28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE.. ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 8
ÖZAL SONRASI KARMAŞASI,
Aslında burada dile getireceğimiz olayların bir kısımını ÖZAL DÖNEMİ ve DEMİREL DÖNEMİ yazılarımızda daha detaylı verdik.
Bazılarını 2-3 kere tekrarlamak durumunda kaldık.
Ancak her bir bölüm ayrı olduğu için, bütünlüğü korumak zorunda idik... Sıkıcı olduysa, özür dileriz.
ÖZAL SONRASI KARMAŞASI'nı anlatmadan önce, kısa bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
CUMHURİYET DÖNEMİ'nde, hiç birini o mevkilere lâyık görmememize rağmen,
- İSMET PAŞA 30 yıla yakın BAŞBAKANLIK ve CUMHURBAŞKANLIĞI,
- MENDERES 10 yıl BAŞBAKANLIK,
- BAYAR 10 yıl CUMHURBAŞKANLIĞI,
- DEMİREL 17 yıl BAŞBAKANLIK ve CUMHURBAŞKANLIĞI,
- ÖZAL 10 yıl BAŞBAKANLIK ve CUMHURBAŞKANLIĞI
- ERDOĞAN 10 küsur yıl BAŞBAKANLIK yapmışlardır!..
- Bu ne demektir, biliyor musunuz?..
- 1839-1923 arasındaki 84 yılda 6 PADİŞAH hüküm sürmüş ve yetkilerini asıl SADRAZAMLAR kullanmış iken; 90 yıllık CUMHURİYET tarihinde (2013'e göre)
bu 6 kişi birer DİKTATÖR olarak SALTANAT sürmüşlerdir!.. Sonra da kalkar UMSTAFA KEMÂL ATATÜRK'e "diktatör" derler!
Yani biz SALTANAT'ı " Lâf "ta kaldırmış olduk!
Üstelik bunların hiç birisi 36 OSMANLI PADİŞAHI'ndan iyi ve üstün nitelikli insanlar değildi!..
Daha çocukken tahta çıkan 4. MEHMED (6 yaşında), 4. MURAD (11), 1. AHMED (18), SULTAN GENÇ OSMAN (14), ABDÜLMECİD (17) dönemlerini inceleyiniz...
Henüz " Oy verme " yaşına girmiş, şimdiki sistemimize göre " Seçilme hakkını bile elde etmemiş " iken
PADİŞAH olan 2. MURAD (21),
FATİH SULTAN MEHMED (19),
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN (24),
Batı'ya özenen 2. MAHMUD (24) dömemlerini inceleyiniz.
SARHOŞ (2.) SELİM,
DELİ İBRAHİM,
DELİ MUSTAFA dönemlerini inceleyiniz.
MÜSTEBİD "KIZIL" SULTAN diye tanıtılmaya çalışılan
2. ABDÜLHAMİD ,
HAİN denilen VAHDEDDİN dönemlerine bakınız...
Yukardaki 6 kişi kadar CAHİL, MÜSRİF, BECERİKSİZ, KENDİNİ BEĞENMİŞ, DİKTATÖR, ÜLKEYE ZARARLI, hepsinden daha beteri bunlar kadar YABANCI UŞAĞI ve asılacak HAİN olmadıklarını göreceksiniz!.. Hiçbirisinin gavurlar karşısında eğilmediğini göreceksiniz. En kötü durumda olan SULTAN VAHDEDDİN dahi İstanbul'u terketmemiş, Devlet-i Aliyye'nin payitahtını ve hazinesi yabancılara bırakmamıştır.
Sözün kısası, CUMHURİYET döneminde ATATÜRK dışında, İster CUMHURBAŞKANI olsun, isterse gelmiş geçmiş 59 HÜKÜMET'in BAŞBAKAN'ı veya BAKANLAR'ı olsun, isterse MİLLETVEKİLLERİ olsun; OSMANLI PADİŞAHLARI'ndan, OSMANLI SADRAZAMLARI'ndan, OSMANLI VEZİR ve NAZIRLARI'ndan üstün nitelik sergiliyebilen KİŞİ sayısı, iki elin parmaklarını geçmez!..Hele bazıları MUSTAFA REŞİT PAŞA'dan HAİN, DAMAD FERİT PAŞA'dan daha fazla YABANCI UŞAĞI'dır!..
