bu olay 2008’de mi olmuştu? 

Evet. Şubat ayıydı sanırım. 

Sizin sahadaki temel amacınız o halde siyaset yapmak değildi. 

Hayır değildi. Hala da değil. Bizim temel amacımız şudur: İyi eğitimler vererek herhangi bir Türkmen’in Türkmen Milliyetçi Hareketi içinde görev yapmalarını sağlamak. Anlayacağınız Türkmen davasının fikri sağlam temeller üzerine 
kurulursa, insanlar yetiştirilebilinirse çok daha iyi hizmet verilebilir. Ama şu an da Türkmen davası profesyonel bir memur zihniyetiyle idare ediliyor. Herhangi biri Kerkük’e geldiğinde orada teşkilatlanmayı yapmak gerekir. Her yerde 
idari sorumlularımız var. Kapıların kapalı olmaması gerekir. 

Şu anda da aynı yapıya devam edebiliyor musunuz? 

Evet, ediyoruz. 

Türkmen siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Siz son seçimleri başarılı buluyorsunuz. Ancak ben böyle düşünmüyorum. Çünkü Kerkük’te Türkmenler ne kadar uyandı? O zaman “Kerkük’te tek liste çıkaralım, diğer yerlerde nasıl istiyorsanız öyle yapalım” dedik. Fikrime saygı duyuldu. Adalet Partisi katılmadı bize. Partileri bir araya toplayarak durumu bildirdik. Bize 
döneceklerini söylediler. Ama bizim yaratmaya çalıştığımız avantajı kullanamadı lar.

Nüfus meselesiyle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? 
Irak’ta nüfusumuz az gösterilerek meclisteki etkinliğimiz azaltılmaya çalışılıyor. Bunlar için neden bir şeyler yapılmıyor? 

Türkmenler bütün partileri bir araya toparlayıp bir liste çıkarsaydı çok daha iyi olurdu. Böyle bireysele oy kullanıldı. Yine de bu seçim bir adımdı ve daha iyi sonuçlara ulaşacağız. Daha iyi sonuçlar için de halkla olmak gerekir. Halka 
fil dişi kulelerinden bakmak sağlıklı değil. Ayrıca Türkiye’nin hep Türkmenlerin arkasındaki desteğini de ortaya koymak lazım. 
Son soru olarak size ne bir siyasetçi, ne bir parti başkanı ne de bir Türkmen dava adamı olarak değil de sadece bir Türkmen gözüyle Türkiye’den ne bekliyorsunuz? Bize destek verdi bunu inkâr edemem ama zihni açık tutamadı. Davanın devamı niteliğinde adam yetiştirmedi. Örneğin, İran Necef’te bir 
fuar yaptı. Türkiye neden yapamadı. Olay sadece okula gitmek değildi. Gençlerin iyi yetişmesi gerekiyordu. Türkiye Türkmen davasına destek vermek istiyorsa elini taşın altına sokacak. Irak böyle gitmez. Elde edilen 2 tane bakanın Türkmen davasına ne kadar faydası olur. Geleceği düşünüyorsan geleceğin kadrosunu yetiştirmek gerekir.Türkmenlerden bir tane dava adamı yürütecek 
insan yok. Türkmenleri paraya alıştırdılar. Türkmen davasında adım atmak gerekiyorsa önce bunun kırılması lazım. Sonra gerisi gelir zaten. 

Biz çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Ben de size teşekkür ediyorum.



TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 7

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 7


ORSAM: Öncelikle bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Türkiye’ye gelemeden önce Irak’ta durumuz nasıldı, orada ne işle meşguldünüz ve Türkiye’ye hangi dönemde Türkiye’ye geldiniz ve Türkiye’ye geliş sebebiniz neydi? 

              Adil Selbi9*: 
9*. Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliği Enformasyon Sorumlusu Adil Selbi 31 Ağustos 2010

Öncelikle bize burada konuşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederiz. Irak’ta Saddam Hüseyin döneminde lise öğretmeniydim ve bu görevimi 12 sene öncesine kadar sürdürdüm. 

