18 Aralık 2014 Perşembe

TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 6




TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 6


‘Alman istihbaratı suikastı biliyordu’

Koruma Müdürü Musa Öztürk: Kartal Demirağ’ın yapacağı saldırı Frankfurt’ta planlanmıştı. Ardında ekonomik çıkarları bozulan mafya vardı. Ama olayın azmettiricileri hiçbir zaman bulunamadı...


‘Alman istihbaratı suikastı biliyordu’

SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR -6

Turgut Özal, “Benim niyetim devri sabık yaratmak değil, biz buraya onun için gelmedik. Bizler önümüze bakacağız” diye konuşuyor. Özal’ın bu sözlerini 1983 yılında Koruma Müdürlüğü’ne getirilen ve bu görevini Çankaya Köşkü’nde de sürdüren Musa Öztürk aktarıyor.
Öztürk, olayı anlatırken, “Turgut bey Başbakanlık’ta çalışırken, Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, koltuğunun altında çok sayıda dosya ile makamına gelir.
Turgut bey, bu dosyaların neler olduğunu sorunca, Kutlu Savaş, geçmiş dönemde yapılan bazı işlerle ilgili dosyalar olduğunu ve incelenmesi halinde usulsüzlükler bulunabileceğini söyler. Savaş’ın bu sözleri üzerine Turgut bey, o tarihte Başbakanlık Müsteşarı olan Hasan Celal Güzel’i yanına çağırarak, “Hasan bu dosyaları alın, bodrum katta kimsenin giremeyeceği bir yere kilitleyin ve anahtarını da kimseye vermeyin” der.
Bu talimatından sonra da Özal “Benim niyetim devri sabık yaratmak değil, biz buraya onun için gelmedik. Bizler önümüze bakacağız. Bizim vatandaşa verdiğimiz sözler var. Onları yerine getirmek için buradayız” diye konuşur. Bu görüşme ve talimattan sonra o döneme ait dosyaların hiçbiri ele alınmaz, Turgut bey de gittiği her yerde ve grup toplantılarında eskiyle ilgili kimseye söz söyletmez. Ta ki yasaklar kalkana kadar.

‘Netice alma sanatı...’


Musa Öztürk, sohbette Turgut beyin her zaman söylediği, “Siyaset netice alma sanatıdır. Güzel konuşma, güzel nutuk atma sanatı değildir” sözünü hatırlatarak, Bosna-Hersek sorununu çözmek için ABD’de olmayı planladığı ikinci by-pass ameliyatını ertelediğini açıkladı.
Özal’ın, Bosna Hersek’in kurulmasının ön görüşmelerini yapmak ve sağlık kontrolü için 1992 yılı şubat ayında Amerika’ya gittiğini belirten Öztürk, o günlere ait gelişmeleri şöyle aktarıyor:
“1987 yılında yapılan by-pass ameliyatı sonrası bir kontrolü gerekiyordu. Hem by-pass hem de prostat ameliyatı sonrası zaman içinde bazı fiziki sıkıntılar başlamıştı. Doktorlar, Özal’a bir operasyon daha yapılması gerektiğini, bunun için de en az iki ay hastanede kalması gerektiğini söylediler. Bosna Hersek o dönemde en sıcak gündem maddesiydi, Turgut bey bu sorunu çözdükten sonra sonbaharda gelerek tekrar ameliyat olmaya karar verdi. Bush ile Bosna Hersek sorununu görüştü ve Senagal’deki İslam Ülkeleri Konferansı’na katıldı. Buradayken Zürih’te bulunan Şükrü Tufan’ı arayarak, İzzet Begoviç’i bulmasını istiyor. Tufan Begoviç’in Kabe’de olduğunu tespit ediyor. Begoviç özel ana uçağı ile Kabe’den alınıp Zürih’e oradan da Dakar’a götürülüyor. Burada Özal ile yaptığı görüşmeden sonra da Bush’la görüşmek üzere ABD’ye gidiyor.
Burada Sırplar ve Hırvatlar 97 bin Bosnalı’yı öldürmüşlerdi. ABD’nin desteği ile operasyon yapılması gündemdeydi. Almanlar, Fransızlar ve Ruslar burada Boşnakları görmek istemiyorlardı. Bu gelişmelerden sonra Bosna ve Hersek’e yapılacak askeri yardım malzemelerini götürecek TIR’lara zorluk çıkarmamaları için Makedonya ile anlaşılıyor ve Hırvatlar’a da 100 milyon dolar rüşvet veriliyor. Sonuçta ise Bosna Hersek Cumhuriyeti kuruluyor. Bu oyunu bozan Turgut Özal’dı. Ama sonucunu göremedi.Olayın çözümü için ertelediği ikinci ameliyatını yaptıracak vakti bulamadı.”

Körfez krizinde tavrı


Okluk koyundaki tatilinde ve yaz çalışmalarında akşam 9’dan sonra ikiye üçe kadar etrafındakilerle oturur ve beyin jimnastiği yapar, konuları tartışırdı. Bu konular genelde güncel olaylar olurdu, ama bazen kültür içerikli konular da gündeme gelirdi.
Yine böyle bir gece sohbetinde, Saddam’ın durumu da tartışılır. Özal’ın, en çekindiği ve ileride Türkiye’nin başına sorun çıkaracağını düşündüğü isim Saddam’dı.
Körfez krizi patlak vermişti, Türkiye’nin de Irak’tan alacağı 3 milyar dolar bir para vardı. Bu paranın bir takvime bağlanarak ödenmesini görüşmek üzere Başbakan Akbulut da bir heyetle Irak’a gitmişti.
Önce resmi görüşmeler, sonra da protokol gereği Saddam ile görüşülmesi ve Özal’ın gönderdiği mesajın kendine iletilmesi gerekiyordu. Ancak, olaylar ters gelişti, heyetin önce Saddam ile görüşülmesi konusunda Irak tarafı ısrarcı oldu.

‘Saddam uzlaşmacı olmadı’


Musa Öztürk, yakından tanık olduğu bu olayın oluşu ve sonrasında Özal’ın tavrını aktarırken, o günlerin heyecanını yeniden yaşadı. Öztürk’ün anlatımıyla gelişmeler şöyle:
“Bu tür resmi gezilerde görüşmeler bittikten sonra ülke başkanı ziyaret edilir ve ülke başkanından getirilen mesaj o ülkenin başkanına iletilirdi. Ancak Taha Yasin Ramazan görüşmeler başlamadan önce  Akbulut’a ‘Saddam sizinle görüşmek istiyor’ der. Akbulut yanındaki dışişleri ve protokol yetkililerinin böyle bir usul yok demeleri üzerine, ‘Protokol neyi gerektiriyorsa onu yapacağız,önce görüşelim sonra ziyaret ederiz’ der. Taha Yasin Ramazan önce ziyaret yapılacağını yineler, bizim heyet de ‘Usul erkan kalmadı’ diyerek Saddam’a ziyarete gider. Ziyarette Saddam, ‘Varşova Paktı yıkıldı. ABD şemsiyesi üzerinizden kalktı’ dedikten sonra gündemi açıyor ve ‘Birinci meselemiz su, 10 uncu meselemiz su’ diyerek su sorunundan başka bir şey konuşmayacaklarını dile getirir. Akbulut da ‘Bizim böyle bir meselemiz ve görevimiz yok, biz sizlerden olan alacaklarımızı bir takvime bağlayarak tahsil etmek için buradayız’ der.
Bu sözler üzerine de Saddam ‘O zaman toplantı bitmiştir. Siz istediğimiz kadar su vermezseniz biz de gereğini yapacağız’ diyor.
Akbulut ziyaret sonrası Türkiye’ye döndüğünde Okluk koyuna geçiyor ve görüşmeyi Turgut beye aktarıyor. Özal, Akbulut’u dinledikten sonra ‘Korktuğum başıma geldi. Bu namussuzun hedefi biziz. Ben zaten bu adama hiç ısınmadım. Ne zaman elini sıksam kanlı bir eli sıkmış gibi oluyorum’ der. Özal’ın olanlara morali bozulur ve bu moralle bir süre çalışmaya devam eder. Bu durum Irak’ın Kuveyt’i işgaline kadar devam eder. Sabah erkenden dışişlerinden bir faks gelir. Faksı kendisine gösterdiğimde yumruğunu masaya vurarak ‘İşte bu anı, Saddam’ın hata yapmasını bekliyordum. Şimdi hayatının hatasını yaptı. Uçağı hazırlayın hemen Ankara’ya gidiyoruz’ der.
Özal Ankara’ya geldiğinde de telefon diplomasisine başlar ve ABD’nin Ocak 91’de yaptığı operasyon gününe kadar tam 144 kez Bush ile telefonda görüşür. Bir seferinde de Bush’a “Siz on bin kilometre öteden geliyorsunuz, biz buradan yardım edersek, bizler ne olacağız. Hem içeride iç ve dış destekli terör sıkıntımız var” der.
Baba Bush “Ben Birleşik Devletler Başkanı olarak Musul ve Kerkük’ü sizlere bırakıyorum. Bunun teminatı benim” der.
Ancak, Almanya, Fransa ve İngiltere ile Rusya’nın etkileri ve politikaları nedeniyle bu gerçekleşmez, biz de Irak’a karşı güçlere İncirlik’i kullandırıp, sembolik destek veririz.

Özal’a suikast


1988’de ANAP kongresinde Özal’a yapılan suikast girişimini birebir yaşayan ve ondan sonraki soruşturmalarında içinde yer alan Musa Öztürk, olayı gelir kaynakları kesilen mafya ve kaçakçıların bir eylemi olarak gördüklerini, ancak Kartal Demirağ’ın psikolojik sorunları nedeniyle gerçek azmettiricilere ulaşılamadığını açıklarken şu tespitlere değindi:
“Suikast olayını Alman istihbaratı biliyordu. Olay Frankfurt’ta planlanmıştı. Arkasında alınan ekonomik kararlarla ekonomik çıkarları bozulan mafya vardı. Kartal Demirağ’ı buluyorlar. Eski bir sabıkalı olduğundan sıkıntı çekmiyorlar. Beyin tomografisinin çekilmesinden sonra deli olduğunu, hiçbir şeyi hatırlamadığını görüyorlar. Hatta kendisine İsviçre’den de para yardımı yapıyorlar. Demirağ’ın sorgusunda bütün bunlar kendisine soruluyor ama somut bir cevap alınamıyor. Çünkü adam hiçbir şeyi doğru dürüst açıklayamıyor. Sorguda hep dengesiz hareketler yapıyor. Bugün, güçler belki bu iş için Demirağ’ı bulan ve onu yönlendiren kişiyi de bir şekilde ortadan kaldırmış olabilir. Bu taktik dünyadaki bütün istihbarat örgütlerinin, kaynağa ulaşılmaması için uyguladıkları sistemdir.”

Demirel’in Clinton’a mesajı


Özal Cumhurbaşkanı olarak gittiği ABD’de Başkan Clinton ile görüşmeyi planlar. Özal’a görüşme için 25 dakikalık bir randevu verilir. Randevu süresinin bu kadar kısa tutulmasının nedeni ise  Süleyman Demirel’in Özal’ın yetkisi olmadığını ve görüşmemelerini isteyen mesajı oluyor. Bu kısa randevuya rağmen görüşme iki saati aşkın sürüyor. Clinton bu görüşmede Özal’a, “Körfez krizi sırasındaki önerilerinizi Bush bana anlattı. Olaylara hakimiyetinizi anlattı. Bundan sonra sizi sık sık arayacağım” diyerek uzun sohbeti noktalar.

MUSA ÖZTÜRK’Ü KORKUTAN TELEFON

Turgut Özal, Okluk koyuna gitmişti. Musa Öztürk bir takım işleri çözümlemek için Ankara’da kalmıştı. Öztürk, Cengiz Aslan’dan gece gelen telefonla irkilir ve panik yaşar. Ancak telefon, gece Okluk’ta yapılan sohbet sırasında kimsenin bilemediği, bir kültür sorusunun yanıtını almak için edilmişti.
Turgut Özal sohbette, Şeyh Şamil’in aslen nereli olduğunu sormuş, kimse yanıt veremeyince de “Musa’yı arayın. O bilir” demişti.
Musa Öztürk, Turgut Özal’ın dinle barışık olunmasını,tarihin adam gibi yazılmasını ve kanunlar yapılırken vatandaşa şüpheyle bakılmamasını istediğini, ayrıca bugün Türkiye’de sapkın mezhepler yoksa bunların nedeninin Ahmet Yesevi dergahından gelen, Mevlana, Hacıbektaş’ı Veli ve Hacı Bayram Veli’nin varlıkları olduğuna inandığını, onların fikirlerine ayrı bir önem verdiğinin de altını çizdi. 