Bundan ötesi, ilk Cumhuriyet kadrolarından itibâren bugüne kadar gelmiş geçmiş Başbakanlar, Bakanlar, OSMANLI DEVLET ADAMLARI'nın seviyesine asla çıkamamışlardır.
Bir fikir verebilmek için, son OSMANLI dönemi ile MİLLÎ MÜCADELE ve ilk CUMHURİYET dönemi DEVLET ADAMLARI konusunda bir kıyaslama yapalım, istedik.
TANZİMAT sonrası, 1846-1922 yılları arasında tam 38 SADRAZAM gelip geçmiştir. Bunlardan sadece 8 veya 9'u MEDRESE çıkışlıdır. Diğerleri BATI tarzı eğitim almış, 11 tanesi BATI'da eğitim görmüştü. Yani HIRİSTİYAN AVRUPA toplumunu tanır, EMPERYALİST SİYASETİ'ni ve ZİHNİYET'ini bilirlerdi.
Önemli kısmı bunu KARŞI KONULAMAZ görüp, onların güdümüne girmişlerse de, bir kaçı hariç, İHANET noktasına gelmemişlerdir.
Onu dahi yaparken VATAN'a hizmet ettikleri düşüncesi içinde olmuşlardır.
Buna mukabil, MUHALEFET sayabileceğimiz İTTİHAT VE TERAKKİ üçlüsü ile 1918-1938 arasındaki MİLLÎ CEPHE önderleri arasında Avrupa'da okumuş kimse yoktur. Vekillik yapmış 47 kişiden sadece 6'sı (Bayur, Bozkurt, Günaltay, Kaya, Tek, Tengirşenk) AVRUPA'da eğitim görmüş, bu evsafta bir kısım zevat
(Celâlettin Ârif, Rıza Nur, Ahmet Ağaoğlu, Nihat Reşad Belger, Rauf Orbay) ise kısa sürede siyasetten dışlanmıştır. Bunlar arasında BATI'da diplomatik görevde bulunan sadece RAUF ORBAY'dır. MUSTAFA KEMÂL'in de 1913'te SOFYA'da bir yıllık askerî ateşelik görevi vardır. Bu görev dışında, MUSTAFA KEMÂL hayatında 3 defa Avrupa'ya gitmiştir. 1910'da 10 gün, 1917-18'de 20 gün, 1918'de kaplıcada 1,5 ay kalmıştır.
Yukarıda sayısını verdiğimiz SADRAZAMLAR'dan 30'u önemli bir OSMANLI DEVLET ADAMI'nın yanında kâtiplik veya yardımcılık yapmış, bir kaç DEVLET DÂİRESİ'nde çalışmış, bir kaç defa VÂLİLİK yapmış, en az 2 defa NÂZIR olmuş, sonra SADRAZAM (BAŞBAKAN) mevkiine gelmiş kişiler idi.
Bu 30 SADRAZAM'dan 26'sı BÜYÜKELÇİLİK te yapmış, böylece yabancı devlet adamlarının ne düşündüğünü, nasıl davrandığını bilir olmuşlardı.
Hiç sivil DEVLET GÖREVİ yapmamış SADRAZAMLAR'dan MAHMUT ŞEVKET PAŞA göreve geldikten bir kaç ay sonra bir suikaste kurban gitmiş, AHMET İZZET PAŞA da sadece 3 ay görevde kalmıştır.
Bu 30 sadrazam'dan 7'si askerdir. Ancak 3'ü erken dönemde SİVİL DEVLET GÖREVİ'ne geçmişlerdir. Geçmeyen 4 kişinin (Damad Mehmet Ali Paşa, Esad Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Cevad Paşa) toplam SADARET süresi 6,5 yıldır. Yani, 6 "sadece asker" SADRAZAM'ın (Mahmut Şevket Paşa, Ahmet İzzet Paşa dahil) SADARET süresi (76 yıldan) 7 yılı aşmaz!
1912'den sonraki, yani İTİLAFÇILAR ve İTTİHATÇILAR dönemindeki 10 SADRAZAM'dan 5'i askerdi. 1923-1938 ATATÜRK DÖNEMİ'ndeki 4 BAŞVEKİL'den 3'ü (İnönü, Orbay, Okyar) askerdi. Celal Bayar da İTTİHATÇI ve KOMİTACI'ydı.
