Sincar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sincar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2018 Salı

Sincar PKK Terör Örgütünün İkinci Kandili Olabilir Mi?

Sincar PKK Terör Örgütünün İkinci Kandili Olabilir Mi?






11 Temmuz 2017

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) 11 Eylül saldırılarından sonra 2002’de Afganistan’ı ve ardından da 2003’te Irak’ı işgal ederek Saddam rejimini devirmesi, hem Orta Doğu’da hem de uluslararası düzlemde pek çok dengeyi değiştirmiştir. Irak’ın işgalinden sonra Orta Doğu’da güç denklemlerinin evirildiğini ve bölgesel rekabet unsurlarının vekâlet savaşları gibi çeşitli araçlara dönüştüğü ifade edilebilir.  Bu çerçevede bölgesel bağlamda; Irak’ın Bush yönetimi tarafından işgal edilmesi, el Kaide gibi terör örgütlerinin güçlenmesi, 2010 Aralık ayında Arap ülkelerindeki halk isyanlarının başlaması, Obama Yönetimi’nin Irak’taki askerleri geri çekmesi ve DAEŞ/IŞİD’in Irak ve Suriye topraklarında ilerlemesi önemli gelişmeler olarak sayılabilir. Arap ülkelerindeki halk isyanlarının sebep olduğu değişimin neticesinde Suriye’de yaşanan dramatik kriz ve vekâlet savaşları beraberinde Orta Doğu’daki güç boşluğunu da doğurmuştur. Bahse konu olan gelişmelerin Orta Doğu’da oluşan güç dengelerinin kırılmasına neden olarak; terör örgütlerinin bölgede güçlenmesine yol açtığı değerlendirilebilir.

Bu bağlamda DAEŞ Terör örgütünün 10 Haziran 2014 tarihinde Musul’u kontrol altına almasının; gerek Irak’taki Milis güçlerinin gerekse bölgesel terör örgütlerinin önünü açtığını söylemek mümkündür. Irak ve Suriye’de DAEŞ, el Nusra Cephesi ve PKK terör örgütünün uzantısı olarak bilinen PYD-YPG’nin bu ülkelerde yapılanmalarının temel nedenlerinden biri de yukarıda sözü edilen bölgesel ve küresel dengelerdir.  DAEŞ sonrası Irak’taki siyasi, askeri, ekonomik ve demografik iç dengelerin değişmesinin orta vadede ciddi etnik ve mezhepsel iç çatışmalara yol açacağını öngörmek zor değildir.
 




11 Ekim 2017 Çarşamba

ÖLÜ DOĞAN BEBEK.., ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER


ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER 


Bilgay DUMAN 
ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER, 
ORSAM Araştırmacısı 




Ölü Doğan Bebek: 

Referandum Kararıve IKBY’nin Bağımsızlığı Türkiye ve ABD olmak üzere, bölgesel ve uluslararası güçlerden referandum kararına ilişkin tepkiler güçlü bir biçimde yükselmiş, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği  paydasında birleşilmiştir. Bu noktada IKBY, referandum kararı ve bağımsızlığının meşruiyeti açısından aradığı dış desteği mevcut durum itibariyle bulabilmiş değildir. 

Bununla birlikte her ne kadar IKBY, 2003 sorası Irak’ın en istikrarlı bölgesi olarak ifade  edilse de IKBY içerisindeki siyasal, ekonomik, idari ve sosyal problemlerin IKBY’nin bağımsızlığı açısından ciddi bir engel taşıdığı görülmektedir. 

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, 7 Haziran 2017 tarihinde IKBY’deki siyasi partilerle bir araya gelerek uzun zamandır beklenen “bağımsızlık referan dumu” tarihini açıklayarak, yeni bir tartışma ve kriz sürecinin fitilini ateşlemiştir. 25 Eylül 2017 olarak belirlenen IKBY’nin bağımsızlığının oyla nacağı referandumun, IKBY’nin sınırları dışında bulunan ve tartışmalı bölgeler olarak ifade edilen Sincar, Kerkük, Tuzhurmatu, Hanekin gibi bölge lerde de yapılacağı açıklanmıştır. Her şeyden önce Irak Anayasası’na aykırı olan “bağımsızlık referan dumu” kararı hem Irak’ta hem de uluslararası bo yutta ciddi bir tepkiyle karşılaşmış durumdadır. 

Hatta IKBY partileri arasında dahi referandum ve bağımsızlığa ilişkin bir birliktelik sağlanabilmiş değildir. IKBY Parlamentosu’nda kota sandalyele 
ri dışında temsiliyete sahip olan 5 partiden (KDP, KYB, Gorran, Kürdistan İslami Birliği-Yekigirtu ve Kürdistan İslami Cemaati-Komal) 2’si (Gorran 
ve Komal), Mesut Barzani’nin 7 Haziran’da siyasi partilerle yaptığı toplantıyı boykot ederek katıl mamıştır. Bu anlamıyla referandum ve bağım 
sızlık yönünde alınan kararın “ölü doğduğunu” söylemek mümkündür. 

Bu noktada öncelikle alınan kararın zamanla masına dikkat çekmek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi 2015 Ekim’inden bu yana Mesut Barzani’nin 
başkanlığına ilişkin tartışmalar nedeniyle IKBY’de ciddi bir siyasi kriz yaşanmakta, IKBY Parlamen tosu oturumu yapılamamaktadır. Bu kararla Me 
sut Barzani’nin Kasım 2017’de yapılması gereken IKBY Parlamentosu seçimleri öncesi avantaj sağlayarak seçmen tabanını konsolide etmeye ve üzerindeki baskıyı kırmaya çalışmaktadır. Bu nunla birlikte Mesut Barzani’nin Ortadoğu’da yaşanan Suriye ve Katar krizi başta olmak üzere bölgesel krizlerden faydalanarak bağımsızlık için fırsat kollamaya çalıştığı ve bu anlamıyla “sınır testi” yapmak istediği görülmektedir. Ancak refe randum yapılmadan dahi ortaya çıkan tepkilerin fazlalığı ve düzeyi dikkate alındığında IKBY’nin referandum ve bağımsızlık konusunda tekrar bir hesap içerisine girmesi yerinde olacaktır. Nitekim başta Türkiye ve ABD olmak üzere, bölgesel ve uluslararası güçlerden referandum kararına ilişkin tepkiler güçlü bir biçimde yükselmiş, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği paydasında birleşilmiştir. Bu noktada IKBY, referandum kararı ve bağımsızlığının meşruiyeti açısından aradığı dış desteği mevcut durum itibariyle bulabilmiş değildir. Bununla birlikte her ne kadar IKBY, 2003 sorası Irak’ın en istikrarlı bölgesi olarak ifade edilse de IKBY içerisindeki siyasal, ekonomik, idari ve sosyal problemlerin IKBY’nin bağımsızlığı açısından 
ciddi bir engel taşıdığı görülmektedir. Siyasi partiler arası uzlaşmazlığın yanı sıra, parti içi mücadelelerin de dikkate alınması gereken önemli bir husus olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte IKBY açısından en önemli problemlerden biri de ekonomik sıkıntılardır. Ayrıca, IKBY’nin içerisinde temsil ve idari yapılanma problemleri de devam etmektedir. 

