Ragıp Gümüşpala etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ragıp Gümüşpala etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ağustos 2017 Salı

Yeni Siyasi Partilerin Kurulması


Yeni Siyasi Partilerin Kurulması; 



27 Mayıs 1960’ta parti faaliyetlerine konulan yasak 13 Ocak 1961’de kısmen kaldırılmıştır. Sivilleşmeye doğru hızlı bir adım atıldığı düşüncesi artarken bu sivilleşmenin CHP eksenli bir sivilleşme olduğu görüntüsü dikkat çekicidir. Toplumda CHP’ye geri dönüş düşüncesi uyandıran görüntüler, Cemal Gürsel’in eski DP’lileri de bir partide toplamayı düşündüğü Ekrem Alican’a (Maliye Eski Bakanı) Yeni Türkiye Partisi’ni (YTP) kurma izni vermesine yol açmıştır. YTP’nin yanı sıra eski Genelkurmay Başkanı ve 3.Ordu Komutanı Ragıp Gümüşpala tarafından yine aynı kesime seslenen Adalet Partisi (AP) kurulmuştur. Partinin istediği adalet esas olarak eski DP liderleri için adaletti, bu nedenle 27 Mayıs darbesine ciddi bir meydan okumayı temsil etmiştir.616 

Türkiye’de AP adını taşıyan bir örgütün siyasal sahneye çıkması, 27 Mayıs 1960’da ordunun yönetime el koyması ve on yıldır iktidarda olan DP’nin sahneden zorunlu olarak çekilmesi sonucunda gerçekleşmiştir. 27 Mayıs döneminin sonunda bir yandan siyasal rejimin yasal çerçevesi anayasa ve yeni seçim sistemi ile çizilirken, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez 
unsurları olarak tanımlanan siyasal partiler anayasal güvenceye kavuşmuş ve nisbi temsil sistemi getirilmiş, öte yandan da yeni partiler siyasal yaşama girmeye başlamışlardır.617 

Bu partilerden Türkiye İşçi Partisi (TİP) sol görüşlü, AP, CKMP ve YTP ise sağ görüşlü partiler olarak ortaya çıkmışlardır. Bu partiler ülkenin tarihsel koşullarının ve siyasal sistemin işleyişinde bir önceki dönemde yaşanan sorunlardan kaynaklanan kilitlenmeye yapılan askeri müdahalenin ürünü olarak doğmuşlardır. Böylece 1960 öncesinden var olan iki siyasal parti, CHP ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ile birlikte siyasal partiler yelpazesinde yer alan ve yeni rejim içinde yaşayacak olan beş partiden üçü (AP, YTP ve CKMP) kapatılmış olan DP’nin oy tabanını hedefleyerek siyasal faaliyete girişmişlerdir. DP’ye karşıtlık, seçkincilik, devletçilik ve laiklikle tanımlanan 
CHP; bir kitle partisi girişimi olan TİP ve DP’nin mirası için yarışan üç partidir. 1960 sonrasında kurulan üç yeni partiden birisi, TİP, sol çizgide yer almıştır. Hem sol hem sağ için öncekine nazaran daha geniş bir siyasal faaliyet yelpazesine izin vermiş olması bakımından, yeni anayasa eskisinden çok daha fazla liberaldir. 

Eski Kemalist kalıbın açıkça dışında kalarak ortaya çıkan ilk parti, TİP’dir. Parti Şubat 1961’de bazı sendikacılar tarafından kurulmuştu ama partinin hemen tüm yaşamı boyunca etkin ve sürükleyici kişisi, yazar, hukukçu ve eski öğretim üyesi Mehmet Ali Aybar olacaktır. 

