TÜRKİYE - ABD İLİŞKİLERİNDE OBAMA ETKİSİ ORTA DOĞU VE IRAK ,
Yrd. Doç. Dr. H. Tarık OĞUZLU
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
oguzlu@bilkent.edu.tr
< Kendilerini hem Iraklı Arap unsurlara karşı yalnız hisseden hem de ABD karşında seçeneksiz gören Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim, Türkiye ile olan ilişkilere daha fazla önem vermeye başlamış ve son dönem Ankara-Erbil yakınlaşması mümkün olabilmiştir. >
Barack Obama’nın ABD başkanı seçilmesi hiç şüphesiz, ABD’nin Ortadoğu politikalarında, Türkiye-ABD ilişkilerinin doğasında ve de Türkiye’nin Irak’taki aktörlerle ilişkilerinde önemli etkiler ortaya çıkaracaktır. Burada vurgulanması gereken en önemli unsur, ABD’nin Irak’tan ayrılma zamanı ile Türkiye’nin Iraklı aktörlerle olan sorunlarını çözme zamanı arasındaki yakın ilişkidir. Bu ayrılma ne kadar çabuk olursa, Türkiye’nin Iraklı aktörlerle olan görüş ayrılıklarını ortadan kaldırması da o kadar acil olacaktır. Seçim kampanyası sırasında, başkan olduğu takdirde Amerikan askerlerinin Irak’tan ilk 16 ay içerisinde çekileceğini vaat eden Obama, ABD birliklerinin Irak’taki statüsüyle ilgili anlaşmaya da bağlı kalacaktır.1 Amerikan askerleri Irak’ı tam anlamıyla terk etmeden önce Türkiye’nin, Kerkük’ün statüsü, Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığı, Türkmenlerin yeni yönetimde nasıl temsil edilecekleri, Irak’ın doğal kaynaklarının Iraklılarca nasıl kullanılacağı ve de Irak’ın idari yapısının hangi prensipler çerçevesinde şekilleneceği konularında Iraklı aktörlerle, özellikle de Kürtlerle görüş birliğine varması önemlidir. Aksi takdirde ABD’nin gidişi, şu anki problemleri içinden daha da çıkılmaz bir hale dönüştürebilir.
Türk-Amerikan ilişkilerinde Başkan Bush döneminde yaşanan gerginlikler ve krizler dikkate alındığında, Barack Obama’nın başkan seçilmesi birçok gözlemci tarafından olumlu karşılanmış, bu durumun Ankara-Washington hattında işbirliğinin artmasını sağlayacağı iddia edilmiştir.
İlişkilerin eski Demokrat Başkan Clinton zama-nında olduğu gibi yine ortak çıkarlar ve güven üzerine inşa edileceği ileri sürülmüştür. Cumhuriyetçi
bir başkanın Washington’da yönetimde olduğu geçtiğimiz sekiz yıl süresince, Türk-Amerikan ilişkileri kelimenin tam anlamıyla dibe vurmuş, bu da kaçınılmaz olarak, “Cumhuriyetçiler iktidarlarsa ikili ilişkiler de bir o kadar sorunsuz olur” genel kabulünü yerle bir etmiştir.
Bu yazıda, geçen sekiz yıl içinde yaşanan krizin nedenleri üzerinde durulmayacaktır, çünkü bunlar artık yeterince bilinmektedir. Biz daha
çok, Başkan Obama ile Türk-Amerikan ilişkilerinde, özellikle de Irak bağlamında, nelerin değişebileceğini tartışacak ve bu yöndeki beklentileri ortaya koymaya çalışacağız. Bunu yaparken kaçınılmaz olarak hangi konularda radikal değişiklikler beklenmemesi gerektiğine de değineceğiz.