Bu noktada belirtilen sıkıntıların ayrıntılı bir biçimde ele alınması, IKBY’nin bağımsızlığı konusunda etkilerinin değerlendirilmesi açısında faydalı olacaktır. 

Partiler arası siyasi mücadele: 2009’a kadar IKBY içerisinde farklı siyasi partiler faaliyet gösterse bile yönetimsel olarak etkin bir pozisyon almadıklarını söylemek mümkündür. Ancak 2009’dan sonra KYB’den ayrılarak kurulan Gorran’ın güçlü bir muhalefet partisi olarak ortaya çıkması ve KYB karşısında iyi bir rakip olmasıyla birlikte, Irak’taki Kürt siyasetinde yeni bir evreye girilmiş ve 2013’te yapılan genel seçimlerle birlikte, daha önceki hükümetlerden farklı olarak, IKBY’de çok partili bir hükümet kurulmuştur. Hükümeti kurma çalışmalarının neredeyse 9 ay gibi bir süre alması, bu süreçten sonra yaşananların bir habercisi olmuştur. Nitekim bu hükümetin kurulmasıyla KDP ve KYB arasındaki stratejik ittifak fiili olarak sona ererken, yeni anayasa çalışmaları ve IKBY’nin yönetim şekli tartışmaya açılmıştır. 

2013 Haziran’ında Mesut Barzani’nin başkanlık süresinin 2 sene uzatılmış olması sorunları çözmezken, 2015 yılında ciddi bir krize dönüşmüş, KDP dışındaki partiler (Gorran, KYB, Yekgirtu, Komala), Mesut Barzani’nin görev süresinin bir kez daha uzatılmasına karşı çıkarak, yeni bir bölge başkanının seçilmesinde ısrarcı davranmıştır. 

Bu konuda bir uzlaşıya varılamamış, daha sonra Gorran ve KYB’nin etkili olduğu Süleymaniye’de başlayan gösterilerin kanlı şiddet eylemlerine dönmesiyle IKBY’deki ortam gerilmiştir. KDP gösteriler nedeniyle Gorran’ı suçlarken, göstericilerin KDP’yi hedef alması sonrasında, Gorran üyesi IKBY Parlamento Başkanı Yusuf Muhammed 

Sadık’ın Erbil’e girişine izin verilmemiştir. Zira IKBY’nin bir bağımsızlık referandumu yapması için dahi yasal olarak IKBY Parlamentosu’nun toplanarak, referandum için bir yasa çıkartması gerekmektedir. Ancak halen IKBY Parlamentosu toplanabilmiş değildir. Referandum ve bağımsızlık kararına ilişkin bir gündemle IKBY Parlamentosu toplansa dahi, karara itiraz eden Gorran ve Komal üyelerinin toplantıya katılmaması muhtemeldir. Bununla birlikte Gorran ve Komal’la birlikte hareket edebilecek farklı grupların ortaya çıkabileceği dikkate alınmalıdır. Mevcut durum itibariyle partiler arasında sorunların çözülmesi için bir çaba olsa da bu sorunların kısa vadede çözülmesi mümkün gözükmemektedir. 

Partilerin iç problemleri: IKBY siyasetinin yürütücü gücü olarak ifade edebilecek üç parti (KDP, KYB ve Gorran) içerisinde de özellikle liderlik boyutunda 
problemlerin olduğunu söylemekmümkündür. Özellikle KYB içerisinde bu durum daha fazla hissedilirken, Gorran ve KDP içerisinde de zaman içerisinde problemler yaşanabileceğini söylemek yerinde olacaktır. KYB içerisinde Celal Talabani’nin rahatsızlığı sonrasında ortaya çıkan birleştirici lider eksikliği, KYB’nin siyasi etkisini sınırlamaktadır. 

Celal Talabani’nin rahatsızlanması sonrası aktif siyasi hayattan çekilmesinin KYB içerisinde bir lider boşluğu yarattığıbir gerçektir. Öte yandan Gorran 
lideri Nevşirvan Mustafa’nın, hayatını kaybetmesi sonrasında Gorran içerisindeki lider eksikliği de gün yüzüne çıkmıştır. Bu durum Gorran’ın geleceği açısında IKBY’deki varlığı için bir problem teşkil edebilecek niteliktedir. Bununla birlikte mevcut durum itibariyle Mesut Barzani’nin aktif siyasi hayat içerisinde olması KDP için sorun yaratmazken, KPD’nin gelecek liderliği için Mesut Barzani’nin oğlu Mesrur Barzani ve IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani arasında bir çekişmenin yaşanabileceği söylenmektedir. 

Yönetimsel problemler: IK-BY’de yaşanan partiler arası ve parti içi problemlerin yanı sıra yönetimsel problemlerin de ciddi bir problem yarattığını söylemek 
mümkündür. 1998’den sonra Irak’ın kuzeyinde oluşturulan KYB ve KDP’nin ayrı ayrı yönetim bölgeleri (Süleymaniye merkezli KYB, Erbil ve Duhok merkezli KDP), 2003’ten sonra IKBY olarak ortaya çıksa bile, kurumsal birleşmenin tam olarak sağlanamadığı söylenebilir. Özellikle peşmergeler, asayiş güçleri ve maliye konusunda IKBY içerisinde ikili yönetim devam etmekte, KDP ve KYB’nin askeri güçleri ve maliye idareleri parti mensuplarınca idare edilmektedir. Yani IKBY’nin askeri gücü olarak ortaya çıkan peşmergelerde iki başlı bir yapı bulunurken, KDP ve KYB’ye ait ayrı asayiş güçleri vardır. Bu da yönetimsel bir problem ortaya çıkarmakta, askeri gücü ya da mali kontrolü olmayan diğer partileri rahatsız etmektedir. 

Bununla birlikte, IKBY’nin yönetim şekli de tartışmaya açılmıştır. 

Özellikle bölge başkanının seçilmesi konusunda ciddi bir tartışma mevcuttur. KYB ve Gorran, IKBY’nin parlamenter bir sisteme sahip olması nedeniyle bölge başkanının parlamento tarafından seçilmesi konusunda ısrarcı olurken, KDP yeni bir başkan seçilse bile bunun halk tarafından seçilmesi konusunda görüş bildirmiştir. 

