IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2020 Cuma

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi: Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi: Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu





Yazan  
Erol Başaran Bural 
31 Aralık 2019

Yayınlandığı Kategori
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi

2019 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve kolluk kuvvetleri; PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C terör örgütleri başta olmak üzere yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye aralıksız devam etmiştir.

Bu dönem içerisinde; yurt içinde kırsal alanda PKK ile mücadeleye devam edilirken eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde ve sınır ötesinde terör örgütlerine yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirilmiştir.

Barış Pınarı Harekâtı

Suriye’deki PKK terör örgütü varlığına yönelik olarak, 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Barış Pınarı Harekâtının amacı; Suriye kuzeyinde teşkil edilmeye çalışılan PKK devletçiğine engel olmak üzere bu bölgedeki koridoru parçalamak, Türkiye’ye yakın bölgelerde konuşlu PKK terör örgütü unsurlarını temizlemek, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak, oluşturulacak güvenli bölgeye Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyelileri yerleştirmek, M4 karayolunu kontrol altına alarak PKK’nın ikmal faaliyetlerine engel olmak şeklinde ifade edilmiştir.

Barış Pınarı Harekât Alanı

Suriye kuzeyinde Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında başlatılan operasyon, 17 Ekim 2019 tarihinde ABD ile varılan mutabakat neticesinde 120 saat süre için durdurulmuştur. 13 maddelik mutabakata göre PKK terör örgütünün operasyon bölgesinden güneye çekileceği, çekilme tamamlanmazsa operasyonun devam edeceği kararına varılmıştır. 120 saatlik aranın tamamlanmasına kısa süre kala Soçi’de, 22 Aralık 2019’da Rusya ile varılan mutabakat neticesinde ise; Tel Rıfat ve Münbiç'teki PKK/YPG'li teröristlerin, silahlarıyla beraber bu bölgenin dışına çıkarılacağı 23 Ekim’den itibaren 150 saat içinde PKK/YPG'nin harekat bölgesinde sınırdan 30 kilometrenin dışına çıkarılacağı, 150 saatin sonunda Barış Pınarı Harekât alanı sınırlarının batısı ve doğusunda, 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin başlayacağı hususları karara bağlanmıştır.[1]
Barış Pınarı Harekâtı süresince PKK terör örgütünün sınır illerimize yönelik 700’e yakın havan ve roket saldırıları sonucunda 18 vatandaşımız şehit olurken çok sayıda mülk zarar görmüştür. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre harekatta 16 askerimiz şehit olmuş, 168 askerimiz ise yaralanmış, Suriye Milli Ordusu’ndan 224 asker şehit olmuş, 692 asker yaralanmış, 900’ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir.[2] 31 Ekim 2019 itibarıyla 4 bin 219 kilometrekare alan içindeki 558 yerleşim biriminin ele geçirildiği ifade edilmiştir.

Pençe Operasyonları

2018 yılı Mart ayından itibaren hemen hemen Afrin’e yönelik düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak, Hakkâri/Şemdinli ilçesinin hemen güneyinde ve Irak’ın kuzeyinde yer alan, PKK terör örgütünün barınma alanlarından Hakurk’a yönelik operasyon başlatılmıştır. “Kararlılık” adı verilen bu operasyon ile sınır ötesinden önleyici tedbirler kapsamında;
Hudut güvenliğinin sağlanması,
PKK terör örgütünün söz konusu bölgedeki barınma alanlarının imha edilmesi,
Teröristlerin Irak kuzeyinden ülkemize girişinin engellenmesi,
Türkiye içindeki terör örgütü mensupları ile Irak kuzeyindekilerin irtibatının kesilmesi,
Bölgenin terör örgütü mensuplarından tamamen temizlenmesi amaçlanmıştır.

Pençe Operasyonu Harekât Bölgesi

2018 yılında başlatılan Kararlılık Harekâtı, 2019 yılında genişletilerek Pençe Harekâtına dönüştürülmüştür. TSK’nın Irak kuzeyinde 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekâtı terörizmle mücadelenin sınır ötesinden başlatılması maksadıyla icra edilen önleyici stratejisini bu bölge için yeniden gündeme getirmiştir. Pençe-1 Harekâtı 27 Mayıs'ta Hakurk’a yönelik olarak Kararlılık harekatının devamı şeklinde başlatılırken, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 harekâtı Hakurk’tan güneye doğru genişletilen bölgede başlatılmıştır. 23 Ağustos 2019’da ise Irak’ın kuzeyinde PKK’nın Irak’ın kuzeyinde bir başka yuvalanma alanı olan Sinat-Haftanin bölgesinde Pençe-3 Operasyonunun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyon, hudut güvenliğini daha uygun arazi kesimlerinden ve ileriden sağlamak maksadıyla icra edilmiştir.[3]
Pençe harekâtı kapsamında 174 teröristin etkisiz hale getirildiği, 398 mağara ve deponun imha edildiği, 356 mayın ve EYP’nin tespit edilerek etkisiz hale getirildiği, 5.3 ton amonyum nitrat ele geçirildiği, yakın bir tarihte ise Hakurk bölgesinde SA-18 hava savunma füzesi ele geçirildiği MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında belirtilmiştir.[4]

Kıran Operasyonları

2019 yılında yurt dışında Irak ve Suriye kuzeyine operasyonlar devam ederken, eş zamanlı olarak yurt içinde Kıran serisi operasyonlar başlatıldı. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma komando, Jandarma Özel Harekât ve güvenlik korucuları ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekât birliklerince;
Yurt içinde bölücü terör örgütü PKK’nın kış üslenmesi hazırlıklarını bertaraf etmek,
Hareket kabiliyeti daralan terörist grupları etkisiz hale getirmek,
Teröristlerin bölgeler arası geçişlerini engelleyerek takviye almalarını önlemek
PKK terör örgütünün yurt içi hareket kabiliyetini kısıtlamak,
Alan hakimiyetini tesis etmek ve/veya pekiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.

Kıran operasyonları kapsamında;

17 Ağustos 2019’da Kavaklı bölgesi merkez olmak üzere, Hakkâri-Van-Şırnak ara hattını kapsayacak şekilde Kıran-1,
27 Ağustos'ta Bagok ve Mava alanları merkez olmak üzere Mardin-Batman-Şırnak ara hattında Kıran-2,
21 Eylül'de Herekol ve Bestler Dereler bölgesi merkez olmak üzere Siirt ve Şırnak ara hattında Kıran-3,
24 Eylül'de Çemçe-Madur bölgesi merkez olmak üzere Kars-Ağrı-Iğdır ara hattında Kıran-4,
8 Kasım'da Şenyayla bölgesi merkez olmak üzere Diyarbakır-Bingöl-Muş ara hattında Kıran-5,
13 Kasım’da Van, Hakkâri ve Şırnak kırsalındaki Faraşin bölgesinde Kıran-6[5],
24 Kasım’da Tunceli'de, Munzur Vadisi'nde Kıran-7[6],
11 Aralık 2019’da Bitlis ve Siirt kırsalında Kıran-8[7],
20 Aralık 2019 tarihinde Şırnak’ta Kıran-9 Cudi Dağı, Hakkari’de Kıran-10 Kazan Vadisi[8],
21 Aralık 2019’da ise Kıran-11 Narko-Terör Operasyonu başlatılmıştır.[9] Kıran operasyonları çerçevesinde de şu ana kadar 121 terörist etkisiz hale getirilmiş, 229 mağara ve sığınak imha edilmiştir.

SİHA Kullanımı

2016 yılından itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelede askeri kuvvet kullanımı, istihbarata dayalı, nokta hedeflerine yönelik, yurtiçi ve yurtdışını kapsayan, güvenliğin sınır ötesinden alındığı yeni bir konsepte evrilmiştir.
Bu yıldan itibaren TSK ve İçişleri Bakanlığı envanterindeki İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) nitelik ve niceliklerindeki artış, yeni nesil taarruz helikopterlerinin kullanılmaya başlanması yeni konseptin yapı taşını oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı terörden arananlar listesinin[10] incelenmesi neticesinde söz konusu listeden; kırmızı kategoriden 12, mavi kategoriden 9, yeşil kategoriden 24, turuncu kategoriden 21 ve gri kategoriden 171 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 2018 yılında 101 sözde üst düzey teröristin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir.[11] Son iki yıllık veriler karşılaştırıldığında etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü lider kadro sayısında yaklaşık %70’lik bir artış görülmektedir.
Ayrıca SİHA’lar kullanılarak gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde 2019 yılında 363, bugüne dek toplam 1.144 PKK terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği açıklanmıştır.[12]

PKK ile Mücadelede İkna Yöntemi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında terör örgütüne katılanların aileleriyle görüşülmüş, bu şahısların terör örgütünden ayrılmalarını sağlamak üzere aileler vasıtasıyla ikna metodunun kullanılmasıdır. Yapılan resmî açıklamalara göre[13] son üç yıldır 5.500’ün üzerinde aile ile görüşülmüş, 2019 yılında[14] 260, son üç yılda ise 800’e yakın terör örgütü mensubu bu faaliyetler neticesinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur.

IŞİD Terör Örgütüyle Mücadele

Açık kaynaklardan derlenen bilgiler çerçevesinde 2019 yılında yurtiçinde düzenlenen operasyonlar neticesinde 1.939 IŞİD mensubu gözaltına alınmıştır (Grafik 1).



Grafik 1. 2019 Yılı IŞİD Terör Örgütü Gözaltı Miktarı

Bir yandan PKK terör örgütüyle, diğer yandan irili ufaklı çok sayıda aşırı sol eğilimli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye IŞİD terör örgütünü etkisiz hale getirmek ve eylem kapasitesini sonlandırmak üzere operasyonlarını da devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak’ta silahlı kapasitesi sınırlandırılmış olan IŞİD terör örgütü Türkiye’ye yönelik tehdit olma vasfını korumaya devam etmektedir.

IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısı önemli olmakla birlikte, ülkemizin hangi şehirlerinde bu operasyonların yoğunlaştığı da (Grafik 2) ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü IŞİD’e yönelik olarak düzenlenen operasyonlardan medyaya yansıyanların analizi neticesinde; Adana, İzmir, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mersin illerinde düzenlenen operasyon miktarlarının ön plana çıktığı görülebilmektedir.


Grafik 2. 2019 Yılı İllere Göre IŞİD Terör Örgütü Operasyon Miktarları
Açık kaynaklara yansıyan haberler analiz edildiğinde, Türk vatandaşlarının yanı sıra çok sayıda yabancı uyruklunun IŞİD operasyonları neticesinde gözaltına alındığı/tutuklandığı da göze çarpmaktadır. IŞİD operasyonlarında gözaltına alınan yabancı uyrukluların büyük kısmını Suriye ve Iraklılar oluştururken, az sayıda da olsa; Fas, Mısır, Endonezya, Filistin, Cezayir, Fransa, Hollanda, Ürdün, Lübnan, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Gürcistan vatandaşlarının da bulunduğu görülmektedir.

Türkiye’deki IŞİD tehdidine yönelik bir diğer tespit ise düzenlenen operasyonlarda IŞİD mensuplarının ülkemizde kurulu dernek ve vakıflarla ilişkileri olmasıdır. Operasyonlarla ilgili açık kaynak haberlerine yansıyan bilgilere göre, legal görünüm altında illegal faaliyetleri organize eden IŞİD terör örgütü mensuplarının bu yerlerde;

Terör örgütüne eleman kazandırmak maksadıyla ders ve sohbetler düzenledikleri,
Örgütün propagandasını yaptıkları,
Suriye’de çatışma bölgelerine gidip-gelmek üzere planlama yaptıkları, 
Çatışma bölgesinden gelen veya gidecek elemanların ihtiyaçlarını karşıladıkları,
Örgüte eleman temin etmek amacıyla çalışmalar yaptıkları,
Örgüt üyelerinin ailelerine yardım topladıkları,
IŞİD terör örgütü adına haraç topladıkları anlaşılmaktadır.

