El Kaide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
El Kaide etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2019 Perşembe

SİBER TERÖRİZM

SİBER TERÖRİZM



1. SİBER TERÖRİZMİN TEHDİT POTANSİYELİ,  Naki  SARIKAVAK
2. SİBER TERÖRİZMİN TANIMI, Naki  SARIKAVAK
3. TERÖRİST ÖRGÜTLER İÇİN SİBER TERÖRİZMİN ÇEKİCİLİĞİ, 
     Naki  SARIKAVAK
4. SİBER TERÖRİZME KARŞI ARTAN HASSASİYET, Naki  SARIKAVAK
5. SİBER TERÖR TEHDİDİNİN BÜYÜKLÜĞÜ, Naki  SARIKAVAK
6. SİBER TERÖRİZMİN BUGÜNÜ VE YARINI, Naki  SARIKAVAK



Siber Terörizm Raporu,
Naki  SARIKAVAK


SUNUŞ

Siber terörizmin tehdit potansiyeli her geçen gün biraz daha artmaktadır. Birçok güvenlik uzmanı ve politikacı, siber terörizmin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde devletin sivil, askeri, finansal ve hizmet sektörlerindeki teknolojik altyapılarına ve özel bilgisayar sistemlerine saldırı ihtimalinin olduğunu açıklamıştır. 
Bu potansiyel tehdit had safhadadır fakat ortaya atılan bütün karanlık kehanetlere rağmen kayıtlara geçmiş gerçek anlamda bir siber terörizm örneği bulunmamaktadır. 
Bu durum şu soruyu akla getirmektedir: “Bu tehdit ne kadar gerçek?” 

Modern Dönemlerin en büyük iki korkusu “ SİBER TERÖRİZM ” adı altında birleşmiştir. Teknolojik araçlardan ve modern alışkanlıklar dan mağduriyet korkusu, bilgisayar teknolojilerine olan güvensizlik ve endişe ile birleşerek bir siber terörizm korkusu yaratmıştır. 

11 Eylül saldırılarından önce yaşanan birkaç olay Amerikan ordusunda ve enerji sektöründeki bilgisayar teknolojilerinin zaaflarını ortaya çıkarmıştır. Bu zaaflar askeri sistemlere bir güvensizlik yaratmıştır. 11 Eylül saldırılarından sonra siyasi, ticari ve güvenlik çevrelerinden gelen uyarılar, terör ve güvenlik söylemleri siber terörizmin yakın gelecekteki belirgin tehlikesini ön plana çıkarmaktadır. 
Siber terörizm, hiç kuşkusuz sinsiliği, kitlesel anlanda hasar verebilme potansiyeli, psikolojik etkisi ve medyatik cazibesiyle modern teröristler tarafından ilgi görmektedir. 

Ancak yine de siber korku çok fazla abartılmaktadır. Teröristler tarafından ulusal altyapıların kritik birimlerine, siber terörizm adını hak edecek derecede, bilinçli ve organize biçimde gerçekleştirilen bir siber saldırı mevcut değildir. 

Nükleer silahlar, hassas askeri sistemler ve dünyanın önde gelen ulusal teşkilatlarının bilgisayar sistemleri oldukça iyi korunmaktadır. Bu sistemlere dışarıdan erişmek çok zordur. 
Bununla birlikte özel sektördeki sistemler daha az güvenli ve muhtemel tehlikelere karşı daha hassastır. 
Siber terörizm potansiyelinin abartıldığı düşünülebilir. Ancak böyle bir tehdidi inkar etmek ya da görmezlikten gelmek yanlıştır. Terörle mücadelede elde edilen başarı teröristleri siber terörizm gibi olağandışı yöntemlere yöneltebilir. 
Türkiye gelişmiş ülkeler kadar olmasa da siber terörizm tehdidini göz ardı edemez. 
Çünkü teknolojik sistemlerde güvenlik açığı oldukça fazladır. İç ve dış terörist unsurların hedefleri arasında yer alan Türkiye'nin resmi ve özel kuruluşlarının teknolojik altyapıları daha güvenli hale getirilmezse, siber terörizm tehdidi her geçen gün daha da artacaktır. 

Bu rapor, TASAM Genel Müdürü Atilla SANDIKLI ve Uzman Yardımcısı Gökhan YİVCİGER tarafından, United States Institude of Peace (USIP)’in Mayıs 2004 tarihinde yayınladığı “Syberterrorism, How is the Real Threat” adlı çalışmadan faydalanılarak hazırlamıştır. 
Siber Terörizm Raporu’nun devletimize ve milletimize faydalı olması dileğiyle hürmetlerimi sunarım. 

Saygılarımla,

Süleyman ŞENSOY
TASAM Başkanı 
www.tasam.org 
Halıcılar Cad. No:100 Fatih - İstanbul 
• Tel: +90212 532 60 66-635 61 51 
• Faks: +90212 532 58 82 


GİRİŞ

Siber terörizm tehdidi, dünya çapında medyanın, güvenlik çevrelerinin ve bilgi teknolojisi uzmanlarının ilgisini çekmektedir. Bazı gazeteciler, politikacılar ve uzmanlar siber teröristlerin bilgisayar altyapılarına müdahale ederek barajlardan trafik sistemlerine kadar bir çok altyapıya zarar verebileceklerini ileri sürmektedirler. Bunun sonucu olarak, siber terörizmin milyonların yaşamını engelleyebileceği ve küresel güvenliği tehdit edebileceği yönündeki senaryolar oldukça popüler hale gelmektedir. Fakat bütün bu karanlık kehanetlere rağmen bugüne kadar resmi kayıtlara geçmiş tek bir siber terörizm örneği bulunmamaktadır. 

Siber terörizmin ortaya çıkardığı bu tehdit ne kadar gerçek? Gelişmiş toplumlar, hayati öneme sahip altyapıları bilgisayar ağlarına çok fazla bağımlı olduğu için kaçınılmaz olarak siber terörizmden korkmaktadır. Teknoloji ihtiyacını çoğunlukla gelişmiş endüstrilerden karşılayan Türkiye'nin de gün geçtikçe bilgisayar altyapılarına bağımlılığı artmaktadır. 
Bugüne kadar Türkiye'deki bilgisayar sistemlerine zarar vermiş saldırılar, heckırların dünya çapına yaydığı bilgisayar virüslerinden ibaret olsa da, siber terörizm potansiyeli gelecekte endişe verici boyutlara ulaşabilir. 

Hekırlar terörist amaçlarla motive olmasalar da, tek başlarına özel bilgisayarlara, kamu ve özel sektör bilgi sistemlerine ulaşarak zarar verebilmektedirler. Teröristler de teorik olarak, hekırların yöntemlerini takip ederek resmi birimlerin ya da bireylerin bilgisayar sistemlerine zarar verebilirler; askeri, finansal ve servis sektörlerini kullanılamaz hale getirebilirler. 
Bilgi teknolojilerine giderek artan bağımlılık beraberinde yeni zafiyet alanları ortaya çıkarmıştır. Böyle bir durum teröristlere ulusal güvenlik ve hava kontrol sistemleri gibi hedeflere yönelme fırsatı vermektedir. Özellikle vurgulamak gerekirse, “ Bir ülke teknolojik olarak ne kadar gelişmiş ise altyapı sistemlerine yapılacak siber saldırılara karşı hassasiyet de o kadar artar ”. 
Siber terörizmin potansiyel tehlikeleri karşısında duyulan endişeler yerindedir. 
Ancak bu durum, özellikle uluslararası medyanın çok fazla ön plana çıkardığı telaşın mantıklı ve makul olduğu anlamına gelmemelidir. Medyada sıkça yer alan bu korkular gerçekçi değildir ve fazla abartılmaktadır. Buna ek olarak, siber teröristlerin potansiyel zararları ile gerçek zararları arasındaki ayrım göz ardı edilmektedir. Bazı hekırların yapmakta olduğu saldırılar çoğunlukla siber terörist saldırılarla karıştırılmaktadır. 
Bu rapor, siber terörizm tehdidinin bugünkü ve gelecekteki durumunu, Türkiye’deki resmi ve özel kuruluşların teknolojik altyapılarına potansiyel etkilerini değerlendirmekte ve incelemektedir. Rapor, siber terörizmin neden çok fazla insanın dikkatini çektiğini, hangi durumların “ SİBER TERÖRİZM ” tanımlamasına uygun olduğunu ve gelişmiş ülkelerin siber saldırılara karşı hassasiyetini açıklamaktadır. Türkiye’deki potansiyel tehdidin değerlendirmesini yaparak, kanıtlarını sunmaktadır. Konuyla ilgili daha önce yapılmış çeşitli 
çalışmaların ve yayınların yaratmış olduğu korkuların ve endişelerin yerinde olup olmadığı incelenmektedir. Sonuç bölümünde ise, gelecekte Türkiye’nin siber terörizmin hedefi olma durumu ve gerçek tehlikelere karşı nasıl tedbir alması gerektiği anlatılmakta ve abartılmışkorkuların etkisinde kalmamak için uyarılarda bulunulmaktadır. 

SİBER TERÖRİZMİN TEHDİT POTANSİYELİ

Siber terörizm söylemi, 1990'ların başında, internet teknolojilerinin hızla büyümeye başladığı, “bilgi toplumu” tartışmalarının yapıldığı, teknoloji ve bilgisayar ağına fazlaca bağımlı olan ABD'nin karşılaşabileceği riskleri inceleyen çalışmaların arttığı dönemde başlamıştır. ABD Ulusal Bilim Akademisi'nin 1990'ların başında yayınladığı rapor bilgisayar güvenliği üzerine şu yorumu yapmaktadır:
 _ “Risk altındayız. ABD’nin bilgisayarlara bağımlılığı giderek artmaktadır… 
Yarının teröristi bir klavye ile bir bombanın yaratacağı zarardan 
daha fazlasını yaratabilir.” Ayrıca, bu yorumda “ Elektronik Pearl Harbor ” prototip terimi kullanılmış ve Amerika'nın tarihsel travması ile bilgisayar saldırıları arasında paralellik kurulmuştur. Bir teknoloji devi olan ABD’nin bu endişeleri zaman içinde diğer gelişmiş ülkelere de sıçramıştır. Teknoloji bağımlılığı artan ve bilgisayar güvenlik önlemlerine yeterince önem vermeyen Türkiye'nin de yakın gelecekte bu endişelere kapılması muhtemeldir. 

