SERDAR AKİNAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SERDAR AKİNAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Kürdistan’ı Kabul keşke bu kadar kolay olsaydı

Kürdistan’ı Kabul keşke bu kadar kolay olsaydı



Serdar AKİNAN
14 Kasım 2007

Pakistan’da ABD yanlısı Müşerref ikinci darbeyi yaptı. 

Bu, Pakistan gibi nükleer güce sahip son derece kritik bir ülkede kaçınılmaz bir istikrarsızlık demektir. 

 Pakistan her türlü kaosa açık bir ülke haline geldi. 

 Ve, bu aynı zamanda küresel bir tehlikedir. 

 Gürcistan’da 4 yıl önce “Gül devrimi” ile gelen ABD yanlısı Saakaşvili iktidarı sallantıda... 

 Bu iktidarın düşmesi ABD açısından büyük bir stratejik kayıp olur. 

 Mısır’da ve hemen hemen tüm ABD yanlısı iktidarlara sahip körfez ülkelerinde “Müslüman kardeşler” muazzam bir güce kavuşuyor. 

 Müslüman kardeşlerin ilk zaferi Mısır’da olabilir. 

 Bu tüm körfezi ateşleyecek kan rengi bir işaret fişeği olabilir. 

 Bush, iktidarını devretmeden önce İran’ın nükleer güç kapasitesine ulaşmadan durdurulacağı hedefi ile kendini bağlamış vaziyette. 

 Petrol fiyatlarının 100 doları geçmesi, ABD’de finans piyasalarındaki istikrarsızlık ayrı bir tehdit. 

 Tüm bu kriz ortamlarındaki öngörülemeyen dalgalanmaların ötesinde uzmanlar ABD’yi vuracak 11 Eylül benzeri yeni bir saldırının adeta kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar. 

 5 Kasım’da Bush ile Erdoğan arasında yaşanan “samimi” görüşmenin sonuçları üzerine medyamızda adeta “suskunluk” diyebileceğim ölçüde bir düşük eleştiri profili var. 

 Oysa dünya küresel bir güç kırılmasına doğru gidiyor. 

 Merkez Üssü ise bölgemiz olacak. 

 5 Kasım itibarıyla ortaya çıkan tablo, altını bir kez daha ve ısrarla çizmek gerekiyor, Irak’ın kuzeyinde yani Musul vilayetinde bir Kürdistan’ın kurulmasının iktidar tarafından zımnen kabulüdür. 

 PKK meselesi artık teferruattır. 

 Kürdistan’ın kurulması ise ABD yanlısı AK Parti iktidarının desteğini aşan ölçekte bir güç dengesi değişimi demektir. 

 Yukarıda saydığım gelişmeler ABD’nin “süper güç” olarak varlığını doğrudan etkileyebilecek sonuçlara neden olabilecek son derece sıcak gündem maddeleridir. 

 Dünyada Amerikan politikalarından en çok rahatsız olan millet kimdir? 

 Türkler... 

“Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik en büyük tehdit kimden gelmektedir?” sorusuna yanıtı bu millet nasıl veriyor? 

“En büyük tehdit ABD...” 

En büyük halk desteğine sahip parti ise AK Parti... 

 Bu aslında, ekonomik ve sosyal gerekçelerden ötürü, bir paradoks değil. 

 Ama... 

“Ama”sı şu... 

 Türkiye, 5 Kasım itibarıyla, Amerikan çıkarılarına uygun bir karar almıştır. 

 Ve, bence, yukarıda saydığım sıcak gelişmeler de dikkate alındığında, bu karar yanlış ve tehlikeli bir karardır. 

 Ama çok daha tehlikelisi, tüm bu saydıklarımı okuyan ve anlamayan “uyuşmuş sessiz yığınlar”ın, ani bir ekonomik krizle, öngörülemeyen bir sosyal hareketliliğe kalkışmasıdır. 

Allah bu Millete acısın” demekten başka bir şey içimden gelmiyor. 

 Ve, Elbette, Yüzde yüz yanılıyor olmaktan...


Serdar AKİNAN
14 Kasım 2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=736

***

Hain Saldırıda Kritik sorular

Hain Saldırıda Kritik sorular




Serdar AKİNAN
23 Ekim  2007

Hakkari Dağlıca'da, 12 şehit verdiğimiz baskının ayrıntılarını bilen yok. Devlet makamları açıklama yapmıyor. Kafamızdaki soruları kim cevaplayacak 

 Dilsiz Şeytan olmayacağız... 

 Türkiye bir öfke seli içinde...Sıkılı tek bir yumruk olduk. 

 12 askerimizi şehit verdiğimizi öğrendiğimde SKYTURK ekranının yayın akışını derhal değiştirdik. 

 Özel yayına geçtik... Birkaç saat içinde Dağlıca bölgesinde verilen şehitlerin sayısının 16’ya ulaştığı haberi geldi... 8 askerimizin kaçırıldığı bizzat bölgedeki askerlerden geldi. 

 Bir gazeteci olarak aklıma üşüşen onlarca soruya yanıt bulamamanın şaşkınlığı ve öfkesi içindeydim. 

 Daha Gabar’da verilen 12 şehidin kanı kurumadan, hesabı sorulmadan nasıl bu denli sert bir darbe almıştık? Alabilmiştik? 