Yıl içerisinde IŞİD’le mücadele kapsamında dikkat çekici bir diğer husus da haziran ayı içerisinde Mersin-Anamur’da terör örgütüne ait beş adet sığınak ve deponun ele geçirilerek imha edilmesine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.  Anamur’da düzenlenen operasyon neticesinde çok sayıda yaşam malzemesinin yanı sıra uyku tulumları ve sırt çantaları ele geçirilmiş, olayla ilgili zanlıların kırsal alanda faaliyet yürütmeye çalıştıkları ve eylem arayışında oldukları belirlenmiş, sulh ceza hakimliğine sevk edilen zanlılardan 14'ü tutuklanmış, 5'i adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. IŞİD terör örgütüne ait depo, sığınak ve barınakların tespitine ilişkin dikkat çekici hususlardan ilki belki de ilk kez IŞİD’in depo ve sığınaklarının arazide bulunmuş olmasıdır. İkinci husus ise bu depoların Mersin-Anamur kırsalında ele geçirilmesidir.

Hatırlanacağı gibi IŞİD terör örgütü eski lideri Ebubekir el Bağdadi 29 Nisan 2019’da bir video yayımlamış, Bağdadi elindeki "Türkiye Vilayeti" yazan bir dosya dikkatleri çekmiştir.  Bağdadi’nin videosunun yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra bu kez Türkçe konuşan 5 örgüt mensubunun örgüt lideri Bağdadi’ye bağlılıklarını tazeledikleri görüntü kaydı basına yansımış, konuşan terörist Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin açıklandığı bu günlerin arkasından örgüte ait sığınak ve barınakların bulunması, örgütün kırsal alanda eğitim ve eylem yapma niyetini ortaya koymaktadır.

FETÖ ile Mücadele

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türkiye için en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Şüphesiz her terör örgütü Türkiye için tehdittir ancak FETÖ’nün güvenlik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındırması, ezoterik kült bir yapısı olması, üyelerinin kendilerini terör örgütüne adama seviyeleri, takiye yaparak kripto elemanlar olarak uyuyan hücrelere dönüşmeleri, kendi çıkarları için diğer tüm terör örgütler ya da yabancı istihbarat örgütleri ile işbirliği yapabilmeleri ve kısaca amaca ulaşmak için her yolu mubah saymalarından dolayı en büyük ve önemli tehlike olduğunu söylemek mümkündür.

FETÖ, Türkiye açısından arz ettiği tehdidin yanında aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileriyle birlikte uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek potansiyele sahip devletlerarası ilişkileri etkileyen “Yeni Nesil Bir Terör Örgütüdür”. Zira FETÖ, uluslararası alanda faaliyet halinde olan diğer terör örgütlerinin radikalleşme süreçlerinden ciddi farklılık göstermektedir; 30 yılı aşkın bir zaman diliminde radikalleşme süreci olan FETÖ yapısı modern kültist radikalleşmenin, günümüzdeki en son, en kanlı ve en küresel yapısını oluşturmaktadır[15].

FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne 2019 yılı Kasım ayına kadar 261 bin 700 kişinin gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 287'si tutuklanmıştır[16]. FETÖ ile mücadelede başlatılan soruşturmalar neticesinde 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK’dan 3 bin 559'u 2019'da olmak üzere toplam 18 bin 630 personel ihraç edilmiş, 356'sı 2019 yılında olmak üzere toplam 982 emekli personelin rütbeleri geri alınmıştır. 5 bin 846 personel hakkında ise adli ve idari süreç devam etmektedir.[17]

2019 yılında FETÖ ile mücadelede yaşanan bir diğer gelişme de FETÖ mensuplarının yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesidir. Bu kapsamda 30 Ağustos 2019’da FETÖ’nün Malezya sorumlusu[18], 19 Ekim 2019’da ise FETÖ’nün Meksika sorumlusu[19] MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirilmiştir.
2019 yılında FETÖ ile mücadele kapsamında yaşanan önemli bir diğer gelişme ise örgütün finansal kaynaklarıyla mücadelesinde görülmüştür. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’nün Türkiye’ye yasa dışı yollardan para sokmak için “Hawala” olarak bilinen bir sistemi kullandığını deşifre etmiş, bu sistemi kullanarak ülke içerisine sokulan yüklü miktardaki paranın döviz büroları üzerinden belli bir komisyon karşılığında illerde örgüt mensuplarına ulaştırıldığını belirlemiş, şüphelilerin Hawala sistemini kullanarak 13 milyon 744 bin 197 dolar, 2 milyon 135 bin 634 Avro ve 12 milyon 628 bin 530 lira tutarında işlem yapıldığını tespit etmiştir. Haklarında gözaltı kararı verilen 79 şüpheli arasındaki 7 kişinin döviz bürolarında çalışan kişiler oldukları belirtilmiştir.[20]

2019 Yılında PKK Terör Örgütüyle Mücadelenin Analizi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında 2019 yılına ilişkin veriler,[21] teröristle mücadele harekâtının kış aylarında da aralıksız devam ettirilmesi, terör örgütünün barınma alanlarının İHA’lar tarafından kesintisiz şekilde gözetlenmesi/kontrol altında tutulması alan hakimiyetini sağlanması neticesinde, PKK’nın eylem ve hareket kabiliyetinin yurt içinde büyük ölçüde sınırlandırdığına işaret etmektedir.

Teröristle mücadeleye iştirak eden TSK ve kolluk kuvvetleri 2019 yılında terör örgütünün yurt içindeki barınma alanlarına yönelik operasyonlarını sürdürerek, terör örgütü elemanlarının lojistik ve barınma maksadıyla kullandıkları sığınak ve mağaraları tespit etmiş bu alanları kullanılamaz hale getirmişlerdir. MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında aktarılan bilgilere göre[22] 2019 yılı içerisinde toplam 1.852 sığınak, mağara ve depo imha edilmiştir.  

Aynı basın bilgilendirme toplantısı bilgilerine göre; 2018 yılı içerisinde düzenlenen teröristle mücadele harekâtı kapsamında; toplamda çeşitli çap ve markalarda 1.015 silahın ele geçirildiği görülmektedir. (Grafik 3) Ele geçirilen silahlar cinslerine göre incelendiğinde dikkat çeken hususun, ABD tarafından PKK/PYD terör örgütüne aktarılan tanksavar füzelerindeki artış olduğu görülmektedir. Bu füzelerden 2016 yılında bir adet, 2017 yılında 11 adet, 2018 yılında 30 adet ele geçirilirken, 2019 yılında bu sayının 69’a yükseldiği görülmektedir. Yıl içerisinde ayrıca; 1.066 EYP imha edilirken, 420.000 hafif silah mühimmatı, 174 mayın, 3.329 kilo patlayıcı madde ile 45 ton amonyum nitrat ele geçirilmiştir.



Grafik 3 - 2018 Yılında PKK Terör Örgütünden Ele Geçirilen Silahlar

PKK terör örgütüne yönelik olarak 2019 yılında TSK ve kolluk kuvvetleri 31’i büyük, 119’u orta çaplı olmak üzere toplam 150 operasyon düzenlemiş, operasyonlarda 1789 terörist etkisiz hale getirilmiştir.  Etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından 255’ini terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olanlar oluşturmaktadır.[23] Barış Pınarı Harekâtı süresince etkisiz hale getirilen 900, Pençe Harekâtı kapsamında etkisiz hale getirilen 174 teröristle birlikte 2019 yılında toplam 2.863 terörist etkisiz hale getirilmiştir.
Yurt içindeki terörist sayısı 2017’de 2 bin 475-2 bin 780 civarında iken bu sayı yüzde 69 azalışla 2018’de 755-876 aralığına, 2019’da ise 500’ün altında kadar düşmüştür.

Örgüte katılım son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve 2018 yılında örgüte katılan kişi sayısı 95’e kadar gerilerken, (2017 yılında PKK terör örgütüne katılım sayısı[24] 117) 2019’da bu sayı 100’e yakın bir seviyede ortaya çıkmıştır.     
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre 2019’e ilişkin şehit ve yaralı durumu incelendiğinde, yıl içerisinde 71 askerimizin şehit olduğu (Grafik 4), 259 askerimizin yaralandığı, 4 güvenlik korucumuzun şehit olduğu 9 güvenlik korucumuzun yaralandığı, 3 polisimizin şehit olduğu 8 polisimizin yaralandığı, 26 vatandaşımızın şehit olduğu 50 vatandaşımızın yaralandığı sonucuna ulaşılmaktadır.  



Grafik 4 -  2016, 2017, 2018 ve 2019 Yıllarında Şehit Yaralı TSK Personel Durumu

 Ayrıca 2019 yılı içerisinde düzenlenen narko terör operasyonları neticesinde; 43 milyon kök keneviri ele geçirilmiştir.[25]

Halkların Birleşik Devrim Hareketi Terör Örgütü

 Irak kuzeyinden Türkiye’ye geçiş yolları kontrol altına alınan PKK terör örgütü terör eylemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine yeni yollar, yeni alanlar aramaktadır. Terör örgütü PKK bu maksatla Türkiye’deki irili ufaklı diğer örgütlerle iş birliği yapmakta, yurt içinde özellikle şehir merkezlerinde kendisine yeni ortaklar bulmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmek isteyen bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerin ortak eylem yapma kararının ardından birleşerek 12 Mart 2016’da kurdukları bir terör oluşumu olarak dikkat çekmektedir. Kuruluş bildirgesi PKK terör örgütü elebaşlarından Duran Kalkan tarafından okunan HBDH, kendi söylemleriyle “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini açıklayarak, bu amaçla eylemler yapacağını” bildirerek terör sahnesindeki yerini almıştır.
HBDH, PKK çatısı altında adı altında; Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Devrimci Karargâh, Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Türkiye Komünist Emek Partisi/ Leninist (TKEP-L) isimli terör örgütlerinden meydana gelmektedir.
2019 yılı içerisinde HBDH tarafından üstlenilen özellikle sabotaj türü eylemler bilinmektedir. Her ne kadar sayıca diğer terör örgütlerine göre daha küçük gruplardan oluşsa da PKK terör örgütünün himayesi altında kurulmuş olması HBDH isimli terör oluşumunu birincil derecede tehdit haline getirmeye yetmektedir.

PKK ile iş birliği içerisinde HBDH’nin bölücü örgütün teknik kapasitesinden faydalandığı, daha önceki yıllarda erişemeyecekleri silah sistemlerini bu iş birliği sayesinde elde etmeleri HBDH’nin kapasitesini artırmaktadır. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele adı altında PKK/PYD ile de aynı saflarda yer alan HBDH altındaki terör örgütleri, bu ülkeyi adeta bir laboratuvar alanı olarak kullanarak yeni taktik ve teknikler öğrenmekte, eylem tecrübesi elde etmektedir. Ortak amaçları Türkiye’ye zarar vermek olan HBDH çatısı altındaki terör örgütleri PKK terör örgütü korumasında kapasite kazanmakta, PKK terör örgütü de artık diğer terör örgütlerine vekalet vererek alan genişletmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

IŞİD terör örgütüyle mücadele çerçevesinde, eldeki sayısal veriler, yıl içerisinde düzenlenen operasyonlar, operasyonlarda ele geçirilen malzemeler, operasyonların düzenlendiği coğrafi alanlar göz önünde bulundurularak;
Türkiye’ye IŞİD terör örgütü tehdidinin halen varlığını sürdürdüğü,
Irak ve Suriye’de görünürlüğü azalan IŞİD terör örgütünün Türkiye’de eylem yapma fırsatı kolladığını, Dernek-vakıf benzeri yasal görünümlü oluşumlar üzerinden propaganda, eleman temini, finansman sağlama faaliyetlerini sürdürdüğü, Yalnızca büyükşehir kapsamındaki illerimizde değil aynı zamanda dikkatleri çekmeyeceğini düşündüğü nispeten daha küçük illerde örgütlenme çabası içerisinde olabileceği, Kırsal ve dağlık bölgelerde tıpkı PKK terör örgütü gibi barınma alanları oluşturma ve bu bölgelerde eğitim yapma gayretlerini artırmış olabileceği, PKK terör örgütünün ülke içerisinde minimize edilmesiyle eş zamanlı olarak sahneye çıkarak terör eylemlerini artırabileceği, PKK terör örgütüyle iş birliğini artırabileceği değerlendirilmektedir.