Türk-Amerikan İlişkileri: Olumlu Beklentiler
Obama’nın Başkan Bush’un Orta Doğu ve Irak politikalarını şiddetli bir şekilde eleştirmiş olması, şu anki iyimser beklentilerin en önemli zeminini oluşturmaktadır. Obama’ya göre Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanmakta olan güven erozyonunun en temel sebebi Başkan Bush’un izlediği politikalardır. Yeni yönetimin gözünde, Türkiye’nin Orta Doğu bölgesindeki en antiAmerikancı ülke haline dönüşmesi ve Türkler arasında Batı’nın niyetlerine kuşku ile bakan insanların sayısının artmış olması kaygı uyandıran gelişmelerdir.2 Obama seçilmesi durumunda, bu durumun değişmesi yönünde çalışacağı vaadinde bulunmuş, bu da Türkiye tarafından olumlu karşılanmıştır. ABD’nin Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde gereken desteği uzun süre vermekten kaçınması, PKK’nın İran’daki uzantısı olan PJAK örgütünü terörist olarak tanımaması, Obama ekibi tarafından ilişkilerdeki sorunlu durumun oluşmasının temel nedenleri olarak görülmektedir. Yine ifade edilmektedir ki, Ekim 2007’de başlayan stratejik istihbarat paylaşımına dayanan işbirliği çok geç gelen ve çok küçük bir adımdır. Yeni Muhafazakarların iktidarda etkili oldukları son sekiz yılda, Türkiye’nin 1 Mart 2003 Tezkerezi nedeniyle adeta cezalandırılması, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine ilişkin olarak benimsediği kırmızı çizgilerin birer birer çiğnenmesi, Türkiye’deki anti-Amerikancı duyguların tırmanmasında etkili olmuştur.
Iraklı Şii ve Sünni gruplar arasındaki bazı ciddi görüş ayrılıklarına rağmen, birçok önemli konuda Kürtlere karşı ortak bir cephe oluşturulmaya başladı.
Bu arka plandan bakıldığında, Obama’nın iktidara gelmesi, Ermeni soykırımı iddialarının tanınacağı yönündeki endişelere rağmen, Türkiye’de olumlu karşılanmaktadır. Bu olumlu havanın ortaya çıkmasında Obama’nın yeni oluşturduğu dış ve güvenlik politika ekiplerinin kimlerden oluştuğu, Obama’nın ABD askerlerinin Irak’tan bir an önce çekilmesi yönünde takınmış olduğu tutum, Amerikan askerlerinin Irak topraklarını başka ülkelere karşı saldırı amaçlı kullanmayacakları garantisinin verilmiş olması, Orta Doğu barışı için başta İran ve Suriye olmak üzere bölge ülkeleriyle doğrudan görüşülmesi fikrinin benimsenmesi, Irak’ın toprak bütünlüğünün vurgulanması ve bu bağlamda başta Kürtler olmak üzere tüm Iraklı toplulukların cesaretlendirilmesi etkili olmuş olabilir. Obama’nın asıl ilgi alanını
Afganistan’daki terörle mücadeleye kaydıracak olması ve bu bağlamda da Türkiye’nin işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacak olması,
yeni döneme ilişkin iyimserliğin artmasında olumlu bir unsur olabilir.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan Obama’nın dış politika ve güvenlik politikası ekiplerinde Türkiye’yi daha önceden ve yakından tanıyan şahsiyetlerin bulunması Türkiye açısından olumlu karşılanması gereken bir gelişmedir. Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Hillary Clinton, eşinin başkanlığı döneminde Türkiye’yi sıklıkla ziyaret etmiş, dış politikada reelpolitikanın önemine inanan, Başkan Bush kadar “şahin” olan ama Obama kadar “güvercin” olmayan bir politikacı vasfıyla, ikili ilişkilerin ortak çıkarlar temelinde yeniden oluşturulmasında etkili olabilir.
< … Yeni Muhafazakâr politikalar, ABD’nin bölgedeki imajını ve yumuşak gücünü olumsuz şekilde etkilemiştir.