11 Eylül saldırılarından sonra terörizm ve güvenlik söylemleri, siber terörizm tehdidi 
endişelerini arttırmıştır. Bu anlaşılabilir bir durumdu. Dünya çapında daha da korkunç saldırılar beklenmekteydi. Terörist örgütler büyük çaplı zararlar vermek için siber terörizmi 
kullanabilirlerdi. 

Uzman politik, ekonomik ve psikolojik birimler bir araya gelerek siber terörizm tehdidini araştırmaktadır. Psikolojik perspektife göre modern dönemlerin en büyük iki korkusu “siber terörizm” adı altında birleşmiştir. Modern araçlardan ve alışkanlıklardan kaynaklanan mağduriyet korkusu, bilgisayar teknolojilerine olan güvensizlik ve endişe ile birleşerek siber terörizm korkusunu yaratıştır. Bilinmeyen bir tehdidin bilinenden daha korkutucu olduğu açıktır. Buna rağmen siber terörizm doğrudan bir Şiddet tehdidi sunmamaktadır; fakat tedirgin toplumlara yapacağı  psikolojik darbe, terörist bir bombanın etkisi kadar zarar verici olabilir. 
Daha da ötesi siber saldırılara karşı mücadele çalışmaları, en büyük ve gerçek tehdidin bilinmezlikten, bilgi eksikliğinden ve daha da kötüsü yanlış bilgilerden kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır. 

Siber terörizme odaklanmanın bir de politik boyutu vardı. Siber terörizm ile ilgili güvenlik tartışmaları her zaman için siyasi aktörlerin ilgisini çekmiş ve indirgemeci bir yaklaşımla Değerlendirilmiş tir. Bu açıdan bakıldığında siber terörizm zaman zaman küresel siyasetin ve “güç” unsurunun önemli bir parçası haline getirilmiştir. 

Örneğin, ABD'de Pentagon'a yakınlığıyla bilinen Potomac Enstitüsü'nde terörizm 
araştırmacısı olarak çalışan Yonah Alexander, Aralık 2001'de bir “Irak Ağı”nın varlığını duyurmuştu. Yüzün üzerinde web sitesini içeren bu ağ Irak tarafından 1990'ların başında dünyanın bir çok bölgesinde etkin hale getirilmişti. Bu ağ bir çok servisin bilgisayar sistemlerine saldırarak onları erişilemez, kullanılamaz ya da onarılamaz hale getirmekteydi. 
DoS (Denial of Service) saldırıları da denilen bu girişimAmerikan Şirketlerini hedef almaktaydı. Yonah Alexander’ın iddiasına göre Saddam Hüseyin elindeki bu siber silahı kullanmaktan çekinmez di; ancak ne zaman kullanacağı belirsizdi. Böyle bir silah karşısında da ABD ilk hedeflerden birisi olacaktı. 
Daha sonradan bu yazarın maksadının, “siber terörizme vurgu yaparak, Irak'a karşı saldırgan bir tutum izleyen Amerikan politikalarını desteklemek olduğu” görüldü. Bugüne kadar “Irak Ağı ”nın varlığına ilişkin tek bir kanıt bulunamamıştır. 

    Siber terörizm, bu örnekte uluslararası siyasete meşruluk zemini yaratma çabalarının bir parçası olarak kullanılmıştır. 
Siber terörizmle mücadele fazlaca politize edilebilir bir konu olman›n yanında ekonomik getirisi de oldukça fazladır. Başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş devletin teknoloji endüstrileri siber terörizmle mücadele etmek için alarma geçmiştir. Düşünce kuruluşları kapsamlı projeler tasarlamakta, raporlar hazırlamaktadır. Özel Şirketler telaş içinde güvenlik danışmanlık birimleri oluşturmakta, özel ve kamusal hedefleri korumak adına yeni güvenlik yazılımları geliştirilmektedir. 11 Eylül saldırılarının ardından Amerika Federal Hükümeti altyapı güvenliği için 4,5 milyar dolar talep etmiştir ve FBI binden fazla “siber müfettişiyle” kontrol sağlamaya çalışmaktadır. 
Bu hususta Türkiye'de fazla bir hareketlilik yaşanmamaktadır. Sadece telekomünikasyon endüstrisi ve bazı özel şirketler kendi güvenlikleri için önlemler almaktadır. 

Bu nedenle, kamusal hizmet sektöründe elektrik güç üniteleri başta olmak üzere, bazı kritik altyapılar tehlikelere hassas durumdadır. 
  11 Eylül saldırılarından önce George W. Bush yakın gelecekte siber teröristlerin ABD'ye muhtemel saldırıları konusuna dikkat çekmeye çalışmıştır. Başkan adayı olarak yapmış olduğu uyarıda Amerikan ordusunun birçok tehdit tarafından kuşatılmış olduğunu vurgulamıştır. Kitle imha silahlarının yayılması, füze teknolojilerinin gelişmesi ve siber terörizmin yükselişi bu tehditler arasındadır. Bu şekilde yapılan açıklamaların, politik açıdan meşruluk zemini yaratma çabası olduğu vurgulanabilir. 

11 Eylül sonrasında George W. Bush Beyaz Saray'da Siber Güvenlik Dairesi’ni oluşturmuş ve başına da terörle mücadele eski koordinatörü Richard Clarke' ı atamıştır. 

İç Güvenlik Departmanı  Direktörü Tom Ridge'in Nisan 2003'te yapmış olduğu uyarı, “Teröristler ağ bağlantılı bilgisayarların başında oturarak dünya çapında bir hasara yol açabilirler, büyük bir ekonomik sektörün güç şalterini kapamaları için bomba ya da patlayıcılara ihtiyaçları yok” şeklindeydi. Bu mesaj ABD içinde büyük etki yarattı. Örneğin, 11 Eylül saldırılarının ikinci yıl dönümde, “Ulusal şehirler Birliği” (National League of Cities) adlı kurum tarafından 725 şehir üzerinde yapılan incelemede, yerel yetkilileri biyolojik ve kimyasal saldırılardan sonra en çok endişelendiren tehdidin siber terörizm olduğu anlaşılmıştır. 
Amerikan medyası bu konuyu ağız birliği eder biçimde, felaket senaryoları üreterek manşetlerine taşımıştır. Washington Post'un Haziran 2003'teki manşetinde olduğu gibi: 

“El Kaide tarafından gerçekleştirilen siber saldırılar korku yarattı. Uzmanlar uyarıyor! 

Teröristler internet yoluyla kan dökmenin eşiğindeler”. Medyanın bu korkuyu popüler hale getirmesiyle, roman ve senaryo yazarları da bu dramatik potansiyelin farkına varmıştır. 

1995 yapımı bir James Bond serisi olan Golden Eye ve 2002 yapımı Code Hunter adlı Hollywood filmleri ile Tom Clancy ve Steve R. Pieczenik'e ait Netforce adlı roman siber terörizm senaryolarını geniş kitlelere ulaştırmışlardır. Medya, hekırların resmi web sayfalarına yapmış olduğu saldırıları, yarattığı bilgisayar virüslerini, özel şirketlerin gizli bilgilerine ulaşmalarını sıklıkla siber terörizm örneği olarak duyurmuştur. Türk medyası ise siber terörizm malzemesiyle yerel bazda bir sansasyon yaratma girişiminde henüz bulunmamıştır, çünkü toplumda henüz fazlaca bir tehlike endişesi bulunmamaktadır. 

SİBER TERÖRİZMİN TANIMI 

Özellikle Amerikan kaynaklı küresel medyayı incelediğimizde siber terörizm teriminin çoğunlukla yanlış yerde kullanıldığını görmekteyiz. 
Siber terörizmin tehlike potansiyelini anlayabilmemiz için öncelikle bu terimi doğru bir şekilde tanımlamamız gerekmekte dir. 
“Siber Terörizm”in net ve tutarlı biçimde anlaşılmasına engel olan yanlış fikirlerin altını öncelikle çizmekte fayda vardır. İlk olarak yukarıda da bahsedildiği üzere siber terörizm tartışmaları kitlesel medya tarafından yönlendirilmektedir. Yazarlar yeni kavramları tutarlı ve mantıklı biçimde tanımlamak yerine sansasyon peşinde koşmaktadırlar. 
İkinci olarak, bilgisayar sistemleri üzerine yapılan tartışmaların yepyeni kavramlar, terimler doğurması çok moda olmuştur. Bir başka sözcüğün önüne “siber”, “computer” veya “bilgi” sözcüklerini getirerek yeni bir kelime yaratılmaktadır. Siber suç, bilgi savaşı, ağ savaşı, siber terörizm, siber bunalım, dijital terörizm, siber taktik, bilgisayar savaşları ve siber saldırı gibi kavramlar bazı askeri ve siyasi stratejistlerin de tanımladığı gibi küresel medya tarafından çağımızın “yeni terörizm”i olarak tanımlanmaktadır. 
Bir çok bilim adamı tarafından siber terörizm hakkında yapılan açıklamalar konuya açıklık kazandırmıştır. En dikkate değer açıklama, Amerikalı bilgisayar bilimi profesörü Dorothy Denning’in makalelerinde yer almıştır. 
Siber terörizm, siber boşluk ve terörizmin bileşimidir. Siber terörizm, siyasi ve sosyal mercilere ve kişilere gözdağı vermek, baskı oluşturmak maksadıyla resmi birimlerin bilgisayarlarına, network sistemlerine, bilgi ve veri tabanlarına yapılan yasadışı tehdit ve zarar verici saldırılardır. Daha da ötesi, bir saldırının siber terörizm olarak tanımlanması için bireye ya da mala karşı şiddet içermesi gerekmektedir. En azından “korku yaratacak kadar hasara” yol açmalıdır. Siber terör ölümcül olan ya da fiziki hasara yol açan, şiddetli ekonomik kayba neden olan saldırılar olarak örneklenebilir. Kritik altyapı odaklarına yapılan ciddi saldırılar yarattığı etkiye göre siber terörizm olarak tanımlanabilir. Önemli olmayan servislere verilen rahatsızlıklar siber terörizm olarak tanımlanamaz. 

