17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 23
4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,
D) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ :
Söz konusu iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, tanık sıfatıyla ifade vermeye çağrılanlardan;
Abdullah Oğuz BAYRAKTAR ifadesinde özetle;
“Ali Ağaoğlu’nun Bakırköy 46 isimli bir projesi için imar izni alınması yönünde yapmış olduğu girişimden bir sonuç alamamasından sonra karşılaştıkları
zaman kendisine bu projeyle ilgili kurumlardan istenen görüşlerin zamanında gelmediğini kurumların cevap vermesi için destek olmasını istediğini, daha
doğrusu kendisine bürokrasiden dert yandığını, Bürokrasinin yani 1 hafta gibi bir zamanda cevap vermesi gereken konuya 3 aydır cevap vermediğini söylediğini, “Bir sorar mısın neden bu kadar gecikiyor bu iş” diye söylediğini, kendisinin de daha önceden beri arkadaşı olan Bakanlık Mekansal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali KAHRAMAN'ı arayıp uzun zamandır bir evraka cevap verilmediğini bununla ilgilenmesini söylediğini, daha sonra Mehmet Ali Beyin tamam ilgileniyorum dediğini, ama bildiği kadarıyla bu işin hala çözülmediğini, daha doğrusu kendisinin takip etmediğini, o zamanda çözülmediğini, sonra
ne olduğunu bilmediğini, Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfına ait arazinin Taşyapı İnşaat Şirketi tarafından yapılacak bir proje ile özel proje alanı ilan edilmesi
iddiası ile ilgili olarak bilgisi olmadığını, Taşyapı İnşaatın böyle bir girişimde bulunmuş olabileceğini, bu konu ile ilgili olarak şirketin yönetim kurulu başkanı
Emrullah TURANLI ile bir görüşme yapmadığı gibi Bakanlık'tan herhangi birisine de bir şey söylemediğini, Emrullah TURANLI ile telefonla yaptığı bir konuşmada, bir arkadaşıyla ilgili tamamen özel bir özel bir konuyu söyleyecek olduğunu, ama onun da zamanı geçmiş olduğunu söylediği için bir işe yaramadığını, Babasının daha önce müteahhitlik yaptığını, bu sebeple birçok müteahhidi tanıdığını, onlarla zaman zaman konuştuğunu, onlarla ilişkilerinin olduğunu, esasen babası bakan olmasa idi müteahhitlerle ve diğer iş adamlarıyla daha çok irtibatının olacağını, ama babasının bakan olmasından dolayı bu tip ilişkilerden mümkün olduğu ölçüde uzak durduğunu, hassas davrandığını, kendisinin yemek firması nın olmadığını, ancak kiracılarının yemek işi olduğunu, kendisini bu yemek işiyle ilişkilendirebilmek ve binada arama yapabilmek için kiracılarının yaptığı yemek işinin kendisinin olduğu iddiasını ileri sürdüklerini, yemek işi yapanların kendisi nin kiracısı olduğunu, bunlardan bir kısmının ısı sayaçları da yaptıklarını, onun da kendisiyle alakası olmadığını, bunlarla ilgili olarak da bakanlıkta herhangi birisine bir aracılık yapmadığını, bunların bakanlıkla ya da başka bir devlet kurumuyla yaptığı bir iş olmadığını, bu kişilerin arkadaşları olduğu için üçüncü kişilerle olan ticari ilişkilerinde referans olduğunu, gerekirse hala da referans olabileceğini, Emrullah TURANLI ile yaptığı telefon görüşmesindeki konuşmanın bu kişilerle ilgili olduğunu, onun da zamanı geçti dediğini ve bir işe yaramadığını, Ulusal bir gazetede çıkan haberde, inşaatlarda kullanılan kaloriferlerin üzerine takılan pay ölçer diye tabir edilen cihazların takılmasını mecbur eden bir yönetmelik değişikliğinden bahsedilerek bu değişiklikle bu cihazların takılmasının mecburi hale getirildiği ve bu cihazları satan şirketin gayrı resmi ortağı olduğu söylenen bakanın oğlu Abdullah BAYRAKTAR'a menfaat sağladığı iddia edildiğinden bu haber dolayısıyla sorulması üzerine;
Bu konu ile ilgili kanun ve yönetmelik 2009 yılında çıktığını, Yönetmeliğin uygulanmasının babasının bakan olduğu tarihten önce başladığını, babası