KÖŞK’TE SIKINTILI GÜNLER















Turgut Özal, Köşk’e çıktıktan bir yıl sonra, yapılan erken genel seçimde iktidar değişir. Demirel-İnönü koalisyonu hükümeti kurulur. Cengiz Aslan ile Köşk doktorunun Genel Sekreter Kemal Yamak’la yaptıkları toplantıda geliştirdikleri, Köşk’te bir sağlık ve acil müdahale sisteminin ve 24 saat görev yapabilecek bir ekibin oluşturulmasına ilişkin paket, Köşk’ün diğer ihtiyaçlarını da içeren önerilerle birlikte bütçe içinde belirtilerek Meclis’e iletilir. Meclis’te yapılan görüşmeler sırasında Demirel, talepler arasında bulunan çim biçme makinasını gündeme getirerek “Özal, Köşk’e çiftlik mi kurdu. Traktör istiyor. Ben bunu veremem” diyor.
Bu konuşma Özal’ın canını sıkıyor ve etrafındakilere “Yarın da bize ailesi için Köşk’e hastane kurduruyor keyfine göre kullanacak derler. Ben bu tür sözlere muhatap olmak istemem. Onun için bu önerilerden vazgeçelim. Ben inançlı bir insanım inşallah bunların hiçbirisine ihtiyaç olmaz’  der. Ve öneriler tümüyle geri çekilir.
Enflasyonun yüksek olduğu bu dönemde Köşk’ün bütçesinde hiç artış yapılmaz.
Özal öldüğü zaman da hiç parası yoktu. Üzerindeki son parasını Türk Cumhuriyetlerini ziyareti sırasında Özbekistan’ın Buhara kentinde ziyaret ettiği Şeyh Nur Muhammed Muharrem hazretlerinin türbesinin yapımı için verdi. Türbenin yapımının bitirilmesi için 65 bin dolara ihtiyaçları olduğunu söylemişlerdi. Kendi bütün parası olan 10 bin dolarını verdi, 55 bin doları da yanındaki iş adamlarından toplattırdı.
 


http://www.milliyet.com.tr/-alman-istihbarati-suikasti-biliyordu-/gundem/gundemdetay/20.04.2013/1695976/default.htm



Özal'lı yıllar - İKİNCİ ADAMIN KOLTUĞU LADESTE GİTTİ

Gazeteci Yavuz Donat anlatıyor: ANAP’ta Özal’dan sonraki isim Mehmet Keçeciler’di. Semra Özal da Keçeciler’den pek hazzetmiyor ve gitmesini istiyordu. Göcek tatilinde Semra Hanım kocasıyla lades tutuştu. Turgut Özal kaybetti... Semra Özal, ‘Ladeste kazandım. Mehmet’in kellesini istiyorum’ dedi,


Özal'lı yıllar - İKİNCİ ADAMIN KOLTUĞU LADESTE GİTTİ


Özal'lı yıllar - 6 / Süreyya Oral - Fotoğraflar: Milliyet Arşivi

Turgut Özal, döneminin Türk siyaset tarihine geçen ve Semra Özal’ın döneme nasıl damga vurduğunu gösteren önemli olaylarından biri de lades olayıdır... ANAP içindeki dört eğilim arasındaki gerginlik her geçen gün artıyordu. Özal’ı ağlatan liberallerin başkaldırısından sonra Mehmet Keçeciler ile yıldızı bir türlü barışmayan Semra Özal da devreye girecekti.  Ama bu sefer başka türlü. Liberallerin ve hareketçilerin Keçeciler’e karşı olan tavırları karşısında hep Keçeciler’e destek olan Turgut Özal bu sefer karşı koyamayacaktı. Göcek’te yatta yapılan tatil sırasında üç aile eşleriyle lades tutuşmuştu. Ama olayı altı kişiden başkası bilmiyordu. Ankara’ya dönüşte,bir süre sonra Mehmet Keçeciler’in teşkilat başkanlığından ayrılmasından sonra olayda su yüzüne çıktı.

‘KELLESİNİ’ SEMRA HANIM ALDI


Keçeciler, lades sonucu koltuğundan olmuştu. Bu olayı, açığa çıkaran gazeteci Yavuz Donat olayı şöyle anlattı:
“ANAP içinde milliyetçi muhafazakar ve liberaller vardı. Partide Özal’dan sonraki isim Mehmet Keçeciler’di. Kendisi ikinci adamdı. Mesut Yılmaz, Güneş Taner başta olmak üzere liberaller bundan hoşlanmıyordu. Semra Özal’da Keçeciler’den pek hazzetmiyor ve gitmesini istiyordu. Turgut Özal, Nurettin Koçak’ın Nirvana adlı yatında Göcek’te tatil yapıyordu. Bu tatilde Özal ve Semra Özal’la birlikte, Nurettin Koçak ve eşi ile Güneş Taner ve eşi Beyza Taner’de vardı. Bir akşam yatta akşam yemeğinde tavuk yenildi. Yemekten sonra herkes kocasıyla lades tutuştu. Ladesi erkekler kaybetti. Güneş Taner eşine bir pırlanta yüzük, Nurettin Koçak ise bir kırmızı Mercedes sözü vermişti. Turgut Özal ise ne alacağını söylemedi. Semra Özal araya girerek, ‘Ladeste kazandım. Mehmet’in kellesini istiyorum’ dedi.
Tatil sonrası Ankara’ya döndüklerinde birkaç gün sonra Mehmet Keçeciler Genel Başkan Yardımcılığı görevinden alındı. Ben görevden alınmadan sonra bu lades olayını yazdım. Turgut Bey, İstanbul’da orduevinde kalıyordu. Gazetenin taşra baskısında haberi görüyor ve beni arattırıyor. Ama ben aranacağımı tahmin ettiğim için ‘yok’ dedirtiyorum. Daha sonra beni Güneş Taner aradı ve ‘Bu olay hangimizden sızdı. Turgut Bey küplere bindi’ dedi.
Sabah, Turgut Bey bu habere ‘Böyle bir şey olmamıştır. Objektif değildir. Yalandır’ diyerek tepki gösterdi. Bu açıklamaları üzerine Özal’a gazetedeki köşemden yanıt verdim. Yanıtımda, ‘Güneş Taner bana telefon ederek haberin kimden sızdığını sordu. Olay doğru olmasa açıp sorar mıydı’ diye ayrıntıları yazdım. Özal, bu defa tekrar ‘Haber tamamen yalan ve aslı astarı olmayan bir olay’ açıklamasını yaptı.

‘HOŞGÖRÜ ABİDESİYDİ’


Bu açıklama üzerine ben bir yazı daha yazarak, ‘Aile geleneğimizde bir ülkenin başbakanıyla polemiğe girme yoktur. Kendileri Başbakan’dan öte benim dostumdur. Kendime yalancı dedirtmem. Eğer yazdığım yalan ise siz Nurettin Koçak’ı aradınız mı? Gemi personelinden sızıntı olabilir mi diye sordunuz mu? Koçak size ‘Personel sağır, dilsiz ve kördür’ dedi mi demedi mi? Buna da yalan deyin göreyim’ diye yazdım.
Yazının çıktığı sabah, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk beni aradı. Turgut Bey’den habersiz aradığını belirterek “Turgut Bey çok öfkeli, yazdıklarını yalanlayacak, tekrar cevap verecek misin?’ dedi. Ben de ‘Yalanlarsa, Semra Özal ile İstanbul’da orduevinde bu konuyla ilgili yaptığı kavgayı anlatırım’ dedim. Bu görüşmeden sonra konu hem Turgut Bey hem de benim açımdan kapandı. Bir gün Mesut Yılmaz ile bir geziden dönüyorduk. Turgut Bey de bir yere gitmek için havaalanındaydı. Mesut Bey kendisiyle görüşmeye giderken, beni de götürmek istedi. Mesut Beye ‘Benimle küs belki konuşmayabilir’ dedim. Mesut Bey Turgut Beye ‘Siz Yavuz’a küs müsünüz’ diye sordu. Turgut Bey ‘Nereden çıktı. Öyle bir şey yok’ dedikten sonra bana sarılıp öptü.”
Yavuz Donat bu olayı anlattıktan sonra, “Turgut Bey bir hoşgörü abidesiydi. Hiç kin gütmezdi. Herkese karşı hep sevecen yaklaşırdı” dedi.
 


Mehmet Keçeciler, ANAP’ta Turgut Özal’dan sonra ikinci adamdı. Liberaller ondan hoşlanmıyordu...

DARBE SONRASI ASKERE KARŞI İLK SİVİL DİRENİŞ
Başbakan Turgut Özal, dönemin en sıkıntılı olayında Orgeneral Necip Torumtay’ın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasıyla ilgili kararnemeyi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e imzalatmaya giderken bir cebine de istifa mektubunu koyarak Köşk’e çıktı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ’un erken emekliliğe ayrılması ile başlayan krizde, taşların yerinden oynatılması “sivil darbe” olarak nitelendirilecekti. Özal’ın ‘Genelkurmay operasyonu’ Türk siyaset ve demkorasi tarihine geçecek önemdeydi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından iktidara gelen Özal, Evren’in Köşk’te bulunduğu bir süreçte, askeri vesayete karşı ilk sivil direnişi göstermişti.

‘BİR PLANLARI VAR’


Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, Başbakan Özal ile haftalık görüşmesini yapmıştı. Bu görüşmede güncel konuların yanında sağlık nedeniyle emekli olacağını da iletmişti. İkilinin görüşmesinden sonra Devlet Bakanı ve Hükümet sözcüsü Hasan Celal Güzel, Özal ile bir araya geldi. Özal konuyu açınca Güzel, “Bunların bir planı var. Onu gerçekleştirmek istiyorlar. Normal de, Üruğ’un da Necdet Öztorun’un da Ağustosta emekli olmaları ve bu göreve orgeneral Necip Torumtay’ın gelmesi gerekiyor. Böyle olunca sizin getireceğiniz değil, onların istediği Genelkurmay Başkanı olmuş olacak” dedi. Güzel, Özal’a “Siz inisiyatif kullanınız ve bunu hissettiriniz” uyarısında bulundu.
Özal da “Öztorun’u çok severim, hem de Malatyalıdır” karşılığını verdi. Bu görüşmelerden sonra konunun unutulduğu bir anda, Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir tören davetiyesi gelir. Bu davetiye Üruğ’un emekliliği ve yerine gelecek olan Öztorun’un atanmasıyla ilgili resepsiyon davetiyesidir. Bu davetiye küllenen olayın yeniden alevlenmesine neden olur.
Hasan Celal Güzel kendisine de gönderilen davetiyeyi Başbakan’a gösterir. Özal davetiyeyi görünce kızar ve bir süre suskun kalır. Özal, bunu siyasi iradenin gaspı olarak algılar ve “Ben bunu yapmayacağım” der. Başbakan, Köşke çıkarak olayı doğrudan Kenan Evren’e anlatır.
Evren de böyle bir şeyin olamayacağını belirterek, Özal’a hak verir. Özal Başbakanlığa geldikten sonra Hasan Celal Güzel ile görüşürken, Milli Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk’ü de çağırır birlikte değenlendirme yaparlar. Zeki Yavuztürk de bunun kabul edilmemesi görüşünü iletir. Görüşmenin sonunda Özal, Güzel ve Yavuztürk’e, “Siz kimseye bahsetmeyin. Ben zamanı gelince halledeceğim” der.

