27 Mayıs Darbesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Mayıs Darbesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2019 Cumartesi

Darağacına Giden yolda, Edebiyatın Adnan Menderes Sessizliği,

Darağacına Giden yolda, Edebiyatın Adnan Menderes Sessizliği,


17.09.2019  02:58 
Güncelleme: 17.09.2019  08:05


Son yüz yılda ülkemizde yaşanan siyasal, kültürel, sosyal değişim ve dönüşümler edebiyatımıza da yansımıştır. 

 1890’lardan Cumhuriyet’in ilanına kadar Doğu-Batı çatışması, yenilik, alafrangalık işlenirken, 1923’ten itibaren Cumhuriyet ideolojisi doğrultusunda eserler verildi. 1950’de Demokrat Parti iktidarıyla birlikte, özgürlük, halk hareketleri, köy ve köylünün sorunları; 1960’larda işçi sorunları, 1970’lerde ideolojik sınıf savaşları, 1980’lerde bireysellik, yalnızlaşma, cinsellik; 1990’larda postmodern konular, 2000’lerden sonra fantastik sanat-edebiyatın konuları olur. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, tek parti iktidarı, Demokrat Parti iktidarı, 27 Mayıs Darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 Darbesi’nin izleri sürülerek bile sanat-edebiyatımızın ne anlattığı ortaya konulabilir. Batılılaşma sancısı, Kurtuluş Savaşı, Anadolu yüceltmesi, modernleşme, işçi sömürüsü, köy romanları, kent yalnızlığı, cezaevi romanları, kadının özgürlük arayışı, köyden kente göç, ideolojik çatışmalar, darbeler başlıkları altında da edebî serüvenimiz incelenebilir... 

Öyküleri ve öykü üzerine yazdığı kitaplarla Türk yazın hayatının kayıt defterlerini tutan usta yazar Necip Tosun, Adnan Menderes’in dramı etrafında, Türkiye’de darbe dönemlerinin edebiyat anlayışını Star için değerlendirdi… 


DOĞAL SÜRECİN DIŞINDA 

Son iki yüz yılda, yaşadığımız coğrafyada derin, sarsıcı, değişim ve dönüşümlere şahit olundu. Gerek teknolojik gelişmeler gerekse ortaya konan toplumsal, siyasal, kültürel projeler sonucu, ülke insanı belki doğal süreçte uzun bir döneme sığacak değişimi/dönüşümü çok kısa bir zaman diliminde yaşamak durumunda kaldı. Doğal süreç “kısaltılınca” ve doğallıktan çıkılınca, ortaya, trajik, yaralayıcı sonuçların çıkması kaçınılmazdı. Sindirilememiş dayatmaların marazi hâlleri her alanda tezahür etti. Bu çarpık değişimden herkes payına düşeni aldı: Birey, toplum, kurumlar, zihniyet... İlerleme, gelişme, modernleşme, makineleşme, çağdaşlık, adı ne olursa olsun, bu süreç beraberinde pek çok çelişkiyi/çatışmayı da doğurdu. 

İşte o çok bildik deyimle “çağın tanığı” olan sanatçının bu yaşananlardan etkilenmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Ülkemizde pek çok sanatçı eserlerinde bu değişimi yansıttı. Ortaya kalıcı ve nitelikli eserler yanında ucuz, ideolojik saplantılarla yüklü ürünler de çıktı. Bu bağlamda 27 Mayıs Darbesi çerçevesinde üretilen sanat-edebiyat ibretliktir. 

SEÇ BEĞEN AL DARBELER!,

12 Mart ve 12 Eylül müdahale ve darbeleri edebiyat kanonunca mahkûm edilip üzerlerine onlarca öykü, roman, şiir kaleme alınmasına rağmen 27 Mayıs 1960 Darbesi için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bir anlamda edebiyat kanonu özgürlük mücadelesi olarak gördüğü 27 Mayıs Darbesini açık bir şekilde  alkışlamış,desteklemiş ve övmüştür. 1960 Darbesini alkışlayan edebî-kültürel kanon 12 Eylül Darbesinin davetçisi, hazırlayıcısı olmuştur. Bu darbeden en fazla zararı kendisi görmüş olsa da bu tutumuyla darbeleri meşrulaştırmıştır. 