“Siber terörizm” ile “hekırlık” arasındaki farkın anlaşılması son derece önemlidir. Kişisel ya da kurumsal bilgisayar sistemlerine zarar veren, kayıtlı bilgileri yok eden hekır saldırıları, siber terörizmde olduğu gibi politik maksatlarla motive olmamaktadır. Protesto amacı taşımazlar, öldürmek ya da yaralamak gibi amaçları yoktur. Ancak, hekırlık siber terörizmin tehlike potansiyeli hakkında ipucu vermektedir. Teröristlerin, hekırların kullandığı metotlara benzer metotlar kullanarak büyük hasara yol açabileceklerini göstermektedir. 

TERÖRİST ÖRGÜTLER İÇİN SİBER TERÖRİZMİN ÇEKİCİLİĞİ 

Terörist örgütler için siber terörizm birkaç nedenden dolay› çekici olabilir. 
Öncelikle geleneksel anlamdaki terörist metotlardan daha az maliyetlidir. Terörist örgütün ihtiyacı olan tek şey ağ bağlantılı bir kişisel bilgisayardır. Silah ya da patlayıcı temin etmek zorunda değildirler. Bunun yerine yarattıkları bilgisayar virüslerini telefon hatları veya kablo bağlantıları aracılığıyla yayabilirler. 
İkinci olarak teröristler örgütler, siber terörizm aracılığıyla saldırgan kimliklerini bilinen anlamdaki terörizm metotlarına kıyasla daha iyi gizleyebilmektedirler. Diğer bütün internet gezginleri gibi teröristler de kendisine bir takma ad vererek güvenlik birimlerinin ve polis teşkilatlarının kimliklerine ulaşmasını engelleyebilmektedirler. Böylesine bir siber boşlukta saldırganı sınırlayacak fiziki bariyerler, kontrol noktaları, sınır kapıları ya da gümrükler bulunmamaktadır. 
Üçüncü olarak hedef seçilebilecek noktaların sayısı oldukça fazladır. Siber teröristler, hükümetler, silahlı kuvvetler ile diğer güvenlik ve istihbarat örgütleri, kamu hizmeti yapan kuruluşlar, özel hava yolları, bireyler ve bilgisayar ağları gibi hedeflere yönelebilirler. 
Teröristlerin bu kadar çok potansiyel hedef arasında zayıf ve savunmasız bir nokta bulma olasılığı fazladır. Yapılan bazı çalışmalara göre elektrik şebekelerinin kritik altyapı sistemleri çok karmaşıktır, savunulmaları ve bütün zaaflarının giderilmesi olanaksızdır. Bu nedenle de siber saldırılara çok açıktırlar. 
Siber terörizmin bir başka çekiciliği de uzaktan kumanda edilebilir olmasıdır. Siber terörizm fiziksel bir eğitim gerektirmez, ölüm riski yoktur, psikolojik açıdan zorlayıcı değildir. 
Bu özellikleri sebebiyle terörist örgütler için yeni üyeler kazanmak kolaydır. 
Son olarak, I LOVE YOU virüsü ortaya çıkıp, küresel baz da yayıldığında anlaşıldı ki; Siber terörizm bilinen anlamda terörist metotlarından çok daha fazla insana zarar verebilmekte ve bir teröristin istediği gibi medyayı fazlasıyla etki altına alabilmektedir. 

SİBER TERÖRİZME KARŞI ARTAN HASSASİYET 

   ABD'nin Ulusal Güvenlik Ajans› (NSA), 1997 yılında “Eligible Receiver” kod adlı bir tatbikat yaptı. Tatbikat kapsamında bilgisayar hekırların dan meydana gelen otuz beş adet 
“kırmızı takım” oluşturdu. Tatbikatın sonucu dehşet vericiydi. Hekırlar dan belirli kurallar çerçevesinde Amerikan ulusal güvenlik sistemlerini karıştırmaları istendi ve ilk hedef olarak da Hawaii'deki Pasifik Komutanlığı gösterildi. Takım üyelerinin sadece bilgisayar yazılımlarını ve internetten kolayca elde edilebilen hekır araçlarını kullanmalarına izin verildi. Tatbikatın sonucu gösterdi ki; “Kırmızı Takım” internet üzerinde herkese açık olan hekır araçlarını kullanarak Pasifik bölgesindeki bütün Amerikan askeri kontrol ve komuta sistemlerine zarar verebilirdi. Askeri açıdan tek başına böyle bir olasılık bile korku vericiydi. 
    
   Ancak, siber terörizm tatbikatın sonuçları, daha fazla hassasiyetin oldu¤unu gösterdi. Aynı yöntem ve teknikler kullanılarak telekomünikasyon sistemleri, elektrik güç üniteleri gibi özel sektör altyapı sistemlerinin çökertilebileceği de ortaya çıktı. 

Dan Verton tarafından 2003 yılında kaleme alınan, “Black Ice: The Invisible Threat of Cyber-Terror” adlı kitapta enerji sektörlerindeki bu büyük hassasiyet detaylı bir biçimde 
işlendi. Verton'un görüşüne göre; ABD'ye karşı yapılacak siber terör saldırılarında Amerikan enerji sektörünün, ilk düşen domino taşı olma ihtimali yüksektir. Kitap bu tarz bir saldırının 
boyutları ve etkilerinin bilinen anlamdaki fiziksel terörist saldırıların etkilerinden çok daha fazla olabileceğini vurgulamakta dır. Verton'un iddiasına göre orta büyüklükte bir şirket bir yılda bir milyon civarında siber tacize maruz kalmaktadır. 
Bu sayı sadece ciddiye alınan ve sistemlere zarar veren tacizlerin sayısıdır. Amerikalı bir araştırma kuruluşunun yaptığı incelemeye göre; 11 Eylül saldırılarını takip eden alt› ay içinde enerji endüstrisinde yer alan şirketlerin siber tacizlere diğer endüstrilere oranla iki kat fazla maruz kaldığı ortaya Çıkmıştır. Bütün siber tacizlerin içinde acil müdahale gerektirenlerin oranı ortalama olarak yüzde 12.5'tir. 
İnternet altyapılarının güvenlik sistemlerindeki açıklar sürekli olarak tespit edilmektedir. 

Siber güvenlik konusunda dünya lideri olan Symantec firmasının görüşüne göre; ABD genelinde internet altyapılarındaki açıklar, 2002 yılında bir önceki y›la k›yasla yüzde seksen oranında artış göstermiştir. Ancak yine de tam anlamıyla siber terörizm tanımlamasına uygun bir saldırı kayıtlara geçmemiştir. Bunun nedeni, teröristlerin böyle bir boşluktan ve zayıflıktan yararlanabilecek kadar “beceriye erişememiş olması” ile bu amaçlara yardımcı olabilecek kapasitedeki hekırlar ın ve virüs yazıcılarının terörist eylemlere sempatik bakmamasıdır. 
    Bu iki grup ortak noktada buluşurlarsa sonuç çok yıkıcı olabilir. Bir başka endişe ise, yazılım sistemleri üreten firmaların veya kişilerin bunu terörist amaçla tasarlayıp resmi yönetim birimlerine kurmaları ihtimalidir. Böyle bir endişe, Mart 2000’de önemli bir olayla gerçeğe dönüşmüştür. Japonya Metropol Polis Departmanı için 150 polis aracını merkezden takibe alabilen bir yazılım, 1995 yılında Tokyo metrosuna gaz bombası atan ve on iki kişinin ölümüyle, altı binden fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıyı gerçekleştiren Aum Shinryko adlı bir grup tarafından tasarlanmıştır. Bu durum ortaya çıktığında, grubun 115 polis aracının takibiyle ilgili bilgileri elinde bulundurduğu tespit edildi. Daha da ötesi, en az seksen adet Japon firmasına ve on kadar hükümet birimine yazılım sistemi tasarlamışlardı. Grup başka yazılım firmalarının kritik kademelerinde örgütlenerek izlerini gizleyebilmiş ve bu yöntemle bir çok özel ya da resmi birim için “Truva atları” hazırlayabilmiş di. 
Bu konuda alınması gereken önlemler hakkında bir değerlendirme yapıldığında, dışarıdan yazılım ve donanım desteği alan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin güvenlik önlemleri örnek olarak gösterilebilir. Üniversitelerden, çeşitli ihtisas kurumların dan alınan destek çalışmaları TSK'nın bilgi işlem uzmanları denetiminde gerçekleştirilmekte dir. Dolayısıyla herhangi bir casus sistemin yerleştirilmesi engellenmektedir. TSK şimdilerde uzman mühendislerinden oluşan birimleriyle çoğu yazılımlarını kendisi geliştirmektedir ve şu an için güvenlik endişesi taşımamaktadır. Ancak teknik altyapı güvenliği, donanım özelliklerinden başlayarak değerlendirilmesi gereken bir konudur. Son kullanıcıya yönelik yazılımlar kadar kullanılan işletim sistemi ve bu sistemin üzerinde çalıştığı fiziksel altyapı özellikleri de ciddi tehdit unsurları içeren hassasiyetlere sahip olabilir. Bu tür hassasiyetler son kullanıcıya yönelik yazılımlar dan daha büyük riskler içerir.

    11 Eylül saldırılarından sonra, ABD kökenli Ticari Yazılım Birliği'nin (Business Software Alliance) 395 bilgi teknolojisi profesyoneliyle yaptığı görüşmeler sonucunda Amerikan hükümetinin siber saldırılara karşı güvenlik sağlamakta yetersiz kaldığı anlaşılmıştır. 

Uzmanların yüzde 49'u bu tarz bir saldırının çok yakın olduğu görüşündedir. Yüzde 55'i ise 11 Eylül saldırılarından sonra siber saldırı tehdidinin oldukça arttığını söylemiştir. Yüzde 59'una göre; firmalarının bilgisayar ve internet güvenliğini bireysel olarak sağlayanlar, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında çok büyük risk altındadırlar. Yüzde 72'sine göre ise devletin aldığı güvenlik önlemleriyle siber saldırı riski arasında büyük boşluk bulunmaktadır. 
Yüzde 84'ü hükümetin bilgisayar güvenlik sistemleri için daha fazla kaynak ayırması gerektiği görüşündedir. Öncelikli hedefler arasında Wall Street gibi ulusal finans kurumlarının, büyük ulusal bankaların olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 74 civarındadır. Komünikasyon ağı, trafik kontrol sistemleri, baraj kontrol sistemleri ve elektrik güç üniteleri gibi hedeflere öncelikle yöne bileceğini iddia edenlerin oranı ise yüzde 66 civarındadır. 