 Nereden geldiler? Nasıl vurdular? Bu sayılar nasıl doğru olabilirdi? 

 Genelkurmay, hükümet neden bir açıklama yapmıyordu? 

 Olay resmi açıklamaya göre 21 Ekim günü 00:20’de meydana gelmişti? 

 Genelkurmay Başkanı anında bilgilendirilmiş ardından Başbakan’a bilgi verilmişti... 

 Saatler 12:00’yi gösterirken yani olayı bizim duymamızdan ve yayına geçmemizden itibaren saatler geçmişti ve tek bir açıklama yoktu. 

 Haber merkezimize kayıtlı tam 4500 telefon geldi. 

 Bunlardan 200’ü ağlamaktan konuşamıyordu. 

 Tek bir soru vardı? 

“Bu söylenenler doğru mu? Devlet nerede ve neden bir açıklama yapılmıyor?” 

Başbakan oyunu kullandıktan sonra yaptığı açıklamada doğrudan bizi hedef aldı ve, “Ajitatif yayın yapıyorsunuz. Susun!” dedi. 

 Peki, susalım... 

 O halde şu sorulara birileri yanıt versin. 

İSTİHBARAT ZAFİYETİ VAR MI? 

 Dağlıca’daki piyade taburunun emniyet bölüğüne saldıran terörist grubun 200 kişi olduğu ifade ediliyor. Bu grup sınırımızı nasıl geçmiştir? Bu kadar yüksek sayıda bir hareket bölgedeki termal kameralar tarafından nasıl algılanmamıştır? Bölgede istihbaratın her şey olduğu biliniyor “yerel kaynaklardan” o ana kadar bir bilgi alındı mı? Alındıysa bu bilgi hangi nasıl süzgeçlerden geçirildi? “İstihbaratı kıymetlendirmeyi” hangi unsurlar (MİT, JİTEM, Emniyet istihbarat,vs) yaptı? 

PUSU MU? BASKIN MI? 

 Bu çapta zayiat için “pusu” ifadesi kullanılıyor. “Pusu” intikal halindeki birliklere “kapan” veya “ağ” atılmasıyla düzenlenen ani ve planlı saldırıdır. Bu emniyet bölüklerinin taburun etrafındaki mevzilerde “durduğu” ve “baskın” yedikleri doğru mudur? 

 BASKIN NASIL GERÇEKLEŞTİ? 8 ER NASIL KAÇIRILDI ? 

 Bu çapta bir baskın için PKK’nın bölgede haftalar süren bir istihbarat ve gözleme faaliyeti içinde olması gerektiği ifade ediliyor. Sabit mevzilerde teröristi “bekleyen” bu timlere 3 ayrı noktadan ağır silahlarla saldırıldığı söyleniyor. Ancak havan, RPG-7, bixi ağır makinelilerle gerçekleştirilen bu saldırıya karşın siperlere “girmeden” bu derece yüksek bir zaiyet verilemeyeceği de bilinen askeri bir gerçek. Evlatlarımızın siperlerin içine kadar girebilen teröristlerce “yakın mesafeden atışla veya el bombası kullanılarak” şehit edildiği iddia ediliyor. 

 Kaldı ki Genelkurmay karargahı tarafından her nedense ancak dün öğle saatlerinde “resmen” açıklanan 8 askerimizin kaçırılması olayı da bu baskının siperlere kadar girilerek yapıldığını kuvvetle destekliyor. Tüm bu argümanlar doğru mu? 

 ABD, PKK’YA İSTİHBARAT DESTEĞİ VERDİ Mİ? 

PKK’lı grubun saldırısı sırasında ve öncesinde bölgede uçuş yapan kaç ABD helikopteri olduğunu biliyor muyuz? ABD’nin bölgede konuşlu belli unsurlarının hava fotoğrafları ve benzeri datalarla Kandil’e istihbari destek verdiği mümkün veya doğru mudur? 

 PKK’LILARIN CESETLERİ NEREDE? 

 Genelkurmay saat 13:00 sularında ilk resmi açıklamasını yaptığında 23 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Bu cesetler nerede? Dağlıca’daki mevzilerin yanında mı yoksa daha derinlerdeki arazilerde mi? Daha sonra bu sayı 34’e çıktı...Basınla bu görüntülerin paylaşılması toplumun mevcut sosyal psikolojik sürecinde zararlı mı olur faydalı mı olur? 

 TSK FARKLI BİR TAKTİK İZLİYOR MU?  

PKK’nın eylem pratiğini, bölgenin coğrafi şartlarını ve muharebenin seyrini çok iyi bilen uzmanlar bu tip baskınlardan sonra PKK’lı grubun baskına son derece yakın sınır ötesi yakın arazilerde “zula mağaralara” sığındığını ve etrafta bir iki gözcü bırakarak uykuya çekildiğini anlatıyorlar. TSK’nın “manevra birlikleri” 20 yıldır değişmeyen bu paterni bozmak için nasıl bir taktik anlayış geliştirmiştir? 

 PKK’nın Dağlıca baskını sonrası birkaç kilometre güneydeki Avaşin kampına çekileceği biliniyor. Bu kamp ve çevresine birlik atılmış mıdır? 

 GABAR DOSYASI AÇILDI MI? 

