Kazım Karabekir Paşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kazım Karabekir Paşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2020 Pazar

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 9

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDA İKTİDAR KAVGASI: 150'LİKLER, MESELESİ., BÖLÜM 9


Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, 150 likler, Gayrı Müslimler, İzmir Süikastı,Türkiye Cumhuriyeti tarihi,
Sevr Antlaşması, İstiklal Savaşı, ZUHAL BİLGİN, FEVZİ GÖLOĞLLU, YETKİN BAŞARIR,HAKAN ÖZOGLU, SEVR ANTLAŞMASI'NI İMZALAYAN DELEGELER.,


   10 Ağustos 1920'de imzalanan ve pratikte Osmanlı İmparatorluğu'nun ölüm fermanı demek olan Sevr Antlaşması, Orta Anadolu dışındaki Osmanlı toprakları nın İtilaf devletleri arasında pay edilmesine hükmediyordu. 
   Antlaşmanın dört imzacısı vardı: Rıza Tevfik, Sadrazam Damat Ferid Paşa, Hadi Paşa ve Reşat Halis. Ankara hükümeti antlaşmaya şiddetle itiraz ederek yürürlüğüne karşı savaş vereceğini ilan etti. 

Aslında Anadolu hareketi, (daha sonra Ankara hükümetinin belkemiğini teşkil edecek olan) Misak-ı Milli'nin 17 Şubat 192o'deki ilanıyla önceden 
başlamış bulunuyordu.128 

   Bu misak, en temelinde, Musul vilayeti hariç olmak üzere bugünkü Türkiye'nin sınırlarını çiziyordu. Sevr Antlaşması ve Misak-ı Milli, taahhüt ettikleri imparatorluk sınırları bakımından doğaları itibariyle birbiriyle tezat idiler. Bu arada Sevr Antlaşmasının, her ne kadar imzalandıysa da, Osmanlı Parlamentosunda hiçbir zaman onaylanmadığını, çünkü parlamentonun oylamadan önce kapandığını belirtmek gerekir. Ancak bu, sıradan vatandaşın gözünde milli harekete İstanbul hükümeti karşısında gerekli avantajı kazandırdı ve Kemalist hareket için önemli bir kaldıraç vazifesi gördü, çünkü imparatorluğun Müslüman nüfusu, İzmir'in 
15 Mayıs 1919'da (Smyrna) ve İstanbul'un da 15 Mart r92o'de (ikinci kez) işgaliyle kapıldığı haleti ruhiye sonucu, kendi mensuplarını koruyacağına 
olan inancını kaybetmişti. BMM'nin 23 Nisan r92o'deki kuruluşu, Anadolu hareketinin İstanbul hükümetine duyduğu hıncın açık belirtisidir. 

Sevr Antlaşmasının Ağustos'ta imzalanması, İstanbul'un Anadolu'daki milli hareket üzerindeki otoritesine nihai darbeyi indirirken, milliyetçilerin Ankara'da alternatif bir meclis kurma iradesini de pekiştirdi. Bunu, Ankara ve İstanbul çevreleri arasındaki iktidar mücadelesinin resmi açılışı olarak görmek mümkündür. 

Bu, Anadolu hareketinin, sultanla olması şart değilse de, İstanbul hükümetiyle yollarını ayırmıştır. Bu yüzden imzacıların 150'likler listesine dahil edilmesi sürpriz olmamalıdır. Tek istisna, 6 Ekim 1923'te zaten Fransa'ya geçmiş olan Damat Ferit Paşa idi. Diğer üç kişinin üçü de listedeydi. Emniyet Genel Müdürlüğü, her ne kadar onların listeye vatandaşlıktan çıkarılabilecekler arasında bulundukları için konduğunu ileri sürse de, Başbakan Ferit Bey, 16 Nisan 1924'teki, liste konulu kapalı bir BMM oturumda, bu şahısların kendi emniyetleri bakımından listede 
olmaları gerektiğini ifade etmişti. 129
 
(15) Sabık Maarif Nazırı Hadi 

1861'de Bağdat'ta doğan ve 1882'de Harbiye'den mezun olduktan sonra paşalığa kadar yükselerek tümen komutanı olan Hadi Paşa, 1911'de grup kurmay başkanı olduysa da 19r4'te İTC tarafından zorla emekli edildi. İTC rejiminden sonra ise birçok meslektaşı gibi geri çağrıldı ve 12 Ağustos 1919'da tekrar grup kurmay başkanlığına getirildi. Bir ay sonra Ayan Meclisine atandı. 2-12 Mayıs 1920 tarihleri arasında onu yine grup kurmay başkanı olarak görürüz. Aynı zamanda Sevr'i tartışıp kabul eden Şura-yı Saltanahn da bir üyesiydi.1ı0 Hadi Paşa Şura-yı Saltanat toplantısında antlaşmayı desteklemiş ve bu yüzden Ankara çevresinin kara listesine alınmıştı. 
Osmanlı hükümetinin dağılmasından sonra Arnavutluk'a gitmek üzere ülkeyi terk etti, fakat 1932'de Beyrut'ta öldü. 

16) Sabık Osmanlı Ayan Meclisi Başkanı Rıza Tevfik 

1868'de Osmanlı Edirne'sinde'31 doğan Rıza Tevfik (Bölükbaşı) 1899'da tıbbiyeden mezun oldu. 1907'de İTC'ye katılıp ertesi yıl meclise girdikten sonra, 1911'de despotça yöntemleri ve Balkanlar'ın kaybı nedeniyle İTC'yi suçlayarak muhalif Hürriyet ve İtilaf saflarına katıldı. Bir Hürriyet ve İtilaf uzmanı olan Ali Birinci, Rıza Tevfık'in partideki üyeliğinin altı aydan fazla sürmediği tahmininde bulunur/P Felsefeye büyük ilgi duyan ve Feylesof Rıza Tevfik diye de anılaa Rıza Tevfik, İbranice, İspanyolca, İngilizce, İtalyanca, Arnavutça, Ermenice ve Fransızca bildiği gibi,,33 aynı zamanda usta bir de şairdi. Bir Rönesans insanı ve İTC eleştireni olarak Sultan Vahdeddin'in dikkatini çekti ve kendisine Maarif Nezareti makamı sunuldu. 1918'de kabul ettiği bu makamın yanı sıra, 11 Kasım 1918'den 12 Ocak 1919'a kadar Posta Telgraf Nezaretini de vekaleten yürüttü. 

1. Dünya Savaşından sonraki Damat Ferit Paşa hükümetlerinde, ufuktaki Sevr Antlaşmasını tartışmak üzere kabine toplantılarına katıldı. 

Bu süre içinde atandığı Ayan Meclisine, biri 4 Mayıs 1919'dan 18 Haziran 1919'a, diğeri 31 Temmuz 1920'den 21 Ekim 1920'ye kadar olmak üzere iki kez başkanlık etti. 

