MUSUL GÖZLEMLERİ BÖLÜM 2
< Dicle Nehri’nin tam kıyısında kurulu olan eski Musul’un, şiddet eylemlerini düzenleyenler için bir kaçış noktası olarak görüldüğü söyleniyor. Çünkü bu bölge Dicle Nehri kıyısından başlayıp yükselerek çıkıyor. >
2000’den fazla sanayi ve ticaret kuruluşunun bulunduğu Ninova’da binlerce yıllık tecrübenin ve alışkanlıkların etkisiyle güçlü bir ticaret kültürü gelişmiştir. Zira Musul’da ticaret oldukça iyi kazandırıyor. Musul Sanayi Odası Başkanı Haluk Avni’nin verdiği rakamlara göre, kamu sektöründe çalışan birinin ortalama aylık geliri 1300 dolar civarında. Özel sektörde ise işçiler 100 ile 120 dolar alıyorlar. Ticaret yapanların ise kazançları 5000 dolar civarında. Yani Musul’da ticaret en önemli gelir kapısı. Öte yandan Musul’da organize sanayi de var. Ancak savaş
şartları nedeniyle çalışamaz durumda. Yine Haluk Avni’nin verdiği rakamlara göre Musul’da bulunan irili ufaklı 1560’a yakın sanayi işletmesinin yaklaşık yüzde 60’ı işlemez durumda. Bu sanayi tesisleri arasında inşaat sarf malzemeleri, asfalt ve çimento ilk sıralarda yer alıyor.
Vilayette genç ve dinamik bir nüfus bulunmakta-dır. Özellikle Musul Üniversitesi ’nin varlığı şehri daha dinamik hale getiriyor. Musul Üniversitesi, Bağdat’taki Bağdat ve Munstansariye Üniversitelerinden sonra Irak’ın üçüncü büyük üniversitesi. Üniversitede 25 fakülte bulunuyor. Yaklaşık 30 bin öğrencisi olan Musul Üniversitesinde az da olsa yabancılar da eğitim görüyor. Musul’da görüştüğümüz Musul Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Beyatlı, üniversite ile ilgili ilginç bilgiler veriyor. Beyatlı’nın ifadelerine göre, Musul Üniversitesinde halen Suriye, Ürdün ve Filistinliler eğitim görüyor. Ama bu sayı eskisine nazaran çok azalmış. Saddam döneminde bütün Arap ülkeleri olmak üzere Özellikle Ürdün, Filistin, Suriye ve Lübnan’dan çok sayıda öğrenci varmış. Beyatlı, rejime karşı çıkılmadığı takdirde Irak’ın eskiden güvenli bir yer olduğunu bu yüzden Arap öğrencilerin Irak’ı tercih ettiklerini anlatıyor. Aynı zamanda Saddam Hüseyin döneminde Araplara kolaylık sağlanıyor, ayrıcalık
tanınıyor ve gelen öğrenciye burs veriliyormuş. Ancak şimdi böyle bir etkileşimin sınırlı düzeyde olduğu söyleniyor.
Zira Saddam Döneminde Irak Arap Milliyetçiliğinin kalesi durumundaydı. Musul da bu kalenin en yıkılmaz neferi olarak ifade ediliyor. Nitekim 2003’ten sonra ABD’ye karşı direnişte Musul’un bu özelliği açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Direnişin merkezi haline gelen Musul, ABD’nin en büyük askeri kayıplarını verdiği bölgelerin başında geliyor. Hatta bir dönem Musul’a Irak güvenlik güçlerine bağlı hemen hiçbir kuvvet girememişti.
Özellikle 2005–2007 yılları arasında Musul’da yaşanan çatışmalar, şehre kötü bir etiket yapıştırmıştı. ABD’deki bazı basın yayın organları Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri ilan etmişti. Musullulara göre, bu yakıştırma Musul’a hiç yakışmıyor. Çünkü Musul tam bir kardeşlik şehri olarak biliniyor. Musul’da Arap, Türkmen ve Kürtlerin yanı sıra Yezidi, Şebek, Hıristiyan, Asuri, Gergeriler gibi etnik ve dini azınlıklar da yaşıyor. Her ne kadar El-Kaide tehdidi nedeniyle Hıristiyanların birçoğu Musul’un dışına çıkmış olsa da şehirdeki güvenlik arttıkça geri dönmeye başladıkları söyleniyor.