 Gabar’daki 12 Mehmetçiğin ise bir “pusu”ya kurban gittiği anlaşılıyor. O olayla ilgili olarak TSK bir soruşturma açmış mıdır? Şayet açtıysa burada bir ihmal veya tedbirsizlik var mıdır? 

 Sayın yetkililer, başta hükümet, bu soruların sorulmasını istemiyor... 

 O zaman benim bir istirhamım daha var. Bu soruları biz sormayalım ama o zaman bu soruları ima yoluyla sorup TSK’ya son derece çirkin ithamlarda bulunan kalemleri de susturun. 

 Güneydoğu’da görev yapmamış kerameti kendinden menkul bazı adamların ekranları parselleyip saatlerce harita karşısında ahkam kesmesi ve bilgi kirliliğine yol açması olacak iş değil. 

 O halde basını azarlamak yerine oturup bir koordinasyon merkezi kurun bunun içinde de uzmanlardan oluşan; doğru, tarafsız ve güvenilir bilgiyi anında bizlere ulaştıracak saygın bir ekip kurun. Medyayı da 24 saat bu yapıya muhatap kılın. 

 Bu orduyu yıpratmanın kimseye hakkı yok. 

 TSK bu yakıcı soruları göğüsleyecek ve açıkça yanıtlayacak özgüvene, birikime ve sonsuz kamu desteğine elbette sahiptir. 

 Ama artık hainliğe varan bu 5. kol faaliyetlerine dur demek yerine bize cepheden saldırıp azarlamanın da vicdanla bağdaşır tarafı yoktur. 

“Haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır...”


Serdar AKİNAN
23 Ekim  2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=660

***

765

“Asker ne Yapıyor?” diye soranlara...

“Asker ne Yapıyor?” diye soranlara...




Serdar AKİNAN

03 Ekim 2007

Türkiye terör konusunda Irak yönetimiyle bir mutabakata varıyor.Manşetlere bakarsanız PKK’nın son duasını okuması gerekiyor. 

 PKK’ya ‘sıcak takip’ darbesi... Kandil’e kilit vurma imzası... Irak’la PKK’ya karşı anlaşma... 

 Yıllardır PKK’nın Irak ayağını kesemediğimiz için bu terör bitmiyor muydu? Şimdi görünen o ki bu mutabakatla işi hallediyoruz. 

 Gerçek bu mu? Valla, bence bu değil... 

 Bu mutabakatın bir siyasi bir de hukuki boyutu var. 

 Hukuki boyutu şu: Bu anlaşma her iki ülkenin parlamentolarında onaylanması durumunda geçerlilik kazanacak. 

 Irak parlamentosunda Şiiler, Sünniler ve Kürtler var... Kürtler bu anlaşmayı onaylamaz. 

 Varsayalım onayladılar. 

 Bu anlaşmanın bence en kritik maddesi sıcak takip hakkına açıklık getiren 4. maddesidir. 

 Bu maddenin ilk cümlesi sınır ihlali yapılmaması gerektiğini söylüyor. İkinci cümlesi ise açıkça, “önce izin al sonra gir” diyor. 

 Diyelim PKK bir karakolu bastı ve 10 askerimizi şehit etti. Teröristler Irak sınırına doğru kaçıyor ve 2 saat içinde Irak sınırını geçecekler. Bu anlaşmaya göre asker önce Ankara’ya Genelkurmay’a baskını haber verecek. Genelkurmay Dışişleri’ne haber verecek. Dışişleri bu konuyla ilgili Bağdat’a ulaşacak. Yazılı olarak olayı bildirecek. Bağdat ne yapacak? 

 Irak Anayasası’nın 110. Maddesi’ne göre kuzey sınırının güvenliğinden sorumlu olan peşmergeye haber verecek. Yazılı olarak. Onlar da bir kısmı PKK saflarından devşirilmiş peşmerge kuvvetleriyle olay mahalline intikal edecekler. Bu arada Selahaddin Bağdat’a Türkiye’nin sınırda sıcak takip yapıp yapamayacağını araştırdıklarını yazılı olarak bildirecek. Bağdat bu açıklamayı yazılı olarak Türk Dışişleri’ne sunacak... 

 Dışişleri de Genelkurmay’a yazılı olarak Irak’ın sıcak takip konusunu değerlendirdiğini söyleyecek. 

 Bu arada 10 şehit ne mi olacak? 

 Onlar muhtemelen memleketlerine gönderilmiş ve defnedilmiş olacaklar. 

 Siyasi boyutu ise bir başka komedi... 

 Hatırlar mısınız bir terörle mücadele koordinatörlüğü kurulmuştu... 

 Ne oldu? 

Şimdi koordinasyon kurulu kurulacak... 

 Onlar da iş takibi yapar mı bilemiyorum... Çay paralarını kimin ödeyeceği sıkıntısı olmasın gerisi kolay. 

 Bu arada askerin sessizliğini eleştiren bir kesim türedi. 

 22 Temmuz sonrası asker yenildiği için sessiz kalıyormuş. Böyle saçma sapan bir uğultu var bir kesimde. 

 Asker, ne sahada kurulan 1. ve 2. Cumhuriyetçi takımların karikatürize ilk 11’leriyle ilgileniyor... 

 Ne de arkasında kimsenin durmadığı bir taslak anayasa metni üzerinden kopartılan “Malezya olur muyuz?” saçmalığıyla vakit harcıyor. 