Bu durum IKBY’nin anayasa problemini de beraberinde getirmektedir. IKBY’nin resmi olarak kuruluşundan itibaren (2003’ten bu yana) 14 sene geçmiş olmasına rağmen halen bir anayasa yazamamış olması, IKBY’de yönetimsel problemler yaratmaktadır. 

Ekonomik Sorunlar: 2003 sonrası ciddi bir gelişmişlik seviyesine ulaşan IKBY, uzun süreden bu yana ekonomik problemlerle uğraşmaktadır. 2003 sonrası Bağdat’tan gönderilen bütçe konusunda sıkıntılar yaşayan ve bu sorunun halen çözemeyen IKBY, her ne kadar kendi çıkarttığı petrolü Irak merkezi hükümetten bağımsız olarak satsa da elde edilen gelirin IKBY’nin giderlerini karşılamadığı görülmektedir. Özellikle petrol fiyatlarının düşmesi sonrasında, IKBY’nin de elde ettiği gelirin azalmasıyla birlikte maaş ödemeleri, şirket ödemeleri ve genel hizmet problemleri ortaya çıkmıştır. Hatta IKBY, en son 2015’in Eylül ayı maaşlarını ödeyebilmiş, geri kalan ayların maaşları ödenememiştir. Halen IKBY’de kamu görevlileri ve memurların ancak dörtte bir maaşı ödenebilmektedir. IKBY’de yatırım yapan pek çok şirket de yaptıkları işlerin karşılığını alamadığı için IKBY’den çekilmiş ve pek çok iş yarım kalmıştır. Bununla birlikte ekonomik kriz nedeniyle, kamu hizmetlerin de tam olarak sağlanamamaktadır. 

Nitekim IKBY yetkilileri ekonomik krizin giderilmesi için ABD ve Avrupa Birliği’nden yardım talep etmektedir. 

Bağdat’la İlişkiler: IKBY ve Bağdat arasında, 2003’ten bu yana bütçe, peşmergeler, idari ve coğrafi bölgeler, petrol satışı gibi temel problemlerin neredeyse hiçbiri net olarak bir çözüme kavuşturulabilmiş değildir. IKBY, Bağdat’tan istediği yüzde 17’lik bütçeyi almakta zorluk çekerken, IKBY’nin Irak merkezi hükümetin bağımsız olarak sattığı petrol de sorun yaratmaktadır. Bununla birlikte IKBY’nin anayasal sınırları dışında (Erbil, Süleymaniye, Duhok) kalan başta Kerkük olmak üzere, Selahaddin, Musul ve Diyala’nın bir kısım topraklarının idari olarak Irak merkezi hükümetine bağlı olmasına rağmen IKBY tarafından kontrol ediliyor olması, IKBY ve Bağdat arasında problemler yaratmaktadır. IKBY’nin özellikle IŞİD’in Haziran 2014’te Irak’ın neredeyse üçte birinde hakimiyet sağlaması sonrasında, IŞİD’le mücadele kapsamında peşmergelerin Irak’ın kuzeyindeki pek çok bölgeyi IŞİD’den geri alarak kontrol etmesi sorunu büyütmektedir. 

Özellikle Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in talimatıyla Kerkük Vilayet Meclisi’nin Kürt üyelerinin aldığı karar sonrasında IKBY bayrağının Kerkük’teki kamu 
binalarına asılması, Kerkük gibi tartışmalı vilayetlerdeki gerginliği arttırmaktadır. IKBY’nin resmi sınırları dışındaki topraklarda sağladığı hakimiyet, bu topraklarda 
yaşayan halk ve silahlı grupların tepkisine yol açmakta, etnik, dini, mezhepsel ve siyasi gerginlikler ve çatışmalar üretmektedir. IKBY’nin planlandığı referandumu 
kendi idari kontrolü dışındaki bölgelerde de yapması, çatışma ve gerginlikleri arttırabilecek niteliktedir. 

Görüldüğü üzere, IKBY’nin bağımsızlığı açısından, Irak’ta IŞİD’in varlığı, Suriye meselesindeki durum, Irak’ın iç yapısı, bölge devletlerinin tutumu ve Katar krizi 
gibi bölgesel gelişmeler, uluslararası aktörlerin IKBY’nin referandum kararı ve bağımsızlığına olumsuz yaklaşımı gibi birçok dışsal faktör dikkate alınmadan dahi, IKBY’nin halen içsel gelişimini tamamlamadığını söylemek yerinde olacaktır. IKBY’nin bir referandum yapsa bile, iç problemlerini gidermeden bağımsızlık ilan etmesi ve bu devletin tanınması yönünde bölgesel ve uluslararası bir destek bulması da zor görünmektedir. 

Bu nedenle IKBY’de ba-ğımsızlık referandumu yapılsa dahi bunun irade beyanından öteye gitmeyeceği aşikardır. IKBY’nin uluslararası desteğin yanı sıra, özellikle bölge ülkelerinin desteğini almadan atacağı her adım, IKBY içerisindeki ayrışmaların ve problemlerin derinleşmesine yol açabileceği gibi, hem Irak’ta hem de bölgede istikrarsızlığı körükleyebilecek niteliktedir. 

IKBY’nin bağımsızlığı meselesinin, etki alanından büyük bir etki yaratacağı dikkate alınarak, IKBY’nin 2003 sonrası elde ettiği kazanımları tersine çevirmeden hareket etmesi bölgesel istikrar açısın-dan önem taşıdığı gibi, Kürtlerin yıllardır elde ettiği kazanımların korunması için sağduyulu bir adım olacaktır. 



ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER, 
ORSAM Araştırmacısı 


***

9 Şubat 2017 Perşembe

MUSUL GÖZLEMLERİ BÖLÜM 2





 MUSUL GÖZLEMLERİ  BÖLÜM 2


< Dicle Nehri’nin tam kıyısında kurulu olan eski Musul’un, şiddet eylemlerini düzenleyenler için bir kaçış noktası olarak görüldüğü söyleniyor. Çünkü bu bölge Dicle Nehri kıyısından başlayıp yükselerek çıkıyor. >

   2000’den fazla sanayi ve ticaret kuruluşunun bulunduğu Ninova’da binlerce yıllık tecrübenin ve alışkanlıkların etkisiyle güçlü bir ticaret kültürü gelişmiştir. Zira Musul’da ticaret oldukça iyi kazandırıyor. Musul Sanayi Odası Başkanı Haluk Avni’nin verdiği rakamlara göre, kamu sektöründe çalışan birinin ortalama aylık geliri 1300 dolar civarında. Özel sektörde ise işçiler 100 ile 120 dolar alıyorlar. Ticaret yapanların ise kazançları 5000 dolar civarında. Yani Musul’da ticaret en önemli gelir kapısı. Öte yandan Musul’da organize sanayi de var. Ancak savaş 
şartları nedeniyle çalışamaz durumda. Yine Haluk Avni’nin verdiği rakamlara göre Musul’da bulunan irili ufaklı 1560’a yakın sanayi işletmesinin yaklaşık yüzde 60’ı işlemez durumda. Bu sanayi tesisleri arasında inşaat sarf malzemeleri, asfalt ve çimento ilk sıralarda yer alıyor. 