İSTİFA İLE ÇIKTI


Bir akşam Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Özal olayı aktarır ve “Ben Öztorun’u değil, Necip Torumtay’ı Genelkurmay Başkanlığı’na getiriyorum” der, arkasından da atama kararnamesi imzaya açılır. Kararname imzalanırken, Kaya Erdem sıkıntı olacağını dile getirir ama sonunda o da imzalar. Kararnamenin hazırlanmasından sonra, Hasan Celal Güzel, Evren’in önceden olumlu bakmasına rağmen bir sıkıntı yaratabileceğini belirterek, “Kararnameyi imzalamaması halinde yapacak bir şey olmayabilir. Keşke önceden sözünü kesin alsaydınız” der. Hasan Celal Güzel’in bu uyarısına Özal, “Merak etme tedbirimi aldım. Bir cebimde de istifa dilekçem var. Eğer kararnameyi imzalamazsa, bu kez istifa dilekçemi veririm” der.Kararnameyi bir cebine, istifa dilekçesini öbür cebine koyan Özal, Çankaya Köşkü’ne çıkar.
İkilinin görüşmesinde Evren, kararnamenin imzalanması halinde ordu içinde huzursuzluk ve problemler olabileceğini dile getirir ve imzalamakta tereddüt eder. Evren’in tepkisi üzerine Özal, ”Eğer siz imzalamazsanız ben de istifa ederim. İstifa dilekçem cebimde” diyecektir.
Ve Özal, kararnameyi imzalatarak Köşk’ten çıkar. Güzel’i arayarak kararnamenin imzalandığını ve sonucunu basına vermesini ister. Kararname, ertesi gün gazetelerde “sivil darbe” başlıklarıyla çıkar. Özal olayı yorumlarken, “Bizim irademizdi. Yerine getirdik. Doğrusu buydu” açıklaması yapar. Günler sonra devir teslimle ilgili verilen resepsiyonda Orgeneral Üruğ, atamanın normal olduğunu ona üzülmediklerini ancak gazetelerde çıkan “sivil darbe” başlıklarına sinirlendiklerini dile getirir.






Turgut Özal’ın kızı Zeynep Özal, hamileliğinde kocası Asım Ekren’le evde gazetecilere bu pozu vermişti.


DAVULCU OLAYINA ÇOK AĞLADI

Turgut Özal’ın en yakın çalışma arkadaşı ve sırdaşı olan Devlet ve Milli Eğitim eski bakanlarından Hasan Celal Güzel, Zeynep Özal’ın davulcu Asım Ekren ile evlenmesi olayında bir baba olarak Turgut Özal’ın yaşadığı sıkıntılı günleri anlattı. Güzel’in anlatımıyla Özal’ı ağlayacak derecede üzen olay şöyle: “Zeynep’in davulcu Asım Ekren ile birlikte olduğu günlerdi. Kaya Erdem beni arayarak ‘Bunu Turgut Bey’e tek sen söyleyebilirsin. Herkes ve askerler Asım’a kızını vermesini yanlış görüyorlar’ dedi. Ben de İstanbul’da bir yere gitmek için arabada birlikteyken konuyu açtım. Aradaki camı kapattırdıktan sonra konuşmaya başladık. Ben askerlerinde hoş karşılamadığını söylediğimde bana ‘Askerler niye karışsın’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Dostane bir tarzda dile getiriyorlar. Ayrıca ben de karşıyım’ dedim. Bana kızdı ve ‘Bir karışmadığım kızım kalmıştı. Onun evliliğine de mi karışacaksın’ dedi. Ben de ‘Karışırım tabii. Çünkü ben onun abisiyim’ dedim.
Bu sözlerim üzerine Turgut Beyin kızgın hali gitti, kendisinin de karşı olduğunu belirterek, ‘Otelde tartıştık. Çok kızdım. Sen benim kızımı isteyerek mi verdiğimi düşünüyorsun? Senin de kızın var. Büyük konuşma’ dedi. Özal, bu sözlerinden sonra ‘Allah’ından bulsunlar. Ben karışmayacağım, siz de karışmayın’ dedi ve gözlerinden yaş boşaldı. Bir baba olarak yüreği kan ağlıyordu ama yapabileceği bir şey yoktu.”



Turgut Özal, Necip Torumtay’ın teammüllere göre Genelkurmay Başkanı olması için Köşk’e çıkmıştı.

YARIN
-  Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, Körfez krizi sırasında yaşanan gelişmelerin perde arkasını anlattı.
-  Özal’ın Kürt meselesine bakışı. Cengiz Çandar: “Özal yaşasaydı çözüme daha çabuk yaklaşılırdı.”


http://www.milliyet.com.tr/ozal-li-yillar-ikinci-adamin-koltugu-ladeste-gitti/gundem/gundemdetay/21.04.2013/1696328/default.htm


..

TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 5




TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 5



KÖRFEZ KRİZİ’NDE NABZA GÖRE ŞERBET

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Üruğ’un yerine gelen Orgeneral Öztorun’u emekliye sevk ettiren Özal, Irak ABD savaşı sırasında askeri müdahaleden uzak durmuş ancak ABD ile de ilişkilerin bozulmasını engellemişti.


KÖRFEZ KRİZİ’NDE NABZA GÖRE ŞERBET

SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 5

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ, 30 Ağustos’u beklemeden emekliliğini istemiş ve yerini Orgeneral Necdet Öztorun’a bırakmıştı. Hatta devir teslim törenine ilişkin tören davetiyesi de bastırılmış ve bir tane de Başbakanlığa gönderilmişti. Özal, imzalamadığı bir kararneme için tören düzenlenmesine tepki gösterdi. Birkaç kez aramasına rağmen, Öztorun’la konuşamadı. Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Tevfik Ertürk, Öztorun’un Askeri Dil Okulu’nun bahçesinde Tenis oynadığını tepit etmişti. Bu durumu, Özal’a söyledi. Özal da durumu Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e iletti ve görüşmeden sonra Evren’in de onayıyla Öztorun da emekliye sevkedildi.

Suriye’den yürüyen tanklar


Körfez krizi sırasında Özal, askeri müdahalede bulunmama ve ABD ile de ilişkileri bozmama niyetindeydi. Bu amaçla da sadece bir gemi göndererek bayrak gösterilmesini yeğlemişti. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı olan Orgenaral Doğan Güreş’ten de Hatay’daki birliklerden bir kısmının Gaziantep’te konuşlandırılmasını istedi. Güreş Paşa da, askeri birlikleri Gaziantep’e hareket ettirirken Suriye toprakları üzerinden geçirdi. Mehmet Keçeciler, bu konuda, “Özal, hiçbir zaman savaştan yana olmadı, hatta ABD’nin karayolunu açma karşılığında Musul ve Kerkük’ü teklif etmelerine rağmen sadece İncirlik Üssü’nün ve hava sahasının kullanılmasına izin verdi. Genelkurmay Başkanı Orgenaral Necip Torumtay ise Hatay’dan Gaziantep’e askeri birliğin gönderilmesi sırasında kısa yol diye Suriye topraklarından geçilmesini yanlış algılayarak istifa etti” dedi.
Özal, bu tavrını kendisini ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı Taha Yasin Ramazan’a da iletirken bir hatırlatmada da bulunmuş, “Eğer siz yanlışlıkla İncirlik’e bomba atarsanız o zaman karadan biz gireriz. Çünkü orası Türk toprakları” demişti.

Silahlı saldırıya uğradı


1988’de yapılan ANAP kongresinde, Turgut Özal, genel başkan olarak kürsüde konuşurken Kartal Demirağ’ın silahlı saldırısına uğradı. Özal’ı elinden yaralayan Demirağ, korumalar tarafından etkisiz hale getirilerek gözaltına alındı. Atatürk Spor Salonu bir anda karıştı ve silah seslerinden geçilmedi.
Elinden hafif yaralanan Özal, kürsü arkasında yapılan tıbbi müdahaleden sonra tekrar kürsüye çıkarak konuşmasını sürdürdü. Kartal Demirağ’ın sorgusuna rağmen olayın azmettiricileri bir türlü bulunamadı. Özal, Başbakanlık konutunda aylarca o görüntüleri izledi ve izlettirdi. Aynı zamanda birer kopyada Amerika’ya yolladı ama bir ipucuna rastlanmadı. Özal, olayın birinci yılında kendisiyle yaptığım görüşmede de, şüphelerinin olduğunu, ancak bir ipucu bulamadıklarını anlatmıştı. Salona girişte yapılan sıkı aramalar ve kimlik kontrolüne rağmen Kartal Demirağ’ın oraya nasıl girdiği tespit edilemedi. Hatta kapılarda biriken kalabalığın içeri girmesi için güvenlik kontrollerinin kaldırılması talimatını veren Mustafa Taşar ile İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli ve Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, herkesin şimşeklerini üzerine çekti. Suikast silahı ise 1908 Scott markaydı. İngiliz subaylarının Birinci Dünya Savaşı’nda kullandıkları silahtı.

Şüphelendiği isimler


Özal, yıllar sonra suikast olayının azmettiricilerinin kaçakçılığın önünün alınması ile gelir kapıları kapanan kişiler olabileceği düşüncesine vardı ve şüphelendiği ismi Mehmet Keçeciler ile paylaştı. Ama ortada somut delil olmadığı için bu isim bugüne kadar ifşa edilmedi. Mehmet Keçeciler de bu ismin hayatta olduğunu, ancak açıklamasının mümkün olmadığını söyledi. Hüsnü Doğan da Kartal Demirağ’ın yakalandığı yer itibarıyla, Özal’ı protokoldeki yerinde otururken vurmayı planladığını ancak salona geç gelen Özal’ın direkt kürsüye çıkarak konuşmasının bir felaketi önlediğini belirtti.

Emanet Akbulut’ta


Kenan Evren’in 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevi sona ermek üzereydi. Çankaya Köşkü’ne çıkmayı kafasına koyan Turgut Özal birgün ANAP grup toplantısında, genel başkanlık için belirlediği 18 isim için anket yaptırdı. Bu anket parti içinde kaynayan kazanın altına biraz daha odun atılmasına neden oldu. 18 isim kendilerini müstakbel Genel Başkan olarak görürken, listeye giremeyenler de kırgınlıklarını dile getirmeye başladı. Sonuçta Özal, bu 18 isim arasından birini seçmedi. Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’u genel başkan yaptı. Yıldırım Akbulut’un genel başkanlığı ve Başbakanlığı sırasında çıkan Birinci Körfez Krizi’nde takındığı tavır ile Zonguldak maden işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri sırasında takındığı tavır, Özal ile aralarının açılmasına neden oldu.

Semra Özal il başkanı


Parti üzerinden elini çekmek istemeyen Özal eşi Semra Özal’ın İstanbul İl Başkanlığı’na yeşil ışık yaktı. Özal, bu tercihe karşı çıkan dönemin Milli Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ın bir başka bakanlığa kaydırılmasını istedi. Yıldırım Akbulut, bu isteği Doğan’a kabul ettiremedi. Doğan istifa etmemekte direnince görevinden azledildi. Bu süreçte çok sıkıntılı günler geçirdiğini, hatta sırtında zona bile çıktığını belirten Hüsnü Doğan, “Aynı durum şimdi de olsa yine karşı çıkarım. Çünkü böyle bir olay Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığına gölge düşürür” dedi.

Akbulut ve Yılmaz...


1991’de yapılan ANAP kongresi öncesinde Akbulut ve Yılmaz arasında bir denge sözkonusuydu ve kimin genel başkan olacağı belirsizdi. Bu nedenle Özal; Güneş Taner, Işın Çelebi ve Şükrü Yürür gibi ekonomi bilgisi yüksek olan milletvekillerinin Akbulut yanında yer almasını istemişti. 4 saate yakın telefonla görüştüğü Ekrem Pakdemirli’yi de Mesut Yılmaz’ın yanında yer almaya ikna etti. Bazı delegeler üzerinde etkisi olan Pakdemirli’nin Yılmaz’ın yanında yer alması, kongre sonucunu da etkileyecekti. Bu gelişmeler ışığında yapılan kongrede Semra Özal da, Mesut Yılmaz’dan yana tavır sergiledi ve başta Ankara olmak üzere bazı illerin delegelerini ikna etti. Sonuçta Mesut Yılmaz genel başkan seçildi.