 Ama “karanlık savaş” konsepti içinde son derece kapsamlı asimetrik bir savaş düzeneğine geçiyor. 

 Ve, ABD’de (ile?) kaim birilerinin, büyük bir yanılsama ile, “umduğu gibi” AKPARTİ burada topyekün hasım değil... 

 Tam tersine, bu asimetrik savaş çağında, meselenin çok boyutlu bir milli dava olduğunu düşünen her unsur, görünüşte atomize duran bu kollektifin mütemmim cüzü... 

 Ve, tersi de doğru...

Serdar AKİNAN
03 Ekim 2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=597

********************


Kürdistan’ı Kabul et... PKK bitsin!

Kürdistan’ı Kabul et... PKK bitsin!


Serdar AKİNAN
27 Kasım 2007

Çok mu iddialı geldi bu başlık? 

 Gelmesin... Olan bitenin arka planında tam da bu formül yatıyor...Tutarsa... 

 Çok uzun ve dolambaçlı laflarla kafanızı karıştırmayacağım. Açık verilerden yola çıkarak başlıktaki tezimi anlatacağım. 

 Apo’yu Türkiye’ye kim teslim etti? 

 ABD. 


 ABD, İngiltere ve İsrail’nin, büyüyen İran (Şii) tehlikesine karşı, yüzde yüz güvenebileceği, en sadık ve monoblok gözüken yapı nerede? 

 Irak’ın kuzeyinde... 

 Yani? Kürdistan’da... 


 ABD neden Türkiye’ye yüzde yüz güvenemez? 


 1Mart’ta test etti. Gördü...Türkiye, siyasal ve sosyal olarak çok parçalı...Karar odakları farklı etki alanlarına sahip. Irak’ta başı bu kadar beladayken bir başka bölgesel ve derin sorunla daha uğraşmak istemiyor. 

 5 Kasım günü, Washington’da PKK’nın “PKK olarak bitirilmesi” kararlaştırıldı. 

Yani? 

 Yani ABD Türkiye’ye “büyük bir şey” verdi... 

 Karşılığında ne aldı? 


“Kürdistan’a karışmayacaksın...” dedi. Barzani de hemen akabinde “güvence verilerek” rahatlatıldı. 

Hükümet ve belli güç odakları, PKK’yı denklemden çıkartma planları içinde ve bu arada Kürdistan’a da ses çıkartılmayacak. 

 Beni hiç kimse, bu coğrafyada ABD, İngiltere ve İsrail’in desteğiyle, onların dikte ettiği bir karara uyarak hareket eden bir Türkiye’nin orta ve uzun vadede kazançlı çıkacağına ikna edemez. 

 Dolayısıyla, bu denklem, şayet gerçekleşirse, ısrarla savunuyorum, orta ve uzun vadede bu ülkeye zarar verecek gelişmeler olacaktır. 

 Öncelikle PKK’nın bu denklemden, bu kadar kolaylıkla çıkartılabileceğini düşünmek saflık olur. 

 Peki ne olabilir? 

 Önümüzdeki günlerde, “bir takım sözler alan” yönetici PKK kadroları dağdan “inebilir”... 

Dağda, eline aldığı silahı henüz kullanmamış binlerce Kürt genç Mahmur’a geçebilir... 

 Mahmur’dakiler de BM gözetiminde Türkiye’ye gelebilir... 

 TSK, sınır ötesine konuşlanabilir... Mehmetçik ve peşmerge birlikte çay içerken çekilmiş şirin fotoğraf kareleri manşetleri süsleyebilir. 

 Tüm bunlar artık pek mümkün, görünen o ki “konuşulmuş-anlaşılmış” senaryolar... 

Şu soruyu soran var mı? PKK bu adımları ne karşılığında atacak? Asıl soru budur... Bu sorunun yanıtı da önümüzdeki süreçte gömülüdür. 

“Bir barış yapılacaksa kendi aramızda yapalım... ABD işbirlikçisi Talabani ve Barzani ile değil... Bölgeye çöreklenen emperyalist güçlerle değil... İstiklal harbindeki ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki haklarımızı verin... Üniter devlet içinde kalmak istiyoruz. Silahları kaldırıp atalım. Akan kan dursun.” 

Bunu kim diyor? 

 Öcalan... 

 AK Parti ne yapıyor? 

 O hakları vermeye hazırlanıyor... Şahane... Buna bir itirazım yok! 

 Güzel de o adımları bize ABD, İngiltere ve İsrail attırıyor. 

 Sevr ile Lozan arasında bir noktaya mahkum ediliyor Türkiye. 

 Masanın karşı tarafında bin yıllık toprakdaşlarım oturmuyor ki... Binlerce kilometre öteden gelip bu enerji havzalarını kontrol altına almak isteyen, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bu bölgede milyonlarca insanı öldürenler oturuyor. 

 Dağdaki PKK’nın Apo’dan bağımsız ve ABD-Barzani-AKP’ye uygun adımlar atacağını düşünmek saflıktır diyorum. 

 Süreç geçmişe gebe... 

Serdar AKİNAN
27 Kasım 2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=776

***************

BU YAZI ANLAYANA

BU YAZI ANLAYANA…



Serdar AKİNAN

27 Kasım 2007

‘Önümüzdeki 2 ay içinde alınacak ve uygulamaya sokulacak kararlar bu ülkeyi 10 yıl içinde son derece kanlı bir iç savaşın içine sokacak kadar vahim...’ 

