Mersin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mersin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mart 2019 Salı

Akdeniz'de doğalgaz ittifakı dışında kalan Türkiye alternatif arıyor,

Akdeniz'de doğal-gaz ittifakı dışında kalan Türkiye alternatif arıyor.,




doğal gaz üretim
doğal gaz üretim

İsrail’in Tamar ve Leviathan sahaları ile Mısır’ın Zohr sahasında çıkartılan doğal gazın Güney Kıbrıs'ta Afrodit sahasında çıkarılan gaz ile birlikte AB ülkeleri için alternatif bir doğal gaz tedarik kaynağı haline gelmesi, bu ülkeler arasındaki enerji işbirliğini gündeme getirdi.

AB tarafında da desteklenen EastMed doğal gaz boru hattının inşasına ilişkin görüşmelerde sona yaklaşıldı. İtalyan ENI ve Fransız Total firması tarafından ihalesi kazanılan 3 numaralı sahada da zengin doğal gaz kaynaklarının bulunduğuna yönelik bilgilerin kamuoyu ile paylaşılması Kıbrıs, İsrail ve Mısır gazının AB için alternatif bir doğal gaz tedarik kaynağı olabileceğine yönelik düşünceyi kuvvetlendiriyor.
Doğu Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler tarafından AB’nin desteğiyle doğal gaz etrafında örgütlenen işbirliği, başlangıçta temel politikasını Doğu Akdeniz’de kendisiyle beraber en uzun kıyı hattına sahip olan Mısır ile imzalanacak bir Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) sınırlandırma anlaşmasına yoğunlaştıran Türkiye’yi alternatif arayışlara itti.

–– ADVERTISEMENT ––
Türkiye her ne kadar 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmasa da Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölgeler'in kıyıdaş ülkelerinin katılımıyla ilgili ülkelerin kıyı uzunluğunu esas alan hakkaniyet ilkesi çerçevesinde belirlenmesini savunuyor. Rum kesiminin, Ada’nın tamamını temsil ederek Mısır, Lübnan ve İsrail ile yaptığı MEB sınırlandırma anlaşmaları, Türkiye tarafından hem KKTC’nin haklarının korunması hem de bazı noktalarda kendi muhtemel MEB sınırlarının ihlal edildiği gerekçesiyle kabul edilmiyor.

Akdeniz'de Askeri gerginlik artabilir

1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde tanımlanan MEB’in aksine, Kıta Sahanlığı'nın ilgili ülke tarafından ilan edilme zorunluluğu yok. Türkiye resmi olarak duyurmasa da teamül hukuku haline gelmiş Kıta Sahanlığındaki ilgili kıyıdaş ülke haklarını kullanmayı düşünüyor. Bu politika doğrultusunda KKTC ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması 2011 yılında imzalandı. 11 Şubat 2018 tarihinde 3 numaralı parselde İtalyan ENİ firması adına sismik araştırma yapan Saipem 12000 adli geminin faaliyetleri Türk Deniz kuvvetleri unsurları tarafından Muhtemel Kıta Sahanlığını ihlal ettiği gerekçesiyle engellendi.
Rum Yönetimi, Fransa’ya hava ve deniz üslerini kullanma hakkı tanıdı. Bu hakkın Fransız donanması tarafından Total ve Eni ortaklığının ilerleyen zamanlarda yapacakları sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine destek amaçlı olarak kullanılması bölgedeki askeri gerginliği daha da arttırma potansiyeline sahip.

Türkiye KKTC'ye üs inşa edecek mi?

Mısır’ın da dahil olmasıyla oluşan bölgesel ittifak ve AB’nin desteği Türkiye’yi oyunun kurallarını değiştirmeye zorluyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamasını bu yönde değerlendir mek gerekiyor. Daha önce sismik gemisi Barbaros Hayrettin Paşa tarafından araştırma yapılan KKTC, Mersin ve İskenderun sahalarında tekrar bir sondaj faaliyetinin yapılabileceğini beklemek olası. Ancak bu faaliyetten Türkiye’nin amacının petrol veya doğal gaz çıkarmaktan ziyade, diğer aktörleri kendisiyle işbirliğine zorlamak olması akla daha yatkın geliyor.
Türk Deniz Kuvvetleri tarafından KKTC’de, Ada'nın güneyindeki İngiliz üsleri gibi egemen bir Türk üssünün inşası konusunda Türk Dışişleri Bakanlığı'na yapılan teklifin gündeme getirilmesi de bu düşünceyi destekliyor. 
Söz konusu düşüncelerin ne kadarının eyleme dönüştürülebileceği ise büyük bir soru işareti. Bu tür söylemleri diplomatik olarak tarafları müzakere masasına çekmek için yapılan faaliyetler olarak okumak daha doğru. 
Avrupa'nın gaz tedarikinde tekel konumu korumak isteyen Rusya önemli aktör
Ayrıca dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir diğer belirleyici aktör de, AB’nin doğal gaz tedarikindeki tekel konumunu devam ettirmek isteyen Rusya. Hem AB hem de Türkiye’nin alternatif tedarik kaynaklarına sahip olması, doğal gazı ekonomik ve diplomatik bir aparat olarak kullanan Rusya için istenen bir durum değil.
Nitekim Rusya Doğu Akdeniz’de yaşanan bu gelişmelere sessiz kalmayacağını da 1-8 Eylül arasında 24 gemi ve 2 denizaltı ile 34 uçağın katılımıyla icra edilen tatbikat ile gösterdi.
Tatbikat esnasında Ruslar tarafından Girne ve Mersin arasındaki sahaya yönelik olarak yayımlanan tehlike ilanı, hem KKTC hem de Türk karasuları nı ihlal etmişti. Ruslar bu hareketle söz konusu bölgede yapılanilecek bir sondaj faaliyetine karşı olumsuz bir tavır takınanilecekleri ni göstermişti.
Bölgede yaşanan gelişmelerin her gün Türkiye’yi yalnızlığa ittiği böyle bir dönemde, Türkiye tarafından yapılacak bir sondaj faaliyeti domino etkisi yaparak denizde bir çatışmanın fitilini ateşleyebilir.

***

13 Temmuz 2017 Perşembe

SOSYO-EKONOMİK ALANDA ATILAN ADIMLAR


SOSYO-EKONOMİK ALANDA ATILAN ADIMLAR 



SOSYO-EKONOMİK ALANDA ATILAN ADIMLAR 

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri, ekonomik ve sosyal gelişmişlik açısından bölgeler ve iller arasında dengeli bir kalkınmanın 
sağlanamamış olmasıdır. 1960’lı yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan kalkınma planlarıyla iller ve bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal gelişmişlik 
farklarının azaltılmasına yönelik planlama çalışmaları yapılmışsa da bu alanlarda kayda değer gelişmeler elde edilememiştir. 2000’li yıllara kadar, tüm bölgelerin ve illerin dengeli kalkınması için temel şart olan ulaşım altyapısının geliştirilmesi ile kırsal alanda yaşayan vatandaşların yol ve içme suyu gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi noktasındaki görevlerin yerine getirilmesi ihmal edilmiştir. 


< Kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın yol, içme suyu gibi altyapı hizmetlerinden mahrum olması, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere sınırlı erişimve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör sorunu nedeniyle kırsaldan bölge illerine doğru ortaya çıkan göç olgusu acilen ele alınması gerekensosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.  >

Ulaşım alyapısındaki yetersizliklerin yanında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki güvenlik kaygıları nedeniyle ekonomik gelişme bağlamında sanayi ve üretim tesisleri ülkenin belirli bölgelerine sıkışmıştır.

Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere ekonomik olarak geri kalan bölgelerde ise devletin kısıtlı yatırımlarına ve teşvik mekanizmalarına 
rağmen yeterli bir sanayi ve üretim altyapısı oluşturulamamıştır. 

Ülkenin ekonomik azgelişmişlik sorunu ile karşı karşıya olan bölgelerinde buna paralel olarak sosyal azgelişmişlik sorunu ortaya çıkmıştır. 
Kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın yol, içme suyu gibi altyapı hizmetlerinden mahrum olması, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere sınırlı erişim ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör sorunu nedeniyle kırsaldan bölge illerine doğru ortaya çıkan göç olgusu acilen ele alınması gereken sosyal sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 

Bu bağlamda, son on yıllık dönemdeki demokratikleşme süreçlerine paralel olarak başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere ekonomik yatırımlara hız verilmiş ve bölgesel gelişmişlik farkını azaltmak için ekonomiden sosyal hayata, eğitimden sağlığa, altyapıdan enerjiye kadar pek çok alanda yoğun yatırımlar gerçekleştirilmiştir. 