İlk Meclis'teki mebusların 288'i yüksek öğrenim görmüş, 94'ü orta öğrenim mezunu kişilerden oluşmaktaydı. Meslek dağılımı şu şekildeydi: 162 serbest meslek, 133 devlet memuru, 54 asker, 32 din adamı, 30 aşiret reisi, 7 teknik eleman, 16 sağlık görevlisi, 2 Reji görevlisi. Toplam 378 milletvekilinin 162'si birden fazla dil bilgisine sahipti. Ancak bunlardan MUSTAFA KEMÂL'in çevresine girebilenler bir avuç insandı. Onların da vasıflarını az önce belirttik.
Hepimizin bildiği gibi, MİLLÎ MÜCADELE'nin önderi MUSTAFA KEMÂL PAŞA hiç bir sivil görevde bulunmamış, buna rağmen yüksek dehasıyla hem ORDU'yu,
hem MECLİS'i idare etmiş, hem de ANKARA'da yeni bir DEVLET'in sivil teşkilâtının temelini atmıştır. Ancak bu başarıyı kısa sürede çevresini saran
DEVLET VE DİPLOMASI TECRÜBESİ OLMAYANLAR için söylemek mümkün değildir.
Bundan ne çıkar?.. Maalesef ANKARA'nın yöneticileri, DEVLET İDARESİ'nde VE DİPLOMASİ'de İSTANBUL yöneticileri kadar EĞİTİMLİ ve TECRÜBELİ değillerdi.
LOZAN'a dahi öyle gittiler.
CUMHURİYET DÖNEMİ'nde çekirdekten devlet adamı yetiştiren, ve Devlet'te devamlılığı sağlayacak şekilde yetişkinden yeni yetişene görev teslimi yapan bir
sistem maalesef kurulamamıştır. Her gelen Amerika'yı yeniden keşfeden Kolomb gibi ortaya çıkmıştır. Her gelen Kıbrıs meselesini çözeceğini sanmış, her gelen
Avrupa Birliği'ne gireceğine inanmış, her gelen "terör sorununu ben hallederim," diye ortaya çıkmış, ama kendinden önce yapılanları bilmediğinden, kendinden
öncekilerin tecrübelerinden yararlanmadığından gavurlara daha fazla taviz verip, hiç bir şey elde edememiştir. Tarih bilgisi, jeo-politika bilgisi, iktisat bilgisi kıt bu
kişiler, kendilerinin olmayan dehalarına inandıkları için müşavirlerinden, müsteşarlarından dahi yararlanmaya tenezzül etmezler, nice gaflar yaparlardı...
Dünya Bankası uzmanı (!) ve Planlama Müsteşarlığı yapmış, süper iktisatçı (!) Özal, Sultan Abdülaziz'in yüz yıl önce tahvil çıkardığını bilmediği için, tahvil çıkardığında "ilk" olmakla övünmüştü!
Aynı KALİTE DÜŞÜKLÜĞÜ maalesef daha alt kademelere, BÜROKRAT, DEVLET MEMURU, ASKER, İŞADAMLARI, hatta ÖĞRENCİLER'e de bulaşmıştır!..
Akrabalarına, yandaşlarına makam, kevki dağıtma merakında olan şerefsiz politikacılar, Genel Müdür, Müdür, Vali olmak için konmuş olan "10-15 yıl memurluk" tarzındaki kuralları da hiçe sayarak kaldırmışlardır!
OSMANLI DÖNEMİ'nde YURT DIŞI'na kaçan olmuştur... Ama DEVLETİN PARASI'nı, hatta KENDİ SERVETİ'ni dahi kaçıran olmamıştır!.. Hele bırakın gayrımeşrûyu, meşrû servetini bile yurtdışında yabancı bankalara yatıran hiç olmamıştır! Evet; çalan, çırpan, halkı soyup zengin olan vezirler. valiler olmuştur. Ama bunların çoğu, son dönem (1856-1923) hariç, tespit edilmiş, kelleleri uçurulmuş, malına mülküne el konmuştur.
Yurt dışında EĞİTİM gören olmuştur... Ama TÜRKİYE'yi terkedip GAVUR DİYARI'na gidip onların vatandaşı olma alçaklığını gösteren, onlara hizmet sunan hiç çıkmamıştır!.. TEVFİK FİKRET'İN OĞLUNUN DIŞINDA!