Bu cümle geçen akşam bir araya gelip uzun uzadıya süreci irdelediğim bir siyasetçiye ait... 

 O genelde eleştirisini AK Parti üzerine kurdu. 

 AK Parti’yi; Başbakan’ı eleştirdi... 

 Ben ise bu kapsamlı eleştirilerin bir kısmına “kısmen” katılmakla birlikte çok başka bir açıdan meselelere dair düşüncemi söyledim... 

 Ben AK Parti’yi eleştirmiyorum. Bir parça geri çekilip tarihe bakınca sonuç şayet ilk paragraftaki kadar vahim bir sona gidiyorsa bunun müsebbibinin “emaneti” kötü yöneten kadrolar olduğunu düşünüyorum. 

 Benim temel eleştirim ise askere daha doğrusu TSK’nın komuta kademesine. 

 Açık açık konuşalım. 

 2. AK Parti dönemi 2.Cumhuriyettir. 

 AK Parti iktidarı Fethullah Gülen’in test sürüşüdür. 

 1989’dan bu yana ve 11 Eylül’den bu yana olan bitenleri değerlendirdiğinizde; Fethullah Gülen hareketinin nereden ve neden desteklendiğini anladığınızda, 28 Şubat süreciyle beraber, bugüne baktığınızda sonuç budur. 

 Jakoben Kemalistler başaramadılar. 

 Bu gerçeği de itiraf edin artık. 

 Devlet yani mülkiye ve harbiye ilk sorumludur. 

 Mülkiye ve harbiye 1950’den beri Atatürk’ün mirasını kötü yönetmiştir. (Aslında İsmet Paşa’yı milat almak daha doğru...) 

İkinci sorumlu ise siyaset-tarikat-mafya üçgenidir. (Son döneme medyayı da eklemek şarttır.) 

 Müteahhit kafalı sağ zihniyetler bu ülkeyi yağmalatmıştır. 

 Eğitim, sağlık ve adalet göçmüştür. 

 Özal’la başlayan süreç ise mutlak teslimiyettir. 

 Kimse kendini kandırmasın. Derviş’le başlayan süreç AK Parti tarafından milim sapma olmadan “başarı” ile sürdürülmektedir. 

 22 Temmuz günü ise ılımlı İslam artık iktidarını ilan etmiştir. 

 Tandoğan’ı ve ardından birçok meydanı dolduran o milyonlara da, naçizane, bir önerim var... 

 Aklınızdan geçen o cümleyi ben dahil herkes biliyor. Kendini Atatürkçü ve laik olarak niteleyen o “yüreği incinmiş” kitle son zamanlarda hep şu minvalde konuşuyor: 

“Özkök de bunlardan biriydi, Büyükanıt gelecek her şey bitecek. Hay Allah, galiba o da olmadı sıra Başbuğ’da...” 

Bu hastalıklı düşünceleri bir yana bırakın ve uyanın..! 

İddia ve tespitim şu: E-muhtıra’nın verildiği günden bu yana, bu ülkede en çok yıpranan kurum TSK’dır. 

 Bunun müsebbibi de bizzat komuta kademesidir. 

 Durun! Hemen hiddetlenmeyin... Biz daha öfkeliyiz. 

 Neden mi? Şundan: 

 5 Kasım süreciyle ortaya çıktı; 2. Cumhuriyetin ilk büyük adımı atılmakta ve başka ellerin kurdurduğu ve orta vadede bize açık bir tehdit olacak şoven milliyetçi bir Kürdistan’a “olur” verilmektedir. 

 Diğer adımları da 2008 ortasına kadar göreceğiz. Tahmin etmek zor değil... 

 Elbette bu bir tercihtir. Siyasi bir tercihtir... Demokratik bir tercihtir. 

 Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin karakterini değiştirecek nitelikte bu tercihi tercih etmeyen yığınların endişelerini ifade ettiğini düşündükleri samimi ve güvenilir bir siyasi kadro yoktur. 

 AK Parti ise kendi içinden empatik bir Cumhuriyetçi anlayış çıkarma dinamiğinden maalesef mahrumdur. 

 Bu onun kaçınılmaz sonu olacaktır. Ama endişe veren mesele bu sonun aynı zamanda Cumhuriyetin de sonu olmasıdır. 

 Burada durun ve bir zahmet Atatürk’ün gençliğe hitabesini okuyun... (Yok gerçekten okuyun...) 

 Bu metni , bir kariyer için, ezbeleyenlere ve ezberletenlere değil... 

 Anlayıp, her ne pahasına olursa olsun, uygulayacaklara ihtiyaç duyulan günlerdeyiz. 

 Atatürk, o hitabeyi de kalkıp ne askeri-sivil bürokratlara ne de siyasilere yazdı... 

Gençliğe yazdı... 

Okuyun ve düşünün...

Serdar AKİNAN
27 Kasım 2007


https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=766

***

5 Kasım’dan önce 5 Kasım’dan sonra...

5 Kasım’dan önce 5 Kasım’dan sonra...

Serdar AKİNAN
24 Kasım 2007

5 Kasım’dan önce... 

 Türk ordusu sınır ötesi operasyona hazırdı. 