Vilayette genç ve dinamik bir nüfus bulunmakta-dır. Özellikle Musul Üniversitesi ’nin varlığı şehri daha dinamik hale getiriyor. Musul Üniversitesi, Bağdat’taki Bağdat ve Munstansariye Üniversitelerinden sonra Irak’ın üçüncü büyük üniversitesi. Üniversitede 25 fakülte bulunuyor. Yaklaşık 30 bin öğrencisi olan Musul Üniversitesinde az da olsa yabancılar da eğitim görüyor. Musul’da görüştüğümüz Musul Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Beyatlı, üniversite ile ilgili ilginç bilgiler veriyor. Beyatlı’nın ifadelerine göre, Musul Üniversitesinde halen Suriye, Ürdün ve Filistinliler eğitim görüyor. Ama bu sayı eskisine nazaran çok azalmış. Saddam döneminde bütün Arap ülkeleri olmak üzere Özellikle Ürdün, Filistin, Suriye ve Lübnan’dan çok sayıda öğrenci varmış. Beyatlı, rejime karşı çıkılmadığı takdirde Irak’ın eskiden güvenli bir yer olduğunu bu yüzden Arap öğrencilerin Irak’ı tercih ettiklerini anlatıyor. Aynı zamanda Saddam Hüseyin döneminde Araplara kolaylık sağlanıyor, ayrıcalık 
tanınıyor ve gelen öğrenciye burs veriliyormuş. Ancak şimdi böyle bir etkileşimin sınırlı düzeyde olduğu söyleniyor. 

Zira Saddam Döneminde Irak Arap Milliyetçiliğinin kalesi durumundaydı. Musul da bu kalenin en yıkılmaz neferi olarak ifade ediliyor. Nitekim 2003’ten sonra ABD’ye karşı direnişte Musul’un bu özelliği açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Direnişin merkezi haline gelen Musul, ABD’nin en büyük askeri kayıplarını verdiği bölgelerin başında geliyor. Hatta bir dönem Musul’a Irak güvenlik güçlerine bağlı hemen hiçbir kuvvet girememişti. 

Özellikle 2005–2007 yılları arasında Musul’da yaşanan çatışmalar, şehre kötü bir etiket yapıştırmıştı. ABD’deki bazı basın yayın organları Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri ilan etmişti. Musullulara göre, bu yakıştırma Musul’a hiç yakışmıyor. Çünkü Musul tam bir kardeşlik şehri olarak biliniyor. Musul’da Arap, Türkmen ve Kürtlerin yanı sıra Yezidi, Şebek, Hıristiyan, Asuri, Gergeriler gibi etnik ve dini azınlıklar da yaşıyor. Her ne kadar El-Kaide tehdidi nedeniyle Hıristiyanların birçoğu Musul’un dışına çıkmış olsa da şehirdeki güvenlik arttıkça geri dönmeye başladıkları söyleniyor. 

Vilayet nüfusunun 3,5 milyon civarında olduğu ve bunun yaklaşık 2 milyonunun merkez Musul’da yaşadığı tahmin edilmektedir. Çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturmakla beraber vilayet etnik ve mezhepsel açıdan heterojen bir nitelik taşımaktadır. 2005–2009 yılları arasında güvenlik sorunu yaşanması nedeniyle uluslararası basında hakkında olumsuz bir tablo çizilen Musul’da son üç yılda güvenlik alanında büyük bir iyileşme yaşanmıştır. Ancak devlet ve belediye hizmetleri halen son derece sınırlı şekilde veriliyor. Elektriğin en fazla günde 4 ila 6 saat arası verilebildiği söyleniyor. 




Dini bir azınlık olan Yezidilerin en eski ve büyük ibadet merkezi olan Lalesh de Musul’da. 

Bunun da zamanı yok. Ara ara verilen elektrik insanlara bir fayda sağlamıyor. Bu yüzden jeneratör kullanımı son derece yaygın. Irak’ın birçok vilayetinde olduğu gibi su problemi yaşanmıyor. Ama halen sokak ve caddeler temizlenmiyor. Cadde ve sokaklardaki çöp yığınları, kentin güzelliği arasında çok kötü bir görüntü yaratıyor. Hemen her ara sokağın girişi kum ya da taş bariyerlerle kapatılmış. Mahalle girişleri polis veya askerlerin kontrolünde sağlanıyor. Halen 12’den sonra sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Zaten akşam 6’dan sonra çok fazla insanı dışarıda görmek mümkün değil. İnsanlar dışarı çıksalar bile Dicle Nehri kenarındaki eğlence mekanlarına gidiyorlar. Burada çeşitli çay 
bahçeleri, parklar ve restoranlar var. Ancak şehir içinde çok fazla insana rastlamak mümkün değil. 

Buna rağmen Musul Valiliği’nin önünden başlayan “Devvase Caddesi” Musul’un diğer cadde ve sokaklarına göre nispeten canlı. Bu caddede Saddam zamanında içkili eğlence mekanları olduğunu öğreniyoruz. Ama şimdi bu mekanlar kapanmış. Özellikle radikal İslami grupların bu cadde üzerinde gerçekleştirdikleri saldırıların bu mekanların kapanmasına neden olduğu söyleniyor. Devvase Caddesi’nde halen patlamalar yaşanıyormuş. Nitekim ziyaretimizden birkaç gün önce bir dükkanın önünde canlı bomba kendini patlatmış. Caddeden geçerken Türkiye’deki belediye büfelerine benzer küçük bir dükkanın önündeki dünya starı bir sanatçının konserine girmeye çalışan insanların verdiği görüntü gibi 
bir kalabalık dikkat çekiyor. Bu kalabalığı sorduğumuzda, bu dükkanın Musul’da içki satan birkaç dükkandan biri olduğunu öğreniyoruz. 