On yıllık süreçte, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri illerine yapılan kamu yatırımları toplamı, 37 milyar TL’yi geçmiştir. 
Belirtilen çerçevede; ekonomik kalkınma sağlanmıştır. Sağlık ve sosyal güvenlik alanında köklü reformlar gerçekleştirilmiştir. Havalimanları, havayolu trafiği ve yolcu sayısı artırılmıştır. Bölünmüş yollar artırılarak karayolu trafiği rahatlatılmıştır. Toplu konut projeleri yaygınlaştırılmıştır. Daha az gelişmiş bölgeleri sosyo-ekonomik açıdan canlandırmak için kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın yol ve içme suyu gibi temel hizmetlere erişimi amacıyla Köylerin Alt yapısını Destekleme (KÖYDES) ve Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi (BELDES) Projeleri uygulamaya konulmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin sosyal kalkınmasına yönelik olarak 
Sosyal Destek Programı (SODES) uygulanmaya başlanmıştır. Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasında iş birliğini geliştirmek ve yerel potansiyeli harekete geçirmek amacıyla Kalkınma Ajansları faaliyete geçirilmiştir. Kapsayıcı, yenilikçi ve hane özelinde ihtiyaca yönelik sosyal yardım ve sosyal destek programları geliştirilmiş ve bilhassa yoksul, kimsesiz ve muhtaç vatandaşlarımız için kullanılan sosyal yardım kaynakları önemli oranda artırılmıştır. Engellilerin, şehit yakınlarının ve gazilerin hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik sosyal politika uygulamaları hayata geçirilmiş, dezavantajlı gruplara yönelik uygulanan pozitif ayrımcılığın kapsamı genişletilmiştir. 

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Eylem Planı ile bölgedeki refah artırılmıştır. Çeşitli nedenlerle köylerinden ayrılan ailelerden geri dönmek isteyenlerin iskan 
edilmeleri amacıyla Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP) başlatılmıştır. Terör mağdurlarının zararları tazmin edilmeye başlanmıştır. 

Çalışmanın envanter bölümünde kronolojik olarak detaylı bir şekilde sıralanan bu adımlardan başlıcaları aşağıda açıklanmıştır: 

Makro Ekonomik Göstergeler ve Ekonomik Kalkınma 

Türkiye’nin demokratikleşme ve insan hakları alanında son on yılda gerçekleştirdiği reformlar, son derece olumlu makro-ekonomik göstergeler 
ve sosyal kalkınma ile birlikte gerçekleştirilmiştir. Dünyadaki krizlere ve bölgemizdeki olumsuz gelişmelere rağmen, ülkemizin yakaladığı ekonomik ve sosyal kalkınma göstergeleri, Türkiye’deki demokratikleşme ve insan hakları alanındaki reformları kolaylaştırıcı bir etki yapmıştır. 
Zira ekonomik göstergelerin olumlu olmadığı bir ortamda, köklü değişim ve dönüşüm reformlarını gerçekleş tirebilmek çok daha zor olacaktı. Bu bağlamda, aşağıda, bu değişim ve dönüşümü kolaylaştıran belli başlı makro-ekonomik gelişmelere değinilmektedir. 

2002 öncesi dönemde, Türkiye; yurt içi ve yurt dışı yatırımların neredeyse tamamen durduğu, sermayenin yurt dışına kaçtığı, işsizliğin had safhaya çıktığı, yakın tarihinin en büyük ekonomik daralmasını yaşayan, her gün onlarca şirketinin kapandığı bir ülkeydi. 

2002 sonrası dönemde ise Türkiye ekonomisi, büyük bir dönüşüm geçirmiş ve pek çok alanda yapısal reformlar hayata geçirilmiştir. 

Bu çerçevede kamu maliyesine disiplin getirilmiş, başta mali piyasalar olmak üzere tarım, sosyal güvenlik, enerji ve iletişim sektörlerinde önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Reformlar sayesinde ekonomik kurumların altyapısı güçlendirilmiş ve özerk kurumlar oluşturulması suretiyle uluslararası piyasalarda meydana gelebilecek dalgalanmalara karşı ekonomi daha dayanıklı hale getirilmiştir. Sermaye piyasaları modern çağın anlayışına uygun şekilde yeniden düzenlenmiş ve pek çok bürokratik engel ortadan kaldırılmıştır. 

2005 yılında Türk Lirası’ndan altı sıfır atılarak, bankaların işlemlerinde ve vatandaşların günlük harcamalarında hesaplama kolaylığı sağlanmış; 
ulusal para birimi daha itibarlı hale getirilmiştir. 

Ekonomi alanında kararlı bir şekilde gerçekleştirilen yapısal refomlar, güçlü ve istikrarlı bir ekonominin oluşmasını, özellikle makro-ekonomik göstergeler noktasında oldukça olumlu sonuçlar alınmasını sağlamıştır. 2001 yılında, yaşanan ekonomik krizin etkisiyle yüzde 5,7 oranında daralan ülke ekonomisi, 2002 yılından itibaren toparlanarak büyümeye başlamıştır. Türkiye ekonomisi nde, 20022012 yılları arasındaki dönemde, yıllık ortalama yüzde 5,2 büyüme oranı gerçekleşmiştir. 

Küresel mali kriz nedeniyle birçok dünya ekonomisinin daralma gösterdiği bir dönemde, Türkiye ekonomisi, 2008 yılındaki ekonomik yavaşlamanın ve 2009 yılındaki küçülmenin ardından, 2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla yüzde 9,2 ve yüzde 8,8 oranında büyüme hızını yakalayarak, Çin’in ardından büyüme hızı en yüksek ikinci ülke, Avrupa’nın ise en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur. Türkiye 
ekonomisi, birçok Avrupa ülkesinin ağır bir ekonomik kriz ve daralma yaşadığı 2012 yılında da, yüzde 2,2’lik bir oranla büyümesini devam ettirmiştir. 

Ülke ekonomisinde sağlanan bu büyüme performansı, milli gelir miktarına da yansımıştır. 2002 sonunda 230 milyar dolar olan milli gelir, on yıllık zaman diliminde üç kattan fazla artırılarak 786 milyar dolara çıkarılmıştır. 2002 yılında 3.500 dolar olan kişi başına düşen milli gelir ise, 2012 sonunda 10.504 dolara yükselmiştir. 

2002 yılında yüzde 30’larda olan yıllık enflasyon oranı, 2012 itibariyle, TÜFE’de yüzde 6.16, ÜFE’de ise yüzde 2.45 olarak gerçekleşmiştir. 
Böylece TÜFE verilerine göre son 29 yılın, ÜFE verilerine göre de son 45 yılın en düşük enflasyon oranları yakalanmıştır. 

2002 yılında yüzde 44 seviyesinde olan Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranı, 2012 yılında yüzde 5’lere kadar düşmüştür. Böylece on yıl önce, devletin topladığı her yüz liranın 86 lirası faiz borçlarını ödemek için kullanılırken, artık her yüz liranın sadece 16,6  lirası devlet borçlarını ödemek için kullanılmaktadır. 

<  2002 yılında yüzde 30’larda olan yıllık enflasyon oranı, 2012 itibariyle, TÜFE’de yüzde 6.16, ÜFE’de ise yüzde 2.45 olarak gerçekleşmiştir. Böylece TÜFE verilerine göre son 29 yılın, ÜFE verilerine göre de son 45 yılın en düşük enflasyon oranları yakalanmıştır. >

Ayrıca 2002 yılında 26.7 milyar dolar olan Merkez Bankası döviz rezervleri, yaklaşık dört katlık bir artışla, 2012 yılı sonunda 100.3 milyar dolara ulaşmıştır.
Böylece altın rezerviyle birlikte Merkez Bankası’nın toplam rezervi, 120.3 milyar dolar olmuştur.

Türkiye, 1961 yılında başlayan Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkilerinde, tarihinin en büyük borçlanmasını 2000, 2001 ve 2002 yıllarında yani 2001 ekonomik krizinin hemen öncesinde ve sonrasında yapmıştır. Bu durum, Türkiye’nin IMF ile ilişkisi olan ülkeler içerisinde en fazla borç alan ülkeler arasına girmesine neden olmuştur.
2002 yılında 23.5 milyar doları bulan IMF’ye kredi borçları, son on yıldaki ekonomik istikrarın ve kamu maliyesindeki disiplinin bir sonucu olarak, 2012 yılı Aralık ayı itibariyle 900 milyon dolara kadar 120.3 milyar dolar olmuştur. 

Türkiye, 1961 yılında başlayan Uluslararası Para Fonu (IMF) ile  ilişkilerinde, tarihinin en büyük borçlanmasını 2000, 2001 ve 2002  yıllarında yani 2001 
ekonomik krizinin hemen öncesinde ve sonrasında yapmıştır. Bu durum, Türkiye’nin IMF ile ilişkisi olan ülkeler  içerisinde en fazla borç alan ülkeler arasına girmesine neden olmuştur. 
2002 yılında 23.5 milyar doları bulan IMF’ye kredi borçları, son on yıldaki ekonomik istikrarın ve kamu maliyesindeki disiplinin bir  sonucu olarak, 2012 yılı Aralık ayı itibariyle 900 milyon dolara kadar indirilmiştir. 