YTP ise 11 Şubat 1961’de Ekrem Alican (Genel Başkan), Prof. Cahit Talas, Prof. Aydın Yalçın, Hikmet Belbez, İrfan Aksu, Raif Aybar, Hasan Kangal, Sırrı Öktem, Dr. Esat Eğilmez, Yüksel Menderes, Dr. Yusuf Azizoğlu, Ali İhsan Çelikkan, Emil Galip Sandalcı, İhsan Hamit Tigrel, Rıfat Özten, Cemal Tarlan, Recai İskenderoğlu, Fahreddin Kerim Gökay, Sadık Perinçek, Hayri Mumcuoğlu tarafından kurulmuştur. DP’nin 1950–1955 döneminde ispat hakkı savaşımı veren ve Hürriyet Partisi’ni kuran liberal kanadının mirasçısı olarak görülmüş ve bu kanadın DP örgütünde gerçek bir ağırlığı yoktur.618 YTP, ekonomik gelişme için özel teşebbüsü ve hızlı sanayileşmeyi öngörmüş, bu hedefe varmak için 
hükümetin liderliğini savunmuş, ancak milletin mali kapasitesiyle üretim verimliliği arasında eskiden olduğundan daha çok denge istemiştir. Din eğitimiyle Türk gençliğine geçmişi konusunda bir fikir verilecektir, ancak temel ilke olarak laiklik benimsemiş ve tüm dinlere özgürlük tanınmıştır. Yabancı sermayenin, hükümet denetimi altında olmak üzere, getirilmesi öngörülmüştür. Toprak köylü arasında dağıtılacak, ancak küçük işletmelerin çokluğunun üretime zarar vermemesi sağlanacaktır. Devlet planlaması ekonominin tümünü denetim 
altında bulundurmayacak, ancak çeşitli unsurlarını koordine ederek uyum sağlayacaktır.619 

Bu partilerden Türkiye’nin gelecek 20 yılına damgasını vuracak AP’nin kurulmasına yönelik girişimler Emekli Genelkurmay Başkanı Ragıp Gümüşpala’nın öncülüğünde başlamıştır. İlk AP Başkanı, 27 Mayıs’tan sonra Genelkurmay Başkanı olan, 2 Ağustos 1960’taki büyük tasfiye ile emekliye sevk edilen Orgeneral Ragıp Gümüşpala olmuştur. Nasıl DP kurulurken başında Celal Bayar’ın bulunması İnönü için zorunlu bir güvence sayılmışsa, AP kurulurken de başında Gümüşpala’nın bulunması, 

Devlet Başkanı Cemal Gürsel için önemli bir güvence oluşturmuştur.620 

Darbe sonrası siyasi yapılanmada bir general olarak siyası parti liderliğine soyunmuş olan bu ilginç isim Gürsel ile konuşmadan faaliyete geçmeyi düşünmediğinden 1 Şubat 1961 tarihinde Ankara’ya yaptığı bir ziyaret sırasında cumhurbaşkanı ile kısa süreli bir görüşme yapmıştır. 

Bu görüşme sırasında İzmir’de Türkiye Adalet Partisi adı altında bir partinin kurulduğunu ve kendisine başkanlık teklifi yapıldığını Gürsel’e bildirmiştir. Gürsel’in konuya olumlu yaklaştığı izlenimini aldıktan sonra parti genel başkanı olarak göreve başlamıştır.(11 Şubat 1961)621 27 Mayıs’tan duyulan mağduriyet hissi ve bu harekete karşı olanları bir araya getirme isteği AP’nin harcında yer alan en kuvvetli unsurlardandır. Kurucular her şeyden önce DP’nin tabanına seslenmeyi amaç edinmiş bir parti kurma arzusu içindedirler. Partinin ismi DP’lilere layık görülen muameleden duyulan hoşnutsuzluğu ifade etmiş, partinin adaleti aradığını belirtmiştir. AP belki kurucularını da şaşırtan bir biçimde hızla büyümüştür. Kurucular kapatılan DP örgütlerini yeniden harekete geçirerek böyle bir ivmeyi yakalayabilmişlerdir. 

Mehmet Turgut’a göre, başlangıç aşamasında kendilerinin yaptığı, “memleketin her tarafında nüvelenen teşkilatı” birleştirmek ve organize etmekten ibarettir. Örgütlenme aşamasında önemli roller oynayan Sadettin Bilgiç, kendilerine başvuran “mahalli liderlerden” söz ederken aynı olguyu ifade etmektedir. DP’lilere reva görülen muameleden duyulan rahatsızlık yerel liderleri 
bilenmiş bir biçimde yeniden harekete geçiren bir tazyik ortaya çıkarmıştır. 

Tam da bu noktada, AP’nin sıkıntıları başlamıştır. Parti DP tabanına, partinin devamı olduğu savını iletmeye gayret ederken, böyle bir duruma izin vermeyeceklerini her fırsatta dile getiren MBK ve ordu içindeki irili ufaklı örgütlenmelerin tepkisinden de korunmaya çalışmıştır. 