‘Yılmaz ANAP’ı bitirecek’


Yılmaz, kongrenin ardından teşkilatları kendine göre şekillendirmeye çalışırken İstanbul İl Başkanı olan Semra Özal’la da arası açıldı. Yılmaz-Semra Özal kavgası zaman içinde Yılmaz-Turgut Özal kavgasına dönüştü. Yılmaz’ın başbakanken erken seçim kararı alması da bardağı taşıran damla oldu. Özal bu gelişmeleri değerlendirirken, “Mesut Yılmaz’ın misyonu ANAP’ı bitirmek” yorumunu yapacaktı.

Ekonomik kriz yarattı


Birinci Körfez Krizi’nde 1990 yılının Ocak ayı başında ABD’nin olaya müdahale etmesi, Türkiye’de de ekonomik krize neden oldu. Birçok kişi bankalardaki hesaplarından paralarını çekerek evlerindeki kasalarda ve yastık altlarında saklamayı tercih etti. Bankalardan talebin fazlalığı üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Merkez Bankası Başkanı olan Rüştü Saraçoğlu’na para basılarak talebin karşılanması talimatını verdi.
Döviz mevduatları için de yurtdışından kredi bulundu. Özal bu isteğini iletirken de “Bir süre sonra zaten bu paralar tekrar bankalara döner, merak etmeyin” dedi. Çok geçmeden bu öngörü gerçek oldu. Zira, o günlerin asayiş raporları kasa hırsızlıklarının arttığını gösteriyordu. Bu olaylarla ilgili gazetelerde çıkan haberler, paraların bankaya dönüşünü çabuklaştırdı.



Dalan ve Yılmaz’ın hareketine çok üzüldü

AHMET KURTCEBE ALPTEMOÇİN (ANAP hükümetlerinde Devlet, Maliye ve Dışişleri bakanlığı görevlerinde bulundu)

Hırsından ağladı
“Birçok bakan arkadaşla birlikte İstanbul’daydık. Turgut bey de Harbiye Ordu Evi’nde kalıyordu. Benim mutlaka görüşmem gereken konular vardı. Şehir turundan yeni gelmişti. Yanında Bedrettin Dalan ile Mesut Yılmaz vardı. Ben özel bir şey konuşacaklarını hissettiğimden yanlarından ayrıldım. Yaklaşık yarım saat sonra odamın kapısı çalındı. Dalan ile Yılmaz ziyaretime gelmişlerdi. Heyecanla görüşmelerini anlattılar ve Keçeciler’e karşı kendileriyle birlikte hareket etmemi istediler. Ben başımızda Turgut bey olduğu sürece böyle bir organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Bu görüşmeyi Turgut bey öğrenmiş. Sabah kahvaltıda, hatta uçakta Ankara’ya dönerken benimle hiçbir şey konuşmadı. Bir şeylere sinirlendiğini belli ediyordu. Ankara’ya geldiğimizde havaalanından Semra Hanımı bir başka araçla yolladı ve beni yanına aldı. Araçta aradaki camı da kapattırdı. Alandan şehre gelirken, Dalan ile Yılmaz’ın kendisine birlikte hareket ettikleri kişilerin isimlerini verdiklerini ve benim ismimi de zikrettiklerini söyledi. Ben ‘olayı bana anlattıklarını ve organizasyonun içinde olmayacağımı kendilerine söyledim. Neler konuştuğumuzu isterseniz kendilerine sorun’ dedim.. Ama Turgut bey ikna olmamıştı. Büyük bir infiale kapılmış ve ağlamaya başlamıştı. Turgut beyin ağladığını, belki eşi de görmemiştir. Hırsından ağlıyordu. Hareket direkt Keçecilere yönelikti ama Özal bunu dolaylı olarak kendisine karşı yapılmış olarak görüyordu.
Bulgaristan’dan göçte Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz kapıların açılması halinde 30-40 bin kişinin geleceğini söylemişti. Bu hesaba göre hazırlıklar yapıldı, kapılar açıldığında ise gerçek durum ortaya çıktı. Bulgaristan’da yaşayan Türklerin tamamına yakını gelmiş ve sayı 300 bini bulmuştu. Sonradan vize konuldu. Bu olayda Mesut Yılmaz, Turgut Özal’ı yanlış yönlendirmekle suçlanırken, Yılmaz’da Dışileri bürokratlarının kendisine verdiği rakamların o yönde olduğunu söyledi. Bu durum Turgut beyin Mesut Yılmaz’a duyduğu güvenin sarsılmasına neden oldu.
Semra hanımın kurduğu Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı (papatyalar) iyi işler yapmalarına rağmen, vakfa yardım amacıyla İstanbul’da yapılan toplantıdaki görüntüler nedeniyle sonradan hep olumsuz yönleriyle kamuoyuna yansıtıldı. İyi başlayan vakıf çalışmaları zaman içinde hem Semra hanıma, hem Turgut beye, hem de partiye zarar verir hale geldi. Dayıoğlu Hüsnü Doğan ile kardeşi Yusuf Bozkurt Özal’ın kabinede yer alması ‘hanedanlık’ olarak yansıtıldı. Bu da Turgut beyi çok rahatsız etti.

“Memurum işini bilir”


Milletvekillerinin yöreleriyle ilgili ya belediyelere ödenek veya memur tayinleriyle ilgili çok sık talepleri gelirdi. Bir gün grup toplantısında konuşan Turgut bey, ‘Bizim için önemli olan insanların daha önceki siyasi yaklaşımları değil işini hakkıyla yapıyor olmasıdır. Hem ben de memurluktan geldim. Bir zamanlar bende memurdum. Benim memurum işini bilir, o kadar da fazla üstüne gitmeyin’ dedi. Bu söz sonradan köşe dönmece anlamına geldi ama böyle bir anlamla alakası yoktu söylendiğinde.

Keşke silah satışını kısıtlasaydık


Bugünden geçmişe baktığımda kaynak yaratacak formül olduğu için fazla irdelemediğimiz, ‘kırmızı pasaportun kapsamının genişletilmesi, isme araç plakası verilmesi ve silah satışının serbest bırakılması’ paketine fazla sorgulamadan ‘evet’ dedik.
Düğünlerde, maçlardan sonra rastgele silah sıkmaları ve bu yolla ölümleri duydukça ‘keşke silah satışı ve kullanımında daha sınırlayıcı düzenlemeler yapsaydık’ diyorum.”


YARIN: Özal-Demirel gerginliği tırmandı l Köşk’ten inme kararı aldı l Orta Asya gezisinden yorgun döndü l 1964 model araçla hastaneye götürüldü l Naaşına F-16’lar eşlik etti l Kurmayı anlatıyor: Hüsnü Doğan

http://www.milliyet.com.tr/korfez-krizi-nde-nabza-gore-serbet/gundem/gundemdetay/19.04.2013/1695467/default.htm



TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 4


TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 4


.

Turgut Özal’ın Genelkurmay operasyonu

Özal dönemindeki olayları “Özal’ın Mirası” kitabında toplayan Pakdemirli 8. Cumhurbaşkanı’nın, Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanlığı’nı nasıl engellediğini anlattı,


Turgut Özal’ın Genelkurmay operasyonu


AYDIN HASAN

ANAP döneminin etkili isimlerinden, eski bakan Ekrem Pakdemirli, Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde Necdet Öztorun’un Genelkurmay Başkanlığı’nı nasıl engellediğini anlattı. Pakdemirli, Özal’a yeni alınan uçakta suikast girişiminde yapıldığı yönünde kuvvetli şüphesi bulunduğunu yazdı.
Pakdemirli, ANAP’ın iktidar yılları ve Özal’ın başbakanlığı ile cumhurbaşkanlığına döneminde meydana gelen önemli gelişmelerin perde arkasının da yer aldığı anılarını, “Özal’ın Mirası” adıyla kitaplaştırdı. Turgay Yavuz’un kaleme aldığı kitap, önümüzdeki günlerde Ufuk Yayınları tarafından piyasaya çıkartılacak. Kitapta yer alan bazı bölümler şöyle:

Vaktinden önce emeklilik


- ÖZAL’IN GENELKURMAY OPERASYONU: 


Necdet Üruğ Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’ndan ayrılma süreci başlamıştı. Kendi vaktinden önce Haziran ayında emekliliğini istedi. Normal emeklilik döneminin bitecegi güne kadar görevde kalsa Necdet Öztorun da emekli oluyordu. Kendince Öztorun Paşa’nın önünü açıyordu. Necdet Öztorun ile Necdet Üruğ aynı zamanda teyze çocuklarıdır. Eğer hükümet Necdet Öztorun’u tayin etmezse emekli olacaktı. Bu sırada Necdet Üruğ ile Necdet Öztorun görev teslim davetiyelerini dağıtmışlardı. Turgut Bey bu süreçte Cumhurbaşkanı’na (Kenan Evren) çıktı. Bu süreci anlattı. Bakanlar Kurulu toplantısı vardı. Herkes toplantı salonunda kendi arasında konuşuyordu. Turgut Bey geldi. Özel kaleminin TRT’yi çağırmasını istedi. Bize de ‘vermem gereken bir beyanat var, onu verelim, haberlere yetişsin, sonra biz toplantıya devam ederiz’ dedi. Benim bu ortamda hiçbir şeyden haberim yoktu. Biraz sonra TRT geldi.
Özal, TRT’ye ‘hükümetimiz Genelkurmay Başkanlığı’na Necdet Öztorun’u düşünmemektedir’ diye demeç verdi. Ben böyle bir demeç beklemiyordum. Ben Özal’a ‘ağabey biz ne yaptık?’ dedim. Bana davetiyeyi uzattı. Altında Öztorun’un Genelkurmay Başkanı olarak ilan edildiğini gördüm. Özal bana dönerek ‘bize rağmen Genelkurmay Başkanı mı olacaktı?’ dedi. Bu olaydan sonra Necip Torumtay’ın Genelkurmay Başkanı olmasına dair kararname yazıldı. Bundan sonra Özal ayrı bir odada biraz çalışacağını söyleyerek toplantıdan çıktı. Bakanlar Kurulu Özal’sız devam etti. Birkaç gündemi daha görüştükten sonra Bakanlar Kurulu dağıldı. Böylece Necip Torumtay Genelkurmay Başkanı oldu. Turgut Bey bence bu uygulaması ile 12 Eylül’ün izlerini silmeye çalışmıştı.
Kabloları fare kemİrmİş!



-  UÇAKTA SUİKAST TEŞEBBÜSÜ: 


Özal’ın ölümünü suikast olarak düşünmemin sebebi daha önce de onu öldürmek istemiş olmalarıydı. Özal yeni bir uçak almıştı. Bu uçak 21 milyon dolara alınmıştı. Ben alınmasına karşı çıkmıştım. Bu, iki motorlu bir uçaktı. VIP yolcuları taşıyan uçakların en az üç motorlu olması lazımdı. Özal gibi bir yolcunun en az üç motorlu uçak ile yolculuk yapması gerekirdi. Özal bu uçakla bir seyahatte iken elektrik sistemi aniden sıfırlandı. Uçağı Pakistanlı bir başpilot kullanıyordu. Onun mahareti ile uçak kazasız belasız indirildi. Sonradan bu duruma sebep olarak bir farenin uçağın kablolarını kemirmesinden kaynaklandığı söylendi. O zaman bunun bir suikast tertibi olduğuna kanaat getirdim. Çünkü Başbakan’ın kullandığı böyle bir uçağın bu tür olaylara karşı gerekli tedbirlerinin alınmış olması lazımdı. İlk operasyonda denediler başarılı olamadılar, bundan sonra başka senaryoları devreye soktular diye düşünüyorum.
Çantaya koyup gönderdİk


-  SÜLEYMANOĞLU İÇİN 7 MİLYON DOLARA KARŞI ÇIKTIM: 


Hiç unutmuyorum Maliye Bakanı idim. Örtülü ödeneğin harcama evrakları bendeydi. Turgut ağabey dedi ki, ‘Naim Süleymanoğlu’nu Türk vatandaşı yapacağız ama yedi milyon dolar istiyorlar’. Ben ‘vermem’ dedim. Ben, bu 7 milyon dolar ile 70 köye su götürürüm. O da, ‘peki Ekrem, sen çok zekisin, sana bir soru soracağım’ dedi. Turgut ağabey zaafımı biliyordu. Bana dedi ki, ‘Naim Süleymanoğlu’nu aldık, olimpiyatlara gitti, Türk bayrağı ile yarıştı ve şampiyon oldu. Türk bayrağı göndere çekilerek İstiklal Marşı okundu. Bu İstiklal Marşı’nın yurtdışında okunması için kaç para verirsin?’ Bunu anlatınca gözlerim doldu. ‘Verelim be ağabey o zaman’ dedim. Parayı Bulgar istihbaratına verdik. Süleymanoğlu, olimpiyatlar sırasında kaçmıştı. Bize sığınmak istiyordu. Bulgar gizli servisi geldi. ‘Bize 7 milyon dolar verirseniz, sizin adınıza olimpiyatlara katılabilir’ dedi. Bulgar hükümetine 7 milyon doları çantaya koyup gönderdik.


