Terörizmle Mücadelede Kırılma Noktaları ve Strateji Değişikliğinin Zamanlaması, BÖLÜM 1
İlkbahar/Spring 2015, Cilt/Volume 2, Sayı/No 6, 1-19
Terörizmle Mücadelede Kırılma Noktaları ve Strateji Değişikliğinin Zamanlaması
Nazım ALTINTAŞ*
* (E) Korgeneral, nazimaltintas@yahoo.com
Makalenin GelişTarihi: 05.01.2015 Kabul Tarihi: 28.03.2015
Millî Güvenlik ve Askerî Bilimler İlkbahar 2015 • Cilt: 2 • Sayı: 6
Özet
Terörizmle mücadele stratejilerinde koşullara bağlı olarak değişiklik yapılabilir ancak değişen stratejinin başarılı olması için zamanlama kritik bir faktördür. Mücadelenin kırılma noktaları zamanında teşhis edilebilirse bundan sonra ortaya çıkacak fırsat penceresi değişen stratejilerin uygulama araçları için uygun zemin yaratabilir. Zamanında yapılmayan değişiklikler terör örgütünün ömrü ve mücadelenin uzamasına, örgütün isteklerinin artmasına neden olmaktadır.
Makalede, PKK terör örgütü ile yürütülen mücadele örneğinde bu konu incelenmiştir. Kırılma noktaları zamanında tespit edilemediği için strateji değişikliğinde kaçırılan fırsatlar üzerinde durulmaktadır..
Giriş
Terör örgütlerinin özelliğine ve ülkelerin tercihlerine göre terörizmle mücadele
stratejileri de değişkenlik göstermektedir. Stratejiler şartlara göre değiştiğinden bu değişikliğin zamanlaması karar vericiler için en zor konulardan birisidir. Bu yazının amacı terörizmle mücadele stratejilerinin irdelenmesinden çok strateji değişikliklerin zamanlamasını PKK terör örgütü ile yürütülen mücadele örneği ile incelemektir.
Bu nedenle başlangıçta terörizmle mücadele stratejilerine genel hatları ile
değinilmiş, ikinci bölümde Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde strateji değişikliği
yapılabilecek fırsat pencerelerinin zamanlaması üzerinde durulmuştur.
Terörizmle Mücadele Stratejilerine Genel Bakış
Terör örgütlerinin çoğu şiddete başvurmayı bir yöntem olarak seçtiğinden buna
karşı devletler de tepkisel bir yaklaşımla teröristlere karşı güç kullanarak mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Ancak bu gücün kullanım şeklive alınan önleyici tedbirlerin şiddeti tercih edilen mücadele stratejisine göre değişmek tedir. Teröre karşı devletlerin uyguladığı tedbirler; terörist odaklı yöntemler, halkın güvenini kazanma ve güvenliğini sağlamaya öncelik veren tedbirler veya üçüncü bir yol olarak hem teröristleri hem de onların destekçilerini cezalandırma odaklı stratejileri kapsamaktadır (Guide to the Analysis of Insurgency, 2012: 22). Tarihsel süreçte “teröristle mücadeleden terörizmle mücadeleye doğru evrim geçiren stratejiler içerisinde müzakere yönteminin son zamanlarda gelişen bir mücadele stratejisi” (Erdoğan, 2003: 347) olabileceği yönünde tartışmalar olmakla birlikte, müzakere başlı başına bir strateji değil topyekun mücadele içerisinde siyasi açıdan alınacak tedbirlerin bir uygulama aracı olarak görülmelidir.
Daha geniş bir bakış açısı ile teröre karşı devletlerin uyguladığı her türlü karşı
tedbiri içeren mücadele yöntemleri genel olarak iki kategoriye ayrılmaktadır.