YETERİNCE İŞLENMEDİ, 


27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası yaşanan dramatik olaylar ne yazık ki sanat-edebiyatta yeterince işlenmemiştir. Kaldı ki darbeyi Menderes’in hak ettiği yönünde bir algı bile oluşturulmuştur. Bu romanlarda/öykülerde halkın oylarıyla seçilen Menderes açıkça “diktatör” olarak suçlanırken, iktidara karşı yapılan gösteriler, öğrenci olayları desteklendi. Polis halka ve öğrencilere zulmederken, darbeci asker övülür, asker ve öğrenci kardeş olur. Baskı ortamı, kurulan tahkikat komisyonları eleştirilerek darbe aklanır.  Sonuç olarak sol edebiyat 27 Mayıs 1960 Darbesini tümüyle destekleyici tutum takınırken, farklı kesimler yaşanan dramı eserlerinde yeterince gündeme getirememişlerdir. 

Bugün 17 Mayıs… Başbakan Adnan Menderes’in 1961 yılında idam edilişinin 58. yıl dönümü. 

Türk edebiyatında nitelikli yazarların 1960 Darbesine ve Menderes’in dramına bakışı insanı hayrete düşürecek nitelikte. 

27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası yaşanan dramatik olaylar ne yazık ki sanat-edebiyatta yeterince işlenmedi. 12 Mart ve 12 Eylül müdahale ve darbeleri edebiyat kanununca mahkum edilip üzerlerine onlarca öykü, roman, şiir yazılmasına rağmen 1960 darbesi için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Kaldı ki darbeyi Menderes’in hak ettiği yönünde bir algı bile oluşturuldu. 

Bu romanlarda/öykülerde halkın oylarıyla seçilen Menderes açıkça “diktatör” olarak suçlanırken, iktidara karşı yapılan gösteriler, öğrenci olayları desteklendi.

Edebiyat kanonu özgürlük mücadelesi olarak gördüğü 27 Mayıs Darbesini açık bir şekilde destekledi. 1960 Darbesini alkışlayanlar 12 Eylül Darbesinin davetçisi, hazırlayıcısı oldu.  

1960 Darbesi Ağırlıklı olarak Sanat-Edebiyat eserlerinde alkışlanıp, övüldü. 



YA TANPINAR’A NE DEMELİ? 

Nitelikli kimi yazarların 1960 Darbesine ve Menderes’in dramına bakışı insanı hayrete düşürür. Bu isimlerin başında Ahmet Hamdi Tanpınar gelir. Tanpınar’ın hayatındaki en dramatik olaylardan biri 1960 Darbesi karşısındaki tutumudur. Tanpınar’ın insana, olaylara bakışı düşünüldüğünde hiçbir şekilde kendisinden beklenmeyecek sertlikle darbeyi desteklemesi, hatta Yassıada’da tutuklu bakanlara yapılan işkenceyi sevinçle karşılaması hele Menderes’in idamı sonrası bunu hak ettiğini yazması eser ve yazar çelişkisinin dramatik örneği olur. Günlük’lerinde “Samet Ağaoğlu dışında Yassıada’da acıdığım tek kişi yok” diyecek ve “bu Pazar, İsmet Paşa’da idim” diye de ekleyecektir. Tanpınar’a göre Milli Birlik Komitesi “Bizi Adnan Bey’den ve bütün bir çeteden kurtarmıştır.” Ardından ekler: “Bu adamlara minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar. Vatan temizlendi.” Hatta işkenceleri normal görür, hoşuna gider: “Yassıada milletin alakasının toplandığı yer. Herkesin Samet’te ve Zorlu’da bir hıncı var. Hemen herkes hazla dövüldüklerini hikâye ediyor ve mesut oluyorlar. 
Benim de Zorlu için hoşuma gidiyor.” 


Bir başka yerde de görülen davalarda hukukun içinde kalınmasına üzülür. Daha ağır ve sert cezalar verilmesini arzular. Daha da ileri giderek ihtilalin kansız olmasının bu sonucu doğurduğunu belirtir: “Bence kansız ihtilal yapmaktansa hiç yapmamak evlâdır.” 