Rıza Tevfik, hatıratında, Damat Ferit Paşa'ya Mustafa Kemal'i Harbiye Nazırlığına atamasını teklif ettiğini, ancak kabine üyelerinin Mustafa Kemal'i İTC önde gelenlerinden biri olarak itham edip bu teklife şiddetle karşı çıktığını öne sürer.'34 Ne var ki, daha sonra, 1919'da, Mustafa Kemal'in askeri müfettiş olarak Anadolu'ya gönderilmesine kendisi itiraz etmiştir. Onun İstanbul çevresinin önemli bir mensubu olduğu ve Ankara'ya karşı kuvvetli şüpheler beslediği açıktır. Hatta hatıratında, Ankara hareketinin Vahdeddin'i imparatorluğu terke zorlamakla, dolaylı olarak Büyük Britanya'nın çıkarlarına hizmet ettiği imasında bile bulunmuştur.135 

Rıza Tevfik, her şeyden önce Sevr Antlaşmasının ( 10 Ağustos 1920 ) altında imzası olduğu için 150'likler arasına alınmışhr. Kemalistlerin zaferinden sonra 15 Kasım 1922'de Mısır'a kaçarak Hicaz yolculuğunda Vahdeddin'e katılmış, daha sonra Ürdün kralının teklifini kabul ederek, 1925'te ulusal müze ve kütüphane müdürü olmuştur. Sürgünde Birleşik Devletler, Kıbrıs, Hicaz, Ürdün ve Lübnan'da yaşamış, 1938'deki aftan sonra Türkiye'ye hemen dönmeyip 1943'e kadar bekl..miş ve 30 Aralık 1949'ta İstanbul'da vefat etmiştir. Rıza Tevfik, gerek sürgündeyken, gerek sonrasında Ankara aleyhtarı herhangi bir faaliyete katılmamıştır. 

(17) Sabık Bern Sefiri Reşat Halis.,

4 Mart 1919'dan 18 Mayıs 1919'a kadar Maarif Nezaretinde müsteşarlık yaptı. 

Bu esnada Damat Ferit Paşa tarafından sefir olarak Bern'e atandı. 150'liklere dahil edilmesinin yegane nedeni, Ankara çevresine muhalifliği değil, Sevr Antlaşmasının altında imzasının bulunmasıdır. 
Paris'te sürgündeyken Osmanlı hanedanından Şaziye Sultan 136 ile evlendiği için aftan sonra Türkiye'ye dönemedi. 
Bu grubun üyeleri arasındaki tek ortaklık, Sevr Antlaşmasına imza koymalarıdır ve bu haliyle bu grup, en tarafsızca belirlenmiş grup gibi gözükmektedir. Kayıtlarda sadece, Rıza Tevfık'in Mustafa Kemal'in genel Müfettiş olarak Anadolu'ya atanmasını eleştirmesi vardır ki Rıza Tevfik de Ankara aleyhtarı olmaktan ziyade İstanbul taraftarı olarak tanımlanabilir. Bu grubun diğer üyeleri, siyaseten faal olmayan ve yeni rejime asla bir tehdit oluşturmayan bürokrat ve askerler idiler. 

HİLAFET ORDUSU MENSUPLARI..,,

(18) Hilafet Ordusu Kumandam Süleyman Şefik 137 

1866'da doğan ve Harbiyeden 16 Mayıs 1886'da üsteğmen rütbesiyle mezun olan'38 Süleyman Şefik (Söylemezoğlu), generalliğe kadar yükseldikten 
sonra İTC tarafından 1914'te zorla emekli edildi. 139 
Bu tarihten sonra ise birkaç defa yeniden işbaşına çağrıldı.140 
1. Dünya Savaşının ardından İTC hükümetinin yerini Hürriyet ve İtilaf hükümetinin alması üzerine, 13 Ağustos 1919'da Damat Ferit Paşa tarafından Harbiye Nazırlığına getirildi. 

Hilafet Ordusunun kurulmasından sonra, birinci kumandan oldu, ancak bu mevkide sadece 22 gün kalabildi (29 Nisan 1919-21 Mayıs 1919). Süleyman 
Şefik, Tarık Mümtaz Göztepe'ye gönderdiği bir mektupta, Hilafet Ordusu Kumandanlığının Damat Ferit Paşa'nın isteği ve sultanın onayıyla olduğunu 
açıklar. "Yaver-i ekrem'i bulunduğum Padişah'ın emrini bir asker sıfatiyle de reddetmek bence imkansızdı .r... Anadolu'daki Kuvayı Milliye kumandan ve mümessilleriyle temasa geçmeye ve icap edenler hakkında hiçbir yere danışmadan af kararları vermeye salahiyetim olacaktı."141 

Belli ki işler planlandığı gibi gitmemiş ve Süleyman Şefik, görevi kabul etmesinin üzerinden üç hafta kadar geçmişken, Kuvayı Seyyare'nin başına düşük 
rütbeli milis kumandanı Ahmet Anzavur'un getirilmesini onaylamayarak istifa etmiştir. 142 

Diğer birçok 150'lik gibi Süleyman Şefik'in de eski bir İTC mensubu olması ve ardından azılı İTC düşmanı Damat Ferit Paşa'nın safına geçmesi, okuru şaşırtmamalıdır.143 

Bir diğer 150'lik olan Tarık Mümtaz Göztepe, Süleyman Şefik, Damat Ferit Paşa Kabinesinde Harbiye Nezaretine atandığında, onun Hürriyet ve İtilaf çevrelerinde tanınmayan bir şahsiyet olduğunu iddia eder; O, meşum Enver Paşa'nın arkadaşıdır ve dolayısıyla bir İTC üyesi sayılmakta dır.144  
Süleyman Şefik, gerçekten de yemin etmiş bir İTC üyesiydi ve bu da kabinede bilinirdi. Dönemin görgü şahidi Ali Fuat Türkgeldi, Damat Ferit'in ona güvendiğini ve kabinede bir şans vermek istediğini yazar.145 

Süleyman Şefik'in Harbiye Nazırlığına atanmadan önce, Anadolu'daki milli kuvvetlerden hiç hazzetmediğini açıkça gösterdiğini biliyoruz.
 
İkaz gazetesine verdiği bir beyanatta, "Anadolu'daki mevcut durumun sorumlusu Mustafa Kemal Paşa'dır. Hükümete karşı açıkça isyan etti. Bu tür hareketler ülkeyi mahveder,"146 şeklinde bir ikazda bulundu. Süleyman Şefik'i 150'likler arasına sokan sadece beyanları değildir. Fiilleri de, onun Anadolu'daki hareketi ezmeye bir biçimde kararlı bir kişi olduğuna şahittir. 
Bilindiği gibi, Mustafa Kemal Paşa, 8 Temmuz 1919 tarihinde Dahiliye Nazın Ali Kemal tarafından genel müfettişlik görevinden alındı ve kendisi aynı gün Osmanlı ordusundan istifa etti. Bu, Mustafa Kemal'in öncülük ettiği milli hareketin, milliyetçilerin çapının ve kuvvetinin farkında olan İstanbul hükümetinin otoritesini tanımadığının açık göstergesiydi. 