Buna göre:
Terörün karakteri ve çevre koşulları farklı olduğundan her ülkeye uyarlanabilecek standart stratejilerden bahsetmek zordur ancak devletlerin uyguladığı tedbirler ya bastırmak için caydırıcı güç kullanımını, ya da sosyal
reformlar yaparak, istihbarat ve diplomasiyi kullanarak veya müzakere ederek
yumuşak güç kullanımını kapsamaktadır. Bunlara aktif ve pasif yöntemler
adı verildiği gibi, dolaylı veya doğrudan güç kullanımı adı da verilmektedir. Güvenlikçi önlemlerin tercih edildiği birinci yöntemin hedefi olayları olmadan önlemek veya caydırmak, ikinci yöntemin hedefi ise örgüt sempatizanı veya tarafsız kalmaya çalışan kitlelerin sağladığı psikolojik desteği kesmektir. Caydırıcı güç kullanımını benimseyen mücadele yöntemlerinin uzun süre kullanılması hem güvenlik kuvvetlerinin hem de devletin meşruluğunu tartışmalı hale getireceğinden hükümetler için yıpratıcı olabilmektedir. Hem toplum hem de teröristler açısından karşı tedbirlerin ölçülü ve hukuk çerçevesinde kalarak uygulanması daha etkili olmaktadır. (Ünal, 2011: 274)
O halde bu yöntemlerden hangisine ne zaman ağırlık verileceği stratejik bir
karar ve siyasi bir tercihtir.
Terörizmle Mücadelede Uygulama Araçlarının Önceliği
Galula’ya göre terör örgütlerinin bir yöntem olarak kullandığı “devrimci halk
savaşı %20 askeri, %80 siyasi bir eylemdir” (Galula, 2006: 63). Bu görüşten hareketle söz konusu stratejiyi benimseyen terör örgütlerine karşı alınacak tedbirlerin önceliklerini belirlemede benzer bir yaklaşımın göz önünde bulundurulması gerektiği sonucu çıkarılabilir. Uzun süre devam eden terör eylemleri ve buna karşı yürütülen mücadelede dönemlere ve siyasi tercihlere göre uygulama araçlarından bazıları ön plana çıkmaktadır. Terör eylemlerinin şiddetinin arttığı ve güvenlik kuvvetlerinin de buna karşı yoğun operasyonlar yürüttüğü dönem, güç kullanımını ön plana çıkardığı için doğrudan mücadele, diğer uygulamaların ağırlık kazandığı dönem ise dolaylı mücadele dönemi olarak adlandırılmaktadır (British Army Field Manuel, 2009: 1-12). Terör olaylarının şiddeti ile uygulanacak strateji ve kullanılacak araçların önceliği Şekil 1.’de grafik olarak gösterilmiştir.
Şekil 1.Terörizmle Mücadelede Uygulama Araçları İçin Fırsat Pencereleri.
Doğrudan mücadele dönemi teröristlerin kendi inisiyatifleri ile eylem yapma
yeteneklerinin bulunduğu, yoğun olarak güvenlik tedbirlerinin alındığı dönemdir.
Bu dönemde güvenliğin süratle sağlanabilmesi için sıkıyönetim, olağanüstü hal
ilanı, terörle mücadele için özel kanunlar yapılması, var olan cezaların artırılması, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin kısıtlanması, yargılamanın kolaylaştırılması, özel mahkemelerin kurulması, bazı yayınlara yasaklama getirilmesi, yollarda arama ve kontrol tedbirlerinin artırılması gibi yasaklayıcı tedbirlere öncelik verilmesi kaçınılmazdır.
Bu tedbirlerin hepsi veya bir kısmı ihtiyaca göre hayata geçirilebilir.
Demokratik bir düzende arzu edilmeyen bu uygulamalar güvenlik söz konusu olduğunda toplum tarafından fazla eleştirilmeye bilir.
Söz konusu tedbirlerin içeriği ve önceliklerin tespitinde belirleyici olan husus
terör eylemlerinin sıklığı ve toplumda hissedilen şiddet algısının derecesidir. Terör örgütleri belirli bir güce ulaşıp inisiyatifi ele geçirdiğinde eylem yeri, zamanı ve şeklini seçme üstünlüğüne de sahip olmaktadırlar. Güvenlik güçleri bu eylemleri önlemek için operasyonları arttırdığı zaman gücün doğrudan kullanımı na yönelik stratejiler ön plana çıktığından diğer tedbirlerin önceliği ikinci plana düşmektedir.