CHP sempatizanı bürokrasi ve güvenlik güçleri çeşitli engellemelerle Parti’nin güçlenmesini önleme gayreti içindedirler. Öte yandan AP, askeri rejim tarafından desteklenen ve DP tabanına oynayan YTP’nin rekabetini de hissetmiştir. Kısaca 1965’e kadar AP’nin temel kaygısı meşruiyetini 27 Mayısçı cepheye kabul ettirebilmek olmuştur.622 

Parti idari mekanizmasının kompozisyonu da oldukça farklı güçlerin birleşmesiyle oluşmuştur. Kuruluş esnasında parti üyeliği için sağlanan kolaylıklar çeşitli görüşlerin bir araya gelmesine ve hiziplerin rahatça oluşabilmesine imkan sağlamıştır.623 

AP’nin kurucular listesinde ismi görünenler Ragıp Gümüşpala (Emekli Orgeneral), Tahsin Demiray (yayımcı), Şinasi Osma (Emekli Kurmay Albay), İhsan Önal (tıp doktoru), Ethem Menemencioğlu (Prof. Dr.), Mehmet Yorgancıoğlu (tüccar), Muhtar Yazır (iktisatçı), Necmi Ökten (Emekli General), Cevdet Perin (Doç. Dr.- yazar), Emin Acar (avukat), Kamuran Evliyaoglu’dur (gazeteci). Görüldüğü gibi kurucular arasında Gümüşpala dışında kamuoyunda tanınan, siyasette tecrübeli isimler yer almamıştır. 

Kuruluş aşamasında sürükleyici bir ismi öne çıkarmak da doğru olmaz. Beklenebileceği gibi anılarını yazmış olanlar (örneğin Mehmet Yorgancıoğlu ve Sadettin Bilgiç) kendi rollerini öne çıkarma temayülündedirler. Ali Fuat Başgil ise Tahsin Demiray ve Muhtar Yazır gruplarının katkısını vurgulamaktadır. AP’nin kuruluş ve gelişme sürecinde bir kişinin değil de kolektif liderliğin öne çıktığını söylemek herhalde yanlış olmasa gerektir. AP bir “kurucular veya sunucular partisi” olmamıştır.624 

Tahmin edilebilir sebeplerle kurucuların önemli bir kesiminin DP’nin üst kadrosu ile ilişki içinde olmayanlardan seçildiği görülmektedir. Ancak yine de geçmişte DP’de aktif görevler almış olanlar ile bu insanların çok yakınında bulunmuş olanlar da vardı. Mesela Mehmet Yorgancıoğlu, Yassıada’da hapsedilmiş bulunan bir DP milletvekili iken, Cevdet Perin ve Kamuran Evliyaoğlu DP yerel teşkilatlarında görev almış kişilerdir. Kamuran Evliyaoğlu, DP Gençlik Kolları başkanlığı ve milletvekilliği de yapmıştır. Tahsin Demiray ve Ethem 
Menemencioğlu, 1952’de kurulup, 1958’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ile birleşen Türkiye Köylü Partisi kökenlidirler. 

Nihayet, DP ile bağlantıları olmadığı halde, siyasi bağlılıkların henüz kristalleşemediği geçiş ortamında yeni kurulan siyasi düzende yer almak isteyenlerle, MBK idaresinin kendilerini emekli etmelerine tepki gösteren subaylar da partide yer almışlardır. Mesela kuruculardan Ragıp Gümüşpala’dan başka, Şinasi Osma ve Necmi Ökten, 27 Mayıs sonrasında emekliye 
sevk edilen askerler arasındadırlar. 27 Mayıs darbesi ve MBK’ya karşı duyulan tepki ortak paydası dışında, AP’nin kurucu kadrosu ve üst kademesinin esaslı bir uyuma sahip bir ekip olmadığı açıktır.625 

Görüldüğü üzere AP teşkilatı, farklı politik geçmişe sahip üyelerden oluşmuştur. Birinci grup, özellikle politikaya yeni girenlerdendir. 1960’tan sonra emekli olan ordu mensupları ve üst düzey eski bürokratlar bu grubun içindedirler. 