Süleyman Şefik, milliyetçilerin birbiriyle temasa geçmesini önlemek için, 18 Ağustos 1919 tarihinde, harbiye nazırı sıfatıyla kolordu komutanlarına kendi aralarında şifreli mesajlar kullanmamalarını emreden bir talimat yayınladı. Bunun tek istisnası, kolordu komutanlarıyla nezaret arasındaki haberleşme olacaktı.147 Süleyman Şefik, milli hareketin Anadolu'yu seferber etmek için kolordular arasında şifreli telgraflara ihtiyacı olduğunun farkındaydı. 

Böylelikle, söz gelimi Batı Anadolu'daki 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ile Doğu Anadolu'daki 15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa arasındaki işbirliği önlenecekti. Milliyetçiler de, buna karşılık, Sivas Kongresinden sonra, 12 Eylül 1919 tarihinde, İstanbul'la her türlü haberleşmenin kesilmesine karar verdiler. 148 
Süleyman Şefik'in Milliyetçilere karşı bir diğer eylemi de Elazığ Valisi Ali Galip'e 3 Eylül 1919'da gönderilmiş telgraftır. Süleyman Şefik ve Dahiliye Nazırı Adil imzalı bu telgraf, Elazığ valisine Sivas'taki milli toplantının her ne pahasına olursa olsun önlenmesi talimatını veriyordu. Bu telgrafın bir kopyasının Mustafa Kemal'de bulunduğunu ve onun Süleyman Şefik'in husumetinin gayet farkında olduğunu biliyoruz. 149 

Süleyman Şefik, bütün bu nedenlerle, milliyetçilerin zafer kazanmasının, kendi kişisel güvenliğine büyük bir tehlike arz edeceğini biliyordu. 

Bu yüzden İngiliz himayesine sığındı ve Mısır'a varmak üzere 1922'de ülkeyi terk etti. Sonrasında onu 2 Şubat 1926'da Mekke'de görürüz; burada, 1929'da emekli oluncaya kadar Kral İbni Suud'un bürokratı olarak görev yaptı. Sürgündeyken, Türk istihbarat kaynakları onun dışarıdaki faaliyetleri hakkında pek çok bilgi toplamışlardır. Raporlar, Süleyman Şefik'in sürgünde muhalif bir örgüt kurmaya çalıştığını gösterir. Bu örgütün adı Öç Cemiyeti olacak ve 1928'de milliyetçi rejimi tepetaklak edip saltanatı geri getirmek için çalışacaktı.150

Bir başka belgede, Süleyman Şefik'in, 1939'da, yetmiş üç yaşındayken, Osmanlı Cemiyeti adlı bir başka örgüt kurma planları yaptığını görürüz.151 Görünen o ki, bu belge onun Türkiye'deki faaliyetleriyle irtibatlıdır ve kendisinin hala Osmanlı hanedanını geri getirmeye çalıştığını gösterir. 

Osmanlı Cemiyetinin programı, anti-Kemalist tonlar taşıyan 16 maddeden oluşuyordu. Örneğin, polisin bir raporunda, onun şu beyanatı geçiyordu: 
Türkiye uçurumun kenarındadır. Mahvolacaktır. Türkiye'yi parçalayacaklar, Cumhur ricali de birer tarafa kaçacaklardır. 

Çantaları hazır ve paraları Avrupa bankalarında mevdudur [emanet edilmiştir]. Ağabeyleri İttihatçılar öyle yapmadılar mı? 152 

Ankara hükümetinin onu pek ciddiye almamış olması mümkündür; Nitekim hükümeti eleştirmeye devam etse de, aftan sonra Türkiye'de oturmasına izin vermiştir. 
Ancak 1940'ta bile yakından izleniyor ve her hareketi kaydediliyordu.153 

Polis arşivlerindeki bir belge (EGMA 12222/18), Süleyman Şefik'in 4 Mayıs 1940'ta, Adliye Vekili Fethi Okyar'ı ziyaret ettiğini gösterir. Aynı belge, Süleyman Şefik'in o sırada Türkiye'nin Cumhurbaşkanı olan İsmet Paşa'ya bir mektup gönderdiğini de ortaya koyar. Mektubunun ve adliye vekiliyle yaptığı toplantının içeriğini bilemiyoruz. Ne var ki şiddetli bir cumhuriyet aleyhtarı olmasına rağmen, cumhuriyet hükümetinin en üst kademeleriyle temasa geçebiliyordu. Söylemini destekleyen herhangi bir eylemi olmadığı için ve muhtemelen ileri yaşı nedeniyle Süleyman Şefik kovuşturulmadı. 
Onun ülkeye tam geliş tarihi de bilinmemektedir. Ancak 194o'ta Türkiye'de olduğunu biliyoruz. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivlerindeki belgelerden biri, onun 1939'da Lübnan'da ikamet ettiğini gösterir.154 
Dolayısıyla, geri dönüşü bu dönemde olmuş olmalıdır. 16 Şubat 1946'da İstanbul'da vefat etti. 

(19) Süleyman Şefık'in Yaveri Bulgar Tahsin., 

    Harbiye'den mezun olup yüzbaşılığa kadar yükselen ve Süleyman Şefık'e yaver olarak hizmet eden Tahsin, Filibeli olduğundan Bulgar Tahsin diye bilinirdi. Milli kuwetler karşıtı Nigehban-ı Askeri Cemiyetinin bir üyesiydi.155 

(20) Kuvayı İnzibatiye Erkan-ı Harbiye Reisi Miralay Ahmet Refik 

Harbiye kökenliydi, ancak generallikten hemen önce istifa edip İTC'ye katıldı. Daha sonra diğer birçokları gibi o da Hürriyet ve İtilaf saflarına geçti ve Hilafet Ordusu erkan-ı harbiye reisliğine getirildi. Damat Ferit Paşa'yı, Ankara'nın Milli Kuwetlerine karşı duyduğu düşmanlıkla etkiledi. 

Ahmet Refik, Ankara aleyhtarı subayları Hilafet Ordusuna toplamaya çalıştı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması üzerine Bulgaristan'a kaçtı ve 1930'da orada öldü. Emin Karaca, onun erkek kardeşinin Türkiye'de kalarak Diyanet İşleri Başkanı olduğunu, oğlunun da cumhuriyet hükümeti emrinde üst düzey bir bürokrat olarak görev yaptığını belirtir. 156 

(21) Kuvayı İnzibatiye Mitralyöz Kumandanı ve Damat Ferit Paşa'nın Yaveri Tarık Mümtaz (Göztepe)., 

1893'te İstanbul'da doğdu. Asker kökenliydi ve Damat Ferit Paşa dahil birçok harbiye nazırına yaver olarak hizmet etti. Geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerine ilişkin değerli bilgiler içeren çeşitli kitapların yazarı olarak da tanınır.157

 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Ümit adlı bir dergi çıkardı. Osmanlı İmparatorluğu 'nun dağılması üzerine ülkeyi terk ederek San Remo'daki Vahdeddin'in yanına gitti ve onun sürgündeki yaşamına birinci elden şahitlik ederek, 1926'daki ölümüne kadar yanında kaldı. 