bakan olunca yönetmeliğin uygulamasını durdurduğunu, bunu yapmak suretiyle ev sahiplerine veya inşaat sahiplerine yüklenen bir yükümlülüğü ortadan
kaldırdığını, aynı zamanda bu cihazları satan kişilerin de satamadıkları için zarara girdiklerini, dolayısıyla bu cihazları satanlara bir menfaat sağlanmasının
söz konusu olmadığını, bu cihazları satan şirketle ne resmi nede gayrı resmi hiçbir ortaklığının olmadığını, babasıyla yapmış olduğu son telefon
konuşmasının eve polis olduğunu söyleyen birilerinin gelmesi üzerine gerçekleştiğini, esasen polisler gelmeden önce kapıya gelenlerin terörist olduğunu düşünerek 155'i aradığını ve kapıyı açmadığını, hatta daha sonra aşağıda kapıda bekleyenlere kimlik sorduğunu, kapıdaki kameradan kimliğin sadece polis logosu olan kısmını gösterdiklerini, gene de isim ve fotoğrafı göremediği için ikna olmadığını, 155'i araması üzerine gelen resmi ekibi görünce kapıyı açtığını, artık resmi ekip olduğunu görünce gelenlerle ilgili endişesinin ortadan kalktığını,” Ali İbrahimağaoğlu ifadesinde özetle;
“Kendisinin bu olaydan dolayı soruşturma geçirdiğini, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonunda hakkında takipsizlik kararı verildiğini,
ancak bildiklerini söyleyeceğini, tanıklık edeceğini, Bakırköy Kartaltepe Mahallesinde bulunan 73.597 metre karelik arsa ile ilgili plan değişikliği teklifi üzerine yapılan işlemlerin sorulması üzerine; Bahse konu arsaların 6 parselden ibaret olduğunu, bir kısmını satın aldığını, bir kısmını da kat karşılığı inşaat yapmak üzere arsa sahipleri ile anlaştığını, bu arada bölgede 1990 lı yıllardan beri şehir dönüşüm planı uygulanması için imarlı olan bu arsalar üzerinde not olduğunu, bu notta 18. madde uygulanacağının öngörüldüğünü, ancak uzun yıllardır uygulanmamış olduğundan dolayı hatta pek uygulanma imkânı da olmadığını görerek bu 6 parselin 18 uygulaması dışına çıkarılmasını belediyeden talep ettiğini, ayrıca %2 olan emsal uygulamasının da konut alanına çevrilerek 2,5'a çıkarılmasını istediğini, bunu Büyükşehir Belediyesinden talep ettiğini, kendisine verilen cevapta bölge ile birlikte değerlendirilmesi söz konusu olduğundan bahisle talebinizi geriye bıraktık dedilerini, bunun üzerine kanunun kendilerine tanıdığı hakkı kullanarak bakanlığa müracaat ettiğini, Bakanlığın projelerini ve plan tadilat tekliflerini uygun bularak onayladığını, dolayısıyla %2,5 emsal esas alınarak arazinin de %40'ını kamuya terk ettirerek onayladıklarını, daha sonra projelerini hazırlayıp Bakırköy Belediyesi'ne müracaat ettiklerini, ruhsatlarını aldıklarını ve inşaata başladıklarını, yaklaşık 15 milyon lira ruhsat harcı ödediklerini, fakat daha sonra Bakırköy Belediyesinin plana itiraz ettiğini, mahkemeye dava açtığını, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdiğini, davanın devam ettiğini, Bakanların çoğunu tanıdığını, Çevre Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR'ı da hemşerisi olduğu için evveliyatla tanıdığını, ailesini de çocuklarını da çok eskiden beri tanıdığını, Onun da bir zamanlar müteahhitlik yaptığını, bu tanışıklıklarının 1970 'li yıllara kadar uzandığını,
Bakanı veya oğlunu tanımış olmasının onlardan bir talepte bulunmak için bir menfaat sağlamasını gerektirmediğini, hakkı olan müracaatı yaptığını, işinin çabuklaştırılması için oğluna da rica ettiğini, daha ziyade bu görüşmeleri şehir plancısı olan arkadaşı Aytaç’ın takip ettiğini, Bakanlıktan içeri girmiş birisi olmadığını, esasen hiçbir Bakanlığa da gitmediğini, kısacası hukuka uygun bir taleplerinin olduğunu, bunun için de hiç kimseye bir menfaat sağlamadıklarını, kimsenin de kendilerinden bir şey istemediğini, Başbakanın bu konuda isminin neden geçtiği hususunun sorulması üzerine;
Bir karşılaşma sırasında sayın Başbakanın işler nasıl diye sorması üzerine Büyükşehir Belediye Başkanının iki yıldır kendilerini oyaladığını, işlerin