Parti İdare Kurullarının kompozisyonunda görülen ikinci grup ise kapatılan DP’nin eski milletvekillerinden oluşmuştur. Eski DP’lilerin parti politikasına etkileri oldukça önemlidir. Özellikle çok kısa bir süre içinde AP’nin örgütlenebilmesinde büyük yararları olmuştur. AP, DP’nin kırsal kesimdeki örgüt merkezlerini reformize ederek yeniden oluşturması sonucu istemeden de olsa “Miras Partisi” konumuna girmiştir. 

Sadettin Bilgiç ile birlikte Gökhan Evliyaoğlu, Osman Turan, Cahit Okurer, Mehmet Turgut, Fethi Tevetoğlu, Faruk Sükan ve Cevat Önder AP içinde aktif olmuş kişilerdir. Diğer taraftan, bu kişiler zaten 1960’ların başında çeşitli muhafazakâr ve milliyetçi organizasyonlarda aktif roller almışlardır. Parti içinde de bu yaklaşımlarını devam ettirmişlerdir. 

Özetle, DP’liler AP içinde Demokrat Parti ruhunu yaşatmak ve DP politikasını yeniden hayata geçirmek isterken, muhafazakâr-milliyetçi kanat mensupları ise muhafazakâr ve milliyetçi eğilimlerini parti içinde kabul ettirme mücadelesine başlamışlardır. Bu arada, politikaya yeni girenler ise farklı siyasi fikirlere sahip olmalarından dolayı henüz bir birlik oluşturamamışlardır. 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

616 Hale, “Türkiye’de Ordu…”, s. 124. 
617 Filiz Demirci Güler, Türkiye’nin Yakın Siyasetinde Örnek Bir Olay: Adalet Partisi, Ankara, TODAİE Yayınları, 2003, s. 30–31. 
618 Eroğul, “Çok Partili…”, s. 137. 
619 Güler, a.g.e., s. 31. 
620 Eroğul, “Çok Partili…”, s. 138. 
621 İsmet Bozdağ, Demokrat Parti ve Ötekiler, İstanbul, Kervan Yayınları, 1975, s. 71. 
622 Tanel Demirel, Adalet Partisi İdeoloji ve Politika, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 28–29. 
623 Bektaş, a.g.e., s. 150. 
624 Bozdağ, a.g.e., s. 72-73. 
625 Demirel, a.g.e., s. 29. 


***


***

31 Temmuz 2017 Pazartesi

27 Mayıs Darbesi ve Türk Siyasi Hayatında Yeni Bir Dönemin Başlangıcı

27 Mayıs Darbesi ve Türk Siyasi Hayatında Yeni Bir Dönemin Başlangıcı


27 MAYIS DARBESİ ve SONRASI

Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a orduyu elinde tuttuğunu söylediği sıralarda Birleşik Komite 23 Mayıs’ta bir toplantı yaparak 25-26 Mayıs gecesi müdahalenin yapılmasını kararlaştırmıştır. Toplantıda Cemal Madanoğlu müdahalenin hiyerarşik düzen içinde yapılmasını teklif etmiş fakat kabul görmemiştir.521 Toplantıda 1. ve 2. Ordu’dan müdahaleye itiraz gelmeyeceği fakat Ragıp Gümüşpala’nın komutasındaki 3.Ordu’dan itiraz geleceği tahmini üstünde durulmuş, ancak Cemal Madanoğlu’nun Ragıp Gümüşpala’yı müdahale 
sonrasında kendi taraflarına çekeceği düşünülerek İstanbul ve Ankara içinde birlik tasnifine geçilmiştir.522 

Menderes, ihtilal söylentileri karsısında kendi konumunu güçlendirmek için halka dönmüş, güçlü olduğu Ege Bölgesi’nde mitingler düzenlemiştir. Hükümet İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan etmiştir. Menderes, Ankara’ya döndüğünde Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi hükümetin itibarına ağır darbe vurmuştur. Harp Okulu öğrencilerinin gösterisi üzerine hükümetin bir soruşturma başlatarak darbe planlarını ortaya çıkartacağından korkan cunta erken davranarak 27 Mayıs 1960’da darbeyi yapmıştır. 