Nerede öğretmenlik yaptınız? 

Telafer’de İngilizce öğretmenliği yaptım. 1998 yılında Telafer’deki arkadaşlarla ve milliyetçi Türkmenlerle birlikte teşkilat çalışmalarına katıldım. 
Hala da bağlantılarım devam etmektedir ve arada bölgeye gidip gelmekteyim. Tüm bu çalışmaların sebebi Irak’taki Türkmen davasına destek olmaktı. 
Biz o dönemde de geleceğe yönelik ümitliydik ve Saddam Hüseyin rejimini sona yaklaşmakta olduğunu düşünmekteydik. Ayrıca Saddam dönemi sonrası Türkmenlerin de Irak’ın geleceğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacağını biliyorduk. Bundan dolayı 2000’den 2003’e kadar çalışmalarımızı gizli yürüttük. 
2003’te Saddam rejiminin son bulmasıyla Erbil’deki Türkmen Cephesi ile de birlikte hareket etmeye başladık. Biz o dönemlerde yoğun bir şekilde çalışmalarımıza devam ettik. Ama Saddam sonrası dönemde insanların çoğu Saddam döneminin bittiğine inanamıyorlardı ve yine Saddam döneminde yapılan baskılarında Türkmen halkı üzerinde çok olumsuz etkileri olmuştu. O dönemde oluşan korkular bugün hala kendisini hissettirmektedir ve Türkmen gruplar ortak bir karar alamamaktadırlar. Saddam dönemindeki baskılar yoluyla Türkmen kimliğini gizleyenler yeniden demokratik bir yapının oluşmasıyla kendi öz kimliklerine dönmeye başladılar. İnsanların içindeki korkuyu gidermek ve kendi öz kimliklerine dönemlerini kolaylaştırmak için yoğun şekilde çalışmalar oldu. Buna bağlı olarak Türkmen Cephesi binası yapıldı. 
Ben de Musul’da temsilci yardımcılığı yaptım. Hangi yılda bu faaliyetlerinize başladınız? 2001 yılında Musul’da Türkmen Cephesi’nin bürosunun kurulmasıyla siyasete girdim. Türkmen Cephesi Musul’da tam olarak ne zaman kuruldu? Tam olarak kurulması Saddam Hüseyin dönemi sonrası yani 2003’te oldu. Hemen arkasından Ferit Said Abdullah Telafer bölge sorumluluğuna seçildi. O dönemde ben siyasi sorumlu olarak görev yaptım. Doktor Ferit 2004’te Kerkük yolu üzerinde geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Bunun üzerine Yaşar Abdullah görevi devraldı ve işlerimize aynı şekilde devam ettik. 2005 yılına kadar Irak Türkmen Cephesi bu bölgede sayısız sosyal, kültürel ve siyasal faaliyetlerde ve yardımlarda bulundu. 2003’ten 2005’e kadar karşımızda başka partilerin olmasına rağmen çalışmalarımıza devam ettik ve Irak Türkmen Cephesi bu partiler arasında en etkili olanıydı. 

Ama yine o dönemde Telafer’de siyasi anlamda bir sıkıntı yaratıldı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Telafer’de yaşayan insanlar Saddam döneminde yapılan baskılar sonucu henüz siyası anlamda kendini ifade edebilecek seviyede değildi. Bundan dolayı birçok farklı siyasi parti kuruldu. 

Ayrıca Kuzey Irak partileri için de bu bölge çok önemliydi. Bu partiler Telafer’i siyasi anlamda ele geçirmeye çalıştılar, ama başarılı olamadılar. 
Bütün bu gelişmeler o dönem basına da yansıdı. İşte bu olaydan sonra Telafer üzerindeki baskılar artmaya başladı. Farklı şekillerde bu bölgede huzursuzluk yaratmaya çalıştılar. Daha sonrasında Şii-Sünni ayrımını körüklediler. Ama Telafer’deki insanlar veya aşiretler aralarındaki mezhep farklılıklarına rağmen uzun zamandır birlikte barışçıl çerçevede yaşamışlardır ve aralarında ayrıca akrabalık bağıda bulunmaktadır. Aynı aşiret içerisinde Sünni ve Şii olan insanlar bulunmaktadır. Bundan dolayı yaşanan olaylar arkasında başkalarının olduğuna inanmaktayız. 
Çünkü eğer gerçekten böyle bir Şii-Sünni meselesi olsaydı, bunun yıllar önce ortaya çıkması gerekirdi. 