Bu aşamada siyasi, idari, ekonomik, sosyal, kültürel vb. alanlarda reform niteliğinde değişiklikler yapılması yararlı olmayacaktır. Çünkü terör örgütü kazanma ümidinin arttığı bir zamanda bu değişiklikleri yetersiz bulacak, kamuoyu ise bunları baskı altında alınan kararlar olarak göreceğinden şiddete boyun eğme ve teröristlerin isteklerine taviz verme şeklinde algılayacaktır. Bu dönemlerde yumuşak güç kullanımı kapsamındaki tedbirlere öncelik verilmesi sanki terörizm kazanıyormuş izlenimi vereceğinden riskli bir tercih olacaktır. Tarihi örnekler incelendiğinde terör örgütleri, bu değişiklikleri eylemlere karşılık alınmış bir hak olduğunu iddia etmiş ve daha fazlasını talep etmişler, eylemlerini haklı göstermek için de bu kazanımları propaganda aracı olarak kullanma eğiliminde olmuşlardır.
Bu nedenle şiddetin çok arttığı, gündemin her gün terör olayları ile meşgul edildiği dönemlerde faaliyetlerin önceliği güvenlik tedbirlerinde olmak durumundadır.
Çünkü güvenlik kuvvetlerinin aldığı tedbirler diğer alanlarda gerçekleştirilecek uygulamaların da güvencesidir. İdari, ekonomik ve siyasi alanlarda alınan kararlar terör örgütünün tehditleri nedeni ile uzun süre yaşatılamaz ise etkileri de ortadan kalkmaktadır.
Bu dönemlerde öncelikli konu güvenlik ve vatandaşların yaşam hakkının
sağlanması olduğundan diğer alanlarda alınan tedbirler günlük hayata hemen yansımayacak ve çoğu zaman kişisel haklar, özgürlükler ve güvenlik arasındaki dengede güvenlik yönü ağır basan düzenlemeler ön plana çıkmaktadır.
Bu dönemde çıkarılan kanunlar ve yapılan idari düzenlemeler çoğunlukla terör olaylarına ve istismar edilen konulara reaksiyon niteliğinde olduğundan demokrasi kriterleri açısından da tartışmalı hale gelmekte ve bu durum terör örgütüne yeni propaganda fırsatları sunan kısır bir döngü yaratmaktadır.
Güvenlik kuvvetlerinin mutlak hâkimiyet sağladığı durumlarda daha önce terör
örgütünün taleplerini çağrıştıran değişikliklerin yapılması kamuoyu tarafından gereksiz taviz olarak görülebilir. Bu nedenle söz konusu dönemde yapılacak değişiklikler siyasi risk taşıdığı için gündeme alınma ihtimali düşüktür. Böyle zamanlarda toplumsal iradenin oluşmasını sağlayacak vizyon sahibi cesaretli liderlerin olmaması bir toplumu terörü sonlandırmak için yakalanan tarihi fırsattan yoksun bırakabilir.
Diğer taraftan terörizmle mücadelede güvenlik boyutunda mutlak hâkimiyet sağlamak oldukça zordur.
Güvenlik tedbirleri devam ederken diğer alanlarda yeni uygulamaları gündeme getirmek için en uygun zaman doğrudan ve dolaylı mücadele dönemleri arasındaki bir zaman dilimidir. Güvenlik tedbirleri yanında diğer alanlardaki uygulamaların da ivme kazandığı dönem terörizmle mücadelede dolaylı güç kullanımının başladığı dönemidir. Dolaylı mücadele için mutlak hakimiyet beklenirse geç, olaylar azalmadan başlatılırsa erken olacaktır.
Teröristlerin inisiyatifi kaybetmeye başladığı, terör olaylarının makul bir seviyeye indirgendiği bu dönemde hayata geçirilecek değişiklikler güvenlik tedbirleri ile korunacağından hem halk tarafından benimsenecek hem de örgütün propaganda imkânları elinden alınmış olacaktır Bu gelişmeler güvenlik ortamının sağlanması ve sürdürülmesine de olumlu katkı sağlayacaktır.
Uzun vadede sonuç verecek olsa dahi yapılacak bazı düzenlemelerin gerekçeleri
açıkça anlatılarak muhtemel sonuçları hakkında kamuoyu yaratılmalıdır. Çünkü
iç siyasette bazı değişikliklerin kabulü, toplumun bunları benimsemesi uzun zaman almakta bir ölçüde toplumsal mutabakat sağlanması gerekmektedir. Ekonomik hayatı iyileştirecek teşvik tedbirleri bu dönemde gündeme alınmalıdır. Bu suretle sağlanacak gelişmeler terör örgütünün istismar ettiği konuları elinden almak için fırsat yaratabilir. Ancak unutulmaması gereken husus terörizmle mücadelenin ikna edilmesi gereken taraflarından biri teröristler ise diğeri de iç ve dış kamuoyudur.