MİLLÎ MÜCADELE sırasında, adam öldürmekten İDAM'a mahkûm edilen, ancak kendisini "vatandaş" saydıkları için gelip kurtarmaya kalkan İTALYAN HEYETİ'nin teklifini reddedip,
- "Sizin vatandaşınız olup yaşamaktansa, bu memleketin insanı olup asılmayı tercih ederim," diyen kabadayı ADALI HÜSEYİN bile yurdunda ölmüştü. (Bakınız: MİLLİ MÜCADELE ve LOZAN BARIŞI)
Kastettiğimiz tarzda olumsuz olaylar ATATÜRK DÖNEMİ'nde (1923-1938) de yoktu!..
Çasuslar hariç!..
TÜRKİYE'yi terkedenler kendini TÜRK saymıyan GAYRIMÜSLİMLER idi... Bir tek istisna İSMET'in dirayetsizliği ile YUNAN'a sığınan ÇERKES ETHEM'dir!
İşte gördünüz mü, biz ATATÜRK'ten sonra ATATÜRKÇÜLÜK kalmadı, derken haksız mıymışız?
Neyse... Sizin de sinirinizi fazla bozmadan konumuza dönelim.
1993 yılının en önemli olayı ÖZAL'ın ölmesi idi... 17 Nisan'da öldü, 22 Nisan'da toprağa verildi.
Özal'ın ölümünde bir muamma olduğu kesindir. Ancak bu "zehirlenme" falan ile ilgili değildir. Rahatsızlandığında yatak odasında idi ve yanında sadece karısı vardı. Doktorlar odaya saat 10 civarında girmiş, Özal ambulansla hastaneye nakledilmiş, odaya kapanan doktorlar tarafından muhtelif aralar ile çelişkili açıklamalar yapılmıştır. İlk açıklamada "saat 11 civarında öldüğü", ikinci açıklamada ise "14 civarında öldüğü" belirtilmiştir. Ceset üzerinde defin sırasında sorun olmaması için "ufak bir cerrahî müdahale" yapıldığı söylentisi de vardır... Mezardan çıkarılan ceset üzerinde yapılan tahliller sonucu "4 ayrı zehir" bulunduğu iddiası da gerçek değildir. Bulunan kimyevî maddeler, definden önce yapılan tahnit (mumyalama) işlemi ile ilgilidir. Eğer Özal öldürülmüş olsaydı, ilk şüphelenilecek kişi, son ânında yanında olan karısı Semra Özal olmalıydı.
Göklere çıkarılan, ATATÜRK'e özenip Vatan Caddesi'ndeki "anıt mezar"a gömülen Özal'ı, halktan ziyaret eden hemen hiç kimse olmaz. Tıpkı gene ATATÜRK'e
özenilerek "anıt mezar" yapılan Menderes gibi!.. Ha, bir de mezarından çıkarılıp Anıt Kabir'deki meydana çirkin bir kabir altına gömülen İsmet İnönü gibi!..
Hepsi kusurları ile birlikte hatırlanmak durumundadırlar.
17 Nisan'da Rodney King adlı bir zenciyi öldüresiye döven polisleri juri suçlu buldu... Aylında daha önce polisler 1992'de suçsuz bulunmuş, bunun üzerine olayın 1991'de cereyan ettiği Los Angeles şehrinde isyan çıkmış, günlerce sürmüş, dükkânlar yağma edilmiş, arabalar yakılmış, insanlar yaralanıp öldürülmüştü. Hükûmet millî muhafızları polise yardıma çağırmak zorunda kalmıştı. Rodney King'e daha sonra haksız yediği dayak için 3.800.000 dolar tazminat ödendi.
19 Nisan'da genelev patronu Ermeni asıllı vatandaşımız Matild Manukyan İstanbul'un vergi rekortmeni oldu.
Yine 19 Nisan'da Amerika'nı Teksas ayeletinde Waco şehrinde David Koresh adlı manyağın kurduğu tarikat çiftliğinde çıkan yangında 27'si çocuk, 76 kişi öldü.
David Koresh de ölenler arasında idi. Çiftlik bir kaç gündür FBI ajanları ve polis kuşatması altında idi. Yangının yanıcı nitelikli gözyaşartıcı bombadan çıktığı öne sürüldü.