IŞİD’le mücadele çerçevesinde;

IŞİD terör örgütünün şehir yapılanmasının temizlenmesine yönelik devam eden operasyonlara ağırlık verilmesinin, Yerleşim yerlerinde özellikle geçici koruma altındaki Suriyelilere yardım görünümü altında kurulan dernek ve vakıflar üzerindeki kontrolün artırılmasının, Kırsal alanda yuvalanmaya çalışan IŞİD teröristlerine yönelik tedbirlerin artırılmasının, Örgüt propagandası yaparak radikalleşmeye neden olan IŞİD terör örgütü yayınlarının sonlandırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

HBDH isimli terör yapılanması içerisinde yer alan değişik örgütlerin sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajlar incelendiğinde, önümüzdeki dönemlerde bu örgütlerin; gençlere yönelik propaganda ve elaman temin sürecine hız verecekleri, PKK terör örgütünün cezaevleri ve sokak eylemlerine katılım sağlayacakları, Türkiye içerisinde örgütlenme çabalarını artıracakları öngörülmektedir.

Hem kapasite olarak hem de eylem sayısı olarak her ne kadar HBDH’nin gücü şu an için önemsenmeyecek boyutta imiş gibi görünse de PKK terör örgütü ile mücadele ederken bileşenleri ve destekçileri ile mücadele göz ardı edilmemeli, bu yapılanmaya karşı daha fazla önlem alınmalıdır. IŞİD terör örgütüyle mücadele bahanesiyle çoğunlukla Suriye’de faaliyet gösteren terör yapılanmasına karşı istihbarat gayretleri artırılmalı, lise ve üniversite gençliği içerisinde yayılmalarına ve ideolojik olarak yerleşmelerine izin verilmemeli, Türkiye’deki hücre yapılanmalarına yönelik operasyonlar artırılmalıdır.
2019 yılı içerisinde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar ve elde edilen neticeler değerlendirildiğinde, terör örgütüne ilişkin istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin etkinliğinin eskiye nazaran arttığını söylemek mümkün görünüyor.

Sınır ötesinde düzenlenen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Kararlılık ve Pençe Harekâtlarıyla eş zamanlı icra edilen hava harekâtları ile terör örgütü mensuplarının sınırlarımızdan içeri girmesi, sınır ötesindeki barınma alanlarında hareket etmeleri önlenmiş, terör örgütü mensupları yurtiçine giremeden bulundukları yerde yani kaynaklarında imha edilerek, terör örgütüne sınır ötesinden pençe vuruşu yapılmıştır.

Sonuç olarak; 2019 yılında teröristle mücadelenin etkin bir şekilde yürütüldüğü, TSK ve kolluk kuvvetlerinin birçok terör örgütüne karşı eş zamanlı olarak büyük başarılar elde ettiği değerlendirilmektedir. Sahada güvenlik alanında kazanılan başarılar terörizmle mücadelenin diğer boyutlarına da yansıtılmalı, 2020 yılından itibaren terörün psikolojik, sosyo-kültürel, ideolojik boyutlarıyla mücadele kapsamında daha fazla çalışma yapılmalı, yurt içinde PKK terör örgütüne desteğin azaldığı değerlendirilen bu dönemden istifade ile terör örgütünün arkasında bulmak isteyeceği halk desteğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik sosyo-ekonomik eylem planları hazırlanmalıdır.

TSK verileri kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde, PKK terör örgütünün EYP saldırılarının büyük oranda önüne geçildiği, binlerce EYP’nin ele geçirilerek imha edildiği, EYP ile birlikte çok sayıda LPG tüpünün de PKK sığınak ve barınaklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Terör örgütünün EYP yapımında kullandığı amonyum nitrat içerikli gübrelerin dağıtımına / satışına getirilen kısıtlamalar ve kontroller LPG tüpleri içinde alınmalı, LPG tüplerinin dağıtımı ve satışını kontrol altında bulunduracak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Terörizmle mücadele çok boyutlu bir yaklaşımla ele alındığında lider kadrolara yönelik düzenlenen operasyonların bu yaklaşımın önemli bir parçası olduğu görülüyor. Lider kadro operasyonları neticesinde;

Terör örgütünün terör eylemleri planlama ve icra yetenekleri ile hareket kabiliyetinin kısıtlandığı,
Terör örgütü sözde liderlerinin yerlerini gizledikleri, iletişim vasıtalarını kullanamadıkları,
Terör örgütünün bilgi/veri akışının sekteye uğradığı,
Terör örgütünün hiyerarşik yapısının bozulabileceği,
İmha edilenin yerine yeni sorumlu bulunana kadar örgütten kopmaların yaşanabileceği,
Terör örgütü mensuplarının moral seviyesinin düşeceği düşünülmektedir.
Lider kadroya yönelik operasyonların başarının daha yukarılara taşınabilmesi için PKK terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularına yönelik operasyonlar artırılarak devam ettirilmeli, tıpkı FETÖ mensuplarına olduğu gibi PKK terör örgütü mensuplarına yönelik lider kadro operasyonları Avrupa’ya taşınmalıdır.
2019 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir yıllık terörizmle mücadele operasyonları değerlendirilirken, bu mücadelede önemli görevler alan TSK mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yıl içerisinde ne tür zorluklar yaşadıklarını, kahramanlıklarını, fedakârlıklarını da düşünmeden geçmemek gerekiyor… Bu vesile ile terörle mücadelede şehit olan tüm asker, polis, güvenlik korucusu ve vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

KAYNAKÇA;

[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tarihi-zirve-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-ve-putinden-ortak-aciklama-41356342
[2] https://www.diplomatikstrateji.com/baris-pinari-harekati-son-durum-haritasi/
[3] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-pence-3-harekati-basladi.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-2019da-150-teror-operasyonu-yapildi/1685339
[5] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kiran-operasyonlarinda-116-terorist-etkisiz-hale getirildi/1643650
[6] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kiran-7-operasyonu-basladi-442626.html.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kiran-8-basladi-41400869.
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-kiran-9-cudi-dagi-ve-kiran-10-kazan-vadisi-operasyonu-basladi-41401877
[9] https://www.sabah.com.tr/galeri/turkiye/kiran-11-operasyonu-basladi-1260-personel-katiliyor.
[10] http://www.terorarananlar.pol.tr/Sayfalar/default.aspx
[11] https://www.cnnturk.com/turkiye/suleyman-soylu-artik-sinirlarimizdan-kus-ucurtmayacagiz
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134
[13] https://www.haberler.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-3-yildir-600-e-12663223-haberi.
[14] https://www.icisleri.gov.tr/teror-orgutunde-cozulme-devam-ediyor-12
[15] Polis Akademisi Başkanlığı. (2018). Uluslararası bir tehdit olarak FETÖ. Polis Akademisi Yayınları: 67 Rapor No: 20. 5. ISBN: 978-605-4619-95-5.
[16] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134.
[17] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[18] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-nun-malezya-sorumlusu-mit-operasyonuyla-turkiye-ye-getirildi/1569017
[19] https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-meksika-imami-osman-karaca-mit-tarafindan-yakalanarak-turkiyeye-getirildi-3510954
[20] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703085/turkiyeye-yasa-disi-para-transferine-baskin.html
[21] 01 Ocak-24 Aralık 2018 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı, TSK ve MSB tarafından yapılan resmi açıklamalar ve açık kaynaklarda yer alan haberlerden derlenmiştir.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[23] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[24]http://aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-15-temmuz-2016-tarihinden-itibaren-47-bin-523-kisi-tutuklandi/1007102
[25] https://www.aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-narko-teror-kapsaminda-bu-yil-43-milyon-kok-kenevir-yakaladik/168713

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/turkiye-nin-2019-yilinda-terorizmle-mucadelesi-sinir-otesinden-pence-vurusu

***

25 Kasım 2018 Pazar

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 3

SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASI, BOP VE YENİDEN ŞEKİLLENEN ORTADOĞU. BÖLÜM 3



Yeni Olgusu: 100. Yılında Sykes-Picot Antlaşması, Orta Doğu ve Türkiye,*

Ceren GÜRSELER**

* Makalenin Geliş Tarihi: 14.04.2016, Kabul Tarihi: 16.05.2016
** Dr., USGAM, Orta Doğu ve Afrika Ülkeleri Analisti, E-posta: cerengurseler@gmail.com


Özet

Mevcut dönemde Orta Doğu’yu ve Türkiye’yi değerlendirmek geçmişle kıyaslandığında farklı unsurların da ele alınmasını gerektirmektedir. 
Bu bağlamda en fazla öne çıkan olgular yenilik ve değişimdir. 
Yeni ve farklı gelişmelerin yaşanması sebebiyle bölgede çeşitli alanlarda değişime gidilmesi gerektiği çeşitli isimlerce dile getirilmektedir. Türkiye’nin bazı dönemlerde vurguladığı Orta Doğu ile yakın ilişkisinin de bu çerçevede ele alınması gerekmektedir. Hedeflerin, tehditlerin, uluslararası politikaların ve bölgesel dinamiklerin ne kadar yeni unsur barındırdığı sorusunun yanıtı Orta Doğu’da neyin kim tarafından hedeflendiğine işaret etmektedir. Böylelikle kritik bir dönemden geçen bölgenin geleceğinin ne ölçüde değişikliklere açık olacağının anlaşılacağı düşünülmektedir. 

Giriş

2016 Orta Doğusu’nda çatışmalar ve istikrarsızlık öne çıkan ve haliyle göze çarpan unsurlardır. Devletler arasında, devlet içinde farklı unsurlar arasında siyasi, idari ve askerî çatışmalar yaşanmakta; vekalet savaşları, terörizmin1 de dahil edildiği karma savaşlar bölge siyasetini anlama ve anlatmada sıklıkla öne çıkarılmaktadır. 

Bölgenin birden fazla ülkesinde siyasi, idari belirsizliğin mevcudiyeti ve şiddet olaylarının yaşanması tartışmalı yorumları gündeme taşımaktadır. “Arap Baharı”nın da etkisiyle Orta Doğu’da köklü değişimlerin yaşanmakta olduğu ve yaşanacağı çeşitli siyasetçiler, akademisyenler ve gazetecilerce öne sürülmekte  dir. Değişim, eskinin yerine yeni yapıların geleceğini başka bir deyişle yenilik kavramını beraberinde getirmektedir. Özellikle Irak ve Suriye’de devlet otoritesinin kalmadığı tezinden hareketle, Sykes-Picot Antlaşması ve 100. yıldönümü gündeme getirilerek beraberinde “Yeni Orta Doğu” söylemi 
kullanılmaktadır. Belirli ifadelerin kullanımıyla iki devleti odak alarak çizilen çerçeve ile sınır, yönetim değişikliği gibi yeni gelişmeler için algı yönetimi de 
dâhil birtakım hedeflerin gündemde olduğu düşünülmektedir. Bu tabloda bölge liderliğine oynayan Türkiye’nin “yeni” kavramından neler anladığı ve buna 
cevaben geliştirdiği tavırları önemlidir.