31 Ocak 2004 tarihli Washington Post gazetesinde yer alan bir araştırma uzmanların yukarıdaki kuşkularını doğrular nitelikte dir. Amerikan Hükümetine bağlı teknolojik reformlar alt komitesi yönetimindeki araştırma, federal birimlerdeki bilgisayar güvenlik sistemlerini inceleyerek not vermiştir. 
Not verme sistemi basitçe, kurumların çalışanlarını güvenlik konusunda ne kadar eğittiğine ve özel bilgilere ulaşımın sınırlandırılması esasına dayandırılmıştır. Araştırma sonunda çoğu federal birim çok düşük notlar almıştır. Yirmi dört federal birim içinde en düşük notu alan İç Güvenlik Departmanı (Departmant of Homeland Security) olmuştur. 
Yine düşük not alan bir başka birim ise Adalet Departman› (Justice Departmant) olmuştur. 
Yapılan bu tarz çalışmalar medyanın da ilgisini çekmiş ve halkta siber terörizm korkusunu ateşlemiştir. ABD’de bin kişiye yönelik olarak yapılan bir araştırmada neredeyse yarısının siber terörizm endişesi yaşadığı tespit edilmiştir. Araştırma 2003 Ağustos ayının başında, yeni virüslerin dünya geneline yayılıp birçok bilgisayara zarar vermesinden önce gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, virüs saldırıları “Siber Terör” tanımının tam olarak içinde yer almamaktadır. Gayet tabi ki virüsler herhangi bir siber terör saldırısında araç olarak kullanılabilirler. Ancak kesin hedefli, sistematik bir terörist saldırı aracı olarak virüs 
yazılımı, özel amaçla hazırlanmış bir silah olarak düşünülmeli dir. 
Bu açıdan bilişim toplumunun genelinde etkili olan, her gün bir yenisini duyduğumuz virüsler bu kapsamın dışında düşünülmeli dir. Bu tip virüsler daha çok propaganda aracı olarak bilgi kirliliği yaratmak veya genel bilgi iletişimini aksatmak için kullanılabilirler. 

SİBER TERÖR TEHDİDİNİN BÜYÜKLÜĞÜ 

Siber terörizm konusunda endişe yaratan bütün bu çalışmalar ve istatistikler içinde en önemli olanı, bugüne kadar her hangi bir siber terörizm vakasının kayıtlara geçmemiş olmasıdır. Kamu kuruluşlarına, ulaşım sistemlerine, nükleer enerji ünitelerine, elektrik güç ünitelerine veya kritik ulusal altyapı bileşenlerine herhangi bir siber terörizm hareketi Gerçekleş memiştir. Siber saldırılar oldukça yaygındır; fakat teröristler tarafından gerçekleştirilmemiştir ve siber terörizm olarak tanımlanacak kadar zarar vermemiştir. 
Türkiye açısından bugüne kadar meydana gelmiş en büyük tehdit kısa sürede dünya çapına yayılan virüs saldırılarından ibarettir. Bu saldırılar kişisel ya da kurumsal bilgisayarların yazılım veya işletim sistemlerine zarar vererek kimi zaman bunlar› kullanılamaz hale getirmektedir. 
Bir başka tehlike ise artık çok yaygınlaşmış olan ve doğrudan internet sitelerini hedef alan hekır saldırılarıdır. Ancak bütün bu saldırılar sistemlerde geçici aksaklıklara yol açabilecek kapasitede dir. Bütün olarak bir kurumsal teknolojik alt yapıyı çökertecek düzeyde değildir. 
Siber terörizmin mevcut tehlike potansiyeli Türkiye açısından büyük bir endişe yaratmamalıdır, ancak güvenlik sistemlerinin her yeni gelişmeye karşı güncellenmesi ihmal edilmemelidir. 
Afganistan'daki operasyonlarda ele geçirilen El Kaide'ye ait bilgisayarlar Amerikan birliklerini oldukça şaşırtmıştır. 
Örgütün beklediklerinden çok daha fazla teknolojik donanıma 
sahip olduğu görülmüştür. Bilgisayarlarda mühendislik yazılımları, Avrupa ve Amerika’daki siber terörizm bazı stadyumların teknik yapıları, nükleer güç üniteleri hakkında bilgiler ve elektronik baraj sistemlerinin özellikleri gibi veriler bulunmuştur. Ancak örgütün bilgisayarları siber terör saldırıları için değil, diğer fiziki saldırıların koordinasyonu ve aralarında haberleşmeyi sağlamak maksadıyla kullandıkları tespit edilmiştir. 
Ne El Kaide ne de bir başka terörist örgüt, bugüne kadar ciddi bir siber saldırı girişiminde bulunmamıştır. Uzmanlara göre; bugüne kadar en ciddi zarar, panik ve endişe yaratan Saldırılar bireysel hekırlar dan gelmiştir. Bu hekırlar çoğunlukla heyecan arayan ve nam salmak isteyen genç erkeklerdir. 
IBM Küresel Güvenlik Analiz Laboratuarı'nın (IBM Global Security Analysis Lab) 2002 yılında yapmış olduğu araştırmaya göre hekırlar ın yüzde 90'ı teknik açıdan sınırlı amatörlerdir, yüzde 9'u yetkisiz girişleri gerçekleştirebilecek kapasitededir. Bunlar dosyalara ve verilere zarar vermemektedirler. Yüzde 1'i çok fazla teknik beceriye sahiptir ve her türlü alana giriş yaparak zarar verebilir. Hekırlar ın çoğu, yazılımların güvenlik sistemlerine ve Microsoft tarafından tasarlanmış işletim sistemlerine zarar vermektedir. Bu tarz tacizler kuruluşları çoğunlukla zor durumda bırakmıştır, ancak kamuyu uyarmak ve yazılım güvenliği uzmanlarını harekete geçirmek konusunda sorumluluk sahibi yapmıştır. Bazı hekırlar, internet üzerindeki elektronik ticarete zarar verebilecek ve web sitelerini bağlantıdan düşürebilecek beceriye sahip olsalar da çoğunluğu yeteri kadar bilgi ve beceriye sahip değildir. Yetenekli olanların ise büyük kargaşa ve yıkım yaratma konusunda hırsları yoktur. 
Amerikalı Profesör Douglas Thomas, yedi yıl boyunca bilgisayar hekırları üzerine araştırmalar yapmıştır. Kim olduklarını ve nelerden motive olduklarını anlamaya çalışmıştır. 
Yüzlerce hekırla görüşerek bir sonuca ulaşmıştır. Bu sonuca göre; hekırlar ın yüzde 99’u siber terörizm açısından her hangi bir risk taşımamaktadır. Çünkü bu tarz bir saldırıyı organize edecek ve uygulamaya koyacak beceriye sahip değildir. 
Thomas'ın çalışmaları; Amerika'daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin “Siber Terörizm Riskleri, Siber Savaş ve Diğer Siber Tehdit Değerlendirmeleri” (Assesing the Risks of Cyberterrorism, Cyber War, and Other Cyber Threats) adlı 2002 yılı raporunda da geniş bir şekilde yer almıştır. Raporu kaleme alan Jim Lewis'in görüşüne göre; “ Hekırların bütün bir ulusu dizleri üstüne çöktüreceği konusundaki senaryolar çok uzak bir ihtimallidir ve ciddiye alınmamalıdır”. Lewis ifadesine şöyle devam etmiştir: “Uluslar, siber terörizm araştırmacılarının onlara tanıdığı krediden çok daha sağlam durumdadır. Altyapı sistemleri, analizcilerin söylediğinin aksine daha esnektir ve kendini onarma becerisine sahiptir; çünkü herhangi bir sorunda rutin görevini devam ettirebilirler.” 
Çoğu bilgisayar güvenlik uzmanının da vurguladığı gibi, internet kanalıyla ölüme yol açmak neredeyse imkânsızdır. 
Nükleer silahlar ve diğer hassas askeri sistemlerin ise internetle fiziksel bir bağlantısı yoktur. 

Bu sebeple dış kullanıcılar bu sistemlere ulaşamazlar. 

Örneğin Amerikan Savunma Bakanlığı’nın önemli sistemleri internet ortamından, hatta Pentagon'un yerel ağından bile izole edilmiştir. Kullanılacak her hangi bir yeni yazılım öncelikle Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (National Security Agency) denetiminden geçmektedir. 
Türkiye'de Genel Kurmay Başkanlığı ve diğer askeri birimler benzer yöntemlerle altyapılarını internet ortamından izole etmişlerdir. Her birimin kendi içinde ve diğer birimlerle fiber optik kablo ağ bağlantısı bulunmaktadır. “İntranet” adı verilen bu ağ bağlantısı, hem içeriden, hem de dışarıdan yetkisiz girişlere karşı önlem sağlamaktadır. 
Her askeri birey kendi görev yetkisi çerçevesinde girişler yapabilmektedir ve istihbarat gibi gizli bilgiler sıkıca korunmaktadır. 
11 Eylül'deki uçak kaçırma olayları hava yollarının siber terörist saldırılara açık olduğu protestolarına neden olmuştur. Siber güvenlik uzmanlarının ifadesine göre bir uçağı uzaktan kumanda yoluyla kaçırmak imkânsız dır. Bu nedenle yüksek teknolojiyi kullanan 11 Eylül senaryolarının gerçekleştirilmesi mümkün görülmemektedir. Kaygılanılan bir başka husus ise istihbarat birimlerinin güvenliğine ilişkindir; ancak istihbarat birimleri belirli bilgisayarlarını yukarıda belirtildiği gibi internet temasından uzak tutmaktadır. 
Bütün bunlar, daha az korunmakta olan elektrik güç üniteleri, petrol boru hatları, ve barajlar gibi nükleer sistemlere kıyasla daha az kabus yaratan hedeflere yönelme ihtimalini ön plana çıkarmaktadır. Bu sistemler çoğunlukla özel sektörün kontrolün de olduğundan devlet sistemlerinden daha az korunaklı gözükmektedir. Dahası, firmalar boru hatlarındaki akışı sağlamak ya da barajlardaki su seviyelerini ayarlamak için internet ağıyla birbirine bağlanan SCADA sistemi adı verilen bir yöntem kullanmaktadır. 
Siber terörizmin tehdit potansiyelinin algılanabilmesi için uzmanlar iki sorunun sorulması gerektiğini vurgulamaktadır. 
Siber saldırılara karşı korunmasız herhangi bir hedef mevcut mu? 
Böyle bir saldırıyı gerçekleştirebilecek beceride ve motivasyon da bir aktör var mı? 