<  ABD’deki bazı basın yayın organları Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri ilan etmişti. Musullulara göre, bu yakıştırma Musul’a hiç yakışmıyor. Çünkü Musul tam bir kardeşlik şehri olarak biliniyor. >

Vilayet, Türkiye açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Tamamı Türkmenler den oluşan Irak’ın en büyük ilçesi Telafer’i barındırması, vilayet geneline yayılmış yaklaşık 400.000 civarındaki Türkmen nüfusu, Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlüğü arasında tampon bölge oluşturması gibi faktörler Musul’un Türkiye açısından stratejik önemini artırmaktadır. Bu nedenlerle, Musul ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmayı hak etmektedir. 

3 Kasım 2011’den beri THY, İstanbul-Musul arasında haftada dört sefer uçuyor. THY, Musul’a uçan tek havayolları, dünyaya açılan kapısı. İstanbul’dan Musul sadece iki saat. Bu ortak geçmişten dolayı Musul’daki tek yabancı misyon 1943’den beri Türkiye Cumhuriyeti Musul Başkonsolosluğu. Musul’un Sağ Yakasında, Musul Havaalanına çok yakın bir noktada. Havaalanı pistlerinin uç noktası Musul Başkonsolosluğu’nun bulunduğu mahallenin sınırına dayanıyor. Bahçesi gül kokan başkonsoloslukta korku yok, huzur var. Yabancı bir ülkede 
bulunma havası yok. Başkonsolos Ahmet Yazal, genç ve dinamik. Ama en önemli özelliği insan-cıl olması. Başkonsoloslukta her sabah uyandığınızda uzun ince masada bütün konsolosluk mensupları ile hep birlikte kahvaltı ediyorsunuz. Kahvaltı da bir bakıyorsunuz Musul Vilayet Meclisi’nden bir siyasetçi sizinle oturup çay içiyor, gülüyor, şakalaşıyor. Bu süreç gece yatana kadar devam ediyor. Kimi zaman sofrada, kimi zaman bahçede çardakta, kimi zaman toplantı masasında… Konsolosluğun kapısı herkese açık. Araplar, Kürtler, Türkmenler, Yezidiler, Asuriler, Şebekler… Din, dil, etnik, mezhep ayrımı yok. Birlikte sohbet ediliyor, birlikte sofra paylaşılıyor, birlikte futbol oynanıyor. Başkonsolosluğun 
kapısı fakirlere de ardına kadar açık. Kapıyı çalan gözlerinden hasta iki Musullu fakir bekletilmeden Türk-Irak Göz Hastahanesi’ne sevk ediliyor ve ücretsiz tedavi ediliyor. Amerikalılar Kasım 2011’de Musul’da bulunan askeri
üssü boşaltırken, her şeylerini götürmüşler. Sadece, üssün papağanını bırakmışlar. O’na da başkonsolosluk sahip çıkmış. ‘Şakir’ adını takmışlar. 

İngilizce bilen Şakir, Şimdi Türkçe konuşuyor. 

23 Nisan’da Musullu çocuklara Başkonsolosluğun kapıları açıldı. Hediyeler verildi. Bahçede koşturan çocukların seslerine Başkonsolosluğun kadrolu güvercinlerinin sesleri karıştı. O arada Ahmet Yazal’a Ankara’dan e-mail geldi. Yazal’ın gözlerinden çocuklarının ilk defa konsere gitmesinden ve onların keyif almasından duyduğu mutluluk okundu. 

Musul’da günlük hayat ile şiddet iç içe. 13 Nisan’da Musul Başkonsolosluğunun konvoyuna bombalı saldırı da bulunuldu. Olay büyütülmedi. Ne Irak ne de Türk basınında yer aldı. Çünkü “mektup başlığından belli olur” der bir Mısır atasözü. 15 Nisan’da da Almanlarla Hollandalıların Kerkük Üniversitesi ile birlikte düzenlediği “Şiddete Hayır” adlı konferans kana bulanmıştı. Kerkük’teki konferansı Türkiye düzenlemedi ama yaralılara sahip çıkan yine Türkiye oldu. Musul Başkonsolosluğu ambulanslarla yaralıları Türkiye’ye sevk etti. 

Musul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ubeyd Said Deveci’de Aralık 2010’da uğradığı silahlı saldırı sonucu başından ve boynundan 3 kurşunla yaralanmıştı. Rektör Prof. Dr. Deveci, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ambulans helikopterle Musul’dan alınıp Ankara’da tedavi görmüştü. 

Bu yaralanmadan sonra Prof. Dr. Deveci’nin sesi kısık ama yüreği daha güçlü. Türkiye, 2003’den beri binlerce Iraklı yaralıyı hem karayolu ile hem havayolu ile Türk hastanelerine taşıdı. Ücretsiz tedavi etti ve tekrar Irak’a yolladı. Yaralıların etnik, dini ve mezhepsel miktarlarını merak ettik. 

Böyle bir ayrım yapılmamış. Sadece, ‘Iraklı’ ortak adıyla liste tutulmuş. Ayrım yok. 




Dicle Nehri üzerinde Osmanlı zamanında inşa edilmiş şimdi yıkılmış olan Taşköprü ve yerine yapılan Demir köprü. 

Musul’da Siyasi Gözlem: Musul’daki Dönüşüm Irak Siyasetine Yansıyor
Musul, Parlamentoda 31 Milletvekili (3 tane de azınlık kotası bulunmaktadır) ile temsil edilmekte ve 68 milletvekiline sahip Bağdat’ın ardından ikinci sırada gelmektedir. Musul, tartışmalı bölgeler olarak bilinen ve Kürtlerin hak iddia ettikleri Sincar, Tilkeyf, Hamdaniye gibi yerleşim birimlerini barındırması, direnişçilerin çoğunluğunun Musul vilayetine üslenmiş olması ve halen El Kaide’nin en güçlü olduğu şehirlerden biri olması gibi nedenlerle siyasi tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Irak’ta olası bir çatışma senaryosunda Kerkük ön plana çıkmakla beraber, Musul bölgesi de Araplar ve Kürtler arasında gerginliğin sıcak çatışmaya dönüşme ihtimalinin en güçlü olduğu vilayet olarak söyleniyordu. Ancak şimdi durum değişmiş. 