Buradan hareketle denilebilir ki şayet yeni Amerikan yönetimi, ABD’nin yerlerde sürünen imajını tekrar iyileştirmek istiyorsa Türkiye gibi aktörlerle daha yakından çalışmak isteyecektir. >
Clinton’ın, müttefiklerin önemine ve dış politikanın değerlerden ziyade çıkarlar temelinde yürütülmesi gerektiğine inanan bir kişi olarak, Türkiye’nin ABD’nin
bölgedeki çıkarlarının sağlanmasında etkili bir ülke olduğunu takdir edeceği düşünülmektedir.
Obama tarafından Savunma Bakanlığı’ndaki görevinde bırakılan Robert Gates de, en az Clinton kadar gerçekçi ve reelpolitik dürtülere sahiptir.
Neticede Gates,
Irak’taki asker artırımına dayanan yeni stratejinin başarıyla uygulanmasında, demokrasinin zor kullanarak dahi olsa ihraç edilmesine inanan Yeni Muhafazakâr politikaların ABD’nin yumuşak gücü üzerinde açmış olduğu yaraların tedavi edilmesinde, Ankara ile Washington arasında PKK’ya karşı son dönemlerde geliştirilen stratejik işbirliğinin sağlanmasında etkili olmuş kişilerin başında gelmektedir. Bush tarafından Savunma Bakanlığı’na getirilmiş olsa da Gates ile Başkan Yardımcısı Cheney arasındaki görüş ayrılıkları açıkça ortadadır ve Gates görevde olduğu sürece yayılmacı ve saldırgan emperyalist politikaları şiddetle eleştirmiştir.3 Milli Güvenlik Danışmanlığı’na getirilen ABD’nin Avrupa’daki
kuvvetlerinin eski komutanı James Jones da, Türkiye’nin önemini yakından bilen bir isimdir. 1 Mart Tezkeresi’nin açmış olduğu yaraların tamir edilmesinde Jones ile Türk Genelkurmayı arasında geliştirilen yakın ilişkiler etkili olmuştur. Neticede Jones bir askerdir ve Türkiye’nin ABD’nin jeopolitik çıkarlarının gerçekleştir mesinde ne kadar kilit roller oynayabileceğini yakından tahmin edebilir.
Olumlu havayı pekiştiren bir başka faktör ise Obama’nın Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesini, Iraklıların kendi güvenliklerini kendilerinin sağlamasına bağlamasıdır. Bu Türkiye açısından bakıldığında önemli bir konudur zira Iraklı aktörler kendi güvenliklerini kendileri temin eder hale gelmeden, Amerikan askerlerinin apar topar Irak’tan çekilmesi daha çok kaos ve kargaşa yaratacak hatta böyle bir gelişme Irak’ta olası bir iç savaşı dahi tetikleyebilecektir.
Her ne kadar Başkan Bush tarafından başlatılan sur-ge stratejisi başlangıçta Obama tarafından eleştirilmiş olsa da, bu stratejinin ortaya çıkardığı olumlu
gelişmeler yeni yönetim tarafından not edilmektedir. Ayrıca, yeni yönetim, Iraklı Sünni grupların bir an önce Irak yönetimine en meşru şekillerde dahil edilmesi gerektiğini söylemekte, bu da Ankara’nın Irak’ın bütünlüğüne dair taşımakta olduğu kaygıların dolaylı yollardan dahi olsa azalmasına neden olmaktadır.
Irak’ın Geleceği
Irak’ta son dönemde güvenlik sorunu göreceli olarak iyileşme sürecine girmiştir. Bu bağlamda, Obama yönetimi, Başkan Bush’un 2003-2006 dönemine ilişkin politikalarını değiştirmiş olmasını önemsemektedir. İlk dönem Amerikan stratejisi, kuzeydeki Kürt gruplarla sıkı ilişkiler geliştirmeyi, Iraklı Şiilerin İran’ın güdümünde olmamak şartıyla merkezi yönetimde daha fazla söz sahibi olması gerektiğini, Saddam rejimiyle özdeşleştirilen Sünnilerin olabildiğince marjinalize edilmesini ve yine Sünnilerin hakimiyetinde olan Irak ordusunun dağıtılmasını öngörmekteydi.