Orta Doğu’da Yine Yeni Yeniden.,

1. Sykes-Picot’un Yeniden Gündeme Getirilmesi:

Osmanlı İmparatorluğu sonrası bölgesel düzeni belirlediği öne sürülen Sykes-Picot Antlaşması’nın artık geçerli olmadığı ve bu yüzden değişmesi gerektiği 
medyada, akademik gündemde sıklıkla2 yer almaktadır. “Sykes-Picot döneminin bittiği” ifadesi başta Suriye ve Irak olmak üzere Orta Doğu’daki Arap ülkelerinin 
toprak bütünlüğünün sona erdiği anlamında bu görüşü dile getirenlerce iddia edilmektedir 3. 

Bugüne uyarlandığında Antlaşma; Suriye, Irak, Lübnan ve Filistin’i kapsamakta dır. 1916 Antlaşması’na göre 5 yönetim birimi oluşturulacaktı: 
Kuveyt’i de içine alacak şekilde Bağdat’tan Körfez’in batısını, bugünkü Irak’ın kuzey yarısını, Ürdün’ü, Negev Çölü’nü ve Sina Yarımadası’nı kapsayan bölge İngiltere’nin etki alanı altında olacaktı. Suriye ve Lübnan, Fransa kontörlüne verilirken Filistin toprakları için de uluslararası rejimde karar kılınmıştı. 

Sınırların artık geçerli olmadığı tezinin yanında devletin siyaseten ve idareten ne kadar varlık gösterebildiği de sorularak “Sykes-Picot düzeni” sorgulanmaktadır. 
Arap Baharı” bu bağlamda hem neden hem de sonuç olarak değerlendirilmektedir. 

Gösterilerin, bu bölgedeki “sınırları anlamsız hale getirdiği” ifade edilmektedir4. Gösteriler esnasında ve sonrasında siyasi ve askerî devlet dışı oluşumların ortaya çıkması neden olarak gösterilmektedir5.

Irak ve Suriye temel alınmaktadır. IŞİD’in Haziran 2014 itibariyle etki alanını iki ülkeye genişleterek hilafet ilan etmesi; Suriye’nin yanında Irak’ın da 
toprak bütünlüğünün tehdit altında olması, bölünmesi olarak yorumlanmaktadır6. Kürt oluşumlarının da birden fazla ülkede faaliyet gösterebilmesi ve siyasi, idari hedefleri yukarıdaki tezin gerekçeleri arasında sayılmaktadır. Irak’ın üç devlete bölünmesi, Alevi devletinin kurulması gibi iddialar dile getirilmektedir. 
Irak’ın kuzeyindeki Kürt siyasi ve idari oluşumu “Yeni Orta Doğu”nun bir “şifresi”7 olarak nitelendirilmektedir. Kürtlerin Kerkük’teki mevcudiyeti de 
aynı şekilde yorumlanmaktadır8. Irak’tan sonra Suriye’de de Kürt oluşumları meydana gelmiştir. Suriye’nin kuzeydoğusunda kanton olarak da ifade edilen 
bölgesel oluşumlar örnek olarak verilebilir: Hasaka, Kobani ve Afrin. Rojava, bir diğer özerk bölge olarak öne çıkmaktadır. IŞİD ve Kürtlerin devlet içindeki 
devlet oldukları, yarı-devlet oldukları ifade edilmektedir.9 Vergi toplanması, eğitim dahil çeşitli alanlarda halka müdahale edebilmesi açıklama olarak getirilmektedir.10. 

Yukarıdaki tablodan hareketle “mevcut dönemin Sykes-Picot oluşumunda” kendi devletlerine sahip olacak unsurlar olarak Araplar yerine rol ve yetkinin 
Kürtlere verildiği anlamı çıkmaktadır. Sykes-Picot Antlaşma düzeninin bozulduğu ve böylelikle bölgedeki farklı Kürt hareketlerinin bunu self-determinasyon 
için bir fırsat olarak kullanabilecekleri iddia edilmekte dir.11. Keza Barzani’nin Irak Kürtlerini’nin referanduma gideceğini açıklaması Sykes-Picot’nun 100.yılına dikkat çekilerek gündeme getirilmektedir.12 


Suriye’deki Kürtlerin federasyon tezi de bu bağlamda kullanılabilmektedir. Kantonlar örneğinde görüldüğü üzere çeşitli adımlar atılmıştır. 2013’te Ankara’ya Suriye’nin bir parçası olarak kalmak istediklerini.13 ifade etseler de sonrasında kanton oluşumuna gidilmiştir. 

Diğer yandan Ankara, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve Kürtlerin siyasi ve idari taleplerini “dizginlemeyi”14 amaçlamaktadır. Esad ise federasyonun Suriye için uygun olmayacağı görüşündedir. Federasyonun ilan edileceği bölgelerde Kürtlerin yüzde 30 civarında nüfus oluşturduklarına dikkat çekmektedir15. Suriye Kürtlerinden hareketle böylelikle hedeflerin değiştiğini siyasi gündemin haritada karşılık bulabildiği görülmektedir.

Sykes-Picot’nun gündeme getirilmesinin bir başka nedeni de dış müdahale açısından16 günümüz ile benzerlik-karşıtlık ilişkisinin kurulmasıdır. 
Bölge yine uluslararası aktörlerin müdahalesine açıktır. Suriye özelinde ABD ve Rusya’yı Fransa ve İngiltere’nin yerine koyan kaynaklar mevcuttur17. Devletin 
yetki ve idari bütünlüğünü sorgulatan Kürt oluşumların dış ülkelerle ilişkisi de bölgesel düzenin sarsıldığı tezini desteklemek için kullanılmaktadır. 
Kobani’deki Kürt hareketinin IŞİD’e karşı mücadele etmesi ve bu bağlamda Washington’dan destek sağlanması ellerini güçlendiren önemli bir konu olmuştur. 
ABD’nin yanında Almanya, İtalya, Fransa ve Kanada Kürt siyasi hareketine anti-tank füzesi örneğinde görüldüğü gibi çeşitli silah desteğinde bulunmaktadır
18. Böylelikle mevcut gelişmelerin bu denklemin kurulmasına neden olduğu düşünülmektedir.

2. “Yeni Orta Doğu”nun Gündeme Getirilmesi ve Sykes-Picot ile İlişkilendirilmesi:

“Sykes-Picot düzeninin” artık bölgenin gerçeklerine, ihtiyaçlarına uymadığı ve değişmesi gerektiği tezleri beraberinde “Yeni Orta Doğu” kavramını da getirmektedir. 
“Yeni Orta Doğu” ile neyin kastedildiği muğlak olup “Arap Baharı”ndan hareketle devrimin gerçekleşebileceği, gösterilerin düzenlenebileceği bir süreç 
olarak da yorumlanabilir. Lübnan ve Filistin’den ziyade Suriye ve Irak için bu ifade kullanılmaktadır; siyaset, akademi ve medya çevrelerinde genel olarak 
Suriye ve Irak odaklı yorumlar, analizler yapılmaktadır. Öte yandan değişecek alan olarak bölge adının kullanılması ülke bazındaki değişiklikten ziyade bölge 
düzeyinde ilgili değerlendirmelerin ele alınacağını göstermektedir. 

“Sykes-Picot sonrası düzen” ve “Yeni Orta Doğu” kavramlarının birbirini desteklediği düşünülmektedir. Kürt hareketinin, IŞİD’in varlığı ve ilgili gelişmeler Orta Doğu’nun eskisi gibi olmadığı tezi için gerekçe olarak kullanılmaktadır. Bu aktörlerin mevcudiyeti sınırlar ile de ilişkilendirilmektedir. Kürt hareketi için sınırların yeniden tanımlanması (re-bordering process) süreci, IŞİD içinse yeniden yer edinme (re-territorialization19) fikirleriyle Orta Doğu’nun yeniden şekillenebileceği öne sürülmektedir. Örneğin IŞİD’in bir terör örgütü olarak büyük bir alanda hâkimiyet göstermesinin modern tarihte bir ilk olduğu 
kaydedilmektedir20. 

Orta Doğu’nun yeniden düzenlenmesinde “Arap Baharı” olarak adlandırılan toplumsal ve siyasal hareketler bir başka gerekçe gösterilmektedir. 
Tunus’ta başlayan gösteriler ve beraberindeki siyasi dalga Orta Doğu’nun kilit ülkelerinde çeşitli boyutlarda etkili olmuş ve olmaktadır. Tunus, Libya, Mısır 
ve Suriye akla gelen ilk örneklerdendir. Tunus, “Arap Baharı” olarak adlandırılan ve iktidar değişimini getiren ayaklanmaların ilk örneği idi. Farklı siyasi kesimler 
arasında işbirliğinin gerçekleşmesi ise Tunus’u Arap ayaklanmalarının bölgedeki diğer örneklerinden farklı kılmaktadır. Öte yandan Mısır’daki Tahrir 
gösterileri ve Mübarek’in istifası-Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesiyle dikkat Kahire’ye çevrilmiştir. Müslüman Kardeşler ve rejim arasındaki gerginlik, 
örgütün siyasi ve hukuki tasfiyesi gibi gelişmelerden sonra Mısır’daki süreç Mübarek dönemini hatırlattığı için farklı bir alana kaymıştır21. Libya ve Suriye 
için “Arap Baharı” farklı boyutlarda ve hasarlı etkilerle devam etmektedir. İki ülkede de toplumsal gösterilerle başlanmış fakat süreç iç savaş, vekâlet savaşı 
ve karma savaşa dönüşmüştür. Böylelikle Tunus, “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin en önemli sınavı haline gelmiştir. Arap ayaklanmasının siyasal İslamcı Ennahda’nın diğer siyasi güçlerle uzlaşmasını getirmesi bunun en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Diğer taraftan terör saldırılarının devam 
etmesi Tunus gibi yumuşak geçişin yaşandığı örneklerde dahi sürecin hassas ve sorunlara gebe olabileceğini böylelikle Suriye’deki çözümünün uzun zaman 
alabileceğini düşündürtmektedir.

“Yeniler” ve Türkiye ile İlişkisi: Dış Politikaya Yansıması

Neo-Osmancılık gibi çeşitli söylem ve ilgili politikalarla Ankara, “yeni Orta Doğu” kavramını, “post-Sykes-Picot dönemi” tezini hem beslemekte hem de bunlardan etkilenmektedir. Türkiye’nin Orta Doğu’daki etkisini ve rolünü arttırmak olarak basitçe nitelendirilebilecek Neo-Osmanlıcılık kavramı; Sykes-Picot Antlaşması yerine farklı düzenlemeye gidilmesi tezi, “Yeni Orta Doğu” düzeni ve Türkiye arasında bir ilişki kurulmasına sebebiyet vermiştir. “Yeni Orta Doğu” ifadesini Ahmet Davutoğlu.22 gibi bizzat devlet katındaki isimler kullanmıştır. AKP yönetiminde üst kademelerde olması, başbakan ve dışişleri bakanı görevlerinde bulunması Davutoğlu’nun söylemlerinin incelenerek “yeni Orta Doğu”-Türkiye ilişkisinin daha net bir şekilde ele alınmasına imkan tanımaktadır. 2012 tarihli konuşmasında “yeni Orta Doğu”nun barışa ve eşitliğe dayanacağını ifade ederken Türkiye’nin rolü ve sorumluluğu olacağını da kaydetmiştir. 