ŞAŞKINLIK VERİCİ TUTUM



20 Eylül 1961 tarihli günlüğünde bir başbakanın ve iki bakanının asılmasının resmini gazetede gören bir sanatçının yazdıkları şaşkınlık vericidir: “Adnan Bey’in ve bir iki gün evvel iki arkadaşının gazetelerdeki resimleri... Zavallı budala. Kaç defa İsmet Paşa kendisine fırsat vermişti. Başında bu kadar sevilen adamdı, ki bu sevgi yüzünden bir aziz olabilirdi. Meğer bütün bu adamlar, bu iş, aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlar gibi bekliyormuş. Politika… 
Halk Partisi’nin en menfur adamı bunların yanında ister istemez evliya kalır. 
Bu demektir ki her şey rejimde, sistem ve şirazede dir. İsmet Paşa şiraze adamdı.” Aslında Tanpınar’ın bu tutumu genel olarak dönemin yazar ve aydınlarının ortak konumunu ortaya koymaktadır. Bu anlamda 27 Darbesinin ve Menderes’in dramının hakkıyla edebiyata yansımamasını normal karşılamak gerekir. 


DARBE DÖNEMi ROMANLARI 



27 Mayıs dönemini yansıtan romanlar olarak; 
1961’de Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği, 
Aziz Nesin’in Zübük’ü, Attilâ İlhan’ın 1963 tarihli kitabı 
Kurtlar Sofrası, Samim Kocagöz’ün İzmir’in İçinde (1973),  Erol Toy’un Kördüğüm (1974), 
Vedat Türkali’nin Bir Gün Tek Başına (1974), yine Attilâ İlhan’ın Bıçağın Ucu (1973), 
Sırtlan Payı (1974) ve 
Yaraya Tuz Basmak (1978), 
Sevinç Çokum’un Karanlığa Direnen Yıldız (1996), 
Yılmaz Karakoyunlu’nun Yorgun Mayıs Kısrakları (2004), 
Nilüfer Kuyaş’ın Yeni Baştan (2007) anılabilir. 


https://www.star.com.tr/guncel/daragacina-giden-yolda-edebiyatin-adnan-menderes-sessizligi-haber-1480986/

***

31 Temmuz 2017 Pazartesi

27 Mayıs Darbesi ve Türk Siyasi Hayatında Yeni Bir Dönemin Başlangıcı

27 Mayıs Darbesi ve Türk Siyasi Hayatında Yeni Bir Dönemin Başlangıcı


27 MAYIS DARBESİ ve SONRASI

Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a orduyu elinde tuttuğunu söylediği sıralarda Birleşik Komite 23 Mayıs’ta bir toplantı yaparak 25-26 Mayıs gecesi müdahalenin yapılmasını kararlaştırmıştır. Toplantıda Cemal Madanoğlu müdahalenin hiyerarşik düzen içinde yapılmasını teklif etmiş fakat kabul görmemiştir.521 Toplantıda 1. ve 2. Ordu’dan müdahaleye itiraz gelmeyeceği fakat Ragıp Gümüşpala’nın komutasındaki 3.Ordu’dan itiraz geleceği tahmini üstünde durulmuş, ancak Cemal Madanoğlu’nun Ragıp Gümüşpala’yı müdahale 
sonrasında kendi taraflarına çekeceği düşünülerek İstanbul ve Ankara içinde birlik tasnifine geçilmiştir.522 

Menderes, ihtilal söylentileri karsısında kendi konumunu güçlendirmek için halka dönmüş, güçlü olduğu Ege Bölgesi’nde mitingler düzenlemiştir. Hükümet İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan etmiştir. Menderes, Ankara’ya döndüğünde Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi hükümetin itibarına ağır darbe vurmuştur. Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi üzerine hükümetin bir soruşturma başlatarak darbe planlarını ortaya çıkartacağından korkan cunta erken davranarak 27 Mayıs 1960’da darbeyi yapmıştır. 

Ankara içindeki bazı birlik komutanlarının harekete geçmek için bir generalin emrini talep etmeleri ve Menderes’in Eskişehir’e gitmesi nedeniyle müdahale 27 Mayıs’a ertelenmiştir. 

