Turhan Feyzioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Turhan Feyzioğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2019 Cumartesi

ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYISA TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÜNİVERSİTELER BÖLÜM 5

ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYISA TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÜNİVERSİTELER  BÖLÜM 5


4- Muhtariyet Tartışmalarının Tekrar Alevlenmesi 

Kubalı'nın 14.5.1958'de üniversitede derslerine başlaması ile hükümet ile üniversiteler arasında olumlu bir hava meydana gelmiş ve bu durum 1959 
sonlarında tekrar alevlenmeye başlamıştır. Bu olumlu dönemde de bazı öğretim üyeleri muhtariyetle ilgili açıklamalar yazmışlardır. Mesela; İ.Ü. Hukuk 
Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ragıp Sarıca, "ferdi hak ve hürriyetlere en büyük tehlikelerin iktidardan" gördüklerini ve öğrencilerin günlük hayatın siyasi 
ve iktisadi meselelerinden uzak kalamayacaklarını söylemişti 118. Sarıca, üniversitenin en başta gelen vasfının muhtar teşekkül olmaları olduğunu, 
hocaların "laik birer peygambere benzediklerini" onların patronlarının sadece ilim olduğunu açıklamıştır 119. 

İ.Ü. Rektörü Sıddık Sami Onar, üniversite çatısı altında politika yapılmamasını istemiş ve şunları söylemişti: "Ben fert olarak her gencin siyasetle uğraşacağına kaniim. Fakat üniversite teşekküllerinin teşekkül olarak siyasetle uğraşmalarına şahsen taraftar değilim. Şimdiye kadar üniversite için hedef ve gaye bakımından fiili politika yapıldığını ne gördüm ve ne işittim. Herkesin fikrine hürmet ederiz ve öğrencinin bundan böyle de bu çatı altında fiili politika yapmamalarını temenni ederim"120. 

1959-1960 öğretim yılı açılışı çok değişik bir atmosfer içerisinde geçmişti. 7 yıldan beri söz hakkı verilmediği için ayrı açılış programı yapan öğrenciler, Rektör Sıddık Sami Onar'a duydukları "sonsuz saygı" dolayısıyla, kendilerine resmi açılış töreninde söz verilmemesine rağmen büyük çoğunlukla 
açılışa katılmışlardı. İ.Ü. Talebe Birliği'ne bağlı dokuz cemiyetten sekizi açılış günü Rektörle beraber Atatürk heykeline çelenk koymuş ve resmi açılışta bu 
cemiyetler tarafından Rektör'e buket sunulmuş, binlerce öğrenci resmi açılışa iştirak etmişti. Bu atmosfer içerisinde konuşan Rektör Onar, "ilmin, siyasetin 
emir ve direktifi altında olmadığı"nı belirtmişti 121. 

1959 yılı sonlarında üniversiteler ile DP Hükümeti'nin ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen olay DP Trabzon Milletvekili Mustafa Reşit Tarakçıoğlu'nun 
üniversitelerin idari muhtariyetini sınırlayan bir kanun teklifini TBMM'ye vermesidir 122. Bu teklif üniversite camiasında üzüntü ile karşılanmıştı 123. 

5- Öğrencilerin Siyasetle Uğraşması 

Üniversiteler Kanunu'nda, üniversite dışında öğrencilerin siyasetle uğraşmalarını engelleyen bir kanun mevcut değildi. 8 Ocak 1953'te İÜ Edebiyat Fakültesi'nde bir konuşma yapan Başbakan Menderes, bazı öğrenci derneklerinin "fiili ve gündelik" politika ile meşgul olduklarını, ancak üniversite muhtariyetini "rencide etmemek" ve zamanla tabii mecrasına gireceklerini ümid ederek kuruluş maksatları dışında faaliyet gösteren öğrenci teşkilatlarına dokunmadıklarını belirtmişti 124. 

Ancak, 4 Kasım 1954'teki Ankara Üniversitesi açılışında CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek'e öğrencilerin büyük tezahüratta bulunması, üniversitede kanunla kaldırılan politikanın fiilen yapıldığı yolunda DP'lilerin tenkitlerini mucip olmuştu. Öğrencilerin siyasetle uğraşmamaları konusu daha ciddi olarak tartışılmaya başlanmıştı. TBMM'de, Burdur Milletvekili Mehmet Özbey, Gülek'e yapılan tezahüratı tenkit etmiş ve hükümetten öğrencilerin siyasetle uğraşıp uğraşamayacaklarını sormuştu 125. 

Üniversiteli gençlerin siyasetle uğraşmasına engel olunması çalışmalarına, kanunlarla verilen bir hakkın geri alınmaması gerektiğini belirterek karşı çıkan MTTF Başkanı Mesut Ülkü, üniversite içinde de olsa kendi fikirlerini temsil edenleri alkışlamasının ferdin en tabii hakkı olduğunu, talebenin üniversite dışında siyasetle uğraşması hakkının alınması halinde daima arzu edilen siyasi olgunluğa erişmiş vatandaşları yetiştirilemeyeceğini söylemişti. MTTF adına konuşan Ülkü, öğrencilerin siyasi haklarının geri alınmasına karşı olduklarını açıklamıştı 126. 

26.1.1956'da TBMM Bütçe Komisyonu'nda üniversitelerin muhtariyeti etrafında yapılan konuşmalarda DP'liler üniversitelerin günlük politika ile uğraşmamasını savunurken, CHP üniversite muhtariyetinin genişletilmesini istemiş, Hürriyet Partisi'nden Muhlis Efe, öğrencilerin de ilmin ışığı altında siyasi mevzuları ele almalarının tabii olduğunu söylemişti 127. 

Bunun üzerine bir açıklama yapan Î.Ü. Hukuk Fakültesi Doçenti Tarık Zafer Tunaya, öğrencilerin siyasetle uğraşmalarını, memleketin geleceği emanet 
edilecek gençlerin cereyan eden olayları anlayıp açıklayabilmeleri için bir vasıta olarak değerlendirmiş ve öğrencilerin siyasetle meşgul olmalarının faydalı 
olacağını iddia etmişti 128. 

1959 yılında Î.Ü. Rektörlüğü'ne seçilen Sıddık Sami Onar, üniversite çatısı altında öğrenci kuruluşlarının siyaset yapmalarına karşı olduğunu, ancak 
fert olarak her gencin siyasetle uğraşabileceğine kani olduğunu belirtmiştir 129. 

6- Öğretim Üyelerinin Siyasetle Uğraşması 

Üniversite hocalarının siyasi partilere üye olması veya faal olarak görev yapması konusu özerklik dönemlerinde devamlı olarak tartışılan bir konudur. 

1946 sonrasında Akıl Hastalıkları Profesörü Fahrettin Kerim CHP İstanbul il başkanı olduğu zaman, Üniversite buna itiraz etmiş, "aza olabilir, başkan 
olamaz" hükmünü vermişti. Bunun üzerine Fahrettin Kerim il başkanlığından istifa ederek Üniversitedeki kürsüsünü koruyabilmişti. 1950 yılında da Tıp 
Fakültesi Profesörlerinden Nihad Reşad, DP İstanbul il başkanı olmuştu. 
O zamanki CHP iktidarı itiraz sesini yükseltmiş, ancak Nihad Reşad'ın milletvekili 
ve bakan olması ile mesele kapanmıştı130. 