2013 yılında ise Davutoğlu, Sykes-Picot Antlaşması neticesinde ortaya çıkan düzeni değiştireceklerini öne sürmüştür23. Ayrıca sınırların yapay olduğu ve bölgenin siyasi ve ekonomik entegrasyonunu engellediği ifadelerini kullanmıştır.24. 
Orta Doğu’nun algılanmasında ve Türkiye’nin ilgili hedeflerinin tanıtılmasında özellikle jeostratejik anlamda İslam medeniyetinin ve Osmanlı tarihinin altı Davutoğlu tarafından çizilmektedir.25. 

Konjonktürden hareketle Ankara’nın Sykes-Picot düzeni, “Yeni Orta Doğu” değerlendirmeleri özellikle son dönemde değişmiştir. Bugün; yeni Sykes-Picotlara yani yeniden düzenlemelere karşı çıkılmaktadır. Bölgede yeni bir Sykes-Picot’nun yaratılmaya çalışıldığını; Türkiye’nin de bunun karşısında 
durduğunu yine Davutoğlu bizzat açıklamıştır.26. 

Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması hedefinde 1916 tarihli Antlaşma’ya gönderme yapılmış ve bölünmeye dikkatleri çekmiştir.27. Yeniden bölünmelere izin verilmemesi gerektiğini aksine birliği destekleyecek politikaların izlenmesi gerektiğini ifade etmiştir.28.

Bugünkü Orta Doğu’nun yeni olup olmadığı sorgulanırken Türkiye-Orta Doğu ilişkileri de gündeme gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP iktidarına 
kadar Orta Doğu ile ilişkileri bölge ülkelerinin teröre destek vermesi gibi nedenlerden ötürü yakın olmamış birtakım engellerle karşılaşılmıştır29. 
2000’li yıllara gelindiğinde ise Türkiye’nin Orta Doğu politikasında değişiklikler yaşanmıştır30. Bu bağlamda Ankara-Şam ilişkilerinin gelişmesi örnek olarak 
kullanılabilir. 2000’li yılların ikinci yarısından sonra Suriye de “güven ortamı”31 yaratılan ülkeler arasında gösterilmiştir. İkili yakın ilişkiler “Sınır Baharı” olarak 
değerlendirilmiş32 fakat sonrasında Ankara ve Şam’ın istikrarsızlıkta sürekli birbirlerini suçladıkları gergin bir sürece girilmiştir. 

Ankara, “Yeni Orta Doğu”-“Sykes-Picot sonrası dönem” ilişkisini genel olarak Suriye ve Irak odaklı kurmaktadır. IŞİD’in yarattığı güvenlik tehdidi buna 
neden olarak gösterilebilir. Terör örgütüne yabancı savaşçı katılımını engellemede Batı’nın daha fazla rol üstlenmesini33; toprak bütünlüğünün korunmasını fakat Esad rejiminin değişmesini Ankara istemektedir. Türkiye’nin Neo-Osmanlıcılık hedefinin yanında Kürt sorunu ve ilgili politikaları kapsamında 
da “Yeni Orta Doğu” ve “Sykes-Picot sonrası düzen” değerlendirmelerinin yapılması gerekmektedir. Suriye ve Irak’ta Kürt bölgelerinin oluşmasından sonra sınırları içerisindeki Kürt nüfus nedeniyle gözler Türkiye’ye çevrilmiştir. Ankara; iki ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasından yanadır fakat yukarıda da bahsedildiği üzere yönetim değişikliği talebi farklı politikalar izlemesine neden olmuştur. Örneğin; Irak’ta Baas rejiminin yönetimden ayrılmasını istemiş fakat 
merkezdeki gücün azalması ile ters orantılı Kürtlerin çoğunlukta bulunduğu bölgelerde gücü, kontrolü ele geçirmesine çeşitli politikalarla sebebiyet vermiştir.34. 

Irak’ta da eski başbakan Maliki ile ilişkilerin gerilmesi Kürt oluşumlarının güçlenmesine neden olmuştur.35. 

“Yeni Orta Doğu” da komşularının sınırının değişmesi ve terör tehdidi gibi sorunların yanında Türkiye’nin sığınmacılar gibi yumuşak sorunlarla karşılaşması muhtemeldir. Irak’tan gelen sığınmacılar için Ankara’nın çok fazla müdahil olmadığı söylenebilir.36 fakat Suriye’de ise durum tam tersidir. Türkiye 
kapılarını açmış ve AB ile antlaşmalara imza atmıştır. Böylelikle Irak ve Suriye temelli “Sykes-Picot ve Yeni Orta Doğu” değerlendirmeleri, Türkiye’nin çeşitli iç 
sorunlara maruz kalabileceğini göstermektedir. Eğitim gibi hizmetlerden yararlanamamaları, istihdamın sağlanamaması gibi günlük olarak değerlendirilebilecek sorunların yanında radikalleşmenin ve istikrarsızlığı yayılması37 orta ve ileri vadede Ankara’nın karşılaşabileceği olası sorunlar arasında gösterilebilir. 

Filistin ve Lübnan’da ise Türkiye’nin ilgisinin tehdit ile doğru orantılı olarak azaldığı ifade edilebilir. Oysa Lübnan ve Filistin’de de sorunlar mevcuttur. 
Lübnan’da mezhepçiliğin arttığına dikkat çekilmektedir; özellikle Sünni ve Şiiler arasında gerginliğin arttığı belirilmektedir.38. Filistin sorununda 
ise iki devletli çözümden giderek uzaklaşılmaktadır. Filistin-İsrail sorununun milliyetçi çizgisi yerine dini boyut ön plana çıkarılmaya çalışılmaktadır. Şiddet 
olaylarının yaşanmasından ve çözümden uzaklaşılmasından hareketle Üçüncü İntifada’nın başlayabileceği yorumları da yapılmaktadır.39.

Sonuç 

“Yeni Orta Doğu”, “Sykes-Picot’nun 100. Yılı” siyasi-diplomatik söylemin bir parçasıdır. Orta Doğu, “kritik”40 bir dönemden geçmektedir. Bölgenin siyasi41 
ve coğrafi haritasının değişeceği öne sürülmektedir. Bu tip söylemler ister istemez coğrafyanın, jeopolitiğin nasıl oluşturulduğu; aslında hangi amaçların 
gerçekleştirilmesinin istendiği sorularını gündeme getirmektedir. Eleştirel jeostratejik bir bakış açısı ile yani bölgesel olarak siyasetin nasıl oluşturulduğuna bakılması önem arz etmektedir.42.

Çeşitli gelişmelerin vuku bulması Sykes-Picot’ya, antlaşmanın yüzüncü yıldönümüne ve “yeni Orta Doğu” gibi bir kavramın gündeme gelmesine neden 
olmuştur. Örneğin “Arap Baharı”nın yaşanması ve sonrasındaki siyasi süreç, “Sykes-Picot düzeninin” değişmesi gerektiği ve “yeni Orta Doğu”ya ihtiyaç duyulduğuna dair tezler için kullanılmaktadır. 

Antlaşma ve sonrası farklı yorumlara açıktır. Arapların self-determinasyonu olarak yorumlanabilmektedir43. Örneğin Arapların desteği alınarak Arap devletlerinin kurulması Sykes-Picot’yu bir başka okuma şeklidir. Günümüzde yani Sykes-Picot sonrası dönemde Araplar yerine Kürtlerin self-determinasyon odaklı gündemde yer alacağı görülmektedir.

Sykes-Picot Antlaşması’nın Osmanlı düzenini yıktığı tezleri dile getirilmektedir fakat 1916 Antlaşması tüm yönleri ve düzenlemeleriyle uygulanmamıştır; 
ama çizdiği sınırlar bugün de geçerliliğini korumaktadır. Suriye’yi Irak’tan ayıran sınır, Irak-Kuveyt sınırı, Suriye ve Ürdün dışında kalan Filistin mandası sınırları çizilmemiştir.44. Ayrıca mevcut dönemdeki sınırların antlaşmadaki sınırlara ne kadar benzediği de tartışmalıdır.45. Sınır düzenlemelerinin “mezhepsel, aşiretsel veya etnik ayrımlarda karşılık bulamamasından” 46 dolayı Sykes-Picot düzenlemeleri sorunlu olarak nitelendirilmektedir. 

Buradan da “ Yeni Sykes-Picot düzeni ” ve “Yeni Orta Doğu” ile sınırların tamamlanacağı anlamı çıkmaktadır. 

Sykes-Picot’nun Orta Doğu’ya bugünkü şeklini veren son antlaşma olmaması da Antlaşma’nın yüzüncü yılına vurguda bulunulmasını ve “yeni Orta Doğu” ifadelerini sorgulatmaktadır. 1919’da dış güçler arasında çeşitli görüşmeler devam ederken 1922’de ise Sevr Adlaşması imzalanmıştır. Bu nedenden 
ötürü Sevres yerine Sykes-Picot’ya odaklanarak belirli amaçların mı hedeflendiği düşünülmektedir.

Sykes-Picot Antlaşması’na odaklanmak bölge içi ve bölge dışı faktörlerin görmezden gelinmesi anlamına da gelmektedir. Çünkü salt antlaşma değil 
sonrasındaki gelişmeler de bölgenin bugünkü haline gelmesinde etkili olmuştur. Örneğin Ottaway; Türk ve Arap milliyetçilerin dış güçlere karşı tutumu, 
azınlıkların talepleri, Çarlık Rusyası’nın düşüşü gibi faktörlerin farklı bir Orta Doğu tablosunu ortaya çıkardığını ifade etmektedir.47.

Değişim talepleri ve “Sykes-Picot düzeninin” sorgulanması sınırların yeniden tanımlanması/çizilmesini gündeme getirmektedir. Sınır değişiminin kim tarafından istendiği ise çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Araplar, Kürtler veya Türklerin mi yoksa bölge dışı devletlerin mi sınırları değiştirmek istediği önemlidir.

“Yeni Orta Doğu” ise ülkelerin iç koşullarının yanında bölgesel denge, bölgesel güç dağılımı gibi konularda değişikliği sorğulatmaktadır. Başka bir deyişle bölgesel güçler olarak Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail’in48 yerini başka ülkelerin veyahut aktörlerin mi aldığı sorusu sorulmalıdır. “Yeni 
Orta Doğu”da ittifaklar, güvenlik tehditleri, ticaret ve enerji yollarının yeniden düzenlendiği yorumu yapılmakta.49 fakat alandaki durumun incelenmesi 
gerekmektedir. Yine Suriye özelinde kıyaslamaya gidilerek çeşitli çıkarımlarda bulunulabilir. Suriye üzerindeki bölge ülkelerinin rekabeti ve dış güçlerin müdahalesi önceden de yaşanmıştır. 1970’te Hafız Esad’ın iktidara gelmesinden önce Suriye, bölgesel güç müdahaleleri odağında50 olmuştur. Aynı durum farklı 
dönemlerde Lübnan ve Irak için de yaşanmıştır.51.

“Yeni Orta Doğu” için “Arap Baharı”nın değişim, yenilik göstergesi olarak kullanıldığı yukarıda da belirtilmiştir. Öte yandan “Arap Baharı”nın öncesinden 
bölgede “yeniliğin” gündemde olduğunu gösteren politika örneklerine rastlanmaktadır. Büyük Orta Doğu Projesi, BM Arap İnsani Gelişme Raporu 
demokrasinin, dış müdahalenin “Arap Baharı” öncesinin etkili konu başlıkları olarak değerlendirilebilir. Büyük Orta Doğu Projesi, Kasım 2003’te dönemin 
Amerikan yönetimince bölgeye demokrasi.52 getirmek için gündeme sunulmuştur. 2002-2003 tarihli BM Arap İnsani Gelişme Raporu’nda ise demografik ve ekonomik verilerle Büyük Orta Doğu Projesi’ne destek sağlanmıştır. Raporda bilgi, özgürlük ve kadının güçlendirilmesi olmak üzere üç unsurun vurgulandığı ifade edilebilir.53. 