Fakat Eskişehir’de komite ile bağlantısı olan herhangi bir kişinin olmaması nedeniyle Menderes’in ele geçirilme planı sorun olmuştur. Havacılar arasına sızmakta zorlanan komite, son noktanın konulacağı Eskişehir’e İstanbul’dan Agasi Şen’i yollama kararı almıştır. 26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece saat 3:00’te İstanbul’da başlayan darbe, bir saat içinde önemli ve kilit mevkilerin ele geçirilmesi ile tamamlanmış ve Ankara’dan gelecek olan radyo yayınına odaklanmıştır. Fakat İstanbul ve Ankara ekipleri arasındaki saat anlaşmazlığı 
nedeniyle İstanbul ekibi operasyonu Ankara’dan iki buçuk saat önce tamamlamıştır. 

Ankara’da yapılmayan radyo yayını nedeniyle Orhan Erkanlı’nın darbeyi İstanbul’dan duyurma önerisi makul bulunmuş ve saat 4:36’da Binbaşı Kenan Ersoy’un sesinden darbe duyurulmuştur. 523

Sabah saat 7:50’de, Menderes Kütahya’da Silahlı Kuvvetler tarafından tutuklanmış, hareketin sembolik lideri Cemal Gürsel ise İzmir’den kalkan bir uçakla Ankara’ya uçmuştur. 

İktidarı ele geçiren subayların 27 Mayıs günkü radyo konuşması, eylem amaçlarını vurgulamaları açısından dikkate değerdir. Partileri çıkmazdan kurtarmak, partiler üstü bir yönetim kurmak, serbest seçimleri yapmak ve siyasi iktidarı tekrar kazanan partiye devretmek, darbecilerin amaçlarını oluşturmuştur. Çünkü siyasi partiler siyasi bir çıkmazda tuzağa düşmüştür ve bu müdahale kurtuluş sağlar gibi görünmüştür. DP’liler İnönü yanlısı bir darbeden korkmuştur fakat ilk bildiriyi okuyan Alparslan Türkeş’in sesini tanıyanlar, 

İnönü yanlısı olmayacağını bilmektedirler. Zaman müdahalenin niteliğini gösterecektir.524 

Albay Alparslan Türkeş 27 Mayıs 1960 günü saat 15.00’de Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan basın toplantısında darbenin gerekçesini açıklamıştır. Bir gazetecinin “Bu sabahki harekâtı nasıl tavsif edebilirsiniz? Bir darbe-i hükümet mi olmuştur, yoksa Anayasa’ya dönüş mü bahis konusudur?” sorusu üzerine, Alparslan Türkeş: 

 ^^  Yürürlükteki Anayasa idare tarafından çiğnenirse o idarenin meşruiyeti şüpheye düşer. Onun için biz birkaç seneden beri memlekette Anayasa’nın ihlal edildiğine şahit olduk. Fakat sabırla bekledik ve içten temenni ettik ki bu yol parlamenter nizam içinde mecliste halledilsin. Son bir aylık hadiseler memlekette büyük üzüntüye sebep oldu ve demokrasi hayatımız bir çıkmaza girdi. Fakat bütün ümit ve beklememize rağmen parlamentoda bunun düzelmesine gidilmedi. 

Diktatörlüğe gidileceğinden bütün memleket endişeye düştü ve bu hal ayrı partilere mensup vatandaşların münasebetlerini de güç hale soktu. Bu durum 
karşısında memleketin ve milletin iç ve dış tehlikelerden korunması sorumluluğunu üzerinde taşıyan Türk Silahlı Kuvvetleri, kötü şekilde yürütülen 
bu iç mücadelenin memleketin dış emniyetini de tehlikeye soktuğunu gördü. 