Ankara içindeki bazı birlik komutanlarının harekete geçmek için bir generalin emrini talep etmeleri ve Menderes’in Eskişehir’e gitmesi nedeniyle müdahale 27 Mayıs’a ertelenmiştir. 

Fakat Eskişehir’de komite ile bağlantısı olan herhangi bir kişinin olmaması nedeniyle Menderes’in ele geçirilme planı sorun olmuştur. Havacılar arasına sızmakta zorlanan komite, son noktanın konulacağı Eskişehir’e İstanbul’dan Agasi Şen’i yollama kararı almıştır. 26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece saat 3:00’te İstanbul’da başlayan darbe, bir saat içinde önemli ve kilit mevkilerin ele geçirilmesi ile tamamlanmış ve Ankara’dan gelecek olan radyo yayınına odaklanmıştır. Fakat İstanbul ve Ankara ekipleri arasındaki saat anlaşmazlığı 
nedeniyle İstanbul ekibi operasyonu Ankara’dan iki buçuk saat önce tamamlamıştır. 

Ankara’da yapılmayan radyo yayını nedeniyle Orhan Erkanlı’nın darbeyi İstanbul’dan duyurma önerisi makul bulunmuş ve saat 4:36’da Binbaşı Kenan Ersoy’un sesinden darbe duyurulmuştur. 523

Sabah saat 7:50’de, Menderes Kütahya’da Silahlı Kuvvetler tarafından tutuklanmış, hareketin sembolik lideri Cemal Gürsel ise İzmir’den kalkan bir uçakla Ankara’ya uçmuştur. 

İktidarı ele geçiren subayların 27 Mayıs günkü radyo konuşması, eylem amaçlarını vurgulamaları açısından dikkate değerdir. Partileri çıkmazdan kurtarmak, partiler üstü bir yönetim kurmak, serbest seçimleri yapmak ve siyasi iktidarı tekrar kazanan partiye devretmek, darbecilerin amaçlarını oluşturmuştur. Çünkü siyasi partiler siyasi bir çıkmazda tuzağa düşmüştür ve bu müdahale kurtuluş sağlar gibi görünmüştür. DP’liler İnönü yanlısı bir darbeden korkmuştur fakat ilk bildiriyi okuyan Alparslan Türkeş’in sesini tanıyanlar, 

İnönü yanlısı olmayacağını bilmektedirler. Zaman müdahalenin niteliğini gösterecektir.524 

Albay Alparslan Türkeş 27 Mayıs 1960 günü saat 15.00’de Genelkurmay Başkanlığı’nda yapılan basın toplantısında darbenin gerekçesini açıklamıştır. Bir gazetecinin “Bu sabahki harekâtı nasıl tavsif edebilirsiniz? Bir darbe-i hükümet mi olmuştur, yoksa Anayasa’ya dönüş mü bahis konusudur?” sorusu üzerine, Alparslan Türkeş: 

 ^^  Yürürlükteki Anayasa idare tarafından çiğnenirse o idarenin meşruiyeti şüpheye düşer. Onun için biz birkaç seneden beri memlekette Anayasa’nın ihlal edildiğine şahit olduk. Fakat sabırla bekledik ve içten temenni ettik ki bu yol parlamenter nizam içinde mecliste halledilsin. Son bir aylık hadiseler memlekette büyük üzüntüye sebep oldu ve demokrasi hayatımız bir çıkmaza girdi. Fakat bütün ümit ve beklememize rağmen parlamentoda bunun düzelmesine gidilmedi. 

Diktatörlüğe gidileceğinden bütün memleket endişeye düştü ve bu hal ayrı partilere mensup vatandaşların münasebetlerini de güç hale soktu. Bu durum 
karşısında memleketin ve milletin iç ve dış tehlikelerden korunması sorumluluğunu üzerinde taşıyan Türk Silahlı Kuvvetleri, kötü şekilde yürütülen 
bu iç mücadelenin memleketin dış emniyetini de tehlikeye soktuğunu gördü. 