5 Kasım’dan sonra... 


 Türk ordusu sınır ötesine, büyük çaplı operasyon yapmayacak... 


 Neden? 

 Gerek kalmayacak... Çünkü ABD “ Anlık İstihbarat ” verecek. 

 Anında vuracağız... 

 (Enemy of the state filminden sahneler tam burada girer..!) 

 5 Kasım’dan önce... 

 Barzani PKK’ya “yataklık” yapıyordu... 

 5 Kasım’dan sonra 

İçinde Barzani geçen bir cümle duyan oldu mu? 

 (Kuzey Irak’taki siviller hedefimiz değil o anlama gelmez di mi?) 

 5 Kasım’dan önce... 

 Tüm gözler Başbakan Erdoğan’daydı... 

5 Kasım’dan sonra... 

 3 orgenerale bakıyoruz... 

 (Fonda alkışlar...) 

 5 Kasım’dan önce... 

 PKK terör örgütüydü... 

 5 Kasım’dan sonra... 

 PKK düşman ilan edildi. 

 Terör örgütünün düşman olmadığını da anlamış olduk. 

 (Fonda siyah beyaz bir Chomsky saçını başını yolar...) 

 5 Kasım’dan önce... 

 Genelkurmay ABD’yi suçluyordu... 

 5 Kasım’dan sonra... 

 Genelkurmay ABD ile ortak çalışacak... 

 (Loş mekanda onlarca plazma ekran, uydu görüntüleri, koşuşturan rütbeliler ve durmadan çalan kırmızı telefonlar) 

 5 Kasım’dan önce... 

 PKK Kuzey Irak’taki kamplarda konuşlanıyordu. 

 5 Kasım’dan sonra... 

 Irak’ı derhal terk edecek. 

 (Yıllar önce Birand’ın Coşkun Aral’la çektiği eğitim yapan PKK’lılar ters okunur... Geri geri koşarlar) 

 5 Kasım’dan önce... 

 Ben, “bu görüşme çok önemli...” 

diyordum... 

 5 Kasım’dan sonra... 

“Bu kadarını ben bile beklemiyordum...” diyorum. 

 (Kafasını duvara vuran 

 Akinan...) 

 Uzun lafın kısası... 

Güleriz ağlanacak halimize... 

 Neden mi? 

Şundan... 

 ABD, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurduruyor. 

 Türkiye Kerkük’ü de içine alan bir Kürt devletini “casus belli” yani savaş sebebi sayıyordu. 

 Düne kadar bu söylediğim devlet politikasıydı. 

5 Kasım itibarıyla, şayet süreç değiştirilmezse, Kürdistan’ın kurulması artık “casus belli” değildir. 

“Anlık istihbarat” ve “üçlü askeri mekanizma” ile ABD AK Parti’nin üzerinden devasa bir yükü aldığını düşünüyorum. 

 Bush-Erdoğan görüşmesinde Barzani’ye yönelik en ufak bir ifade olmaması çok dikkat çekicidir. 

 Nereden nereye geldik kısaca bir bakalım mı? 

Karakollarımız basıldı. 

Evlatlarımız şehit düştü... 

 Tezkere istediniz. 

 Millet verdi... 

 ABD, 5 Kasım itibarıyla, kurulacak bir Kürt devletine açıkça sahip çıktı. 

Kerkük referandumuna aylar kala nasıl bir strateji oluşturacaksınız? 

 8 gariban askeri suçlamayı bi yana bırakın da bu ciddi meseleye bi bakın. 

Serdar AKİNAN
24 Kasım 2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=743

****************

Erdoğan Büyük Siyasetçi...

Erdoğan Büyük Siyasetçi... 

Serdar AKİNAN
19 Aralık 2007


Bu Başlık Latife olsun diye atılmadı... 

Hakikaten Öyle olduğuna artık kesinlikle inanıyorum. 

Neden mi? 

 Kürt meselesinde geldiğimiz noktaya, son birkaç aylık kilometre taşlarıyla birlikte bakın, bu kompartımandaki derin sorunu nereden nereye taşıdığını göreceksiniz. 

 Haftalardır yazıyorum. 5 Kasım zirvesinden itibaren Kürt meselesinde Türkiye yeni bir raya oturmuştur. 

 Başbakan'ın uygulamaya koyduğu bu plan, uzun vadede ciddi riskler içermekle beraber, artık "askerle birlikte kotarılan" büyük plan imajı kamuoyuna hakim olmuştur. 

 Kaldı ki, bu boş bir imaj değil... Askerle entegre yürüyor. 

Şimdi sizlerle Türk medyasında pek duyulmayan ama çok önemli olduğunu düşündüğüm bir metni paylaşacağım. 

 Aşağıdaki satırlar, İmralı'da yatan Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla 5 Aralık tarihinde yayınladığı son bildiriden alındı. 

Kürt sorununun çözümü için 9 öneri bakalım neler... 

 " Kürt olgusu demokratikleşmenin temel olgusu olarak ele alınmalı, Kürt kimliği yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Hatta yeni anayasa değişiklikliklerinde yer alacak " Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bütün kültürlerin demokratik bir şekilde varlığını ve kendini ifade etmesini kabul eder" şeklinde bir madde bile bu talebimizi karşılayacaktır. 