Bu politikaların, Irak’taki iç çatışmaları daha da alevlendirdiği, ABD güçlerine karşı yerel Sünni direnişi hızlandırdığı, Kürtlerin niyetlerine karşı Şii ve Sünni çevrelerde ciddi şüphelerin ortaya çıkmasına yol açtığı ve de El Kaide’nin Irak’ta daha fazla zemin kazanmasına yardımcı olduğu dikkate alındığında, Obama yönetiminin son dönem Bush politikalarını olumlu bulması memnuniyet vericidir. Sünni Uyanış hareketinin ortaya çıkartılıp desteklenmesi ve bu sayede bir yandan El Kaide’nin etkisinin azaltılması
Türkiye ve Irak arasında son dönemde kuzeydeki Kürt yönetimini de kapsayan bir yakınlaşma yaşanıyor. diğer yandan da Sünnilerin Saddam sonrası dönemde
yönetime dâhil edilmeleri, Obama ekibi tarafından olumlu bulunmaktadır. Zaten Savunma Bakanı olarak Gates’in görevinin başında bırakılmış olması bu durumun en önemli kanıtıdır.
Obama yönetimin son dönem Bush politikalarını desteklemesinde hiç şüphesiz Irak içi gelişmeler önemli olmuştur. Görülmektedir ki, Iraklı Şii
ve Sünni gruplar arasındaki bazı ciddi görüş ayrılıklarına rağmen, birçok önemli konuda Kürtlere karşı ortak bir cephe oluşturulmaya başlamıştır.
Kerkük şehrinin Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetime bırakılmaması gerektiği, Kürt silahlı güçlerinin sadece kendi bölgesel yönetimi sınırları içerisinde etkin olmaları gerektiği, Irak’ın doğal zenginliklerinin Bağdat’taki merkezi hükümet tarafından çıkarılması ve işletilmesi gerektiği, elde edilen gelirlerin yine merkezi hükümet tarafından nüfusla doğru orantılı bir şekilde paylaştırılması gerektiği, Kürtlerin merkezi hükümetten bağımsız olarak kendi bölgelerinde petrol çıkartılmasına ve işletilmesine yönelik olarak uluslararası kurumlarla anlaşmalar imzalamaması gerektiği ve de Irak’ın idari yapılanmasının daha merkezi bir karakter kazanması gerektiği konularında, Sünni ve Şii Araplar arasında bir görüş birliği oluşmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Amerikan yönetiminin Iraklı Kürtlere ilişkin görüşlerinde, son zamanlarda kayda değer bir değişiklik gözlenmektedir. Kendilerini hem Iraklı Arap unsurlara karşı yalnız hisseden hem de ABD karşında seçeneksiz gören Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim, Türkiye ile olan ilişkilere daha fazla önem vermeye başlamış ve son dönem Ankara-Erbil yakınlaşması mümkün olabilmiştir. Gerek görevi devredecek Bush yönetiminin gerek görevi devralacak Obama yönetiminin Iraklı Kürt grupları, Türkiye ile olan ilişkilerini bazen zorlayarak dahi olsa geliştirme yönünde cesaretlendirmeleri, Türkiye açısından olumlu gelişmelerdir.
Iraklı Kürtlerin laikliğe verdikleri önem, Batı ile sıcak ilişkiler geliştirme arzuları, Türkiye üzerinden denizlere ve Avrupa’ya açılmak istemeleri, kendi doğal kaynaklarını Türkiye üzerinden Batılı pazarlara ihraç edebilmeleri, onları Türkiye ile sıcak ilişkilere yöneltebilir.
Amerikan askerlerinin aşamalı ve sorumlu bir şekilde Irak’tan ayrılmaları, Iraklı Kürtlerle olan ilişkileri bağlamında Türkiye’nin çıkarına olacaktır.