Nedense Amerikalılar'dan bu tür sapık tarikatlar sık sık çıkar. Bunların açıkgöz liderleri kandırdıkları saf ve cahil kişilerin bütün varlıklarını tarikata bağışlamalarını, bir kömün halinde yaşamalarını sağlarlar. Aralarından güzel kadınları metres olarak kullanır, pek çok çocuk edinirler. Müritlerine ereceklerini, yakında kopacak kıyametten bir tek onların kurtulacağını falan söylerler. Tabii hiç biri doğru çıkmaz. En meşhurları Jim Jones adlı herif idi. Tarikatı teftişe gelen 2 senatörü öldürdü. Sonunda 911 tarikat mensubu ıle birlikte zehir içerek intihar etmiştir. Aynı adda bir film dahi vardır. Bizde de pek çok sahte tarikat, uyduruk şeyh ve salak mürit topluluğu olmasına rağmen, Amerikan tipi bir tarikatı Bülent Çorak adlı kaçık kadın oluşturmuştu. Atatürk'ü, Mevlana'yı hatta Hz. Muhammed'i bile safsatalarına âlet etmiştir. Arada Hintli misyonerler de gelip sosyetik geçinenleri yolarlar.
23 Nisan 1993'de cezaevi firarisi ve kürtçü-bölücü Dev-Sol üyesi İbrahim Yalçın çatışma sonucu ölü ele geçirildi.
24 Nisan'da Londra'da bir otomobil, 1000 kilo patlayıcı ile havaya uçtu, 1 kişi öldü.
25 Mayıs'ta Rusya'da Amerikan hayranı Boris Yeltsin cumhurbaşkanı seçildi... Amerikalı reklamcıların Rusya'ya gelip Boris Yeltsin'i nasıl seçime hazırladıklarını
anlatan bir film dahi vardır.
28 Nisan'da İstanbul, Ümraniye'de Hekimbaşı Çöplüğü'nde biriken metan gazı patladı, savrulan çöpler bir mahallenin üzerine çöktü. Yıkılan 12 evde çoğu kadın ve çocuk 39 kişi öldü, pek çok kişi yaralandı.
30 Nisan'da World Wide Web (WWW - Dünya İnternet Ağı) kuruldu.
1 Mayıs'ta Sri Lanka başkanına bombalı suikast yapıldı. 26 kişi öldü.
7 Mayıs'ta Türkiye Komünist Emek Partisi önderlerinden, 20 yıldır aranan Teslim Töre yakalandı. Aynı gün Kürtçü, bölücü DEP, Yaşar Kaya başkanlığında kuruldu.
8 Mayıs'ta ırkçı Güney Afrika hükûmeti ilk defa bütün ırkların (beyaz, hintli, zenci) katılacağı bir genel seçime razı oldu.
16 Mayıs'ta Meclis'te yapılan 3. tur oylamada mason Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. DYP'nin başına geçici olarak Mehmet Gölhan getirildi.
Demirel de Özal'ın ölümü üzerine onu taklit edip, "düzeltirim" iddiasıyla geldiği İKTİDAR'ı bırakıp SORUMSUZ Cumhurbaşkanlığı makamına kaçtı.
Yerini Tansu Çiller'e bıraktı, "BABA"” sıfatıyla "Baş Köşe"ye kuruldu. Geçmiş günahları her nedense hemen en sert muhalifleri tarafından bile unutuldu.
Üstelik bir de yılmaz "atatürkçü ve lâik" kesildi başımıza!.. Ama bundan sonraki gelişmelerdeki sorumluluğu ortadan kalkmadı...Bizce kalkmayacak!..
Ta ki, DEVLET'in yakasını bırakıncaya kadar!..
25 Mayıs'ta katliamlarıyla tanınan PKK, 150 kadar militanla Bingöl-Elâzığ yolunu kesti, 15-20 kadar aracı durdurup kimlik kontrolü yaptı.
Durmayan bir araca ateş ederek bir eri ve bir kadını öldürdü. Durdurdukları araçlardan 50 kadar silahsız, terhis olmuş askeri indirip kaçırdı.
Bunlardan 33'ünü kurşuna dizip öldürdü. Özel tim ve askerin müdahalesiyle çıkan çatışmada 10 PKK'lı öldürüldü. Kaçırılmış olan 13 er, 1 polis ve 8 yurttaş kurtarıldı.
Bu olay sözümona PKK'nın ilan ettiği "ateş kes" sırasında cereyan etmişti!..Başbakan Vekili, Kürt bölücülerle işbirliği yaparak onları Meclis'e sokmuş olan Erdal İnönü , bir açıklama yaparak "PKK'lılara af" kararnamesinin ertelendiğini açıkladı...