yürümediğini söylediğini, Sayın Başbakanın da ‘kentsel dönüşüm yasası çıktı, bu çerçevede değerlendir, haklarını kullan’ dediğini, başka Bir şey söylemediğini, bunun bir sohbet arasında geçen konuşma olduğunu,” Mehmet Ali Aydınlar ifadesinde özetle;
“Maslak Acıbadem Hastanesinin şirketlerine ait olduğunu, hastanenin arsasının Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun bir vakfına ait olduğunu,
hastanenin bitişiğinde daha önce kiraladıkları aynı vakfa ait bir arsa olduğunu, oraya ek bina yapmak için gerekli çalışmaları başlattıklarını, ancak 2,5 yıl
geçmiş olmasına rağmen bir sonuç alamadıklarını, yani ruhsat alamadıklarını, bunun için Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na müracaat edilip
edilmediğini bilmediğini, 16.000 kişinin çalıştığı bir şirketi yönettiğini, hastanelerinde yabancı ortaklarının olduğunu, yaptıkları her işin kurallara uymak zorunda olduğunu, aynı zamanda şirketlerinin halka açık şirketler olduğunu, her şeyin hesabını vermek zorunda olduklarını, bir başkasına açıktan bir ödeme yapmalarının mümkün olmadığını, Acıbadem Proje A.Ş yöneticilerinin inşaatlarla ilgilendiğini, kendisinin inşaat ile ilgili çalışmasının olmadığını,
Emlak Konut Genel Müdürü Murat KURUM eskiden tanımadığını, bir defa Toki'nin ihalelerine biz önemli büyük firmaların girmesini istiyoruz sizinde girmenizi
isteriz dediğini, bunun üzerine kendilerinin de bir ihaleye girdiklerini, ancak sonuncu olduklarını, ondan sonrada bir daha Toki ihalesine girmediklerini, esasen bu olaylardan dolayı mağdur olduğunu, ek bina yapmak istedikleri arsaya yıllık 4,5 milyon dolar kira verdiklerini, hala ruhsat alamadıklarını, Hüseyin Avni Sipahi’nin eski Taşdelen belediye başkanı olduğunu, o zamandan beri tanıdığını, Şu anda Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı olduğunu, kendisine arsa bina getirdiğini, bunlardan bir arsa ve bir binada satın almışlığının olduğunu, hatta bir defasında kendisine arsa gösterirken resimlerini çekip Maslak Hastanesi için görüştüklerini söylediklerini, aslında telefonla görüşürken kendisine arsayı göstermesini istediğini, bu konuşma üzerine arsanın olduğu yere gittiklerini ancak kendilerini takip edip telefonu dinleyenlerin bu kısmı çıkarmış olduklarını, başka türlü yorum yaptıklarını,” Sadık Soylu ifadesinde özetle;
“Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan BAYRAKTAR’ın Danışmanı olarak görev yaptığını, kendisine soru olarak yöneltilen Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Kurulunun bazı plan değişikliklerinin baskıyla onaylatıldığı, yeni yapılacak binaların yüksekliğinin kademeli olarak 75, 85, 88, 100 metre yapılması ve
100 metreyi aşmaması gerekirken tüm yeni yapıların yüksekliğinin 100 metre olduğu, bu durumun İstanbul 3 no.lu Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Bölge Kurulunca onaylanan proje notlarına da aykırı olduğu, yine projede sosyokültürel tesis adı altında yaşlılar evi ve turizm kongre merkezi adı altında
servis apartmanı olarak adlandırılan kullanımların inşaat alanının toplamda yüzde 40 olarak hesaplandığı ve bu şekilde yapı ruhsatı alındığı hâlde tapu
sicil müdürlüğüne kat irtifakı kurulması için gönderilen projede söz konusu yaşlılar evi ve servis apartmanı kullanımlarına konut olarak bağımsız bölüm
numaraları verildiği ve plan notlarına aykırı olarak ilave edilen 125 adet mülkiyete sahip satılabilir alanlar ihdas edildiği, Zorlu Center hususlarının ne
olduğu’ konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını, komuoyunda duyduğu kadarıyla bilgi sahibi olduğunu, kendisinin Bakan Bey'in aslen basınla ilgili kısmıyla
ilgilendiğini, Emlak Konutta çalıştığım için Emlak Konutla ilgili kısmını biraz bildiğini, Milliyet Gazetesinden kendisini arayıp “Zorlu açıldı mı açılmadı mı?”