Bunun hem Ortadoğu bölgesinde sulh ve sükunu temin, hem de Anayasa’nın her türlü tesirden azade bir hale getirilmesi maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri kendi 
sorumluluğu dahilinde düzeltmeye karar verdi.^^ diyerek cevap vermiştir. 525 

Darbeden bir gün sonra düzenlediği bir basın toplantısında Cemal Gürsel, “idareye el koymanın amacı, Türkiye’de demokrasinin tekrar ortaya çıkarılmasıdır” demiştir. Yeni seçim kanununun hazırlanmasından sonra yönetim, halkın serbest seçimine bırakılacaktır. Gürsel, DP de dahil olmak üzere, bütün partilerin genel seçimlere katılmaları için izin verileceğine söz vermiştir. 526 

Celal Bayar’ın “Bence, 27 Mayıs, bir fiili durumdur. Bence, askeri ihtilali Osmanlı’dan kalma geleneksel yönetimimizdeki ordu-medrese işbirliğinin, kanun yapma ve yürütme gücüne karşı direnişi, müdahalesidir” tespiti ile MBK’den Orhan Erkanlı’nın 27 Mayıs’ın gerekçesi olarak I. Dünya Savaşı’ndan beri TSK’nin savaşa girmemesi sonucu, yapacak işlerinin olmadığını ve sıkıldıklarını belirtmesi, Türk ordusunun profesyonelleşme düzeyi hakkında derin kaygılar uyandırmıştır. Cumhuriyet, Tercüman ve Hürriyet gazetelerinin “Kahraman Türk Ordusu idareyi ele aldı”, “Büyük Türk Ordusuna ithaf desteğimiz”, “...doğruya özlemlerimizi fiili halde gerçekleştirme şerefi kendine düşen ordu...”, “Türk Ordusu vazife başında” haberleriyle 27 Mayıs’ı kucaklamaları, Abdi İpekçi, Çetin Altan, Refi Cefat Ulunay’ın sevinçten ağlayarak darbeyi öven yazıları, 27 Mayıs’la birlikte Türk toplumunda belirli kesimlerin ilk tepkileri olarak göze çarpmaktadır. 527 

27 Mayıs darbesinin hemen ardından yapılan ilk icraatlardan biri 28 Mayıs 1960 günü saat 3:00’ten itibaren, MBK’nin 22 Numaralı Tebliğiyle basın suçlarından dolayı gözaltında, tutuklu veya mahkûm olan herkesin tahliyesi olmuştur.528 Devr-i Sabık yaratmayacağını vaat ederek iktidara gelen DP’nin akıbeti, adeta bir devr-i sabık konumundadır. Gözaltılar esnasında DP’lilerin başlarına getirilenler hakkında doğru dürüst bir habere rastlanmamaktadır. Hiçbir kaçma teşebbüsü olmamasına rağmen kimi DP’lilerin hudut boylarında; kimilerinin ise yükte hafif pahada ağır neleri varsa toplayarak, temin ettikleri bir vasıtayla kaçarlarken yakalandıkları haberleri verilmiştir.529 Henüz Yüksek Soruşturma Kurulu tahkikatı devam etmekteyken basında, yolsuzluklar ve suiistimaller iddia boyutundan arındırılarak unsurları tamamlanmış birer suç hüviyetine çabucak büründürülmüştür. Bu doğrultuda, gazete manşetlerine çekilen şu haberlerin hatırlatılması gerekmektedir: Şehitleri tespit için komisyon kuruldu. Üniversitelileri öldürdükten sonra meçhul yerlere gömen polisler sorguya çekiliyor. Dikilecek abidenin istismar edilmemesi istendi.530 

Partizan valiler birer birer tevkif ediliyor. Ethem Yetkiner’in bankada 1 buçuk milyon lirası olduğu tespit edildi; Sarol otomobil kaçakçılığı ile meşgulmüş.531 
K. Aygün, belediye tahvillerini kırdırıp kendi hesabına toplamış. Bekçi aidatlarının da yenildiği anlaşılıyor.532 

Menderes 10 yılda 480 bin lira maaş ve tazminat almış. Sabık Başbakanın 1954 ve 1957 seçimlerinde yaptığı propaganda gezileri için de yolluk aldığı tespit edildi.533 

Bayar kahve ithali işinde de ortakmış.534 

Sabık Cumhurbaşkanı 1500 Harbiyelinin imhasında hiç mahzur olmadığını söylemiş.535 

Bunlarla birlikte gazeteler Menderes dönemini diktatörlük ve zorbalık olarak tanımlamış ve sonradan doğrulanamayan birçok iddiayı haber yapmış, köşe yazılarında da bu haberler kullanılmıştır. Bu haberler doğru olmadığı gibi, haberlerde çoğu zaman insaf sınırları zorlanmıştır. 