ABD’nin yokluğunda Iraklı Kürtlerin Türkiye ile yakın ilişkiler geliştirmeleri ve Türkiye’yi daha fazla önemsemeleri kaçınılmazdır. Bunun iki temel nedeni vardır. Birincisi, ABD’nin yokluğunda Kürtlerin Türkiye’nin PKK ile ilgili taleplerine karşı koyabilmesi daha zor olacaktır.
Sonuçta Ankara’nın karşısında pazarlık gücü azalacak olan Kürtler, PKK’ya karşı daha fazla işbirliğine yanaşacaklardır. ABD’nin varlığına ve her şeyden öte PKK’ya karşı harekete geçmedeki isteksizliğine dayanan eski anlayış yeni dönemde pek mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda not edilmesi gereken önemli gelişme, Kasım 2007 deki Erdoğan-Bush mutabakatını takip eden dönemde, Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Yönetim’in Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye’ye ilişkin daha yumuşak bir tutum takınmaya başlamasıdır.4 Bunda hiç kuşkusuz Ankara’nın bölgeye ilişkin bakış açısının değişmeye başlaması da etkili olmuştur. Üst düzey Türk yetkililerin Iraklı Kürt temsilcilerle görüşmeleri Iraklı Kürtlerce önemsenmekte, Türkiye’nin kendilerini ciddiye almaya başladığı şeklinde yorumlanmaktadır.5
İkincisi; ABD’nin yokluğunda Iraklı Kürtlerin, Iraklı Arapları ve İran’ı dengeleme politikaları çerçevesinde Türkiye’ye olan ihtiyaçlarının artacak
olmasıdır. Saddam sonrası kazanımlarını koruma adına Türkiye ile geliştirecekleri yakın ilişkiler önemli olabilir. Neticede, ABD’nin
gidişinden sonra, Irak’ta Arapların, özellikle de Şii Arapların ve bölge ülkesi olarak İran’ın, daha etkin bir konum kazanmaları muhtemeldir. Iraklı
Kürtlerin laikliğe verdikleri önem, Batı ile sıcak ilişkiler geliştirme arzuları, Türkiye üzerinden denizlere ve Avrupa’ya açılmak istemeleri,
kendi doğal kaynaklarını Türkiye üzerinden Batılı pazarlara ihraç edebilmeleri, onları Türkiye ile sıcak ilişkilere yöneltebilir. Bu bağlamda kayda
değer iki gelişme, son dönemde PKK ve Demokratik Toplum Partisi’nin Türkiye içerisinde takip etmeye başladıkları şiddet politikalarının
Irak Kürtleri tarafından eleştirilmekte oluşu ve de Kürtlerin biraz gönülsüzce de olsa Kerkük konusundaki pozisyonlarını yumuşatmaya
başlamalarıdır. Iraklı Kürtler, artan PKK şiddetinden ötürü Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine askeri operasyonlar düzenlemesini ve bunun da
Ankara-Erbil ilişkilerini olumsuz etkilemesini istememektedirler.
Ortadoğu: Gerilimden İşbirliğine
Obama yönetimiyle ilgili olarak Türkiye tarafındaki iyimserliği artıran bir diğer faktör ise yeni Başkan’ın Türkiye’nin son zamanlarda Ortadoğu’da izlemekte olduğu çok-taraflı ve çok-boyutlu dış politikanın ABD’nin çıkarlarına uygun düşeceği beklentisidir. Bu konuda Başkan Obama’nın, Başkan Bush’un Türk dış politikasının Ortadoğu’daki açılımlarına karşı takınmış olduğu olumsuz tavrı aynen benimsemeyeceğine inanılmaktadır. Gerek Obama yönetimi gerek Türkiye’nin paylaşmakta olduğu görüş, Ortadoğu’daki sorunların birbirleriyle girift bir şekilde ilişkili oldukları ve bunların çözümünün bölgedeki aktörlerin hepsinin katılımını gerektirdiğidir. Geçen sekiz yıl zarfında takip edilen
Yeni Muhafazakâr politikalar, ABD’nin bölgedeki imajını ve yumuşak gücünü olumsuz şe-kilde etkilemiştir. Buradan hareketle denilebilir ki şayet yeni Amerikan yönetimi, ABD’nin yerlerde sürünen imajını tekrar iyileştirmek istiyorsa Türkiye gibi aktörlerle daha yakından çalışmak
isteyecektir.