Bazı değişikliklerin sıradan bir vatandaş için ödemesi gereken maliyetleri olacaktır.
Demokrasilerde şeffaflık ve hesap verme en temel özelliktir. Bu nedenle terörün
nasıl sonlandırılacağı na dair farklı düşünceler olsa bile toplumun büyük kesimleri ve siyasi partiler arasında asgari müştereklerde görüş birliği sağlamak dolaylı mücadelenin başarısını artıracaktır. Bireysel hak ve özgürlükler ile güvenlik arasındaki dengelerde güvenlik anlayışını öne çıkaran gerekçeler azalacağı için bu dönem terörizmle mücadelede diğer tedbirlerin uygulanması için bir çeşit fırsat penceresidir.
Terörizmle Mücadelede Kırılma/Dönüm Noktaları veFırsat Pencereleri
Terörizmle mücadelede kırılma veya dönüm noktaları olarak da tanımlana bilecek fırsat pencerelerinin tespiti karar alıcılar için hiç de kolay değildir. Kırılma ya da dönüm noktasının tanımı şu şekilde yapılmaktadır. “Nihai sonuca doğru olayların keskin bir dönüş yaptığı, karakterinin değiştiği noktadır. Dönüm noktalarını yaratan faktörlerin teşhisi analizlerin dışında bazen sezgilerle yapılabilir.
Üzerinden uzun bir süre geçtiği halde farkına varılmayabilirler. Dönüm noktasını
yaratan faktörlerin ortaya çıkışı olayların içinde ve en yakından gözlemleyenler tarafından bile fark edilmeyebilir, karar vericiler çoğu zaman koşullar ve davranışlara ilişkin paradigma değişikliklerinden yanlış sonuçlar çıkarabilirler.” (Connable ve Libicki , 2010: 28). O halde bu değişimin başladığı nasıl anlaşıla bilir ? Burada iki husus öne çıkmaktadır. Birincisi tanımda geçen sezgi kavramıdır. Sezgi, geçmiş deneyimlerin, eğitim ve yaşanarak öğrenilenlerin özümsenmesi ile oluşan bilgidir.
Bunun için karar vericilerin terörizm konusunda tecrübeli ve bilgili olmaları gerekir.
Güvenlik kuvvetleri mensupları olayların görünür sonuçlarına yoğunlaştığından
halkın davranışları, ekonomik göstergeler ve duygusal davranışları gözden
kaçırabilirler. Bu alanlardaki değişikliklerin takibi diğer kurumlarla birlikte siyasi
karar vericilerin görevidir. Bu nedenle siyasi liderlerin sorunlu bölge ile yakından
ilgilenmesi ve bölgeye ait kişisel gözleme dayalı bilgi ve tecrübeye sahip olması
önemlidir. Güvenlik bürokrasisi ile siyasi makamlar arasında karşılıklı güven ve
uygun iletişim kanalları olmadığı zaman kararların geç veya eksik alınma riski de artmaktadır.
Dönüm noktasını yaratan değişikliklerin teşhisi için yararlanılabilecek araçlardan
birisi de bilgiye dayalı analizleridir. Söz konusu analizler istihbarat bilgileri,
operasyon sonuçları ve bölgeden alınan çeşitli alanlara yönelik veriler ya da kamuoyu araştırmalarına dayanarak yapılabilir. Bu amaca yönelik değerlendirme kriterlerinin ve eşik değerlerin önceden belirlenmesi ve bunlara periyodik analizlerde yer verilmesi, terörizmle mücadelede meydana gelen dönüm noktalarının tespitini kolaylaştıracaktır.
Örneğin Dünyadaki çeşitli örnekleri inceleyerek terörizmin nasıl sonlana bileceğini analiz eden bir çalışmada; aşağıdaki emarelerin güvenlik güçlerinin mücadeleyi kazanmakta olduklarının işareti, dolayısıyla bir kırılma noktasının göstergeleri olabileceği üzerinde durulmuştur (Connable ve Libicki , 2010: 44).