Vilayet nüfusunun 3,5 milyon civarında olduğu ve bunun yaklaşık 2 milyonunun merkez Musul’da yaşadığı tahmin edilmektedir. Çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturmakla beraber vilayet etnik ve mezhepsel açıdan heterojen bir nitelik taşımaktadır. 2005–2009 yılları arasında güvenlik sorunu yaşanması nedeniyle uluslararası basında hakkında olumsuz bir tablo çizilen Musul’da son üç yılda güvenlik alanında büyük bir iyileşme yaşanmıştır. Ancak devlet ve belediye hizmetleri halen son derece sınırlı şekilde veriliyor. Elektriğin en fazla günde 4 ila 6 saat arası verilebildiği söyleniyor.
Dini bir azınlık olan Yezidilerin en eski ve büyük ibadet merkezi olan Lalesh de Musul’da.
Bunun da zamanı yok. Ara ara verilen elektrik insanlara bir fayda sağlamıyor. Bu yüzden jeneratör kullanımı son derece yaygın. Irak’ın birçok vilayetinde olduğu gibi su problemi yaşanmıyor. Ama halen sokak ve caddeler temizlenmiyor. Cadde ve sokaklardaki çöp yığınları, kentin güzelliği arasında çok kötü bir görüntü yaratıyor. Hemen her ara sokağın girişi kum ya da taş bariyerlerle kapatılmış. Mahalle girişleri polis veya askerlerin kontrolünde sağlanıyor. Halen 12’den sonra sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Zaten akşam 6’dan sonra çok fazla insanı dışarıda görmek mümkün değil. İnsanlar dışarı çıksalar bile Dicle Nehri kenarındaki eğlence mekanlarına gidiyorlar. Burada çeşitli çay
bahçeleri, parklar ve restoranlar var. Ancak şehir içinde çok fazla insana rastlamak mümkün değil.
Buna rağmen Musul Valiliği’nin önünden başlayan “Devvase Caddesi” Musul’un diğer cadde ve sokaklarına göre nispeten canlı. Bu caddede Saddam zamanında içkili eğlence mekanları olduğunu öğreniyoruz. Ama şimdi bu mekanlar kapanmış. Özellikle radikal İslami grupların bu cadde üzerinde gerçekleştirdikleri saldırıların bu mekanların kapanmasına neden olduğu söyleniyor. Devvase Caddesi’nde halen patlamalar yaşanıyormuş. Nitekim ziyaretimizden birkaç gün önce bir dükkanın önünde canlı bomba kendini patlatmış. Caddeden geçerken Türkiye’deki belediye büfelerine benzer küçük bir dükkanın önündeki dünya starı bir sanatçının konserine girmeye çalışan insanların verdiği görüntü gibi
bir kalabalık dikkat çekiyor. Bu kalabalığı sorduğumuzda, bu dükkanın Musul’da içki satan birkaç dükkandan biri olduğunu öğreniyoruz.
< ABD’deki bazı basın yayın organları Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri ilan etmişti. Musullulara göre, bu yakıştırma Musul’a hiç yakışmıyor. Çünkü Musul tam bir kardeşlik şehri olarak biliniyor. >
Vilayet, Türkiye açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Tamamı Türkmenler den oluşan Irak’ın en büyük ilçesi Telafer’i barındırması, vilayet geneline yayılmış yaklaşık 400.000 civarındaki Türkmen nüfusu, Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlüğü arasında tampon bölge oluşturması gibi faktörler Musul’un Türkiye açısından stratejik önemini artırmaktadır. Bu nedenlerle, Musul ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmayı hak etmektedir.