<  2013 yılı Mayıs ayı itibariyle IMF’ye olan kredi borcu sıfırlanmıştır. >

Türkiye son dönemde yaptığı vize anlaşmalarıyla dünyaya açılmaya devam etmektedir. 63 ülkeye vizesiz girişin, 11 Ülkeye ise sınır kapılarında vize alınmasının verdiği kolaylıkla, Türkiye, ekonomik coğrafyasını her geçen gün daha da genişletmektedir. Bunun sonucu olarak, 2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracat, dört kattan fazla bir artış kaydederek, 2012 yılında 152 milyar dolara yükselmiştir. 

Müteahhitlik sektörümüz, yurt dışına yatırımlarda öncü bir rol oynamaktadır. 2012 yılı sonuna kadar müteahhitlik sektörü, Balkanlardan Orta Asya’ya, Rusya’dan Ortadoğu ve Afrika’ya kadar 5 kıtada, 100 ülkede toplam tutarı 242 milyar dolara ulaşan yaklaşık 7.000 proje üstlenmiştir. 2012 yılı itibariyle Türkiye, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik şirketi içinde, 33 firmasıyla Çin’in ardından ikinci sırada bulunmaktadır. 

Dünyanın 17., Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan ve en güçlü ekonomilerin temsil edildiği G-20 ülkeleri arasında yer alan Türkiye; Bürokratik engellerin büyük ölçüde kaldırılması, vergi sisteminde iyileştirmelerin sağlanması, kar transferlerinin desteklenmesi ve başarılı özelleştirme programları sayesinde dünyanın önde gelen yatırım merkezlerinden biri haline gelmiştir. Ticaret ve doğrudan yabancı yatırımlar bakımından Türkiye’yi benzersiz kılan özellik; Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya açılan bir kapı özelliği taşımasıdır. Nitekim İstanbul’dan dört saatlik uçuşla 50’den fazla ülkeye 
ve dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturan geniş bir pazara erişim sağlanabilmektedir. 

Tablo: 1. Türkiye Ekonomisi (2002/2012) 



Sağlık Alanında Atılan Adımlar ;

    Türkiye’deki devlet hastaneleri ve SSK hastaneleri, Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştirilmiştir. Böylece daha önce Emekli Sandığı, SSK ve BAĞKUR’a bağlı olan vatandaşların farklı sağlık kurumlarından yararlanmalarından ve farklı standartlara tabi olmalarından kaynaklanan sıkıntılar ortadan kaldırılmıştır. 

Aile hekimliği uygulaması hayata geçirilerek, tüm vatandaşların ücretsiz şekilde sürekli doktor gözetiminde bulunmaları sağlanmıştır. 
Kamu hastanelerinde “Hasta Hakları Birimi” kurulmuştur. Halk sağlığını korumak amacıyla kapalı alanlarda sigara içilmesi yasaklanmıştır. 

Sağlık sistemindeki bürokrasi en aza indirilerek, kırtasiyecilik ortadan kaldırılmış; vatandaşların TC kimlik numaraları ile tüm sağlık kurumlarından yararlanabilmeleri sağlanmıştır. Ayrıca telefonla ve internet üzerinden sağlık kuruluşlarından randevu alma uygulaması başlatılmıştır. Emekli Sandığı, SSK ve BAĞKUR’a bağlı olmalarına bakılmaksızın, herkesin ilaçlarını istediği eczaneden alabilmesi sağlanmış ve ilaç fiyatlarında yüzde 80 seviyesinde bir azalma gerçekleştirilmiştir. 

Yatan hastaların ilaçlarının, bulundukları hastane tarafından karşılanması uygulaması hayata geçirilmiştir. 

2002-2012 arasındaki süreçte 611’i hastane, 1523’ü birinci kademe sağlık kurumu olmak üzere toplamda 2134 yeni sağlık tesisi inşa edilmiştir. 
2002 yılında, Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı’nda 256.000 sağlık personeli bulunurken, 2012’de bu sayı yaklaşık iki kat artarak 507.000’e çıkmıştır. Uzman hekim başına düşen hasta nüfusun en çok olduğu il ile en az olduğu il arasındaki fark 2002’de 1/13 iken, bu oran, 2012 sonunda 1/3’e düşürülmüştür. 

< 2002 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı 1., 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarında her 5.000 kişiye bir poliklinik odası düşerken, 2012 itibariyle her 1.500 kişiye bir poliklinik odası düşmektedir.  >

Son on yıllık dönemde Tıp Fakülteleri öğrenci kontenjanı iki katına, Hemşirelik Yüksekokulları kontenjanı ise üç katına çıkarılmıştır.

2002’de, Türkiye’de, kişi başına düşen sağlık harcaması 330 dolar, bunun gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı yüzde 3,8 olarak gerçekleşirken;
2012 yılında kişi başına harcama 789 dolara, gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payı ise yüzde 4,4’e çıkmıştır.

Acil ve yoğun bakım hizmetlerinin, devlet hastanelerinin yanı sıra özel hastanelerde de ücretsiz verilmesi sağlanmıştır. Hasta başına düşen 
ortalama muayene süresi iki kattan fazla bir artışla 4,5 dakikadan 9,5 dakikaya çıkarılmıştır. Hastanelerde koğuş tipi odalardan nitelikli oda sistemine geçilmiştir. 2002’de nitelikli yatak oranı yalnızca yüzde 6,6 iken, 2012 yılı sonunda bu oran yüzde 34’e çıkarılmıştır. 

Kırsal kesimde mobil hastane ve mobil eczane uygulamaları başlatılmıştır. 
Günde 126 bin vatandaşımız mobil sağlık hizmetlerinden, 20 bin vatandaşımız ise mobil eczane uygulamasından yararlanmaktadır. 

Bütün bu gelişmelerin sonucu olarak, 2002 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı 1., 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarında her 5.000 kişiye bir poliklinik odası düşerken, 2012 itibariyle her 1.500 kişiye bir poliklinik odası düşmektedir. 

Emekli Sandığı, BAĞKUR veya SSK ayrımı yapılmaksızın tüm sigortalı vatandaşların özel sağlık kurumlarından yararlanabilmeleri sağlanmıştır. 2002 yılında Türkiye’de 271 özel hastane bulunurken, 2012 yılı sonu itibariyle bu sayı 541’e yükselmiştir. On yıllık süreçte özel hastanelerin yatak kapasitesi de üç katlık bir artışla 35.000 seviyelerine ulaşmıştır.

2002’de 618 olan ambulans sayısı 2012’de 3346’ya; 481 olan acil müdahale istasyon sayısı ise 1863’e çıkarılmıştır. 

< Son on yılda, anne ölüm oranı yüz binde 64’ten 15,6’ya; bebek ölüm hızı ise binde 31,5’dan binde 7,5’e düşürülmüştür. Türkiye ile aynıgelir grubunda bulunan ülkelerde beklenen yaşam süresi, 2000-2009 arasındaki süreçte iki yıl uzarken, Türkiye’de bu süre beş yıl olmuştur.  >


2012 yılı itibariyle, acil durumlara hızlı müdahale için 17 helikopter, 4 uçak ambulans, 4 deniz ambulansı ve 291 kar paletli ambulans ile hizmet verilmeye 
devam edilmektedir.Son on yılda, anne ölüm oranı yüz binde 64’ten 15,6’ya; bebek ölüm hızı ise binde 31,5’dan binde 7,5’e düşürülmüştür. Türkiye ile aynı gelir grubunda bulunan ülkelerde beklenen yaşam süresi, 2000-2009 arasındaki süreçte iki yıl uzarken, Türkiye’de bu süre beş yıl olmuştur

Sosyal Güvenlik Alanında Atılan Adımlar; 

Son on yıllık dönemde sosyal güvenlik alanında çok önemli adımlar atılmıştır. Bu kapsamda gerçekleştirilen en önemli reform, bütün sosyal güvenlik kurumlarını (Emekli Sandığı, SSK, BAĞKUR) tek bir çatı altında toplayan “Sosyal Güvenlik Kurumu”nun kurulmasıdır. 

Sağlıkta gelişmiş devletlerin uyguladıkları ve dünya nüfusunun %18’ini kapsayan “genel sağlık sigortası sistemi”ne geçilmiştir. Genel sağlık sigortası gelir testi işlemleri sonrası kişi başına hane geliri brüt asgari ücretin 1/3’ü altında olan 9 milyonu aşkın vatandaşımızın primi devlet tarafından ödenmiştir. 