Bunun hem Ortadoğu bölgesinde sulh ve sükunu temin, hem de Anayasa’nın her türlü tesirden azade bir hale getirilmesi maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri kendi 
sorumluluğu dahilinde düzeltmeye karar verdi.^^ diyerek cevap vermiştir. 525 

Darbeden bir gün sonra düzenlediği bir basın toplantısında Cemal Gürsel, “idareye el koymanın amacı, Türkiye’de demokrasinin tekrar ortaya çıkarılmasıdır” demiştir. Yeni seçim kanununun hazırlanmasından sonra yönetim, halkın serbest seçimine bırakılacaktır. Gürsel, DP de dahil olmak üzere, bütün partilerin genel seçimlere katılmaları için izin verileceğine söz vermiştir. 526 

Celal Bayar’ın “Bence, 27 Mayıs, bir fiili durumdur. Bence, askeri ihtilali Osmanlı’dan kalma geleneksel yönetimimizdeki ordu-medrese işbirliğinin, kanun yapma ve yürütme gücüne karşı direnişi, müdahalesidir” tespiti ile MBK’den Orhan Erkanlı’nın 27 Mayıs’ın gerekçesi olarak I. Dünya Savaşı’ndan beri TSK’nin savaşa girmemesi sonucu, yapacak işlerinin olmadığını ve sıkıldıklarını belirtmesi, Türk ordusunun profesyonelleşme düzeyi hakkında derin kaygılar uyandırmıştır. Cumhuriyet, Tercüman ve Hürriyet gazetelerinin “Kahraman Türk Ordusu idareyi ele aldı”, “Büyük Türk Ordusuna ithaf desteğimiz”, “...doğruya özlemlerimizi fiili halde gerçekleştirme şerefi kendine düşen ordu...”, “Türk Ordusu vazife başında” haberleriyle 27 Mayıs’ı kucaklamaları, Abdi İpekçi, Çetin Altan, Refi Cefat Ulunay’ın sevinçten ağlayarak darbeyi öven yazıları, 27 Mayıs’la birlikte Türk toplumunda belirli kesimlerin ilk tepkileri olarak göze çarpmaktadır. 527 

27 Mayıs darbesinin hemen ardından yapılan ilk icraatlardan biri 28 Mayıs 1960 günü saat 3:00’ten itibaren, MBK’nin 22 Numaralı Tebliğiyle basın suçlarından dolayı gözaltında, tutuklu veya mahkûm olan herkesin tahliyesi olmuştur.528 Devr-i Sabık yaratmayacağını vaat ederek iktidara gelen DP’nin akıbeti, adeta bir devr-i sabık konumundadır. Gözaltılar esnasında DP’lilerin başlarına getirilenler hakkında doğru dürüst bir habere rastlanmamaktadır. Hiçbir kaçma teşebbüsü olmamasına rağmen kimi DP’lilerin hudut boylarında; kimilerinin ise yükte hafif pahada ağır neleri varsa toplayarak, temin ettikleri bir vasıtayla kaçarlarken yakalandıkları haberleri verilmiştir.529 Henüz Yüksek Soruşturma Kurulu tahkikatı devam etmekteyken basında, yolsuzluklar ve suiistimaller iddia boyutundan arındırılarak unsurları tamamlanmış birer suç hüviyetine çabucak büründürülmüştür. Bu doğrultuda, gazete manşetlerine çekilen şu haberlerin hatırlatılması gerekmektedir: Şehitleri tespit için komisyon kuruldu. Üniversitelileri öldürdükten sonra meçhul yerlere gömen polisler sorguya çekiliyor. Dikilecek abidenin istismar edilmemesi istendi.530 

Partizan valiler birer birer tevkif ediliyor. Ethem Yetkiner’in bankada 1 buçuk milyon lirası olduğu tespit edildi; Sarol otomobil kaçakçılığı ile meşgulmüş.531 
K. Aygün, belediye tahvillerini kırdırıp kendi hesabına toplamış. Bekçi aidatlarının da yenildiği anlaşılıyor.532 

Menderes 10 yılda 480 bin lira maaş ve tazminat almış. Sabık Başbakanın 1954 ve 1957 seçimlerinde yaptığı propaganda gezileri için de yolluk aldığı tespit edildi.533 

Bayar kahve ithali işinde de ortakmış.534 

Sabık Cumhurbaşkanı 1500 Harbiyelinin imhasında hiç mahzur olmadığını söylemiş.535 

Bunlarla birlikte gazeteler Menderes dönemini diktatörlük ve zorbalık olarak tanımlamış ve sonradan doğrulanamayan birçok iddiayı haber yapmış, köşe yazılarında da bu haberler kullanılmıştır. Bu haberler doğru olmadığı gibi, haberlerde çoğu zaman insaf sınırları zorlanmıştır. 