Kenan Evren kahkahayı bastı

- KENAN EVREN’E ‘TAM ERKEKSİNİZ’ DEDİM: 


Köşk’e ziyaretlerim sırasında bir gün Kenan Evren’i üzüntülü gördüm. ‘Ne oldu Paşam?’ dedim. ‘Yahu bizde prostat varmış’ dedi. ‘Ben sizin yerinizde olsam caka satarım’ dedim. ‘Nedenmiş o?’ dedi. ‘Prostat sadece erkek adamlarda olur, artık size erkek değilsiniz diyecek adam yoktur bu dünyada, prostat ameliyatı geçiren adam tam erkektir’ dedim. Bunu duyunca kahkahayı bastı. Uzun süre güldüğünü hatırlıyorum.

http://www.milliyet.com.tr/turgut-ozal-in-genelkurmay-operasyonu/gundem/gundemdetay/13.04.2013/1692952/default.htm
..

TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 3




TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 3



Hükümette ilk ciddi sarsıntı

Kapıkule’de yakalanan külçe altınlar, hükümetteki ilk çatlağı ortaya çıkarıyordu. Devlet Bakanı İsmail Özdağlar Yüce Divan’a yollanırken, basın Özal’ı ‘adam yemek isteyen bir insan’, Kahveci’yi ise ‘ispiyoncu’ olarak suçluyordu.


Hükümette ilk ciddi sarsıntı


SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 3

Özal hükümetinin daha birinci yılında Kapıkule Gümrük Kapısı’nda bir araçta yakalanan külçe altınlar ilk çatlağı da gün yüzüne çıkardı. İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar, olayda polislerin başarısını överek, arkalarında durdu. Maliye ve Gümrük Bakanı Vural Arıkan ise gümrük personelini savunuyordu. Olaylar sırasında Maliye ve Gümrük Bakanlığı Müsteşarı Doğan Akin de gözaltına alınmıştı. Vural Arıkan, ne grupta ne de Bakanlar Kurulu’nda yatıştırılamadı. Her fırsatta olayın komplo olduğunu savundu. Hatta Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada da hükümeti eleştirdi. Arıkan’ın bu konuşmasını ANAP milletvekilleri, “Kaptan bu bizim lastik değil mi?” diyerek eleştirdi. Bu bardağı taşıran damla oldu. İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar, olaylar sonrasında istifasını verdi. Maliye ve Gümrük Bakanı Vural Arıkan da istifa etmemekte direnince görevinden azledildi.

Özdağlar Yüce Divan’da


Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın rüşvet aldığına ilişkin ses kayıtlarının dinlenmesiyle ortaya çıkan skandalın ardından Özdağlar, istifa etmek zorunda kaldı ve istifasından sonra da Yüce Divan’a gönderildi. Özal, bu olayı anlatırken ses kayıtlarından ikna olduğunu ve Özdağlar’ın suçunu da itiraf ettiğini söyledi. Özal, Özdağlar olayını şöyle anlatacaktı:
“Ben hatırlıyorum. Kahveci, o teyp bandını getirdi bana. Ondan sonra birkaç kez dinledim. Kanaat getirdim ki, bu işi İsmail Özdağlar yapmış. Fakat tabii tahkik etmemiz lazımdı. Benim kendisine itiraf ettirmem lazımdı. Yılbaşına yakındı. ‘Yılbaşı geçsin ondan sonra yapalım’ dedik. Belki 15-20 kere de o bandı dinlemişimdir. Sonunda çağırdım eve. Bisikletin üzerine bindim, bunu da sandalyeye oturttum ve itiraf ettirdim, açıkça söyleyeyim. Ama o itirafa göre bir zabıt tutturup, imzalatabilirdim orada. Bunu yapmak yerine, ‘Sen istifa et’ dedim. İstifadan sonra, Yüce Divan’a gönderildi. Ama çok partili demokraside ilk kez bir iktidar partisi, kendi mensubunu yargıya gönderiyor. Unutmayın. Hilmi İşgüzar ile Tuncay Mataracı’yı askeri idare götürdü. Ama üzülerek söylüyorum basın bu olayda, Adnan Kahveci ve beni suçladı. Adnan’ı ispiyon, beni de adam yemek isteyen bir insan olarak sundu. Şimdi sormalıyız. Bu tutum böyle devam ederse, yolsuzluklar nasıl ortaya çıkarılır? Basın bir iktidara karşı tutumuna göre, objektif olayları bile çarpıtırsa, nasıl sona erdirilir kokuşmuşluk? Sırf bize düşman oldukları için, hadisenin tefsiri böyle olur mu?”

Demirel’e hiç laf ettirmedi


Turgut Özal, Başbakan olduktan sonra Süleyman Demirel aleyhinde hiç konuşmadı ve grup toplantısında hiçbir milletvekilinin de bu konuda konuşmasına müsaade etmedi. Ayrıca eski dosyaları da açıp “devri sabık” yaratılmasını istemedi. Özal’ın bu tavrı 1987’de siyasi yasakların kaldırılmasına kadar sürdü. Tekrar siyasete giren Süleyman Demirel’in acımasız eleştirileri karşısında, kendisinde bir Demirel fobisi oluştu ve bu fobi cesur kararlar almasının önünde bir engel teşkil etti. Eski Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin, referandum sonrası hükümet çalışmalarını değerlendirirken, “Süleyman Demirel müthiş muhalefet ediyordu. Kararlı ve ısrarcıydı. Turgut beyi sürekli rahatsız ediyordu. Böyle bir eleştiri bombardımanı karşısında iktidar savunma psikolojisine girdi. Daha popülist tavırlar gündeme geldi. Bizi ateşleyen ve itekleyen güç zayıfladı” diyecekti.

Sinirinden ağladı


Parti içinde ilk çatlak, muhafazakâr kimliğiyle tanınan Mehmet Keçeciler’in teşkilat başkanlığı sırasında çıktı. Başını Bedrettin Dalan ile Mesut Yılmaz’ın çektiği bir grup, partinin muhafazakâr bir kimliğe doğru gittiğini ileri sürerek kazan kaldırdı. Bu ikili, gidişten duydukları endişelerini bir İstanbul gezisi sırasında Harbiye Orduevi’nde Turgut Özal’a da anlattı. Özal bu başkaldırıya çok sinirlendi ve hareketi kendisine karşı yapılmış bir hareket olarak algıladı. Özal bu olanları Maliye Bakanı Kurtcebe Alptemoçin ile paylaşırken sinirinden ağladı.

Referanduma nasıl gidildi?
Turgut Özal, siyasi yasakların Meclis’te kaldırılmasına taraftardı. Referanduma gidilmesinin tek nedeni olarak Kenan Evren gösteriliyordu. Kenan Evren “millet koydu, millet kaldırırsa kabul ederim” demişti. Evren, birkaç kez de, “Bu Anayasanın teminatı benim. Bu anayasayı bu Meclis değiştirirse veto ederim. Halka götürün, halk onaylarsa kabul ederim” diye konuşmuştu.
Mehmet Keçeciler, o günlerdeki gelişmeleri anlatırken, Mesut Yılmaz’ın bir Karadeniz gezisinde yabancı basın mesuplarının sorularına verdiği yanıtın referandumun fitilini ateşlediğini belirterek, şöyle konuşacaktı:
“Batı ülkelerinde ve kurumlarının hepsinde ‘Sizde yasaklı demokrasi var. Gerçek demokrasi değilsiniz’ muamelesi görüyorduk. Bu durum çok sıkıntı yaratıyordu. Bir gün Mesut Yılmaz, batıdan gelen gazetecileri Trabzon ve Rize’ye geziye götürüyor. Bu gezide gazeteciler Mesut Bey’e ‘yasakları ne zaman kaldıracaksınız’ diye soruyor. Mesut Bey de, ‘Biz istiyoruz ama Kenan Evren karşı. O nedenle kaldıramıyoruz’ diyor.

Hukukçular Genelkurmay’dan


O dönem MDP’den milletvekili olan Rüştü Şardağ da bu açıklamaya tepki göstererek ‘hükümet kamuoyunu yanıltıyor. Kenan Evren yasakların kalkmasına taraftar ama iktidar istemiyor’ diyor. Biz ise, Rüştü Şardağ’ın kendi düşüncelerini Evren üzerinden açıkladığı, Evren’in böyle bir niyeti varsa bunu Köşk resmi kanallarıyla yapacağı görüşündeydik. Bir gün Turgut bey beni ve Hüsnü Doğan’ı, konuta çağırdı. Biz ne konuşacağımızı önceden bilmeden konuta gittik. Turgut bey orada bize, ‘Köşk’ten hukukçular gelecek, anayasa değişikliği teklifi getirecekler. Bir bakın’ dedi. Biz Köşk’ten hukukçular beklerken Genelkurmay Başkanlığı’ndan hukukçular geldi. Yasakların referandum yoluyla kaldırılmasını içeren bir teklif verdiler. ‘Kenan Evren ile Turgut Özal uzlaştılar, işin olmazsa olmazı bu’ dediler. Daha sonra Turgut beyle yaptığımız görüşmede, ‘Biz yasakları niye Meclis’te kaldırmıyoruz? Memleketin bunda menfaati var’ dedik. Özal bize Köşk’ün böyle istediğini belirterek ‘Yasakları bu şekilde kaldıramıyoruz. Referandum da halk reddederse bunu batıya rahatlıkla anlatırız’ karşılığını verdi. Biz referandum kanunu değiştirmedik, en son seçimde sandık kurulu hangi partilerden oluştuysa referandumda da o partilerden oluştu. Sandık kurullarında bir hayırcıya karşı beş evetçi vardı. Birleştirme tutanaklarında da hatalar vardı. Bu hataların düzeltilmesi halinde hayır çıkma ihtimali çok yüksekti. Ama Turgut bey bunu istemedi ve bizim itiraz etmememizi söyledi.”
Genelkurmay’dan gelen hukukçular ile referandum konusunu görüşenlerden Hüsnü Doğan da o günleri anlatırken, “Siyasi yasakların kaldırılması ve yerel seçimlerin erkene alınması için yapılan referandumlar yanlış kararlardı. Biz, yasakların Meclis’te kaldırılması basiretini gösteremedik.
Siyasi yasakların kaldırılması referandumunda biz karşı olmak yerine daha makul bir tavır takınsaydık sonuç farklı olabilirdi. Onlar emanetçileri ile referandumu anlatmaya çalışacaklardı. Buna rağmen sonuç yüzde 49.84 hayır, yüzde 50.16 evet gibi kritik bir oranla bitmişti. Özal referandum sonuçları ortaya çıkmadan,sandıkların tam açılacağı saatte, ‘hodri meydan’ dedi ve erken seçimin 1 Kasım’da yapılacağını açıkladı. Tabii eski siyasetcilerin tekrar Meclis’e girmesiyle siyaset sert ve acımasız hale geldi” dedi.
Hüsemettin Cindoruk da siyasi yasakların Meclis’te kaldırılmasının Süleyman Demirel’in siyasi hayatının sonu olacağını ileri sürüyordu.