Tarık Mümtaz, 15o'likler listesinin Hilafet Ordusu kısmına dahil edildi, çünkü Ankara karşıtı bu askeri kuvvette mitralyöz birimi komutanı olarak sorumluluk almıştı. Yurtdışındayken, Bulgaristan'daki Türk okullarında ders verdi ve Suriye'de ise, örneğin Çerkesce Marc (1928-31) gibi gazeteler yayınladı. Aftan sonra Türkiye'ye dönerek Yeni Sabah ve Zafer gibi gazetelerde çalıştı. Birçok listedaşı gibi o da hükümete dair yorumlarda bulunmaktan kaçındı ve 24 Ocak 1977'de İstanbul'da öldü. 

(22) Sabık Kurmayı İnzibatiye ve İzmir (17.) Kolordu Kumandanı Ali Nadir  

Harbiye mezunu Ali Nadir Paşa, daha çok Balkan Savaşlarında (1912-13) "Selanik'i düşmana teslim eden kumandan" olarak bilinir.158 

Bu olaydan sonra istifaya zorlandıysa da, 16 Aralık 1918'de ilk Divan-ı Harb'e üye tayin edildi.159 17. Kolordu Kumandanı olarak 15 Mayıs 1919'da İzmir'i Yunanlılara teslim etmekten sorumlu tutuldu. Ali Nadir listeye öncelikle Hilafet Ordusuna komutan atandığı için dahil edildi. 
Ölüm yeri konusunda birbiriyle çelişen bilgiler varsa da, 1930'da muhtemelen Fransa'nın Nis Şehrinde sefalet içinde ölmüştür.160 

DİPNOTLAR;

128 Misak-ı Milli, Osmanlı Parlamentosundaki Anadolu hareketi vekillerinin gayretleriyle yapılan  kapalı bir oturumda, 28 Ocak 192o'de tartışılıp kabul edildi. 
129 TBMM Gizli Celse ... , 440. 
130 Osmanlı Parlamentosunun lstanbul'daki işgal kuvvetlerince kapatılmasından sonra, Sultan VI.  Mehmed Vahdeddin, Sevr Antlaşmasını tartışmak üzere, 22 Temmuz 192o'de bir şura kurdu. Bu şura  aslında bu tür ikinci şuraydı; ilki 16 Mayıs r919'da lzmir'in işgalini ele almıştı. İkinci Şura-yı Saltanat'ta  Padişah, Veliaht Abdülmecit, Sadrazam Damat Ferit ve Osmanlı devlet ricalinin üst düzey mensupları bulunuyordu. Oylama sonucunda, aleyhte bir oy (Ayan Meclisinden Topçu Feriki Rıza Paşa) farkla, antlaşmayı kabul etmekten başka çare olmadığına karar verildi. Sonuç olarak, Şura Sevr Antlaşmasının  kabulünü tavsiye etti. 
131 Doğmuş olduğu Mustafa Paşa kasabası. bugün Bulgaristan'dadır ve Svilengrad adını almıştır. 
132 Birinci. 242. 
133 Syed Tanvir Wasti. "FeylosafRıza."Midd!e Eastem Studies 38 (2002): 83-100. Onun hakkında, Refik Halit Karay'ın Minelbab İlelmihrab (İstanbul: lnkilap, 1992) ve Bir Ömür Boyunca ( İstanbul: İletişim, 1996) adlı kitaplarında da bilgi bulunur; Munise Başikoğlu "Babam Rıza Tevfik.· Tarih ve Toplum. 57-63  (1988-89): Ayrıca bkz. Rıza Tevfık'in hatıratı, Biraz da Ben Konuşayım (İstanbul: iletişim, 1993). 
134 Rıza Tevfik, 52-53. 
135 Ona göre Britanya, halifenin Hint Müslümanlarını Britanya İmparatorluğu aleyhine kışkırtacağı  korkusuyla sultanın/halifenin otoritesini kırmaya çalışıyordu. lngilizler bu tehdidi bertaraf etmek için, milliyetçilerin her an İstanbul'a girip sultana zarar verebileceği rivayetini yaydılar ki bu propaganda stratejisi tuttu ve daha sonra iş saltanat ve hilafetin kaldırılmasına kadar gitti, Bkz. Rıza Tevfik, 188-91. 
136  II. Abdülhamid'in kızlarından biri olmalıdır. 
137 Süleyman Şefik Paşa'nın hahratı, Hatıratım, Başıma Gelenler ve Gördüklerim: 31 Mart Vak'ası  (İstanbul: Arma, 2004) adı altında yayınlandı. 
138 EGMA 12222/18/1. Müdafaayı Milliye Vekaleti personel dairesince hazırlanan bu belge, tam  tarihleriyle onun resmi atamalarını verir. Süleyman Şefik hakkında Şerife Özkan'da verilen bazı  tarihler, bu listeye uymaz. 
139 Bu yıl, Şerife Özkan'ın Süleyman Şefik hakkındaki çalışmasında (1913) farklıdır, Bkz. "Yüzellilikler  ve Süleyman Şefik Kemali" 66. Ancak ben onun ilk emeklilik tarihini 16 Teşrin-i Evvel 1330 olarak  gösteren ve miladi takvimde ı Kasım 1914'e tekabül eden bir arşiv belgesi buldum, EGMA (12222/18/1). 
140 Bkz. EGMA, 12222/18/1. 
141 Göztepe, Osmanoğullannın Son Padişahı ... , 300. 
142 Süleyman Şefik, Anzavur'un emirlerini dinlemediğini ve başına buyruk hareket ettiğini ileri sürmüştür; Bkz. age. 300-301. 
143 Özkan, Yüzellilikler, 76, dipnot. 
144 Göztepe, 208. 
145 Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1987), 234-35. 
146 lkaz, II Ağustos 1919 Özkan'da zikredildiği gibi, 73
147 Özkan telgraf metninin tamamını çözer, s. 81, dipnot. 
148 Atatürk, Nutuk, cilt 1, 98. 
149 Age., 88-89. 
150 Belge açık lıir şekilde numaralanmamıştır; EGMA 2 Dı, 2 D2 ve ayrıca 2 C8. Böyle oldukları belirtilmese de, bu belgelerin dosya 12221'in uzantıları olması mümkündür. 
151 EGMA 12222/18. 
152 EGMA 12222/18. 
153 Age. 
154 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 30.ıo.0.0/107.698.7. 
155 Daha fazla bilgi için Bkz.Tarık Zafer Tunaya, Türkiyede Siyasi Partiler, cilt 2 (İstanbul: iletişim, 1999), 34o-58. 
156 Karaca, 69. 
157 Bunlar arasında, örneğin, Osmanoğullannın Son Padişahı Vahdeddin Mütareke Gayyasında ve  Osmanoğullarının Son Padişahı Vahdeddin Gurbet Cehenneminde sayılabilir. Kafkasya asıllı olması nedeniyle, Kafkas tarihiyle de ilgileniyordu ve İmam Şamil: Kafkasya'nın Büyük Harp ve İhtilal Kahramanı  (İstanbul: inkilap, 1961) adlı eseri yayınlamıştı. 
158 Erdeha, 176. 
159 Bu mahkeme daha sonra, 1919'da, ITC mensuplarını ı. Dünya Savaşındaki suçları nedeniyle yargıladı. 
160 Karaca ve Erdeha onun Mısır'da öldüğüne işaret ederken, Bingöl EGMA 12222-22/A ı'e  göndermeyle Nis'te öldüğünü ileri sürer. Öteki yazarlar verdikleri bilgi için herhangi bir referans  göstermediklerinden, Bingöl'ün referansına dayandım. 

10. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

6 Kasım 2019 Çarşamba

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 9

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN  DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER,  BÖLÜM 9

Mustafa Kemal Atatürk, 125.ci Doğum yılı, Uluslararası Sempozyum, Atatürk Araştırma Merkezi, Prof. Dr. Cezmi Eraslan, Dr. Mustafa ÖZCAN, Devlet Adamı,



ATATÜRK’ÜN YARATTIĞI NAHÇIVAN: DOSTLUK KÖPRÜSÜ DEVLETİ 


İSMAİL HACIYEV 
EBÜLFEZ AMANOĞLU, 

Prof. Dr. İsmail HACIYEV* 
Prof. Dr. Ebülfez AMANOĞLU* 
* Nahçıvan Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi 


Belli olduğu gibi I. Cihan Savaşı’ndan sonra, özellikle 19181921 yılları arasında büyük devletler arasında dünya haritasını yeniden çizmek teşebbüsleri ortaya çıkmıştı. Bununla ilgili olarak bu dönemde Güney Kafkasyada da bir takım gelişmeler meydana gelmişdi. Bu yıllarda stratejik bir mekan durumunda olan Nahçıvan bölgesi olayların odak noktasına dönüşmüştü. İngiltere, Amerika ve 
Rusya her vechle yeni kurulacak Ermenistan devletinin bu bölgede çoğunluk Türk ahaliden oluşmasına rağmen egemenliğini sağlamaya gayret ediyorlardı. 

İlk zamanlar Osmanlı Devleti, 1919 yılından itibaren ise temelleri yenice atılmağa başlanan Atatürk Türkiyesi bölge ahalisinin düşmandan korunmasına, onun güvenliğinin sağlanmasına çaba göstermiştir. 1918 yılında Nahçıvan bölgesini ermeni işgalinden kurtaran muzaffer Türk Ordusu 1920-1921 yıllarında da bilhassa ulu önder Atatürk’ün talimatları doğrultusunda bölgede Türk birlikleri yerleşdirilmiş, hain ermeni kuvvetlerinin bölgeye sokulmasına müsaade edilmemiştir. Bütün bunlara rağmen Ermeniler Türkiyenin Azerbaycan ve bilhassa Orta Asya ile bağlantısını sağlayan yegane koridoru kapatmak işin her türlü yöntemlere baş vururlardı. Bu amaçla Ermenilerin istekleri üzerine 1919 yılında bölgede önce İngilizler hâkim olmuş, sonra Amerikan valiliği oluşturulmuş tu. Bu durumda Ermenistan’ı geri adım atmaya mecbur etmek için en elverişli yer Nahçıvan idi. Hem de bu bölgenin İran’a yakın olması Ermenistan’ı tehdid ediyordu. Kazım Karabekir Paşa’nın 3 Mayıs 1919 tarihinde Erzurum’a gelerek V. Ordu Komutanlığı’nı üstlenmesi ile Nahçıvan siyaseti ana hatlarıyla belli olmaya başladı. 
Bu nedenle 1919 yılı 19 Mayıs gecesi Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi dahilinde Kazım Karabekir Paşa’nın talimatı ile Halil Bey komutasında küçük bir grup Nahçıvan’a ulaştı. Bu grup uzun süre Nahçıvan ahalisinin ermeni saldırılarına direnmesini sağladı. 

Millî Mücadele liderleri Mustafa Kemal Paşa ve onun sadık ve güvenilir meslektaşı Kazım Karabekir Paşa, Nahçıvan bölgesinin stratejik önemini çok iyi anlıyorlardı. Bölgeyi çok yakından tanıyan, Ermenilerin Müslüman Türk ahaliye yapacağı mezalimi ve Türkiye tarafına vereceği zararı iyice anlayan Kazım Karabekir Paşa’ya göre Nahçıvan doğunun kapısı olduğundan dolayı onu elde tutmak zaruri idi. Erzurum kongresinden sonra binbaşı Veysel Beyle II. Tümen komutanı Cavid Bey’e gönderdiyi mektupta paşa şöyle yazıyordu: 

Her taraftan mahsur bir haldeyiz, yalnız Azerbaycan’a açık Nahçıvan penceresi vardır, onun kapanmamasını istiyorum.1 Kazım Karabekir Paşa, Azerbaycan’a ve bilhassa Orta Asya Türk Dünyası’na açılan yegane koridor sayılan ve ahalisinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Nahçıvan bölgesinin önemini önceden fark etmiş ve bu bölgede yerli ahaliden gönüllüler alayı oluşturmuştu. Mustafa Kemal 
Paşa, Nahçıvan’daki gelişmeler hakkında bilgi alıyor ve onları tahlil ediyordu.2 

Nahçıvan bölgesinde oturan Türklere yapılan saldırılar 15. Ordu Komutanlığı tarafından hemen temsilciler heyetine bildirilmiş ve Mustafa Kemal Paşa da 22 ve 28 Mart 1920 tarihlerinde durumu dünya devletleri karşısında protesto etmişti.3 Ermeni saldırılarının yoğunlaşması nedeniyle durumun kritik olmasından dolayı ve Nahçıvanlıların askerî yardım çağrıları üzerine aynı yılın Temmuz ayı başlarında Nahçıvan’a Binbaşı Ali Demir Bey komutasında bir Türk müfrezesi gönderildi. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ve Azerbaycan’da bolşeviklerin hâkimiyeti ele geçirmesi, Kızıl Ordu’nun da gelmesi, şübhesiz, Türk-Sovyet münasibetlerinin de dönüş noktasını teşkil etmişti. TBMM’nin başkanı Mustafa Kemal Paşa Sovyet Rusyası hükûmetine ilk resmi teklif hazırlamış ve yerine getirilmesini Kazım Karabekir Paşa’ya havale etmişti. Ama Bakü’ye gitmek için daha elverişli olan Batum yolu tehlikeli ve kapalı olduğundan Kazım Karabekir Paşa bu evrakları Nahçıvan yolu ile Azerbaycan’a göndermek için gerekli tedbirleri aldı. Bu görevi yerine getirmek amacıyla 11. Tümen karargah reisi Veysel Bey ile Kamil Bey ve Celal Bey 1920 yılı Mayıs ayının altısında Beyazıt’tan çıkarak Nahçıvan üzerinden geçmek suretiyle Bakü’ye yola düştüler. Ancak yolda iken aldıkları emre esasen 
Veysel Bey Nahçıvan’da kaldı, Kamil ve Celal Bey ise yola davam ettiler. 