< Dünyada hiçbir ülkede örneği bulunmayan bir şekilde, 18 yaşının altındaki herkese ebeveyninin sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın,
ücretsiz sağlık hizmeti verilmeye başlanmıştır.  >

Bu alanda pek çok devletin önünde yer alan bir oranla, vatandaşların yüzde 98’i genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Yine dünyada hiçbir ülkede örneği bulunmayan bir şekilde, 18 yaşının altındaki herkese ebeveyninin sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın, ücretsiz sağlık hizmeti verilmeye başlanmıştır. Ayrıca yoksul kesimlerin sağlık hakları, sigortalılarla aynı seviyeye yükseltilmiştir

Çiftçilerin ve esnafın prim oranı, yüzde 40’tan yüzde 33,5’e indirilmiş; tıpkı işçiler gibi, iş kazası geçiren çiftçi ve esnafa hem aylık bağlanmış hem de geçici iş göremezlik ödeneği verilmiş, vefat eden çiftçi ve esnafın yetim kalan kızına yirmi dört aylık tutarında çeyiz yardımı yapılmaya başlanmış ve kredi borcu olan esnafı krediden mahrum etme yerine, verilen krediden prim borcunu mahsup etme uygulaması getirilmiştir. Ayrıca doğal afetlere karşı, çiftçileri korumak üzere, ilk defa “Tarım Sigortası” uygulaması başlatılmış; tarım sigortalıları ve emeklilerinin sahip oldukları sağlık imkanlarından anne ve babalarının da yararlanabilmeleri sağlanmıştır. 


Memurlara toplu görüşme yerine, toplu sözleşme imkanı getirilmiş; böylece ilk kez kamu görevlilerine “toplu sözleşme hakkı” tanınmıştır. 
Kamu sendikacılığını çağdaş normlara kavuşturan “Kamu Sendikaları Yasası” çıkarılmıştır. 

Aylık bağlama sistemleri açısından emeklilerin maaşları arasındaki adaletsizliği gidermek amacıyla 2012 yılında İntibak Yasası yürürlüğe konulmuştur. Bu yasadan, toplam 1.783.708 kişi faydalanmıştır. 

Havalimanlarının, Havayolu Trafiği ve Yolcu Sayısının Artması 

Türkiye’de aktif havaalanı sayısı 2003 yılında 26 iken, bu sayı 2012 yılında 49’a yükselmiştir. Mevcut havalimanları, yenilenerek daha modern bir hale getirilmiştir. 

< 2002’de iç hatlarda 8.5 milyon kişi havayolunu kullanırken, 2012 yılında bu sayı 64.7 milyonu bulmuştur. Dış hatlarda ise 24 milyon civarında olan 
yolcu sayısı, 65.6 milyona yükselmiştir. Böylece toplamda uçakla yolculuk yapan vatandaş sayısı 2002’de 32.5 milyon iken, 2012’de 130 milyonu geçmişti  >

2000’li yılların başında sadece THY tarafından 2 merkezden 26 noktaya yapılan tarifeli iç hat seferleri, özel sektör kuruluşlarının da iç hatlarda tarifeli seferlere
başlamasıyla birlikte, 2012 yılı sonu itibariyle 6 havayolu ile 7 merkezden 49 noktaya gerçekleşmektedir.
Türkiye ile hava ulaştırma anlaşması bulunan ülke sayısı, son on yılda 81’den 143’e yükselmiş; Türkiye’den yurtdışına gerçekleştirilen uçuş noktası sayısı 
da 60’dan 192’ye çıkmıştır.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın verilerine göre; Türkiye genelindeki uçak trafiği son on yılda yüzde 160 artarak, 2012 sonunda 
1 milyon 376 bin 486’ya ulaşmıştır.

2002’de iç hatlarda 8.5 milyon kişi havayolunu kullanırken, 2012  yılında bu sayı 64.7 milyonu bulmuştur. Dış hatlarda ise 24 milyon civarında olan yolcu sayısı, 65.6 milyona yükselmiştir. Böylece toplamda  uçakla yolculuk yapan vatandaş sayısı 2002’de 32.5 milyon iken, 2012’de 130 milyonu geçmiştir. Ayrıca son on yıllık dönemde,  10 milyondan fazla vatandaş ilk defa uçakla yolculuk yapmıştır. 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki artış özellikle dikkat  çekicidir. Bu bölgelerdeki iç ve dış hat uçak sefer sayısı toplamı 2002’de 16.724 iken, 2012 yılı itibariyle bu rakam 73.987’ye ulaşmıştır.  Sefer sayılarındaki bu artışa paralel olarak, 2002’de 883.675 olan bölge illerindeki iç hat gelen ve giden yolcu sayısı toplamı 2012 yılı  itibariyle 7.864.785’e, 2002’de 66.392 olan dış hat gelen ve giden yolcu sayısı toplamı ise 273.476’ya yükselmiştir. 

Bölünmüş Yolların Artırılması ve Karayolu Trafiğinin  Rahatlaması;

Ülkemiz karayollarındaki trafik kazalarının en aza indirilmesi ve özellikle de kapasite yetersizliği sebebiyle düşen hizmet seviyesinin yükseltilmesi amacıyla son on yılda yaklaşık 85 milyar TL’lik bir yatırımla  16 bin 152 kilometre bölünmüş yol yapılmıştır. 

<  Son on yılda, yüz milyon taşıt-kilometreye göre, trafik kazalarındaki ölüm oranında yüzde 41’lik bir azalma gerçekleşmiştir.  >

Böylece 2002  yılında 6.101 kilometre olan toplam bölünmüş yol uzunluğu, 2012  yılı itibariyle 22.253 km’ye çıkarılmıştır. Bölünmüş yolla birbirine bağlanan şehir sayısı  ise altıdan yetmiş dörde yükseltilmiştir.Yine bu dönemde, uluslararası taşımacılıkta bir köprü görevi gören Türkiye’nin, limanlarını sınır kapılarına bağlayan 11 bin 749 kilometre uzunluğundakikuzey güney akslarının da 8 bin 823 kilometresi tamamlanmıştır

Bölünmüş yollardaki bu artış; karayolu trafiğinin daha güvenli, hızlı,  sağlıklı ve doğayı koruyan bir hale gelmesini sağlamıştır. Son on yılda, yüz milyon taşıt-kilometreye göre, trafik kazalarındaki ölüm oranında  yüzde 41’lik bir azalma gerçekleşmiştir. Akaryakıt tüketimindeki ve yolda kaybedilen zamandaki azalmaya paralel olarak, yıllık yaklaşık 10,6  milyon TL civarında bir tasarruf sağlanmaktadır. Ayrıca doğaya karbondioksit salınımında yıllık 2,33 milyon tonluk azalma olmaktadır. 

Demiryolu Ağı Uzunluğunun Artırılması ve Hızlı Tren Projeleri 

Demiryollarında son on yıllık dönemde önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.  Bu sayede, Japonya’nın 1957’de, Avrupa’nın ise 1965’de kullanmaya başladığı yüksek hızlı trenle Türkiye, tarihinde ilk defa,  Ankara-Eskişehir etabının hizmete girmesiyle 13 Mart 2009’da tanışmıştır. 
2011 yılında ise Ankara-Konya yüksek hızlı tren hattı tamamlanarak  hizmete açılmıştır. Ankara-Sivas ve Ankara-İzmir yüksek  hızlı tren hatlarının inşaatları 
ise devam etmektedir. 2003 yılından günümüze toplam 888 kilometre yüksek hızlı tren hattı hizmete sokulmuştur. 
Böylece Türkiye, dünyanın 8., Avrupa’nın ise 6. Yüksek  Hızlı Tren (YHT) işletmecisi haline gelmiştir. 

2003 yılında 8845 km. olan ülkemizin demiryolu ağı ana hat uzunluğu,  9 bin 931 kilometreye çıkarılmıştır. Bu dönemde ayrıca Adana-Mersin, Eskişehir-Kütahya, Gaziantep-Karkamış-Nusaybin hatları  dahil toplam 7 bin 261 kilometrelik demiryolu hattı yenilenmiştir. 

Ülkemizde hızlı tren setleri ve modern metro araçlarının üretimine  de başlanmıştır. Sakarya, Konya, Afyon, Erzincan, Karabük, Sivas ve 
Çankırı’da kurulan tesislerle, hızlı tren ve hızlı trenle ilgili malzemeler  artık kendi ülkemizde üretilmektedir. 

Toplu Konut Projelerinin Yaygınlaştırılması Kurulduğu 1984 yılından 2002 yılının sonuna kadar geçen on dokuz  yıllık sürede, yaklaşık 1 milyon konuta kredi 
desteği verip, 43.145 konut inşa eden Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), son on yıllık dönemde bunun yaklaşık ondört katı kadar bir artışla toplam 
582.895 konut rakamına ulaşmıştır. Seksen bir il ve sekiz yüz ilçede üretilen bu konutların yüzde 85’inden fazlası sosyal konut niteliği taşımaktadır. TOKİ kapsamındaki bu projelerle doğrudan ve dolaylı olmak üzere 800 bin kişilik bir istihdam sağlanmıştır. 