3 Kasım 2011’den beri THY, İstanbul-Musul arasında haftada dört sefer uçuyor. THY, Musul’a uçan tek havayolları, dünyaya açılan kapısı. İstanbul’dan Musul sadece iki saat. Bu ortak geçmişten dolayı Musul’daki tek yabancı misyon 1943’den beri Türkiye Cumhuriyeti Musul Başkonsolosluğu. Musul’un Sağ Yakasında, Musul Havaalanına çok yakın bir noktada. Havaalanı pistlerinin uç noktası Musul Başkonsolosluğu’nun bulunduğu mahallenin sınırına dayanıyor. Bahçesi gül kokan başkonsoloslukta korku yok, huzur var. Yabancı bir ülkede
bulunma havası yok. Başkonsolos Ahmet Yazal, genç ve dinamik. Ama en önemli özelliği insan-cıl olması. Başkonsoloslukta her sabah uyandığınızda uzun ince masada bütün konsolosluk mensupları ile hep birlikte kahvaltı ediyorsunuz. Kahvaltı da bir bakıyorsunuz Musul Vilayet Meclisi’nden bir siyasetçi sizinle oturup çay içiyor, gülüyor, şakalaşıyor. Bu süreç gece yatana kadar devam ediyor. Kimi zaman sofrada, kimi zaman bahçede çardakta, kimi zaman toplantı masasında… Konsolosluğun kapısı herkese açık. Araplar, Kürtler, Türkmenler, Yezidiler, Asuriler, Şebekler… Din, dil, etnik, mezhep ayrımı yok. Birlikte sohbet ediliyor, birlikte sofra paylaşılıyor, birlikte futbol oynanıyor. Başkonsolosluğun
kapısı fakirlere de ardına kadar açık. Kapıyı çalan gözlerinden hasta iki Musullu fakir bekletilmeden Türk-Irak Göz Hastahanesi’ne sevk ediliyor ve ücretsiz tedavi ediliyor. Amerikalılar Kasım 2011’de Musul’da bulunan askeri
üssü boşaltırken, her şeylerini götürmüşler. Sadece, üssün papağanını bırakmışlar. O’na da başkonsolosluk sahip çıkmış. ‘Şakir’ adını takmışlar.
İngilizce bilen Şakir, Şimdi Türkçe konuşuyor.
23 Nisan’da Musullu çocuklara Başkonsolosluğun kapıları açıldı. Hediyeler verildi. Bahçede koşturan çocukların seslerine Başkonsolosluğun kadrolu güvercinlerinin sesleri karıştı. O arada Ahmet Yazal’a Ankara’dan e-mail geldi. Yazal’ın gözlerinden çocuklarının ilk defa konsere gitmesinden ve onların keyif almasından duyduğu mutluluk okundu.
Musul’da günlük hayat ile şiddet iç içe. 13 Nisan’da Musul Başkonsolosluğunun konvoyuna bombalı saldırı da bulunuldu. Olay büyütülmedi. Ne Irak ne de Türk basınında yer aldı. Çünkü “mektup başlığından belli olur” der bir Mısır atasözü. 15 Nisan’da da Almanlarla Hollandalıların Kerkük Üniversitesi ile birlikte düzenlediği “Şiddete Hayır” adlı konferans kana bulanmıştı. Kerkük’teki konferansı Türkiye düzenlemedi ama yaralılara sahip çıkan yine Türkiye oldu. Musul Başkonsolosluğu ambulanslarla yaralıları Türkiye’ye sevk etti.
Musul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ubeyd Said Deveci’de Aralık 2010’da uğradığı silahlı saldırı sonucu başından ve boynundan 3 kurşunla yaralanmıştı. Rektör Prof. Dr. Deveci, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ambulans helikopterle Musul’dan alınıp Ankara’da tedavi görmüştü.
Bu yaralanmadan sonra Prof. Dr. Deveci’nin sesi kısık ama yüreği daha güçlü. Türkiye, 2003’den beri binlerce Iraklı yaralıyı hem karayolu ile hem havayolu ile Türk hastanelerine taşıdı. Ücretsiz tedavi etti ve tekrar Irak’a yolladı. Yaralıların etnik, dini ve mezhepsel miktarlarını merak ettik.
Böyle bir ayrım yapılmamış. Sadece, ‘Iraklı’ ortak adıyla liste tutulmuş. Ayrım yok.
Dicle Nehri üzerinde Osmanlı zamanında inşa edilmiş şimdi yıkılmış olan Taşköprü ve yerine yapılan Demir köprü.
Musul’da Siyasi Gözlem: Musul’daki Dönüşüm Irak Siyasetine Yansıyor
Musul, Parlamentoda 31 Milletvekili (3 tane de azınlık kotası bulunmaktadır) ile temsil edilmekte ve 68 milletvekiline sahip Bağdat’ın ardından ikinci sırada gelmektedir. Musul, tartışmalı bölgeler olarak bilinen ve Kürtlerin hak iddia ettikleri Sincar, Tilkeyf, Hamdaniye gibi yerleşim birimlerini barındırması, direnişçilerin çoğunluğunun Musul vilayetine üslenmiş olması ve halen El Kaide’nin en güçlü olduğu şehirlerden biri olması gibi nedenlerle siyasi tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Irak’ta olası bir çatışma senaryosunda Kerkük ön plana çıkmakla beraber, Musul bölgesi de Araplar ve Kürtler arasında gerginliğin sıcak çatışmaya dönüşme ihtimalinin en güçlü olduğu vilayet olarak söyleniyordu. Ancak şimdi durum değişmiş.