27 Mayıs olmasaydı Hükümetin ordu mensupları, aydınlar ve üniversite gençliğine karşı silah kullanacağı, depolarda çok sayıda silah bulunduğu, Harp Okulunun imha edileceği, Ardahan’ın Ruslara teklif edildiği gibi haberler yayınlanmıştır. 

Ayrıca yüzlerce öğrencinin öldürüldüğü, cesetlerin ortadan kaybedildiği, bir kısmının Et ve Balık Kurumunun makinelerinde öğütülerek hayvan yemine dönüştürüldüğü, bir kısmının ise bilinmeyen yerlere gömüldüğü şeklinde haberler verilmiştir.536 

Örneğin buzhane ve çukurlarda bulunan cesetler 30 Mayıs 1960 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Ankara’da dolaşan şayialar”a atfen haber yapılmıştır. Bazen de aynı haber iki farklı gazetede iki değişik kaynağa atfen verilmiştir. Gazeteler kamuoyunu bilgilendirmekten çok, çoğu zaman yanlış bilgi bombardımanı ile yönlendirme gayreti içerisinde olmuştur. İpekçi ve 
Coşar’a göre MBK ve Bakanlar Kurulu ihbarlar konusunda gafil avlanmış ve büyük bir çoğunluğu hiçbir müspet delile dayanmayan ihbarlar gerçek kabul edilip derhal kamuoyuna duyurulmasında fayda görülmüştür.537 

Darbe sonrası haberlerdeki en ilginç noktalardan biri de Menderes ve dönemini kötülemek için zaman zaman dini içerikli haberler yapılmış olmasıdır. Örneğin Menderes’in otel dairesindeki aramada ayakkabıları altında bir Kuran-ı Kerim bulunduğu gündeme getirilmiştir. Benzer şekilde Mısır’da yayınlanan bir gazetenin darbenin ardından Menderes hükümetinin dini kullanıp iktidara geldiği ancak sonradan dini unuttuğu şeklindeki yorumlarına yer verilmiştir. Hürriyet gazetesinde 30 Mayıs tarihinde Asım Can imzasıyla çıkan ve İstanbul’daki gösteriler sırasında ölen Turan Emeksiz’in cenazesini yıkayan hocanın “mukaddes bir varlığa” dokunduğu şeklindeki ifadeleri ayrı bir uç örnek oluşturmuştur. 

İlginç bir şekilde dış basında çıkan haberlerin tamamını 27 Mayıs darbesine destek veren haberler oluşturmuştur. Ancak çoğu defa referanslar konusunda gerekli hassasiyet gösterilmemiştir. Örneğin 29 Mayıs tarihli Tercüman gazetesinde Los Angeles’taki bir gazetenin muhabiri olduğu iddia edilen Waldo Drake’e atfen Amerika ve Avrupa’da Türkiye’den dünyanın en medeni ülkesi diye bahsedildiği şeklindeki haberde Drake’in hangi gazetenin muhabiri olduğu, görüşlerinin hangi tarihte ve hangi gazetede çıktığına dair bir bilgi yer almamıştır. O dönemde yabancı basında ya darbeyi eleştiren hiçbir haber ve yorum çıkmamış, ya da bunlar gazeteler tarafından sansür edilmiştir. 
Haberler gibi köşe yazılarında da 27 Mayıs 1960 darbesi açıkça desteklenmiştir. 