Kentsel dönüşüm uygulaması kapsamında; 174 farklı bölgede 86.441 konutluk ihale çalışması yapılmış, ihalesi tamamlanan 151 projede 71.681 konut 
başlatılmış ve 89 bölgede 51.246 konutun inşaatı tamamlanarak hak sahiplerine teslim edilmiştir. Böylece buradaki gecekondu sahipleri modern konutlara 
kavuşturulmuştur. Ayrıca afete uğrayan vatandaşların konutlarının ortalama on-on iki aylık sürelerde inşa edilerek hak sahiplerine teslim edilmesi uygulaması 
başlatılmıştır. 
Sosyal donatı uygulamaları kapsamında; 20,329 derslikli 907 okul, 934 spor salonu, 46.828 kapasiteli 135 adet yurt ve pansiyon, 94 sağlık ocağı, 200 hastane, 41 kütüphane, 481 ticaret merkezi, 462 cami, 27 sevgi evi, 20 engelsiz yaşam merkezi, 84 kamu hizmet binası ve 9 stadyum inşa edilmiştir. Çevre düzenlemeleri kapsamında ise yaklaşık 42 milyon metrekare yeşil alan düzenlemesi, 15 milyon adet ağaç dikimi ve çalı peyzajı yapılmıştır. TOKİ kapsamında yapımına karar verilen 341 karakoldan 275’inin inşaatları başlatılmış olup, 66’sı ise ihale aşamasındadır. 

Ayrıca son on yılda; İller Bankası (İLBANK) tarafından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin kanalizasyon projeleri için yaklaşık 650 Milyon TL, içme suyu tesisi yapımı için de yaklaşık 440 Milyon TL yatırım gerçekleştirilmiştir. 

Köylerin Altyapısını Destekleme Projesi (KÖYDES) 

Cumhuriyet tarihinin en büyük kırsal kalkınma projesi olarak tarihe geçen KÖYDES Projesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıran önemli ve sonuç alıcı yatırımlar gerçekleştirilmiştir. KÖYDES Projesi; içme suyu ve yolu bulunmayan veya yetersiz olan köy ve bağlılarının, yeterli ve sağlıklı içme suyuna kavuşturulması ve köy yollarının standardının yükseltilmesi amacıyla 2005 yılında başlatılmıştır. 

KÖYDES Projesinin amacı; yıllardır ihmal edilen veya hak ettiği hizmeti tam olarak alamayan köylerimizin mağduriyetinin giderilmesi, köylerde hayat kalitesinin artırılması, köylerin ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlanmasıdır. KÖYDES Projesi kapsamında, 2005-2013 yılları arasında tahsis edilen 8 milyar 428 milyon 49 bin TL ödenekle yapılan çalışmalar neticesinde, ülke genelinde sağlıklı içme suyu ve yolu olmayan köy kalmamıştır. 

KÖYDES Projesi kapsamında, 2013 itibarıyla, köy yollarında; 98.975,2 km asfalt yol (43.894 km birinci kat asfalt, 55.081,2 km ikinci kat asfalt), 2.478,7 km beton yol, 74.546,6 km stabilize yol, 1.721,5 km ham yol, 5.284,9 km tesviye, 32.953,5 km onarım, 10.831.629 m² parke taşı yapılmıştır. Sanat yapısı olarak; 34.242 adet menfez, 1.248 adet köprü tamamlanmıştır. İçme sularında; suyu bulunmayan 4.175 adet köy ve bağlısına şebekeli içme suyu tesisi yapılmış, içme suyu yetersiz 43.952 köy ve bağlısının içme suyu tesisleri yenilenmiştir. İçme suyu tesisi yapılan veya mevcut tesisleri iyileştirilen 48.127 köy ve bağlısında toplam 13.301.682 vatandaşımız yaşamaktadır. Küçük Ölçekli Sulama sektöründe ise; 13 adet gölet yapımı, 34 adet göletten sulama tesisi, 370 adet yerüstü sulama tesisi, 59 adet yeraltı sulama tesisi, 6 adet hayvan 
içmesuyu göleti tamamlanarak 54.592 hektar alana hizmet götürülmüş ve 58.042 çiftçi ailesinin yararlanması sağlanmıştır. 

Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (BELDES) 

Nüfusu 10.000’nin altında bulunan belediyelerin içme suyu ve yol altyapısı yatırımlarına destek sağlamak amacıyla 2007 ve 2008 yıllarında uygulanan BELDES Projesi kapsamında 2507 belediyeye toplam 633.5 milyon TL kaynak aktarılmıştır. 

Aktarılan bu kaynakla, yol sektöründe; 24.120.181 m² kilit taşı, 2.880 km km asfalt yol, 2.652 km stabilize yol, 312 km beton yol, 61.252 m³ taş duvar, 133 adet köprü, 478 adet menfez yapılmıştır. İçme suyu sektöründe ise 775 yeni tesis, 399 tesis geliştirme, 165 bakım onarım olmak üzere toplam 1.339 belediyede içme suyu çalışması yapılmış olup, bu çalışmalarla toplam 3.267.932 vatandaşımıza hizmet götürülmüştür. 

Sosyal Destek Programı (SODES) 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerimizin beşeri sermayelerini güçlendirmek, bu bölgelerde yaşanan göç, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunların ortaya çıkardığı sosyal ihtiyaçlara cevap vermek ve toplumsal bütünleşme sürecine destek olmak amacıyla 2008 yılında SODES Programı uygulamaya konulmuştur. 

2008-2012 yıllarında 30 ilde sürdürülen SODES Programı kapsamında bugüne kadar istihdam, sosyal içerme ve kültür-sanat-spor alanlarına yönelik olarak yaklaşık 674 milyon TL’lik proje hayata geçirilmiştir. 2013 yılında program kapsamınki il sayısı 34’e yükseltilmiştir. 

Kalkınma Ajansları 

Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasında iş birliğini geliştirmek ve yerel potansiyeli harekete geçirmek amacıyla 2006 
yılından bu yana faaliyet gösteren ve 2009 yılı itibariyle kuruluş süreci tamamlanıp sayıları yirmi altıya ulaşan Kalkınma Ajansları sayesinde 
bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarının azaltılmasına yönelik önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. 

Halihazırda 795’i nitelikli uzman olmak üzere 955 personelin görev yaptığı Kalkınma Ajansları; proje teklif çağrıları ile kamu kurum ve kuruluşları, mahalli idareler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve işletmelerden 2008-2013 döneminde 26.000 proje başvurusu almıştır. Yapılan bağımsız ve objektif değerlendirmeler sonucunda 4670 proje desteklenmiş ve bu projelere toplam 900 milyon TL’nin üzerinde kaynak kullandırılmıştır. Yararlanıcıların koyduğu eş finansman tutarıyla birlikte kalkınma projeleri için kullanılan kaynak tutarı 
yaklaşık 1,8 milyar TL’ye ulaşmaktadır. Kalkınma Ajansları, yerli ve yabancı yatırımcıları bölgeye çekme konusunda da oldukça olumlu sonuçlar doğurmuş tur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kurulmuş olan toplam 7 kalkınma ajansına 2009-2012 döneminde 

338.677.000 TL kaynak aktarılmıştır. Yoksullukla Mücadele ve Kapsayıcı Sosyal Yardım/ Destek Uygulamaları 

Geçmiş dönemlerde uygulanan sosyal yardım ve destek programları gerek hedef kitlesinin darlığı gerekse yoksulluğu azaltıcı etkisinin yeterli düzeyde olmaması nedeniyle istenilen sonuçlara ulaşmaktan oldukça uzaktaydı. Ayrıca sosyal devletin bir gereği olarak özel önem verilmesi gereken toplumsal kesimlere (çocuklar, yaşlılar, engelliler vb.) yönelik sosyal yardım ve destek uyuygulama larıda yeterli düzeyde değildi.

<  2002 yılında günlük kişi başı 4,3 doların altında bir gelirle hayatını idame ettirmek durumunda olan toplum kesimi toplam nüfusun %30,3’ünü oluşturmakta iken, 2011 yılında bu oran %2,79’a kadar gerilemiştir.  >

Son on yıllık dönemde hayata geçirilen yoksullukla mücadele ve kapsayıcı sosyal yardım / destek uygulamaları ile sosyal adaletin sağlanması, gelir dağılımının 
iyileştirilmesi, yoksul/muhtaç durumda bulunan ve çoğunlukla istihdam piyasası dışında kalan vatandaşlarımızın sosyo-ekonomik durumlarının iyileştirilmesi 
ve yoksulluk eşiği altında kalmalarının önlenmesi noktasında oldukça önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Ayrıca sosyal devletin gereği olarak özel ihtimam 
gösterilmesi gereken çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için yeni programlar geliştirilerek sosyal 
adalet ve toplumsal dengenin sağlanması hususunda önemli adımlar atılmıştır.