27 Mayıs olmasaydı Hükümetin ordu mensupları, aydınlar ve üniversite gençliğine karşı silah kullanacağı, depolarda çok sayıda silah bulunduğu, Harp Okulunun imha edileceği, Ardahan’ın Ruslara teklif edildiği gibi haberler yayınlanmıştır. 

Ayrıca yüzlerce öğrencinin öldürüldüğü, cesetlerin ortadan kaybedildiği, bir kısmının Et ve Balık Kurumunun makinelerinde öğütülerek hayvan yemine dönüştürüldüğü, bir kısmının ise bilinmeyen yerlere gömüldüğü şeklinde haberler verilmiştir.536 

Örneğin buzhane ve çukurlarda bulunan cesetler 30 Mayıs 1960 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Ankara’da dolaşan şayialar”a atfen haber yapılmıştır. Bazen de aynı haber iki farklı gazetede iki değişik kaynağa atfen verilmiştir. Gazeteler kamuoyunu bilgilendirmekten çok, çoğu zaman yanlış bilgi bombardımanı ile yönlendirme gayreti içerisinde olmuştur. İpekçi ve 
Coşar’a göre MBK ve Bakanlar Kurulu ihbarlar konusunda gafil avlanmış ve büyük bir çoğunluğu hiçbir müspet delile dayanmayan ihbarlar gerçek kabul edilip derhal kamuoyuna duyurulmasında fayda görülmüştür.537 

Darbe sonrası haberlerdeki en ilginç noktalardan biri de Menderes ve dönemini kötülemek için zaman zaman dini içerikli haberler yapılmış olmasıdır. Örneğin Menderes’in otel dairesindeki aramada ayakkabıları altında bir Kuran-ı Kerim bulunduğu gündeme getirilmiştir. Benzer şekilde Mısır’da yayınlanan bir gazetenin darbenin ardından Menderes hükümetinin dini kullanıp iktidara geldiği ancak sonradan dini unuttuğu şeklindeki yorumlarına yer verilmiştir. Hürriyet gazetesinde 30 Mayıs tarihinde Asım Can imzasıyla çıkan ve İstanbul’daki gösteriler sırasında ölen Turan Emeksiz’in cenazesini yıkayan hocanın “mukaddes bir varlığa” dokunduğu şeklindeki ifadeleri ayrı bir uç örnek oluşturmuştur. 

İlginç bir şekilde dış basında çıkan haberlerin tamamını 27 Mayıs darbesine destek veren haberler oluşturmuştur. Ancak çoğu defa referanslar konusunda gerekli hassasiyet gösterilmemiştir. Örneğin 29 Mayıs tarihli Tercüman gazetesinde Los Angeles’taki bir gazetenin muhabiri olduğu iddia edilen Waldo Drake’e atfen Amerika ve Avrupa’da Türkiye’den dünyanın en medeni ülkesi diye bahsedildiği şeklindeki haberde Drake’in hangi gazetenin muhabiri olduğu, görüşlerinin hangi tarihte ve hangi gazetede çıktığına dair bir bilgi yer almamıştır. O dönemde yabancı basında ya darbeyi eleştiren hiçbir haber ve yorum çıkmamış, ya da bunlar gazeteler tarafından sansür edilmiştir. 
Haberler gibi köşe yazılarında da 27 Mayıs 1960 darbesi açıkça desteklenmiştir. 

Bu bağlamda Tercüman gazetesinde ilginç bir gelişme olmuş ve daha önce genelde Pazar günleri ikinci sayfada çeşitli konularda yazıları çıkan Haldun Taner, darbenin ardından gazetenin başyazılarını yazmaya başlamıştır. Yazılarında Menderes hükümetini “hürriyet düşmanları” olarak tanımlayıp kıyasıya eleştiren Taner’e göre darbeden çıkartmamız gereken asıl ders 
kurtuluşun partilerde değil, partiler dışındaki milli kuvvetlerde olduğudur. Taner demokrasinin koruyucusu olarak tanımladığı bu manevi kuvvetlerin politikacıları 
kapsamadığını, gençlik, üniversite ve ordudan oluştuğunu belirtmiştir. Aynı gazeteden Kadircan Kaflı da 27 Mayıs’ı kalemle başlayıp kılıçla sonuçlanan bir hürriyet savaşı olarak tanımlamıştır. Köşe yazarları darbecilere akıl vermeyi ihmal etmemiş, özellikle DP’li politikacılara yumuşak davranılmaması konusunda onları uyarmıştır.538 

Darbenin ardından gazetelerde 27 Mayıs’a muhalif hiçbir haber veya yorum yapılmamıştır. 