-Teröristlerin kendi inisiyatifleri ile eylem yapma yeteneğinin veses getirici eylem sayısının azalması,
-Terör örgütünün lider kadrosu ve üst yapısındaki elemanlarında kapsayacak şekilde örgütten kaçanların ve teslim olanların sayısının artmaya başlaması,
-Halk tarafından sağlanan sonuç alıcı istihbarat bilgilerindeki artış,
-Yurtiçi ve dışındaki örgüte ait güvenli bölge vekampların imhası,
-Terör örgütünün silah, patlayıcı ve yaşam malzemelerini daha zor ve fazla para ödeyerek temin etmeye başlaması,
-Uluslar arası desteğin ve özellikle maddi yardımların azalması.
Yukarıda belirtilen faktörler ışığında bir terör örgütünün güvenlik güçleri karşısında başarısız olduğu, hedeflerine ulaşmak için şiddetin gerekli ve yeterli bir araç olup olmadığını tartışmaya başladığı zaman terörizmle mücadelenin kırılma noktalarından birisidir. Bu emarelerin tespiti mücadele stratejisinde yapılacak değişiklikler açısından çok önemlidir. Bu zaman diliminde açılan fırsat pencereleri iyi değerlendirilmez ise mücadelenin süresi uzayabilir ve örgüt kazanılan zamanı lehine çevirebilir. Bu nedenle söz konusu kırılma anının tespitinde devletin istihbarat teşkilatının çalışmaları hayati önem taşımaktadır.
PKKTerör Örgütü ile Mücadelede Fırsat Pencereleri
Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında olay sayısı ve sıklığı, terörle mücadelede
kullanılan güvenlik kuvvetlerin miktarı, teslim olan ve etkisiz hale getirilen terörist miktarı gibi bazı faktörler dikkate alınarak PKK ile mücadelede yaşanan kırılma noktaları analiz edilmiştir.
Olay Sayısı ve Sıklığı.,
PKK Terör örgütü ile mücadelenin dönüm noktalarını belirlemek, dolaylı ve
doğrudan mücadelede fırsat pencerelerini teşhis edebilmek için geçmiş yıllara ait olay sayıları Şekil 2.’de gösterilmiştir.
Eruh ve Şemdinli’de 1984 yılında gerçekleştirilen ilk eylemden sonra terör
olayları Birinci Körfez savaşına kadar artarak devam etmiş, 1992 yılında başlayan tırmanma 1993 yılında zirve yapmıştır. Olayların başlangıcında örgütün amaçları ve niteliğinin doğru teşhis edilememesi, zayıf ve hassas olduğu dönemlerde bölgedeki güvenlik kuvvetlerinin sayıca yetersiz olması, bu kuvvetlerin eğitim, teşkilatlanma ve malzeme noksanlıkları nedeniyle denetim sağlanamamış ve terör örgütü bu dönemde tabanını genişletmiştir. Mao’nun ifadesi ile halkın %1520’nin desteğini kazanan gerilla görünmez olur prensibini doğrular nitelikte, bazen gönüllü bazen de şiddet uygulayarak bu destek kazanılmıştır. Eylemlerin başladığı yıldan Birinci Körfez Savaşına kadar geçen süre terörle mücadelenin geleceği açısından en kritik dönemlerden birisidir. Mason’un (2007: 79): “İlk yıllarda isyancılar hayatta kalmayı başarırlarsa, kazanmaya yetecek güçleri olmasa da büyümeye, güçlenmeye devam ederler” saptaması PKK ile mücadelede de geçerli olmuştur. Güvenlik tedbirlerinin ağır bastığı, teröristle mücadeleyi esas alan bir strateji uygulanmasına rağmen bölgede denetimi sağlamak için başlangıçtan itibaren yeterli gücün tahsis edilmemesi örgütün ömrünü uzatan bir faktör olmuştur.
O dönemde dolaylı mücadele kapsamında siyasal, idari, sosyal ve kültürel
alanlarda bir değişiklik düşünülmemiştir. Bugün PKK terör örgütü tarafından
çözüm için öne sürülen isteklerin boyutu dikkate alındığında “başlangıçta küçük
de olsa atılacak adımlar daha sonra yapılacak hızlı ve radikal reformlardan daha
önemlidir” (Mason, 2007 s:79) şeklinde ifade edilen görüşe haklılık kazandır maktadır.