Bu bağlamda Tercüman gazetesinde ilginç bir gelişme olmuş ve daha önce genelde Pazar günleri ikinci sayfada çeşitli konularda yazıları çıkan Haldun Taner, darbenin ardından gazetenin başyazılarını yazmaya başlamıştır. Yazılarında Menderes hükümetini “hürriyet düşmanları” olarak tanımlayıp kıyasıya eleştiren Taner’e göre darbeden çıkartmamız gereken asıl ders 
kurtuluşun partilerde değil, partiler dışındaki milli kuvvetlerde olduğudur. Taner demokrasinin koruyucusu olarak tanımladığı bu manevi kuvvetlerin politikacıları 
kapsamadığını, gençlik, üniversite ve ordudan oluştuğunu belirtmiştir. Aynı gazeteden Kadircan Kaflı da 27 Mayıs’ı kalemle başlayıp kılıçla sonuçlanan bir hürriyet savaşı olarak tanımlamıştır. Köşe yazarları darbecilere akıl vermeyi ihmal etmemiş, özellikle DP’li politikacılara yumuşak davranılmaması konusunda onları uyarmıştır.538 

Darbenin ardından gazetelerde 27 Mayıs’a muhalif hiçbir haber veya yorum yapılmamıştır. 

Darbenin basın üzerindeki etkisi sonraki yıllarda da devam etmiştir. 
Böyle bir ortamda yapılan 27 Mayıs 1960 hareketi ordunun bir darbesinden çok, DP iktidarının siyasi darbesine karşı yapılmış bir “karşı-darbe” niteliğindedir. 
Türkiye’de sosyo- ekonomik koşulların bir ara düzeldiği bir dönemden sonra, bir takım siyasi gerilimler yaşanmış ve nihayetinde Türkiye’de yaklaşık her on 
senede bir yapılacak darbeler dönemi başlamıştır. 

Bu şekilde Cumhuriyetin başından beri, en bunalımlı dönemlerde dahi korunmaya çalışılan sivil yönetim kuralı, çok ağır bir yara almıştır. O günden sonra Türkiye’de askeri yönetim, daima akılda tutulması gereken bir olasılık olarak ortaya çıkmış, ülke yönetiminde derin bir bunalım belirdiği her sefer, artık gözlerin orduya çevrilmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Gerçi, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke yönetimini sürekli olarak üstlenme eğilimlerini kendi içinde bastırmayı başarmıştır ama bu tutum, ancak olağan dönemlerle sınırlı kalmıştır. Olağanüstü dönemlerde ise, kendini artık açıkça rejimin bekçisi sayan ordu, gerekli gördüğü her vesilede sivil yönetime karışmaktan geri kalmamıştır. 27 
Mayıs 1960’tan sonra, bu müdahalelerin en önemlileri, 12 Mart 1971 ile 12 Eylül 1980’de gerçekleşmiştir. Bunların dışında, sonuca ulaşmayan birtakım askeri girişimler de olmuştur. 
Ayrıca olağan dönemlerde bile “ordu etkeni”, siyasal yaşamın değişmez verisi haline gelmiştir.539 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

521 Akyaz, a.g.e., s. 129. 
522 İpekçi, a.g.e., s. 179. 
523 İpekçi, a.g.e., s. 215. 
524 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 194. 
525 Cumhuriyet, 28 .5. 1960, s.1. 
526 Feroz Ahmad, Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945–1971) , 
İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1976, s. 216. 
527 Mazıcı, “Türkiye’de Askeri Darbeler …”, s. 13. 
528 Kurtul Altuğ, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, İstanbul: Yılmaz Yayınları, 1991, s.39. 
529 Mithat Perin, Yassıada Faciası Cilt 1 (27 Mayıs Darbesinden İdamlara Kadar İşkence Altında Ezilenlerin Dramı), 
İstanbul: Dem Yayınları, 1990, s.37. 
530 Tercüman, 31 Mayıs 1960. 
531 Tercüman, 2 Haziran 1960. 
532 Akşam, 12 Temmuz 1960. 
533 Milliyet, 13 Temmuz 1960. 
534 Akşam, 27 Eylül 1960. 
535 Milliyet, 9 Haziran 1960. 
536 Henüz yargılamalar başlamadan, MBK İrtibat Bürosu tarafından hazırlanmış açık bir ithamname niteliğindeki şu broşüre bkz. Yassıada Broşürü: Ekim – 1960, İstanbul: T. C. Millî Birlik Komitesi İrtibat Bürosu, 1960. 
537 İpekçi ve Coşar, s.312. 
538 İrfan Neziroğlu, Türkiye’de Askeri Müdahaleler Ve Basın 1950-1980, Ankara, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, 2003. 
539 Eroğul, a.y. 


***