diye sorduklarını, kendisinin de Ahmet Bey’i arayıp sorduğunu, onun da detaya girdiğini, işin diğer kısmını bilmediğini, telefon “tape”lerinde de işlerine
gelen kısımların konulduğunu, bu telefon “tape”lerine, öncesi, sonrası, hiçbirinin konulmadığını, yarım saat öncesinde Milliyet gazetesinden kişiyi kendisine
sormadıklarını, “Neden Ahmet Ayyıldız’ı aradın?” diye sorulduğunu, Zorlu Center’in kendi Bakanlıklarıyla ilgisinin olmadığını, ruhsatının bildiği kadarıyla
İstanbul Belediyesi tarafından verildiğini, en son işletmeye açılması ruhsatının Bakanlık tarafından verildiğini bildiğini, Emlak Konutta Yönetim Kurulu
Başkan Danışmanı olarak görev yaptığını, Trabzon’da yerel bir konuşması dışında, Bakan Bey’in fezleke dosyasında ‘kaç Sadık’ diye tek bir telefon görüşmesinin olduğunu, Bakan Bey’le, hiçbir telefon “tape”sini olmadığını, Erdoğan Bey’le alakalı fezleke dosyasında tek bir “tape”sinin olduğunu, yerel siyasetle alakalı tek bir “tape”sinin olduğunu, başka hiçbir “tape”sinin olmadığını, Erdoğan Bey’in babası gibi olduğunu, yirmi sene beraber çalıştıklarını, onunla
“Kaç Sadık.” Diye bir konuşmalarının olduğunu, kendisinin de “Efendim, kafede otururum.” Dediğini, “Yok, yanıma gel, beraber gidelim Bakanlığa.” dediğini, yirmi senedir Erdoğan BAYRAKTAR’ın yanında olduğunu, ondan dolayı hayal kurmuş olabileceklerini, kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesinde KİPTAŞ’ta
çalışırken, Hüseyin Avni Sipahi’nin de Taşdelen Belediye Başkanı olduğunu, Hüseyin Bey’i oradan tanıdığını, Erdoğan Bey’le aynı sitede oturduklarını,
Emlak Konutun Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı olduğunu, Ali Ağaoğlu’nun bu meşhur Maslak 1453 denen meselesinin Emlak Konut ile devletin yapmış
olduğu bir iş olduğunu, oradan tanıyıp bildiğini, bir taraftan da kendisinin Bakanlıktaki asli görevinin bir kısmı da Emlak Konutun finans belgesiyle olan
işlerinin devlet kademelerindeki yürüyüşünü, imzalarını yürütmek olduğunu,”
Mehmet Ali Kahraman ifadesinde özetle; “Bakanlık kurulduğu tarihte Müsteşar Yardımcısı Vekili olarak Bakanlıkta göreve başladığını, yaklaşık üç ay Müsteşar Yardımcısı Vekilliği görevini yürüttüğünü, iki buçuk seneye yakın da Mekânsal Planlama Genel Müdürü olarak görev yaptığını, Bakanlıklarının kurulmasıyla beraber Bakanlığın yetki alanları, tabii, 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de sayıldığını, bu çerçevede 2/ğ maddesinde “Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi şehirlerinin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak özel proje alanlarına dair plan, ruhsat işlemlerinin gerçekleşmesini sağlamak görevler arasındadır.” şeklinde hükmün yer aldığını, burada Bakanlıklarına bir başvuru yapıldığını, 2012 yılında bu başvuru çerçevesinde söz konusu araziyle ilgili bir inceleme yaptıklarını, bu arazinin 1960’lı yıllardan beri sanayi alanı olarak kullanılan fakat bugün metruk ve köhnemiş bir hâlde olduğunu; yine, üst ölçekli, 1/100.000 ölçekli planlara uygun olarak sanayinin