Darbenin basın üzerindeki etkisi sonraki yıllarda da devam etmiştir. 
Böyle bir ortamda yapılan 27 Mayıs 1960 hareketi ordunun bir darbesinden çok, DP iktidarının siyasi darbesine karşı yapılmış bir “karşı-darbe” niteliğindedir. 
Türkiye’de sosyo- ekonomik koşulların bir ara düzeldiği bir dönemden sonra, bir takım siyasi gerilimler yaşanmış ve nihayetinde Türkiye’de yaklaşık her on 
senede bir yapılacak darbeler dönemi başlamıştır. 

Bu şekilde Cumhuriyetin başından beri, en bunalımlı dönemlerde dahi korunmaya çalışılan sivil yönetim kuralı, çok ağır bir yara almıştır. O günden sonra Türkiye’de askeri yönetim, daima akılda tutulması gereken bir olasılık olarak ortaya çıkmış, ülke yönetiminde derin bir bunalım belirdiği her sefer, artık gözlerin orduya çevrilmesi bir alışkanlık haline gelmiştir. Gerçi, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke yönetimini sürekli olarak üstlenme eğilimlerini kendi içinde bastırmayı başarmıştır ama bu tutum, ancak olağan dönemlerle sınırlı kalmıştır. Olağanüstü dönemlerde ise, kendini artık açıkça rejimin bekçisi sayan ordu, gerekli gördüğü her vesilede sivil yönetime karışmaktan geri kalmamıştır. 27 
Mayıs 1960’tan sonra, bu müdahalelerin en önemlileri, 12 Mart 1971 ile 12 Eylül 1980’de gerçekleşmiştir. Bunların dışında, sonuca ulaşmayan birtakım askeri girişimler de olmuştur. 
Ayrıca olağan dönemlerde bile “ordu etkeni”, siyasal yaşamın değişmez verisi haline gelmiştir.539 

BÖLÜM DİPNOTLARI;

521 Akyaz, a.g.e., s. 129. 
522 İpekçi, a.g.e., s. 179. 
523 İpekçi, a.g.e., s. 215. 
524 Ahmad, “Demokrasi Sürecinde…”, s. 194. 
525 Cumhuriyet, 28 .5. 1960, s.1. 
526 Feroz Ahmad, Bedia Turgay Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi (1945–1971) , 
İstanbul, Bilgi Yayınevi, 1976, s. 216. 
527 Mazıcı, “Türkiye’de Askeri Darbeler …”, s. 13. 
528 Kurtul Altuğ, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, İstanbul: Yılmaz Yayınları, 1991, s.39. 
529 Mithat Perin, Yassıada Faciası Cilt 1 (27 Mayıs Darbesinden İdamlara Kadar İşkence Altında Ezilenlerin Dramı), 
İstanbul: Dem Yayınları, 1990, s.37. 
530 Tercüman, 31 Mayıs 1960. 
531 Tercüman, 2 Haziran 1960. 
532 Akşam, 12 Temmuz 1960. 
533 Milliyet, 13 Temmuz 1960. 
534 Akşam, 27 Eylül 1960. 
535 Milliyet, 9 Haziran 1960. 
536 Henüz yargılamalar başlamadan, MBK İrtibat Bürosu tarafından hazırlanmış açık bir ithamname niteliğindeki şu broşüre bkz. Yassıada Broşürü: Ekim – 1960, İstanbul: T. C. Millî Birlik Komitesi İrtibat Bürosu, 1960. 
537 İpekçi ve Coşar, s.312. 
538 İrfan Neziroğlu, Türkiye’de Askeri Müdahaleler Ve Basın 1950-1980, Ankara, Türk Demokrasi Vakfı Yayınları, 2003. 
539 Eroğul, a.y. 


***