Birinci soruya cevap evet şeklindedir. Kritik altyapı sistemleri çok karmaşıktır ve mutlaka terörist eylemlerin faydalanabileceği bir açık barındırır. 
İkinci soruya ise şu şekilde cevap verilebilir. Bahsedilen SCADA sistemini firmanın teknik donanımlı çalışanları dışında kullanabilecek insan sayısı çok azdır. SCADA istismarı ile ilgili bir örnek Nisan 2002'de yaşanmıştır. Avustralyalı bir adam internet bağlantısını kullanarak baraj kapaklarını açmış ve milyonlarca metre küp suyun akışını sağlamıştır. Polis tarafından yakalandığında adamın daha önceden barajlar için yazılım üreten bir Şirkette çalıştığı tespit edilmiştir. 
Bu olay, terörist grupların istismara meyilli çalışanları kendi saflarına katmaları nın mümkün olduğunu göstermiştir. Ancak yine de içeriden yardım alınsa da verilebilecek zarar sınırlıdır. Çünkü elektrik şebekelerinde, petrol/gaz ünitelerin de ve komünikasyon sistemlerinde çalışan işçiler sel, fırtına, hortum gibi doğal afetlere karşı deneyimli olduğu için, insan eliyle verilen bir zarar› onarmakta çok zorlanmazlar. 

SİBER TERÖRİZMİN BUGÜNÜ VE YARINI 

Şu anki siber terörizm tehdidinin çok abartıldığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü bugüne kadar tek bir siber terör saldırısı kayıtlara geçmemiştir. 
Türkiye açısından tehlike şimdilik uzak gözükmektedir. Kritik resmi birimler güvenlik önlemlerini almıştır. Savunma ve istihbarat birimlerinin bilgisayar sistemleri internet ortamından izole edilmiştir. Özel sektördeki sistemlerde güvenlik eksiği mevcuttur ve saldırılara karşı savunmasızdırlar. 

Ancak bu sistemler de beklenenden daha çabuk onarılma yeteneğine sahiptirler. 
Siber saldırıların pek çoğunluğu bağımsız hekırlar tarafından gerçekleştirilmek tedir ve pek azı politik hedef içermektedir. Peki, bu küçük çaplı tehdit neden çok büyükmüş gibi Gösterilmektedir? 

Birincisi siber terör, siber saldırı gibi kavramlar insanların hayal güçlerine çok çekici gelmektedir. 
İkincisi, medyanın hekırlık ile siber terörizm kavramlarını sıklıkla karıştırması ve en küçük olayları abartan başlıklar atmasıdır. Örneğin “16 yaşındaki bir çocuk böyle bir şey yaparsa, kim bilir organize bir terör örgütü neler yapar” gibi gerçeği yansıtmayan başlıklardır. 
Bilgisizlik Üçüncü faktördür. Siber terörizm, teknoloji ve terörizm eksenlerini birleştirmektedir. 
Bir çok insan, üst düzey resmi görevli ve kanun koyucular bunu tam olarak anlamamakta dır ve korkuya kapılmaktadır. Özellikle ABD'de sayısız teknoloji şirketi toplu bir çöküş ve ulusal güvenlik endişesi duyurarak bu çarkı döndürmekte ve federal birimlerden ödenek almaktadır. Hukuki yürütme organları ve güvenlik uzmanları da sıklıkla halkı ulusal güvenlik tehdidine inandırmaktadır. 
Dördüncü bir neden ise politikacıların rant amacıyla böyle bir endişeyi gündemde tutmaya çalışmasıdır. 
Son bir neden ise bir çok vakaya çok yanlış olarak “siber terörizm” adı yakıştırılmasının kamuoyunda panik yaratmasıdır. 

El Kaide’nin modern teknolojik imkanlara karşı ilgisi açıktır. Bin Laden ve diğer yöneticiler siber terörizm hakkında bilgilere sahiptir. 11 Eylül saldırılarından hemen önce Bin Ladin bir Arap gazetesine verdiği demeçte, “yüzlerce Müslüman bilim adamı becerileriyle eylemlere destek vermeye hazırdır” demiştir. Bin Ladin'in mesajlarını Batı dünyasına ileten El Kaide üyesi şeyh Ömer Bekri Muhammed, bir ifadesinde Bin Ladin'in siber silah konusundaki uyarılarının ciddiye alınmasını tavsiye etmiştir. Teknolojiyi kullanarak kapitalist devletlerin ekonomilerini vurmak, Bin Ladin’in en yakın hedefleri arasındadır. 

Siber terörizm gelecekte günümüzdekinden daha fazla bir potansiyele sahip olacaktır ve sanal dünyaların daha da bütünleştiği bir ortamda çekiciliğini arttıracaktır. 

Örneğin bir terörist grup eş zamanlı olarak bir tren istasyonunda bomba patlatarak, siber yöntemle de iletişim altyapılarına zarar vererek olayın etkisini büyütebilecektir. Tabii bütün bunlar güvenlik tedbirlerinin yetersiz kaldığı durumlarda gerçekleşebilir ve gelecekte böyle bir eylemi gerçekleştirmek, bugün bir web sitesine zarar vermekten daha kolay olabilir. 
Mevcut siber terörizm tehdidi karşısında fazla endişeye gerek yoktur. Ancak teknolojik gelişmelerin son yıllarda özellikle bilişim sektöründe müthiş atak yaptığı dikkate alınmalıdır. 
Türkiye'nin bu gelişmelere çok kolay adapte olduğu göz önüne alınırsa, gelecekte siber terörizm Türkiye'de de hedef bulmakta zorluk çekmeyecektir. Özellikle özel sektörde güvenlik zafiyeti olan birimler birincil hedefler arasına girebilecektir. . 
Paradoksal anlamda, terörle yap›lan mücadelede elde edilen başarı teröristleri siber terörizm gibi olağandışı yöntemlere yöneltebilir. Yapılması gereken, siber terörizm tehlikesini iyi kavrayıp korku ve endişe yaratmadan tehdit potansiyeline uygun çözümler üretmektir. 
Sonuç olarak, terör uzmanlarının ifadesine göre; kaçırılan uçaklar, bomba yüklü kamyonlar ve biyolojik silahlar en azından şimdilik siber terörizme kıyasla daha fazla tehlikelidir. 
Ancak, 11 Eylül nasıl bütün dünyaya büyük bir sürpriz yaşatmış sa, gelecekte de siber saldırılar bütün dünyaya aynı şekilde büyük bir sürpriz yaşatabilir. 
Siber terörizm çarpıtılıyor ve abartılıyor olabilir fakat bu onu inkâr etmemiz anlamına gelmemelidir. 



***

3 Ekim 2019 Perşembe

11 EYLÜL SALDIRILARI ve SONRASINDA TERÖRİZM İLE MÜCADELE., BÖLÜM 6

11 EYLÜL SALDIRILARI ve SONRASINDA TERÖRİZM İLE MÜCADELE., BÖLÜM 6



2.2.2. Avrupa Birliği’nin Yaptığı Düzenlemeler 

11 Eylül terörist saldırıları sonrası tüm dünya da olduğu gibi AB de terörle mücadele stratejilerini gözden geçirerek, yeniden yapılandırma ihtiyacı hissetmiştir. Bölük pürçük ve nispeten çok yavaşşekillenme sürecinde olan AB’nin terörle mücadeleye ilişkin önlemlerinin bu saldırılardan sonra ciddi oranda değişime uğradığı gözlemlenmiştir 402. 

11 Eylül saldırıları ile sarsılan dünyada, AB’nin saldırılara ilk cevabı ABD’ye tam siyasi desteği olmuştur. 11 Eylül saldırılarının hemen ardından 12 Eylül’de bir deklarasyon yayınlayan AB, terörist saldırıları kınayarak ABD hükümeti ve halkı ile dayanışma içinde olduklarını ifade etmiştir. Saldırıları tüm insanlığa 
yapılmış olarak kabul eden AB, uluslararası terörizm ile mücadelede ABD ile yakın işbirliği içinde olacağını belirterek, BM ve diğer uluslararası  organizasyon ların terörizmle mücadele ile ilgili (özellikle terörizmin finansal kaynakları açısından) gerekli tüm önlemleri uygulayacağını vurgulamıştır 403. 

Söz konusu trajik saldırıların ardından 21 Eylül 2001 tarihinde Brüksel’de olağanüstü bir Konsey Zirve toplantısı gerçekleştirilmiş ve terörizm ile mücadeleye katkı sağlamak amacıyla bir takım yeni önlemler almayı içeren “eylem planı” kabul edilmiştir. Bu önlemler özellikle dış ilişkiler, polis ve yargı işbirliği, hava ulaşımı, insani yardım ve ekonomik – mali politika alanlarında olmaktadır. Terörizme karşı mücadele amaçlı bu önlemler; Amerikan halkı ve Afganistan sivil halkı ile dayanışma; hava ve diğer ulaşım sektöründe arttırılmış güvenlik ve ABD ve AB üyesi olmayan diğer ülkelerle polis ve adli işbirliğini geliştirmek ve terörizme karşı daha geniş bir koalisyon oluşturmada diplomatik işbirliğinin artırılmasına yönelik kararlılık anlayışı şeklinde gelişeceği vurgulanmıştır. Ayrıca bu zirvede 11 Eylül saldırılarına karşı ABD’nin Afganistan’a gerçekleştirdiği operasyonun yasallığını da tanımıştır 404. 

8 Ekim 2001 tarihinde toplanan AB Adalet ve İçişleri Bakanlar Konseyi, BM’nin aldığı bir karar uyarınca, AB Komisyonu’ndan 11 Eylül saldırılarının yapılması ile bağlantısı olduğu düşünülen 27 örgüt ve kişinin malvarlığının dondurulmasına ilişkin gerekli önlemlerin alınmasını istemiştir405. Ayrıca bu tüp malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin AB, Konsey Ortak Pozisyonu kabul etmiştir. 
Ayrıca AB çatısı altında faaliyet gösteren ve ortak polis birliği olarak 
nitelendirilebilecek Europol ve ortak yargı birliği olarak nitelendirilebilecek Eurojust’ın çalışma alanları terör suçlarını da kapsayacak şekilde arttırılmıştır 406. 