desantralizasyonu kararları çerçevesinde sanayinin dönüşümünün amaçlandığını ve bu tip hususlar çerçevesinde özel proje alanı ilanı konusunu kendi aralarında tartıştıklarını, Bakanlık bünyesinde ve bunun özel proje alanı ilanını sağlayıp özel proje alanı ilan edildikten sonra da ilgili Bakırköy ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerine bilgi verdiklerini ve daha sonra da plan çalışmasını yürüttüklerini, burada plan çalışması yürütülen arazi sadece Ali Ağaoğlu’na ait parsel olmadığını, aynı zamanda, bu bahsettiği köhneleşmiş sanayi alanlarının tamamını kapsayacak şekilde özel proje alanı ilan edildiğini, bununla birlikte, yine içerisinde kamu mülkiyetlerinin yer aldığını, Devlet Demiryollarına ait arazilerin olduğu birtakım yerler bulunduğunu, bu çerçevede plan çalışmalarını sürdürdüklerini, burada, tabii, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin onaylamayıp Bakanlığın onayladığı gibi bir ifade kullanıldığını, Bakanlıklarının onayladığı plan ile İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin onayladığı planların aynı olmadığını, Bakanlıklarının kurulduğu tarihten itibaren özellikle emsal dışı kullanımları minimize etme yönünde bir
çaba gösterdiklerini, burasının mevcutta 2 emsalli bir ticaret alanı olduğunu, 2,5 emsal konut artı ticaret yapıldığını, belediyeye yapılan teklifin ise 4,5-5
emsaller civarında olduğunu, Bakanlıklarına da tabii aynı şekilde teklifte bulunulduğunu, fakat kendilerinin bunu süreç içerisinde çevre yapılanma koşullarını gözeterek belli bir noktaya getirdiklerini, bunun Bakanlığın yetkisinde bir husus olduğunu, maddi menfaat olup olmadığını bilmediğini, görev yaptığı sırada böyle bir hususla karşılaşmadığını, Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı’na ait arazinin 2010 yılında azınlık mallarının iadesi kanunu kapsamında Bulgar Vakfı’na iade edilmiş bir arazi olduğunu, yine burasının üst ölçekli planlarda Şişli merkezi iş alanı olarak görülmekte ve yüksek emsalli alanlardan bir tanesi ve de mevcut imar planlarında “Avan projeye göre uygulama yapılır.” şeklinde yani daha yüksek yapılaşma koşullarını içerebilecek ifadeleri olan bir yer olduğunu, burasının da yine Bakanlıklarına Bulgar Vakfı’nın başvurması sonucunda özel proje alanı ilan edildiğini, yine, ilgili belediyelere bilgi verildiğini, bu itibarla, gerek Şişli Belediyesinden gerek Büyükşehir Belediyesinden cevaplar alındığını, yine, çevre yapılanma koşullarını gözetecek şekilde ve hatta çevre yapılaşma çok çok altında bir yapılaşma koşuluyla bu planın da onaylandığını, burada da Bakanlığın prensipleri çerçevesinde herhangi bir şekilde emsal dışı kullanıma izin verilmediğini, bununla beraber, yaklaşık 15-20 bin metrekare civarında bir yeşil alan terki söz konusu olduğunu, fakat, bu planın sonuçlanma aşamasının kendileri görevden ayrıldıktan sonra olduğunu, bu konuda Emlak Konut Genel Müdürü Murat Kurum’la bahsedilen kişinin Emlak Konutla daha önceden olmuş bir davası ve bununla ilgili süren bir alacak davası vardı.