Büyük Orta Doğu Projesi’nden ve BM Raporu’ndan hareket edilecek olduğunda rejim değişikliği ve demokrasinin yerleşmesinden “Yeni Orta Doğu” ile birlikte bölge sınırlarının değişmesine kaydığı görülmektedir. Öte yandan Orta Doğu geçmişinde idari, siyasi değişim girişimleri ve talepleri olmuştur; dış girişimlerle bölge gündemine değişim ilk defa mevcut dönemde gelmemiştir. Arap milliyetçiliğinin dorukta olduğu dönemde düzen değişikliği hedeflenmiştir. 
Mısır-Suriye birleşme girişimi örneği verilebilir. Başka bir deyişle 1950’li yıllardan 1990’lı yıllara kadar bölgede değişimin yaşandığı görülmektedir
54. 1990’lı yıllarda da düzenin artık sorunları çözemediği ve taleplere cevap veremediği tezleri dile getirilmiştir.55 

Ayrıca IŞİD’den çok önce siyasal İslamcı hareketler, hilafetin ve büyük bir İslam devletinin kurulması gibi hedeflerle bölgede varlığını sürdürmeye çalışmıştır. 
2014’de IŞİD, Sykes-Picot düzeninin bozulduğu yönündeki ifadesini.56 dile getirmesi değişim yanlılarınca sıklıkla vurgulanmaktadır fakat IŞİD’in üye 
profilinin incelenmesi Orta Doğu siyasetinin bilindik parametrelerinin geçerli olduğunu göstermektedir. Örgütün yönetim kadrosunun çoğunluğunu eski 
Baasçılar oluşturmaktadır57. Başka bir deyişle Irak’ın Sünni kesimi, ABD işgali sonrası yapıda idari ve siyasi alanda istediklerini elde edemeyince farklı örgütlenmeye gitmeyi tercih etmiş ve böylelikle IŞİD’in varlık gösterebilmesi kolaylaşmıştır. 

IŞİD ve Kürt unsurlarının varlığı ve faaliyetleri çeşitli siyasi ve idari terimlerle belirli bir kalıba konmak istenmekte ve de böylelikle değişim tezlerine 
dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa bahse konu oluşumlar için kullanılan yarı-devlet, de facto devlet kavramları sadece günümüz için ve salt Orta Doğu politikalarına yönelik bir söylem değildir. Afrika’daki birçok devlet için de kullanılmaktadır. 2003’ten yani ABD’nin müdahalesi öncesinden Irak devletinin çöktüğü ya da dış müdahale ile “oluşturulan” devletin çöktüğü ifade eden kaynaklar bulunmaktadır.58.

Bölgenin yeni düzenlemeyle sorunlarından kurtulacağı tezi şiddetin ve istikrarsızlığın nedenleri düşünülünce sorgulanmaktadır. Orta veyahut uzun 
vadede bu sorunlar çözülse bile toplumsal düzeyde etkilerinin devam edeceği düşünülmektedir. Suriye veya Irak’ta çatışmalar bitip siyasi ve idari düzen 
kurulsa dahi Orta Doğu’ya ne zaman istikrar geleceği tartışmalıdır. IŞİD, 2014 yılı verilerine göre 80 ülkeden fazla teröristi bünyesinde barındırmaktadır.59. Bu 
tablo istikrarın sadece Orta Doğu ile ya da Suriye ve Irak ile bağlantılı olmadığını göstermektedir.

Filistin sorunun varlığı da diğer taraftan “yeni Orta Doğu” kavramını sorgulatmakta dır. Bölgede mülteci akını, Filistin sorununa kadar gitmektedir, 
siyasal İslam’ın çıkış ve taraftar toplama noktalarından biri de Filistin sorunudur. Bugün ise İsrail işgali altındaki topraklarda Selefi hareketlerin çoğaldığına 
dikkat çekilmektedir.60. Bu gruplar; Kudüs’ün ve El-Aksa Cami’nin kurtulmasını, halifeliğin kurulmasını; Taliban, IŞİD, Eş-Şabab ve Sina Yarımadası’ndaki siyasal İslamcı terör hareketleri ile çalışmayı hedeflemektedir.61.

Orta Doğu’da aslında yeni gelişmeler yaşanmaktadır: Avrupa’dan teröristler gelmekte ve doğduğu, yetiştiği topraklardan çok uzakta belirli bir nedenden 
dolayı şiddet eylemlerine başvurmaktadır. Suriye’den çevre ülkelere ve Avrupa’ya göç bulunmaktadır. Türkiye, değişim ve yenilik gündeminde kırmızı çizgilerini korumaktadır. Büyük Orta Doğu Projesi’nin önemli ülkelerinden biri, modeli.62 ve Medeniyetler İttifakı’nın eş ortağı iken terör tehdidi, mülteci sorunu gibi istikrarsızlık unsurlarıyla baş etmek durumundadır.“ Yeni Orta Doğu”, Türkiye ve “Sykes-Picot düzeni” gibi konuları ele almak konjonktürel ve siyasi alanlarda farklı bir ilişkiyi ortaya sermektedir. Gündemi oluşturmaları konjonktürle doğrudan alakalıdır. 


KAYNAKLAR

ABDULLA Namo “How ISIL Advanced Kurdish Nationalism”, Turkish Policy Quarterly, Winter 2016, Volume 14 Number 4, ss.89-97.

ALPHER Yossi, “The ISIS Conquests in Iraq: the New Levant Reality”, Expert Analysis, June 2014, ss.1-3.

ALTUNIŞIK Meliha Benli, “Orta Doğu’da Bölgesel Düzen ve Arap Baharı”, Orta Doğu Analiz, Mayıs 2013- Cilt 5- Sayı: 53, ss. 71-78.

ABU AMER Adnan, “’Jihadi Salafis’- A New Component in the Palestinian Political Context”, Palestine-Israel Journal, 20.4 & 21.1, ss.12-24.

ARAS Bülent, “Arap Baharı Sonrası Jeopolitik: IŞİD ve Türkiye”, Orta Doğu, Kasım-Aralık Cilt: 6, Sayı 65, ss.10-13.

ATAÇ C. Akça, “A Comparative Civilizational Reading for the Middle East and Turkey’s New Role in it”, Global Change, Peace and Security, Vol. 28, No. 1, ss.99-115.

BALCI Bayram, “Suriye Krizi: Türkiye’nin Orta Doğu Rüyasının Sonu mu?”, Heinrich Böll Stiftung, ss. 9-15.

BARRETT Roby C., The Collapse of Iraq and Syrai: The End of the Colonail Construct in the Greater Levant, Florida, JSOU University Press, 2016.

BYMAN Daniel, “Sectarianism Afflicts the New Middle East”, Survival, Vol. 56, No. 1, February- March 2014, ss.79-100.

“Davutoğlu: Yeni bir Sykes Picot’a direniyoruz”, Al-Jazeera Türk, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/davutoglu-yeni-bir-sykes-picota-direniyoruz, 19 Mart 2016, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

DEMİR Sertif, ”Irak ve Suriye Krizlerinin Karşılaştırılmalı analizi: Nedenler, Gelişmeler, Sonuçlar ve Türkiye Üzerine Etkileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/2 (Kış 2012), ss.553-578.

DENİZ Şadiye, “Orta Doğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Orta Doğu Projesi Üzerine Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 201, Kış 2012, ss.168-183.

Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Diyarbakır Dicle Üniversitesinde Verdiği “Büyük Restorasyon: Kadim’den Küreselleşmeye Yeni Siyaset Anlayışımız” Konulu Konferans, 15 Mart 2013, Diyarbakır”, Dışişleri Bakanlığı, 
http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-ahmet-davutoglu_nun-diyarbakir-dicle-universitesinde-verdigi-_buyuk-restorasyon_-kadim_den-kuresellesmeye-yeni.tr.mfa, 01 Nisan 2016 tarihinde erişilmiştir.

“Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TBMM Genel Kurulu’nda Suriye’deki Olaylar Hakkında Yaptığı Konuşma, 26 Nisan 2012”, Dışişleri Bakanlığı, 
http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-ahmet-davutoglu_nun-tbmm-genel-kurulu_nda-suriye_deki-olaylar-hakkinda-yaptigi-konusma_-26-nisan-2012.tr.mfa, 01 Nisan 2016 tarihinde erişilmiştir.

DOĞAN Yalçın, “Sykes-Picot’yu Kimse Unutmasın”, Hürriyet, 
http://www.hurriyet.com.tr/sykes-picot-yu-kimse-unutmasin-1942470708.12.2011, 25 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

DÜZGÜN Oğuz, “Yeni Bir Sykes-Picot’a Doğru”, Timetürk, 
http://www.timeturk.com/yeni-bir-sykes-picot-a-dogru/yazar-116625, 25.01.206, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir

EROL Mehmet Seyfettin, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 1 Sayı 1, Kış 2007, s.52

EROL Mehmet Seyfettin ve Emre Ozan, “Türk Dış Politikasında Süreklilik Unsuru Olarak Siyasal Rejim”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 4, Sayı 8, Yaz 2011, ss. 33-55.

EROL Mehmet Seyfettin and Şafak Oğuz, “Hybrid Warfare Studies and Russia’s Examples in Crimea”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı 17, Kış 2015, pp.216-277.

ERŞEN Emre, “Geopolitical Codes in Davutoğlu’s Views Toward the Middle East”, Insight Turkey, Vol. 16, No.1, Winter 2014, pp.85-101.

“Esad: Suriye, Federasyon fikri için Fazla Küçük”, Sputnik, 
http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20160327/1021772568/esad-suriye-federasyon.html, 27 Mart 2016, 29 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

FALK Richard, “A New World Order? ISIS and the Sykes-Picot Backlash”, Foreign Policy, 
http://www.foreignpolicyjournal.com/2105/12/26/a-new-world-order-isis-and-the-sykes-picot-backlash/, 26 December 2015, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

GAUSE III F. Gregory, “Is This the End of Sykes-Picot?”, Brookings, 
http://www.brookings.edu/research/opinions/2014/05/20-no-end-sykes-picot-gause, 20.05.2014, 25 Mart 2016 tarihinde eirişilmiştir. 

GIRDNER Eddie J., “The Greater Middle East Inıtiative: Regime Change, Neoliberalism and US Global Hegemony”, The Turkish Yearbook of International Relations, 
Vol. XXXVI, 2005, ss. 37-71.

GUNTER Michael M., “Iraq, Syria, ISIS and the Kurds: Geostrategic Concerns for the US and Turkey”, Middle East Policy, Vol. XXII, No.1, Spring 2015, ss. 102-111.

GÜNERİGÖK Servet, “Turkish PM Stresses Syria’s Territorial Integrity”, Anadolu Ajansı, 
http://aa.com.tr/en/world/turkish-pm-stresses-syrias-territorial-integrity-/532644, 06 Mart 2016, 27 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

GÜRSELER Ceren, ”Filistin’de ‘Üçüncü İntifada’ Yorumları”, USGAM, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2613&konu=24&bolge=0,  07.10.2015, 08 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

GÜRSELER Ceren, “Tunus ‘Arap Baharı’ Şimdi de IŞİD ile Sınanıyor”, USGAM, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2501&konu=0&bolge=5,  23 Mart 2015, 13.04.2016 tarihinde erişilmiştir.

KAP Derya, “AB ve Türkiye’nin IŞİD ve Yabancı Savaşçılarla Mücadele Politikası”, İKV Değerlendirme Notu, İktisadi Kalkınma Vakfı, ss. 1-17.

KURUBAŞ Erol, “Arap Baharı’nda Eklemlenen Kürt Bölgeleri ve Türk Dış Politikasına Etkileri”, Orta Doğu Analiz, Haziran 2013, Cilt 5 Sayı 54, ss. 17-25.