Siz ne zamana kadar Telafer’de öğretmenlik yaptınız? 

Ben 2005 yılına kadar orada öğretmenlik yaptım. Daha sonrasında ne oldu? Daha sonra durum daha da kötüleşti. 2004’te Amerika Telafer’de büyük bir askeri operasyon yaptı. Biz bu operasyondan sonra Telafer’e geldiğimizde durum gerçekten kötüydü. Birçok farklı gruplaşmalar ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda Amerika’nın bu bölge üzerindeki baskısı devam ediyordu. Ama en önemlisi 2005 yılına geldiğimizde Telafer bölgesinin tamamen peşmergenin silahlı birlikleri tarafından kontrol edildiğini gördük. Telafer’den başka şehirlere gitmek iyice zorlaşmıştı. Irak Türkmen Cephesi çalışanlarına yönelik suikast saldırıları oldu ve birçoğu da tutuklandı. Biz Irak Türkmen Cephesi olarak tüm bu yaşananlara rağmen Telafer’de barışı sağlamak mücadele ettik. Kürt yetkililerle ve Amerikalılarla görüştük ama bir sonuç alamadık ve tüm bu yaşananların birileri tarafından planlandığını düşünüyorduk. 

2005’ten sonra ne yaptınız? 

2005’teki operasyondan sonra artan baskılar nedeniyle Musul şehrine geçtik ve orada geçici bir merkez kurduk. 

Siz yalnız mı gittiniz? 

Hayır. Tüm ekip olarak Musul’a geçtik. Peki ailelerinizle birlikte mi gittiniz? 2004’ün Eylül ayından itibaren yaşanan olaylar sebebiyle Telaferliler aileleriyle 
birlikte göç etmeye başladı. 

Ne kadar insan bu süreçte göç etti? 

2004 yılı Eylül ayı itibariyle göçler başladı. Daha sonrasında dönenler olsa da 104 aile geri dönmedi. Peki sizin kaldığınız dönemde Musul’da ne kadar aile vardı? 2005 yılında Irak ordusu tarafından yapılan baskılar sonucu birçok insan her şeylerini bırakarak çeşitli bölgelere, tanıdıkları veya akrabalarının yanlarına taşındılar. Bu arada birçok aile de Musul’a göç etti. Tabi bunun altında yatan birçok sebep vardı. Mesela bölgede bir çatışma olsa Amerikan askerleri sebepsiz yere birçok insanı tutukluyordu. Ayrıca diğer siyasi gruplarında baskıları devam ediyordu. Ama en önemli sebep işsizliğin yaşanan olumsuz olaylara paralel 
yükselmesi ve ekonomik hayatın neredeyse tamamen durmasıydı. Su ve elektrik kesintileri oluyordu. Bunun haricinde Telafer’in tamamın askeri anlamda kuşatılmıştı. Giriş ve çıkışlar belli saatlerde mümkündü. Memurların %50’si her gün Musul’a gidip geliyordu. Tüm sebeplerden ötürü Musul’a yoğun bir göç yaşandı. Bizim yaptığımız sayımlarda 5000 aile tespit ettik. Bu 5000 aileden hariç başka bölge ve şehirlere göç edende çok aile oldu. Bu aileler arasında hem Sünni hem Şii olanlar vardı. Burada benim asıl dikkat çekmek istediğin uygulanan yanlış politikalardır. 
Bu bölgede güvenliği sağlamak adına kontrolü Kürtlere verdiler. Terörü durdurmak için birçok tutuklamalar yaptılar. Arada suikastlarda yaşandı. 