Binbaşı Veysel Ünüvar bu devirden itibaren bir müddet kendi Türk-Sovyet münasibetlerinin kurulmasında mühüm bir köprü rolünü oynayan Nahçıvan diyarı ile bağlamıştır. Bu bölge Ermenistan’a karşı askerî üstünlüğün temin edilmesi bakımından büyük bir strateji önem taşıdığından ve Azerbaycan’a açılan yegane Türk koridoru olduğundan daha 1918 yılında Türkiye ve Azerbaycan hâkim çevrelerinin dikkatini çekmişti Nahçıvan sanki yeni bir misyon yerine 
yetirmeyi taahüt etmişti. 

Kazım Karabekir Paşa, bölgenin Ermeni nezaretinden çıkması ve Azerbaycan’a bağlanması için Bolşeviklerle ilişkilerin genişlendirilmesini çok mühüm sayıyordu. Kazım Karabekir Paşa 16 Temmuz tarihli telgrafı ile Nahçıvan’daki Türk müfrezesinin müfettişi olan Veysel Bey’e yazmıştı ki, Bolşeviklerle samimi münasibet kurulmasına özel olarak önem versinler. Bolşeviklerle yakın alaka o zaman yardıma ihtiyacı olan Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli idi. İlk vakitler bölgede Türk Ordusu’nun müfettişi sıfatıyla bulunan binbaşı Veysel Bey Temmuz ayının başlarında Nahçıvan’daki bolşevik kuvvetlerinin ve yerli ahalinin davetiyle Ermeni baskınlarını önlemek için büyük bir müfreze ile Şahtahtı mıntıkasından Aras nehrini geçerek bölgeye geldi. Ekim ayında ise Veysel Bey yeni yaratılan Nahçıvan Askeri Savunma Komitesi’nin başkanı görevine atandı. 1920 yılının sonlarından başlayarak Bolşevikler, Ermenistan’da Sovyet hâkimiyetini kurduktan sonra Nahçıvan’ı Ermenistan’ın terkibine vermek fikrine düştüler ve Nahçıvan askerî devrim komitesi başkanı Velibeyov’un yardımıyla bölgenin statüsünü değiştirmek için faaliyete geçtiler. Bu süreçte ahalini sakinleştirmek için Nahçıvan’a gelmiş Behbud Bey Şahtahtinski Velibeyov’u yarıtmaz faaliyyetine göre Askerî Devrim Komitesinin başkanı görevinden aldığını ilan 
etmiş ve Nahçıvan ahalisine hitaben demişti ki, siz toprağınızla beraber kendi mustakilliyinizi ister isenizse, burada güvenebileceğiniz yegane kuvvet Türkiye askerleridir. Halk ise bu askerler etrafında sıkı bir şekilde birleşmelidir. Sizin mustakilliyinizi ve topraklarınızı ancak onlar koruyacak ve bu ağır felaketlerden kurtaracaktır. 

Veysel Bey’in yürüttüğü siyasi faaliyet sayesinde bölgenin arazi bütünlüğü korundu ve bu çizgi 1921 yılı Moskova Antlaşmasının uygun şartlarla imzalanmasına zemin hazırladı. 

Burada bir paratez açarak belirtelim ki, bu görkemli serkerde bölgede çalıştığı müddetçe günlük yazmış ve hadiseleri, gözlemlerini o günlükte kayd etmiş ve bu kayıtlar esasında bu hadiselerin üzerinden bir kaç yıl geçdikten sonra hatıralarını kaleme almaya karar vermiş ve böylece binbaşıVeysel Ünüvarın “İstiklal Harbinde bolşeviklerle sekiz ay (1920-1921)” adlı kitap meydana çıkmıştır. 
Kitab 1948 yılında İstanbulda yayınlanmıştır. Dikkati çeken hususlardan biri de budur ki, müellif kitabının ön kapağında4 Nahçıvan Came mescidinin Andranikın Taşnak çeteleri tarafından minaresinin top mermisiyle vurulmuş (ressamımız Behruz Kengerli’nin resmi) resmini vermiştir. Şunu da belirtelim ki, bölgenin tarihi bakımından önemli bir kaynak niteliği taşıyan Veysel Ünüvar’ın söz konusu kitabı bu günlerde tarafımızdan Azerbaycan Türkçesine aktarılmış ve ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 125. doğum yılına armağan olarak onun yarattığı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde başkonsul İsmail Sefa Yüceer’in maddi desteği ile basılmıştır. 

1920 yılının sonbaharında Nahçıvan bölgesinde iç durum karışık olarak kalmakta, bu konuda tartışmalar gittikçe büyümekte, konu uluslararası nitelik taşımağa başlamakta idi. Nahçıvan konusu da bu devirde yürütülen Rusya-Ermenistan ve Türkiye-Ermenistan görüşmelerinde ve onlar arasında yapılan anlaşmalarda önemli yer tutuyordu. Türkiye ile Ermenistan’ın Taşnak hükûmeti arasında yapılan Gümrü anlaşmasının (2 Aralık 1920) 2. ve 12. maddeleri Nahçıvan bölgesi ile ilgili idi. Bu bölge ile bağlantısı olan taraflar aşağıdaki şekilde anlaşmışlardır: Ermenistan Kükü Dağı, Hemesur Dağı, Kurtkulak Köyü, Saat Dağı, Arpaçay Evleri, Kamerli Dağı, Saraybulak dağları, Ağrı (Ararat) istasyonu, Araz Çayı yakınlığındaki Aşağı Karasu’nun döküldüğü yerden geçen şeridin güneyindeki -Nahçıvan, Şahtahtı, Şerur- araziye daha sonra referandumla tayin olunacak idari şekline ve bu idarenin kapsayacağı topraklara karışmayacak. Şimdiki arazide geçici olarak Türkiyenin himayesinde yerli idare yaratılacaktır.5 

Gümrü Anlaşmasını Mustafa Kemal Paşa yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda büyük siyasi zafer olarak değerlendirmiş ve bu zafer münasibetiyle Kazım Karabekir Paşa’yı ve heyet üyeleri olan Erzurum Valisi Hamit Bey’i ve Erzurum milletvekili Süleyman Necati Bey’i tebrik etmiştir. 1920 yılı 3 Aralık tarihinde Cavit Bey Nahçıvan’daki Türk askerî müfrezesi komutanlığına 
Gümrü Anlaşmasına göre Nahçıvan’ın hangi statüye sahip olduğunu bildirdi. 21 Şubat 1921 tarihinde Ordubat kazası devrim komitesi reisinin müfreze komutanına mektubunda yazılmıştı: “Telgrafı sevinçle okuduk. Bu telgraf yıldırım hızıyla tüm kazaya yayıldı, ahaliyi sevindirdi. Taşnak adını bundan sonra duymamak umuduyla büyük Türkiye’nin himayesinde yaşamak saadetine ulaşmış halkımız bu sevinci Ordubat kazasında coşku ile karşıladı. Mazlum milletimizin saadeti ve rifahı için inkilab silahına sarılmış büyük ve kahraman 
Türk İnkılap ordusunun gücünün artmasını Cenab-ı Haktan dilemek amacıyla bütün ahali camilere toplanır, törenler düzeniliyor, dualar okuyordular. Bundan dolayı sizi tebrik edir ve sizin vasıtanızla ahalimizin samimi tebriklerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve ordu komutanlığına bildiriyoruz”.6 