 Dil, kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlama olmamalıdır. Türkçe radyo, TV hangi kurala bağlıysa, Kürtçe ve diğer dillerdeki yayınlar da aynı prosedüre bağlı olarak faaliyet yürütmelidir. Kültürel faaliyetler için de aynı hukuki kurallar ve prosedür işletilmelidir. 


 Temel eğitimde Kürtçe eğitim dili olarak kullanılmalıdır. İsteyen herkes bu okullarda çocuğunu okutabilmelidir. Liselerde ise Kürt kültürü, Kürt dili ve edebiyatı dersleri konulmalı, bunlara seçmeli ders olarak eğitim müfredatında yer verilmelidir. Üniversitelerde ise Kürt dili, edebiyatı, kültürü ve tarihi yüksek okulları kurulmalıdır. 


 Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalı, serbest siyaset yapmanın tüm koşulları sağlanmalıdır. Kürt sorununu ilgilendiren konularda da bu özgürlükler bütünüyle tanınmalıdır. 


 Partiler ve seçim yasaları demokratikleştirilerek Kürt halkının ve tüm demokratik güçlerin iradelerinin demokratik siyasete katılması sağlanmalıdır. 


 Demokratik yerel yönetim yasası çıkarılıp demokrasinin derinleşmesi ve yaygınlaşması sağlanmalıdır. 


 Koruculuk ve devlet içinde yuvalanmış gayrı meşru çeteler lağvedilmelidir. 


 Savaş döneminde zoraki göç ettirilen köylülerin köye dönüşleri sağlanmalı. Bunun için gereken idari, hukuki, ekonomik ve sosyal tedbirler alınmalıdır. Bunun yanında bir de ekonomik kalkınma seferberliği başlatılmalı, teşvik ve tedbirlerle ekonomi canlandırılarak Kürt halkının ekonomik refahı yükseltilmelidir. 


 Bir toplumsal barış ve demokratik katılım yasası çıkarılmalı, bu yasayla gerillanın, cezaevindekilerin, yurtdışındakilerin ve yurtdışına çıkmak zorunda kalmış tüm sürgünlerin hiçbir kayıt konmadan demokratik siyasal yaşama katılması sağlanmalıdır.'' 

Şimdi, buradaki bazı maddeler aynen Öcalan'ın öngördüğü gibi gerçekleşecek... 

 Büyük plan bu çerçevede yürüyecek. 

 Erdoğan, büyük adımlar atmaya hazırlanıyor. 

 Başarırsa, sonuçları yerel seçimlerde göreceğiz.(...ki başaracak) 

 Yol kazası olursa fatura kime çıkacak dersiniz? 

 Tüm bunlar bu şekilde yazılıp çizilir ve başka bir sürü ajanda (saymaya hacet var mı?) bu sürece paralel benzer ivmelerle açıkça ilerlerken, olan biteni "sürece entegre görüntü vererek izleyen" mevcut komuta kademesine... 

 Erdoğan büyük siyasetçi... Gerçekten şapka çıkartıyorum. 

 "Gaflet ve Dalalet ve hatta Hıyanet içinde bulunanlar" gerçekte kim sizce? 

Serdar AKİNAN
19 Aralık 2007

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=839

***

Karnınızdan Konuşmayın..!

Karnınızdan Konuşmayın..!


Serdar AKİNAN
08 Ocak 2008 


5 Kasım tarihinde Beyaz Saray’da yapılan görüşmede Bush ile Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmeye dair şöyle bir iddia ortaya atıldı: 

“Bush’a bazı sözler verdildiği sanılıyor... Bunlar, Kürtlerin bölgesel hükümetinin tanınması ve PKK savaşçıları için daha liberal bir affı içeriyor...” 

Dışişleri bu iddiayı derhal yalanladı. 

Başbakan daha sonra katıldığı bir programda son derece ağır ifadeler kullanarak bu haberi reddetti. 

 Peki, bu haber nerede yayınlandı? 

The Economist dergisinde... 

 Haberin kaynağı kim? 

 Haberde İmza yok. 

 Ancak Odatv.com bu soruya bir iddia ile açıklık getirdi. 

“Bu tür uluslararası dergiler, buna benzer önemli haberleri yapacağı zaman mutlaka ilgili ülkedeki muhabiri ya da temsilcisi ile bilgi alışverişinde bulunur.” 

The Economist’in Türkiye temsilcisi kim? 

 Amberin Zaman... 

 15 yıldır Türkiye’de gazetecilik yapan Amberin Zaman, Türkiye’de çok önemli haber kaynaklarına sahip. 

 Amberin Zaman’ın eşi ise ABD’li bir diplomat... 

 Joseph Pennington. 

 Ankara’da ABD Büyükelçiliği’nde sözcü olarak diplomatlık yaptı. 

Peki, Joseph Pennington şu an nerede? 

 ABD Dışişleri’nde görevli... Erivan’da... 

 Peki günlerdir ben ne diye yazıyorum..? 

 5 Kasım tarihine kadar Türkiye’ye karşı savaş naraları atan Barzani ve Talabani ne oldu da bir anda sustu..? 

 Ne oldu da Talabani, “AK Parti Hükümeti’ne karşı savaşmak, Kürt halkının çıkarlarına karşı savaşmak demektir” açıklamasını yaptı... 

AK Parti’ye yakın bir gazetede yazan değerli bir kalem, “Kuzey Irak’ta bir oluşuma karşı mısın?” dedi... 