Peki siz bu dönemde neler yaşadınız, ne gibi sıkıntılarınız vardı? Bize biraz bu konulardan bahsedebilir misiniz?

Ben kendi adıma konuşmam gerekirse, yaşadığımız sıkıntılar büyüktü. Para kazanabileceğimiz noktalar tamamen peşmerge kuvvetleri denetimindeydi. 
Ayrıca biz Irak Türkmen Cephesinde çalıştığımız için isimlerimiz onlarda kayıtlıydı ve sürekli aranmaktaydık. Evimiz tam Telafer Hastanesinin karşısındaydı. 
Bazen evden dışarı çıkmamıza dahi mani oluyorlardı. Çalışamıyorduk ve bu durumdan dolayı insanlar göç etmeye başladılar. Bizde bu dönemde göç etmek zorunda kaldık. Sürekli çatışmalar yaşanıyordu. Bizde o dönemde Hasanköy’de yaşıyorduk ve burada çok kişi yaşanılan çatışmalarda yaralandı veya öldü. 
Peki siz bu dönemde nasıl zorluklarla mücadele ettiniz? Nasıl göç ettiniz? Ailenizi nasıl götürdünüz? 

Musul’da ablalarım olduğu için Musul’a göç ettik. Daha sonrasında ailemi de Musul’a getirdim. O dönemde Telafer’de yaşayanların evlerini taşıması yasak olduğu için biz ilk başlarda misafir olarak Musul’da kaldık. Bu arada tabiki büyük zorluklar yaşadık. Ama benden daha zor durumda olan binlerce insan vardı. Ben şanslıydım, çünkü Musul’da akrabalarım vardı. Ayrıca Musul’daki Irak Türkmen Cephesi üzerinden de birçok bağlantılarım vardı. Telafer’den gelen Türkmenlerle birlikte Irak Türkmen Cephesi için çalışmaya devam ettik. Burada her şeye yeniden başladık ve bu başlangıç birçok zorlukları da beraberinde getirdi. 2006 yılı Ocak ayında Irak Türkmen Cephesi içindeki seçimlerde ben Musul bölge sorumluluğuna seçildim. Amacımız bu bölgede yaşayan Türkmen halkını haklarını savunmaktı ve bu mücadelemiz sırasında çok kişi yaralandı ve öldü. Çok sayıda şehidimiz bulunmaktadır. Saddam döneminde de Türkmenler hep dürüst yaşamış ve görevlerini yerine getirmiş bir milletir. Saddam dönemi sonrasında da biz haklarımızı korumak için çalışmaya devam ettik. Bu çerçevede Türkmen köylerinin meseleleriyle ilgilendik. Birçok projeyi hayata geçirdik. Amacımız Türkmen halkının sesini duyurmak ve meselelerini çözmekti. 

Görev sürenizde Musul’da ne gibi faaliyetlerde bulundunuz? 

Bu dönemde biz gerçekten çok yoğun çalıştık. Sürekli halkımızın sorunlarıyla ilgilendik ve bu dönemde Musul’daki teşkilatımız Irak genelinde en aktif çalışan bölümdü. Gençlerin eğitimi için kurslar açtık. Sürekli konferanslar ve seminerler düzenledik. Diğer sivil toplum örgütleri olsun, Musul valiliği olsun birçok farklı kesimle bağlantılar kurduk ve ortak projeler ürettik. 2006-2007 arasındaki çalışmalarımız halkımız tarafından da takdirle karşılanıyordu ve ne zaman bir sorunları olsa bize geliyorlardı. Biz de elimizden geldiği kadar onlara yardım etmeye çalışıyorduk.

Peki Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu? 