Şüphesiz bu süreçte AB’nin yaptığı en önemli düzenleme, 13 Haziran 2002 tarihli “Terörizm ile Mücadele Hakkında Avrupa Konseyi Çerçeve Kararı” olmuştur. 
Bu düzenleme öncelikli olarak terörizmin temel unsurları ve verilecek cezalara ilişkin olup, terörizm suçlarının etkin, orantılı ve caydırıcı bir şekilde 
cezalandırılmasını amaçlamakta dır 407. Bu kararın en büyük özelliği ise kapsamlı bir işlevsel terör tanımı yapmasıdır. Kararın ilk dört maddesinde azmettirme, yardım, yataklık ve teşebbüsü de kapsayacak şekilde, terör tanımlamasına yer verilmiştir. Diğer maddelerde ise yargı yetkisi ve verilecek cezaların etkili olması için gereken unsurlardan bahsedilmiştir 408. Ayrıca bu çerçeve karar sadece AB üyesi ülkeleri kapsamamakta, AB dışındaki ülkelerde işlenen bu tür eylemleri de içermektedir. 
Bu da AB Komisyonu’nun terörizmle mücadeledeki kararlılığının sadece AB düzeyinde değil, aynı zaman da küresel nitelikte olduğunu da göstermektedir 409. 

Genel olarak 11 Eylül saldırıları sonrası dönemde AB politikaları incelendiğinde, terörizme karşı çok yönlü bir yaklaşım sağlama çabasının olduğu görülmektedir. Birlik, uluslararası güvenliğin sağlanması açısından kendisini sorumlu bir küresel aktör olarak görmektedir. Birliğin uluslararası terörizmle mücadele açısından uzun dönemli politikasının temel direkleri olarak, AB içerisinde üye devletlerin ceza hukuklarını harmonize ederek yargı ve polis güçleri arasındaki işbirliğini azami seviyeye çıkarmak, üye ülkeler arasında ortak bir politika belirleyerek genel tutumu koordine etmek, soruna global bir yaklaşım benimseyerek 
BM’in çatısı altında bir çözüm üretilmesini sağlamak, bu yeni terörizmin önemli niteliklerinden biri olan finansal gücünü sona erdirmek ve hava yolu taşımacılığı esas olmak üzere sınırlarda güvenliği arttırmak olarak söylenebilir410. 

2.2.3. Avrupa Konseyi’nin Yaptığı Düzenlemeler 

Avrupa Konseyi, Avrupa’nın demokratik vicdanını oluşturan bir kurumdur. 1949’da kurulan Konsey’in başlıca hedefi, Avrupa ulus ve vatandaşlarının vakarını, temel değer olan demokrasiye, insan haklarına ve yasa düzenine saygıyı sağlamak yolu ile güvence altına almak; bir Avrupa kimliği bilincini teşvik ederek ve farklı kültürlerden gelen insanlar arasında karşılıklı anlayışı geliştirmek olmuştur 411. Bu temel değerleri korumaya ve işlevselleştirmeyi amaçlayan Avrupa Konseyi’ne üye 47 devlet yaklaşık olarak 800 milyon insanı temsil etmektedir. 

Avrupa Konseyi insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü üzerine inşa edilen ‘demokratik güvenliğin’ koruyucusudur. Demokratik güvenlik, askeri 
güvenliğin tamamlanmasında gerekli bir unsur ve Avrupa’nın istikrar ve barışı için ise bir ön koşul olarak kabul edilmiştir. 1997’de Strasbourg’da düzenlenen 
zirvede ise Avrupa Konsey’inin demokrasi ve insan hakları, sosyal uyum, kültürel çeşitlilik, vatandaşların ve kültürel değerlerin güvenliği (korunması) olmak üzere dört alanda bir eylem planı kabul etmiştir 412. 

Avrupa Konseyi insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, çoğulcu demokrasiyi savunmak ve bu üç temel değere karşı olan terörle mücadele etmek için 
1970’den beri faaliyetlerini yürütmektedir413. Avrupa Konseyi’nin terörle mücadele alanında uluslararası hukuku ilgilendiren en önemli çalışması 1977 yılında imzalanarak, 1978 yılında yürürlüğe giren “Terörizmin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi 414” dir 415. 

Avrupa Konseyi’nin terörizmle mücadele stratejisi üç temel sacayağına oturtulmuştur. 
Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 

• Teröre karşı yasal işlemlerin kuvvetlendirilmesi, 
• Temel değerlerin teminat altına alınması, 
• Terörizmin sebeplerine yönelmek.416 

Görüldüğü gibi Avrupa Konseyi yıllardan beri terörle mücadelenin nasıl olması gerektiği konusunda ulusal hükümetlere ışık tutmuştur. Fakat özellikle 11 
Eylül saldırıları ve sonrasında yaşanan İstanbul, Madrid, Londra saldırıları gibi artçı saldırılar sonrası ise daha aktif bir rol üstlenmeye gayret etmiştir. 

Bu sebeple Konsey ilk olarak 11 Temmuz 2002 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen “İnsan Hakları ve Terörle Mücadele 
Hakkında İlkeler” adlı bir hukuk metni yayınlamıştır. Bu metin insan hakları ve terörle mücadele konusunda hazırlanmış ilk uluslararası hukuk metni olarak kabul edilmektedir. Bu metinde 11 Eylül saldırıları ardından terörle mücadelenin en büyük siyasi öncelik haline geldiği belirtildikten sonra yapılan saldırıların temel insan hakları değerlerine, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne indirilen bir darbe olarak algılandığı ortaya konmuştur. Teröre verilecek cevapta yasal cephanelerin ve kuvvetin kullanılmasının bir gereklilik olduğunun teyit edildiği raporda, bu kuvvet kullanımının devletin koruması gereken temel değerleri riske atmayacak bir dozda yapılmasının önemi vurgulanmıştır. İnsan haklarının gözetilmesi ihtiyacının hiçbir şart altında terörle etkili bir şekilde mücadele etmeyi engellemeyeceği üzerinde durulmuştur. Aksi takdirde devletlerin verdiği tepkisel cevapların, terörün demokrasi ve hukukun üstünlüğüne karşı kurduğu tuzağa düşmesi anlamına geleceği belirtilmiştir. Akabinde ise devletlerin yapması gereken ve terörle mücadele için gerekli olan siyasi suçların iadesi, işkence yasağı, keyfi muamele yasağı gibi bazı düzenlemelere değinilmiştir 417. 

İkinci olarak daha da belirginleşen terör tehdidine karşı yeni ve daha kapsamlı bir terör sözleşmesi yapılması gereğini hisseden Avrupa Konseyi, Terörizm 
Uzmanlar Komitesi (CODEXTER – Commitee of Experts on Terrorizm) tarafından 2005 yılında bir sözleşmeyi onaylanmak üzere ülkelere sunmuştur 418. Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi419 1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme, kışkırtma, adam toplama ve eğitme (cürüm amaçlı) gibi bir takım suçları cürüm olarak belirlemektedir. Ayrıca terörizmin engellenmesi amacıyla iade ve karşılıklı dayanışma konularında mevcut antlaşmaların yeniden düzenlenmesiyle uluslararası işbirliğini güçlendirmeyi amaçlamaktadır 420. Bu sözleşmede de insan hakları ve diğer temel ilkelerin terörle mücadele uğruna feda edilemeyeceği yinelenmiş ve terör suçunun hiçbir şekilde meşrulaştırılamayacağı na değinilmiştir. Tüm devletlerin terör suçunu önleme, önleyemedikleri durumlarda da kovuşturma ve suçun ağırlığı ile uyumlu cezalar verme yükümlülüklerinin olduğu belirtilmiştir. Fakat cezalandırma önlemlerinin, hedeflenen meşru amaçlara ve bunların demokratik bir toplumda gerekliliği ölçüsünde olmasının ve yargısız infazın, ayrımcılığın ve ırkçı davranışların dışlanmasının öneminin altı çizilmiştir 421. 

Avrupa Konseyi’nin altını çizdiği bir diğer önemli nokta ise, özellikle Madrid ve Londra saldırılarına atıfta bulunularak; Avrupa kıtasında yapılan en ciddi 
saldırıların dış kaynaklı düşmanlar tarafından değil Avrupa’da yaşayan, çalışan ve ailelerini geçindiren kişiler tarafından yapıldığının vurgulanmasıdır. Bu sebeple teröristleri ve terörist ağ bağlantılarını takip etmek ve engellemek için yollar aranması ve hükümetlerin bir takım kişi ve grupların köktenciliğe ve terörizme niçin yöneldiğini anlamak için kendi toplumlarını da kapsayacak şekilde araştırma yapılması istenmiştir 422. 


3. 11 EYLÜL SALDIRILARI ÇERÇEVESİNDE YAPILAN DÜZENLEMELERİN ULUSLARARASI TERÖRİZM İLE MÜCADELEYE ETKİLERİ 

11 Eylül saldırıları sonrası dünya yaşadığı şokun etkisinden çıkabilmek için tepkisel bir mücadele sürecine girmiştir. Normalde ulusal düzeyde yapılan terörle mücadele operasyonları ilk defa ulusal sınırları aşmış ve Irak, Afganistan operasyonları yapılmıştır423. Bunun yanı sıra, devletler ulusal anlamda da yeni terörle mücadele stratejilerini yoğun terör riski bağlamında değiştirmiştir. 