Bu ebleh adam, 6 Kasım 1996 mahalli ara seçimlerde iktidar partileri (RP-DYP) % 60 oy toplamış, kendisi % 8'lere düşmüşken, ne dese beğenirsiniz?..
"Millet kurtuluşun Sosyal Demokrasi'de olduğunu görmüştür!"... Güler misin, ağlar mısın?
27 Mayıs'ta mafya İtalya, Florensa'da Ufizi müzesini bombaladı, 6 kişi öldü. Sebep herhalde bir süre önce mafya babası Benedetto'yu Santapaolo'da yakalaması idi.
28 Mayıs'ta Selman Rüştü'nün " Şeytan Ayetleri " kitabını tercüme edip yayınlamaya kalkan solcu Aydınlık gazetesini protesto eden İslamcılar Cuma namazından sonra Kaynak Yayınları'nı bastılar. Polisle çatıştılar. 25 kişi yaralandı.
29 Mayıs'ta Almanya, Solengen'de neo-naziler 5 Türk kadınını yakarak öldürdler.
1 Haziran'da Guatemala'da ordu darbe yaptı, devlet başkanı Jorge Serrano'yu devirdi.
5 Haziran'da Somali'ye de müdahale eden emperyalist Amerikan güçleri Mogidişu'da direnişçi Aidids'in inanılmaz mücadelesi sonucu zor durumda kaldı.
Ülkeye "barış gücü" diye gelmiş gariban Pakistan askerleri öne sürüldü, onlardan da 23'ü öldü. Ta 2010'a kadar... Bu işgalde Türk birliği de görev almış, başındaki yahudi dönmesi Çevik Bir adını böylece duyurmuş, sonra 28 Şubat müdahalesine liderlik yapmıştı.
9 Haziran'da mason Süleyman Demirel'in has yeğeni Yahya Demirel, Şekerbank'ı zarara uğrattığı gerekçesiyle 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Alıp ta ödemediği
krediyi soran olmadı!
13 Haziran'da DYP Olağanüstü Kongresi'nde 933 oy alarak genel başkan seçildi. Diğer adaylar İsmet Sezgin (320) , onun lehine çekilen Bedrettin Dalan ve Köksal Toptan (212) idi. Onlar da 2. turda çekildiler.
19 Haziran'da Demokrat Parti'nin politikasına uygun davranan ABD Başkanı Clinton, Amerikan ordusundaki homoseksüeller için "sorma, söyleme" politikasını açıkladı.
Çok şükür, TÜRK ordusunda hâlâ böyle bir şey yok. Homoseksüeller orduya alınmaz. Medyum Memiş alınmıyanlardan biridir.
24 Haziran'da hükûmete 1 yıl süreyle kanun hükmünde kararname çıkarma yasası Meclis'te kabul edildi.
25 Haziran'da Tansu Çiller başkanlığında, DYP-SHP ortaklığıyla 50. Hükûmet kuruldu. Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı, bölücü Kürtçü Mehmet Moğoltay Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, yolsuzlukları ile ünlü eski Ankara belediye Başkanı Murat Karayalçın Dışişileri Bakanı, kültürsüz Fikri Sağlar Kültür Bakanı oldu. Koltuk bekleyip te alamayan DYP'li Ümit Canayar, Tevfik Diker ve Nevzat Çobanoğlu partiden istifa ettiler. Tevfik Diker sonra başka bir baltaya sap olamıyacağını anlayınca geri döndü.
27 Haziran'da PKK turistik yerlere saldırmaya Antalya'dan başladı... Aynı gün Amerikalılar Tomahawk füzeleri ile Irak'ın istihbaharat binasını vurdu.
Bahane de Kuveyt'te Başkan Bush'a düzenlenen suikastte sözde Irak'ın rol alması idi.
30 Haziran'da Siirt'te jandarma karakolu basıldı. 12 asker ölürken, 8 de PKK'lı öldürüldü. Van'da bir otel kundaklandı, 11 kişi öldü, 27 kişi yaralandı.
Diyarbakır'da güvenlik güçlerini taşıyan otobüs saldırıya uğradı, 1 er öldü. Mardin'de bir mezra basıldı, 7 kişi öldü. Erzincan'da bir yolcu otobüsü şoförü ve
muavini öldürüldü. Bir tanker ateşe verilirken şoförü kurşuna dizildi... PKK iyice azıtmıştı.