Musul’daki çalışmalarımız diğer gruplarında dikkatini çekti tabiî ki. Bizi kontrol etmeye başladılar. Biz yinede çalışmalarımıza devam ettik ve temsilciliğimizin olmadığı köylerde de temsilcilikler açmak için çok çaba sarf ettik. Bu arada tüm bu baskılara rağmen biz çalışmalarımıza devam ettik. Ayrıca bir radyo kurduk. İl Meclis seçimleri öncesi çalışmalarımızı hızlandırdık. Tabiî ki bu çalışmalarımızı bozmak için de birçok girişim oldu. Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu? Çünkü o dönemde çeşitli yollarla Türkiye’ye çok Türkmen geldi. Bizim Musul’da her sene düzenlediğimiz bir festivalimiz vardı. Biz bunun hazırlığıyla uğraşırken bazı duyumlar aldık. Bölgedeki yönetim bizim faaliyetlerimizi engellemek veya durdurmak için hakkımızda bilgi toplamaya başlamıştı. Bu şekilde üzerimizde baskı kurmaya başladılar. 
Bu dönemde Telafer tamamıyla Kürt yönetiminin kontrolü altındaydı. Ellerindeki silahlı güçler, sahip oldukları parasal kaynaklarla ve destekledikleri siyasi oluşumlarla bizim çalışmalarımızın karşısındaydılar. Yine bu dönemde teşkilatımızda çalışanlar üzerine iftiralara atıldı. 
Hatta Musul’da yaşayan üyelerimizin Telafer’de sorun çıkardıkları gibi inanılması güç olan iftiralar atıldı üzerimize. Bütün çalışmaların arkasında eski Musul valisi yardımcısı vardı ve kendisi Kürttü. Tüm Musul bu adamın kontrolü altındaydı ve vali sadece ismen orada bulunuyordu. 
Onun hakkında birçok şikayet olduysa da kimse ona bir şey yapamadı. Onun emriyle hakkımda tutuklama kararı çıkartıldı. 

Peki siz ne yaptınız? 

9 Temmuz 2007’de evden Irak Türkmen Cephesi binasına giderken yolda beni polisler durdurdu. O bölgenin polis müdürü de ordaydı ve ben kendisini de iyi tanıyordum. Çünkü bizi Musul’da herkes tanırdı ve kimseye bir zararımızın olmadığını bilirdi. O bana hakkımda valinin emriyle tutuklama kararı olduğunu üzülerek söyledi. Çünkü kendisi de çok iyi biliyordu ki biz herkese yardım için çalışıyorduk. Ben o dönem valiyi de çok iyi tanırdım ve kendisiyle hep Telafer’den gelen göçmenlerin sorunları hakkında görüşürdüm. Polis müdürü bana gelmemi söyleyince ben şaşırdım. Çünkü normalde Musul’da parti çalışanları öyle tutuklanmaz. Eğer haklarında dava açılmışsa veya karar çıkmışsa ancak o zaman tutuklanırdı. Ama benim hakkımda sebepsiz yere tutuklama kararı çıkmıştı. 
Ben ısrar edince polis müdürü valiyi aradı ve vali ona beni tutuklamasını ve Amerikalılara teslim etmesini söyledi. Bunun üzerine ben çok şaşırdım ama polis müdürü beni tanıdığı için gitmeme göz yumdu ve ben o arada tanıdıklarımın yanında kaldım. Daha sonra bizim folklor takımımız Yalova’da bir festivale katılacaktı. 
Onlarla beraber Suriye üzerinden Türkiye’ye geldim. Bu olay üzerine Musul valisi oldukça sinirlendi ve ben bu dönemde çok zorluklar çektim. 
Bu arada hep Irak’a geri dönmeyi düşündüm. Çünkü ailem hala ordaydı. 

Bu olaydan sonra orada aileniz üzerine herhangi bir baskı uygulanmış mı? 

Direkt olarak bir baskı oluşmamış ama ailem kardeşlerimin yanında kalırken evimize baskın yapılmış ve evim ve arabamı yakmışlar. Bu olay tam olarak 2007 yılı Ramazan ayında benim tekrar Musul’a geleceğimi söyledikten sonra, gelmeme 2 gün kala oldu. 

Peki aileniz nasıl Türkiye’ye geldi? 