Dolayısıyla, bu konuda Emlak Konut bir uzlaşma istediğini, yaptıkları görüşmenin bununla ilgili olduğunu, Emlak Konutla buranın müteahhidi olan Taşyapı firmasının arasında bir dava olduğunu, 50 milyon verdik meselesinin bununla ilgili olduğunu,
“Buradan geleceksin, sen 100 trilyon, 200 trilyon rant alacaksın, imar planını değiştireceksin.” Mehmet Ali’nin de “Neyse, o zaman ben onu Bakan Bey’e ileteyim, Bakan Bey bir şey yaparsa…” şeklindeki konuşmaların aynı
konunun devamı olduğunu, yani, bu konunun iki tane bağımsız konu olduğunu, yani birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan konular olduğunu, fakat, Emlak Konut Genel Müdürü de kendi alacağını düşünerek belki bir pazarlık şeyi olabilir yani mahkemeden vazgeçebilir mi acaba bu kişi gibi bir şeyde bulunduğunu, kendisinin de bu konuyu Bakan Bey’e ileteceğini söylediğini, yani, bu konuda kendilerinin ellerinden gelecek bir konu olmadığını, sağlık tesisi yapımı için imar verilen Taşyapı İnşaata ait olan arsaya sonradan otel yapımıyla ilgili olarak bir imar düzenlemesi yapıldığı, belediye tarafından reddedildiği ama Bakanlık tarafından kabul edildiği iddiası üzerine bu konunun sonuçlandırılmamış konulardan biri olduğunu, Bakanlıklarının kurulduğu tarihten itibaren imar düzenlemelerinde şeffaflığı ve usul dışı kullanımları önlemeye yönelik özel bir gayret gösterdiklerini, burada firmanın kendilerine sunduğu ilk teklifte “Huzurevi adı altında bağımsız üniteler yapılabilir, bunlar apart, konaklama üniteleri gibi satışa da konu edilebilir.” şeklinde notlar yazılı olduğunu, birtakım plan notları yazılı olduğunu, aslında, bunun esasen bir kılıfa sokularak başka bir amaca dönük kullanım içermekte olduğunu, kendilerinin bunu engellemek için, bu tip şeyleri Türkiye genelinde engellemek için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlükleri eliyle bir genelge çıkarttırdıklarını, buna benzer uygulamaların, örneğin, Bodrum’da, Antalya’da ya da İstanbul'un başka yerlerinde “turizm imarı” adı altında yapılarak konuta dönüştürülüp satılan yerler için de geçerli olduğunu, burada da benzer bir durumun söz konusu olduğunu, yani burada “huzurevi” adı altında turizme yönelik bir tesis yapılıp, bunun satılması gibi bir niyet olduğunu, kendilerinin bu niyeti tespit ederek hatta bu konuda kendisinin Sayın Bakanlarının diğer oğluyla yaptığı bir görüşme de olduğunu, orada dalga geçtiklerini, yani bu konuda “Yani bu kadar da abartılmaz bu konu.” Dediklerini, “Sizin maksadınız ne? Siz burada otel yapmak istiyorsanız, kanun otel yapmaya izin veriyor, otel olarak plan teklifinizi getirin, ‘huzurevi’ adı altında böyle yanlış kullanımlar içeren şeyler yapmayın.” dediklerini, bunun üzerine teklifin otel olarak revize edildiğini ve imar işlerinin de sonuçlanmadığını, ancak dosyada tabii tam tersi olarak “illegal imar izni verilmesi” şeklinde yer aldığını, Ataköy’de sahil kenarında bu Özyazıcı İnşaat tarafından imar planına aykırı olarak yapılan bir projeye izin verilmesinden bahsedildiği sorusu üzerine, imar planına aykırı olma hususunun doğru olmadığını, Ataköy sahil şeridinin imar planlarının 1991 yılında Turizm Bakanlığı tarafından yapıldığını, burasının turizm bölgesi olduğunu, turizm bölgesi ilan edilmiş bir bölge olduğunu, fakat bu arazide aynı zamanda hem doğal sit vasfı taşıyan ağaçlar hem de kültürel yapılar olduğu için burasının aynı zamanda Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanunu’na tabi olduğunu,
2011 yılında Bakanlık kurulduktan sonra hem doğal sit hem de kültürel yapıların olduğu çakışan alanlarda yetkinin Bakanlıklarına geçtiğini, burada emsal