<  Musul’daki tek yabancı misyon 1943’den beri Türkiye Cumhuriyeti Musul Başkonsolosluğu. Konsolosluğun kapısı herkese açık: Din, dil, 
etnik, mezhep ayrımı yok. Birlikte sohbet ediliyor, birlikte sofra paylaşılıyor. >

2003’ten sonraki süreç içerisinde Musul’daki yerel siyasetin en temel belirleyicisi Sünni Arap gruplar ve Kürt gruplar arasında yaşanan mücadele olmuş, bu mücadele zaman zaman çatışmaya kadar varmıştı. Sünnilerin hem Irak’taki genel siyaseti hem de Musul’daki yerel siyasi yapıyı boykot ederek siyasi süreçte yer almamaları nedeniyle Kürt grupların Musul’da 2009 seçimlerine kadar etkin oldukları biliniyor. 2009’daki yerel seçimlerde kurulan Sünni Arapların ağırlığını oluşturduğu Hadba Listesi’nin Musul’da büyük ağırlığı elde etmeleri ve Kürt grupların politikalarına karşı koymaları nedeniyle siyasi ortam gerilmişti. Özellikle Kürtlerin tartışmalı bölgelerdeki kontrolü, Musul vilayet yönetiminin bu 
bölgelere yoğunlaşmasına sebebiyet vermiş ve kriz noktaları ortaya çıkmıştı. Ancak şimdi Musul siyasetinde bir dönüşüm yaşanıyor. 

2011’e kadar süren gergin durum, Şii grupların Irak siyasetindeki genel hakimiyetini giderek pekiştirmelerinin yanı sıra, Başbakan Nuri El-Maliki’nin 
iktidarını tekelleştirmeye yönelik attığı adımlar, Kürt ve Sünni grupları birbirine yakınlaştırmış. 

Bu yakınlaşmanın en somut örneği Musul’da yaşanmış ve vilayet yönetimini elinde bulunduran Nuceyfi grubu, Kürt gruplarla anlaşmış. Bunun sonucunda vilayet meclisini boykot eden Kürt Listesi üyeleri, meclis çalışmalarına geri dönmüş. Ancak bu anlaşma Hadba Listesinin parçalanmasına sebep olmuş ve bazı gruplar listeden ayrılmış. Yapılan görüşmelerde Nuceyfiler ve Kürt grupların ortak tehdit algılamalarının olduğu görülüyor. 

Bu doğrultuda aralarında sorun bulunan iki tarafın birbirlerine farklı yaklaştığını ve birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anladıkları, iki taraf 
arasında siyasi çıkarlar bulunduğu söyleniyor. 

Özellikle bu tehdidin Nuri El-Maliki’den geldiği açıkça görülmektedir. Bu nedenle, küçük sorunlar üzerindeki tartışmalar ertelenmiş, özellikle tartışmalı bölgelerdeki sorunlar üzerinde mücadele ederken, büyük parçaların bile kaybedilebileceğinin farkına varılmış. Buradan hareketle Kürt gruplar ile bir takım Sünni gruplar Irak genel siyasetinde de ortak tavır almaya başlamıştır. Özellikle Sünni grupların eski güçlerine ulaşmak için Kürtlerle işbirliği yaptığı ve Irak siyaseti içerisindeki etkilerini kullanmak istediği görülüyor. Buna karşılık olarak da Nuri El-Maliki’nin tartışmaları mezhepsel düzeye çekmeye ve bu yolla Şii grupları birleştirmeye çalıştığı yönünde adımlar attığı söylenebilir. 

Kürtler ile Hadba Listesi arasındaki ittifak sonucu, Hadba Listesinden ayrılan grupların da Nuri El-Maliki’ye yakınlaşıyor. Özellikle Maliki’nin Hadba’dan ayrılan Abdullah El-Yaver grubu ile yakınlaştığı söylenebilir. Zira Yaver grubu Musul’da Nuceyfilerden sonra en etkili grup. Hatta Yaver grubunun, Kürtlerin projesini engellediği biliniyor. Kürtlerin, Yaverlerin etkili olduğu Rabia bölgesine girmek istediklerini ancak kontrol edemediklerini, hatta bu meselenin silahlı çatışmaya kadar yaklaştığını, ama ABD’nin bu bölgeye girerek çatışmayı engellediği de söyleniyor. 

Nuceyfi grubu ile Kürt Listesi arasında yapılan ittifak sonucu bazı komisyonlar Kürtlere verilmiş. Burada Musul Vilayet Meclisindeki mevcut Kürt Listesi’nin 11 üyesinin 8’inin Yezidi, 1’inin de Gergeri olduğu akıllarda tutulmalıdır. Ancak KDP ve KYB’nin Musul Vilayet Meclisine döner dönmez 140. 

Madde ile ilgili komisyon başkanlıklarını aldığını, komisyonlarda daha çok KDP’lilerin yer aldığı görülüyor. 

<   Hadba Listesinin artık dağıldığı en çok konuşulan konu. Musullulara göre şu an için aynı büyüklükte bir koalisyonun yeniden oluşması 
mümkün değil. Yeni oluşan kamuoyunun düşüncesi, Musul’un gerçek vatansever siyasi akımlara ihtiyacı olduğu yönünde. >

Öte yandan Musul Vilayet Meclisinde 3 sandalyesi bulunan İslam Partisinin her şeye rağmen Vilayet Meclisi çalışmalarına gireceği, ancak komisyonlarda 
yer almayacağı açıklanmış. Bu anlamda Hadba Listesinden ayrılan Sünni gruplar arasında da bir birliktelik olduğunu söylemek güç. Hadba Listesinin de içinde yer aldığı Iraki-ye oluşumu içerisinde Salih El-Mutlak ve Cemal Kerbuli’nin grubu ile Nuceyfi ve Rafi İsavi’nin grubu da ayrışmış durumda. Salih Mutlak ve Cemal Kerbuli’nin Irak genelinde siyaset yapması planlanan yeni bir oluşum kurma içerisinde oldukları söyleniyor. 

Diğer taraftan Nuceyfilerin Musul ve çevresindeki kasabalarda etkisiz olduğu da Musul siyasetinde konuşuluyor. Şimdi Nuri El-Maliki Musul genelinde bulunan 16 bürosu ile aktif olma çabasında. Nuri El-Maliki’nin bu bürolar vasıtasıyla etkili olmaya çalıştığı, halka maddi imkanlar sunduğu belirtiliyor. Bu açıdan aşiretlerin rolü ön plana çıkıyor. Aşiretlerin son dönemde Musul’da aktif siyasete katılma yönünde bir eğilimleri olduğu biliniyor. Özellikle Ubeydi aşiretinin hareketlenmesi oldukça önemli görülüyor. Ubeydilerin yeni bir siyasi hareket kurmaya çalıştıkları da söyleniyor. Musul ve çevresinde Ubeydi aşiretine bağlı 350 bine yakın nüfusun yaşadığı biliniyor. 