Ben Türkiye’ye geldikten sonra ailem orada büyük zorluklar yaşamışlar. Telafer’den Musul’a gelip yeniden başladığımız hayat bu olaydan sonra tamamen yıkılmış oldu. Sahip olduğumuz her şeyi yakmışlar hatta okula giden çocuklarımın okul çantalarını bile. 

Kaç çocuğunuz var? 

4 Çocuğum var. 

Çocuklarınızın kaçı o dönemde okula gidiyordu? 2 tanesi o dönemde okula gidiyorlardı. 2 tanesi henüz okul yaşında değildi. Bu olaydan sonra 
Irak’a geri dönme fikrimi değiştirdim. Benimse tek istediğim Irak’ta kalmak ve insanlarıma hizmet etmekti. Ben Türkiye’ye geldikten sonrada beni sürekli aradılar Musul’dan. Onlar da geri dönmemi istiyorlardı. Ben de bu davanın sadece bir kişiye bağlı olmadığını ve Türkiye’de olsam da elimden gelen her şeyi yine yapacağımı söyledim. Daha sonrasında aileme vize aldım ve Irak’taki dostlarımın da yardımıyla ailem Türkiye’ye geldi. Özellikle biz Telafer’deyken maddi durumumuz gerçekten iyiydi. Musul’a geldiğimizde biraz zorlukta çeksek, 
diğer insanlara göre durumumuz çok iyiydi. Ama Türkiye’ye geldikten sonra yeni bir hayat kurduk. Tabiî ki bu da kolay olmadı, çünkü Türkiye’de de sıfırdan hayat kurmak kolay değil. 

Her şey Irak’a oranla daha pahallı. Peki Türkiye’de hangi statü ile kalıyorsunuz? 

Burada sadece oturma izniniz mi var ya da çalışma izniniz de mi var? Ben Türkiye’ye ilk geldiğimde 1 senelik oturma izni aldım. Daha sonra ailem geldiğinde onlara da kendi üzerimden oturma izni çıkarttım. 

Oturum iznini nasıl aldınız? Irak Türkmen Cephesi üzerinden aldık. Çünkü ben 1998 yılından itibaren bu teşkilat için birçok görev yaptım ve en son Musul bölge sorumlusuydum. Bundan dolayı da teşkilat içinde tanınan birisiydim.

Yani size bir öncelik tanındı? Evet. Teşkilat içinde aldığım görevler olsun, hem de Irak’ta yapmış olduğumuz çalışmalar yoluyla herkes bizi tanıyordu. Nasıl çalıştığımızı herkes biliyordu. 

Türkiye’de ne gibi sıkıntılar çektiniz? Beni en çok zorlayan şey Irak’ta alışmış olduğum çalışma düzeninin, yani her zaman yapmış olduğum işleri burada yapamamam ve pasif kalmam oldu. Ayrıca buradaki teşkilatında bize karşı soğuk davranması bizi çok üzdü ama ITC Başkanı Saadettin Ergeç Bey beni hep teselli etti ve destek oldu ve bize Irak Türkmen Cephesi üzerinden bir maaş bağladılar. Bizde bu şekilde kendi hayatımızı sürmeye başladık. 

Sizinle beraber gelen başka aileler oldu mu? Veya 2005’te Telafer’de yaşanan olaylardan sonra Türkiye’ye göç eden sizin bildiğiniz veya tanığınız aileler var mı? 

Genelde Telafer’den Türkiye’ye gelen fazla olmadı çünkü Telafer kökenli olup da Türkiye’de yaşayan çok azdı. Birçok insan da bundan dolayı ve oturma izni alamama gibi korkulardan dolayı Türkiye’ye gelmedi veya gelemedi. Ama benim bildiğim 3-4 aile var. Onlar da Birleşmiş Milletler üzerinden sığınma başvurusunda bulundular. Benim duyduğum kadarıyla onlar da çok sıkıntı çekiyorlarmış. 

Peki aileniz Türkiye’ye uyum sağlayabildi mi? 