Bence asker bize diş biliyordu

EKREM PAKDEMİRLİ (ANAP hükümetlerinde Başbakan Yardımcılığı, Maliye ve Ulaştırma bakanı olarak görev yaptı)
“Ben, Özal’ın öldürüldüğüne 2002 yılına kadar inanmadım. Hatta ölümünden sonra birkaç kez Amerika’ya giderken Semra hanımdan, Turgut beyin saç tellerini istedim orada analiz yaptırmak için. Ama vermediler. Bir gün Ahmet Özal’la konuşurken, ‘Babamın işinde ilerleme var. Savcılık el koymuş. Suikast yapılmış olma ihtimali çok yüksek’ dedi. 2002 yılında Ergenekon olayı ortaya çıktıktan sonra iktidarımız döneminde askere yüzde 18 zam verirken polislere yüzde 185 yapmamız aklıma geldi. Askerin o günden bize diş bilediğini düşünmeye başladım. ‘Turgut bey istese Ekrem Pakdemirli’ye yaptırırdı diye bozuk çalıyor olabilirler’ diye düşünüyorum.


Yeni yöntemlere açıktı


Özal, ben, Yusuf Özal, Ahmet Özal, İstanbul’a ikinci köprünün yapımı konusunda çalışıyor ve aramızda tartışıyoruz. Özal’ın bazı önerilerine karşı çıkıyoruz. Rahmetli döndü bize, ‘Ya bana bir gün dahi başbakan olduğumu hissetirmediniz. Her şeye karşı çıkıyorsunuz’ dedi. Biz, Turgut Özal ile her şeyi tartışır, doğrusunu bulmaya çalışırdık, kendisi de tartışmalara ve yeni yöntemler bulunmasına karşı çıkmaz, açık yüreklilikle bizleri dinlerdi. Hoşgörülü bir kişiliği vardı. 1987 yılında kalp ameliyatı olduktan sonra duygusallaştı ve eleştirilere tartışmalara karşı tahammülsüzlük baş göstermeye başladı.


Dalan ihtiraslıydı


Dalan’ı Dalan yapan Turgut beydir. Dalan’ın muhteris olduğunu gördüm ve hep uzakta tutmaya çalıştım. Kendisini çok iyi satıyordu ve ihtirası onu bu olaylara soktu.
Denizli’ye havaalanı yapılmıştı. Turgut bey, oraya GAP uçağıyla geleceğini birlikte dönmemiz için benim de oraya gelmemi istedi. Ben, o zaman Ulaştırma Bakanı’yım. DHMİ’nin seyrü sefer aletlerini kontrol eden uçağıyla Denizli’ye gideceğiz. Hava bulutlu, biz bulutların altına indik ve karayolunu takiben Dazkırı’ya kadar geldik. Bu arada karayolundaki araçların da plakalarını okuyarak nerede olduğumuzu belirlemeye çalışıyoruz.
Sonuçta biz Çardak Havaalanı’na indik. Turgut beyin uçağı da geldi ama hava bulutlu olduğu için inemedi. Pilot inmek için imkanlarını zorlamaya kalktı. Bunun üzerine ben, ‘Eğer bu koşulda inersen senin pilotluk sertifikanı iptal ederim’ dedim. Sonuçta Turgut beyin uçağı İzmir’e indi ve oradan karayoluyla Denizli’ye geldi. Yanımdaki bürokratlardan nasıl geldiğimizi öğrenmiş dönüp bana, ‘Karayolunu takip edip plaka okuyarak gelseydik ben de inerdim’ dedi.


Terörle mücadelede geç kaldık


Terörle mücadele konusunda özel harekât timlerini vaktinde kuramadık. Biraz geç başladık, özel harekatçılar eğitimlerini bitirip sahaya inecekleri zaman da biz iktidardan ayrıldık. Süleyman Demirel başbakan olduğunda özel harekatçıları mahvetti. Onların çoğunu koruma yaptılar büyük bölümünü de yanlış yerlerde kullandılar. İktidarımız döneminde ekonomide uyguladığımız reformist politikaları, sosyal alanda uygulayamadık. Kısa da olsa sosyal alanda fazla reformist olamadık. Ekonomiye daha çok ağırlık verdik.
ANAP kongresinden önce Turgut beyle 4 saat telefonda konuştuk. Onun yanında Ankara İl Başkanı Mehmet Demirel, benim yanımda ise Manisa İl Başkanı Ersan Atılgan vardı. Beni ikna etmeye çalışıyordu. Kongreyi kimin kazanacağından tam emin olamadığı için Yıldırım beyin yanına Işın Çelebi, Güneş Taner ve Şükrü Yürür’ü koymuş, beni de Mesut beyin yanına.


Pekosbil okuyordu


Yıllar sonra birgün Okluk Koyu’na yanına gittim. Masada çizgi roman Pekosbil’i gördüm ve, ‘Ağabey yine mi Pekosbil okuyorsun’ dedim. Bana dönerek sana nasihatım ve vasiyetim olsun, ‘Mesut’un misyonu bu partiyi bitirmek’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bunun vebali ben miyim?’ diye sordum. O sırada mutfakta bize yemek hazırlayan Semra Özal’ı işaret ederek ‘O’ dedi.”

YARIN: Güreş Paşa tankları Suriye topraklarından yürüttü. l Suikast girişiminden sonra şüphelendiği isim.
l Emaneti Akbulut’a bıraktı. l Semra Özal İstanbul İl Başkanı.   l Kurtcebe Alptemoçin anlatıyor.


http://www.milliyet.com.tr/hukumette-ilk-ciddi-sarsinti/gundem/gundemdetay/18.04.2013/1694998/default.htm

..

TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 2




TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 2


ANAP GARNİTÜR OLACAKTI SEÇİMDEN BİRİNCİ ÇIKTI



Darbe sonrası ilk seçimlere üçüncü bir partinin girmesi için Evren’i ikna eden Özal o günleri şöyle anlatmıştı: “Askerler benim, yüzde 10 bile oy alamayacağımı düşünüyordu o sırada....” Evren’le görüşme sonrası kurulan ANAP, askeri müdahaleden sonra 6 Kasım 1983’te yapılan ilk genel seçimde oyların çoğunu alarak iktidara geldi. Halkçı Parti ikinci ve MDP de üçüncü parti olarak Meclis’e girebildi.



ANAP GARNİTÜR OLACAKTI SEÇİMDEN BİRİNCİ ÇIKTI
SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 2
Turgut Özal, darbe hükümeti istifa edip parti kurmaya karar verdiğinde, darbeyi yapan Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yaklaşımını öğrenmek için istifa ettiğinde yapmadığı veda ziyaretini gerçekleştirmeyi planladı.
Özal, Ankara’ya geldiğinde Evren’i ziyarete Mustafa Taşar’ın Murat 124 marka arabasıyla gitti. Sohbette, Evren, Ulusu’nun bir parti kuracağını belirterek, Özal’dan bu partide yer almasını istedi. Sağda ve solda sadece birer partiye izin vereceklerini anlattı. Özal ise Evren’e iki partili sistemin kaosa yol açabileceğini, liberal bir partinin de olmasının daha mantıklı olacağını, bir koalisyon kurulması durumunda bu partinin anahtar rol oynayabileceğini dile getirdi. Ve bu nedenle kuracakları partiye izin verilmesini istedi. Özal, bu görüşmeye ilişkin düşüncelerini yıllar sonra şöyle açıklayacaktı:

ASKERLER İNANMIYORDU

“Askerler benim, yüzde 10 bile oy alamayacağımı düşünüyor o sırada. Buna göre, benim kuracağım minyatür parti, Türkiye’deki demokrasinin ispatı olacak. İki parti kurdurmuşlar sağda ve solda... Biri MDP, diğeri de Halkçı Parti. Benimki de yemeğin üstündeki bir nevi garnitür olacak. Evren Paşa da zaten böyle anlattı bana; ‘Biz iki parti düşünüyoruz. İktidar partisi sağda olacak. Solda da muhalefet olacak’ dedi. Ben de kendisine, ‘Bizim parti de, bu demokrasi oyununun ciddi oynandığının ispatı olabilir’ cevabını verdim.”
Ulusu ise Özal’ın parti kurma kararından bir süre sonra parti kurmaktan vazgeçti ve kurulacak partinin başına emekli Orgeneral Turgut Sunalp getirildi.

DEMİREL NE DEDİ?

Diğer taraftan Süleyman Demirel de Özal’a, “Sen parti kurma, biz kuruyoruz” diye haber gönderdi. Demirel, Özal’dan, kuracağı Büyük Türkiye Partisi içinde yer almasını istiyordu. Demirel ile Özal arasındaki iletişimi de Ekrem Ceyhun sağladı.
Demirel, Özal’ın yanında görmek isteği isimlerden Mehmet Dülger, Avni Akyol ile Hasan Celal Güzel’e de izin vermedi. Bu isimler başkanlığını emekli orgeneral Ali Fethi Esener’in yaptığı Büyük Türkiye Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Ancak BTP, AP’nin devamı niteliğinde görüldü, konseyin buna müsahaması yoktu. BTP’nin siyasi yaşama katılmasına konsey bu nedenle izin vermedi.
Özal, parti kurma çalışmalarına başladığında önce Kurucular Kurulu’nda yer alacak isimler üzerinde durdu. Ama isim bulmakta zorlanıyordu. Teklif götürülen kişiler çekincelerini belirtiyorlardı. Çalışmaları İstanbul’da Sadıklar apartmanında, Ankara’da da Aşağı Ayrancı’da sürdürdü. Tavsiyelerle gelen birkaç ismi kurucular arasına aldı. Leyla Yeniay Köseoğlu’nun önerdiği Mesut Yılmaz, Mehmet Yazar’ın önerdiği Abdullah Tenekeci, Şarık Tara’nın önerdiği Vural Arıkan kurucular arasında yer aldı. Kurucular listesinde, Halil Şıvgın, Veysel Atasoy, Cemil Çiçek, Mustafa Taşar, Adnan Kahveci, Mehmet Altınsoy da vardı.

KONSEYDEN 7 İSME VETO

Kurucu bulmakta zorlanan Özal, bu yüzden gönüllü gelen kimseye kapıyı kapatmadı. Nihayet 37 üyeli bir Kurucular Kurulu oluşturabildi. Özal, listeninin hazırlanmasını Hüsnü Doğan’dan istedi. Özal, ilk sıraya kendisini, ondan sonra Mehmet Keçeciler’i ve üçüncü olarak da kendi adını (Hüsnü Doğan) yazmasını istedi. Ancak Konsey, Keçeciler’in kurucu olmasına daha baştan karşı çıktı.
Kurucular listesinden ilk fire verilmişti. Konseyin incelemesinden sonra 7 kişinin kurucu üyeliği daha veto edildi. Bu isimler Hüsnü Doğan, Cemil Çiçek, Adnan Kahveci, Şadi Pehlivanoğlu, Muzaffer Atılgan, Cavit Kavak ve Erol Aksoy‘du. Veto yemeyen isimlerden Kurucular Kurulu, kendi içinde Başkanlık Divanı’nı belirledi.

SEÇİMDE ANAP SÜRPRİZİ

Başkanlık Divanı’nda yer alan Adnan Kahveci’nin veto edilmesi üzerine buraya kimsenin aday olmaması ve Teşkilat Başkanı’nı Özal’ın belirlemesi görüşü ağırlık kazandı. Ancak Veysel Atasoy’un sürpriz biçimde adaylığını açıklaması ve görevin verilmesi diğer arkadaşlarının tepkisini çekti.
Askeri müdahaleden sonra 6 Kasım 1983’te yapılan ilk genel seçimde büyük bir sürpriz yaşandı. Konseyin, “demokrasinin ispatı” gördüğü ANAP birinci, Halkçı Parti ikinci ve MDP de üçüncü parti olarak Meclis’e girebildi. Sonuçlardan sonra Özal ve çevresinde bir endişe de başladı:
“Acaba Kenan Evren, Özal’a hükümeti kurma görevi verecek mi, yoksa vermeyecek mi?”
Bu bekleyiş bir aya yakın sürdü.
Meclis Başkanlık Divanı’nın seçilmesinden sonra 7 Aralık 1983’te Çankaya Köşkü’ne çıkan Turgut Özal’a, Cumhurbaşkanı Evren tarafından yeni kabineyi kurma görevi verildi. Bu görüşmenin en ilginç yanı ise Özal’ın Evren’i öpmesi oldu. Evren yıllar sonra o günü anlatırken, ani gelişen Özal’ın öpme girişimi sırasında bir tepki veremediğini anlatacaktı.
Bu görüşmede kimlerin bakan olacağı konusu da gündeme geldi. Özal veto edilen Adnan Kahveci ile Hüsnü Doğan’ı dışarıdan bakan yapmak istediğini belirtip onay isterken Kenan Evren, Hüsnü Doğan’a olumlu yaklaştı. Evren, Vahit Halefoğlu’nun da Dışişleri Bakanı yapılmasını önerdi.
Bu görüşmeden sonra Özal hazırladığı kabine listesini Hüsnü Doğan’a verdi. Liste, Hüsnü Doğan’ın eşi tarafından evde daktilo edildi. Özal, kabine listesini, yanına Hüsnü Doğan ile Sudi Türel’i de alarak Köşk’e götürdü. Kabinenin onaylanmasından sonra, resmi açıklama yapılırken, basın mensupları Evren’e “Kurucu listesinde veto ettiğiniz Hüsnü Doğan’ın bakanlığını neden onayladınız?” şeklinde soru sordu. Evren bu soruya, “O zaman Devlet Planlama boşalmasın diye veto ettik” karşılığını verdi.