değerin 2 olduğunu, Kültür Bakanlığının onayladığı 1991 yılı planlarında ve o zamanki planlarda yine kıyıdan çekme mesafesinin 10 metre ya da 20 metre
olduğunu, fakat kendilerinin Ataköy sahilinin halka açık bir şekilde kullanılmasını teminen imar planları yapılaşma koşullarını plan değişikliği yapmadan,
sadece Tabiat Varlıkları Komisyonu kararıyla yaklaşık 1,4-1,5’e çektiklerini, bununla beraber kıyıda bir 10 metrelik yürüyüş yolu ve 40 metrelik de bir
çekme mesafesi oluşturulmasını zorlayan birtakım tedbirler koyduklarını, özellikle özel şahıslara ait arsa ve arazilerde imar planının Bakanlığa başvuru
yetkisinin birkaç tane koşulu olduğunu, bunlardan en önemlisinin belediyelerce sonuçlandırılmamış işlemlerin ya da hatta kanunda açıkça “üç ay” gibi
bir ifade olduğunu, üç ay içerisinde sonuçlandırılmamış sa Bakanlığın burada yetki sahibi olabildiğini, devreye girebildiğini, dolayısıyla, burada kendilerinin
muhakkak bir belediyeye başvuruyu aradıklarını, Bakanlıklarına bu madde kapsamında yapılan başvurulardan yaklaşık yüzde 85’ini kendilerinin de
reddettiklerini, yani çok cüzi bir oranda onay yaptıklarını, yaklaşık bugüne kadar, daha doğrusu, iki buçuk senelik görev süresi zarfında hatırladığı
kadarıyla 900 civarında plan onayladıklarını, bunların sadece 15 ya da 20 tanesinin bu kapsamda onaylanmış planlar olduğunu, yine o yaklaşık 900 tane
planın hepsinin de yine İmar Kanunu’ndaki diğer aleniyet hususları sağlanacak şekilde askıya çıkarıldığını, itirazların değerlendirildiğini, hatta bu işlemler
yapılırken de belediyelere bu konuda “Siz bu konuyu neden sonuçlandırma dınız ya da neden bu konuda kararınız olumsuz oldu?” gibi görüş de sorulduğunu, bu hususların dikkate alınarak bu işlemlerin sonuçlandırıldığını, 644 sayılı KHK düzenlenirken bir şekilde yatırımların bazen belediyelerin keyfiliğinden ya da vatandaşların belediyeyle olan diyaloglarının uzun sürmesinden kaynaklanmış olabileceğini, yani bir üst otoriteye müracaat etmek gibi Bakanlığa da böyle bir idari vesayet yetkisi verilmiş olabilir diye düşündüğünü, anlattığı gibi kendilerinin de hani otomatik olarak her gelen şeyi kabul etmediklerini, yüzde 85-90 oranında da bu tip talepleri reddettiklerini, 10 katlı inşaatların yapıldığı bir bölgeye sonradan birden 30, 40 kat inşaat ruhsatı verilip inşaat yapılmasının nedeni olarak, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yıllar önce İstanbul’un genelinde bir silüet çalışması yaptığını, bu silüet çalışması
çerçevesinde de pek çok yerde yükseklik sınırlarının belirlendiğini, dolayısıyla herkesin bu yükseklik sınırlarına da uymak gibi bir zorunluluğu olduğunu,
dolayısıyla bugüne kadar dörder katlı, beşer katlı ya da onar katlı gelmiş olan bir rejimde bu silüet çalışması neticesinde birtakım sınırların zorlanmış olabileceğini, mesela bizim Ataköy sahil şeridinde de, diğer yerlerde de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin belirlediği 70 metrelik bir yükseklik sınırı olduğunu, bu sınırlara uyulmasını kendilerinin özel bir zaruret olarak getirdiklerini, aynı zamanda, bu bahsettiğiniz yeşil alan silsilesinin devamı konusunda da bazı adımlar attıklarını, yani Emlak Konutun yine Bakanlıklarına sunmuş olduğu bir plan teklifi olduğunu, bu Veliefendi etrafındaki, burada Bakanlık bu plan teklifini onayladığını, fakat daha sonra iptal ederek, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle bir anlaşma yoluna giderek İstanbul’un büyük bir bölgesel parkını yapma yolunda bir adım atıldığını, bu iki hassasiyetin de göz önünde bulundurulduğunu, yine Ataköy sahil şeridinde ve Ataköy’ün tamamında, dediği gibi, 1991 yılında ve Kıyı Kanunu’na tabi olmadan onaylandığını..,
24. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***