OSMAN Tarık, “Sykes-Picot, Orta Doğu’ya Nasıl Bir Miras Bıraktı?”, BBC Türkçe, 
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140630_sykes_picot_mirasi, 2 Temmuz 2014, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

OTTAWAY Marina, Learning from Sykes-Picot, Middle East Program Occasional Paper Series, Fall 2015, ss.1-11.

PANAYIOTIDES Nicos, “The Islamic State and the Redistribution of Power in the Middle East”, International Journal on World Peace, Vol. XXXII No.3, September 
2015, ss.11-24.

“Putin Follows His Tsars”, The World Today, April & May 2016, pp.28-30.

RABINOVICH Itamar, “The End of Sykes-Picot? Reflections on the Prospects of the Arab State System”, Middle East Memo, Number 32, February 2014, ss.1-9.

ROGAN Eugene, “A Century After Sykes-Picot?”, Cairo Review 19/2015, ss.99-109.

RUBIN Barry, “Virtually Unnoticed: A New Middle East”, Israel Journal of Forein Affairs, Vol. III, No. 2, 2009, ss.11-13.

TAN Mehmet, Aziz Belli, Abdullah Aydın, “2002 Sonrası ve Arap Baharı Kapsamında Türkiye-Suriye İlişkileri ve Bölgesel Yansımaları”, II. Bölgesel Sorunlar ve 
Türkiye Sempozyumu 1-2 Ekim 2012, ss. 66-74.

TANSİ M. Deniz, Yeni Orta Doğu’nun Şifresi: Irak’ın Kuzeyi.

TOMAKİN Özgür, “Sykes-Picot Düzeni Yıkılıyor mu?”, Al Jazeera Türk, 
http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/sykes-picot-duzeni-yikiliyor-mu, 13.06.2014, 29 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.

VAN BUREN Peter, “Time for a New Sykes-Picot Agreement to Fix the Middle East”, Reuters, 
http://blogs.reuters.com/great-debate/2016/03/06/redividing-the-middle-east-offers-the-best-chance-for-peace/, 06.03.2016, 27 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir

YEŞİLTAŞ Murat and Tuncay Kardaş, “The New Middle East, ISIL and the 6th Revolt Against the West”, Insight Turkey, Vol. 17, No. 3, Summer 2015, pp.65-83.

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Mehmet Seyfettin Erol and Şafak Oğuz, “Hybrid Warfare Studies and Russia’s Examples in 
Crimea”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı 17, Kış 2015, s. 271. 
2 Bkz:Yalçın Doğan, “Sykes-Picot’yu Kimse Unutmasın”, Hürriyet, http://www.hurriyet.com.tr/
sykes-picot-yu-kimse-unutmasin-1942470708.12.2011, 25 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir; 
Özgür Tomakin, “Sykes-Picot Düzeni Yıkılıyor mu?”, Al Jazeera Türk, http://www.aljazeera.com.
tr/al-jazeera-ozel/sykes-picot-duzeni-yikiliyor-mu, 13.06.2014, 29 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir; 
Oğuz Düzgün, “Yeni Bir Sykes-Picot’a Doğru”, Timetürk, http://www.timeturk.com/yeni-
bir-sykes-picot-a-dogru/yazar-116625, 25.01.206, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir; Peter 
Van Buren, “Time for a New Sykes-Picot Agreement to Fix the Middle East”, Reuters, http://blogs.reuters.com/great-debate/2016/03/06/redividing-the-middle-east-offers-the-best-chance-for-peace/, 06.03.2016, 27 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
3 F. Gregory Gause III, “Is This the End of Sykes-Picot?”, Brookings, http://www.brookings.edu/
research/opinions/2014/05/20-no-end-sykes-picot-gause, 20.05.2014, 25 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir. 
4 Bülent Aras, “Arap Baharı Sonrası Jeopolitik: IŞİD ve Türkiye”, Orta Doğu, Kasım-Aralık Cilt: 6, Sayı 65, s. 11.
5 ibid.s. 11.
6 Yossi Alpher, The ISIS Conquests in Iraq: the New Levant Reality, Expert Analysis, June 2014, 
s.1. Bkz: Namo Abdulla, “How ISIL Advanced Kurdish Nationalism”, Turkish Policy Quarterly, 
Winter 2016, Volume 14 Number 4, s.90.
7 M. Deniz Tansi, Yeni Orta Doğu’nun Şifresi: Irak’ın Kuzeyi, s.1346.
8 Yossi Alpher, ibid, s.1.
9 Richard Falk, “A New World Order? ISIS and the Sykes-Picot Backlash”, Foreign Policy, http://
www.foreignpolicyjournal.com/2105/12/26/a-new-world-order-isis-and-the-sykes-picot-
backlash/, 26 December 2015, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
10 Nicos Panayiotides, “The Islamic State and the Redistribution of Power in the Middle East”, 
International Journal on World Peace, Vol. XXXII No.3, September 2015, s. 14.
11 Namo Abdulla, “How ISIL Advanced Kurdish Nationalism”, Turkish Policy Quarterly, Winter 2016, Volume 14 Number 4, s.90.
12 ibid, s. 97
13 Michael M. Gunter, “Iraq, Syria, ISIS and the Kurds: Geostrategic Concerns for the US and Turkey”, Middle East Policy, Vol. XXII, No.1, Spring 2015, s. 108.
14 Bayram Balcı, “Suriye Krizi: Türkiye’nin Orta Doğu Rüyasının Sonu mu?”, Heinrich Böll Stiftung, s. 14
15 “Esad: Suriye, Federasyon fikri için Fazla Küçük”, Sputnik, 
http://tr.sputniknews.com/ortadogu/20160327/1021772568/esad-suriye-federasyon.html, 
27 Mart 2016, 29 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
16 Marina Ottaway, Learning from Sykes-Picot, Middle East Program Occasional Paper Series, Fall 2015, s.3.
17 ibid, s.9.
18 Namo Abdulla, ibid, s.92.
19 Murat Yeşiltaş and Tuncay Kardaş, “The New Middle East, ISIL and the 6th Revolt Against the West”, Insight Turkey, Vol. 17, No. 3, Summer 2015, s.70.
20 Panayiotides, ibid, s. 22
21 Ceren Gürseler, “Tunus ‘Arap Baharı’ Şimdi de IŞİD ile Sınanıyor”, USGAM, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2501&konu=0&bolge=5, 23 Mart 2015, 13.04.2016 tarihinde erişilmiştir.
22 “Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TBMM Genel Kurulu’nda Suriye’deki Olaylar 
Hakkında Yaptığı Konuşma, 26 Nisan 2012”, Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-
bakani-sayin-ahmet-davutoglu_nun-tbmm-genel-kurulu_nda-suriye_deki-olaylar-hakkinda-
yaptigi-konusma_-26-nisan-2012.tr.mfa, 01 Nisan 2016 tarihinde erişilmiştir.
23 “Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Diyarbakır Dicle Üniversitesinde Verdiği “Büyük 
Restorasyon: Kadim’den Küreselleşmeye Yeni Siyaset Anlayışımız” Konulu Konferans, 
15 Mart 2013, Diyarbakır”, Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-ahmet-
davutoglu_nun-diyarbakir-dicle-universitesinde-verdigi-_buyuk-restorasyon_-kadim_den-
kuresellesmeye-yeni.tr.mfa, 01 Nisan 2016 tarihinde erişilmiştir
24 Emre Erşen, “Geopolitical Codes in Davutoğlu’s Views Toward the Middle East”, Insight Turkey, Vol. 16, No.1, Winter 2014, s.94.
25 ibid, s.90.
26 “ Davutoğlu: Yeni bir Sykes Picot’a direniyoruz”, AlJazeera Türk, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/davutoglu-yeni-bir-sykes-picota-direniyoruz, 19 Mart 2016, 24 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
27 Servet Günerigök, “Turkish PM Stresses Syria’s Territorial Integrity”, Anadolu Ajansı, 
http://aa.com.tr/en/world/turkish-pm-stresses-syrias-territorial-integrity-/532644, 06 Mart 2016, 27 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
28 ibid.s. 11..
29 Mehmet Seyfettin Erol ve Emre Ozan, “Türk Dış Politikasında Süreklilik Unsuru Olarak Siyasal Rejim”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 4, Sayı 8, Yaz 2011, s. 32
30 ibid, s. 33
31 Mehmet Seyfettin Erol, “11 Eylül Sonrası Türk Dış Politikasında Vizyon Arayışları ve ‘Dört 
Tarz-ı Siyaset’”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 1 Sayı 1, Kış 2007, s.52
32 Mehmet Tan, Aziz Belli, Abdullah Aydın, “2002 Sonrası ve Arap Baharı Kapsamında Türkiye-
Suriye İlişkileri ve Bölgesel Yansımaları”, II. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu 1-2 Ekim 2012, s. 72
33 Derya Kap, “AB ve Türkiye’nin IŞİD ve Yabancı Savaşçılarla Mücadele Politikası”, İKV Değerlendirme 
Notu, İktisadi Kalkınma Vakfı, s.2.
34 Erol Kurubaş, “Arap Baharı’nda Eklemlenen Kürt Bölgeleri ve Türk Dış Politikasına Etkileri”, 
Orta Doğu Analiz, Haziran 2013, Cilt 5 Sayı 54, s. 21
35 ibid.s. 21.
36 Sertif Demir, ”Irak ve Suriye Krizlerinin Karşılaştırılmalı Analizi: Nedenler, Gelişmeler, Sonuçlar 
ve Türkiye Üzerine Etkileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/2 (Kış 2012), s.572
37 ibid. s. 572.
38 Daniel Byman, “Sectarianism Afflicts the New Middle East”, Survival, Vol. 56, No. 1, February- March 2014, s. 94.
39 Ceren Gürseler,”Filistin’de ‘Üçüncü İntifada’ Yorumları”, USGAM, http://www.usgam.com/tr/
index.php?l=807&cid=2613&konu=24&bolge=0, 07.10.2015, 08 Mart 2016 tarihinde erişilmiştir.
40 Meliha Benli Altunışık, “Orta Doğu’da Bölgesel Düzen ve Arap Baharı”, Orta Doğu Analiz, 
Mayıs 2013- Cilt 5- Sayı: 53, s. 78
41 Michael M. Gunter, ibid, s. 109
42 Emre Erşen, ibid, s.85.
43 C. Akça Ataç, “A Comparative Civilizational Reading for the Middle East and Turkey’s New 
Role in it”, Global Change, Peace and Security, Vol. 28, No. 1, s.104.
44 “Putin Follows His Tsars”, The World Today, April & May 2016, s. 28
45 Marina Ottaway, ibid, s.1.
46 Tarık Osman, “Sykes-Picot, Orta Doğu’ya Nasıl Bir Miras Bıraktı?”, BBC Türkçe, 
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140630_sykes_picot_mirasi, 2 Temmuz 2014, 24 Mart 2016 tarihinde eirşilmiştir. 
47 Ottaway, ibid, s.3.
48 Murat Yeşiltaş and Tuncay Kardaş, ibid, s.69.
49 Itamar Rabinovich, “The End of Sykes-Picot? Reflections on the Prospects of the Arab State 
System”, Middle East Memo, Number 32, February 2014, s.1
50 Meliha Benli Altunışık, ibid, s. 77
51 İbid.s. 77.
52 Eddie J. Girdner, “The Greater Middle East Initiative: Regime Change, Neoliberalism and US 
Global Hegemony”, The Turkish Yearbook of International Relations, Vol. XXXVI, 2005, s. 37.
53 ibid, s. 43.
54 Barry Rubin, “Virtually Unnoticed: A New Middle East”, Israel Journal of Forein Affairs, Vol. III, 
No. 2, 2009, s.11.
55 Barry Rubin, ibid, s.12.
56 Eugene Rogan, “A Century After Sykes-Picot?”, Cairo Review, 19 2015, s.108
57 Michael M. Gunter, ibid, s. 104.
58 Roby C. Barrett, The Collapse of Iraq and Syria: The End of the Colonail Construct in the Greater Levant, 
JSOU University Press, Florida, 2016, s. 79.
59 Derya Kap, ibid, s.16.
60 Adnan Abu Amer, “’Jihadi Salafis’- A New Component in the Palestinina Political Context”, 
Palestine-Israel Journal, 20.4 & 21.1, s.15
61 ibid s.17.
62 Şadiye Deniz, “Orta Doğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Orta Doğu Projesi 
Üzerine Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 201, Kış 2012, s.178



***

7 Temmuz 2017 Cuma

ABD SUUDİ ZİYRETİ KODLARI


ABD SUUDİ ZİYRETİ  KODLARI




Muhittin Ataman
21 Nis 2016 
GÖRÜŞ
















ABD-Suudi Arabistan: Menfaat var, Güven yok
ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin bugünden sonra asla bir daha eski yakın müttefik ve dostluk ilişkisi seviyesine çıkmayacağını söylemek mümkün. 
Menfaat ilişkileri devam edecek, ancak taraflar arasındaki güven ciddi bir şekilde zedelendi.