Fakat dünya genelinde yapılan değişiklikler güvenlik sebebiyle özgürlüğün reddi şeklinde meydana gelmiştir. Yapılan ulusal düzenlemeler vatandaşların 
özgürlük alanını kısıtlamış, olağan yaşam sürecini sekteye uğratmış, vatandaşlar üzerindeki baskı unsuru artırmıştır. Bu şekilde yapılan düzenlemeler ise insanlara güven hissi vermek yerine, terörün doğasına uygun olarak ne zaman nereden geleceği belli olmayan bir saldırı tehdidine karşı devamlı tetikte olmasının gerektiği bilincini dayatmıştır. Bu da insanların dayanma eşiğini aşarak yabancı düşmanlığını hatta Müslüman karşıtlığını körükleyecek şekilde tepki vermesine neden olmuş ve toplumsal uzlaşmaya derin bir yara açmıştır. 
Bu şekilde devletlerin aslında teröristlerin istediği şekilde kendilerine cevap verdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 

Uluslararası arenada ise ABD’ye yapılan saldırılar sonrası uluslararası toplum hızlı bir şekilde cevap verme telaşı içine girmiştir. Yapılan saldırılar 
karşısında ABD’nin sert tutumuna tüm dünyadan destek geldiği gözden kaçmamıştır. Uluslararası toplumu düzenleyen en etkin kurumlar ABD’ye desteklerini acele bir şekilde açıklamıştır. Uluslararası toplum ve kamuoyunun desteği ile girişilen Afganistan operasyonuna, devletler düzeyinde büyük bir maddi katılım da sağlanmıştır. Fakat ABD’nin daha sonra uluslararası meşruiyeti aramak yerine kendi politik kararlarını uluslararası topluma dayatması, tepkilerin yeniden ABD’ye yönelmesine sebep olmuştur. Uluslararası terörizm ile mücadelenin vazgeçilmez bir unsuru olan uluslararası işbirliğinin kurumsal olarak ilerlemesi yönünde 11 Eylül saldırıları ardından doğan umut; ABD’nin tek taraflı politikaları, sürekli olarak “ya bizimlesiniz, ya onlardan”, “tek başımıza da olsa bu savaşı yapacağız” gibi cümleleri kullanması ve son olarak kendi toplumu dahil kimseyi ikna edemeden giriştiği Irak operasyonu ile son bulmuştur. Uluslararası kurumların yayınlamakta geç kaldığı düzenlemeler, yaptırım gücü olmadığı için BM gibi köklü kurumların dahil meşruiyetinin kalmadığını gündeme getirmiştir. Kısacası 11 Eylül saldırılarının hemen sonrası terörizme karşı ortak duruşa destek ve sempati duyulan ortamdan yaralanarak, terörizme karşı bu ortak duygu ile hareket etmek yerine, tek başına harekete geçmiş ve 11 Eylül saldırı ardından El – Kaide ve Taliban’a karşı askeri bir zafer olarak düşünüle bilecek ne varsa ABD’nin yaşadığı bu ikilem sonrası ters yüz olmuştur 424. Afganistan operasyonu sonucu; Usame Bin Ladin ve El – Kaide terör örgütünün Afganistan içerisinde ve dışarısında artık hiçbir eylem yapamayacağını belirterek, yapabilecekleri tek şeyin kaçmak ve saklanmak olabileceğini ve operasyon yapma kabiliyetinde ve pozisyonunda olmadıklarını 425 belirten ABD, uygulamış olduğu politika ve eylemlerle tekrar bahse konu terör örgütüne yeterli propagandayı yapacak malzeme ve güç vermiştir. Bunun sonucunda ise EL – Kaide İstanbul, Madrid ve Londra’da kanlı eylemler gerçekleştirmiş, Afganistan ’da ise tekrar savaşmak zorunda kalmıştır. 

Görüldüğü gibi 11 Eylül sürecinde görevde olan siyasi iktidarlar terörü yenebilecek ve teröre karşı üstünlüğü sağlayabilecek durumda iken, uyguladığı 
yanlış ve ben merkezli politikalar ile bitme noktasına gelen terörü yeniden canlandırarak, kanlı eylemler yapabilecek pozisyona getirmiştir. Ulusal düzeyde de korku ortamına karşı bir şeyler yapma gereksinimine giren ve toplumsal baskının da rolü ile yapılan düzenlemeler ise Batı genelinde yabancı düşmanlığı nın artması sonucu doğurmuştur. 

Fakat özellikle Irak saldırıları sonrası gelişmekte olan süreç ise yapılan hataların tekrar gözden geçirilmesi üzerine kuruludur demek yanlış olmayacaktır. 
Özellikle 11 Eylül sonrası meydana gelen ilk şoku atlatan Uluslararası Kuruluşlar, Afganistan ve Irak operasyonlarında yapılan yanlış uygulamalar ve ulusal manada yapılan düzenlemelerin yol açtığı haksız fiillere karşı tepki göstermeye başlamıştır. Yaptığı düzenlemeler ile tekrar hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları temelli eylemlerin önemi her geçen gün daha fazla vurgulamaya başlamıştır. Bu şekilde hareket eden uluslararası kuruluşların tavrı, tahrip olan toplumu da harekete geçirmiş ve siyasi iktidarları tekrar hukuki meşruluğu olan düzenlemeler yapmaya itmiştir. Bu değişimde yenilenen siyasi iktidarların anlayışları da etkin olmuştur. 

İspanya’da meydana gelen Madrid saldırıları sonucu, tepkisel bir cevaba girişmek yerine yeni iktidara gelen hükümet temel hukuk ilkeleri temelinde bir 
strateji izlemiştir. Uluslararası arenaya taşıdıkları bu stratejileri kamuoyunun da desteğini alarak dünya genelinde kabul görmüştür. BM çatısı altında oluşturulan 
Medeniyetler İttifakı Projesi uluslararası düzeyde yabancı düşmanlığını ve ötekileştirmeyi en aza indirmeyi amaç edinmiştir. Ulusal düzeyde de İspanya, terörle mücadelede Madrid saldırıları sonrası bile bu bilincini korumuş ve hiçbir yabancıya karşı güvenlik güçleri veya halk tarafından bir baskı yapılmamıştır (Madrid saldırılarını gerçekleştiren grubun çoğu Faslıdır. Bu süreç içerisinde Faslılara karşı bile herhangi bir tepki oluşmamıştır). Terörist ve terörizm ile mücadeleyi çok iyi dengeleyen İspanya örneği, bu yönüyle tüm dünyaya bir ders niteliğindedir. 

ABD’de de iktidara gelen Obama yönetimi, eski yanlışlarının üzerini örtmek ve tekrar uluslararası toplum ile işbirliğine girmek için ulusal ve uluslararası 
politikalarını gözden geçirmiştir. 2009 tarihli Mısır ziyaretinde Obama, Müslümanlarla ABD arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkara dayanan yeni bir 
başlangıç için Kahire'ye geldiğini ifade etmiştir. “İlişkilerimiz, farklılıklarımızla tanımlandığı sürece barıştan ziyade nefret tohumları ekenlerin eline güç verilmiş 
olur”; “Olmasını istediğimiz dünya için birlikte hareket etme sorumluluğumuz var”; “Amerikalılar, insanların daha iyi bir yaşama sahip olmaları için, dünya genelinde İslam dünyasındaki kişilerle, hükümetlerle, organizasyonlarla, dini liderlerle ve iş adamlarıyla ortak çalışmaya hazırdır”426 gibi cümleleri ile bundan sonraki dönem için eski politikaları bir kenara bırakarak, her din ve devlet ile ortaklaşa politikalar içerisine gireceğinin sinyallerini vermiştir. 

Obama, yine Kahire konuşmasında terörle mücadele ile ilgili olarak 11 Eylül’ün, ülkeleri için çok büyük bir travma olduğunu ve bu sebeple ateşlenen endişe 
ve öfkenin anlaşılabilir olduğunu, ancak bazı durumlarda ideallerine aykırı hareket ettiklerini kabul ederek 427; bir anlamda yapılan hataları da kabullenmiştir. Ayrıca radikal ögelere karşı sadece askeri güçle kesin bir zafer elde edilemeyeceğini söyleyen Obama, dünya dengesinin üstünlük değil, ortaklık üzerine kurulabileceğini belirtmiştir 428. Obama 11 Eylül saldırılarının 10. yıldönümünde yaptığı konuşmada da ortaklığa vurgu yaparak “El Kaide’ye karşı Müslümanlarla birleştik. Usame Bin Ladin’i saf dışı bıraktık ve El Kaide’yi yenilgi yoluna soktuk. Dostlarımız ve ortaklarımızla bu mücadelede kaybedilenleri anmada birleştik” 429 demiştir. 

Tüm bu gelişmelere rağmen uluslararası toplumun kat edeceği çok yol vardır. En ileri düzeyde demokrasiyi yakalamış ülkelerde bile artan milliyetçilik dolayısıyla ötekileştirme güdüsü, çözümü daha doğrusu çözümsüzlüğü silahlı mücadelede arayan gruplara propaganda malzemesi vermeye devam edecektir. 

Terörün asla insanların tarihinden silinemeyeceği, gelecekte de terörist saldırılarla sarsılacağı mız bilinse de, toplumsal dayanışma bu saldırıların etki gücünü ve teröristlerin güçlenmesini sekteye uğratacaktır. 

II BÖLÜME AİT DİPNOTLARI;