Nihayetinde Hadba Listesinin artık dağıldığı en çok konuşulan konu. 
Musullulara göre şu an için aynı büyüklükte bir koalisyonun yeniden oluşması mümkün değil. Etil Nuceyfi’nin de aynı büyüklükte bir grup kurabilecek bir lider rolü oynayamayacağı düşünülüyor. Musul’da artık büyük bir kamuoyunun ortaya çıktığı söyleniyor. Bu kamuoyunun düşüncesi Musul’un gerçek vatansever siyasi akımlara ihtiyacı olduğu yönünde olduğu belirtiliyor. Geçmişteki hatalardan ders çıkarmaya çalışan ve ilkeleri olan bir siyasi topluluk kurulması yönünde çabaların olduğu biliniyor. 

Özellikle Iraklılık kimliğinin ön plana çıkarıldığı milliyetçi akımların Musul’da taban kazanmaya başladığı söylenebilir. Nitekim Nuri El-Maliki’nin de milliyetçi söylemlere dayandığı ve bu nedenle Kürtlere karşı çıktığı ifade edilebilir. Nitekim Nuri El-Maliki’nin 8 Mayıs’taki Kerkük ziyareti de buna dayandırılmaktadır. Buradan hareketle Musul’dan başlayan kıvılcımın Irak’ta siyasetin ateşini yeniden alevlendirdiği ve yeni dinamikler ortaya çıkardığı son dönemdeki gelişmelerle görülüyor. Yani Musul, Irak’ın Bağdat’tan sonra en büyük ve şehri olmakla kalmıyor, Bağdat gibi Irak siyasetini de etkiliyor. 

Bu Yüzden Musul’u iyi anlamak gerekiyor. 

http://www.orsam.org.tr/files/OA/42/7hasankanbolat.pdf


***

MUSUL GÖZLEMLERİ BÖLÜM 1



MUSUL GÖZLEMLERİ  BÖLÜM 1


Asuriler döneminde kalma kanatlı boğalar Musul’un en önemli simgelerinden. 





Asuriler döneminde kalma kanatlı boğalar Musul’un en önemli simgelerinden. 
Musul Gözlemleri Mosul Observations 


Hasan Kanbolat 
ORSAM Başkanı 
Yrd. Doç. Dr. Serhat ERKMEN 
ORSAM Danışmanı, Ortadoğu - Ahi Evran Üniversitesi 
Bilgay DUMAN 
ORSAM Ortadoğu Uzmanı 



  < Musul, 11. yüzyılda Büyük Selçuklulardan beri Türklerle bin yıldır huzur içinde birlikte yaşıyor. Yabancılara karşı birlikte direniyor ve dayanışıyor. Zaten Musullulara göre Musullu olmak bir ayrıcalık. >

Irak’ı Anlatan Şehir: Musul 

Irak’ın kuzeybatısında yer alan Ninova (Musul) Vilayeti, Türkiye ve Suriye sınırında yer almaktadır. Suriye ile uzun bir sınırı paylaşan Ninova 
Vilayeti’nin merkezi Türkiye sınırına yaklaşık 100 km. uzaklıktadır. 9 ilçe ve 21 nahiyeden oluşan Ninova Vilayeti genellikle vilayetin merkezi olan Musul’un adından ötürü Musul Vilayeti olarak da bilinmektedir. Musul’un adı Saddam Hüseyin döneminde Ninova olarak değiştirilmiştir. 

Yunus Peygamberin şehri olarak da anılmaktadır. Yunus Peygamber’in Türbesi Musul’da bulunmaktadır. Yunus Peygamber Tepesi olarak anılan bölgede bulunan türbe, aynı zamanda “Tövbe Tepesi” olarak da bilinmektedir. Tarihi çok eski zamanlara dayanan Musul’da ilk yerleşimler M.Ö. 850’li yıllara dayanmaktadır. Asuri Kralı Asurbanipal’in Asurlular Devletinin başkenti olarak seçtiği Nemrut, bugünkü Musul topraklarını içerisine almaktadır. Musul Asurlular zamanında Anadolu toprakları ve Suriye ile Pers toprakları arasında bir köprü ve geçiş noktası olmuştur. Daha sonrasında Osmanlı Devletinin de merkez ve stratejik vilayetlerinden biri olmuştur. Nitekim bu stratejik önemi nedeniyle 
Osmanlı Devleti’nin yıkılışının ardından bu bölgeyi işgal eden ve daha sonra kendi mandası altında Irak Devleti’ni kuran İngiltere ile Musul’un 
aidiyeti konusunda anlaşılamamış, mesele Milletler Cemiyetine bırakılmıştır. Ancak burada da bir sonuç alınamamış ve 1926’da yapılan Ankara 
Anlaşması sonucu Musul, İngiliz mandası altındaki Irak’a bırakılmıştır. Bu dönemden sonra da Irak’ın en önemli vilayetlerinden biri olma konumunu 
sürdürmüştür. 

Irak’ta 2003’teki ABD işgalinin ardından, Musul yine gündemin ilk sıralarında olmuştur. 

Musul’u dünyanın en tehlikeli şehri ilan etmişti. Afganistan’dan bile daha tehlikeli ilan edilen Musul’u ve Musulluları iyi tanımak gerekiyor. 

Washington’dan bakarak Musul anlaşılmaz. Musul, tarihinin hiçbir döneminde işgalcilere kucak açmamış. Zorbalıktan hoşlanmamış. Sonuna kadar direnmiş. Direnişin adına ‘terör’ de dahil ne denirse densin sonuna kadar direnmiş. Moğollara da direnmiş, İngilizlere de Amerikalılara da. Bunun yanında Musul, dostlarını hiç unutmamış. Dostlarına her zaman kucak açmış. 11. yüzyılda Büyük Selçuklulardan beri Türklerle bin yıldır huzur içinde birlikte yaşıyor. Yabancılara karşı birlikte direniyor ve dayanışıyor. Zaten Musullulara göre Musullu olmak bir ayrıcalık. 

Musul direnişinin sembollerinden biri de Dicle Nehri. Türkiye’den Irak’a girerek, Fırat Nehir ile birleştikten sonra Irak’ın güneyinde Şattül Arap’ta denize dökülen Dicle Nehri, Musul şehrine hayat veriyor. Musullulara göre Dicle demek Musul demek. Binlerce yıldır tarihi ticaret yollarının kesiştiği bir şehir olan Musul’un içinden geçen Dicle Nehri şehrin yaşam kaynağı. Geçmişten beri neredeyse Musul halkının tek eğlencesi olan ve geçtiği yerlere hayat veren ve doyulmaz doğal güzellikler oluşturan Dicle Nehri şehirdeki tarım faaliyetlerinin de temelini oluşturuyor. Dicle Nehri’nin sağladığı su kaynağının yanı sıra büyük sulama kanalları sayesinde geniş tarım alanlarına sahip olan Ninova Vilayeti’nde 

19.000 km²’lik bir tarımsal alan bulunduğundan söz ediliyor. Öte yandan Dicle Nehri, iki farklı Musul şehri ortaya çıkarmış. Musullular, şehri tarif ederken 
Musul’un sağ ve sol yakası olarak belirtiyorlar. Dicle Nehri’nin Irak’ın kuzeyinde güneyine akış yönü bu tarifi ifade ediyor. Yani Dicle Nehri’nin akış yönüne göre sağ tarafı “ Sağ Yaka ”, sol tarafı “ Sol Yaka ”. Musul’un asıl tehlikeli bölgesi eski  Musul olarak da bilinen “ Sol Yaka ”.