Turgut Özal, genellikle eşi Semra Özal’ı yanına alarak makam arabasını kendisi kullanırdı.
11’LER OLAYI 

Türkiye, bir yandan demokrasiye geçiş sancıları yaşarken, diğer yandan PKK terörü ile de tanışıyordu. O güne kadar ulusal güvenlik açısından pek fazla dikkate alınmayan terör örgütü PKK, ilk önemli saldırılarını 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli de düzenledi. Bu saldırıya hükümetin koyduğu tavrı yeterli bulmayan, aralarında Maliye Bakanı Vural Arıkan ile Barlas Doğu’nun da olduğu bazı milletvekilleri bir bildiri yayınlamaya hazırlanıyordu. 11’ler olayı olarak bilinen bu harekete Turgut Özal grup toplantısında tepki gösterdi ve bildirinin yayınlanması önledi. Türkiye, Özal’lı yıllarda, ayrılıkçı terör ile de tanışıyordu.

Turgut Özal, yazları eşi Semra Özal ile çıktığı tatillerde gazetecilere poz verirdi.
Ölümünde ihmaller var
Halil ŞIVGIN (ANAP kurucularından, Başkanlık Divanı üyesi ve Özal döneminde Sağlık Bakanığı yaptı.) 

“İstanbul’da Turgut Özal ile Semra Özal bizi Sadıklar apartmanında kabul ettiler görüştük. Biz üç arkadaş gitmiştik. ‘Bizim Ankara da ve diğer illerde de arkadaşlarımız var eğer parti kuracaksanız sizinle birlikte hareket etmeyi ve yanınızda yer almayı istiyoruz’ dedik. Turgut Bey bize parti kurmayı düşünmediğini, ancak kesin kararını daha vermediğini söyledi. Bunun üzerine ben, ‘Hiç düşünmeyin hemen kurun, tek başınıza iktidar olursunuz’ dedim







Bir hafta on gün sonra Ankara’ya geldiğinde beni aradı. Yanına gittiğimde Mehmet Keçeciler ve Hüsnü Doğan da vardı. Üçüncü görüşmemiz ise İstanbul’da oldu. O görüşmede diğer kurucuları da tanıdım. Özal’ın parti kurmasını destekleyenlerin başında Mehmet Keçeciler, sonra Hüsnü Doğan, ondan sonra da ben geliyordum. Mehmet Keçeciler’i Evren daha partinin kuruluş aşamasında veto etti. Keçeciler bu olaya üzüldü ve huzursuz oldu. Ben Turgut Bey’e Mehmet Altınsoy, Cemil Çiçek, Veysel Atasoy ve Mustafa Taşar’ı da önerdim. Onlar da kurucu oldular.
Adnan Kahveci, Vural Arıkan, Mehmet Altınsoy partinin başkanlık divanında yer aldı. Ancak Kahveci’nin veto edilmesi üzerine, bizler Özal kimi isterse onu başkanlık divanına alsın derken Veysel Atasoy aday oldu ve teşkilat başkanlığına seçildi. Ben milletvekilliği adaylığı için 183 tane isim önerdim. Çoğu da aday oldu.

‘Başkanlığı erteledik’

Parti iktidara geldikten sonra Mehmet Keçeciler, teşkilat başkanı oldu. O andan itibaren de Keçeciler, parti içinde hedef tahtası yapıldı. ‘Partiyi ve teşkilatları kendisine göre dizayn ediyor’ diye. Veysel Atasoy; Mustafa Taşar ve Mesut Yılmaz’ın desteğiyle Keçecileri hedef tahtası yaptı ve parti içinde bir mücadele başlattı. Ben seçimlerde dar bölge sistemi önerdim. Başkanlık sisteminin erken olduğu ve daha sonra ele alınması gerektiği görüşü hakim oldu partide. 1987 seçimlerinden sonra sivil Anayasa yapacak gücümüz vardı, ama bunu gerçekleştirerek başkanlık sistemini oturtamadık.
Eğitim ve sağlık alanında hazırladığımız reformları ise hayata geçiremedik. Sağlıkta hazırladığım reform paketi taslağını Başbakan Akbulut’a verdim. O kongreden sonra ele alalım dedi. Mesut Yılmaz da Başbakanlığı sırasında erken seçim kararı alınca bizim hazırladığımız teklif ortada kaldı. AKP 20 yıl sonra bizim hazırladığımız sağlık reformu paketini üzerinde rötuş yaparak uygulamaya koydu.

‘Onu düşürmek istiyorlardı’
Özal’a 1988 de parti kongresi sırasında yapılan suikastın dosyası açılır ve derinleştirilirse, ölüme giden süreç çok daha iyi görülür. Ölümünde ihmaller var. Bir acil eylem planı yok. En yakın hastaneye götürmek yerine en uzak hastaneye götürmeye kalkıyorlar. Ben Sağlık Bakanı’yken, Çankaya Köşkü’ne iki ambulans tahsis etmiştim. Bunlar il sağlık müdürlüğü enhvanterindeydi ama Çankaya Köşkü’nde kullanılıyordu. Daha sonra koalisyon hükümeti sırasında bu ambulanslar Köşk’ten alındı. Köşk, 1964 model ambulans olarak kullanılan bir araca kaldı.
Turgut Özal’ın son Türk Cumhuriyetleri gezisinde beraberdik. Uzun uzun görüştük. Dönüşte tekrar siyasete girmeyi düşünüyordu. 19 Mayıs’ta tören sonrasında halkın arasına karışmanın daha uygun olacağını düşünüyordu. 29 Ekimi çok geç bir tarih olarak görüyordu. O Köşk’te daha fazla kalmak istemiyordu, çünkü kendisini çok zorluyorlardı. Demirel ve diğerleri üzerine çok geliyordu, hatta Demirel 1991 seçimlerinden sonra ‘ilk işimiz Özal’ı düşürmek’ diye konuşmuştu. Koalisyonun amacı Özal’ı düşürmekti.”

17 Aralık 2014 Çarşamba

TURGUT ÖZALLI YILLAR 1



TURGUT ÖZALLI YILLAR .. 1


SÜREYYA ORAL

Tutuklanacağım diye gitti kabine üyesi olarak çıktı

12 Eylül darbesinin ardından Genelkurmay Karargâhı’na götürülen Özal komutanların ekonomik konulardaki sorularına maruz kaldı. Özal kısa süre sonra Ulusu hükümetinin kabinesinde Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı’ydı



Tutuklanacağım diye gitti kabine üyesi olarak çıktı


SÜREYYA ORAL / ÖZALLI YILLAR - 1
1980 yılının Ocak ayı. Türkiye genelinde sokak huzursuzdu. Terör olayları nedeniyle günde ortalama 20 kişi hayatını kaybediyordu. Ekonomi bozuktu. Silah ve sigara başta olmak üzere her türlü kaçakçılık artmıştı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile kuvvet komutanlarının uyarı mektubu, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verilmişti. Siyasetin içine girdiği kaos ortamında, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ufuk çizgisinde belirmeye başlamıştı. Turgut Özal, Türkiye’nin bu kaos günlerinde Genelkurmay Karargahı’na adımını attığında, kaderinde onu Cumhurbaşkanlığı’na taşıyacak bir değişimin başladığı aklına bile gelmezdi.
Turgut Özal, Süleyman Demirel Hükümeti’nde hem Başbakanlık hem de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı idi. Demirel Hükümeti, tarihe 24 Ocak kararları diye geçen, ekonomide dengeleri değiştirecek çok önemli kararları almanın arifesindeydi. Ancak askerlerin de buna ikna edilmesi gerekiyordu. Turgut Özal, Başbakan Süleyman Demirel’den izin alarak Genelkurmay Başkanı Evren’i ziyaret etti. Bu ziyarette yanında Hasan Celal Güzel, Hüsnü Doğan ve Yıldırım Aktürk vardı. Toplantıda dönemin kuvvet komutanları da bulundu. Özal, alınacak kararların zorunluluğunu ve faydalarını askerlere anlattı.

Korutürk gece yarısı imzaladı


24 Ocak kararları, sabah beklenmeden Cumhurbaşkanlığı’na imzaya gönderildi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Haluk Bayülken devreye sokularak kararlar istirahate çekilmiş olan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e gece yarısı imzalatıldı ve Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Özal, ekonomik kararların alınmasından sonra Genelkurmay’ı bir kez daha ziyaret ederek geniş kapsamlı bir brifing daha verdi. Bu brifingde ilk ekibe ilave olarak Mahir Barutçu da yer aldı.
Özal, ikinci görüşme sırasında soruları ekonomiye hakimiyetini gösterecek biçimde yanıtlıyor ve komutanlardan olumlu not almaya çalışıyordu. Özal bu görüşmeden çıktığında oldukça memnundu. Askerler ikna olmuştu.
12 Eylül askeri darbesinin sabahı bütün siyasi liderler gözaltına alınırken, Turgut Özal da sabaha karşı evine gelen askerlerce Genelkurmay Karargahı’na götürüldü. Özal’ın tutuklanacağı sanılıyordu ancak komutanlar onu ekonomik konularda alacakları kararları danışmak için karargaha getirmişlerdi.
Hüsnü Doğan, o günleri anlatırken çok endişelendiklerini belirterek, öğleye doğru gelen haberle rahatladıklarını söyledi. Hüsnü Doğan, darbe sabahını şöyle anlattı:

‘Çok telaşlandık’


“12 Eylül sabahı saat 06.00’da Özal’ı evden alıp götürdüler. Bizler çok telaşlandık. İlerleyen saatlerde bürokrasiye hakim olması nedeniyle ve kendisinden bilgi almak için alındığını öğrendik. Konsey üyeleri Özal ile yaptıkları bu görüşmede bir konuya açıklık getirmişler. Konsey üyeleri Özal’a ‘27 Mayıs harekatı sırasında bankaların mevduat sahiplerine en fazla 5 bin liralık bir limitte ödeme yapılması kararlaştırılmıştı. Biz ne kadar limit koyalım‘ diye sormuşlar. Özal,bu soruya ‘gerek yok, eğer koyarsak aksi olur ve vatandaş mevduat çekmek için bankalara hücum eder. Ekonomi zorar girer’ yanıtını vermiş.”
Darbe, siyasi partileri ve kadroları tasfiye ederken, Özal’a kabine üyeliğinin yolunu açmıştı.
Özal, Konsey yani darbe yönetimi tarafından emekli oramiral Bülend Ulusu’ya kurdurulan hükümette ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Özal ekonomiyi uyum içinde götürebilmek düşüncesiyle Kaya Erdem’in de Maliye Bakanı olmasını sağladı.

Kastelli skandalıyla sarsıldı


Özal ve Erdem ikilisinin Ulusu kabinesindeki görevleri bankerler olayının patlak vermesi ve Banker Kastelli’nin yurdışına kaçmasına kadar sürdü. Kastelli olayı çıkmadan önce de Maliye Bakanı Kaya Erdem, “Bu bankerlere para yatıranlar bize sordu da mı yatırdı. Kumar oynadılar ve kumarda kaybettiler“ açıklamasında bulundu. Bu demeç, vatandaşın bankerlere hücumunu hızlandırdı. Arkasından Kastelli olayı da çıkınca Konsey Kaya Erdem’in istifasını istedi. Ve Kaya Erdem görevini bıraktı. Özal Kastelli’nin batışını değerlendirirken, batış nedeninin sertifika toplaması olmadığını, bu sistemin Amerika’da da uygulandığını, asıl batış nedeninin topladığı paralarla geri dönüşü zamana bağlı inşaat yatırımlarına girmesi olduğunu söyledi.