Türkiye ile Sovyet Rusyasının yaklaşması, karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi bu iki devlet arasında görüşmeler, anlaşmalar yapılmasını zaruri etti. Bu amaçla Moskova’ya bir heyet gönderildi. Atatürk’ün ricası üzerine Sovyet Rusyası Hükûmeti ile görüşmeler yapmak için giden Türk temsil heyetini düşündüren en önemli sorunlardan biri Nahçıvan meselesi idi. Türkiye’nin bu meseleye öze
likle önem vermesi stratejik ve geopolitik faktörlerin yanısıra, hem de Nahçıvan’ın Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde en yakın mesafede yegane nokta olması ile ilgiliydi. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Kemal Bey’e Nahçıvan’ın Türk kapısı olduğunu hatırlatmış ve buna göre hareket edilmesini istemişti.7 Yusuf Kemal’in “Paşam! Ruslar Nahçıvan üzerinde ısrar ederlerse ne yapalım”-sorusuna Mustafa Kemal Paşa: “Nahçıvan Türk kapısıdır, bu hususu nazar-i itibara alarak onun mevcudiyyetini korumak için elinizden geleni yapınız”- cevabını vermişti. 

Moskova Anlaşması görüşmelerine katılan temsilcilerin hatıralarından belli oluyor ki, Nahçıvan konusu ile ilgili müzakereler, tartışmalar bir hayli uzamıştır. 
Hatta Stalin’in “Nahçıvan üzerinde ne için bu kadar ısrar ediyorsunuz?” sorusuna da “Orası Türk kapısı, ondan.” cevabı verilmiştir. 

Türkiye ile Rusya arasında yapılan görüşmelerde Nahçıvan’ın kaderi her zaman Türk temsilciler heyetinin dikkatinde olmuş ve Moskova Anlaşmasının (16 Mart 1921) 3. maddesinin eki ile Nahçıvan vilayeti arazisinde Azerbaycan’ın himayesinde bu himayeyi Azerbaycan’ın hiç bir devlete bırakmaması koşulu ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti oluşturulması karara bağlandı. Göründüğü üzere 
burada en önemli husus Nahçıvan meselesinde Azerbaycan’ın himaye hakkının bir üçüncü devlete bırakılmaması idi. 

Türkiye temsil heyetinin ciddi çabaları sonucunda Moskova görüşmelerinde Azerbaycan’ın arazi bütünlüğü kısmen de olsa korunmuş, Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bölge teşkil etmesi konusunda anlaşmaya varılmıştı. 

Böylece mimarı büyük Atatürk olan Moskova Anlaşması ile Nahçıvan meselesi adil çözümünü buldu. Türk temsil heyeti Ankara’ya döndüğü zaman Atatürk’e hitaben “Nahçıvan üzerinde elden geleni yaptık” diye söylediklerinde o “Kapımız mevcudiyetini muhafaza edir, bizim için önemli olan budur.” diye cevap vermişti. Moskova Anlaşmasından sonra Türkiye Nahçıvan’ın statüsünü bölge ülkelerine kabul ettirmek için çaba gösteriyordu. Bu amaçla Türkiye Güney Kafkasya cumhuriyetleri ile anlaşma yaptı. Kars anlaşması sonucunda Türkiye ile onlar arasındaki arazi sorunları halledilmiş ve iyi komşuluk munasibetlerinin temeli atılmıştı.8 

Kars Anlaşmasında Nahçıvan’la ilgili önemli bir madde yer aldı. Türkiye Hükûmeti Azerbaycan ve Ermenistan Sovyet Hükûmetleri böyle bir ortak fikre geldiler ki, bu anlaşmanın 5. maddesi ve 3. ekinin tespit ettiği, belirlediği sınırlar içerisinde Nahçıvan bölgesi Azerbaycan’ın himayesinde özerk bir arazi oluşturmuş olsun.9 

Bu anlaşmayla Nahçıvan’ın sınırları çizildi.Ayrıca anlaşmanın fevkalade derecede önemi ondan ibarettir ki, Ermenistan Nahçıvan’ı Azerbaycan toprağı olarak kabul etmiştir. Böylelike, 1918 yılından başlayarak Nahçıvan bölgesini gasp etmek niyetinde olan Ermenistan Mustafa Kemal Atatürk’ün akıllı diplomasisi sonucunda Moskova ve Kars Anlaşmaları vesilesiyle Nahçıvan’ın Azerbaycan toprağı 
olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır. 

Yusuf Kemal Bey’in belirttiğine göre Nahçıvan Müsalümanları bir kere daha soykırıma maruz kalarsa o zaman Türk Ordusu’nun buna seyirci kalmayacağı resmî olarak belgelenmiştir. 

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yaratılmasında büyük önem taşıyan Moskova ve Kars Anlaşmaları Atatürk’ün gerçekçi diplomasisinin bir sonucu ve bu diplomasinin başarısı olarak ortaya çıkmıştır. Söz konusu antlaşmalara göre eski Türk Oğuz Yurdu olan Nahçıvan Azerbaycan’ın sınırları içerisinde kalmayı başarmıştır. Hatta 1924 yılında Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin teşkili de uluslararası anlaşmalar sayesinde mümkün olmuştur. Ulu önderin baskı ve ısrarları sonucunda Türkiye hatta bölgeyi Ermenistan’a 
kaptırmak isteyen o dönemdeki bazı Azerbaycan bolşeviklerinin de teşebbüslerini önleyerek bölgeye ancak Azerbaycan terkibinde özerk arazi statüsünün verilmesi işini başarmıştır. Ayrıca Moskova ve Kars Antlaşmalarında bu özerk bölgenin sınırları tespit edilmiş, antlaşmayı imzalayan devletler tarafından Türkiye’nin bölge üzerinde garantörlüğü resmen ve yazılı olarak kabul edilmiştir. Bu yolla 
geçici de olsa Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Ermenilerin arazi iddialarından korunabilmiştir. Ama Sovyetler Birliği döneminde Ermenilerin sık sık birleştirme iddiaları bu Kars Antlaşması’nı delememiş, çiğneyebilmemiştir. Atatürk’ün yarattığı Nahçıvan Özerk arazi statüsü hakkında Kars Anlaşmasının önemine değinen seçkin devlet adamı Haydar Aliyev demiştir: “Nahçıvanın statüsünü muhafıza etmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı Kars Antlaşması’nın büyük rolü olmuştur. Nahçıvan toprak bakımından Azerbaycan’dan ayrı düştüğüne göre Nahçıvan’ın bütünlüğünü, güvenliğini, devletciliğini, özerkliğini gelecekte de sağlamak için Kars Antlaşması bizim için çok büyük ve emsalsiz belge, kaynaktır”10. 