Şekil 2.Terör Olayı Sayısı ve Fırsat Pencereleri
Başlangıçta bölgedeki kolluk güçleri olan Polis, Jandarma, Geçici Köy Korucuları
(GKK) ve onları takviye eden Kara Kuvvetleri birlikleri ile alınan güvenlik
tedbirleri yeterli olmayınca 1996 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı birliklerine
terörle mücadelede doğrudan sorumluluk verilmiş, bölgeye daha fazla kuvvet gönderilerek alan kontrolü sağlanmış ve inisiyatif güvenlik güçlerine geçmiştir. 1997 Yılında örgüt bağımsızlık hedefine ulaşamayacağını belirterek stratejisinde değişiklik yaptığını ve bir yıl sonra da sözde ateşkes ilan ettiğini açıklamıştır.
Bu nedenle 1997 yılı, birinci bölümde ifade edilen “bir terör örgütünün güvenlik güçleri karşısında başarısız olduğu, hedeflerine ulaşmak için şiddetin gerekli ve yeterli bir araç olup olmadığını tartışmaya başladığı zaman terörizmle mücadelenin kırılma noktalarından birisidir ve bu dönem mücadele stratejisinin değiştirilmesi için fırsat penceresi teşkil eder” saptamasına uygun düşmektedir. Bu zaman dilimi güvenlik tedbirleri yanında diğer tedbirlerin de ön plana çıkarılacağı bir dönemin başlangıcını teşkil etmektedir. Siyasi otoritenin yetki alanında olan bu tercih ve bunun yaratacağı fırsat kullanılmamıştır.
1999-2004 yılları arasındaki dönem güvenlik kuvvetleri açısından mutlak hakimiyet dönemidir. Olay sayısı kabul edilebilir normal asayiş düzeyine inmiştir. PKK terör örgütü ile mücadelenin bütün tarihi boyunca güvenlikçi tedbirlerin dışında dolaylı mücadele yöntemlerinin uygulanması için en müsait ortam bu zaman diliminde yakalanmıştır. Ancak bu dönemde terörle mücadelede taviz olarak nitelenebilecek söz konusu tedbirler gündeme gelmemiş, sorunun kaynağına el atacak siyasi bir irade ortaya konulmamıştır. Aynı dönemde ikinci Körfez Savaşının yarattığı güvenlik endişeleri de ön plana çıkmış, ekonomik ve siyasi krizler terörle mücadele çalışmalarını gölgede bırakmıştır. 2004 Yılında tekrar başlayıp 2006’da yükselişe geçen olaylar 2008 yılında son zamanların en üst düzeyine çıkmış ve 2009 yılında tekrar azalma eğilimi göstermiştir.
Önceki yıllara göre çok daha az olay meydana gelmesine rağmen terör konusu kamuoyunun gündemini geçmiş dönemlerden daha fazla meşgul etmiştir.
Bu algının oluşmasında etkisi giderek artan medya önemli bir rol oynamış, mücadele stratejilerinin değiştirilmesinde etkili olmuştur.
Bu değişimde uluslararası gelişmelerde göz ardı edilmemelidir. Bu dönem terör örgütü ile dolaylı ve doğrudan temasların başladığı, dolaylı mücadele yöntem lerinin devreye alınması için zemin hazırlandığı dönemdir.
Bu tarihlerde olayların şiddetinin artması örgütün elini güçlendirmek için başvurduğu bir taktik olarak da görülmelidir. 2009 Yılından itibaren terörle mücadelede strateji değişikliği gündeme alınmıştır. Siyasi açıdan bir uygulama aracı olarak nitelenebilecek terör örgütü ile görüşmeler de bu zamanda başlamıştır.
Dolaylı mücadele dönemi için fırsat penceresi göstergelerinden birisi de güvenlik
tedbirlerinin ne ölçüde başarılı olduğu, ele geçen ve teslim olan terörist
miktarı ile bunu sağlayan güç miktarının yeterliliğini karşılaştırmaktır. 1988-2000 dönemine ait veriler Şekil.3’de karşılaştırılmıştır. Grafikte kullanılan veriler her faktörün gerçek değeri olmayıp sadece trendleri belirtmektedir.
2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***