 Hayır, değilim... Orada bir oluşum yok... Orada adı konmamış bir devlet zaten yıllardır var. İsteyen gitsin görsün... 

 Amerika’ya karşıyım. Kanlı ve kirli planlarına karşıyım. 

 Müslümanları öldürmesine karşıyım. İşbirlikçilerine karşıyım. 

 Bu konuda söyleyeceğim söz şu: 

 AK Parti ABD’nin bölgesel planlarıyla tam bir mutabakat içinde, güvenle, ilerliyor... Allah selamet versin. 

 Bu planın birinci aşaması bölgesel Kürt yönetimini tanımaktan geçiyor... 

 Halkımızın büyük desteğine sahip AK Parti çıkıp açıkça neden böylesi bir plana entegre olduğumuzu anlatmalıdır. 

 Tıpkı türban meselesi gibi bu derin sorun da ancak toplumsal mutabakatla sağlanır. 

 Etkileri son derece zayıflayan neo-con’lar yarın iktidardan tamamen uzaklaştığında ABD politikaları dönüşürse ne yapacaklar? 

 Kürtlerle bizi bir arada tutan bağ kardeşliktir, İslam’dır, karışan kanlarımızdır... 

 Simsiyah akan petrol için oluk gibi Müslüman kanı akıtmaktan çekinmeyenlerle bir büyük dostluk? 

 Neden? 

 Ne uğruna? 

Serdar AKİNAN
08 Ocak 2008 

 https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=887

***

Barzani Saf dışı Kalacak

Barzani Saf dışı Kalacak

Sedar AKİNAN 
08 Ocak 2008

Bu bilgi Washington Kaynaklı... 

5 Kasım tarihinde Washington'da Erdoğan'la Bush arasında gerçekleşen görüşme milattı... 
Türkiye açısından, Irak açısından, İran açısından kısacası tüm bölge açısından çok kritik bir mutabakata varıldı. 
Günlerdir bu sütunda ABD ile Türkiye arasındaki bu anlaşmanın uzun vadeli tehlikelerinden bahsediyorum... 
 Ortaya çıkan tabloda PKK'nın PKK kimliğiyle sahneden çekilmesi için düğmeye basıldığı çok açık... 
 Bu kapsamda meydana gelecek olası etkiler için sadece askeri değil çok ciddi bir takım siyasal adımların atılacağı da görülüyor. 
 The Economist'in gündeme getirdiği "PKK'nın halli karşılığında bölgesel Kürt yönetiminin tanınması için bir gizli mutabak var" iddiasının ötesine nihayet geçebildim. 

 Edindiğim Washington kaynaklı bilgiye göre bu mutabakat çok önemli temel bir siyaset haritasına dayanıyor. 

 Türkiye bölgesel Kürt yönetimini tanıyacak. 

 Kerkük bölgesel Kürt yonetimine bağlanmayacak. 

 Mesut Barzani muhatap olmayacak. 

Şayet bu bilgiler doğruysa ilk bakışta Türkiye açısından kısa vadede büyük kazanımlar var. 

 PKK belası bitiyor. 

 Kuzeyde zaten var olan özerk yapı resmen tanınıyor. 

 Kerkük Kürtlerin idaresine verilmiyor... 

 Fakat en ilginci bence, Mesut Barzani'nin, Türkiye'nin baskısıyla, resimden çıkartılması... 

Bunu biraz daha sorguladım ve altından şöyle bir bilgi daha çıktı... 

Barzani feodal bir lider ve ABD'nin kendilerine biçtiği rolden daha fazlasını talep ediyor. 

 En mühimi esnemiyor... 

 Türkiye'nin aldığı bu pozisyon, ABD açısından o denli hayati ki bu uğurda Barzani feda edilebilir... 

 "Mesut Barzani olmazsa kim?" sorusunun yanıtı da hayli ilginç... 

 Bir kaynağım Washington'da çok sevilen Behram Salih isminin geçtiğini söyledi ancak bölgesel dengeleri bilenler bunun imkansız olduğunu dile getiriyor... 

 Muhtemel isim Neçirvan Barzani... 

 Türkiye açısından hayati öneme sahip tüm bu gelişmelerin gerçekleşip gerçekleşmediğini zaman gösterecek. 

 Ben ABD kaynaklı bu planın nihayetinde terör belası bitiyor ve ciddi kazanımlar içeriyor imajı verse de uzun vadede çok ciddi riskler içerdiğinde ısrarcıyım... 

 Birincisi İran'dan dolayı... 

İkincisi Kürt meselesini ancak ve sadece aramızda çözebileceğimize inancımdan ötürü... 

 Öcalan'ın açıklamalarını okuyorum ve artık ona katılıyorum.... 

 Çok rahatsız edici gelebilecek bu itirafımı anlamak için sadece bi parça internette gezinmeniz ve varolan siyaset fotoğrafını, tüm boyutlarıyla, önyargısız görmeye çabalamanız gerek... 

Serdar AKİNAN
08 Ocak 2008 

https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=altin-yazi-detay&kod=880

***

19 Ağustos 2014 Salı

KAN UYKUSU – YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER

.


KAN UYKUSU – YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER

KAN UYKUSU

YAYINLANMAYAN BÖLÜMLER.


http://hepar.org.tr/kan-uykusu-yayinlanmayan-bolumler.aspx

..