Şunu da belirtelim ki, 1990 yılı başlarında Sovyet hâkimiyeti yıkıldığı zaman Ermenilerin senarisi esasında Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin İran İslam Cumhuriyeti ile olan sınırı Sovyet KGB’sinin teşviki ile yerli ahali tarafından dağıtıldı. Bundan az sonra aynı yılın 20 Ocak tarihinde, yani Bakü’de işgalci Moskova kuvvetleri silahsız ahaliyi katliam yaparken bununla eşzamanlı olarak 
Ermenistan kuvvetleri silahsız Nahçıvan ahalisi üzerine saldırıya geçti. İran hududu açık olduğundan Ermeniler ahali arasında panik yaydılar, onları İran sınırını geçmeye teşvik ettiler. Kahraman nahçıvanlılar bu tehditlerden korkmayarak 25 şehit verdi, ama hududları korudu, vatanı terk etmediler. Sovyet döneminde İranla Nahçıvan arasındaki hudud hattı Nahçıvan’da yerleşmiş hudud muhafıza kuvvetleri tarafından korunuyordu, Türkiye ile Nahçıvan arasındaki hudud ise Ermenistan’a bağlı hudut muhafıza komutanlığına ait idi. 
Bu nedenle İranla Nahçıvan arasındaki gümrük kapısı 1990 yılından faaliyete geçtiği halde, aynı şey Türkiye ile Nahçıvan arasında ancak 1992 yılından itibaren gerçekleşebilmiştir. 1991 yılında Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuktan sonra ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayalleri gerçekleşmeye başlamıştır: Ulu Atatürk’ün yarattığı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti dostluk köprüsü devletine dönüşmüştür. O zaman Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ali meclis başkanı görevinde bulunan Haydar Aliyev, Ankara’ya gelmiş, başbakan Süleyman 
Demirel’le görüşmüş, Atatürk’ün mimarı olduğu Kars Anlaşmasından bahis etmiş, Türkiye’nin Nahçıvan üzerinde söz hakkı olmasını gündeme getirmiş, garantörlüğünü hatırlatmış ve yardım istemiştir. 

Bu görüşmeden sonra Türkiye Nahçıvan’la daha yakından ilgilenmiş, 1992 yılı 28 Mayısında Iğdır ilinin Aralık ilçesinde Dilucu mıntıkasında Türkiye, Cumhuriyeti ve Azerbaycan arasında Hasret Köprüsü adlandırılan dostluk köprüsü hizmete açılmıştır. 
Açılış töreninde Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Süleyman Demirel ve Azerbaycan cumhurbaşkanı liderimiz Haydar Aliyev birer konuşma yapmışlar. Böylece Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Azerbaycan ve Orta Asya’yı birleştiren dostluk köprüsü devleti rolünü oynamaya başlamıştır. Bundan hemen sonra Ermenistan Nahçıvanı abluka altında tuttuğundan dolayı, onun Azerbaycan ile kara yolunu kestiğinden dolayı Türkiye kardaş cumhuriyet olarak Atatürk’ün vasiyetlerini yerine getirerek Nahçıvan bölgesine sahip çıktı, ona yardım etti. 
Kısa bir zaman içinde Nahçıvan Merkezde ölümsüz komutan Kazım Karabekir’in ismini taşıyan görkemli bir cami inşa edildi. Türkiye şimdi Nahçıvan’ın sosyo-ekonomik alt yapısının gelişmesinde katkı sağlamaktadır. Şu anda Türkiye’nin Emin Uçar inşaat şirketi bu bölgede çok sayıda okullar, hastaneler inşa etmiştir. Aynı zamanda Türkiye ile ortaklaşa havaalanı, Vayhır barajı inşa edilmiştir. 

Yüce Atatürk’ün sayesinde Ermenistan’ın işgalinden ve Ermeni mezaliminden kurtulan dostluk köprüsü devleti niteliğine sahip olan Nahçıvan bölgesinin devletçilik statüsünün temelleri yukarıda belirttiğimiz gibi daha 1920-1921 yıllarında Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmalarında atılmışdır. Bu unsurlar 1995 yılındaki 13 Ekim Azerbaycan Anayasası’nda da göze alınmış, Nahçıvan bölgesinin özerk devlet olması meselesine bakılmış ve bu olay resmen bir daha pekiştirilmiştir.11 

Kısa süre içereisinde hasret köprüsünden eğitim, kültür ve okul köprüsüne bir yol açılır. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de atılan sağlam temeller yeni köprülere model olur. Nice yıllardır o köprülerden artık Dünya milletleri geçer. Bu eğitim ve kültür meşalesi artık her yerden görünmekte ve onun ateşi hiç sönmemektedir. 

Dünyanın dört bir tarafına yayılmış bu okulların öğrencileri her yıl uluslararası Dünya ilmi olimpiyatlarında iştirak edirler, birinci, ikinci, üçüncü yer tutarak büyük başarı elde edirler. Bu Türk okullarının mezunlarının az kala yarısı Avrupa ve Amerika’nın muhtelif üniversitelerinde tahsillerini devam ettiriyorlar. En önemlisi de ondan ibarettir ki, bu mekteblerde eğitim faaliyeti ve ahlaki terbiye 
sağlam temeller üzerinde kurulmuş, o nedenle de bu tahsil kurumunun bütün mezunları dinine, diline ve vatanına bağlı insanlar olarak, gerçek vatandaş olarak yetişirler. Yeri gelmişken bir faktı belirtmek istiyorum ki, Azerbaycan çapında tahminli olarak söylersek 14 Türk okulu faaliyet gösterir ve bunlardan üçü Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arazisindedir. Sevindirici haldır ki, Nahçıvan Merkezdeki Türk lisesi 2005 yılı üniversite giriş sınavları sonuçlarına göre Azerbaycan’ın 4550 okulu arasında üçüncü yer tutmuştur. 

DİPNOTLAR;

1 Veysel Ünüvar, İstiklal Müharibesinde Bolşeviklerle 8 Ay (1920-192l), İstanbul, 1948, s.4. 
2 M.K.Atatürk, Söylev ve Demeçler,.III.cilt.İstanbul.l967, s.l018. 
3 Atatürkün Telgraf ve Beyannameleri, IV.cilt, Ankara, 1991, s.281. 
4 General Veysel Ünüvar, Nahçıvan: Telatüm ve burulğanlar (1920-1921), Nahçıvan, 2006. 
5 Soysal İsmail, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasi Anlaşmaları, I.cilt (1920-1945), Ankara, 1989, s. 19.23. 
6 Dipnot: İbrahim Atnurun adı geçen eserinden alınmıştır, s.393. 
7 Mustafa Kemal Paşa, “Nahçıvan Türk kapısıdır.” Türk Dünyası Tarih Dergisi, No: 64, s.5-6. 
8 Musa Kasımov, Harici Devletler ve Azerbaycan, Bakü, 1998, s. l76 
9 İsmail Hacıyev, Mustafa Kemal Atatürk ve Nahçıvan, V. Uluslararsı Atatürk kongresi, 8-12 Aralık 2003, Ankara, 2005, s.ll33. 
10 Haydar Aliyev’in Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin 75.kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenmiş toplantıda yaptığı konuşma, Azerbaycan gazetesi, 
Bakü, 14 Ekim 1999. 
11 İsmail Hacıyev, Nahçıvan Muhtar Respublikası Azerbaycanın Millî Dövletçilik tarihinde Doktora tezinin özeti. Baku, 1999 s.6. 


10.CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***