Başkan Bush zamanında Türkiye’nin bölgedeki aktif politikası çoğu zaman hoş karşılanmamıştır. Bunda Ankara’nın Şam ile ilişkilerini geliştirmek istemesi ile
HAMAS lideri Halit Meşal’i Türkiye’ye davet etmesi etkili olmuştur. Ankara ile Washington arasındaki bölgesel amaçların yakınlık göstermesine rağmen,
Türkiye’nin benimsediği araçlar, bazı kesimlerce Ankara’nın bölgesel liderlik arzularının kanıtları olarak değerlendirilmiştir. Bu durumun Başkan Obama’nın görevde olacağı sürede ortadan kalkacağına inanılabilir, zira tarafların benimsedikleri politika araçları birbirlerine çok benzemektedir. Buradan hareketle, Başkan Obama’nın Türkiye’nin Tahran ile Washington arasında ara-buluculuk yapma teklifine sıcak bakacağını ileri sürmek abartılı bir tahmin olmayacaktır.
Yeni Amerikan yönetiminin Türkiye ile işbirliğini eski yönetime nazaran daha fazla önemseyecek olmasının bir önemli nedeni de Amerika’nın şu an içinden geçmekte olduğu ekonomik krizdir. İçeride şartlar bu kadar ağırken, Türkiye gibi bir müttefik ile işbirliği yapmak Washington’daki karar alıcılar açısından oldukça rasyonel ve düşük maliyetli bir strateji olsa gerektir. İçeride krizle uğraşmakta olan bir yönetimin Ortadoğu’da şahin ve tek-taraflı politikalar izlemeyeceğini öne sürmek abartılı olmayacaktır. Türkiye ile işbirliği, Obama’nın değişime ve dönüşüme referans yapan mesajlarının küresel ölçekte kabul görmesinde de etkili olabilecektir.
Ankara’nın önemini artıracak bir diğer gelişme de, Amerikan askerlerinin Irak’tan taşınması aşamasında İncirlik hava üssünün kazandığı önemdir. Bu ortadayken, ABD’nin Türkiye’yi küstürecek adımlar atacağını öne sürmek pek doğru olmayacaktır.
Kaygılar
Fakat tüm bu olumlu işaretlere rağmen Türk-Amerikan ilişkilerinin Obama döneminde sorunsuz geçeğini öne sürmek biraz abartılı olacaktır.
Bunun nedenlerinden bir tanesi, Başkan Yardımcısı görevini üstlenecek Joseph Biden’in Ankara’da iyi bir şöhretinin olmamasıdır. Biden iki sene önce Irak’ın Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında üçe paylaştırılmasının doğru bir seçenekolduğunu ileri sürdüğünde Ankara’da sinirler gerilmişti. Bu bağlamda Ankara’nın endişelerini artıran bir gelişme, Obama-Biden ikilisinin Amerikan askerlerini bir an önce Irak’tan çekmek istemeleridir. Seçim kampanyalarında sık sık bu tema işlenmiştir. Burada Ankara’yı endişelendiren faktör, erken bir çekilmenin, Irak’ta istikrardan çok istikrarsızlığa neden olabileceği ihtimalidir. Iraklı gruplar kendi aralarındaki sorunları çözmeden, güvenliklerini kendi başlarına sağlamaları söz konusu değilken, Kürt gruplarla Türkiye arasında PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki varlığına ilişkin görüş ayrılıkları devam ederken,
ABD’nin askerlerini Iraktan çekmesi Türkiye açısından hoş karşılanmayacaktır.