Üniversiteler Kanunu'nda öğretim üyelerinin siyasetle uğraşmalarını yasaklayan bir hükmün bulunmaması dolayısıyla tartışma konusu olan bu husus özellikle 1953'ten itibaren sıkça tartışılmaya başlanmıştır. 8 Ocak 1953'te İÜ Edebiyat Fakültesi'nde bir konuşma yapan Başbakan Menderes, bazı öğretim üyelerinin "fiili ve gündelik politikaya karışanların" olduğu halde "muhtariyeti rencide eder endişesi ile ve zamanla tabii mecrasına gireceği ümidi ile" bunları hoş gördüklerini açıklamıştı. Aynı şekilde hürriyeti rencide etmemek için maksatları dışında faaliyet gösteren öğrenci teşkilatlarına da dokunulmadığını ilan etmişti 131

Öğretim üyelerinin siyasi partilere üye olmaları ve faaliyet göstermeleri hakkında kanuni hiçbir hükmün bulunmadığını, öğretim üyelerinin gündelik siyasetle uğraşmalarına karşı olan DP hükümeti 3936 sayılı Üniversiteler Kanunu'nun 46 maddesinin D bendini değiştirerek, hocaların fiili politikadan uzaklaştırılmalarını kararlaştırdı. Hükümet tarafından BMM'ye sevk edilen değişiklik ile; "siyasi teşekküllerde fiili vazife alanlar ve 3936 Sayılı Üniversiteler Kanunu'nun üçüncü maddesinin E fıkrasının 132 cevaz verdiği hududlar dışında neşriyatta veya beyanatta bulunanların üniversite üyeliğinden çıkarılmasını hedeflemişti. 

TBMM Milli Eğitim Komisyonu'nda kabul edilen bu değişiklik muhalefet ve özellikle CHP tarafından şiddetle tenkit edilmişti. Öğretim üyelerinin siyasetle meşgul olmalarını önleyen kanun tasarısının bir ihtiyaç için değil, "bir gayeyi istihdaf ettiği" hakkındaki iddialara cevap veren ME Bakanı Rıfkı Salim Burçak, bu iddiaları yalanlamıştır. 

Burçak'a göre, üniversite öğretim üyelerinin siyasetle meşgul olmalarını önlemek üzere hazırlanan tasarı bir ihtiyacı karşılamaktadır, "Bizzat Üniversite Senatosu bu ihtiyacı duymuş ve hatta bu hususta bir karara varmıştır. Fakat alınan karar, müeyyideden mahrum olduğu için tatbik edilememiştir 133. 

2.7.1953'te Meclis'te yapılan uzun müzakereler neticesinde tasarı kanunlaştı ve üniversite öğretim üyelerinin siyasi partilere üye olmaları, aktif olarak faaliyette bulunmaları ve günlük politika ile yazı ve beyanlarda bulunmaları yasaklandı. Bu yasağa uymayanların öğretim üyeliğinden çıkarılması kanuni hale getirildi ve bu halde olan hocaların üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılması için yetki üniversite senatolarına verildi 134. 

1956 yılına gelindiğinde, DP, üniversitelerin günlük siyasetle uğraştıklarını ve bunun zararlı olduğunu ileri sürerken CHP ve Hürriyet Partisi üniversitelerin politika ile uğraşmaları gerektiğini savunuyorlardı. 

DPTilerin aksine CHP'liler ilim adamlarının politikaya karışabileceklerini savunuyorlardı. CHP Milletvekili Turhan Feyzioğlu, hür ve demokratik ülkelerde ilim adamlarının kaderlerinin siyaset adamlarının eline verilemeyeceğini ve hürriyeti sevenin ilim ışığından korkmayacağını söylüyordu. Yine CHP'li Emin Soysal, ilmî ve idarî muhtariyetin üniversitelerde icapları ile verilmesini savunurken, CHP'nin diğer bir milletvekili Muammer Akpınar, üniversitenin politikaya karışmaya mecbur olduğunu savunuyordu 135. 

İ.Ü. öğretim üyelerinden Tarık Zafer Tunaya'ya göre; sosyal bilimleri öğreten bir üniversite hocasının laboratuarı sosyal ve siyasi hayattır. Eğer o hoca etrafında cereyan eden olaylara eğilmezse, onları ilmî bir metodla incelemezse, onları objektif bir açıdan yorumlamazsa vazifesini yapmıyor demektir. Tunaya'ya göre, bir öğretim üyesi pratik siyaset yaptığı zaman ise, bir ilim değil, sanat icra  ediyor demektir. Siyaset sanatının icra edileceği yer, elbette ilim kürsüsü değildir, 136. 
Böylece, Tunaya, öğretim üyesinin ilmi olarak siyasetle uğraşabileceğini, ancak pratik olarak siyaset sanatıyla meşgul olamıyacağını ifade etmektedir. 

7- DPTilerin Üniversite ve Muhtariyete Bakışları 

DP iktidarı döneminde, CHP ve İsmet İnönü devamlı olarak üniversite muhtariyetini savunmakla ülke aydınlarının minnettarlığını kazanmıştı. 
Muhtariyetten ne kastettiğini açıklanmasa da, CHP'nin anlayışı "sadece üniversite mensuplarının siyasi iktidar karşısında bağımsızlığı manasına 
geliyordu"137. DP, CHP'nin üniversitenin muhtariyeti hususundaki hassasiyeti ve tavırlarından rahatsız oluyordu. DP'li Milli Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu'nun ifadesiyle, "Muhalefet Partisi (CHP) üniversitelerin koruyucu meleği halinde gürültüler" çıkarmakta ve "muhtariyetin zedelendiği" hususunda iddialar ortaya atmaktadırlar. Benderlioğlu'na göre; muhtariyet CHP tarafından suiistimal edilerek devamlı tartışma konusu yapılmaktadır. Muhtariyetle ilgili münakaşalar, dedikodular, muhtariyete el atıldığından değil, böyle bir hareket varmış hissini meydana getirmek ve telkin etmek kasdıyla ortaya atılmaktadır. Partizan ilim adamları ilmin haysiyetini yıkmakta, üniversitenin muhtariyet ve ilmi hüviyetine zarar vermektedir 138. 

Üniversitelerin kendisine bağlı olduğu Milli Eğitim Bakanı'nın bu ifadelerinden DP iktidarının üniversite muhtariyetine karşı olmadığı, ancak muhtariyetin ve üniversitelerin kendilerine karşı kullanılmasından rahatsız olduğu anlaşılmakta dır. 

V- 27 MAYIS AREFESİNDE ÜNİVERSİTELERİN DEMOKRAT PARTİ'YE KARŞI TAVRI VE 27 MAYIS DÖNEMİ 

Bazı öğretim üyelerinin bakanlık emrine alınması ile tırmanan gerginlik, 1960'a doğru üniversitelerin topyekün DP iktidarına muhalefet etmeye başlamasıyla zirveye çıkmıştır. 1960 Yılında üniversitede öğrenci olaylarının patlak vermesi ve polisin üniversiteye girmesi tartışmalar meydana getirmiştir. 
Mesela, 12 Nisan 1960'ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin irticayı tel'in maksadıyla miting düzenlemek istemesine, irticaın olmadığı gerekçesiyle 
İstanbul Valiliği'nin izin vermemesi üzerine, öğrenciler üniversite bahçesinde sessiz bir yürüyüş yapmak istemişlerdir. Valilik yürüyüşe engel olmak için 
polisleri üniversite bahçesine göndermiş ve öğrencileri dağıttırmıştır. 

Bu hadiseler üzerine üniversite muhtariyetine müdahale edildiği hususunda tartışmalar meydana gelmiş ve DP'li İstanbul Valisi Ethem Yetkiner göre, 'memlekette irtica yoktur, irticanın olduğunu söyleyenler onu siyasete alet yapmak istemektedirler. İzinsiz yürüyüş yaparak, her ne pahasına olursa olsun, 
hükümete karşı gelmek isteyenler üniversite bahçesinde de olsa derhal dağıtılırlar. Bu bir ülkedeki kanun hakimiyetinin göstergesidir. Kanunun ihlal 
edildiği her yerde polis vazifesini serbestçe yapar. Mülki ve adli amirlerden gayrı hiç kimseden izin almaya mecbur değildir. Kanunsuz toplantı herkesin 
serbestçe girip çıktığı üniversite bahçesi değil de binanın içi de olsa polis oraya da girer ve vazifesini yapar. Bunun hükümetin "hürmet ettiği" üniversite 
muhtariyeti ile ilgisi yoktur. Üniversite muhtariyeti suçluların üniversite içine sığınabilmeleri demek" değildir 139. 

Üniversitelerden iktidarı hedef alarak "hürriyet" istekleri karşısında en sert konuşmayı yapan ve üniversitelerin muhtariyetlerini kötüye kullanarak 
DP'ye muhalefet yaptıklarını söyleyen Başbakan Adnan Menderes'tir. Menderes'in 18 Mayıs 1960'ta Manisa Turgutlu'da yaptığı bu konuşma aynen 
şöyledir 140: 

"Üniversite hocaları 1946'da nerede idiler? O zaman çocuk muydular? 

Onlar o zamanlarda hürriyet ve demokrasi hakkında talebelerine ve halka aydınlatıcı malumat verdiklerini isbat etsinler, ben şimdi hürriyet bağıran o 
hocalar önünde özür dileyeyim. 

Onlar üniversiteyi kin setleriyle çevrilmiş bir papalık zannediyorlar. Hayır, sırası gelince onların kürsülerinin dibine kadar gelerek ne yapıyorsunuz 
diye sorarlar. Bunlar, cübbelerini bir zırh gibi sırtlarına geçirirler ve devletin işlerine karışırlar. 

Ne imiş? Muhtariyet varmış. Olur mu bu? 

Ben onlara hatırlatırım. Bugün hürriyet, hürriyet diye bağıranlara, eski devirde tek parti hakimiyetinin nazariyelerini okuturlarken nerede idi bu hocalar? 
Onlar benim bu sözlerimi dinleyince mahcup olacaklardır. Şimdi ise fırsatçılık, kaptıkaçtılık yaparlar. Hürriyet kahramanı geçinirler. Yağma yok. 

Nedir o Üniversite Senatosu? Bir sürü genç elemanını nefes aldırmaz hale gelmiştir. Onlar evvela üniversite içinde hürriyeti kaldırmışlardır. Şimdi bana 
kızarlar. Ama onların bu teşebbüsleri hüsrana uğrayacaktır. Unutmasınlar ki bu hareketleriyle Adnan Menderes'i değil, DP iktidarını değil, bütün Türk milletini 
tek vücut halinde karşılarında bulacaklardır." 

Menderes bu konuşmasıyla üniversitenin muhtariyetine değil, tarafgirlik olarak kullanılmasına karşı çıkmakta, DP iktidarına karşı hürriyet isteyen üniversitelileri iki yüzlü ve fırsatçı olarak vasıflandırmakta dır. Menderes üniversitenin muhtariyetinin elinden alındığı 1946'ya kadar olan dönemde neden hürriyet ve muhtariyet istemediklerini nazara vererek, muhtar üniversite hocalarını sahte hürriyet kahramanı ilan etmektedir. 

27 Mayıs 1960'a DP iktidarı devrilerek yönetim Milli Birlik Komitesi tarafından ele alınmıştı. Milli Birlik Komitesi ile üniversitelerin iyi diyalogu, üniversitelerde en geniş muhtariyeti verilmesi ile neticelenmiştir. Üniversiteler Milli Eğitim Bakanlığı'na bağımlılıktan kurtarılmış ve sadece üniversite temsilcilerinden oluşan Üniversitelerarası Kurul'a bağımlı hale getirilmiştir. Üniversitelerdeki her türlü denetim senatolarla Üniversitelerarası Kurul'a verilmiştir. Ancak, üniversite muhtariyeti bu kadar geniş bir şekilde ta'mim edilirken, bu kanunla aynı günde çıkarılan 114 sayılı Tasfiye Kanunu ile 27 Mayıs hareketinde etkin rol alanlar da dahil 147 öğretim üyesinin üniversitelerden uzaklaştırılması bir çelişki meydana getirmiş ve özerkliğin ihlal edildiği tartışmalarına yol açmıştır. Üniversitelerin büyük tepki göstermesi üzerine MBK, kararın tekrar gözden geçirileceğini söylemiş ancak somut adımlar atılmadığından bu konu uzun süre gündemde kalmıştır. Başbakan olarak ülkenin yönetimini eline alan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, DP iktidarı dönemindeki uygulamalarının tersine olarak 147'liklerin problemini çözmekle pek ilgilenmemiştir. 27 Mayıs hareketi sırasında öğrencilerin hareketlerini destekleyen MBK'nın, daha sonra öğrenci teşkilatlarını kontrol altına almak istemesi de tepki ele karşılanmıştır. 

SONUÇ 

Avrupai bir tarzda Osmanlı döneminde kurulan Darülfünun ilmî ve idarî özerkliğe sahip bir kurum olarak Cumhuriyet dönemine intikal etmiştir. 

Cumhuriyet döneminde, 1924 tarihinde ilmî ve idarî özerkliği haiz olarak yeniden örgütlenen Darülfünun, 1933 yılına kadar öğretim üyelerinin siyasi partilerde faaliyet göstermesi 141 dahil geniş bir özerklik anlayışı ile idare edilmişti 1933-1946 yılları arasında özerklikten mahrum olarak yönetilen yüksek öğretim, çok partili hayata yeniden geçilmesine paralel özerkliğine yeniden kavuşmuştu. 

1950 yılına kadar, üniversitelere özerkliği veren CHP iktidarları tarafından yönetilen Türkiye'de, üniversitelere müdahaleden vazgeçilmemiş, 
üniversitelere öğrenci alınmasından solcu öğretim üyelerinin üniversitelerden uzaklaştırılmasına kadar pek çok konuda üniversitelere baskı yapılmıştır. CHP, 
özellikle, sadece sol görüşlü oldukları için, TBMM'de bu öğretim üyelerinin kadrolarını iptali ile üniversiteden uzaklaştırarak Türkiye'de-belki de dünyada-
bir ilki gerçekleştirmişti. CHP'nin iktidarı döneminde DP üniversitelerin özerkliğinden yana tavır koymuş ve üniversitelilerin muhabbetini celb etmişti. 

Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında üniversitelerle DP'li hükümetler arasında iyi ilişkiler varken, 1953 yılında öğretim üyelerinin günlük politikaya 
karışmalarını engelleyen kanunun yasalaşmasıyla ilişkiler sarsılmaya başlamış, ancak, 1956 yılına kadar ciddi bir problem meydana gelmemişti. Bu arada 
muhalefetteki CHP'nin özerkliğe aykırı olarak DP'nin üniversitelere müdahale ettiğini özellikle vurguladığı bir dönemde, Turhan Feyzioğlu'nun Milli Eğitim 
Bakanlığı emrine alınması, DP ile üniversiteler arasındaki ilişkileri bozmuştur. Prof. Kubalı'nın da bakanlık emrine alınmasıyla başlayan olaylar, 1960 
yılındaki öğrenci olaylarına kadar aralıklarla devam etmişti. Üniversitelerdeki gerginlik DP iktidarına son verilen 27 Mayıs 1960'ta MBK'nin askeri idaresinin 
kurulmasına kadar sürmüştü. 27 Mayıs sürecinde DP karşısında CHP ve MBK yanında yer alan üniversiteler, içlerinde DP iktidarına karşı mücadele verenler 
de dahil 147 öğretim üyesinin üniversiteden uzaklaştırılmasıyla şok olmuşlardı. İsmet İnönü başkanlığında kurulan hükümetten de pek bir yardım görememişler di. 

ÖZET 

Batı üniversiteleri örnek alınarak Osmanlı döneminde kurulan Darülfünun, 1933 yılında düzenlemeye tabi tutularak üniversite adını almıştı. 

II. Dünya Savaşı sonunda, 1933 öncesinde olduğu gibi özerkliğini yeniden kazanmıştı. Ancak , özerkliği veren CHP yönetimi, 1946-1950 yılları arasında, 
özerkliğin aksine hareket ederek üniversitelere müdahale etmiş ve sadece sol görüşlü oldukları için bazı öğretim üyelerini üniversiteden uzaklaştırmıştı. 
Muhalefet döneminde üniversitelerde özerklik lehine tavır koyan Demokrat Parti, iktidarının ilk üç yılında üniversitelerle iyi ilişkiler kurarken, 1953'ten 
itibaren özerkliği kısıtlayıcı uygulamalar ortaya koymaya başlamıştı. 1956-1960 arası dönemde Demokrat Parti yönetimi ürfiversitelerde kendisine karşı tavır 
koyan öğretim üyelerini Milli Eğitim Bakanlığı emrine alarak üniversiteler müdahale etmişti. Üniversiteler de 27 Mayıs hareketine destek vererek 
Demokrat Parti iktidarının düşmesine yardımcı olmuşlardı. Fakat iktidara gelen MBK iktidarı da üniversitelerden 147 kişiyi atarak özerkliği büyük darbe 
indirmişti. 

DİPNOTLAR;

1. Ali Arslan, Darülfünun'dan Üniversite'ye, İstanbul 1995 , s. 20-80 ; Ali Arslan, "Osmanlı 
Darülfünunu", Osmanlı, C.V, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, S.297-305 ; Ali Arslan, 
"Türkiye'de Üniversitenin Kuruluş ve Yönetimindeki Değişiklikleri869-1946), 
Yeni Türkiye, sayı 23 -24, Ankara 1998, s. 408-431. 
2. 1946 Tarihli Üniversiteler Kanunu (ÜK), m(madde). 14. 
3. ÜK, m. 13. 
4. ÜK, m. 1. 
5. ÜK, m. 10. 
6. ÜK, m. 11. 
7. ÜK, m. 12. 
8. ÜK, m. 1.
9. ÜK, m. 5.
10. ÜK, m. 7.
11. ÜK, m. 8.
12. Cumhuriyet gazetesi(C), 15.VIII.1946. 
13. ÜK, m. 7,10. 
14. C, 17.VIII.1946. 
15. İ.Ü. Rektörü Sıddık Sami Onar'ın açıklamaları için bakınız; C, 28.XI. 1946. 
16. C, İ2.XI1.1946. 
17. Nadir Nadi, "Üniversite ve İdeoloji", C, 13.XII.1946. 
18. Prof. Hirsh'in bu konuda anlattıkları için bakınız; C, 1 IV. 1949. 
19. C, 15.V.1947. 
20. A.Ü Rektörlüğü'nün tebliği için bakınız; C, 18.V.1947. 
21. Son Posta gazetesi(SP), 14.XI.1947. 
22. SP,18.XH.1947. 
23. SP, 23.XII. 1947; Ayrıca bakınız; Selim Ragıp Emeç, "Solcu Profesörlerin Durumu", SP, 9.1.1948. 
24. CV.1948. 
25. SP, 12X1948. 
26. SP, 24.1.1948. 
27. SP, 23.11.1948. 
28. SP, 24.11.1948. 
29. C3.III.1948. 
30. Niyazi Berkes'in yazdığı mektup için bkz; C, 1.V.1948. 
31. " SP, 7.VII. 1948. 
32. C.5.II. 1949. 
33. Feroz Ahmed-Bedia Turgay, Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945 - 1971, Ankara 1976, s. 61. 
34. C, 15.V.1947. 
35.  SP, 12.X.1947. 
36.  SP, 15.X. 1947. 
37.  Selim Ragıp Emeç, "Üniversitenin Solcu Hocaları", SP, 25.X.1947. 
38.  C, 16. VII. 1948. 
39.  SP, 27.VII. 1948. 
40.  C7.III.1947. 
41.  C, 15.XII.1947. 
42.  C, 12.IV. 1949. 
43.  SP, 16.VI.1949. 
44.  C, 25.X. 1949. 
45.  C, 6.IV.İ950. 
46.  DP'nin Parti Programı (C, 8.1.1946), m. 38-39. 
47.  SP, 26.11.1947; C, 26.11.1947. 
48.  C, 11.III. 1947. 
49.  SP, 5.X. 1947. 
50.  C, 5 Ağustos 1950. 
51. SP, 22 Mart 1951. 
52. SP, 25 Mart 1951. 
53. C, 18.XI.1952. 
54. C, 9.1.1953. 
55. Vatan, 20.7.1953. 
56. H.V. Velidedeoğlu, "Üniversitelerimizin Muhtariyetine Dikkat!", C, 19 Şubat 1954. 
57. C, 21 Ekim 1954. 
58. Zafer, 5.111954; C, 6.11.1954; Vatan, 6-7.11.1954. 
59. Lütfi Duran, "Üniversite Hocaları Memur Değildi, Oldu!", Vatan, 17.1.1955. 
60. C, 21 Ekim 1955. 
61. Vatan, 2.IL 1055; C, 2.II.1955. 
62. Vatan, 25.11.1955; C, 25.11.1955. 
63. C, 22.11.1955. 
64. C, 17.1.1956. 
65. Ankara Üniversitesi Senatosu'nun karan için bakınız; C, 18.1.1956. 
66. İ Ü. Senatosu'nun tebliği; C, 20.1. 1956. 
67. C, 22.1.1956. 
68. Vatan, 22.1.1956; C, 22.1.1956. 
69. Dr. İsmet Giritli, "Üniversite Muhtariyeti Sağlanmalıdır", Vatan, 22.1.1956. 
70. Hüseyin Nail Kubalı'nın bu beyanı için bakınız; C, 23.1.1956. 
71. Vatan, 25.1.1956; C. 25.1.1956 
72. C, 26.1.1956. 
73. C, 2.12.1956. 
74. C, 28.11.1956. 
75. C, 2.12.1956; Vatan, 30.11.1956. 
76. Vatan, 4.12.1956. 
77. Zafer, 4.12.1956. 
78. Vatan, 5.12.1956. 
79. Vatan, 7.12.1956. 
80. C, 7.12.1956. 
81. C, 7.12.1956; Vatan, 7.12.1956. 
82. C, 22.12.1956. 
83. C, 22.12.1956.
84. C, 25.12.1956.
85. C, 23.1.1957.
86. C, 8.6.1957.
87. C, 2.11.1957.
88. C, 5.11.1957.
89. C; 2.1.1958. 
90. Vatan, 7.4.1958. 
91. Bu husustaki değişiklik önerileri ve hazırlıkları için bkz; C, 23.1.1958. 
92. Vatan, 14.1.1958; C, 14.1.1958. 
93. Zafer, 5, 7.1.1958. 
94. Prof.Dr. Hüseyin Nail Kübalı, "Üniversite ve Siyaset", C, 21.1.1958. 
95. C, 31.1.1958; C, 1.2.1958. 
96. C; 1.2.1958; Orhan Köprülü, ilim ve fikir adamlarının, ilim ve fikir müdafaalarını yaparlarken maruz kalabilecekleri maişet güçlüklerini çözecek bir yardım 
teşekkülünün kurulmasını teklif etmişti. C, 8.2.1958. 
97. Vatan, 7.4.1958. 
98.  C, 3.2.1958. 
99.  C, 4.2.1958. 
100. C, 6.2.1958. 
101. Vatan, 7.2.1958. 
102. Vatan, 10.2.1958; 7.4.1958. 
103. C, 8.2.1958. 
104. Vatan, 12.3.1958. 
105. Vatan, 13.3.1958. 
106. C, 18.2.1958. 
107. C, 15.3.1958;Vatan, 7.4.1958. 
108. Vatan, 22.3.1958; C,22.3.1958. 
109. C,10. 4.1958; Vatan 10.4.1958. 
110. Kubalı'nın geniş açıklaması için bakınız; Vatan, C, 11.4.1958 
111. C, 12.4.1958. 
112. C, 13.4.1958; Vatan, 13.4.1958. 
113. Vatan, 13.4.1958. 
114. C, 14.4.1958. 
115. C, 15.4.1958. 
116. Vatan, 16.4.1958; C, 16.4.1958. 
117. C, 14.5.1958. 
118. Vatan, 15.11.1958. 
119. C, 28.4.1959. 
120. C, 3.7.1959. 
121. C; 3.11.1959. 
122. C, 29.12.1959, 
123. C, 30.12.1959. 
124. C, 9.1.1953. 
125. C, 6.XL1954; V, 6.XI.1954; Zafer, 5.XI.1954. 
126. C,7.XI.1954. 
127. C, 27.1.1956. 
128. C, 29.1.1956. 
129. C, 3.VII. 1959. 
130. Eski Bir Öğretmen (Hasan Ali Yücel), "Üniversite ve Politika", C, 19.1.1953. 
131. C, 9.1.1953. 
132. Ü.K. 3/E aynen şu şekildeydi: "Türk toplumunun genel seviyesini yükseltici bilim verilerini sözle ve yazı ile ile halka yaymak." 
133. V, 20.7.1953. 
134. V, 22.7.1953; C, 22.7.1953. 
135. C, 15.1.1960. 
136. T. Zafer Tunaya, "Üniversite ve Siyaset", C, 28.1.1960. 
137. Cahit Tanyol, "Demokrasi ve Partizanlık", C, 22.VII.1960. 
138. Benderlioğlu'nım bu beyanatı için bakınız; C, 15.1.1960. 
139. Vali Ethem Yetkiner'in bu fikirleri için bakınız; C, 13.1:1960 
140. Menderes'in bu konuşması için bakınız; C, 19.VI.1960. 
141. Ali Arslan, - "İstanbul Darülfünunu'nda Öğretim Üyelerinin Siyasetle Uğraşmaları", İ.Ü. İnkılap Tarihi Enstitüsü Yıllığı, X (1999), İstanbul 2001, s. 56-70. 


***

ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYISA TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÜNİVERSİTELER BÖLÜM 4

ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTEN 27 MAYISA TÜRKİYE'DE SİYASET VE ÜNİVERSİTELER  BÖLÜM 4


CMP'nin Başkanı Osman Bölükbaşı'nın İsmet Paşa'nın yolunu tuttuğunu, Bölükbaşı'nın tenkitlerinde İsmet Paşa'nın da hissesi olduğunu belirten 
Menderes, CHP iktidarda ve muhalefette iken farklı tavır sergilediğini belirten Menderes şöyle demişti: "Siz muhtariyeti de hürriyeti de işinize geldiği gibi 
anlarsınız. Bizim vaktiyle söylediklerimizi bavul bavul gazetecilerle memleketi dolaşıp tekrar edenler var. Bunu yapan Osman Bölükbaşı, İsmet Paşa'nın 
vaktiyle neler söylediğini çok iyi bildiği halde, biz iktidara geçtikten sonra onlardan bahsetmiyor... 

Hangi açılış töreninde talebe temyiz heyetimiz gibi, Bakan'ın takdir hakkı için sözler söylüyor. Hadiseler İstanbul'a aksettirilerek mesele büyütülmek isteniyor. Birbiri ardından sual takrirleri veriliyor. Bu sual takrirleri de bir nevi nümayiş vesilesidir. 

Bir profesör kendi namına siyaset yapabilir, fakat vatan evladına kendi siyasi kanaatini açıklayamaz. Onlar günlük politikanın oyuncağı haline getirilemez. Getirilirse bunu yapanlar Vekâlet emrine alınır. 

Üniversite içinde faal politikaya girdikleri, çocukları tahrik etmeye çalıştıkları için takdir hakkımızı kullandık vekâlet emrine aldık. 

Profesörün hakkı olmayan şey talebenin arasına siyaset sokmaktadır" 82. 

Başbakan ile Maarif Bakanı'nın yönelttiği suçlamalara karşı Feyzioğlu bir beyanatta bulunarak hakkındaki iddiaları reddetmiştir. Milli Eğitim Bakanı'nın 
SBF'nin açılışında yaptığı konuşmanın metnini görmeden kendisini görevden aldığını açıklayan Feyzioğlunun yaptığı açıklama şöyledir: 

1- ) SBF'de bu tören her yıl yapılır. Hatta bu müessese üniversiteye katılmadan yani muhtariyete kavuşmadan önce de yapılırdı. 
2- ) Açılış töreni yapılması ve hatta bu törende hangi öğretim üyesinin açılış dersi vereceği, her yıl olduğu gibi bu yıl da profesörler kurulunca karara 
bağlanmıştır. Karar sureti dosyalardadır. 
3- ) Profesörler Kurulu kararı ile yapılan bir törenden dolayı Dekanı muaheze etmedeki isabetsizlik bir yana, sayın Vekil ders yılı başında böyle bir 
tören tertipleyen tek fakültenin SBF olmadığını da bilecek durumdadır. 
4- ) Kaldı ki böyle bir açılış töreni yapıldığı bütün ilgili makamlara vaktinden çok önce resmen bildirildiği halde hiç ses çıkarılmamıştır. 
5- ) Resmen davet edilen üniversite rektörü bu törene akademik kıyafetiyle katılmış hatta töreni kısa bir konuşmayla bizzat açmış ve tören 
programını kürsüden okumuştur. Dekan olarak yaptığım konuşmadan dolayı beni hararetle tebrik etmiş: " Güzel bir başlangıç oldu" demiştir. 
6- ) 4936 sayılı kanunun birinci maddesine göre üniversitenin hükmi şahsiyetinden ayrı olarak her fakültenin hükmi şahsiyeti vardır ve bu gibi 
hususlarda kendi organlarıyla kararlar verebilir. Bir fakültenin çok uzun yıllardan beri devam eden bir geleneğe uyarak ders yılını törenle açması Vekil 
tarafından verilen kararı haklı gösterecek bir kusur teşkil etmek şöyle dursun tamamen meşru bir hadisedir. 
7- ) Kaldı ki 6435 kanuna göre, bir husus hakkında senato mütalaası sorulmadan, o husustan dolayı vekâlet emrine almak kararı verilemez. Vekil 
senatoya gönderdiği tezkerede fakülte açılış töreni yapılmasından dolayı mütalaa istenmediğine ve bu husus hakkında mütalaa verilmediğine göre, Meclis'te ileri sürdüğü bu yeni sebep karşısında vekâlet emrine alma kararının 6435 sayılı kanundaki şekil şartlarına dahi riayet edilmeden verilmesi 
bulunduğu neticesine varmamız tabiidir. 
8- ) Maarif Vekili konuşması sırasında rektörün beni iki defa istifaya davet ettiğini söylemektedir. Bu tamamen hakikate aykırıdır. Rektörle istifam 
konusunda bir kelime bile konuşmadığımı kesin bildiririm. Bugün kendisinden izahat rica ettim. Rektör Birand ikimiz arasında böyle bir konuşma cerayan 
etmediğini teyid eylemiş ve hadisede bir yanlış anlama bahis konusu olduğunu söylemiştir. 
9- ) Başvekil'in müzakerelerin sonuna doğru öne sürdüğü "üniversite içinde ve tedrisatta partizanlık talebelere siyasi telkin" ve saire gibi ithamların benimle hiç bir ilgisi olmadığına bütün öğrencilerim şahittir. 1950'den önce de sonra da iktidarda bulunanların ne düşüneceğine bakmaksızın, sadece hak bildiğini söylemiş, derslerinde bir devri veya bir partiyi değil bu memleketin hayrına olduğuna inandığı fikri hakikatleri savunmuş bir öğretim üyesine partizanlık izafe edilemez. Maarrif Vekili'nin resmi yazısında temas edilmeyen ve 6435 sayılı kanun gereğince senatodan sorulmayan bir husus vekâlet emrine alma kararının sebebi olarak gösterilemez. 
10- ) Bu günkü Maarif Vekili'nin profesör iken bir DP ocağına kaydının olması bir çok üniversite mensupların DP'de üye ve delege olarak çalışmalarını, 
DP listelerinde mahalli seçimlere girebilmelerini tabii sayan Başvekil partizanlıkla neyi kasdetmektedir. Meselâ bir Amme Hukuku profesörünün 
basın rejimini tenkit etmesi, hakim teminatını zedeleyen kanun hükümlerini tahlil etmesi ve ilim ve objektif kanaatlerini savunması partizanlık mıdır? 
11- ) Başvekil bir taraftan üniversitenin ilmi faaliyetini asla takip ve tavassut edilmediğini söylemekte, diğer taraftan ise tedrisatta partizanlıktan 
bahsetmektedir. Fakülte içinde siyasi parti propagandası yaptığımıza dair ithamları şiddetle reddederiz. Bu hususta tek delil gösterilemez. Fakat istenirse 
ilmi konferanslara polis gönderildiğini ve ilim araştırmalar yapan Türk ve Amerikan meslektaşlarıma dair gülünç iddialarla dolu (mahrem rapor) tanzim 
olunduğunu delillerle isbat edebiliriz. 
12- ) Sayın Vekil'in yalnız bir cümlesi üzerinde ısrarla durduğu senato kararına gelince: 28.11.1956 tarih ve 1328 sayılı bu kararın hüküm fıkrasının 
aynen şöyle olduğunu hatırlatmakta fayda vardır: "Bu itibarla Profesör Feyzioğlu hakkında 6435 sayılı kanunun ikinci maddesinin tatbikine mahal bulunmadığı nın, senato mütalaası olarak arzına oy birliği ile karar verildi. Kim ne derse desin (Forum) da aynen neşredilen açış nutkunda söylediğim sözlerden dolayı bir fakülte dekanın muahaze edilmeyeceğine inanıyorum. Mesleki vazifesini yapmış bir insanın huzuru içindeyim. 
13- ) Maarif Vekili'nin Aydın Yalçınla ilgili uzun izahlarından çıkan başlıca netice şudur ki; sayın Vekil, Yalçın'm profesörlük kararnamesinin bir türlü imza edilmemesini hangi sebeple izah edeceği hususunda kesin bir karara varmamış görünüyor. 1945'te doçent olan bu arkadaşım Üniversiteler Kanunu'ndaki müddet şartlarını doldurduğu, mevzuat komisyonu tarafından iki defa karara bağlanmış ve Senato bu görüşe ittifakla katılmıştır. Yalçm'ın ilmi yetkisi Senato ve meslektaşları tarafından ittifakla kabul edildikten sonra, bambaşka bir sahadan gelen Maarif Vekili'nin kendisine ayrıca kıymet biçmeğe teşebbüs etmesi, ne Üniversiteler Kanunu'nun ruhuna, ne de mantığa uygun düşer. Nitekim vekâlet 1955 Ağustos'unda inha tezkeresini cevaplandırırken ehliyet bahsine hiç dokunmamış, sadece müddete dair bazı mütalaalar ileri sürmüştür. Senatonu'nu ikinci kararı üzerine ise ne müddet ne de ilmi ehliyete dair en ufak bir itirazda bulunmamıştır. 

Yalçm'ın (kabahat)ı, az eser vermesi değil, belki bazı kimseleri rahatsız edecek derecede çok yazı yazmasıdır. Birçok ilmi ve mesleki mecmualarda, iddia edildiği gibi iki üç sayfalık değil, kitap uzunluğunda müteaddid makaleler ve teksir makinesi ile basılmış iki ders kitabı yazmış olan Yalçm'ın ilmi yetkisi hem Türkiye'de hem de Türkiye dışında bilinmektedir. Kendisi 1954'te İktisadi Yardım Heyeti'nde müşavir olarak çalışmış, geçen yıl Birleşmiş Milletler'e iktisadi uzman olarak davet edilmiş, bu yıl da Kolombiya Üniversitesi'ne profesör olarak çağrılmıştır 83. 

T. Feyzioğlu'nun bu beyanatına yalanlama, İçişleri Bakanlığından gelmiştir. İçişleri Bakanlığı, "ilmi konuşmalara polis gönderildiği ve ilim adamları hakkında rapor tanzim edildiği" yolundaki neşriyatın tamamıyla asılsız ve mesnetsiz olduğunu açıklamıştır 84. Bu tartışmalar arasında SBF'nin tam bir fakülte olamadığı gerekçesiyle dağıtılması yönünde fikirler telaffuz edilmeye başlanmıştır. Mesela, 22.1.1957'de bütçe komisyonunda bir konuşma yapan 
Gümüşhane DP Milletvekili Halid Tokdemir SBF'nin müfredat programının "yamalı bohça halinde" olduğunu; yüksek okul olarak kurulan SBF'nin bu halde 
devamında bir mânâ olmadığını söylemiştir 85. 

DP'lilerin üniversiteleri CHP'nin karıştırdığı ve olaylara sebep olanların herhangi bir şekilde CHP'li olduğu yolundaki iddialarını haklı çıkarırcasına Bakanlık emrine alındıktan sonra istifa eden Profesör Turhan Feyzioğlu, 7 Haziran 1957'de CHP'ye kaydolmuştur. Yapılan törende Feyzioğlu'nun üyelik kartını imzalayan İsmet İnönü, yeni üyeyi tebrik ederek,"siyasi hayatımın şerefli vazifelerinden birini yerine getiriyorum. Çok şerefli bir arkadaşımızı partiye kazanıyoruz" demişti 86. 

3- Kübalı Olayı ve Tartışmalar 

1957-58 açılış merasiminde konuşan İ.Ü. Rektörü Ali Tevfik Tanoğlu demokrasi nin ruhunu ve esasını teşkil eden noktanın son sözünün seçmenlere, 
millete ait olması keyfiyeti şeklinde tarif etmiş ve son seçimlerde de son sözün milletçe söylendiğini belirtmişti. Tanoğlu muhtariyetle ilgili de şunları 
söylemiştir; "Üniversitemiz muhtar olmakla beraber nihayet bir devlet müessesidir. Bu itibarla dün olduğu gibi bugün de İstanbul Üniversitesi normal 
faaliyetini teşkil eden tedris ve ilmi araştırma dışında hükümete çok güç, çok çetin olan işlerde; her türlü politik temayül, mülahaza, tesir ve endişelerden 
âzâde kalmak ve bırakılmak kayıd ve şartı ile memleket dâvâlarının halinde yardıma âmâdedir. Bu kayıt ve şartla müessesemiz bütün elemanları ile 
hükümetin emrinde ve yanı başındadır." 

Rektörün konuşmasının seçimlerle ilgili kısmı öğrenciler tarafından alkışlarla protesto edilmişti 87. Daha sonra bir açıklama yapan İÜ Tıp Fakültesi Anatomi profesörü Zeki Zeren ülke menfaatleri için hükümetlerin yanı başında olduklarını, ancak emrinde olmadıklarını söylemiştir. 

Zeren ilmin emir altında  yaşayamayacağını; hocaların ilim aydınlığında hükümete yol göstereceklerini, hükümet icraatları ilme uygun değilse tenkid edeceklerini belirtmiş ve rektörün sözlerine katılmadığını ifade etmiştir 88. 

DP iktidarını üniversitelerin muhtariyetini zedelediği pek çok defa dile getiren İ.Ü. Hukuk Fakültesi hocası Prof. Dr. Nail Kubalı'nın Meclis iç tüzüğünde yapılan değişiklikleri89 antidemokratik olarak vasıflandırması DP iktidarını çok kızdırmış ve Kubalı'nın vekâlet emrine alınacağı haberleri ortaya çıkmıştı. 
6 Ocak 1958'de DP İdare Kurulu adına Devlet Bakanı TBMM Dahili Nizam namesindeki değişikliklerin Anayasaya aykırı olmadığını açıklamış ve devlet radyosundan tekzibi yayınlanmıştı 90. 

13 Ocak 1958'de TBMM Bütçe Komisyonu'nda üniversitelerin muhtariyeti tartışılmış ve Kübalı hadisesi gündeme gelmişti. DP'liler üniversite muhtariyeti ne bir müdahalenin söz konusu olmadığını söylemişlerdi. M.E. Bakanı da üniversitelerde devlet murakabesini getiren bir reforma ihtiyaç olduğunu 91 ve bu amaçla yeni bir üniversiteler kanunun hazırlandığını söylemişti. CHP'liler DP'nin üniversitenin muhtariyetini hiçe saydığını belirtirken, daha önce bakanlık emrine alındığı için CHP'ye katılan ve Sivas Milletvekili seçilen Prof. Turhan Feyzioğlu, DP'nin muhalefet ve iktidarda iken farklı muhtariyet anlayışında olduğuna dikkat çekerek Kübalı hadisesine temasla "doğru söyleyeni kovmak ancak felakete yol açar" demiş ve Kubalı'yı desteklemişti 92. 

Hakkındaki açıklamalar ve üniversiteler üzerindeki murakebenin daha da artırılacağı yolundaki açıklamalar üzerine DP'lilerin şiddetle tenkit ettikleri, 
hatta gizli komünistlikle suçladıkları 93.  Prof. Hüseyin Naili Kübalı bir makale yazarak şu açıklamaları yapmıştı: "1954 seçimlerinden bu yana bir taraftan 
üniversite muhtariyeti ne 5.7.1954 tarihli ve 5364 sayılı kanunla ve onun tatbikatı ile indirilen yeni bir darbe ile diğer taraftan esas teşkilat  müesseselerimiz de ve onların manevi temellerinde muhtelif şekiller altında birbiri ardına açılan derin rahnelerle tamamen makûs bir istikamette vukua 
gelen gelişmelerin yürekleri sızlayan şahitleri olduk... İlmi ve idari mahiyette olan bu dertlerin devası üniversite üzerindeki devlet murakabesinin 
genişletilmesi değildir. Bilakis üniversite muhtariyetine asla el uzatmamak ve bu kanuni muhtariyetin gerçek muhtariyet haline gelebilmesi için gereken manevi şartları ve imkânları takviye etmek lazımdır. 

Günlük partizan politikanın çok üstünde yer alan milli ve hayati bir mahiyet taşıyan her mesele ilmin ve siyasetin müşterek meseleleridir. Cemiyetin 
hukuki, iktisadi ve mali ana meseleleri aynı zamanda ilmi ve siyasi olan problemlerdir... ilme omuz silken yüksem manas ile siyaset olamayacağı gibi 
yüksem manas ile siyaseti adım adım takip etmeyen ilim de olamaz. İlim, aklın, faziletin ve adaletin değişmez hasbi ve objektif ölçüleri ile siyasetin tarafsız ve 
objektif bir tahlilcisi ve tenkitçisi olmak hakkına ve mükellefiyetine daima sahiptir. Onu bunlardan kimse men edemez. Bunu müdrik olmayarak ya günlük 
politikanın mütehavvil ve mütehalif tesirlerine kendini kaptıran yahut ilmin sesini duyurmak milli ve vicdani bir borç olduğu zaman susan ilim adamı ilme 
ihanet eden ve memleketine kötülük işleyen adamdır... 

Politikacının sözde ilim yapmasını ve ilim adamına dil uzatmasını ilim adamının ilim vakarına yaraşmayan politikacılık yapmasından daha geniş ve büyük bir tehlike telakki etmek lazım gelir. Zira ilim adamının günlük politikacılığı nihayet meslek şiarına aykırı bir hareket teşkil etmesine mukabil politikacının ilim adamı üzerindeki müsbet veya menfi baskısı fikir hürriyeti için en vahim bir tehlike teşkil eder...Politikacıyı ilim ve fikir hürriyetini takyid edici müdahalelerden sindirme teşebbüslerinden men edecek ve demokratik ahlâk prensiplerini destekleyecek diğer bir kanunun ilavesi muhali temenni de olsa, insana makul görünüyor. 

İlmi hakikatlerin, Batılı hak ve hürriyet prensiplerinin ve milli menfaatlerin her zaman ve her şeye rağmen cesaretle müdafaasını emreden bir azim ve imanla doluyum"94. 

DP İktidarına karşı fikirlerini açıklamaktan çekinmeyen Kübalı için Maarif Vekili Celal Yardımcı İ.Ü. Senatosu'ndan mütalâa talep etmiş ve bunun bir an önce gerçekleşmesini istemişti. 30 Ocak 1958'de toplanan İÜ Senatosu 21 üyenin ittifakıyla "Kubalı'nın beyanlarının siyasi sayılamayacağına" karar vermişti 95. 

İÜ Senatosu'nun bu kararını Hürriyet Partisi İstanbul İl Başkanı Orhan Köprülü "Cesaretle alınmış bir karar "olarak değerlendirirken 96 Maarif Vekili Celal Yardımcı, Kubalı'nın Vekâlet emrine alındığını radyo vasıtasıyla açıklamıştı. 

Bu karar Kubalı'ya 6.2.1958 tarihinde tebliğ edilmişti 97. 

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, ilmi mevzuatlarda hususi efkârı aydınlatıcı vazifesi olduğuna inanan bir öğretim üyesinin Bakanlık emrine alınışını yanlış olarak değerlendirirken CMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı ile Hürriyet Partisi yetkilileri Kubalı'nın Bakanlık emrine alınışını üniversitelere müdahale olarak 
görmüşler ve karşı çıkmışlardı 98. 

İ.Ü. Hukuk Fakültesi öğrencileri 3.2.1958'de Kubalı'yı alkışlayarak onu destekledikleri ni gösteren bir tezahürat yapmışlardı. Hukuk Fakültesi'nden 318 
öğrencinin imzaladığı bir telgraf Milli Eğitim Bakanı'na çekilerek teessür bildirilmişti. Tıp Fakültesi Öğrenci Cemiyeti de Kubalı'ya hayranlıklarını 
bildiren bir yazı göndermişlerdi. 

İ.Ü. Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Sıddık Sami Onar Bakanlık emrine alınmayı kanunlara aykırı olduğunu söylemişti. Doç. Dr. İsmet Giritli bu 
haksız uygulamanın idari mahkeme tarafından iptal edilmesi gerektiğini bildirmişti 99. A.Ü. Hukuk Fakültesi'nden Doç. Dr. Yaşar Karayalçın 
üzüntülerini belirtirken aynı fakülteden Prof. Dr. Yavuz Abadan yetkinin üniversitelerde olması gerektiğini belirterek Bakanlık emrine alınmanın "daha 
ziyade kifayetsizlik ve aciz hallerde" alınması gerektiğini söylemişti 100. 

Kubalı'nın bakanlık emrine alındığının kendisine resmen tebliğ edildiği 6 Şubat günü İ.Ü. Senato üyeleri ile görüşen M.E. Bakanı Celal Yardımcı, üniversiteler ile hükümet arasında bir diyalog başlatmaya çalışmıştı. Başbakan Menderes, İstanbul Üniversitesi'nden Rektör Prof. Ali Tanoğlu, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Hıfzı Timur, Tıp Fakültesi Dekanı E. Şerif Egeli, Eski Rektör Ord. Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan'ı Ankara'ya davet etmiş ve 6.2.1958'de onlarla iki buçuk saat görüşmüştür 101. Bu yumuşama etrafında Kubalı'nın üniversitedeki vazifesine döneceğini, Başbakan ile görüşen öğretim üyeleri açıklamışlardı 102. Ayrıca DP'nin Üniversiteler Kanunu'ndan yapmayı düşündüğü değişikliklerden vazgeçtiği yönünde haberler basında çıkmıştı 103. 

Bu yumuşama ortamında da Üniversiteden DP'ye tepkilerin devam ettiğini görüyoruz. 11 Mart'ta Kubalı'nın yerine Anayasa dersine giren Doç. Dr. 
Tarık Zafer Tunaya, "Demokraside halk hakimiyeti kâfi değildir. Halkın hürriyeti de lazımdır. Halkın hakimiyeti halkın hürriyetini ezmemelidir. Halkın otoritesi ile, hürriyeti bir muvazene kurmalıdır" demişti 104. 12 Mart'taki dersinde konuşan Prof. Sıddık Sami Onar, üniversitelerin muhtelif fikirlerin hürriyet havası içinde çarpıştığı yerler olduğunu, üniversitelerin önderliği kabul edilmezse bu müesseselerin bir mektep haline geleceğini söyleyerek "Üniversite günlük hadiseleri ilmi gözle inceleyerek nakl edecektir. Böylelikle, politikaya rehber olacak ona ışık tutacaktır" demişti 105. 

Başbakan'ın üniversiteden bazı öğretim üyelerini davetine, Üniversite de Başbakan'ı davet ederek karşılık vermişti 106. 

14 Mart'ta Üniversiteye gelen Menderes Profesörler Evi'ne geliş ve gidişinde iki yüzden fazla bir öğrenci topluluğu tarafından karşılanmış ve uğurlanmıştır. Ziyafet ve sonra yapılan görüşmelerde "iktidarla üniversite arasında bir kırgınlığın olmadığı" hususunun teyidine gayret sarf edilmişti 107. Buna mukabil Başbakan Menderes 21 Mart'ta öğretim üyelerine bir ziyafet vermişti. Prof. ve Doçent 60 kişilik ziyafete Cumhurbaşkanı Celal Bayar da katılmıştı. Başbakan öğretim üyelerine son derece samimi davranmıştı. Başbakan'ın öğretim üyeleri ile sık sık görüşmesi Kübalı olayı yüzünden Üniversite ile hükümet arasında baş gösteren fikir ayrılığının giderildiği şeklinde yorumlanmış ve Kubalı'nın yakında üniversiteye döneceği kanaati hasıl olmuştu 108. 

DP iktidarı ile üniversiteler arasında ilişkilerin belli ölçülerde düzelmesinin bir meyvesi olarak 8 Nisan 1958'de Kubalı'nın Vekâlet emrine alınması kararı iptal edilerek İ.Ü.'deki kürsüsüne iadesi gerçekleştirildi. 

Bu durum üniversite ve muhalefet tarafından da memnuniyetle karşılandı ve hükümetin hatadan dönüşü olarak kabul edildi ve 10 Nisan'da karar Kubalı'ya resmen tebliğ edildi109. 
Bakanlık emrine alınmasından sonra konuşmayan Kübalı gazetecileri evinde kabul ederek görüşlerini açıklamıştır. 

Vazifeye dönüşünü bir yanlışlığın düzeltilmesinden ve bir hakkın iadesinden başka manası olmadığı şeklinde değerlendiren ve en ufak bir yılgınlık eseri 
göstermeden vazifesini ifaya devam edeceğinin tabii olduğunu söyleyen H.N. Kubalı'nın açıklamasının bazı kısımları şöyledir: 

"...150 senelik bir maziye sahip ve Kubalı'nın da hareketlerinde yegâne saik olan ve hukuk devleti, tefekkür hürriyeti ilim muhtariyeti gibi ana meseleleri kavrayan hedefi her şeyden evvel manevi ve ahlâki Batılı bir kültür ve medeniyet davasıdır... Atatürk İnkılaplarıyla mana ve hedefi değişmez 
surette tesbit edilmiş olan bu kültür ve medeniyet davası, bilhassa manevi ve ahlâki problemleriyle karşımızda durmaktadır... İmanlı müdafilerden biri 
olduğum asıl dava uğruna her türlü mihnet ve mağduriyeti göze alarak mütehavvil politika cereyanlarının daima dışında kalmak suretiyle davranışta 
zerrece bir değişikliğe sebep olmayacaktır. Hatta kanaatlerimi kürsüde ve kürsü dışında açıklamamın değiştirmeyeceği ilmi ve ahlâki ölçülerim yalnız ilmi 
hakikatlerin, batılı ve milli menfaatlerin hizmetinde bir kimse olduğunu unutmamayı nefsime karşı bir vecibe biliyorum.110 

Kubalı'nm bu demeci Kübalı meselesinin yeniden alevlenmesine sebebiyet verdi. İyileşen DP-üniversite ilişkilerinde kuşkuların artmasına neden 
oldu. İadeye karşı olan DP'liler mesuliyeti M.E.. Bakanı'na yüklemişlerdi. Kısacası Kubalı'nın demeci pek memnuniyet uyandırmamıştı 111. 

12 Nisan 1958'de İÜ Senatosu toplanarak Kubalı'nın beyanatını incelemiş, kusur bildirme cezası vermeyi kararlaştırarak, yaptığı konuşmasının "üniversite öğretim mesleğine ve vakarı ile kabil-i telif olmadığı" sonucuna varmıştı ve Kubalı'nın derslerine bir ay müddetle girmemesi ittifakla karar altına  almıştır 112. 

İ.Ü. Senatosu'nun bu kararını "üniversitenin kendine darbesi" olarak değerlendirirken113, muhalefet çevreleri İÜ Senatosu'nun tutumundan dolayı 
büyük hayal kırıklığına sebeb olmuştu. Üsküdar CHP Gençlik Kolu bir tebliğ yayınlayarak olayı kınarken CHP İstanbul İl İdare Kurulu Üyesi Oğuz Oran 
"üniversiteler ilim adamı yetiştirmekten ziyade, ideal adamı yetiştirir, biz onlar için mücadele ediyoruz, onlar kendi davalarını müdafaa edemiyorlar" diyerek 
İ.Ü. Senatosu'na tepkisini ortaya koymuştu. 

İktidar kanadı, yani DP'liler hükümet ve ME Bakanı Kübalı meselesinde en uygun hareket tarzını takip ettiklerini ve hadiselerin de Bakan'ı haklı 
çıkardığını belirtiyorlardı. DP'liler, partiyi yıpratan bir meselenin üniversite senatosu tarafından halledildiğini düşünmektedir 114. 

İ.Ü. Hukuk Fakültesi'nden 14 Nisan'da 456 öğrenci bir tebliğ yayınlayarak Kubalı'yı aralarında görmeyi metanetle beklediklerini açıklamışlardı.115 

15 Nisan'da Kubalı'nın gelmeyeceğini bilen öğrenciler sınıfı hıncahınç doldurmuş ve daha sonra rektörlük koridorlarında 1000 kişilik Hukuk öğrencisi sessiz bir yürüyüş yapmıştı. Bahçede ıslıkla " Dağbaşını duman almış " marşını çalmışlardı. Rektör Ali Tanoğlu ve Hukuk Fakültesi Dekanı Hıfzı Timur ve Sulhi Dönmezer aleyhine tezahürat yapan öğrenciler "ya ya ya şa şa şa Sıddık Sami Onar çok yaşa" bağırmışlar ve Ragıb Sarıca lehinde de tezahüratta  bulunmuşlardı. Daha sonra dağılan öğrencilere polis müdahele etmemişti. Olayların bittiği bir sırada üniversite bahçesine askeri kuvvetler gelmişti. Ancak 
olay bittiği için bir süre üniversite dışında tertibata devam edilmişti. İTÜ'deki Üniversiteler arası Kurul toplantısında olan Rektör Ali Tanoğlu üniversiteye 
gelmiş ve " Taleb olmaksızın " Üniversiteyi Emniyet Güçlerinin sokulmasına neden olan valiyi protesto etmişti. Bu olaylar üzerine bir açıklama yapan Kübalı, gösterilen sevgiden dolayı memnuniyet gösterirken, "bu tarzdaki tezahüratı gerek üniversite ve gerek talebe menfaatleri bakımından asla uygun bulmadığını ve gençlerin derslere vakar ve sükûnetle devam etmelerini" tavsiye etmişti116. 

Üniversitedeki olayların tansiyonu gittikçe düşmüş ve 13 Mayıs 1958'de Kübalı derslerine yeniden başlamıştır. İlk dersinde bir konuşma yapan Kübalı, 
"Atatürk inkılapları, yorulmaz yolcuları olacağınız uğurlu yol bu inkılâpların işaret ettiği bilhassa manevi ve ahlâki değerleri Batılı medeniyet yoludur?" 
ifadelerini kullanmıştı 117 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***