Temmuz 2007’de ben Türkiye’ye geldim ve ailem Kasım 2007’de geldi. 4 çocuğumun 2 tanesi Irak’ta okula gidiyorlardı. Ama Türkiye’de sadece 
bir tanesi okula devam edebildi. Diğer çocuğumun evrakları olmadığı için hemen kayıt yaptıramadık. Ama Milli Eğitim Bakanlığının da desteğiyle tüm denklik işlemlerini hallettik. Çocuklarımın 3-4 ayda okula alışacaklarını söylediler. Okula gittikçe Türkçeleri de gelişti. 

Çocuklarınız başlangıçta çok sıkıntı çektiler mi? 

Evet, başlangıçta çok zorluk yaşadılar. Çünkü Türkmen Türkçesi biliyorlardı ama zamanla alıştılar ve şimdi hiçbir sorunları kalmadı. Şuan 3 çocuğum okula gidiyor. 

Maddi sıkıntı çektiniz mi? 

Hayır, maddi sıkıntımız olmadı. Peki eşiniz Türkiye’ye uyum sağlayabildi mi? Eşim sadece Türkmen Türkçesi bildiği için başta o da biraz sorun yaşadı. 
Ayrıca komşu çevresiyle de fazla ilişkisi yoktu. Daha sonra çocukların Türkçesi ilerledikçe onun ki daha iyi olmaya başladı. Daha sonra taşındık. Yeni taşındığımız yerde komşularımızda bizimle çok ilgilendi ve bu şekilde eşimde yeni bir çevre edindi ve Türkçesi daha da gelişti. Hatta onun Türkçesi belki 
benimkinden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. 
Bu şekilde hayatımıza devam ediyoruz. Ben de yeniden Irak Türkmen Cephesi Türkiye temsilciliğin de görev almaya başladım. 

Şu an ki göreviniz nedir? 

İlk önce Telafer-Musul koordinatörlüğü görevini üstlendim ve şu an bu görevimin yanında idari temsilcilikte yapmaktayım. Ayrıca internet sitemiz ile de ilgilenmekteyim ve bunun yanında danışmalıkta yapmaktayım. Benim için önemli olan zaten çalışmak. Ne görev aldığım önemli değil. 

Geri dönmeyi düşünüyor musunuz? 

Bu soruya cevap vermeden önce söylemek istediğim bir şey var. Benim Türkiye’de gözlemlediğim, buradaki Türkmenlerin farklı çatılar altında 
toplandığı ve farklı çalışmalar yürüttüğü. Oysa Irak’taki Türkmenler hep birlik içerisinde ve tek ses olma gayreti içindeler. Ayrıca Türkmenleri beklentisi sadece onları dinleyecek birisinin olması. Bende sürekli oradaki köylerin ziyaret edilmesi ve halkla diyalog kurulması gerektiğini vurguluyorum. Ama bizim oradaki arkadaşlarımız henüz bunları başarmış değiller. Benim Türkiye’de bulunduğum süre içerisindeki amaçlarım ilk olarak buradaki görevimi elimden geldiği kadar iyi yapmak ve ikincisi yine elimden geldiği kadar buradan bölgeye yardım göndermektir. 
Amacımız genel olarak Türkmen halkını her alanda desteklemektir. Ben de Türkiye’de bulunduğum bu süre içerisinde Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin tecrübelerinden faydalanmak ve yeni şeyler öğrenmek için mücadele ediyorum. Türkiye’den öğrenebileceğimiz gerçekten çok şeyler var. 

Bir gün geri dönmeyi düşünüyor musunuz? 

Tabiî ki düşünüyorum. Eğer ortam yeniden müsait olursa geri dönerim. Aileniz bu konuda neler düşünüyor? Açık konuşmam gerekirse ne eşim ne de çocuklarım geri dönmek istemiyorlar. Çünkü Türkiye’deki hayata iyice alıştılar. Yaklaşık 2,5 senedir buradayız ve hepsi burada yeni bir hayata başladılar. 
Irak’ta ise hala ne güvenlik var ne de temel ihtiyaçları gidermek mümkün. 