Konular: ORTADOĞU, SUUDİ ARABİSTAN, İRAN, SURİYE'DE İÇ SAVAŞ, IŞİD 

Körfez İşbirliği Konseyi zirvesine katılmak için Riyad'a giden Barack Obama, zirve öncesinde Suudi Arabistan Kralı Selman ile görüştü. 

Son dönemdeki bölgesel gelişmeler dikkate alındığında ABD’nin Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile mevcut ilişkileri dört farklı bağlamda değerlendirilebilir. 
Öncelikle, daha çok küresel hegemonyasına meydan okumayla karşı karşıya kaldığı Çin merkezli trans-Pasifik bölgesine odaklanan ABD’nin küresel siyasetinde, Ortadoğu ve Körfez bölgesi artık birinci öncelikli konu olmaktan çıktı.

İkinci olarak, ABD önemli bazı bölgesel meseleler ve sorunlar konusunda Suudi Arabistan’dan farklı düşünüyor. Bunların başında, Suudi Arabistan’ın ev sahipliği 
yaptığı Selefi düşünceye mensup grupların ABD ve Batı karşıtı bir şiddet siyaseti geliştirmesi, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırgan ve uzlaşmaz siyasetine 
devam etmesi ve İran ile Batı arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi süreci geliyor.

İran Devrimi’nden 11 Eylül saldırılarına kadar Şii İslam’ı ötekileştiren ABD, daha çok Riyad’ın temsil etme iddiasında olduğu Sünni İslam’a karşı Körfez 
ülkelerinin algıladığı en büyük tehdit olan İran’a alan açmaya başladı.

ABD, 11 Eylül 2001’de kendisine karşı gerçekleştirilen terörist saldırılardan bu yana Ortadoğu’da – ve Müslüman dünyada – farklı bir siyaset izlemeye başladı. 
11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren militanların tamamının Selefi düşünceye mensup olması ve çoğunluğunun Suudi Arabistan vatandaşı olması, 
ABD’nin Sünni İslami yorumu –Selefi ve Vahhabi düşüncesini – ötekileştirmesini beraberinde getirdi.

ABD’deki bazı çevreler Suudi Arabistan’ı “küresel cihadın!” hamisi ve destekçisi olarak görüyor. Aynı çevreler bunu gerekçe göstererek Suudi Arabistan’ın 
teröre destek veren ülke olarak tanınmasını talep ediyor. Yakın zamanda Amerikan basını ABD Kongresi’nde Suudi Arabistan’ın 11 Eylül olaylarında rolü 
olduğunu vurgulayan ve Suudi rejiminin ABD’de yargılanmasına yol açabilecek bir yasa tasarısının görüşüldüğünü duyurdu. Bu gelişme bile tek başına iki 
ülke arasındaki mevcut güvenin zedelendiğini göstermeye yetiyor.

Bugünkü ortamda Ortadoğu’nun en önemli devlet dışı aktörleri olarak ortaya çıkan el-Kaide ile DAİŞ’in Selefi düşüncesine mensup olmasıyla birlikte 
ABD’nin uluslararası terörizm ile mücadelesindeki hedefi de değişmiş oldu.

ABD’nin İran ile yakınlaşması ve görüş ayrılıkları

İran Devrimi’nden 11 Eylül saldırılarına kadar Şii İslam’ı ötekileştiren ABD, daha çok Riyad’ın temsil etme iddiasında olduğu Sünni İslam’a karşı Körfez 
ülkelerinin algıladığı en büyük tehdit olan İran’a alan açmaya başladı. Bunun bir göstergesi de Sünni Irak devletinin Şiileştirilerek İran’a teslim edilmesiydi.

ABD ayrıca Suriye krizinde NATO müttefiki Türkiye’nin ve Körfez ülkelerinin tezlerini bir tarafa bırakarak İran’ın Suriye’de etkin olmasının yolunu da açtı. 
Irak’ı çoğunluğu da oluşturan Şiilere bırakan ABD, Suriye’de tamamen zıt bir tavır takınarak Nusayri rejiminin yıkılıp çoğunluğu oluşturan Sünnilerin 
iktidara gelmesine olumlu bakmıyor.

Sünni İslam’ın en önemli temsilcilerinden biri olan Suudi Arabistan, hem Sünni İslam’ın el-Kaide ve DAİŞ gibi örgütler üzerinden bilinmesine engel olmak 
hem de Sünni Müslüman ülkeleri bir şemsiye altında toplayarak bölge siyasetinde aktif bir aktör haline getirmek istiyor. Bu bağlamda, 2015 sonlarında hem bölgesel devletlere hem de küresel güçlere karşı caydırıcı ve işlevsel bir güç olarak tasarladığı 34 ülkeden oluşan İslam Ordusu’nu kurduğunu ilan etti. 200 bin kişilik bir tatbikat ile de bölgesel dengeleri değiştirmek istediğini gösterdi. Bu oluşumun başarıya ulaşması için aralarında gerginlik bulunan Türkiye ile Mısır’ı da uzlaştırmak için gayret gösteriyor.

Üçüncü olarak, Körfez ülkeleri ekonomik bakımdan da ABD için eski önemini kaybetmiş görünüyor. Özellikle son zamanlarda ABD’nin kaya gazını 
keşfetmesiyle birlikte Körfez petrolüne olan bağımlılığının azalması önemli. Rusya’nın Ukrayna Krizi nedeniyle ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından 
cezalandırılması amacıyla petrol fiyatlarının düşmesi, Körfez ülkelerinin de gelirlerini düşürdü.

11 Eylül saldırılarından bu yana Riyad da ABD’ye bağımlılığını azaltmak amacıyla ekonomisini çeşitlendirmeye çabalıyor. Bugün itibariyle ABD’de 
Suudilerin elinde 750 milyar dolar değerinde FED tahvili ve bonosu bulunuyor. Riyad, bir denge unsuru olarak, ABD’nin olumsuz bir siyasi tavrı karşısında 
bu tahvilleri ve bonoları satabileceğini hissettiriyor. Buna mukabil, ABD de ülkesindeki Suudi varlıkları dondurma ihtimalini bir karşı kart olarak kullanmayı 
düşünüyor.

Dördüncü olarak, Arap isyanları sürecinde ABD’nin başlangıçtaki kayıtsız tavrı Suudi yönetimini endişelendirdi. Özellikle Mısır’da Müslüman Kardeşler’in 
seçimlerle iktidara gelmesi, Riyad’ın da kendisini tehdit altında hissetmesine yol açtı. Bunun üzerine Suudi Arabistan, isyanlara ve bölgesel değişime 
daha sert bir şekilde tavır takınmaya başladı ve netice itibariyle Mısır’da seçimle iktidar olan Mursi hükümetinin düşmesine ve Sisi’nin bir askeri darbeyle 
iktidara gelmesine katkıda bulundu. Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Bahreyn’e müdahale eden Suudi Arabistan, Yemen’deki iç savaşa da doğrudan taraf oldu.


Suudi Arabistan belki de ilk kez ekonomik kaynaklar dışında siyasal araçlar kullanarak uluslararası siyasi hamleler yapıyor. Yeni bir siyasal söyleme dayanan bu hamlesi beklenen etkiyi de yaptı, yani başarılı oldu.


Muhittin Ataman

Suudi Arabistan’ın yeni Siyasal Söylemi

Netice itibariyle, Suudi Arabistan ve ABD hâlâ birbirine muhtaç iki güç. Bundan dolayı da kısa süre içinde bu durumun değişmesini beklemek pek makul 
gelmiyor. Obama’nın ziyareti de bu karşılıklı bağımlılık ilişkisinin teyidini ifade ediyor. Sadece Obama döneminde ABD, dünyanın en büyük silah ithalatçısı 
olan Suudi Arabistan’a 100 milyar dolar civarında silah sattı.

İki ülke de el-Kaide ve DAİŞ gibi örgütleri tehdit olarak algılıyor. Dolayısıyla bu ve benzeri şiddet kullanan devlet-dışı aktörlere karşı mücadelede 
birbirleriyle işbirliği yapmaya ihtiyaçları var.

Bölgesel siyasal istikrarın sağlanması için iki ülkenin işbirliği yapması şart. Netice itibariyle, unutmayalım ki Suudi Arabistan hâlâ Ortadoğu’nun en 
önemli ülkelerinden biri ve ABD’nin bölge siyasetindeki önemli ve etkili ortaklarından biri olmaya devam edecektir.

Obama ziyaretiyle ABD, Suudi Arabistan’a sadece silah satmayı değil, aynı zamanda askeri eğitim personeli de göndererek iki şeyi amaçlıyor: 
Bir taraftan Riyad’ın ve diğer Körfez ülkelerinin kendisine olan bağımlığını arttırmak, diğer taraftan da İran’a karşı Körfez ülkelerinin gücünü artırarak iki 
tarafın birbirlerini dengeleme siyasetlerini sürdürmek.

Kral Selman ile birlikte küresel güçler dışında, özellikle Müslüman dünyadan, müttefikler bularak ve somut platformların kurulmasına öncülük ederek 
denklemdeki varlığını görünür kılan Suudi Arabistan, ABD’yi bir süredir ihmal ettiği Körfez ülkelerine yeniden yönelmek zorunda bıraktı.

Suudi Arabistan belki de ilk kez ekonomik kaynaklar dışında siyasal araçlar kullanarak uluslararası siyasi hamleler yapıyor. Yeni bir siyasal söyleme 
dayanan bu hamlesi beklenen etkiyi de yaptı, yani başarılı oldu.

Muhittin Ataman, SETA Genel Koordinatör Yardımcısı ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi.

@MuhittinAtaman

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Muhittin Ataman

1992 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. 1994-1996 yılları arasında Central Oklahoma 
Üniversitesi’nde yüksek lisans, 1996-1999 yılları arasında ise Kentucky Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını tamamladı. 1993 yılından 2014 yılına kadar Abant İzzet Baysal Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak görev yaptı. 
Şu an itibariyle Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olan Ataman, üç yıl boyunca yarı 
zamanlı olarak SETA Dış Politika Birimi’nde çalışmalar yaptığı SETA Ankara Genel Koordinatör Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 

Daha çok Türk dış politikası, Ortadoğu siyaseti ve Körfez politikası konularında akademik çalışmalar yapmaktadır.


http://www.aljazeera.com.tr/gorus/abd-suudi-arabistan-menfaat-var-guven-yok

***