Ulusu’ya istifasını verdi


Maliye Bakanlığı’na Özal’ın uyumlu çalışacağı bir kişinin atanması isteğine rağmen bu göreve Adnan Başer Kafaoğlu getirildi. Bu atamanın açıklanmasının öncesinde Özal, istifasını Başbakan Ulusu’ya vererek ayrıldı. Ve direkt Side’ye yazlığına gitti.
Giderken de bir tedbir olarak arabasının plakasını değiştirdi.
Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren o günleri anlatırken “Özal biraz disiplinsizdi. Hep kendi dediğinin yapılmasını isterdi. Başbakan Yardımcılığı döneminde başarılı oldu ama zaman zaman eteği çekiliyordu. Ekonomi Yüksek Kurulu’nda ben ve Başbakan Ulusu bazı şeylere mani oluyorduk. Bu nedenle de birkaç kez istifasını verdi ama kabul etmedim” diyecekti.



Turgut ve Semra Özal, Süreyya Oral’la birlikte bir etkinlikte.


EFSANE ANAP MUHABİRLERİNDEN ORAL

1950 yılında Ankara’da doğdu. Gazeteciliğe 1969 yılında Rüzgarlı Sokak’ta Ankara Ekspres Gazetesi’nde başladı. Daha sonra sırasıyla Medeniyet, Yeni Halkçı ve Milliyet gazetelerinde çalıştı. Yeni Halkçı gazetesinde çalışırken, dışarıdan Milliyet Gazetesi’nin polis muhabirliğini yürüttü. 1983’ten sonra sayılı ANAP muhabirlerinden biri oldu. 1994 yılında emekliye ayrıldıktan sonra da Ankara Büyükşehir Belediyesinde Basın Danışmanlığı görevinde bulundu. 1990 yılında Ankara Gazeteciler Cemiyeti tarafından son on yılın en iyi muhabirlerinden biri olarak ödüllendirildi. Sürekli Basın Kartı sahibi. Türk Ceza Kanunu’ndan 141, 142 ve 163. maddelerinin kaldırılacağına ilişkin ilk haberi verdi. Devlet Güvenlik Mahkemesi, bu haberi kaynak göstererek Kutlu-Sargın davasında sanıkları tahliye etti. Ayrıca 2 saat olan kış saati uygulamasına karşı başlattığı kampanyadan sonra da kış saati uygulaması 2 saatten bir saate indirildi. Milli Savunma Bakanı Hüsnü Doğan’ın bir demecini yazdıktan sonra Doğan, Özal’ın diretmesiyle bakanlıktan azledildi.



Özal, Mesut Yılmaz’ın Semra Özal ile kapışmasının ardından ‘Mesut’u görmek istemiyorum’ diyerek safını belirledi.

Özal’ın kurmayı ve dönemin Bakanı Keçeciler yaşadıklarını anlatıyor:
Sivil Anayasa için zorlamalıydık

MEHMET KEÇECİLER (ANAP’ta parti yöneticiliği ve dönemin hükümetlerinde devlet bakanı olarak görev yaptı)

Koç ve Sabancı istedi

Ulusu hükümeti döneminde Özal kendisini ziyaret etmek isteyen Vehbi Koç ile Sakıp Sabancı’ya randevu verir. Ancak Bakanlar Kurulunun uzaması üzerine Koç ve Sabancı, benim yanımda uzun süre oturmak zorunda kaldılar. Tanışma faslından sonra Koç, bana hangi konularda danışmanlık yaptığımı sordu. Siyasi konularda danışmanlık yaptığımı söyleyince Özal’ın ‘siyasete girip girmeyeceklerini’ sordular. Ben “24 Ocak kararlarının uygulanabilirliğinin sürdürülmesi için siyasete girmesinin şart olduğu” yanıtını verdim. Sohbet devam ederken Bakanlar Kurulu toplantısı bitti. Koç ve Sabancı uzun bekleyişten sonra Özal ile bir araya geldiler. Koç ve Sabancı, Özal’ın siyasete girme niyetinde olmasından duydukları memnuniyeti paylaşırlar. Koç ve Sabancı, Başbakanlık’tan ayrıldıktan sonra Özal beni yanına çağırarak görüşmeyi aktardı. Siyasete kesinlikle girmeyi düşünmediğini belirtti ve “Ben siyasete girmem, siyaset adam yeme makinesidir. Uzun yıllar siyaset yapan, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan asıldı. Uzun yıllar CHP’nin başında olan ve tek adam olarak bilinen İsmet İnönü öldüğünde partisizdi. Ben daha önce bir kere denedim olmadı. Siyaset hem ekşidir, hem tadı bozuktur” dedi. Bu sözler üzerine ben, “Devlet tecrübeniz var. Bilgi birikiminiz var. Bunları değerlendirmezseniz size mahşerde, ‘bilginizi kullanmadan niye geldin’ diye hesap sorarlar” dedim.

Yılmaz ile kavgalıydı


Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Semra Özal’ın İstanbul il başkanlığına seçilmesi hataydı. Bu Cumhurbaşkanı’nın anayasal tarafsızlığı konusunda büyük bir darbe oldu. Kongrede Semra Özal’ın, Mesut Yılmaz’ı desteklemesine Turgut Bey sessiz kalarak destek verdi. Ancak Yılmaz’ın genel başkan olmasından sonra Semra Özal ile aralarında çıkan kavga, Turgut Özal- Mesut Yılmaz kavgasına dönüştü.
Cumhurbaşkanı olduğu dönemdi. Bir gün, Mehmet Perçin, Tunca Toskay, Talat Zengin beni arayarak, Özal’ın görüşmek istediğini söylediler. Özal, görüşmede benden olağanüstü kongre için imza vermemi istedi. Benim biraz beklenmesi gerektiğini söylemem üzerine Özal, “O zaman ben istifa ederim ve çalışmaya başlarım. Mesut’u görmek istemiyorum” yanıtını verdi. “Özal’ın kesin kararlı gözükmesi üzerine üç isimle görüşmesini ve ondan sonra karar vermesini istedim. O isimler Aydın Menderes, Hasan Celal Güzel ve Muhsin Yazıcıoğlu idi. Özal, üçüyle de görüştü. Köşk çıkışında Menderes ile Güzel, görüşmeyi ifşa ettiler. ‘Kolay birleştirebileceğim insanları ikna edemiyorum. Sen haklıymışsın’ dedi. Türk Cumhuriyetleri’ne ziyareti öncesinde de 2.5 saat kendisiyle konuştum. ‘Köşk sonrası sizin yeriniz yine ANAP’tır. Tekrar partinin başına gelirsiniz. O zaman her şey farklı olur. Beklenmesinde yarar var’ diyerek ikna ettim ve istifadan vazgeçirdim. Ama biz 16 arkadaşımızla birlikte partiden ayrıldık.

Transfer yolunu açmadı


En büyük eksiğimiz bir sivil anayasa yapmak girişimini zorlamamamızdır. Bunun için Meclis’te 8 eksiğimiz vardı. Turgut Özal transfer yolunu açmadı.




Özal Başbakan seçilip Köşk’e çıktığında Evren’i kendisine çekerek öpmüştü.


Parti Side’de doğdu

Özal, eşi Semra Özal ile gittiği Side’de uzun bir tatil yaptı. Bu tatilinde yanında Kaya Erdem ve eşi de vardı. Ancak gözü kulağı Ankara’da olan Özal, yeni Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu ve kendinden boşalan Başbakan yardımcılığı görevine getirilen Sermet Refik Pasinli’nin ekonomi politikalarını takip ediyor ve uygulamalardan memnuniyetsizliğini çevresindekilere anlatıyordu. Hatta bir seferinde Yabancı Sermaye Daire Başkanlığı’nın başında bulunan dayıoğlu Hüsnü Doğan’ı arayarak, Bülent Ulusu ile görüşmesini ve yeni uygulamaların ekonomiye getireceği zararları anlatarak engel olmasını istedi. Ancak Doğan, Özal’a kararın siyasi idarenin elinde olduğunu ve bir şey yapamayacaklarını iletti.
Zaman zaman Mehmet Keçeciler, Hüsnü Doğan, Ekrem Pakdemirli, Yıldırım Aktürk Side’ye giderek Özal ile görüştü. Bu görüşmelerde özellikle Semra Özal, Mehmet Keçeciler ve Hüsnü Doğan yeni bir parti kurarak seçimlere girilmesini isteyerek, Özal’ı buna ikna etmeye çalıştılar. Bu arada Ulusu’ya kurdurulması düşünülen parti içinde görev alınmasını isteyen Kaya Erdem, Vahit Erdem ve Adnan Kahveci gibi isimler de oldu. Ancak, parti kurulmasından yana olanlar “Siz Ulusu ile çalıştınız, yapamadınız ayrıldınız. Tekrar aynı çatı altında nasıl yapacaksınız” diyerek Özal’ı parti kurma konusunda ikna etti. Özal’ın tek şartı, doktorlar izin verirse parti kurmaktı.

Siyaset için 28 kilo verdi


Siyasete soyunan Özal’ın  geceleri uyurken nefesini tuttuğu ve bunun çok tehlikeli olduğu belirlendi. Tek çaresi, ciddi perhiz ve kilo vermekti. Özal Amerika’ya gitti ve Dr. De Bakey’e ciddi bir muayene olarak, rejime başladı. Doktorlar kontrolünde yapılan uygulama ile Özal 116 kilodan 88 kiloya düştü.


http://www.milliyet.com.tr/tutuklanacagim-diye-gitti-kabine-uyesi-olarak-cikti/gundem/gundemdetay/16.04.2013/1694111/default.htm




27 MAYIS YASSI ADADAKİ TANIKLAR ANLATIYOR..




27 MAYIS YASSI ADADAKİ TANIKLAR ANLATIYOR..








Adnan Menderes'i Sille Tokat Dövdüler


27 Mayıs 1960 kanlı askerî darbesi ve sonrasında Yassıada'da yaşanan sözde mahkemenin canlı tanıklarının anlattıkları, insanın kanını donduruyor. Yassıada duruşmaları için özel olarak seçilen 120 askerden biri olan İzmirli 75 yaşındaki Muzaffer Erkan, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamlarına tanıklık etmiş bir isim. Son duruşma dışında Yassıada'daki bütün duruşmalara katılan Erkan, o gün yaşananları dün gibi hatırlıyor. Erkan, Kütahya'daki askeri birliğinde iki ay acemi eğitiminden sonra Yassıada mahkemeleri için seçilen 120 askerin arasına girdi. Onlara 45 gün boyunca silah, atış ve özellikle 'konuşmama' eğitimi verildi. Erkan'a, seçilen diğer askerler gibi, "Eğer konuşursan, arkadaşının kurşunuyla ölürsün." dendi. Erkan, mahkeme salonundan sorumlu askerler arasında görev yaptı. Menderes'i ilk olarak birinci duruşmada gördüğünü söyleyen Erkan, Bayar'ın o duruşmada söz alarak, "Bugüne kadar işlenmiş bir suç varsa bunun vebali benimdir. Asacaksanız beni asın, kimsenin suçu yok." dediğini aktardı. Mahkeme Başkanı Salim Başol'un, bu sözlere karşılık, "Biz eleyeceğiz, bir daha eleyeceğiz, bir daha eleyeceğiz, kim suçluysa onu cezalandırmaya çalışacağız. Kurt, önüne gelmiş taze kuzuyu mu yer yoksa kart koyunumu yer? Biz kuzuyu bulacağız ." dediğini ifade eden Erkan, "Adnan Menderes, mahkemenin başından sonuna kadar son derece nazik ve saygılıydı. Bir şey söylemek istediği zaman ayağa kalkar, elinde küçük bir not defteri ve kalem olduğu halde, 'Reis Beyefendi, bir konuya temas buyurmak istiyorum müsaade ederseniz.' derdi. Saygısını hiç yitirmedi. Ölüm döşeğinde bile saygısını yitirmedi." şeklinde konuştu.


..