Bu söylediğiniz olumsuzluklar ortadan kalksa geri dönmeyi düşünür müsünüz? 

Onu şu an bilemem. Gidip görmem lazım. 

Özlediğiniz şeyler var mı? 

Eşim oradaki akrabalarını, komşularını ve arkadaşlarını özlüyor ama çocuklarım tamamen alıştı buraya. 

Çocuklarınızın Türkmen davasına bakışları nasıl? Onlarda sizin gibi bu dava için çalışmak istiyorlar mı? 

Büyük oğlum benimle hep büroya gelir. Ayrıca evde Türkmen televizyonunu seyrediyorlar ve sürekli gelişmeleri takip ediyorlar. 

Türkiye’de faaliyet gösteren diğer Türkmen kuruluşlarıyla görüşüyor musunuz? 

Tabiî ki diğer grup ve derneklerle de görüşmekteyiz. 

Peki size karşı tavırları nasıldı? Sizi kabullendiler mi? 

Bu konuda hayal kırıklığına uğradığımı söylemek zorundayım. Bana karşı neden böyle davrandıklarını bilmiyorum ama Telaferli olduğum için beni kötülediler. Beni en çok üzense bunun kendi insanımızdan gelmesi. Diğer milletlerde bu durum söz konusu değil ve ben hayatım boyunca bu dava hizmet etmiş bu dava için çalışmış birisiyim. Burada bu tartışmalar yaşanırken bölgedeki insanımız sıkıntı çekmeye devam ediyor ve biz Irak’tayken asla böyle bölgesel bir ayrım yapmadık, ama burada maalesef bu ayrım yapılmaktadır. 

Türkmenleri geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz ve Türkmenlerin Türkiye’den beklentileri nelerdir? 

Ben Irak Türkmen Cephesi adına konuşmam gerekirse, biz Saddam Hüseyin döneminde çalışmalarımıza başladık. Telafer, Musul ve Kerkük’te yoğun çalışmalarımız oldu çünkü Türkmen nüfusu bu bölgelerde yoğun olarak yaşamaktaydı. Ama maalesef Türkmen Cephesini genişletemedik. Bunu bir hata olarak kabul edebiliriz. Ama biz hep Türkmen Meclisi’ne bağlı olarak çalıştık ve bu Meclis tüm partileri kontrol eder. Ama meclis bünyesinde çalışanlar maalesef her zaman doğru kararlar alamadı ve aldıkları kararları uygulayamadılar. Biz de Irak Türkmen Cephesi olarak tam organize olamadık. Ayrıca Meclis içi seçimlerde de başka insanlar seçildi. Bunun sebebi de sistemin yanlış olmasıdır. Dava için çalışan insanlar, davayı bilen, insanlarla bağlantısı olanlar bu Meclisin dışında kaldılar. 

Gelecekte bu sorunların ortadan kalkacağı hakkında umutlu musunuz? Ben her zaman umutluydum. Türkmen Cephesi olarak halkımızın yaşadığı sorunları ortadan kaldırmak için hep projeler ürettik. Ama grupların hepsinin birbirini eleştirdiğini görüyorum. En büyük sorun Türkmen milletinin aynı sorunları yaşmasına rağmen bir araya gelememesi. 

Eğer amaçlarımıza ulaşmak istiyorsak birlik olmamız lazım. Türkmen Cephesi’nin de yeni ekiplere ve takımlara ihtiyacı var. Sistemi değiştirip parti sistemine geçmemiz lazım. Tabanı ve sistemi olmayan partiler yok olmaya mahkûmdur. 

Peki Türkiye’den ne bekliyorsunuz? 

Türkiye’den beklentilerimiz gerçekten çok ve bu güne kadar bize yapılmış olan yardımlar için ne kadar teşekkür etsek azdır. Türkiye’nin Irak barışı 
için mücadele etmesini ve Türkmen halkının sorunlarını siyasi gündeme taşımasını istiyoruz. Şimdi isteklerimizi burada saymakla bitiremem.

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***