< Musul’daki tek yabancı misyon 1943’den beri Türkiye Cumhuriyeti Musul Başkonsolosluğu. Konsolosluğun kapısı herkese açık: Din, dil,
etnik, mezhep ayrımı yok. Birlikte sohbet ediliyor, birlikte sofra paylaşılıyor. >
2003’ten sonraki süreç içerisinde Musul’daki yerel siyasetin en temel belirleyicisi Sünni Arap gruplar ve Kürt gruplar arasında yaşanan mücadele olmuş, bu mücadele zaman zaman çatışmaya kadar varmıştı. Sünnilerin hem Irak’taki genel siyaseti hem de Musul’daki yerel siyasi yapıyı boykot ederek siyasi süreçte yer almamaları nedeniyle Kürt grupların Musul’da 2009 seçimlerine kadar etkin oldukları biliniyor. 2009’daki yerel seçimlerde kurulan Sünni Arapların ağırlığını oluşturduğu Hadba Listesi’nin Musul’da büyük ağırlığı elde etmeleri ve Kürt grupların politikalarına karşı koymaları nedeniyle siyasi ortam gerilmişti. Özellikle Kürtlerin tartışmalı bölgelerdeki kontrolü, Musul vilayet yönetiminin bu
bölgelere yoğunlaşmasına sebebiyet vermiş ve kriz noktaları ortaya çıkmıştı. Ancak şimdi Musul siyasetinde bir dönüşüm yaşanıyor.
2011’e kadar süren gergin durum, Şii grupların Irak siyasetindeki genel hakimiyetini giderek pekiştirmelerinin yanı sıra, Başbakan Nuri El-Maliki’nin
iktidarını tekelleştirmeye yönelik attığı adımlar, Kürt ve Sünni grupları birbirine yakınlaştırmış.
Bu yakınlaşmanın en somut örneği Musul’da yaşanmış ve vilayet yönetimini elinde bulunduran Nuceyfi grubu, Kürt gruplarla anlaşmış. Bunun sonucunda vilayet meclisini boykot eden Kürt Listesi üyeleri, meclis çalışmalarına geri dönmüş. Ancak bu anlaşma Hadba Listesinin parçalanmasına sebep olmuş ve bazı gruplar listeden ayrılmış. Yapılan görüşmelerde Nuceyfiler ve Kürt grupların ortak tehdit algılamalarının olduğu görülüyor.
Bu doğrultuda aralarında sorun bulunan iki tarafın birbirlerine farklı yaklaştığını ve birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anladıkları, iki taraf
arasında siyasi çıkarlar bulunduğu söyleniyor.
Özellikle bu tehdidin Nuri El-Maliki’den geldiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, küçük sorunlar üzerindeki tartışmalar ertelenmiş, özellikle tartışmalı bölgelerdeki sorunlar üzerinde mücadele ederken, büyük parçaların bile kaybedilebileceğinin farkına varılmış. Buradan hareketle Kürt gruplar ile bir takım Sünni gruplar Irak genel siyasetinde de ortak tavır almaya başlamıştır. Özellikle Sünni grupların eski güçlerine ulaşmak için Kürtlerle işbirliği yaptığı ve Irak siyaseti içerisindeki etkilerini kullanmak istediği görülüyor. Buna karşılık olarak da Nuri El-Maliki’nin tartışmaları mezhepsel düzeye çekmeye ve bu yolla Şii grupları birleştirmeye çalıştığı yönünde adımlar attığı söylenebilir.
Kürtler ile Hadba Listesi arasındaki ittifak sonucu, Hadba Listesinden ayrılan grupların da Nuri El-Maliki’ye yakınlaşıyor. Özellikle Maliki’nin Hadba’dan ayrılan Abdullah El-Yaver grubu ile yakınlaştığı söylenebilir. Zira Yaver grubu Musul’da Nuceyfilerden sonra en etkili grup. Hatta Yaver grubunun, Kürtlerin projesini engellediği biliniyor. Kürtlerin, Yaverlerin etkili olduğu Rabia bölgesine girmek istediklerini ancak kontrol edemediklerini, hatta bu meselenin silahlı çatışmaya kadar yaklaştığını, ama ABD’nin bu bölgeye girerek çatışmayı engellediği de söyleniyor.