Yunus Peygamber’in Türbesi Musul’da bulunmakta ve şehir Yunus Peygamberin şehri olarak da anılmaktadır. 

   2005–2007 arasında bu bölge ölüm şehri olarak da anılıyormuş. Bu dönemde genel olarak Musul’un her bölgesinde olmakla birlikte özellikle “Sol Yaka”daki 
caddelerde 6’dan sonra kimsenin dışarıya çıkmaya cesaret edemediği söyleniyor. “Sol Yaka”da bulunan Masarif Caddesi, Belediye Caddesi gibi bazı caddeler de “ölüm caddesi” olarak isimlendirilmiş. 

Aynı şekilde “ Sağ Yaka ”da da Bağdat Yolu ve El-Vahde bölgelerinde “ Ölüm Bölgeleri ” olarak adlandırılmış. Ancak “ Sağ Yaka ”da güvenlik sol yakadan daha iyi. Aynı zamanda “ Sağ Yaka ”da yapılan yatırımların arttığı söyleniyor. 




Nureddin Zengi tarafında inşa ettirilen ve Al-Hadba (Kambur) adıyla anılan 52 metrelik tuğla minare ilk İslami eserlerden. 

Güvenlik nispeten düzelmekle birlikte “Sol Yaka”da şiddet eylemlerinin devam ettiği söyleniyor. 
Buranın en büyük özelliği eski Musul’un burada kurulu olması. Sokakları son derece dar ve evler birbirine çok yakın. Bu bölgeyi iyi bilen şiddet yanlıları burayı oldukça işlevsel kullanıyor. Dicle Nehri’nin tam kıyısında kurulu olan eski Musul’un, şiddet eylemlerini düzenleyenler için bir kaçış noktası olarak görüldüğü söyleniyor. Çünkü bu bölge Dicle Nehri kıyısından başlayıp yükselerek çıkıyor. 

ABD askerlerinin bile bu bölgeye operasyon yapmaya çekindikleri, çok sayıda ABD askerinin burada hayatını kaybettiği söyleniyor. Aslında burası Musul’un ilk kurulduğu yer. Yani ilk yerleşim yerleri Musul’un “ Sol Yakası ”nda kurulmuş. Bu bölgede eskiden Musul’un en büyük ailelerinin oturduğu, ancak özellikle 2003’ten sonra buralardan gittikleri biliniyor. Burada eski dönemde yaşayan ailelerin “ gerçek ” Musullu oldukları söyleniyor. Zira Musul’da Araplar ile Musullular (yerel dilde Muslavi deniyor) birbirinden farklı. Musullu denildiği 
zaman Musul’un eski ailelerinin mensupları akla geliyor. Öte yandan “Musullu” olmak Musul içerisinde bile bir ayrıcalık olarak görülüyor. 

Musullu, zenginlik, kültürlülük, köklü ve büyük aile adabına sahip olmak anlamında kullanıyor. Yani yerli Musul ailelerine göre Musul’un kırsal kesiminde yaşayanlar “ Musullu ” değil, 

“Arap”. Burada “Arap” ikinci sınıf vatandaş gibi söyleniyor. “Musullu” aileler eski Musul’dan göç etmelerine rağmen halen izleri duruyor. Zira her ailenin yaşadığı mahallede kendi adına camisi olduğu biliniyor. Bu camilerin varlığı günümüzde de devam ediyor. Cömert, Celili, Sabuncu, Hadidi, Dabbağ, Nakip gibi aileler, Musul’da en çok bilinen aileler. Eski Musul’dan ayrıldıktan sonra bu ailelerin Musul’un çeşitli semtlerine dağıldıkları söyleniyor. Ancak Musul’un “Sol Yakası”nda bulunan ve bu bölgenin en elit semti olarak anılan Maliye Mahallesinde, “Musullu” aileler halen varlığını sürdürüyor. Zaten bu mahalleye girildiğinde Musul’un diğer bölgelerinden daha farklı olduğunu hemen anlıyorsunuz. Sokakları daha temiz ve düzenli. Evlerin daha lüks ve büyük oldukları açıkça görülüyor. 

Eski Musul’dan bahsederken, Musul’un tarihi eserlerine de değinmek şart. Farklı dönemlere ait eserler Musul’un birer simgesi haline gelmiş. Yunus Peygamber Türbesi ve Tepesi’nin yanı sıra, Asuri, Sümer, Pers, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait çok sayıda tarihi eser bulunuyor. Milattan sonra 640 yılında Halife Hz. Ömer Musul’u fethettikten sonra Nureddin Camii, Umeyye Camii inşa edilmiş. Bunlar Musul’daki ilk İslami eserler olarak sayılıyor. Ayrıca Nureddin Zengi tarafında Umeyye Camii’nin yanına inşa ettirilen ve Al-Hadba (Kambur) adıyla anılan 52 metrelik tuğla minare bulunuyor. Bu minare Musul’un en önemli simgelerinden bir haline gelmiş. Minareye Al-Hadba denmesi, minarenin eğimli olmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda Asuriler döneminde kalma kanatlı boğalar da Musul’un en önemli simgelerinden. Ayrıca Nemrud’un Sarayı da burada bulunuyor. Nemrud, Büyük Mezopotamya Devleti’nin kendine tanrısallık atfeden en bilinen kralı. Dini bir azınlık olan Yezidilerin en eski ve büyük ibadet merkezi olan Lalesh de Musul’da. Eski Osmanlı çarşısı Bab-ı Saray sizi bir Anadolu şehrindeki tarihi çarşılara götürüyor. Çarşıya girdiğinizde baharat ve kahve kokusu içinize işliyor. Tabii Musul’un Osmanlı Taşköprüsü’nün yerine yapılan Dicle Nehri üzerindeki “ Demir köprü ”sü de bir simge haline gelmiş. 

Güvenlik sorununun büyük ölçüde çözüldüğü Musul, tarihi ve kültürel açıdan bir merkez olmasının yanı sıra önemli bir ticaret merkezi olagelmiştir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***