Uygulanan istikrarlı ekonomik politikalar, yatırımlar ve sosyal yardım programları neticesinde; 2002 yılında günlük kişi başı 4,3 doların altında bir gelirle hayatını idame ettirmek durumunda olan toplum kesimi toplam nüfusun %30,3’ünü oluşturmakta iken, 2011 yılında bu oran %2,79’a kadar gerilemiştir. Ayrıca 2002 yılında sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında kullanılan kaynak miktarı 1,3 milyar TL iken, 2012 yılı sonu itibariyle bu miktar yaklaşık 15 kat artarak 20 milyar TL’ye ulaşmıştır. Böylece sosyal yardım ve hizmet harcamalarının GSYH’ye oranı 2002 yılında % 0,5 iken, 2012 yılı sonu itibariyle %1,4’e yükseltilmiştir. 
Bütün bu gelişmelerin neticesinde, yoksulluk rakamlarında fark edilir düzeyde bir azalma gerçekleşmiş ve Türkiye’nin yoksullukla mücadele stratejisi, 
“mutlak yoksullukla mücadele”den, birçok OECD ülkesinde olduğu gibi, “insani gelişim ekseni”ne yönelmiştir. 

Hizmetin ve ihtiyacın gerekliliği ölçüsünde farklı, yeni ve kapsayıcı sosyal yardım ve sosyal destek programları uygulanmış ve bu hizmetlere 
ihtiyacı olan vatandaşlarımızın tamamına yakını bu programlar kapsamına alınmıştır. Bu somut programlar içerisinde; 

• Tüm ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine ücretsiz ders kitabı verilmesi, 
• Yaklaşık 3 milyon çocuk için annelere “Şartlı Eğitim ve Şartlı Sağlık Yardımları Programı” ile düzenli nakit desteği verilmesi, 
• Taşımalı eğitimde yıllık ortalama 600 bin öğrencinin öğle yemeği giderlerinin karşılanması, 
• Yıllık ortalama 43 bin engelli öğrencinin okullarına ücretsiz taşınması, 
• TOKİ ile işbirliği içinde yoksul hanelere yönelik sosyal konutların yapılması, 
• 2 milyonu aşkın haneye her yıl düzenli olarak yakacak yardımı yapılması, 
• Eşi vefat eden yaklaşık 240 bin kadına düzenli nakdi yardım yapılması, 
• Yıllık ortalama 40 bin çocuk için ailelerine sosyal ve ekonomik destek sağlanması, 
• Yüksek Öğrenim ve Kredi Yurtlar Kurumu aracılığı ile yükseköğrenimine devam eden yoksul aile çocuklarına burs verilmesi, 
• Sosyal yardım almak için başvuru yapan ve çalışabilecek durumdaki vatandaşlarımızın İŞKUR veri tabanına kaydedilerek iş edinmelerinin sağlanması 
   (Bu kapsamda 2012 yılı içerisinde 23 bin kişi işe yerleştirilmiş, 69 bin kişi kursa alınmış ve 39 bin kişi işsizlik sigortasından faydalanmıştır), 
• Yıllık ortalama 1,2 milyon engelli ve yaşlı vatandaşımıza, 125375 TL arasında değişen miktarlarda düzenli aylık nakdi yardım yapılması, 
• Yıllık ortalama 410 bin ağır engelli vatandaşımızın bakım hizmetlerinin karşılanması amacıyla aylık bir asgari ücret tutarında evde bakım aylığı uygulamasının 
   yürütülmesi, 
• Engelli vatandaşlarımıza yönelik özel eğitim giderlerinin karşılanması, 
• Kurum bakımında her yıl için yaklaşık 14 bin çocuk, 11 bin yaşlı, 5 bin engelli ve 2 bin kadına hizmet sunulması, 
• Muhtaç durumdaki asker ailelerine yönelik nakdi yardım programı başlatılması, 
• Gelir getirici ve sosyal amaçlı projeler ile vatandaşlarımızın sürdürülebilir gelire kavuşturulması, 
• Birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de hayata geçirilemeyen “Genel Sağlık Sigortası” uygulamasına geçilerek, sağlık güvencesi kapsamının genişletilmesi ve  ihtiyaç sahibi 9 milyonu aşkın vatandaşımızın genel sağlık sigortası primlerinin devlet tarafından ödenmesi gibi birçok sosyal yardım ve sosyal destek  programı son on yıllık dönem içerisinde hayata geçirilmiş ya da kapsamı genişletilmiştir. 

Bahse konu yardım programlarının yaklaşık %90’ı hak temelinde uygulanmaktadır. 

Bu uygulamaların yanı sıra, yoksul ve muhtaç durumdaki vatandaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla her il ve ilçede kurulu bulunan “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları” aracılığıyla, vatandaşlarımızın sürdürülebilir gelire kavuşmalarının sağlanması amacıyla proje destekleri verilmektedir. Ülke genelindeki 973 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı aracılığı ile yürütülen bu sosyal yardım programlarından 2012 yılı sonu itibariyle 2.101.611 hanedeki toplam 6.370.100 fayda sahibi yararlanmıştır. 

Ayrıca vatandaşlarımızın hizmetlere erişimini kolaylaştırmak ve sosyal yardım sistemini daha etkin kılmak adına; 

• Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’nin (SOYBİS) hayata geçirilmesi, 
• Alo Sosyal Yardım Hattı’nın (144) kurulması, 
• Sosyal yardım yararlanıcılarının belirlenmesine yönelik puanlama formülünün geliştirilmesi, 
• Ülke genelindeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’na nitelikli personel istihdamına gidilerek personel sayısının yaklaşık 9.000’e yükseltilmesi, 
• Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi ile sosyal yardım alanında merkezi bir veritabanının (yoksulluk envanteri) oluşturulması gibi uygulama larla,  bu alanda kronik sorun olarak sıkça vurgulanan sosyal yardım sisteminde entegre bir veri tabanının bulunmaması, muhtaçlığın tespitinde objektif kriterlerin  kullanılmaması ve hizmetlere erişimin uzun ve yorucu bir süreç olması gibi hususlar aşılmıştır. 

Yapılan bu çalışmalar ve hayata geçirilen uygulamalar ile sosyal amaçlı kamu harcamalarının etkili, hesap verilebilir ve hedef kitleye en hızlı şekilde 
ulaştırılması sağlanmıştır. 

Şehit Yakınları, Gaziler ve Terör Mağdurlarına Yönelik Atılan Adımlar 

Şehit yakınları ve gazilerimizin hayatlarını onurluca idame ettirebilmeleri için kendilerine her türlü maddi ve manevi destek sağlanmıştır. 
Bu kapsamda; şehit yakınlarına tanınan istihdam hakkı birden ikiye çıkarılarak; bu hakkı kullanabilecekler içerisine şehitlerin eşi, çocuğu ve kardeşinin yanı sıra anne ve babası da eklenmiştir. Şehit olan erbaş ve erlerin anne ve babalarında aranan malullük ve muhtaçlık şartı kaldırılmıştır. Şehitlerimizin anne ve babasına ödenen maaşa bir alt taban (asgari ücretin net tutarı kadar) getirilmiş ve maaşlarında artış sağlanmıştır. 

Şehit yakınları ile gazilere ödenen maaşlarda emsal maaş uygulaması ile ilgili eksiklik, eşitsizlik ve aksaklıklar giderilmiştir. Terör nedeni ile şehit veya gazi 
olmuş erbaş ve erlerin kendilerine veya yakınlarına aylık bağlanırken eğitim durumuna bakılmaksızın maaşlarında iyileştirme yapılmıştır. Böylelikle terör nedeni ile şehit veya gazi olan erbaş ve erlerin aylık hesaplanmasında pozitif ayrımcılık ilkesi gözetilmiş ve aylıklarında artış sağlanmıştır.

<  Terör eylemlerinin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinde etkin rolünden ötürü hayatını kaybettiği veya sakat kaldığı belirlenen sivil vatandaşlarımız da şehit yakınları ve gazilerle ilgili hakları düzenleyen ilgili kanun kapsamına alınmıştır. >

Terörden dolayı şehit olanların yakınları ve terör gazilerine yapılacak gayrimenkul hibelerine muafiyetler getirilmiş ve şehit yakınları ve gazilerin toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanmaları ile ilgili aksaklıkları giderecek düzenlemeler yapılmıştır. 

Terör eylemlerinin ortaya çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinde etkin rolünden ötürü hayatını kaybettiği veya sakat kaldığı belirlenen sivil vatandaşlarımız da şehit yakınları ve gazilerle ilgili hakları düzenleyen ilgili kanun kapsamına alınmıştır. Terör eylemleri sebebiyle veya terörle mücadele esnasında malul olan sivillerin kendilerine, hayatını kaybeden sivillerin yakınlarına aylık bağlanmak suretiyle mağduriyetlerin giderilmesi hedeflenmiştir. Benzer şekilde, başkasının yardım ve desteği olmadan yaşayamayacak derecede ağır malul olan gazilerimize sağlanan bakım desteğinin, köy korucuları ile sivil vatandaşlara da verilmesi sağlanmış olup, 
bu destek asgari ücretin iki katına çıkarılmıştır. 