Nuceyfi grubu ile Kürt Listesi arasında yapılan ittifak sonucu bazı komisyonlar Kürtlere verilmiş. Burada Musul Vilayet Meclisindeki mevcut Kürt Listesi’nin 11 üyesinin 8’inin Yezidi, 1’inin de Gergeri olduğu akıllarda tutulmalıdır. Ancak KDP ve KYB’nin Musul Vilayet Meclisine döner dönmez 140.
Madde ile ilgili komisyon başkanlıklarını aldığını, komisyonlarda daha çok KDP’lilerin yer aldığı görülüyor.
< Hadba Listesinin artık dağıldığı en çok konuşulan konu. Musullulara göre şu an için aynı büyüklükte bir koalisyonun yeniden oluşması
mümkün değil. Yeni oluşan kamuoyunun düşüncesi, Musul’un gerçek vatansever siyasi akımlara ihtiyacı olduğu yönünde. >
Öte yandan Musul Vilayet Meclisinde 3 sandalyesi bulunan İslam Partisinin her şeye rağmen Vilayet Meclisi çalışmalarına gireceği, ancak komisyonlarda
yer almayacağı açıklanmış. Bu anlamda Hadba Listesinden ayrılan Sünni gruplar arasında da bir birliktelik olduğunu söylemek güç. Hadba Listesinin de içinde yer aldığı Iraki-ye oluşumu içerisinde Salih El-Mutlak ve Cemal Kerbuli’nin grubu ile Nuceyfi ve Rafi İsavi’nin grubu da ayrışmış durumda. Salih Mutlak ve Cemal Kerbuli’nin Irak genelinde siyaset yapması planlanan yeni bir oluşum kurma içerisinde oldukları söyleniyor.
Diğer taraftan Nuceyfilerin Musul ve çevresindeki kasabalarda etkisiz olduğu da Musul siyasetinde konuşuluyor. Şimdi Nuri El-Maliki Musul genelinde bulunan 16 bürosu ile aktif olma çabasında. Nuri El-Maliki’nin bu bürolar vasıtasıyla etkili olmaya çalıştığı, halka maddi imkanlar sunduğu belirtiliyor. Bu açıdan aşiretlerin rolü ön plana çıkıyor. Aşiretlerin son dönemde Musul’da aktif siyasete katılma yönünde bir eğilimleri olduğu biliniyor. Özellikle Ubeydi aşiretinin hareketlenmesi oldukça önemli görülüyor. Ubeydilerin yeni bir siyasi hareket kurmaya çalıştıkları da söyleniyor. Musul ve çevresinde Ubeydi aşiretine bağlı 350 bine yakın nüfusun yaşadığı biliniyor.
Nihayetinde Hadba Listesinin artık dağıldığı en çok konuşulan konu.
Musullulara göre şu an için aynı büyüklükte bir koalisyonun yeniden oluşması mümkün değil. Etil Nuceyfi’nin de aynı büyüklükte bir grup kurabilecek bir lider rolü oynayamayacağı düşünülüyor. Musul’da artık büyük bir kamuoyunun ortaya çıktığı söyleniyor. Bu kamuoyunun düşüncesi Musul’un gerçek vatansever siyasi akımlara ihtiyacı olduğu yönünde olduğu belirtiliyor. Geçmişteki hatalardan ders çıkarmaya çalışan ve ilkeleri olan bir siyasi topluluk kurulması yönünde çabaların olduğu biliniyor.
Özellikle Iraklılık kimliğinin ön plana çıkarıldığı milliyetçi akımların Musul’da taban kazanmaya başladığı söylenebilir. Nitekim Nuri El-Maliki’nin de milliyetçi söylemlere dayandığı ve bu nedenle Kürtlere karşı çıktığı ifade edilebilir. Nitekim Nuri El-Maliki’nin 8 Mayıs’taki Kerkük ziyareti de buna dayandırılmaktadır. Buradan hareketle Musul’dan başlayan kıvılcımın Irak’ta siyasetin ateşini yeniden alevlendirdiği ve yeni dinamikler ortaya çıkardığı son dönemdeki gelişmelerle görülüyor. Yani Musul, Irak’ın Bağdat’tan sonra en büyük ve şehri olmakla kalmıyor, Bağdat gibi Irak siyasetini de etkiliyor.
Bu Yüzden Musul’u iyi anlamak gerekiyor.
http://www.orsam.org.tr/files/OA/42/7hasankanbolat.pdf
***