İkincisi, Obama yönetiminin Türkiye’den içerideki liberalleşme ve demokratikleşme sürecini hızlandırmasını ve Kürt sorununun çözümünde
daha çok politik ve demokratik yöntemleri kullanmasını isteyebileceğidir. Hatta, Obama yönetiminin Türkiye’nin AB sürecini ve PKK ile olan mücadelesini desteklemek için Ankara’dan Iraklı Kürtlerle olan ilişkilerini iyileştirmesini ön şart olarak ileri sürebileceği iddia edilebilir. Böyle bir durum, Türkiye’nin Iraklı Kürtlerin politik kazanımlarını meşru görmesi anlamına geleceğinden pek de sıcak karşılanmayabilir. Fakat, bu tarz bir Amerikan yaklaşımı aynı zamanda Türkiye’deki demokratikleşme sürecini hızlandırabilir de. Neticede, Ankara, Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlerin Irak’ın kuzeyindeki yönetimin cazibesine kapılmalarını istemiyorsa, içerideki demokratikleşme sürecini hızlandırmak zorunda kalacaktır.
Yeni Amerikan yönetimi, Türkiye ile Irak’ın kuzeyindeki Kürtler arasındaki ilişkilerin gelişmesini, Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesini
hızlandıracak bir unsur olarak değerlendirmektedir. Aksi takdirde, ABD çekildikten sonra Türkiye ile Irak’ın kuzeyi arasındaki ilişkiler baş ağrıtmaya
devam edecektir. ABD’nin yokluğunda Türk askerlerinin Irak’ın kuzeyine yapabileceği askeri müdahaleler, Ankara ile Erbil arasında
silahlı bir çatışmanın çıkmasına neden olabilir.
Bundan dolayıdır ki, Irak’taki Amerikan askerlerinin statüsüne ilişkin antlaşmanın imzalanmasını takiben Türk, Amerikan ve Iraklı yetkililer
Bağdat’ta bir araya gelmişler ve Türk savaş uçaklarının PKK kamplarını bombalamasına ilişkin gerekli izin mekanizmaları üzerinde çalışmaya
başlamışlardır. Bu anlaşmaya göre 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren, Türk savaş uçaklarının Irak’ın kuzeyine girişleri ve burada askeri operasyonlar düzenleme leri, Iraklı otoritelerin iznine bağlı olacaktır.6 Türkiye’nin endişesi, Ankara ile Washington arasında sorunsuz işleyen bilgi ve istihbarat paylaşımına ilişkin işbirliğinin, Irak yönetimi ile sürüp sürmeyeceğinin belli olmamasıdır.
PKK’nın bölgedeki varlığı ve bundan kaynaklanabilecek Türkiye’nin muhtemel askeri operasyonları, Ankara ile Erbil/Bağdat arasındaki ilişkilerin gelişmesini engelleyecektir. Yeni Amerikan yönetimi bu durumun farkındadır ve Amerikan askerleri bölgeden ayrılmadan önce bu sorunu çözmek isteyecektir.
Obama döneminde Türk Amerikan ilişkilerini çok yakından etkileyecek bir gelişme ise İran ile uluslararası topluluk arasında devam etmekte olan gerginliğin alacağı seyirdir. Prensipte Amerikan yönetiminin İran rejimi ile konuşmayı ister gözükmesi Ankara’yı memnun etmektedir, ama sorun, bu konuşmalar neticesinde olumlu bir gelişmenin olmaması durumunda Ankara’nın takınacağı tavrın belirlenmesinde ortaya çıkmaktadır.
Ankara, İran’a karşı ekonomik ve diplomatik yaptırımlara destek verecek midir, yoksa şu ana kadar başarıyla yürütmekte olduğu “ Arada kalmama ”
Politikasını sürdürebilecek midir? Bu bağlamda Ankara’nın işini zorlaştıracak iki unsur vardır. Birincisi; diplomatik çabalara rağmen İran rejiminin işbirliği yapmaması, Tahran üzerinde uygulanacak yaptırımların meşruluğunu artıracaktır. İkincisi ise; Türkiye yeni seçilmiş olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde İran’a karşı yaptırımların tartışılması durumunda net bir tutum almak zorunda kalacaktır.
Obama yönetiminin seçim kampanyası sırasında sözde Ermeni soykırımı iddialarının ABD tarafından resmen tanınması gerektiği yönündeki tutumu Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Fakat, son aylarda Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin ivme kazanmış olması ve tarafların ilişkileri tarihin ipoteğinden kurtarma yönünde bir irade göstermeye başlaması, yeni Amerikan yönetiminin soykırım politikasını gözden geçirmesine neden olabilir. Reel-politik kaygılar ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerini sabote etmeme endişesi, Amerikan yönetimini daha ihtiyatlı davranmaya yöneltecektir. Türkiye açısından da resme bakıldığında, soykırım iddialarının kabul edilmemesinin en önemli garantisinin Ankara ile Erivan arasında geliştirilecek ilişkiler olduğu görülmektedir.
Sonuç
Bu analizler ışığında, Türk-Amerikan ilişkilerinin Başkan Obama zamanında önceki döneme göre daha olumlu bir seyir izleyeceğini tahmin etmek mümkündür. Olumlu beklentilerin oluşmasına neden olan faktörler daha belirli ve güçlüdür.
Obama ile başlayacak dönemde ABD’nin, Irak’taki askeri varlığının sona ereceği, tek taraflı ve diplomasiyi göz ardı eden yaklaşımları terk edeceği, Irak ve Ortadoğu’daki bölgesel istikrarın sağlanması için Türkiye’nin hem stratejik hem de kimliksel katkılarına ihtiyaç duyacağı düşünülmektedir.
Obama yönetiminin Irak ve Ortadoğu politikalarında Türkiye’yle yapacağı işbirliği, Türkiye’nin Irak işgalinden sonra yüz yüze kaldığı tırmanan PKK terörü, Kerkük’ün statüsü ve Irak’ın toprak bütünlüğü gibi sorunların da çözülmesine yardımcı olacaktır.
Yine de fazla iyimser olunması için zamanın çok erken olduğunun altını çizmeliyiz. İkili ilişkilerin ne yönde gelişeceğinin ilk önemli belirtisi, Obama’nın
Irak ve Ortadoğu politikasından önce, 2009 yılının Nisan ayında sözde Ermeni soykırımı tasarısının Amerikan Kongresi tarafından kabul edilmesi
talepleri karşısında alacağı tavır olacaktır.
DİPNOTLAR
1 Ceyda Karan, “Herkesin Sofa’sı Kendine”, Radikal, 24 Kasım 2008
2 “ABD’den Bir Sinyal Daha”, Radikal, 22 Mart 2005
3 Michael T. Claire, “The Meaning of Gates: From Imperial Offense to Imperial Defense”, 14 Kasım 2006,
http://www.globalpolicy.org/empire/challenges/overstretch/2006/1114offtodef.htm ( Erişim Tarihi, 13.12.2008)
4 İbrahim Karagül, “ Kuzey Irak’ı “ İşgal ” ve Yeni Senaryolar ”, Yeni Şafak, 20.02.2008
5 “ Neçirvan Barzani: İlişkilerimiz PKK’ya Mahkûm Edilmesin”, Zaman, 20.10.2008
6 Mete Çubukçu, “ ABD Çekiliyor, Türkiye Üzülüyor mu? ”, 18 Kasım 2008,
http://www.ntvmsnbc.com/news/466350.asp, ( Erişim Tarihi 18 Aralık 2008)
TÜRKİYE - ABD İLİŞKİLERİNDE OBAMA ETKİSİ; ORTADOĞU VE IRAK
Obama, Irak Ziyaretinde Başbakan El Maliki ile de bir süre görüştü.
Yrd. Doç. Dr. H. Tarık OĞUZLU
Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
oguzlu@bilkent.edu.tr
***