Terörle mücadele görevlerini ifa ederken yaralanan kamu çalışanı ve sivillerin malullükleri kesinleşinceye kadar her türlü sağlık ve tedavi hizmetinden herhangi bir katılım payı alınmaksızın yararlandırılmaları amaçlanmıştır. Terör gazilerimiz dışındaki ağır malul durumundaki gazilerimizin tedavileri sürecinde ihtiyaç duyduğu her türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici ve rehabilite edici araç gereçlerin bedellerinin hiçbir katılım ücreti veya fark alınmadan Sosyal Güvenlik Kurumunca karşılanması düzenlenmiştir. 

Şehit ve gazi yakınlarına yönelik sosyal yardımların kapsamı genişletilmiş; sosyal güvence ve gelir şartına bakılmaksızın afetzedelere, şehit yakınları ve gazilere sosyal yardım yapılabilmesi imkanı getirilmiştir. 

Engellilerin Hayatlarını Kolaylaştırmaya Yönelik Atılan Adımlar 

Son on yıllık süreçte, engelli haklarının geliştirilmesi amacıyla önemli düzenleme ler yapılmış ve engellilere yönelik hizmetler için devletin ayırdığı kaynak miktarı önemli ölçüde artırılmıştır. 

2005 yılında, “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. 
Böylece, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, engellilerin ve engelliliğin her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirilmesi, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve engellilerin karar mekanizmalarına katılımı amaçlanmış ve engellilerin hakları daha görünür kılınmıştır. 2008 yılında ise engelli kişilerin insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını öngören ve taraf devletlere, engellilere karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve onların yaşam standartlarını yükseltmek gibi yükümlülükler getiren “ BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme ” onaylanmıştır. 

< 2002 yılı sonu itibariyle kontenjan kapsamında çalışan engelli memur sayısı 5.777 iken, bu sayı 2013 yılı Mart itibariyle 27.443’e ulaşmıştır.  >

Engelli istihdamını geliştirici tedbir ve teşvikler uygulamaya konulmuştur. Engellilerin devlet memurluğuna alınmalarına ilişkin sınavların kamu kurum ve 
kuruluşlarınca ayrı ayrı yapılması yerine, 2011 yılında yapılan yasal değişiklikle, engelliler için ayrı ve merkezi bir sınav yapılması öngörülmüştür. 

2012 sınav sonuçlarına göre, 2174 ortaöğretim mezunu, 1093 önlisans mezunu, 999 lisans mezunu uygun kadrolara yerleştirilmiştir. 2013 sınavında ise, 
3378 ortaöğretim mezunu, 1348 önlisans mezunu ve 614 lisans mezunu memuriyete girmeye hak kazanmıştır. Ayrıca 2012 yılında 988, 2013 yılında ise 591 
Engelli, memur kadrolarına kura ile yerleştirilmiştir. Böylece 2002 yılı sonu itibariyle kontenjan kapsamında çalışan engelli memur sayısı 5.777 iken, bu sayı 2013 yılı Mart itibariyle 27.443’e ulaşmıştır. Son iki yılda ise 11.000’i aşkın engelli, memur olarak istihdam edilmiştir. 
Bu sayı, sadece son iki yılda yapılan yerleştirmenin, toplam memur istihdamının %40’ını oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

Çalışamayacak durumda olan ya da iş bulamayan engellilere bağlanan aylıklar yüzde 300’e varan miktarlarda artırılarak anlamlı bir tutara ulaşmış, aylık bağlananların kapsamı genişletilmiştir. Engelli memurlar gece nöbeti ve vardiyasından muaf tutulmuş, bu kişilerin mesai ve dinlenme sürelerinin farklı belirlenebilmesine imkan sağlanmıştır. 

Kendi namına çalışan engellilere isteğe bağlı erken emeklilik hakkı verilmiş, bakıma muhtaç engelli çocuğu olan annelere erken emeklilik imkanı tanınmıştır. 

Ayrıca muhtaç kişilerden; 65 yaşını doldurmuş yaşlılara, 18 yaşından büyük engellilere, kanunen bakmakla yükümlü olduğu 18 yaşını tamamlamamış 
engelli yakını bulunan kimselere (engelli yakınına fiilen bakmak şartı ile) ve sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak çalışmayanlara aylık bağlanması 
imkanı getirilmiştir. Bu çerçevede, 2012 yılı sonu itibariyle 1.228.355 kişiye aylık bağlanmış ve bahse konu yıl içinde yapılan ödeme toplamı 2.911.191.180 TL’ye ulaşmıştır. 

İlk defa, bakıma muhtaç tüm engelliler bakım hizmeti kapsamına alınmış, engellilere evde veya özel bakım merkezlerinde sunulan bakım hizmetinin ücretlerininödenmesi sağlanmıştır. 

Özel eğitim ihtiyacı olan tüm engelli bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden ücretsiz yararlanması temin edilmiştir. 

< 2002 yılında otuz engelliye bir bakım elemanı düşerken, şimdi altı engelliye bir bakım elemanı düşmektedir.  >

2006 yılında 83.000 engelli öğrenci bu hizmetten faydalanırken, bu sayı 2012 yılı sonu itibariyle 256.000’i bulmuştur. Bu hizmet için aktarılan kaynak, 2006 yılı için 263 milyon TL iken, 2012 yılı için 1 milyar 263 milyon TL olarak gerçekleş miştir.

Evde bakım hizmetinden yararlanan engelli sayısı 2012 yılı sonu itibari ile 398.335 kişi olup bu rakam 2013 yılı Şubat ayında 408.165’e yükselmiştir. 2012 yılı sonu itibariyle bu hizmet için 2 milyar 944 milyon TL tutarında ödeme yapılmıştır. 2012 yılı içerisinde engellilere bakım ve rehabilitasyon hizmeti sunan 97 resmi yatılı merkezde 5112, gündüzlü 7 merkezde 460 engelliye hizmet verilmiştir. 2012 yılı sonu itibariyle engellilere bakım ve rehabilitasyon hizmeti sunan 148 özel bakım merkezinde 9.328 engellinin bakım ücreti devlet tarafından karşılanmış olup, bu hizmet için 137 milyon TL tutarında ödeme yapılmıştır. 2002 yılında otuz engelliye bir bakım elemanı düşerken, şimdi altı engelliye bir bakım elemanı düşmektedir. 

2002 yılında engelli öğrencilerimize yönelik okul sayısı 308 iken, bu sayı 2012 yılı sonu itibariyle 814’e ulaşmıştır. Bu okullarda ders veren öğretmen sayısı ise 2.834’ten, 7.607’ye yükselmiştir. Engellilere yönelik özel eğitim kurumlarında, özel eğitim sınıflarında ve kaynaştırma eğitiminde öğrenim gören öğrenci sayısı toplamda 53 binden 220 bine yükselmiştir (bu okullar MEB’e bağlı kamu okullarıdır). Eğitim gören engelli çocukların ulaşımı için ücretsiz servisler tahsis edilmiştir. Taşımalı Eğitim Projesi kapsamında okullara taşınan engelli 
öğrencilerin sayısı, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında 46.095’i bulmuştur. 


Engellilerin toplumsal hayata katılımı önündeki engelleri kaldırmak üzere; kamuya açık her türlü yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile binaların ve belediyelerin sundukları ya da denetledikleri şehir içi toplu taşıma hizmetlerinin, engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Konutlarda engellilere yönelik fiziki düzenlemeler için kolaylıklar getirilmiştir. Engellilere karşı yapılan ayrımcı uygulamalar için cezai yaptırımlar getirilmiştir. 

Engelli vatandaşlarımıza yönelik tüm sosyal yardım ve destek uygulamalarına ilişkin olarak, 2012 yılı sonu itibariyle kullanılan kaynak miktarı 7,27 milyar TL’ye ulaşmış ve bu kapsamda kullanılan kamu kaynağının GSYH’ye oranı da %0,51’e yükselmiştir. 

Dezavantajlı Gruplara Yönelik Pozitif Ayrımcılık Uygulamasının Genişletilmesi 

Eşitlik ilkesinin uygulamada anlamlı olabilmesi için dezavantajlı kesimler için farklı uygulamada bulunulmasına ve kendilerine daha fazla destek verilmesine imkan sağlayan pozitif ayrımcılık, anayasal düzeyde ilk olarak 2004 yılında getirilmiştir: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” Hükmü yer almaktadır. 

2010 yılında bu maddeye eklenen “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” hükmü ile kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık daha açık biçimde ifade edilmiştir. 2010 Anayasa değişikliği ile farklı kesimler için de benzer bir düzenleme öngörülmüştür: “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler 
eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” 

Böylece anayasal düzeyde kadınların yanısıra çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için de pozitif ayrımcılık yapılabileceği hükme bağlanmıştır. Bu bağlamda özellikle dezavantajlı kesimlerin eşitlik ilkesi açısından mağduriyetlerini giderecek düzenlemelerin anayasal dayanağının oluşturulması olumlu bir adım olarak görülebilir. Ancak asıl önemli 
olan, devletin bu kesimlere yönelik sosyal devlet ilkesinden hareketle etkili politika ve tedbirleri uygulamaya koymasıdır. 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine Yönelik Kamu Yatırımlarının Artması;

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine yönelik kamu yatırımlarında 2002-2012 döneminde büyük bir artış kaydedilmiştir. On yıllık bu süreçte söz konusu bölgelere yapılan yatırımlar toplamı, 37 milyar TL’yi geçmiştir. 

Kalkınma Bakanlığı’nın verilerine göre; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin toplam yatırım programından aldığı pay 2002 yılında yüzde 7 iken, bu rakam 2012 yılında yüzde 12’ye yükselmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine ayrılan toplam program ödeneği 2002 yılında 2.198.065,00 TL iken, 2012 yılında bu rakam, KÖYDES kapsamındaki yatırımlar dahil, toplam 6,5 milyar TL’ye 
ulaşmıştır. 2012 yılında, Doğu Anadolu Projesi (DAP) kapsamındaki illerin kamu
yatırımları içerisindeki payı yüzde 8,9, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki illerin payı ise yüzde 14,6 olarak gerçekleşmiştir. 

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) Eylem Planı İle Bölgedeki Refahın Artması ;

Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını yükselterek bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmayı ve kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkanlarını artırmayı amaçlayan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP); çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile ele alınan bölgesel bir kalkınma projesidir. GAP kapsamında, arazi ve nüfus büyüklüğü itibariyle Türkiye’nin ortalama yüzde 10’una tekabül eden dokuz il (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, 
Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak) bulunmaktadır. 

1989 yılından itibaren uygulamada olan GAP kapsamında 2012 yılı sonuna kadar yaklaşık 48 milyar TL harcama yapılmıştır. Bu süreçte GAP’ın en önemli alt başlıklarından biri olan hidroelektrik santralleri konusunda oldukça başarılı sonuçlar alınmış ve on adet hidroelektrik santrali tamamlanarak işletmeye alınmıştır. 2012 yılı verilerine göre, ülke genelinde üretilen hidrolik enerjinin yaklaşık yarısı GAP kapsamındaki bu santrallerden karşılanmaktadır. 

Ülkemizi uluslararası alanda markalaştıran son derece önemli ve kapsamlı bir proje olan GAP kapsamında başta sulama olmak üzere temel altyapı ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgede ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin hızlandırılması amacıyla 2008 yılında “GAP Eylem Planı” uygulamaya konulmuştur. GAP Eylem Planında, “ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi”, “sosyal gelişmenin sağlanması”, “altyapının geliştirilmesi” ve “kurumsal kapasitenin geliştirilmesi” şeklinde dört ana başlıkta toplanan toplam yetmiş üç ana eylem yer almaktadır. Bu eylemlerin başında ise; istihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması, iş gücünün kalitesinin yükseltilmesi ile sosyal entegrasyon sağlanması ve özellikle kadınların ve gençlerin istihdama katılması gelmektedir. Bu kapsamda ulaştırma, konut, eğitim, sağlık, kültür, turizm, organize sanayi bölgeleri gibi alanlarda da yatırımlar başlatılmıştır. 

2008-2012 döneminde GAP Eylem Planı kapsamında, 300’ün üzerinde proje ve faaliyet için ilgili kuruluşlara toplam 18 milyar TL’yi aşkın kaynak aktarılmış, bunun 15 milyar TL’si harcanmıştır. Böylece, GAP Bölgesi yatırımlarının merkezi bütçe içindeki payı ikiye katlanarak, yüzde 7’den yüzde 14’e yükseltilmiştir. Yatırımlardaki bu artışa paralel olarak, 2009 yılında yüzde 17,4 olan GAP Bölgesi’ndeki işsizlik oranı, 2011 yılında yüzde 11,7’ye düşmüştür. 

2002 yılında 600 milyon dolar olan GAP Bölgesi’nden yapılan ihracat, yaklaşık ondört kat artarak 2012 yılında 8,1 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin toplam ihracatı 2007-2012 döneminde % 42,2 oranında artarken, GAP Bölgesi’nin ihracatı aynı dönemde yaklaşık bir buçuk misli artış sağlamıştır. 

Son on yılda, GAP Bölgesindeki okullaşma oranları; okul öncesi eğitimde yüzde 3’ten yüzde 55’e, ilköğretimde yüzde 94’ten yüzde 99’a ve orta öğretimde yüzde 27’den yüzde 50’ye yükselmiştir. Ayrıca bölgede 3 olan üniversite sayısı, 6 yeni üniversitenin kurulmasıyla 9’a çıkmıştır. 

Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, terör ve güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerden göç etmek zorunda kalan vatandaşlarımızdan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, dönülen köylerde ihtiyaç duyulan sosyal ve ekonomik altyapının tesisi ve sürdürülebilir hayat şartlarının oluşturulması, geri dönmek istemeyenlerin ise mevcut yaşadıkları yerlerde şehir hayatına uyumlarının geliştirilmesi ve ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi amacıyla başlatılan Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi (KDRP), ondört ilimizde (Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkâri, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli, Van) 
uygulanmaktadır. Proje, geri dönülen köylerde hayatın yeniden başlatılması ve kalıcı hale getirilmesi için gerekli köy altyapısının oluşturulmasına yönelik çalışmalar ile tarım, hayvancılık ve el sanatları gibi faaliyetlerin geliştirilmesine yönelik çalışmaları, geri dönmek istemeyen ve şehirlerde yaşamayı tercih eden vatandaşlarımıza yönelik iş ve meslek edindirme kurslarını, istihdamı geliştirici projeleri ve özellikle kadın, genç ve çocukları hedefleyen sosyal içerikli proje ve çalışmaları içermektedir. 

Proje sayesinde 1990’lı yıllarda terör ve güvenlik gerekçesiyle göç eden toplam 62.448 haneden 386.360 vatandaşımızdan 28.384 haneden, 187.861’inin eskiden yaşadıkları köylerine geri dönüşleri sağlanmıştır. Proje kapsamında 2012 yılı sonuna kadar 146.015.000,00 TL kaynak kullanılarak; toplum, gençlik, spor, kadın ve çocuk eğitim merkezlerinin kurulmasına yönelik sosyal ve rehabilitasyon içerikli projeler; meslek edindirme ve istihdam projeleri; öğrenci yurdu; yol, su, elektrik, kanalizasyon ve vb. altyapı projeleri; tahrip olan okul, 
sağlık ocağı ve diğer tesislerin onarılarak kullanılır hale getirilmesine yönelik projeler; köylerine geri dönen vatandaşlarımıza kendi konutlarını yapabilmelerine ilişkin projeler ve tarım ve hayvancılık projeleri gerçekleştirilmiştir. 

Terör Mağdurlarının Zararlarının Tazmin Edilmesi 

Terör ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören vatandaşlarımızın bu zararlarının ulusal ve uluslararası yargı mercilerine gidilmesine gerek kalmaksızın hızlı, etkili ve adil bir şekilde sulhen karşılanması amacıyla 2004 yılında “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun” yürürlüğe konulmuştur. Uygulamaya konulan söz konusu kanun çerçevesinde; ölüm, yaralanma ve sakatlanmadan kaynaklanan zararlar, taşınır ve taşınmazlarda oluşan zararlar, tarım ve hayvancılıkla ilgili zararlar ile terör nedeniyle göç etmek zorunda kalan vatandaşlarımızın malvarlıklarına ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararlar karşılanmaktadır. 

Daha önce köy boşaltma iddialarıyla ilgili yapılan başvuruları, iç hukuk yollarının tüketilmiş olması şartını aramaksızın kabul eden AİHM, terör mağdurlarının zararlarının tazmini amacıyla çıkarılan bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra aldığı kararda, düzenlemenin, etkili bir iç hukuk yolu olduğunu vurgulayarak, başvuruları kabul edilemez bulmuş ve Zarar Tespit Komisyonlarına yönlendirmiştir. 

Kanun kapsamındaki zararların karşılanması amacıyla illerde “Zarar Tespit Komisyonları” oluşturulmuştur. Bu komisyonlardan 66’sı çalışmalarını 
tamamlamış olup, değişik illerdeki 21 komisyon ise çalışmalarına devam etmektedir. 

Söz konusu Kanun kapsamında, 2013 yılı Nisan ayına kadar, Zarar Tespit Komisyonlarına toplam 361.322 başvuru yapılmıştır. Bu başvurulardan 
320.196 adedi sonuçlandırılmış olup; bunlardan 172.129 başvuru için tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Nisan 2013 itibariyle, komisyonlarca olumlu sonuçlandırılan ve sulhname imzalayan vatandaşlarımıza  ödenmek üzere talep edilen toplam zarar tutarı 2.967.760.380 TL olup, bunun tamamı ilgililere ödenmiştir. 


***