2 Temmuz 1993'de Sivas'taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılan mizah yazarı Aziz Nesin'in "Kur'an'ın devri bitmiştir" demesi üzerine, Cuma namazından
çıkan bir grup slogan atarak yürüyüşe geçti. Aziz Nesin ve arkadaşlarının kaldığı Madımak Oteli önünde yüzlerce kişi toplandı. Güvenlik güçleri havaya ateş
açmasına rağmen olayları önleyemedi. Bir kişinin otelin penceresine tırmanıp perdeyi yakmasıyla başlayan yangında 37 kişi dumandan boğularak öldü.
Olaylarda 14'ü polis 60 kişi yaralandı. 157 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 91'i sonra tutuklandı. Ölenler arasında şair Behçet Safa, ozan Hasret Gültekin Nesimi Çimen, Âsım Bezirci de vardı. Şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Hani, PKK'lı, DHKP-C'li bölücü hain teröristler askere, polise saldırıyor, yol kesiyor, hendek kazıyor, ev dükkân yakıyor, adam öldürüyor (2013-2014), sonra da " Biz yapmadık, provakatörler yaptı" diyor ya... Onlar provokasyon değil, doğrudan terör eylemi!.. Provokasyon Sivas'ta "Aziz Nesin'in yaptığıdır. Müslüman ahalinin tepki göstereceğini bile bile "Kur'an'ın devri bitmiştir" demiş, insanların sokağa dökülmesine sebep olmuştur. Sonra o halkın içinden birileri çıkıp insanları daha da kışkırtmış, iş otelin yakılmasına, insanların yaralanmasına, ölmesine kadar gitmiştir! Aziz Nesin'i olaya katmadan Sivas'ta olup bitenleri anlamak mümkün değildir.
2 Temmuz'da Filipinler'de bir gemi battı, 325 kişi öldü.
3 Temmuz'da Bodrum'un 4 ayrı yerinde aynı anda orman yangını çıktı... Ben bu orman ve fabrika yangınlarının çoğunun kasıtlı ve bölücü Kürtçü teröristler tarafından çıkarıldığını inanırım.
5 Temmuz'da 50. Hükûmet güvenoyu aldı. Aynı gün Anayasa'nın 133. maddesi değiştirildi. Böylece radyo ve televizyon yayınlarında Devlet tekelinin kalkmasının önü açıldı...
Aynı gün PKK'lılar 32 köylüyü hunharca katlettiler.
12 Temmuz'da Arzum Onan Avrupa Güzeli seçildi. Aynı gün Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü olarak atandı... Elazığlı olan Mehmet Ağar bu görevi sırasında Elazığ'dan 9000 kişiyi polis yaparak geleceğini garantilemiş, hatta bir dönem bağımsız milletvekili seçilmiştir.
Yine 12 Temmuz'da Japonya, Hokaido'da 7,8 şiddetinde bir deprem oldu. Sadece 150 kişi öldü. Bizim gölcük depreminde aynı şiddette 30 bine yakın insan ölecek idi.
(1999)
14 Temmuz'da Çiller'in kararlı bir tavrı sayesinde Cudi, Gabar ve Tanin dağlarındaki terörist yuvaları bambalandı. Aynı gün teröristler Iğdır'ın Aralık ilçesindeki Yenidoğan jandarma karakoluna saldırarak 1 astsubay, 6 er ve 1 köylüyü şehit ettiler.
14 Temmuz'da Anayasa Mahkemesi bölücü Kürtçü HEP'in kapatılmasına karar verdi. Aynı gün kendisinden 29 yaş küçük olan Feray Işık ile evlenebilmek için ikinci karısına 11 milyar liralık (yaklaşık 733 bin dolar) servet bırakan İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel hakkında "Nereden Buldun?" soruşturması başladı...
İSKİ yolsuzluğu SHP ve daha sonra CHP'nin İstanbul'da silinmesine yol açtı.
Aslında bu tarz bir soruşturma hemen bütün gelişmiş Batı ülkelerinde vardır. Hem de yolsuzluktan falan şüphelenildiğinde değil; bankaya para yatırırken,
havale yaparken, mal-mülk alırken!.. Kaynağını belirtemediğiniz para "kara para" addedilir. O yüzdendir ki, mafya babaları bile ne olursa olsun, kanunî bir işletme kurarak vergi ödeyip servetlerini "ak"lamaya çalışırlar. Hiç biri meşhur gangster Al Capon'un vergi kaçakçılığından hapse tıkılıp hayatının söndüğünü unutmaz!.. Darısı bizimkilerin başına!.. Sadece mafya babalarını kastetmiyorum, politikacıların, bürokratların, belediye başkanlarının, büyükelçilerin, komutanların, işadamlarının başına!..