263 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 153 
264 Süleyman Özeren – Hüseyin Cinoğlu, a.g.m. ,s. 159 
265 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 142 
266 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 153 
267 Richard A. Falk, Dünya Düzeni Nereye? Amerikan Emperyal Jeopolitikası , İstanbul 2005, s. 302 
268 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 153 
269 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 155 
270 Ahmet Davutoğlu, a.g.e., s. 70 
271 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 143 
272 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 154 
273 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 144 
274 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 144 -147 
275 Bu terim daha çok devletin ya da hükümetin tanınması ile ilgili olarak kullanılmaktadır. Uygulamada bu terim geçici ve sınırlı bir tanıma yöntemi 
      olarak kullanılmaktadır. 
      Buna göre tanıyan devlet yeni devleti, geçici ve belirli hukuki ilişkilerle sınırlı olmak üzere fiili bir kuruluş olarak tanıma yoluna gidebilmektedir. 
      (Der. Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul 2005) 
276 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 154 
277 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 155 
278 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, “ABD’nin yeni Terörle Mücadele Konsepti: Savaş Yerine Uyumlu İşbirliği mi?”, 
      Dünyadan Örneklerle Terörle Mücadele, Derleyen: İhsan Bal, Süleyman Özeren, Ankara 2010, s. 365 
279 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 157 
280 Alon Ben-Meir, “11 Eylül: Sonuçları ve Yeni Düzen”, (Çev. Serpil Açıkalın), 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, Editörler: Sedat Laçiner, 
      Arzu Celalifer Ekinci, Ankara 2011, s. 11 
281 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 166 
282 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 167 
283 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, ABD’nin Yeni…, s. 365 
284 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 239 
285 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 238 
286 Ülkü Halatçı Ulusoy, “11 Eylül Terörist Saldırıları ve Afganistan Operasyonu’nun Bir Değerlendirmesi” , 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, Editörler: 
      Sedat Laçiner, Arzu Celalifer Ekinci, Ankara 2011, s. 337 
287 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 238 
288 Ülkü Halatçı Ulusoy, a.g.m, s.338 
289 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 240 
290 Ülkü Halatçı Ulusoy, a.g.m, s.338 
291 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 251 
292 Tolga Çevik, 11 Eylül Saldırıları Sonrasında ABD’nin Uluslararası Terörizm İle Mücadeleye İlişkin Güvenlik Politikaları,(Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, 
      Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek lisans Tezi), Çanakkale 2008, s. 96 
293 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 243 
294 Fatma Taşdemir, a.g.e., s. 243 
295 Yasir Adil Erdem, Küresel Terörizm ve Irak Savaşı, (Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Suç Araştırmaları Anabilim Dalı, Basılmamış Yüksek 
      Lisans Tezi), Ankara 2007, s. 64 
296 Necati Alkan, “Türkiye’nin Terörle Mücadele Deneyimi”, Uzakdoğu’dan Yeni Kıta’ya Terörle Mücadele, Der. İhsan Bal, Süleyman Özeren, Ankara 2009, 
      s. 131 
297 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 120 
298 Sedat Laçiner, “Terörle Mücadelede Yasal Önlemler: İngiltere Örneği” Terör, Terörizm ve Küresel Terörle Mücadelede Ulusal ve Bölgesel 
      Deneyimler, Derleyen: İhsan Bal, USAK Yayınları, Ankara 2006, s. 321 
299 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 229 
300 Necati Alkan, a.g.e. , s. 124 
301 İhsan Bal, a.g.e. , s. 104 
302 İhsan Bal, a.g.m., s. 19 
303 Tolga Çevik, a.g.t., s. 59 
304 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, “Terörizm ve …, s. 184 
305 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve … , s. 185 
306 Tolga Çevik, a.g.t., s. 65 
307 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve …, s. 185 
308 Tolga Çevik, a.g.t., s. 65 
309 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve… , s. 185 
310 Tolga Çevik, a.g.t., s. 73 
311 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve … , s. 189 
312 ( http://www.fincen.gov/statutes_regs/patriot/) ( 17.06.2011) 
313 Joshua D. Zelman, “Uluslararası Hukukta Son Gelişmeler: Anti-Terörizm Mevzuatı – Bölüm II: Etki ve Sonuçları”, Terör ve Düşman Ceza Hukuku, 
       Proje Yöneticisi Kayıhan İçel, Editör Yener Ünver, Ankara 2008, s.295 
314 İbrahim Kaya, a.g.e. , s. 113 
315 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve. , s. 186 
316 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 163 
317 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve … , s. 186 
318 Arman Khanat, a.g.t., s. 60 -61 
319 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve … , s. 186 -187 
320 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve … , s. 186 
321 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 163 
322 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu, Terörizm ve… , s. 186 
323 Joshua D. Zelman, a.g.m. ,s. 296 -297 
324 Arman Khanat, a.g.t., s. 65 
325 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 163 
326 Amerikan Anayasası’nın 5. Ve 14. Değişiklik hükümlerinde düzenlenen bu terim, hukuk krallarına sıkı sıkıya bağlı olmayı ifade etmektedir. 
      Temel hak ve özgürlüklere ilişkin birçok korumanın temelini oluşturan bu kavram, zaman içinde gösterdiği gelişmeyle artık sadece usuli 
      korumaları değil, maddi hukuka ilişkin korumaların sağlanmasında da etkili bir araç haline gelmiştir.(Joshua D. Zelman, a.g.m) 
327 Süleyman Özeren -Hüseyin Cinoğlu,Terörizm ve …. , s. 188 
328 Gös. yer 
329 Arman Khanat, a.g.t., s. 64 
330 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 113 
331 Tolga Çevik, a.g.t., s. 69 
332 Arman Khanat, a.g.t., s. 64 
333 Joshua D. Zelman, a.g.m. ,s. 294 
334 Yılmaz Şimşek, “İspanya’nın Terörle ,Mücadelesinde ETA Örneği”, Uzakdoğu’dan Yeni Kıta’ya Terörle Mücadele, Derleyen: İhsan Bal, Süleyman Özeren, 
      Ankara 2009, s. 244 
335 Osman Metin Öztürk, “Avrupa ve Orta Doğu Ülkelerinin Terör Karşısındaki Konumları”, Terörizm İncelemeleri, Derleyen: Ümit Özdağ, 
      Osman Metin Öztürk, Asam Yayınları, Ankara 2000, s. 158 
336 Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi: IRA-ETA-PKK, 2. Basım, İstanbul 2001, s. 57 
337 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 122 
338 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.109 
339 Emin Gürses, a.g.e. , s. 58 
340 Ömer Yılmaz, a.g.m. , s. 123 
341 Emin Gürses, a.g.e. , s. 59 
342 Emin Gürses, a.g.e. , s. 64 
343 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 254 
344 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 123 
345 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.116 
346 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 279 
347 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 267 
348 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 160 
349 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 125 
350 Emin Gürses, a.g.e. , s. 69 
351 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 124 
352 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.122 
353 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 124 
354 Emin Gürses, a.g.e. , s. 71 
355 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 161 
356 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 124 
357 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 161 
358 Emin Gürses, a.g.e. , s. 72 
359 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.124 
360 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 125 
361 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 161 
362 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 271 
363 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 161 
364 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 129 
365 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 272 
366 Osman Metin Öztürk, a.g.m. , s. 162 
367 Emin Gürses, a.g.e. , s. 72 
368 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 127 
369 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 268 
370 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.126 
371 Emin Gürses, a.g.e. , s. 72 
372 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 272 
373 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.116 
374 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 274 
375 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.130 
376 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 275 
377 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 277 
378 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 267 
379 Hasan Emre Şenocak, a.g.e. , s.133 
380 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 130 
381 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 131 
382 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 132 
383 Gös. yer 
384 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 135 
385 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 138 
386 Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Girişimi (http://www.medeniyetlerittifaki.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=28&Itemi d=2) 
      (24.08.2011) 
387 Türkiye ve Medeniyetler İttifakı (http://www.mfa.gov.tr/medeniyetler-ittifaki.tr.mfa)(24.08.2011) 
388 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 149 
389 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 136 
390 UTSAM Raporlar Serisi: 15, İspanya’nın Terörle Mücadelesi 
      (http://www.utsam.org/images/upload/attachment/%C4%B0spanya'n%C4%B1n%20Ter%C3%B6rle% 20M%C3%BCcadelesi.pdf) (24.08.2011) 
391 Ömer Yılmaz, a.g.m., s. 132 
392 Yılmaz Şimşek, a.g.m., s. 281 
393 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 119 
394 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 89 
395 Kader Asan, Avrupa Birliği’nin Terörizmle Mücadele Politikası, (Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslar arası İlişkiler Anabilim Dalı, 
      Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2007, s. 73 
396 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 90 
397 1368 sayılı Genel Kurul Kararı Metni için Bkz: Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 175 
398 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 104 
399 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 115–117 
401 Enver Bozkurt – Selim Kanat, a.g.e., s. 165 
402 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 125 
403 Mehmet Özcan -Serkan Yardımcı, a.g.m. s. 208 
404 Ertan Beşe, a.g.e., s. 107 
405 Ertan Beşe, a.g.e., s. 108 
406 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 127 
407 Ertan Beşe, a.g.e., s. 110 
408 Çerçeve kararın tam metni için Bkz: Terör ve Düşman Ceza Hukuku, Proje Yöneticisi Kayıhan İçel, Editör Yener Ünver, Ankara 2008, s. 451 ) 
409 Ertan Beşe, a.g.e., s. 109 
410 Mehmet Özcan -Serkan Yardımcı, a.g.m. , s. 213 
411 http://www.avrupakonseyi.org.tr/ (25.08.2011) 
412 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 70 
413 Terörizmin Yayılmasını Kolaylaştıran Şartlar üzerine Soru ve Cevaplar Mart 2007 
      (http://www.avrupakonseyi.org.tr/haberler/mart-07_b.htm) (25.08.2011) 
414 Sözleşmenin tam metni için Bkz: Terör ve Düşman Ceza Hukuku, Proje Yöneticisi Kayıhan İçel, Editör Yener Ünver, Ankara 2008, s.369 
415 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 70 
416 Terörizmin Yayılmasını Kolaylaştıran Şartlar üzerine Soru ve Cevaplar Mart 2007 (http://www.avrupakonseyi.org.tr/haberler/mart-07_b.htm) (25.08.2011) 
417 İnsan Hakları ve Terörle MücadeleHakkında İlkeler, (http://www.jp.coe.int/Upload/90_GuidelinesHumanRights_Terrorism_TUR.pdf) (25.08.2011) 
418 İbrahim Kaya, a.g.e., s. 70 
419 Sözleşmenin tam metni için Bkz: Terör ve Düşman Ceza Hukuku, Proje Yöneticisi Kayıhan İçel, Editör Yener Ünver, Ankara 2008, s.381 
420 Terörizmin Yayılmasını Kolaylaştıran Şartlar üzerine Soru ve Cevaplar Mart 2007 (http://www.avrupakonseyi.org.tr/haberler/mart-07_b.htm) (25.08.2011) 
421 İbrahim Kaya, a.g.e. , s.74 
422 Terörizmin Yayılmasını Kolaylaştıran Şartlar üzerine Soru ve Cevaplar Mart 2007 (http://www.avrupakonseyi.org.tr/haberler/mart-07_b.htm) (25.08.2011) 
423 Emre Öktem, a.g.e., s. 23 
424 Alon Ben-Meir, a.g.m. , s. 10 
425 Sedat Laçiner -Mehmet Özcan - İhsan Bal, a.g.e., s. 229 
426 Obama’dan Mısır’da Tarihi Konuşma (http://www.sabah.com.tr/Dunya/2009/06/04/islam_dunyasina_seslenecek) (03.10.2011) 
427 Obama’dan Mısır’da Tarihi Konuşma (http://www.sabah.com.tr/Dunya/2009/06/04/islam_dunyasina_seslenecek) (03.10.2011) 
428 Obama’nın Mısır Konuşması, (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=184168) (03.10.2011) 
429 Obama Hürriyete Yazdı: Bin Ladin’i Müslümanlarla Birlikte Yendik, 
(http://www.dipnot.tv/11857/Obama-Hurriyete-yazdi-BiN-LADiNi-MuSLuMANLARLA-BERABER-SAFDisi-BiRAKTiK.aspx) (03.10.2011) 


***