17 Temmuz'da Antalya'da 3 otele patlayıcı madde atıldı. 1 kişi ölürken, 10 kişi de yaralandı.
25 Temmuz'da İsrail güney Lübnan'a saldırdı. Gene ses çıkaran olmadı.
27 Temmuz'da hırsını alamamış olan mafya Roma, Milano, Vatikan'da tarihî binalara bombalarla saldırdı, 5 kişi öldü.
29 Temmuz'da beceriksiz bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu görevden alındı. yerine Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı tayin edildi.
31 Temmuz'da ırkçı Güney Afrika'nın Johannesburg şehrinde beyazların Inkatha ordusu, zencilerin direniş örgütü ANC mensubu 49 kişiyi öldürdü.
11 Ağustos'ta Hükûmet'le Türk-İş anlaştı. İsçiler birinci altı ay için % 37, ikinci altı ay için % 28 zam aldılar.
14 Ağustos'ta teröristlerin kışkırtmasıyla Kars'ın Digor ilçesinde 4 bini aşkın kişi PKK bayrakları ile gösteri yaptı. Güvenlik güçlerine direndiler, açılan ateş
sonucu 5'i kadın 9 kişi öldü, 51 kişi yaralandı.
20 Ağustos'ta yolsuzluklar şahı eski İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel tutuklandı.
28 Ağustos'ta Çin'de baraj patladı, selde 223 kişi öldü.
4 Eylül'de Batman'da kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından yapılan saldırıda bölücü Kürtçü DEP milletvekili Mehmet Sincar ile DEP üyesi Metin Özdemir öldü.
8 Eylül'de eski 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı emekli Orgeneral Hüseyin Doğan Özgeçmen bir terörist saldırı sonucu yaralandı.
9 Eylül'de Filistin Kurtuluş Örgütü İsrail devletini tanıdı. Biz ise 1948 yılında İsmet Paşa sayesinde kurulur kurulmaz, neredeyse Amerika'dan önce tanımıştık.
11 Eylül'de SHP'nin Olağan Kurultay'ında genel başkanlığa Murat Karayalçın seçildi. Erdal İnönü aday olmadı.
13 Eylül'de İsrail Başbakanı Ishak Rabin Yasser Arafat'la Washington'da el sıkışarak barış antlaşması imzaladı. Aynı gün Norveç'in araılığı ile Oslo'da iki taraf arasında daha önce gizli görüşmeler yapılmış olduğu ortaya çıktı... Bu Oslo'nun da karışmadığı şey yok! Bizim Erdoğan hükûmetinin 2010'larda bölücü Kürtçü terör örgütü PKK ile yaptığı al gülüm ver gülüm görüşmeler de Oslo da olmuştur.
16 Eylül'de Anayasa Mahkemesi Hükûmet'e Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini genişleten yasayı iptal etti. Halbuki Hükûmet bu yasayla özelleştirmeyi hızlandırmak istiyordu. Aynı gün bölücü Kürtçü DEP Genel Başkanı ve Kürtçü Özgür Gündem gazetesi sahibi Yaşar Kaya tutuklandı.
Yine 16 Eylül'de yolsuzlukların ağababası İLKSAN YOLSUZLUĞU davasından yargılanan 17 sanık tutuklandı... İLKSAN'a verilen para için dönemin Başbakan'ı mason Süleyman Demirel "Verdiysem, ben verdim," diyerek meydan okumuştu... Konu AY-BA şirketinin sahibi Sedat Çolak, Pendik civarında 120 milyar liraya aldığı 6300 dönüm araziyi 346 milyar liraya İLKSAN’a satması idi. Milli Eğitim Bakanlığı, Bakan yurt dışındayken arsanın alınması için İLKSAN’a 300 milyar liralık bir ödenek aktarımı yapmış, mason Demirel "bu arsanın alınması talimatını kendisinin verdiğini, ve paranın da yine kendi emriyle ödendiğini" söylemişti.
DEVAM EDECEKTİR..,
28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 9
******
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder