SÜRECİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SÜRECİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2019 Perşembe

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI BÖLÜM 2

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI BÖLÜM 2




10. Vize muafiyeti süreci ve Geri Kabul Anlaşması ABAD’ın ortaklık hukukuna dayanarak Türk vatandaşları lehine vermiş olduğu kararlara halel getirmekte midir?

Vize muafiyeti süreci Türk vatandaşlarının ortaklık hukuku çerçevesinde kazanmış olduğu haklardan bağımsızdır ve bu haklara halel getirmemektedir. 
Bir başka ifadeyle, vize muafiyeti süreci, ortaklık hukukundan kaynaklanan haklarımızın hayata geçirilmesine, kullanılmasına herhangi bir engel oluşturmamaktadır. 

Nitekim, ortaklık hukukumuzdan kaynaklanan haklar bakımından herhangi bir kaybımızın olmayacağı Geri Kabul Anlaşması’nda açıkça düzenlenmiştir. Geri Kabul Anlaşması’nın 18/2. maddesinde Anlaşma’nın, taraflardan birinin topraklarında yasal olarak ikamet etmiş/etmekte ya da çalışmış/çalışmakta olanların hakları da dâhil olmak üzere, Ankara Anlaşması’nda, ilgili Ortaklık Konseyi Kararlarında ve ABAD’ın ilgili içtihadında öngörülen hak ve yükümlülüklere tam olarak saygı göstereceği belirtilmiştir.


11. Türkiye, vize muafiyeti sürecinde, transit vize uygulaması da dahil AB’nin üçüncü ülkelere yönelik vize politikasını uygulamak zorunda mıdır? 

Daha önce başka ülkelerle imzaladığımız vizesiz seyahat anlaşmalarının akıbeti ne olacaktır? 
Türkiye, vize diyaloğu sürecinin temel alacağı Meşruhatlı Yol Haritası’na dercettiği üzere, transit vize uygulaması da dâhil, AB’nin vize politikasına AB’ye tam üye olduğunda uyum gösterecektir. Başka bir ifadeyle Türkiye, çeşitli ülkelerle yürürlüğe koyduğu ikili vizesiz seyahat anlaşmalarını AB’ye tam üye olana kadar muhafaza edebilecektir.

12. Türk vatandaşları için Schengen ülkelerine vizesiz seyahat ne zaman başlayacaktır?

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nda, tarafların, bir diğerinde bulunan ve Anlaşma’da belirlenen şartlara uyan düzensiz göçmen durumundaki üçüncü ülke vatandaşlarını Anlaşma’nın yürürlüğe girmesinden itibaren 3 yıllık bir geçiş süresi sonun-da kabul etmeye başlayacakları öngörülmüştür. Bu çerçevede, Türkiye, ülkesi üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla giden üçüncü ülke vatandaşlarını Anlaşma yürürlüğe girdikten 3 yıl sonra geri almaya başlayacak tır. Bu durum, AB üzerinden Türkiye’ye gelecek düzensiz göçmenlerin ilgili AB ülkelerine iadesi için de geçerlidir.

Türkiye, vize muafiyeti sürecini başarıyla tamamladığı ve üçüncü ülke vatandaşlarının geri kabulüne ilişkin uygulamayı başlattığı zaman, (AT) 539/2001 sayılı Konsey Tüzüğü’nde bir değişiklik yapılacaktır. Bu değişiklikle Türkiye, söz konusu Tüzüğün ekinde yer alan ve vize uygulanacak ülkelerin yer aldığı negatif listeden vize muafiyetine sahip ülkelerin bulunduğu pozitif listeye alınacak ve Türk vatandaşları için vize muafiyeti gerçekleşmiş olacaktır. 

Konsey, Türkiye’ye vize serbestisi sağlanmasına yönelik kararını nitelikli çoğunlukla vereceğinden, tüzük değişikliği için tüm AB üyesi ülkelerin onayına gerek bulunmamaktadır.

Dolayısıyla Türk vatandaşlarının İngiltere ve İrlanda hariç AB üyesi ülkelere vize almadan gidebilmeleri Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden en geç 3-3,5 yıl sonra başlayacaktır. Türkiye’nin Meşruhatlı Yol Haritası ile Geri Kabul 
Anlaşması’ndaki koşulları daha hızlı bir şekilde hayata geçirip, üçüncü ülke vatandaşlarının kabulünü daha öne çekebilmesi durumunda, tabiatıyla vize muafiyeti de buna paralel olarak daha erken başlayabilecektir.

13. Vize muafiyeti ile Türk vatandaşları hangi ülkelere vizesiz olarak girebilecektir? Schengen Alanı’na dâhil olmayan ülkelerin durumu ne olacaktır?

Türk vatandaşlarına vize muafiyeti gerçekleştiğinde, Schengen Alanı’na dâhil olan AB üyesi ülkelere vizesiz olarak gidilebilecektir. 
Henüz Schengen Alanı’na dâhil olmayan Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi AB’nin vize politikasını uygulamak zorunda olduklarından, bu ülkelere de vizesiz seyahat mümkün olacaktır. 

İngiltere ve İrlanda ise, Schengen müktesebatı bakımından sahip oldukları özel durumdan dolayı kendi vize politikalarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla, karşılıklı olarak ayrıca bir vizesiz seyahat anlaşması imzalanmadığı takdirde, İngiltere 
ve İrlanda’ya vizesiz giriş mümkün olamayacaktır. Bu çerçevede, Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanması ile vizesiz seyahat imkânı arasında oluşturulan ilişki çerçevesinde Türkiye, sadece Türk vatandaşlarına vizeyi kaldıran AB üyesi ülkelerden gelecek iade taleplerini değerlendirecek ve Anlaşma’da belirtilen şartları taşıyanları kabul edecektir. 

Bu husus Meşruhatlı Yol Haritası’na tarafımızdan derecelendilmiştir. 

14. Geri Kabul Anlaşması ne zaman yürürlüğe girecektir?

Geri Kabul Anlaşması, Türkiye ve AB’nin Anlaşma’yı kendi usullerine (Türkiye bakımından TBMM tarafından onaylanması ve Resmi Gazete’de yayımlanması gerekmektedir) uygun olarak onaylamalarını müteakip, akit tarafların birbirlerine onay için gerekli usulleri tamamladıklarını bildirdikleri tarihi takip eden ikinci ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir.

Geri Kabul Anlaşması’nın 4. ve 6. maddelerinde ortaya konulan yükümlülükler (üçüncü ülke vatandaşlarının kabul edilmesi) genel anlamıyla Anlaşma’nın yürürlüğe giriş tarihinden 3 yıl sonra uygulanmaya başlayacaktır. Ancak, Türkiye ile ikili geri kabul anlaşması veya benzer düzenlemeleri bulunan üçüncü ülkelerin vatandaşları ve vatansız kişilerin iadeleri için 3 yıllık geçiş süresi beklenmeyecek ve bu kişilerin iadeleri Geri Kabul Anlaşması yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacaktır.

Tarafların bir diğerinin ülkesinde düzensiz göçmen durumun-da bulunan vatandaşları bakımından ise Anlaşma, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geçerli olacaktır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus, bu durumdaki bir Türk vatandaşı konuyu yargıya taşımışsa, AB’nin bu vatandaşımızı yargı süreci tamamlanmadan iade edemeyeceğine ilişkin bir kaydın vize diyaloğuna temel teşkil edecek Meşruhatlı Yol Haritası’na dercedilmiş olmasıdır.

15. Üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye’ye geri kabulü nasıl uygulanacaktır? 

Geri Kabul Anlaşması’nın üçüncü ülke vatandaşları bakımından yürürlüğe girmesinden sonra, Türkiye üzerinden geçerek AB ülkelerine giden düzensiz göçmenlerin ülkemizden AB üyesi ülkeye geçtiğinin Anlaşma’da belirlenen yöntemlerle belgelenmesi ve bunların Türkiye tarafından değerlendirilip kabul edilmesi durumunda Türkiye’ye iade edilmeleri söz konusu olacaktır. Türkiye’nin AB’nin geri kabul başvurusunu kabul etmemesi durumunda, ilgili kişinin Türkiye’ye iadesi gerçekleşmeyecektir. 

Öte yandan, Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın 7. maddesi uyarınca akit taraflar, Anlaşma kapsamında oluşturulacak Ortak Geri Kabul Komitesi’nin yapacağı düzenleme çerçevesinde geri kabul kapsamında iade edilecek bir kişinin doğrudan menşe ülkesine dönüşünü sağlamak için her türlü çabayı sarf edecektir. Bu hükmün istisnasını sınır bölgesinde yakalananlar oluşturmaktadır. Sınır bölgesinde yakalananlar için “çabuklaştırılmış yöntem” uygulanarak, 3 gün içerisinde yakalayan taraf geri kabul başvurusunda bulunulabilecektir. Çabuklaştırılmış yöntemin uygulanmadığı durumlarda, AB’nin Geri Kabul Anlaşması akdettiği üçüncü ülkelerin vatandaşları Türkiye’ye değil, doğrudan kendi ülkelerine iade edilecektir.

16. AB ülkelerindeki vatandaşlarımızın durumu ne olacaktır? 

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması, AB ülkelerinde yasal olarak bulunan vatandaşlarımızı hiçbir şekilde etkilemeyecektir. 

Bir başka ifadeyle, Geri Kabul Anlaşması AB ülkelerinde yasal olarak ikamet eden veya çalışan vatandaşlarımızı ilgilendirmemektedir.

Anlaşma, sadece AB ülkelerinde düzensiz göçmen konumundaki vatandaşlarımız bakımından geçerli olacaktır. Esasen, Anayasamızın 23. maddesi vatandaşlarımızın yurda girme hakkından yoksun bırakılamayacağı hükmünü amirdir. Bir başka ifadeyle, Geri Kabul Anlaşması’ndan önce olduğu gibi, Geri Kabul Anlaşması uygulanmaya başladıktan sonra da, AB ülkelerine yasadışı yollarla giriş yapmış veya AB ülkelerinde ikamet ederken herhangi bir sebeple düzensiz göçmen durumuna düşen vatandaşlarımızın Türkiye’ye iadeleri mümkün olacaktır. 

Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus, bu durumdaki bir Türk vatandaşı konuyu yargıya taşımışsa, AB’nin bu vatandaşımızı yargı süreci tamamlanmadan önce iade edemeye-ceğine ilişkin bir kaydın vize diyaloğuna temel teşkil edecek 
Meşruhatlı Yol Haritası’na dercedilmiş olmasıdır. 

17. Türkiye, AB ülkelerinin geri gönderdiği tüm üçüncü ülke vatandaşlarını almak zorunda mı kalacaktır? Türkiye bir “göçmen deposu”mu olacaktır?

Türkiye üzerinden geçerek AB ülkelerine giren düzensiz göç-menlerin Türkiye’ye iade edilmeleri ancak bu kişilerin ülkemizden geçerek AB’ye girdiklerinin tarafımızdan kabul edilmesi durumunda söz konusu olabilecektir. Türkiye’nin, AB’den gelen geri kabul başvurusunu Anlaşma’da belirlenen koşullara/kuralara uygun olmadığı gerekçesiyle kabul etmemesi durumunda ilgili kişinin Türkiye’ye iadesi yapılamayacaktır.

Türkiye’nin sınırlarında, ilgili AB ülkeleri ve Frontex’in de (Avrupa Dış Sınırlarda Operasyonel İşbirliği Yönetimi Ajansı) sınırdaşımız AB ülkelerinde aldığı önlemler sayesinde ülkemiz üzerinden geçerek AB’ye giren düzensiz göçmen sayısında 
önemli düşüş kaydedilmiştir. Frontex’in istatistikleri de bu durumu doğrulamakta dır. Nitekim, Frontex istatistiklerine göre 2011 yılında 57.025 olan ülkemiz üzerinden AB’ye geçen düzensiz göçmen sayısı 2012 yılında yaklaşık % 35 düşüşle 37.224 olmuştur. 

Bu sayının, AB’nin mali desteğini de alarak sınırlarımızın korunması ve güvenliği alanında gerçekleştirilecek iyileştirilmelerle her yıl daha da düşeceği, bir başka ifadeyle Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde kabul etmek durumunda 
kalacağı düzensiz göçmen sayısının makul seviyelerde kalacağı açıktır. Ayrıca, Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde üçüncü ülkelerle ikili geri kabul anlaşmaları akdetmesi ve dil laboratuvarları gibi bazı teknik yatırımları hayata geçirmesi sayesinde AB tarafından ülkemize iade edilecek düzensiz göçmenlerin kaynak ülkelere geri gönderilmeleri söz konusu olabilecektir. 


18. Türkiye, BM Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu “coğrafi sınırlama”yı kaldırmak zorunda kalacak mıdır?

Türkiye, mülteci hukuku alanındaki temel sözleşme olan Mül-tecilerin Hukuki Durumuna İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne ve bu Sözleşmenin 1967 tarihli Protokolü’ne (New York Proto-kolü) taraftır. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan seçimlik hakkını kullanarak “coğrafi sınırlama”yı kabul etmiştir. 

Buna göre, Türkiye, ülkesinin doğusundan gelen sığınmacılara mülteci statüsü tanınmamakta, ancak bu kişilerin BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Göç Örgütü ile işbirliği içerisinde üçüncü ülkelere yerleştirilmeleri için gerekli çalışmaları yürütmektedir. 

Türkiye, söz konusu coğrafi sınırlamayı kaldırmayı ancak AB üyeliği ile birlikte değerlendirebileceğini Meşruhatlı Yol Haritası’na dercetmiştir. 

19. Geri Kabul Anlaşması ülkemizdeki Suriyelilerin durumunu etkileyecek midir? 

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın, ülkemizde geçici koru-madan yararlanan ve ülkemizin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama nedeniyle mülteci statüsünde değil, “misafir” olarak kabul ettiği Suriye vatandaşlarına etkisi olmayacaktır. Suriye vatandaşları içerisinden, AB ülkelerine yasadışı yollardan girenlerin Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde Türkiye’ye iadesi ise, ancak Anlaşma yürürlüğe girdikten üç yıl sonra söz konusu olabilecektir.

20. Geri Kabul Anlaşması’nın ülkemize mali yükü ne kadar olacaktır? AB bu konuda Türkiye’ye mali destek sağlayacak mıdır?

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması çerçevesinde iade edilecek düzensiz göçmenlerin iade masrafları gönderen ülke tarafından karşılanacaktır. Türkiye’den AB ülkelerine geçtikleri tespit edilerek ülkemize iade edilen düzensiz göçmenlerin geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutuldukları süre boyunca barınma ve ülkelerine geri dönüşlerine ilişkin masraflar ise Türkiye tarafından karşılanacaktır. 

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinden bağımsız olarak, Türkiye’de yakalanan ve ülkelerine gönderilmek üzere geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin masrafları esasen hâlihazırda da Türkiye tarafından karşılanmaktadır.

Öte yandan, AB’den Türkiye’ye iade edilecek düzensiz göçmen sayısına paralel olarak ülkemizin üstleneceği mali yük de tabiatıyla değişebilecektir. 
Bu mali yükün bir bölümünün Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) vasıtasıyla gerçekleştirilecek projelerle AB tarafından karşılanması söz konusudur. Bu konudaki görüşme ve hazırlıklar sürdürülmektedir. Nitekim, Geri Kabul 
Anlaşması henüz imzalanmamışken başlayan ve önümüzdeki yıl bitirilmesi planlanan bir IPA projesi çerçevesinde, düzensiz göçmenler için ülkemizde geri gönderme merkezleri inşa edilmektedir. Mevcut programlar ve IPA dışındaki finansal araçlardan yararlanmamız amacıyla AB ile yapılan görüşmeler devam etmekte olup, tarafımızdan Meşruhatlı Yol Haritası’na bu konuda kayıt da düşülmüştür. 

21. Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanması konusunda ülkemizin hukuki ve idari kapa-sitesi ne durumdadır?

Göç ve uluslararası korumaya ilişkin mevzuatımızın AB ve uluslararası standartlarla uyumunu sağlayan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 11 Nisan 2013 tarihinde çıkarıl-mıştır. Bu kanunla yabancıların ülkemize giriş, ülkemizde kalış ve ülkemizden çıkışlarına ilişkin iş ve işlemlerin (göç politika-larının belirlenmesine ilişkin çalışmalar da dâhil olmak üzere) tek bir elden yürütülmesine imkân verecek şekilde İçişleri Bakanlığı’na bağlı “Göç İdaresi Genel Müdürlüğü”kurulmuştur. Bahsekonu kanunun, ikamet izinleri, düzensiz göçmenlerin idari gözetimi ve sınır dışı edilmeleri ile uluslararası koruma 
sistemine ilişkin maddeleri Nisan 2014’de yürürlüğe girecektir.

İdarenin etkinliğini artıracak bu yapılanmanın yanı sıra, başta sınırlarımızın elektronik ve termal cihazlarla donatılması olmak üzere, sınır güvenliğinin artırılması, göçmen kabul ve geri gönderme merkezlerinin kapasitelerinin yükseltilmesi, sınır güvenliğinden sorumlu birimlerimizin birleştirilmesi ve/veya daha etkin hale getirilmesi çalışmaları da devam etmektedir. 

Öte yandan, ekonomik gücünün ve siyasi istikrarının yükseli-şine paralel olarak düzensiz göçmenler için sadece bir geçiş ülkesi olmaktan çıkıp, aynı zamanda hedef ülke haline gelen Türkiye’de, düzensiz göçle mücadele çerçevesinde alınacak önlemlerin ve başta sınır güvenliği ve göç yönetimi olmak üzere, Yol Haritası’nda yer alan birçok yükümlülüğün, ülkemizin iç istikrarı, güvenliği ve huzuru bakımından esasen alınması gereken ve almakta olduğumuz tedbirlerle örtüştüğü de göz ardı edilmemelidir.

https://www.ab.gov.tr/files/pub/turkiye_ab_vize_muafiyeti_sureci_ve_geri_kabul_anlasmasi_hakkinda_temel_sorular_ve_yanitlari.pdf

***

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI BÖLÜM 1

TÜRKİYE-AB VİZE MUAFİYETİ SÜRECİ VE GERİ KABUL ANLAŞMASI HAKKINDA TEMEL SORULAR VE YANITLARI. BÖLÜM 1




1. Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması temelde neleri içermektedir? 
2. Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması tüm AB ülkelerini kapsıyor mu?
3. Vize Muafiyeti Yol Haritası nedir?
4. AB’nin tarafımıza ilettiği Yol Haritası’nda yer alan yükümlülükler nelerdir?
5. Meşruhatlı (Açıklamalı) Yol Haritası’na neden ihtiyaç duyulmuştur?
6. Türkiye-AB vize muafiyeti süreci hangi aşamalardan oluşmaktadır?
7. Vize muafiyeti süreci ile Geri Kabul Anlaşması neden ilişkilendirilmektedir?
8. Vize Kolaylığı Anlaşması ile Vize Muafiyeti Anlaşması arasındaki farklar nelerdir?
9. Türk vatandaşlarının ortaklık hukuku ile kazanılmış hakları bulunmaktayken, neden vize muafiyeti sürecine girilmiştir? 
10. Vize muafiyeti süreci ve Geri Kabul Anlaşması ABAD’ın ortaklık hukukuna dayanarak Türk vatandaşları lehine vermiş olduğu kararlara halel getirmekte midir?
11. Türkiye, vize muafiyeti sürecinde, transit vize uygulaması da dahil AB’nin üçüncü ülkelere yönelik vize politikasını uygulamak zorunda mıdır? 
Daha önce başka ülkelerle imzaladığımız vizesiz seyahat anlaşmalarının akıbeti ne olacaktır? 
12. Türk vatandaşları için Schengen ülkelerine vizesiz seyahat ne zaman başlayacaktır?
13. Vize muafiyeti ile Türk vatandaşları hangi ülkelere vizesiz olarak girebilecektir? Schengen Alanı’na dâhil olmayan ülkelerin durumu ne olacaktır?
14. Geri Kabul Anlaşması ne zaman yürürlüğe girecektir?
15. Üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye’ye geri kabulü nasıl uygulanacaktır?
16. AB ülkelerindeki vatandaşlarımızın durumu ne olacaktır? 
17. Türkiye, AB ülkelerinin geri gönderdiği tüm üçüncü ülke vatandaşlarını almak zorunda mı kalacaktır? Türkiye bir “göçmen deposu” mu olacaktır?
18. Türkiye, BM Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu “coğrafi sınırlama”yı kaldırmak zorunda kalacak mıdır?
19. Geri Kabul Anlaşması ülkemizdeki Suriyelilerin durumunu etkileyecek midir? 
20. Geri Kabul Anlaşması’nın ülkemize mali yükü ne kadar olacaktır? AB bu konuda Türkiye’ye mali destek sağlayacak mıdır?
21. Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanması konusunda ülkemizin hukuki ve idari kapasitesi ne durumdadır?


1. Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması temelde neleri içermektedir?

Geri kabul anlaşmaları, genel olarak, bir ülkede veya sınırları belirlenmiş bir grup ülkede yasadışı olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış kaynak ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye geri gönderilmesini düzenler.

Türkiye-Avrupa Birliği (AB) Geri Kabul Anlaşması mütekabiliyet temelinde, Türkiye’de veya AB’ye üye ülkelerden birinde, ülkeye giriş, ülkede bulunma veya ikamet etme koşullarını sağlamayan veya sağlayamaz duruma düşen kişilerin Anlaşma’da belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde ilgili ülkeye geri gönderilmesini amaçlamaktadır. 

Bu çerçevede:

• Yasadışı yollarla AB ülkelerine giden veya bu ülkelerde bulundukları sırada yasadışı duruma düşen (örneğin, vize süresini geçiren) Türk vatandaşları ve Türkiye üzerinden Anlaşma’ya taraf diğer ülke veya ülke grubuna geçiş yapmış 
üçüncü ülke vatandaşlarının Anlaşma’da belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde Türkiye’ye geri alınmasını, 
• Yasadışı yollarla AB ülkeleri üzerinden ülkemize gelen veya Türkiye’de bulundukları sırada yasadışı duruma düşen AB üyesi ülkeler ve üçüncü ülke vatandaşlarının Anlaşma’da belirlenen şartlar ve kurallar çerçevesinde ilgili AB ülkesine iade edilmesini düzenlemektedir. 

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nda, tarafların üçüncü ülke vatandaşlarını Anlaşma’nın yürürlüğe girmesinden itibaren 3 yıllık bir geçiş süresi sonunda kabul etmeye başlamaları öngörülmüştür. Buna göre Türkiye, ülkesi üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla giden üçüncü ülke vatandaşlarını Anlaşma yürürlüğe girdikten 3 yıl sonra geri almaya başlayacaktır. 

2. Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması tüm AB ülkelerini kapsıyor mu?

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması tüm AB ülkelerini kapsamamaktadır. Danimarka ile Birleşik Krallık (İngiltere) ve İrlanda’nın durumu farklılık arzetmektedir.

• Birleşik Krallık (İngiltere) ve İrlanda, AB’nin Özgürlük, Gü-venlik ve Adalet Alanı bakımından farklı kurallara tabi olduklarından, AB’nin vize politikası ve akdettiği Geri Kabul Anlaşmaları bu iki ülkeyi doğrudan/kendiliğinden bağlamamaktadır.
• Danimarka ise, Schengen üyesi olduğu için vize muafiye-ti konusunda yapılacak düzenleme bu ülkeyi bağlamaktadır. 
Ancak, Danimarka’nın Schengen sistemine koymuş olduğu çekince bağlamında Geri Kabul Anlaşması bu ülkeye uygulanmayacaktır. 
Bu nedenle, Geri Kabul Anlaşması’nda Türkiye ve Danimarka arasında ayrıca bir geri kabul anlaşması akdedilmesi öngörülmektedir. 
3. Vize Muafiyeti Yol Haritası nedir?Vize Muafiyeti Yol Haritası, AB’nin vize muafiyeti vermek üzere koşulluluk ilkesi çerçevesinde ilgili ülke ile başlattığı görüşmelere temel teşkil eden belgedir. Yol haritalarında, seyahat belgelerinin güvenliği, göç ve sınır yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği ile temel haklar gibi alanlarda AB müktesebatına uyum ve etkili uygulamayı içeren koşullar yer almaktadır. 

Vize Muafiyeti Yol Haritası AB Konseyi’nin bilgisi ve onayı dâhilinde Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanmakta ve ilgili ülkeye sunulmaktadır. 
Vize muafiyeti sürecinde, AB tarafı ilgili ülkenin Yol Haritası’nda yer alan koşulları yerine getirip getirmediğini izlemektedir. 
Bu izleme süreci, vize muafiyetinin tanınması bakımından önemlidir. 

4. AB’nin tarafımıza ilettiği Yol Haritası’nda yer alan yükümlülükler nelerdir?

Esas itibari ile Vize Muafiyeti Yol Haritası, seyahat belgelerinin (pasaport vb.) güvenliği, göç yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği ile temel haklar gibi vize muafiyeti ve Geri Kabul Anlaşması’nın düzgün bir şekilde uygulanmasıyla ilgili kurallar ve yükümlülükler içermektedir. Bu bağlamda, Yol Haritası’nda;

• Seyahat belgelerinin güvenliği konusunda, pasaportların AB standartlarına uygun olarak hazırlanması (biyometrik pasaport), pasaport, kimlik kartı ve diğer benzeri belgelerin güvenliğinin temin edilmesi,
• Göç yönetimi konusunda, sınırlarda yeterli kontrol ve gözetimin sağlanması, uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili işlemlerde AB müktesebatına uyum ve etkili uygulamanın gerçekleştirilmesi, 
• Kamu düzeni ve güvenliği konusunda, örgütlü suçlar, terör ve yolsuzlukla mücadele edilmesi ve bu suçların önlenmesi, bu kapsamda terörizmin finansmanı, insan ticareti ve siber suçlara ilişkin AB müktesebatına uyum sağlanması, cezai konularda adli işbirliği yapılması, kişisel verilerin korunması, 
• Temel haklar konusunda, vatandaşlar arasında ayırım yapılmaması, herkesin serbest seyahat imkânlarından yararlanması, mülteciler ve vatansızların kimlik belgelerine erişimi gibi bazı yükümlülükler yer almaktadır.

Yol Haritası’nda yer alan yukarıda kayıtlı koşulların büyük bir kısmı, başta 6458 sayılı “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” olmak üzere, ilgili mevzuatımızda son dönemlerde gerçekleştirilen düzenlemeler ve iyileştirmelerle esasen karşılanmış bulunmaktadır. Ayrıca, başta sınır güvenliği ve göç yönetimi olmak üzere, Yol Haritası’nda yer alan birçok talep ve yükümlülük, ülkemizin iç istikrarı, güvenliği ve huzuru bakımından almamız gereken ve almakta olduğumuz tedbirlerle büyük ölçüde örtüşmektedir.

5. Meşruhatlı (Açıklamalı) Yol Haritası’na neden ihtiyaç duyulmuştur? 

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Yol Haritası’nda gerek vize muafiyeti, gerekse Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanmasıyla doğrudan ilişkisi bulunmayan ve ülkemizce kabulünün uygun olmayacağı değerlendirilen bazı hususlar tespit 
edilmiştir. Bunun üzerine, AB ile yürütülen müzakereler neticesinde, ülkemizin çekince ve görüşlerinin yer aldığı Meşruhatlı Yol Haritası oluşturulmuştur. AB tarafı ilk kez, vize muafiyeti diyaloğunun meşruhatlı bir yol haritası üzerinden yürütülmesini kabul etmiştir. Meşruhatlı Yol Haritası’na dercedilen belli başlı hususlar şunlardır:

• Türkiye, Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne dercettiği, kısaca ülkesinin doğusundan gelecekleri mülteci olarak kabul etmeyeceğine ilişkin “coğrafi sınırlamayı” kaldırmayı ancak AB’ye tam üye olma 
aşamasında değerlendirilebilecektir.
• Türkiye, bazı üçüncü ülkelere transit vizeyi de içeren AB’nin vize politikasını AB’ye üye olduğunda üstlenecektir.
• Türkiye, Yol Haritası’nda sayılan bazı uluslararası anlaşma, sözleşme ve protokollerden sadece vize muafiyeti ve Geri Kabul Anlaşması’nın düzgün işlemesiyle doğrudan ilgisi bulunanlara taraf olacaktır. 

Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanmasıyla ilgili olarak, bütçemize önemli yük getirecek konularda AB’nin mevcut mali yardım araçlarıyla sağladıklarının dışında ilave yardım vermesi AB tarafınca değerlendirilecektir. 

6. Türkiye-AB vize muafiyeti süreci hangi aşamalardan oluşmaktadır?

Türkiye-AB vize muafiyeti süreci, AB Konseyi’nin 21 Haziran 2012 tarihinde açıkladığı Sonuç Kararları ile Avrupa Komisyonu’na, nihai hedefi Türk vatandaşlarına yönelik Schengen vizesi uygulanmasının kaldırılması olan vize muafiyeti sürecini başlatma izni vermesiyle fiilen başlamıştır. Aynı tarihte, tarafların Geri Kabul Anlaşması metniyle mutabık olduklarını teyit etmek üzere, anılan Anlaşma parafe edilmiştir. 

Bir sonraki aşamada, Avrupa Komisyonu tarafından Vize Muafiyeti Yol Haritası hazırlanmıştır. Ancak, AB tarafından hazırlanan Yol Haritası’na konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan bazı hususlarda talep ve şartlar dercedilmiş olduğunun görülmesi üzerine, AB ile yürütülen müzakereler neticesinde Meşruhatlı Yol Haritası hazırlanmış ve vize diyaloğunun Meşruhatlı Yol Haritası temel alınarak yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bu uzlaşı sonunda, 16 Aralık 2013 tarihinde Geri Kabul Anlaşması imzalanmış ve Türkiye ile AB arasında Vize Muafiyeti Diyaloğu res-men başlatılmıştır. 

Bu sürecin başarıyla tamamlanması halinde, Türkiye, ilgili AB Tüzüğü’nde vize serbestisine sahip ülkelerin bulunduğu pozitif listeye alınacak ve böylece Türk vatandaşları için vize muafiyeti gerçekleşmiş olacaktır. 

7. Vize muafiyeti süreci ile Geri Kabul Anlaşması neden ilişkilendirilmektedir?

AB’nin koşulluluk ilkesi çerçevesinde, komşu ülkeler bakımından teşvik edici bir dış politika aracı olarak benimsediği vize muafiyeti stratejisi, AB’nin Doğu’ya doğru genişleyen sınırlarını düzensiz göçe karşı koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Bu çerçevede, yakın coğrafyasındaki ülkelerle geri kabul anlaşmaları imzalaması ve uygulaması AB’nin bu ülkelere vize kolaylığı veya vize muafiyeti tanıma sürecinin bir ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır. Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanmasının yanı sıra, yine AB’nin koşulluluk politikasına paralel olarak, sınır denetiminden göç yönetimine, belge güvenliğinden temel haklara kadar geniş bir yelpazede atılacak adımlar neticesinde, o ülke vatandaşlarına önce vize kolaylığı sağlanmakta, sonra da vize muafiyeti verilmektedir. 

8. Vize Kolaylığı Anlaşması ile Vize Muafiyeti Anlaşması arasındaki farklar nelerdir?

AB’nin Batı Balkanlar dâhil üçüncü ülkelerle yürütmüş ve hâlihazırda yürütmekte olduğu vize muafiyeti süreçlerine bakılacak olursa, geri kabul anlaşması koşulu karşılığında önce vize kolaylığı anlaşması yapıldığı görülmektedir. Vize kolaylığı 
anlaşmaları bona fide olarak adlandırılan işadamları, akademisyenler, sporcular vb. gibi belli kategorilerdeki kişilere uzun süreli ve çok girişli vize verilmesini, tüm başvurular için Konsolosluklar tarafından talep edilen belgelerin sayılarının 
azaltılmasını ve standart hale getirilmesini, vize başvuru ücretlerinin düşürülmesini ve vize başvuru sürelerinin kısaltılmasını içermektedir. 

AB, daha sonraki aşamada ilgili ülkeyle vize muafiyeti diyaloğu başlatmakta ve bu ülkelerin yapması gerekenleri içeren vize muafiyeti yol haritaları hazırlamaktadır. 

İlgili ülkenin Vize Muafiyeti Yol Haritası’nda belirtilen kriterleri yerine getirmesi halinde ise, bu ülkeye vize muafiyeti sağlanmaktadır. 
AB’nin vize kolaylığı anlaşmaları imzaladığı ülkelerin hemen hepsine, bu anlaşmaların tümüyle yürürlüğe girmesinden 2-3 yıl sonra vize muafiyeti sağladığı görülmektedir. 

Türkiye açısından konuya bakıldığında, geçmiş tecrübelerimiz ışığında, önce geri kabul ve vize kolaylığı anlaşmalarının imzalanması yerine doğrudan vize muafiyeti görüşmelerine geçilmesi ve Geri Kabul Anlaşması’nın vize muafiyetiyle ilişkilendirilmesi yöntemi tercih edilmiştir. Bir başka ifadeyle, Batı Balkan ülkeleri önce Geri Kabul Anlaşması’nı yürürlüğe koyup vize diyaloğuna girerken, Türkiye Geri Kabul Anlaşması’nı son aşamaya bırakmış olmaktadır. Öte yandan, ülkemiz, vize kolaylığının ülkelerle ikili temelde ele alınmasının daha uygun olacağını değerlendirmiş ve bu konuda çeşitli AB üyesi ülkelerle ikili protokoller imzalamaya başlamıştır. 

9. Türk vatandaşlarının ortaklık hukuku ile ka-zanılmış hakları bulunmaktayken, neden vize muafiyeti sürecine girilmiştir? 

Türk vatandaşlarının Türkiye-AB ortaklık hukuku ile bu hukuk temelinde verilmiş Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararları ve üye ülke mahkemeleri tarafından onaylanmış bazı kazanılmış hakları bulunmaktadır. Ancak, ortaklık hukuku sadece iş kurma veya hizmet sunma serbestisinden yararlanmak ve AB ülkelerinde işçi olarak çalışmak isteyen vatandaşlarımızın durumlarını düzenlemektedir. Bu bağlamda yeni kısıtlama getirme yasağı (standstill) çerçevesindeki haklar tüm vatandaşlarımız için değil, sadece belli kategorilerdeki vatandaşlarımız için söz konusu olmaktadır. Ayrıca, ortaklık hukukuna göre standstill kuralı uyarınca tüm AB üyesi ülkeler bakımından farklı kurallar geçerlidir. Bir başka ifadeyle, ilgili AB üyesi ülke Katma Protokolü kabul ettiği tarihte vize uyguluyor idiyse, standstill vize muafiyeti bağlamında anlam ifade etmemektedir. 

Ayrıca, tüm girişimlerimize rağmen ortaklık hukuku çerçevesinde ABAD veya ulusal mahkemeler tarafından vatandaşlarımız lehine verilen kararların, ilgili ülkelerde etkili ve yeknesak bir şekilde uygulamaya geçirilmediği, emsal karar olarak değerlendirilmediği görülmektedir. Buna ilaveten, ABAD’ın Demirkan davasında, AB ülkelerine turizm amaçlı seyahatler de dahil olmak üzere hizmet alma serbestisinin hizmet sunma serbestisi kapsamında değerlendirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. ABAD bu kararıyla, ortaklık ilişkisine dayanarak hizmet alma amacıyla AB ülkelerine giden Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin sağlanmasının mümkün olamayacağını ortaya koymuştur.

Oysa, AB ile Türkiye arasında yürütülmekte olan vize muafiyeti süreci başarıyla tamamlandığında sadece belli kategorideki Türk vatandaşlarının değil, tüm Türk vatandaşlarının bu aşamada İngiltere ve İrlanda hariç, AB üyesi ülkelere üç aya kadar vizesiz seyahati mümkün olacaktır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

10 Kasım 2016 Perşembe

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 10




28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 10



Nereden nereye geldik?.. 

2013'de PKK'nın Meclis'teki temsilcisi DTP ile Başbakan Erdoğan ve AKP işbirliği yapıyor, Anayasa'dan TÜRK kimliğini çıkarmaya kalkıyor!

Yine 16 Mart'ta ABD Missisippi Parlamentosu köleliği kaldırdı!.. Demek ki, Amerika'nın bazı bölgeleri hâlâ köleci imiş!

17 Mart'ta Meclis Hesapları İnceleme Komisyonu Başkanı Ahmet Neidim tarafından Türkiye’de 2.000'in üzerinde tefeci olduğu ve yıllık hacimleri 
100 trilyon liranın üzerinde bulunduğu açıklandı. Raporda ayrıca son 10 yılda tefeciler tarafından 60 kişinin öldürüldüğü belirtildi.

18 Mart'ta Dolar ve Mark %20 civarında,değer kazandı. Faizleri % 265'e çıkaran Merkez Bankası dövizdeki yükselişi önleyemedi. 

Kriz kapıda idi.

19 Mart'ta Japonya'da metro istasyonunda teröristler salin gazı sıktı, 5 kişi öldü.

20 Mart'1994'de Şırnak'ın Kuşkonar köyü ile Koçağılı köylerini iki uçak, düşman arazisi gibi bombaladı. Kuşkonar'da 25, Koçağılı'nda 13 kişi öldü, 15 kişi yaralandı Ölenlerin 7'si bebek ya da çocuktu. İddiaya göre, köylerin suçu korucu olmayı reddetmeleri idi. Hükûmet, askerin yanıltması ile saldırıyı inkâr etti. 
AHİM de 2013 yılında TÜRKİYE'yi 2 milyon 305 bin avro tazminata mahkûm etti...

İşte ordunun şerefini lekeleyen, yargılanıp hapse tıkılması gereken rütbeliler bu katliamı yapanlardır. Ancak şunu belirtelim: Bu olay 2011 yılındaki Uludere ile kıyaslanamaz!.. Uludere'de öldürülenler yurt dışından gelmektedir, PKK yolu kullamaktadır ve masum siviller değil, silahlı terörist ve kaçakçılardır.

Aynı gün Amerika'nın perişan ettiği El Salvador'da 12 yıl süren iç savaştan sonra ilk devlet başkanı seçimi yapıldı.

21 Mart'ta Anayasa Mahkemesi, Selim Sadak’ın itirazını kabul ederek dokunulmaz lığını iade ederken, diğer 5 milletvekili için alınan kararı onayladı. 
Aynı gün Koç grubu, Arçelik ve 9 şirketinde ‘ekonomik durgunluk ve düşük talep’ nedeniyle üretimi durdurduklarını açıkladı. 

Bu karar piyasalarda büyük tedirginliğe yol açtı.

23 Mart'ta Amerika’da yerleşik Uluslararası derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s şirketi, seçimlere 3 gün kala Türkiye’nin kredi notunu düşürdü.

25 Mart'ta Dünya Bankası, sürpriz bir karar alarak Nisan ayında Türkiye’ye vereceği 100 milyon dolarlık krediyi askıya aldığını açıkladı. 
Böylece iki gavur kuruluşu krizi tetiklemiş oldu.

26 Mart'ta Cumhurbaşkanı Demirel seçimlere 24 saat kala yaptığı açıklamada, "DYP-SHP Koalisyonunun oylarının % 40'ın altına düşmesi durumunda zor durumda kalacaklarını" belirtti. Böylece dışardaki gavurlara içerdeki destek vermiş oldu. Mason Demirel'in hesabı neydi, anlaşılamadı.

27 Mart'ta Seçimler yapıldı. DYP ve RP seçimlerden güçlenerek çıkarken, ANAP ve SHP oy kaybına uğradı. Seçim tahmininde bulunan kamuoyu araştırma 
şirketlerinin bütün tahminleri boş çıktı. İstanbul (Recep Tayyip Erdoğan) ve Ankara (Melih Gökçek) Büyükşehir Belediye Başkanlıkları dahil olmak üzere 
5 Büyükşehir ve 26 İl Belediye Başkanlığı kazanan Refah Partisi, seçimin galibi oldu.

28 Mart'ta Behçet Cantürk’ün yakını olan Diyarbakır Liceli müteahhit Fevzi Arslan ve kardeşi Şahin Arslan, Sakarya’nın Hendek İlçesi yakınlarında ölü olarak bulundu.
 Aynı gün Güney Afrika Johannesburg'da Zulu kabilesi silahlı gösteri yaptı, 53 kişi öldü.

29 Mart'ta Sırplar ve Hırvatlar Hırvatistan'daki savaşı sona erdiren bir antlaşma imzaladılar.

31 Mart'ta Etopya'da tarihin en eski insan kafatası bütün olarak bulundu. (Australopithecus Afarensis)

2 Nisan'da İstanbul Kapalıçarşı’da bir boya sandığında patlatılan bomba, 2 turistin ölümüne, 9'u yabancı 18 kişinin yaralanmasına neden oldu.

5 Nisan 1994'te tarihî ’5 Nisan’ kararları açıklandı. Türkiye, tarihinin en büyük kemer sıkma politikasını uygulamaya koydu. 
Nasıl ki 24 Ocak 1980 kararları o dönemdeki Demirel'in hükûmetlerinin uyguladığı fütursuz politikalarının bir sonucu idiyse, 1991 krizi Özal'ın 1985'den beri uyguladığı politikaların sonucu idi. 5 Nisan'daki kriz de yeni göreve gelmiş Çiller'in değil; ona görevi devretmiş olan sözde "hesap adamı" mason Demirel'in 1991'den itibaren uyguladığı tutarsız politikaların neticesi idi.

Bununla iktisat profesörü Tansu Çiller'in doğru-dürüst bir ekonomi uyguladığını kastetmiyoruz. Ancak 5 Nisan vebalinin onun üzerine olmadığını ortaya koymak istedik.

5 Nisan Kararları arasında şunlar vardı:

Hububat, şekerpancarı ve tütün dışındaki tarımsal ürünlere sübvansiyon kaldırılacak,Emeklilik yaşı artırılacak. Mason Demirel'in bol keseden verdiği "5 fazla" artık olmayacak. Mason Demirel'in 20-25 yıla indirdiği emeklilik yaşı artırılacak. Memura yılın 2. yarısı için bütçe ödenekleri ölçüsünde zam yapılacak. Aylık vergi iadesi ödemeleri kaldırılacak. 
Her hükûmet, bilhassa mason Demirel döneminde parti çiftliği haline dönmüş olan KİT’lerin bir kısmı kapatılacak, bir kısmı ise özelleştirilecek. 
Ek Vergiler gelecek. Lüks taşıt sahiplerinden, birden fazla konut sahiplerinden, şirketlerden, gelir ve kurumlar vergisi ödeyen vergi mükelleflerinden, bir defaya 
mahsus ek vergi alınacak... Böyle durumlarda alınması gereken servet vergisi, varlık vergisi gene gündemde yok. Halbuki Mustafa Kemal, Millî Mücadele sırasında Tekâlüf-ü Milliye (Millî Kefillik, Millî Borç Ödemesi) adı altında herkesin varlığının % 40'ını almış, onunla zafere oluşmıştı. Zamlar gelecek. Çay, şeker, akaryakıt, sigara ve içkiye zam yapılacak. Döviz: yükselecek, Türk lirası değer kaybedecek. Dolar %38,8 oranında devalüe edildi. Hükûmet istikrar tedbirlerine güvenip Merkez Bankası faizleri düşürünce, bankalar dolara hücum etti. Aslında öyle % 30-40 değil, yılbaşına göre yüzde 200 artış oldu, dolar 15.000'den 45.000'e çıktı!

6 Nisan'da Filistinli canlı bomba 7 İsrailli'yi öldürdü. Aynı gün Ruanda Devlet Başkanı Juvénal Habyarimana ile Burundi Devlet Başkanı Cyprien Ntaryamira içinde bulunduğu uçağın vurularak düşürülmesi sonucunda Ruanda katliamı başladı. Uçağı hangi emperyalist devletin ajanlarının düşürdüğü anlaşılamadı.

7 Nisan'da Almanya, NATO antlaşmaları çerçevesinde verdiği silahların Güneydoğu’da sivil halka karşı kullanıldığı gerekçesiyle Türkiye’ye ikinci kez silah ambargosu koydu. Bir Kürt gencinin metresi olan Fransa Cumhurbaşkanı'nın fahişe ruhlu eşi Daniella Mitterand da bölücü Kürtçüler'e bir süredir desteğini açıklayıp duruyordu. Yani gavurun Türkiye'ye baskısı, ekonomik kriz ile kalmadı. Tümden teslim olalım istiyorlardı.

7 Nisan'da Vatikan Yahudi Soykırımı'nı ilk defa olarak tanıdı... Ancak bu gecikmede katliama inanmadığı mı, payının olduğu mu anlaşılamadığı gibi, tanımasında da Amerikan ve Yahudi çevrelerinden baskı gelip gelmediği de bilinmiyor.

8 Nisan'da ABD'de Pentagon dahil olmak üzere bütün askeri tesislerde sigara yasağı başladı. Acaba biz de onlardan görerek mi yasak getirdik?

9 Nisan'da sanayinin iki devi Vehbi Koç ve Sakıp Sabancı, Cumhurbaşkanı Demirel’den Anayasa’nın 119. maddesini işleterek "olağanüstü hal ilan ederek ekonomiye el koymasını" istediler. TOBB Başkanı Yalım Erez Çiller'e arka çıkarak tepki gösterdi.

11 Nisan'da 18.000 tasarruf sahibinin 1 trilyon lira düzeyinde mevduatının bulunduğu TYT Bank, Marmarabank ve İmpexbank tasfiye edildi. Dışbank ise İş Bankası’na iade edildi. Devlet bankalarının TYT Bank’ta 3 trilyon lira batırdıkları ortaya çıktı.

13 Nisan'da 10 Nisan’da Taksim Meydanı’nda yapılan ‘Sırp katliamını kınama mitingi’nin lâiklik karşıtı gösteriye dönüşmesi üzerine, RP Lideri Erbakan partisinin Grup toplantısında bu gösteriyi ‘halk ayaklanması’ olarak değerlendirdi. Erbakan, “ RP, bir gün mutlaka iktidara gelecek ama bu geçiş dönemi tatlı mı olacak, kanlı mı olacak, buna halk karar verecek,” dedi. 
Cumhurbaşkanı Demirel, Erbakan’a cevaben: “ Zor kullanarak, kan, gözyaşı pahasına netice alınabileceğini aklından geçirme. Demokrasiyi tehdide kalkma ", dedi.

Yine 13 Nisan'da Ruanda'da Devlet Başkanı'nın muhafızları bir kilisede 1.200 kişiyi öldürdü.

14 Nisan'da Türkiye'ye diz çöktürmüş olan IMF ağır şartlarla 1.2 milyar dolarlık yeni bir Stand-By anlaşması yaptı. Aynı gün bir Amerikan F-15 uçağı yanlışlıkla 
iki Amerikan helikopterini vurdu, 26 kişi öldü.

15 Nisan'da ABD’de bulunan Başbakan Çiller, ABD Başkanı Clinton’a “Bize ekonomik destek vermezseniz, Türkiye’ye aşırılar gelir ve bu da dünyayı, Müslüman-Hıristiyan savaşına götürür,” diye uyarıda bulundu. Zavallı! Bilmiyordu ki, bilhassa 1989'dan beri dünyada zaten bir Müslüman-Hıristiyan savaşı vardı, ve zalim Hıristiyanlar Azerbeycan, Irak, Bosna gibi gariban Müslüman ülkeler saldırıp duruyordu!

19 Nisan'da ABD, Oklahoma City bir kamyon dolusu bomba patladı, 168 kişi öldü, 500 kişi yaralandı. İki gün sonra Timothy McVeigh adlı beyaz Amerikalı bombacı yakalandı.

20 Nisan'da Sırplar Bosna, Goradze'de bir hastaneyi bombaladı, 47 kişi öldü.

21 Nisan'da Sırplar Bosna, Goradze'de bir kliniği bombaladı, 28 kişi öldü.

22 Nisan'da Ruanda'da stadyuma toplanan 7.000 tutsi öldürüldü. Batılı ülkeler cereyan eden katliama seyirci kalmaya devam etti.

23 Nisan'da Haiti'de askerler 23 balıkçıyı öldürdü. Bir çoğunu da yaraladı. Sebebi anlaşılamadı.

24 Nisan'da bankalarda bulunan mevduata sınırsız Devlet teminatı getirildi. Çiller'in en büyük ekonomik hatalarından biri bu oldu. Yeğen Demirel gibileri banka kurup, 
mevduatı hortumlayıp, borcunu Devlet'e yükledi.

Aynı gün Güney Afrika Johannesburg'da bomba patladı, 9 kişi öldü.

25 Nisan'da Jahonnesburg'da bir taksi durağında bomba patladı, 10 kişi öldü. Herhalde beyazlar iktidarı paylaşmaktan pek memnun değildi.

26 Nisan'da Güney Afrika'da ilk defa bütün ırkların katıldığı seçim başladı, üç gün sürdü. Zenciler ve Hintliler ilk defa oy kullanabildiler.

27 Nisan'da repo paralarını ödeyemeyen Türkinvest’in sahibi ve borsa kralı olarak tanınan Nasrullah Ayan’a 48 saat süre tanındı. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Ayan’ın tanınan süre içerisinde sorunu çözmezse şirketin iflasını ve tasfiyesini isteyecekti. Batan Marmarabank’ın sahibi Atilla Uras hakkında, manipulasyon ile borsada 20 milyar lira haksız kazanç elde ettiği iddiasıyla soruşturma açıldı.

28 Nisan'da SPK, 1.3 trilyon liralık karşılıksız repo parası nedeniyle Nasrullah Ayan’ın sahibi olduğu Türkinvest şirketine el koydu.

2 Mayıs'ta Marmarabank, TYT Bank ve İmpexbank’ta Devletin 1 trilyondan fazla parasını batıran Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Özal Baysal görevden alındı. Herife ne yapıldı, merak ediyorum.

5 Mayıs'ta Kuzey Yemen uçakları Güney Yemen'deki Aden şehrini bombaladı. 9 Mayıs'ta Zaire, Kinşasa'da ebola virüsü salgını dolayısiyle karantina uygulaması başlatıldı.

10 Mayıs'ta Güney Afrika'da seçimi kazanan zenci Nelson Mandela Devlet Başkanı olarak yemin etti.

11 Mayıs'ta RP’nin Bosna için topladığı paraları organize eden Süleyman Mercümek’in, batan Marmarabank ve TYT Bank’ta 1.8 milyon dolar ile 100 bin markı bulunduğu ortaya çıktı. Demek ki paralar Bosna'ya gitmemiş!

Yine aynı gün Güney Afrika'da 6 beyaz ırkçı ölüme mahkûm edildi.

13 Mayıs'ta eski İSKİ Genel Müdürü Ergun Göknel, ‘Klor yolsuzluğu’ davasından 8 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.

18 Mayıs'ta İsrail Gazze'den çekildi, bölgeyi Filistinliler'e bıraktı.

23 Mayıs'ta Mina'da çıkan kargaşada 270 hacı öldü.

25 Mayıs'ta Başbakan Çiller’in ekonomik kararlarına muhalefetini sürdüren Cumhurbaşkanı Demirel, Devlet'e 100 trilyon liralık kaynak sağlaması beklenen 
‘lojman satışı yasası'nı veto etti.

29 Mayıs'ta Hükûmet'in çıkardığı 3 aylık %50 net getirili ‘süper bonolar’ piyasada kapış kapış gitti.

1 Haziran'da Türkiye’nin en büyük otomobil üreticisi TOFAŞ, 2.404 işçisini işden çıkardı. Halbuki ekonomik kriz nedeniyle çaresizliğe düşen otomotiv işçileri, 
işverenlere ’2 ay ücretsiz, 2 ay da yarım ücretle’ çalışmayı önermişlerdi.

5 Haziran'da eski DEP Milletvekili Leyla Zana’ya olan yakınlığıyla tanınan Güneydoğu’lu işadamları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Koray, Bolu Yığılca’ya bağlı Karakuş Köyü yolu kenarında öldürülmüş olarak bulundular. Yapılan kriminal inceleme sonucunda, eylemde kullanılan silahın, Behçet Cantürk ve üç yakınının öldürülmesi olayında kullanılan silahla aynı olduğu anlaşıldı.

6 Haziran'da Kolombiya'da meydana gelen 6 şiddetindeki depremde 1.000 kişi öldü.

7 Haziran'da, bir süre önce yakalanan bölücü Kürtçü, sözde dinci İBDA-C militanlarının sorgularında çaldıklarını itiraf ettikleri Hz. Muhammed’in torunları tarafından yazılan paha biçilmez Kuran-ı Kerim’i satın alan Kıbrıslı iişadamı Asil Nadir'in eski karısı Ayşegül Tecimer , gözaltına alındı. Tecimer, sorgusunda Kuran-ı Kerim’i Londra’da sattığını iddia etti. Ancak Kuran-ı Kerim bir hafta sonra Tecimer’in yalısının bahçesinde bulundu. Ayşegül Tecimer, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

10 Haziran'da Cumhurbaşkanı mason Süleyman Demirel’in yiyici yeğeni Yahya Demirel’e, Şekerbank’ı 20 milyon dolar dolandırmaktan verilen 15 aylık ceza kesinleşti... Peki ya dolandırdığı paralar???

16 Haziran'da Anayasa Mahkemesi DEP’i kapattı. Kararın açıklanmasından birkaç saat önce Brüksel’e kaçan milletvekilleri Remzi Kartal, Mahmut Kılınç, Naif Güneş, Zübeyir Aydar, Nizamettin Toğuç ve Ali Yiğit, bölücü Kürtçü mücadelelerini yurt dışında sürdüreceklerini açıkladılar.

18 Haziran'da Amerika, NewYork'ta homoseksüeller olimpiyatı başladı.

20 Haziran'da İran, Meşhed'de bir camiye bomba atıldı, 70 kişi öldü. Bir kere daha belirtelim, İslam'da masumları öldürmek, mabetlere saldırmak çok büyük günahtır. Çok açık Kur'an âyetidir.

- "EĞER ALLAH İNSANLARIN BİR KISMININ ZARARINI DİĞER BİR KISMI İLE SAVMASAYDI, MANASTIRLAR, KİLİSELER, HAVRALAR, 
VE ALLAH'IN ADININ ÇOKÇA ANILDIĞI MESCİTLER YIKILIR GİDERDİ!" (HAC SÛRESİ , 40. ÂYET)

Gerçek müslüman mabedlere saldırmaz!..

Yine 20 Haziran'da ünlü sporcu O.J. Simpson , karısı Nicole Simpson ve onun sevgilisi olduğu iddia edilen garson Ron Goldman'ı öldürmekten yargılanmaya başladı.

23 Haziran'da sözde ırkçılıktan vazgeçmiş Güney Afrika Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler'e tekrar alındı.

3 Temmuz'da Amerika, Teksas'ta 3 otomobil kazasında 30 kişi öldü. Diğer kazalarda ölenlerle birlikte zayiat 46'ya ulaştı.

7 Temmuz'da Kuzey Yemen birlikleri Aden'e girdi.

13 Temmuz'da İtalya, Milano'da yaşlılar evinde gaz patlaması oldu, 27 kişi öldü.

18 Temmuz'da Buenos Aires'teki Yahudi merkezinde patlıyan bomba sonucu 86 kişi öldü.

19 Temmuz'da Panama, Colon'da Alas Havayolları'nda patlayan bomba 21 kişiyi öldürdü.

22 Temmuz'da Gambiya'da askerî darbe oldu. Devlet Başkanı Dawda Jawara kaçtı.

24 Temmuz'da Hindistan, Başbari'de 37 müslüman öldürüldü.

28 Temmuz'da TÜRK uçakları Kuzey Irak'ta ki kampları bombaladı, 70 militan öldü, pek çoğu yaralandı.

29 Temmuz'da eski İtalya Başbakanı Craxi, yolsuzluktan 8,5 yıl hapse mahkûm oldu. Aynı gün Hindistan askerleri 27 müslümanı öldürdü.

7 Ağustos 1994'te Ankara DGM Başsavcılığı, yazar Aziz Nesin hakkında ‘Sivas olaylarının tahrikçisi’ olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. 
Aynı gün İsrail ile Lübnan arasında ilk telefon bağlantısı kuruldu.

10 Ağustos'ta Türkiye’nin ikinci uydusu Türksat 1B, uzayda yörüngesine oturdu. 1A havada patlatılmıştı. Aynı gün son İngiliz birlikleri de 1841'den beri işgal 
altında tuttukları Hong Kong'dan ayrıldılar... Bu ayrılma Çin ile İngiltere arasındaki bir anlaşmaya dayanıyordu. Aynı tarz anlaşmalar Kıbrıs, 12 Ada, Mısır, 
Cezayir ve Arabistan için yapılabilirdi. İşgalci ülkelerin bölgeyi terketmeleri durumunda, o toprakların Türkiye'ye iade edileceği hükmü Lozan'a konulabilirdi.

14 Ağustos'ta Çakal lâkaplı uluslararası terörist Carlos Sudan, Hartum'da yakalandı. Onu kullanan devlet ve istihbarat örgütlerinin artık onunla bir işi kalmamıştı.

20 Ağustos'ta Bangladeş'te meydana gelen feribot kazasında 350 kişi öldü.

21 Ağustos'ta Çin'de tayfun 700 kişinin ölümüne sebep oldu.

22 Ağustos'ta DNA testleri ünlü sporcu O.J.Simpson'un, karısı ve sevgilisinin ölümüyle ilişkili olduğunu ortaya koydu. Zaten herifi meşhur olduğu için kurtarmaya 
çalışıyorlardı.

24 Ağustos'ta İsrail FKÖ, Batı Şeria'daki Filistinliler'e eğitim, sağlık, vergi, sosyal haklar ve turizm konusunda özerklik verme konusunda anlaştılar.

30 Ağustos'ta DYP Lideri Başbakan Çiller, ABD’deki mallarını satışa çıkardı. 3 gayrimenkul için 4,5 milyon dolar istiyordu.

31 Ağustos'ta Estonya ve Latviya'daki son Rus askerleri de ayrıldı. Aynı gün Kuzey İrlanda'da Sinn Fein IRA adına ateşkes ilan etti.

6 Eylül'de Prof. Dr. Toktamış Ateş’e İstanbul Beşiktaş’ta bir sergide kitaplarını imzalarken, saatli bomba ile suikast düzenlenmek istendi.

8 Eylül'de 6 yıldır Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Genel Müdürlüğü'nü yapan Prof. Dr. Orhan Güvenen, Kahire’de bir konferansta iken görevinden alındı. 
Prof. Güvenen, enflasyon rakamları ile oynaması için şiddetli baskılara maruz kalmış, ancak bu baskılara boyun eğmemiş biri olarak kamuoyunda tanınıyordu... 
İstatistikî rakamlarla oynalarak ekonomik durumu utozpembe göstermek Özal döneminde başlamış, bir daha da vazgeçilmemiştir. 
Büyük iktisatçı Prof. Dr. Osman Altuğ, Erdoğan döneminde hiç bir rakamın doğru olmadığını söylerdi. Bilhassa enfilasyon hesaplarında sepete konan mallar hep değişir, hangisinin fiyatı uygun ise, o konur. Et, ekmek, peynir, yağ, doğalgaz, benzin, kira, ulaşım, sağlık yerine pinpon topu, estetik ameliyat, çalı süpürgesi gibi kalemler tercih edilir.

Yine 8 Eylül'de Batı Berlin'deki son İngiliz, Fransız ve Amerikan askerleri de şehri terketti. Demek ki Almanya o tarihe kadar üç ülkenin işgali altında idi. 
Ama bu terkediş işgalin bittiği anlamına gelmez. Almanya'da hâlâ binlerce Amerikan askeri var.

9 Eylül'de yasadışı Dev-Sol (DHKP-C) örgütünün lideri Dursun Karataş, firarından 5 yıl sonra Fransa’da yakalandı.

15 Eylül'de Cezayir'de dinciler 16 kişiyi kaçırıp kafalarını kestiler. Bunlar kimdi, neydi, anlaşılamadı... Böyle "anlaşılamadı" derken, gazete ve televizyon 
haberlerinde verilenlerden anlaşılamadığını kastediyoruz. Yoksa elbette öldürenlerin, haklı veya haksız, kendilerine göre bir sebepleri vardı. Rasgele öldürülenler bile sebepsiz değildir, başkalarına korku salmak için öldürülürler.
19 Eylül'de Turgut Özal tarafından 1989'da Amerika’dan Türkiye’ye getirilerek Emlak Bankası Genel Müdürü yapılan Engin Civan, Alaattin Çakıcı’nın adamı olan Davut Yıldız tarafından silahlı saldırıya uğradı. Olayın arkasında, yine Özal’ın yakın adamlarından biri olan batık müteahhit Selim Edes çıktı. Davut Yıldız, 
olayı Çakıcı’nın talimatıyla yaptığını itiraf etti. Alaatin Çakıcı, bir basın kuruluşuna telefon ile yaptığı açıklamada; “Konuşursam, Türkiye yıkılır,” dedi. 
Çünkü olayda Semra Özal'ın da parmağı vardı.

Yine 19 Eylül'de Amerika, kargaşa içinde olan fakir ülke Haiti'ye 3.000 asker indirdi.

28 Eylül'de Estonya'da gemi battı, 909 kişi öldü.

29 Eylül'de ANAP Uşak eski Milletvekili ve Adalet Bakanı Mehmet Topaç, bürosunda 2 DHKP-C militanı tarafından vurularak şehit edildi.

4 Ekim'de Azerbaycan Başbakanı Hüseyinov’a bağlı birlikler Gence’de ayaklandı. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, halkı isyanı bastırmaya çağırdı. İsyan kısa sürede bastırıldı, Hüseyinov Azerbaycan’dan kaçtı. Olayda Türkiye’nin parmağı olduğu iddia edildi.

5 Ekim'de Engin Civan verdiği ifadesinde, Emlakbank eski Genel Müdürü Bülent Şemiler’i suçlayarak, çeşitli yolsuzluk olaylarını ihbar etti... 
Aynı gün Zonne Tapınağı'nın 52 üyesi öldürüldü.

11 Ekim'de Rus rublesi değer kaybetti, 1 dolar 3926 ruble oldu.

13 Ekim'de batık işadamı Yahudi dönmesi Halil Bezmen’e ait trilyonlar değerindeki antika eserler, Amerika’ya kaçırılmak üzereyken Mâlî Polis tarafından yakalandı.

18 Ekim'de 5 Türk Cumhuriyeti'nin (Azerbeycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan) Devlet Başkanlarının katıldığı Türk Zirvesi, İstanbul’da yapıldı.. 
Aslında bu toplantılara Tacikistan, Moğolistan, Bosna ve Kuzey Kıbrıs ta davet edilmeliydi. Avrupa Birliği sevdası olmasa, Avrasya'da Türkiye çok daha etkili ve 
başarılı olabilirdi.

19 Ekim'de İsrail, Tel Aviv'de bir otobüse yapılan bombalı saldırıda 22 kişi öldü.

21 Ekim'de Kuzey Kore yiyecek yardımı karşılığı nükleer silah projeleri durdurma anlaşmasını imzaladı. Ama ABD sözünde durmadı. Zaten hiç bir zaman durmaz. 
Bir süre sonra Kuzey Kore tekrar nükleer faaliyete başladı.

24 Ekim'de Sri Lanka'da muhalefete bombalı saldırı yapıldı, 55 kişi öldü, pek çok kişi yaralandı.

2 Kasım'da Mısır, Dronka'da benzin deposu patlaması sonucu 400 kişi öldü, yüzlercesi yaralandı.

8 Kasım'da bir süre önce Akdeniz’de polis tarafından yakalanmak istenirken mürettebat tarafından batırılan Kısmetim-1 ve Lucky-S gemilerindeki 17.100 kg 
uyuşturucunun sahibi Nejat Daş, İstanbul’da yapılan duruşmasından sonra kaçtı!! Nasıl kaçtı, kimlere para yedirdi de kaçtı , anlaşılamadı.

10 Kasım törenleri sırasında Anıtkabir’de saygı duruşuna hazırlanırken, protokolün önüne fırlayan Mahmut Kaçar adında biri, elindeki Kuran-ı Kerim’i havaya kaldırarak, “Sizi Kuran’a davet ediyorum,” diye bağırarak tekbir getirdi. Kaçar, güvenlik görevlilerince gözaltına alındı.

11 Kasım'da milyarder Bill Gates, Leanardo Da Vinci'nin "Codex"ini 30.800.000 dolar ödeyerek satın aldı.

14 Kasım'da İngiltere ve Fransa'yı birbirine bağlayan Manş Denizi altındaki tünelde tren seferleri başladı.

20 Kasım'da Angola Hükûmeti ile UNITA isyancıları, Zambiya'da 19 yıllık savaşı bitiren antlaşmayı imzaladılar. Ancak kısa zaman sonra bölgesel çatışmalar tekrar başladı.

29 Kasım'da İstanbul’da yapılan Dünya Halter Şampiyonası’nda sporcumuz Halil Mutlu, 7 dünya rekoru kırarak 3 altın madalya kazandı. 
Naim Süleymanoğlu’da 5 dünya rekoru kırarak 3 altın madalya kazandı.

5 Aralık'ta Amerika’da en büyük tıp ödülü olarak kabul edilen ‘Philip Levine’ ödülünü, kanser tedavisiyle ilgili çalışmalarından dolayı 
Kıbrıslı Türk doktor Prof. Ten Feizi kazandı. Prof. Feizi, İngiltere’de Tıp Araştırma Merkezi Başkanlığı’nı yapmakta idi. Maalesef bizim profesörlerimiz, doktorlarımız kıskançlıklarından böyle insanları aralarında barındırmazlar. Çalışmalarına, araştırmalarına fırsat vermezler. Devlet te onları koruyup bir makama getirmez. 

Korudukları ancak Engin Civan gibi şaibeli kimselerdir.

8 Aralık'ta kapatılan DEP’in eski milletvekilleri Leyla Zana, Ahmet Türk, Selim Sadak, Orhan Doğan ve Hatip Dicle PKK üyesi oldukları, ve yardım-yataklık yaptıkları gerekçesiyle 15'er yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Mahmut Alınak ve Sırrı Sakık, yattıkları süre göz önüne alınarak tahliye edildiler... Aslında o dönemdeki uygulama doğruydu. Bölücü, Kürtçü, terörist destekticisi kişiler asla Meclis'e girememeli, Devlet memuru olamamalı, sürekli takip altında bulunmalıdırlar. 
Bu yapılmadığı için 2002'den sonra terör hortladı, genişledi, açılım bahaneleri ile adeta geçmişin sabıkalı teröristleri ve bebek kaatili baştâcı edildi.

19 Aralık'ta Brüksel’de toplanan Türkiye-AB Ortaklık Konseyi, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişini onaylamadı ve 6 Mart 1995 tarihindeki toplantıya bıraktı. 
Toplantıda Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın, DEP milletvekilleri konusunda eleştiri bombardımanına tutuldu ve terörle mücadelede insan haklarına riayet 
gösterilmesi istendi. Ermeni asıllı olduğu iddia edilen Murat Karayalçın bunlara cevap verebilecek kapasitede olmadığı gibi, etmeye niyeti de yoktu. 

Hepsini yuttu.

22 Aralık'ta Yeni Demokrasi Hareketi , (YDH), dönme işadamı Cem Boyner’in Genel Başkanlığı altında faaliyetine başladı. Rahmetli Atilla İlhan ona Batıcılığından ve Amerikancılığından dolayı Jim Boynır derdi.

26 Aralık'ta 37 kişinin can verdiği Sivas olayları davası sonuçlandı. 36 kişi beraat ederken, 66 sanık 2 ilâ 15'er yıl arasında çeşitli cezalara çarptırıldılar. 
Karar daha sonra Yargıtay tarafından bozuldu.

29 Aralık'ta THY’nın Mersin isimli uçağı Van’a inişe geçerken tepeye çakıldı. 76 yolcu ve mürettebattan 54'ü öldü.

1 Ocak 1995'de Avusturya, Finlandiya ve İsveç Avrupa Birliği'ne katıldı.

2 Ocak'ta 15 milyar ışık yılı ötede bulunan bir galaksi keyfedildi.

3 Ocak'ta ABD Merkezi Haber Alma Örgütü’nün (CIA) son raporunda Türkiye ekonomisi ile ilgili kara bir tablo çizilirken, İstanbul bir "uyuşturucu merkezi" 
olarak tanımlandı. Amerika kendi New York, Los Angeles şehirlerinini hem uyuşturucu, hem fuhuş merkezi olduğunu unutmuştu!

7 Ocak'ta eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, 8. Cumhurbaşkanı Özal’ın "federasyon" fikrini hiç affetmeyeceğini söyledi. Gerçekten de patavatsız Özal günün birinde " Federasyonu da tartışmalıyız " diyerek bugünlere (2013) çanak tutmuştu. Eğer federasyondan kasıt Kuzey Irak'la Türkiye'yi birleştirmek olduğunu söyleseydi, neyse! Ama herkes Türkiye için bir bölünme şeklinde anlamıştı.

9 Ocak'ta Ekvator'la Peru sınır çatışmasına girdiler.

11 Ocak'ta uğradaşıp yırtınıp bir türlü Nobel'e aday olamayan bölücü Kürtçü yazar Yaşar Kemal'in Alman Der Spiegel Dergisi’nde yayınlanan yazısında, 
‘ Türkiye Cumhuriyeti baskı ve vahşet sistemi yarattı,’ demesi ağır eleştirilere sebep oldu. Ondan daha başarılı (!) olan Yahudi dönmesi Orhan Pamuk, 
" Türkler 1,5 milyon Ermeni'yi katletti," diyecek ve Nobel'i kapacaktı!

12 Ocak'ta Japonya, Kobe'de meydana gelen depremde 5.092 kişi öldü. Aynı gün Papa 2. Jean Paul Güney Asya'yı ziyaret etti... Bu papa hem Hıristiyan ülkeleri ziyarete, hem de misyonerlik faaliyetlerine hız vermiş bir kişidir. Görev süresi boyunca neredeyse dünyanın tümünü dolaşmıştır.

20 Ocak'ta Engin Civan skandalının bir numaralı ismi olan, ve açıklamalarıyla Türkiye’nin gündemini değiştiren yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden 
Dündar Kılıç’ın kızı Uğur Kılıç, eski kocası Alaattin Çakıcı’nın adamı olduğunu söyleyen bir kişi tarafından Uludağ’da öldürüldü.

29 Ocak'ta SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ve CHP Başkanı Deniz Baykal sonunda Hikmet Çetin üzerinde uzlaşarak birleşmeyi kabul ettiler.

30 Ocak'ta ABD, sürpriz bir kararla Hazar Denizi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının Türkiye’den geçmesi projesine destek verdi. Amerika'ya ne ki?.. 
Proje Azerbaycan ile Türkiye arasında... Hadi maddî destek açısından Rusya da dahil olsun. Ama Amerika'ya ne oluyor?

Yine 30 Ocak'ta Cezayir'de bir otomobilde patlayan bomba 42 kişiyi öldürdü, 296 kişiyi yaraladı.

3 Şubat'ta bir süre önce sahte pasaport ile kaçak yollardan Fransa’ya girmekten dolayı yakalanan yasadışı Dev-Sol (DHKP/C) örgütünün lideri Dursun Karataş, 
zorunlu ikamet ile serbest bırakılmasından sonra kayboldu. Halbuki kırmızı bültenle İnterpol tarafından aranmaktaydı. Fransa gene terörün yanında olduğunu göstermişti.

5 Şubat'ta Alaattin Çakıcı’nın eski karısı Uğur Çakıcı’yı Uludağ’a götüren iki pilot, esrarengiz bir helikopter kazasında öldü.

6 Şubat 1995 Türkiye için bir karagün idi!.. Başbakan Tansu Çiller'in Avrupa Birliği’ne girmenin ilk adımı sandığı Gümrük Birliği'ne girme antlaşması imzalandı. Yunanistan, Kıbrıs’ın tam üyelik görüşmelerinin başlaması kaydıyla vetosunu kaldırdı. Türkiye gümrük gelirlerinden her yıl milyarlarca dolar kayba uğradı. 
Avrupalılar bize böyle bir kazık atmalarının yanısıra, Başbakan Yardımcısı Ermeni olduğu iddia edilen Murat Karayalçın'dan Kıbrıs konusunda başka tavizler de kopardılar. Anlaşma 15 Aralık'ta AB Parlamentosu tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.

13 Şubat'ta F-4 uçaklarının modernizasyon işini ihaleye çıkarmadan İsrail’e veren Hükûmet, TAİ ve Genelkurmay Başkanlığı’nın uyarısı üzerine kararını gözden geçirmeyi kabul etti... Yani İsrail kancayı o tarihte atmıştı, Çevik Bir ile 28 Şubat sürecinde tamamladı.

15 Şubat'ta Kuzey Irak, Mesut Barzani ve Celal Talabani güçleri arasında fiilen ikiye bölündü. Hâlâ da bu bölünme fiilen devam etmektedir.... 
Ha, sahi, Irak'ın Kürt Cumhurbaşkanı Talabani hasta olup Avrupa'ya gitmişti, neden sağlığı hakkında bir yıldır bir açıklama yapılmıyor?.. (19.5.2013) 
Herif öldü de, duyulursa, ortalık karışır diye mi?..

Yine 15 Şubat'ta Çin'in nüfusunun 1,2 milyara ulaştığı açıklandı. Dünya nüfusunun beşte biri!

17 Şubat'ta Başbakan Çiller’in ekonomi danışmanı Hüsnü Özyeğin’in ABD’de bulunduğu yıllarda, borsa ve emlak vurgunculuğu nedeniyle mahkemeye verildiği ortaya çıktı.

19 Şubat'ta CHP çatısı altında sağlanan CHP-SHP birleşmesi sonrasında Genel Başkanlık görevine seçilen Hikmet Çetin, Hükûmet’in devamı için 
Başbakan Çiller’e 13 şart ileri sürdü. Çiller, Çetin’in şartlarını kabul ettiğini açıkladı. Bu arada Murat Karayalçın milletvekili seçildiği için hem 
Ankara Belediye Başkanlığı'nı, hem Bakan koltuğunu, hem Başbakan Yardımcılığı'nı, hem de parti başkanlığını kaybetmiş oldu.

22 Şubat'ta bir süre önce gerçekleştirilen bir operasyonla "tarihi eser kaçakçılığı"ndan yakalanan Ayşegül Tecimer’in yalısına düzenlenen operasyonu yöneten Mali Şube Müdür Yardımcısı görevinden alınırken, alıcı kılığına giren Emniyet Amiri istifa etti. Tecimer'in hangi makamlarda torpil patlattığı anlaşılamadı.

Yine 22 Şubat'ta Cezayir'de bir hapishane isyanında 99 mahkûm öldürüldü.

23 Şubat'ta Emlakbank eski Genel Müdürü Engin Civan’ın İsviçre Bankalarındaki 6 ayrı gizli hesabında yaklaşık 5,5 milyon dolarlık bir serveti olduğu ortaya çıktı.

25 Şubat'ta Hindistan, Assam'da bir trene saldırı oldu, 27 asker öldürüldü.

28 Şubat'ta Başbakan Çiller’in mal bildiriminde yer almayan 7 milyar lira değerinde ikinci bir yatı olduğu ortaya çıktı.

7 Mart'ta Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile çalışan Tarık Ümit, esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu.

12 Mart'ta (muhtıra yıldönümü) İstanbul Gazi Mahallesi’nde akşam saatlerinde Aleviler'e ait üç kahvehane, sayıları belirlenemeyen kişilerce tarandı. 
Olayda 1 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. İstanbul’da gece çok gergin geçti, Aleviler'in yoğun olarak yaşadıkları semtlerde protesto gösterileri yapıldı. Birileri ortalığı 
karıştırmak istiyordu.

13 Mart'ta bir gün önce meydana gelen olayın akabinde binlerce kişi Gazi Mahallesi'nde protesto gösterisi yapmak üzere toplandı. Yasadışı sol örgütlerin 
provokasyonu ile harekete geçen halk arasına gizlenen militanlar polise ateş açtı, Polis te karşılık verince ortalık bir anda savaş alanına döndü. Olaylarda 17 kişi hayatını kaybederken, onlarca kişi yaralandı. Olayların giderek tırmanması üzerine Valilik, Gazi Mahallesi’nde sokağa çıkma yasağı koydu. İstanbul’un çeşitli semtlerinde de gösteriler yapıldı. Polis, Gazi Mahallesi'ne giriş çıkışları yasakladı. Şehir çok gergin saatler yaşadı.

14 Mart'ta Gazi Mahallesi’nde konan sokağa çıkma yasağına rağmen çatışmalar yer yer devam etti. Olayların bir türlü yatıştırılamaması üzerine Gazi Mahallesi’ne askerî birlikler sevk edildi. Göstericiler sokaklara kurdukları barikatları ateşe vererek Güvenlik Kuvvetleri'nin müdahale etmesini engellemeye çalıştılar.

15 Mart'ta Olaylar Ümraniye’ye sıçradı. Ümraniye’de çıkan olaylarda 4 kişi öldü. Ümraniye’de de sokağa çıkma yasağı kondu. Diğer şehirlerde de gösteriler 
yapılmaya başlandı... Birileri ekonomik kriz ile sarsılmış olan Çiller hükûmetini bu sefer terör ile bunaltmak istiyordu.

16 Mart'ta İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Gazi Mahallesi’ndeki olayları değerlendirirken ‘Güvenlik Güçleri'nin provokasyonu önlediğini’ söyledi. Sokağa çıkma yasakları kaldırıldı.

17 Mart'ta Fransız Le Monde gazetesi Fransız şirketlerinin silah sattıkları ülkelerde önemli miktarda rüşvet dağıttıklarını açıkladı. Türkiye, bu dönemde Fransa’dan yaklaşık 8 milyar dolarlık silah almıştı... Eğer Atatürk'ün millî siyasetini devam ettirseydik, Kırıkkale silah fabrikası şimdi bizim bütün silah ihtiyacımızı karşılayacak duruma gelir, başka yerlerde kurulacak top, tank fabrikaları ile gavura muhtaç olmaktan kurtulurduk. Böylece rüşvet iddiaları bize bulaşmazdı.

20 Mart'ta Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan (1974) sonraki en kapsamlı harekatı başlatarak 35.000 askerle Kuzey Irak’a girdi. Çiller yılmamıştı. 

Bu açıdan ona "en erkek başbakan" diyenler bile vardı!

21 Mart'ta Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, Kuzey Irak’ta 200 PKK’lı öldürülürken yaklaşık 3.000 PKK’lının çembere alındığı bildirildi.

24 Mart'ta DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Fetullah Gülen ile bir araya gelerek görüştü. Ne gereği varsa?

27 Mart'ta Çankaya Köşkü’nün iki numaralı bürokratı emekli Hâkim Tümgeneral Muzaffer Başkaynak, Cumhurbaşkanı Demirel’in gereksiz yurt dışı gezilerini eleştirerek istifa etti.

31 Mart'ta Hükûmet, TSK’nın Kuzey Irak’tan çekilmesinden sonra bölgenin güvenliğini Kürt liderler Talabani ve Barzani’ye bırakmaya karar verdiğini açıkladı... 

Kediye ciğer emanet edilir mi?.. Kürt Kürd'ü kontrol edebilir mi?

2 Nisan'da Alman Die Welt gazetesi görülmemiş bir hata yaparak PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını Atatürk diye tanıttı. Acaba hata mıydı, yoksa bugünlere (2013) bir hazırlık mıydı?.. Mâlûm, AKP iktidarı ve Erdoğan sayesinde bebek kaatili Abdullah Öcalan Kürtler'in Atakürd'ü oldu... 
Haa, sahi, Ahmet Altan haininin " Atatürk kürt olsaydı, Atakürt, buraya da Kürdiye demiyecek miydik" şeklinde bir yazısı (17.4.1995) yok muydu?.. 
Salak, Kürtler'in nüfusunun % 7-10 civarında olduğunu, geri kalanların hepsinin TÜRK olduğunu, bu ülkede son 1000 yılda Beylikler bir yana, 4 büyük TÜRK devleti (Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı) kurulduğunu unutmuş, TÜRKİYE yerine "kürdiye" demeye kalkıyor!

3 Nisan'da emeklilik yaşını yükselten SSK Yasası’nın derhal çıkmasını isteyen Çiller, yasaya direnen CHP'li Çalışma Bakanı Aydın Güven Gürkan’a 
“ Bu yasa için Hükümeti bile bozarım, ” dedi. Aydın Güven Gürkan Rus yanlısı, solcu geçinen beceriksizin biridir. Hiç bir şeyden anlamaz. Sözümona işçiler, 
memurlar lehine direnirken, Devlet'in çökmekte olduğunun farkında bile değildi.

8 Nisan'da PKK Lideri Öcalan ve yüzlerce teröristin Kuzey Irak’a yapılan harekattan bir gün önce Suriye’ye kaçtıkları anlaşıldı!!! 

Acaba onlara Devlet içindeki hangi hain haber verdi?

11 Nisan'da GAP Projesinin bir parçası olan Şanlıurfa-Harran su kanallarına, Başbakan Çiller tarafından ilk su verildi.

12 Nisan'da Hollanda’da, ‘Kültür Konferansı’ adı altında toplanan sözde Kürt Parlamentosu’na tepki olarak Hollanda Büyükelçisi Zeki Çelikkol hemen Ankara’ya çağrıldı.

14 Nisan'da Körfez Savaşı’ndan beri kapalı olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının açılması ile ilgili karar BM Güvenlik Konseyi’nde oybirliği ile kabul edildi. 
Birleşmiş Milletler ne karışır, demeyin. Her çorbaya nânedir onlar!..

17 Nisan'da Başbakan Çiller’in ABD gezisi başladı. Heyetin New York’ta gezmesi için saati 57 dolardan 18 limuzin kiralandığı öğrenildi!.. 
Çiller'den sonrakiler neler kiraladılar, neler!..

23 Nisan'da Kuzey Irak’a düzenlenen askerî harekâta destek için başlatılan ‘Haydi Türkiye, Mehmetçik’le el ele’ kampanyasında toplanan bağışlar 4 trilyon lirayı aştı... 

Bizim millet aç yatar, Devlet'e ve Ordu'ya her şeyini verir!

24 Nisan'da Dow Jones endeksi 4.303'e yükseldi.

28 Nisan'da Güney Kore metrosunda gaz patlaması oldu, 103 kişi öldü. Sri Lanka'da uçak düştü, 52 kişi öldü.

1 Mayıs'ta Hırvatistan'da Hırvat ordusu bir bağımsızlık savaşı başlattı.

3 Mayıs'ta Sırp güçleri Hırvat ordusunun hareketlenmesi üzerine Zagreb şehrine füze yağdırdı.

6 Mayıs'ta Başbakan Çiller en geç 1998 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olacağını söyledi... 

Zavallı hayalperest!.. 

Ne var ki, kendinden sonrakiler de hayal kurmaktan vazgeçmediler! Hâlâ aynı rüyayı görenler var! (2013)

10 Mayıs'ta Güney Afrika'da bir asansör kazasında 104 zenci maden işçisi öldü.

11 Mayıs'ta New York'ta 170 ülke "Nükleer Silahlardan Arındırma" anlaşması imzaladı. Ama tabii bu 5 atom bombalı ülkeyi (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa) ve gizli atom bombası olan İsrail'i hiç mi hiç bağlamadı.

15 Mayıs'ta Karases olarak adlandırılan sözde halife Cemalettin Kaplan, Almanya’da öldü. Aynı gün Çin bir nükleer deneme yaptı.

16 Mayıs'ta Japon polisi tarikat lideri Shoko Asahara'yı salin gazı olayından dolayı tutukladı.

23 Mayıs'ta Yeni Günaydın ve Süper Tan gazetelerinin de sahibi olan madenci Bekir Kutmangil, İstanbul Zincirlikuyu’nda silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü. 
Yeraltı dünyasının tanınmış isimlerinden İbrahim Cici, azmettirici olarak aranmaya başlandı. Bir süre sonra Ciuci yakalandı.

25 Mayıs'ta Bosna'daki Sırp ordusu Tuzla şehrinde 72 Boşnak gencini öldürdü.

28 Mayıs'ta Rusya'nın Bakarovsk şehrinde deprem oldu, 2.000 kişi öldü.

29 Mayıs'ta işadamı Emin Cankurtaran, Alaatin Çakıcı’nın iki adamı tarafından, İstanbul Nişantaşı semtinde bulunan Park Şamdan lokantasının çıkışında ayağından silahla vurularak yaralandı... Böyle haberlerde hep Çakıcı'nın "Namuslu insanların benden korkmasına gerek yok. Benim işim namussuzlarla. 
Kumar, fuhuş, yolsuzluk, hileden para kazananlarla," demesi aklıma gelir.

7 Haziran 1995'te Yahudi cemaatinin önde gelen isimlerinden Prof. Yuda Yürüm, otomobiline konan bombanın patlaması sonucu yaralandı.

8 Haziran'da Bosna'da bir Amerikan uçağı düşürüldü. Pilot Amerikan denizcileri tarafından kurtarıldı. Ama o denizciler Boşnak erkeklerini öldürülmekten, 
kadınlarını tecavüze uğramaktan kurtarmadılar.

9 Haziran'da Avrupa Parlamentosu üyesi 3 kadın, kendilerine ‘orospu’ diyerek hakaret eden Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir’i, Başbakan Çiller’e şikayet 
ederek özür dilemesini istediler. Aslında Gökdemir haklıydı da, her doğru söylenmez.

12 Haziran'da Tunceli kırsalında, PKK tarafından pusuya düşürülen askerlerimizden 22 kişi şehit oldu.

15 Haziran'da İsrailliler Kudüs şehrinin tümüne elkoydular.

23 Haziran'da CHP’li Kültür Bakanı Dönmeler'in Karakaşîler grubundan Ercan Karakaş, Hükûmet'in verdiği sözleri tutmadığını iddia ederek Bakanlık görevinden istifa etti. 

Hangi sözler olduğu anlaşılamadı.

26 Haziran'da Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yasser Arafat 27 aradan sonra Gazze'ye döndü. Aynı gün Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek'e suikast düzenlendi, Mübarek yara almadan kurtuldu. Katar'da Hamad Bin Halife el-Thani (halifelikle falan alâkası yok) babası Halife bin Hamad el-Thani'yi devirip emir oldu.

30 Haziran'da Genelkurmay, Terörle Mücadele Yasası’nın 8. Maddesi'nin değiştirilmesine karşı olduğunu açıkladı. Ama ABD ve AB bu madde değiştirilmez ise Türkiye'nin karıştırılmasının zor olduğunu bildiklerinden, gelen her hükûmete baskı yapmaya devam ettiler.

3 Temmuz'da Tunceli şehir merkezinde güvenlik güçleriyle çatışmaya giren PKK militanları, 4 polisi şehit ettiler. Aslında Tunceli halkı Kürt değildir, Zaza'dır, 
yani Horasan'dan gelme Gur Türkleri'ndendir. Ama onları kışkırtmaya çalışan Ermeni ve Kürt örgütler vardır.

5 Temmuz'da RP Genel Başkanı Erbakan, "Avrupa ile entegrasyonun Türkiye’ye hilekârlık ve homoseksüellik getireceğini, erkeğin erkekle evleneceğini" ileri sürdü. Çünkü Avrupa'da öyleydi. Başbakan Çiller ise ikide birde "Avrupa'da ne varsa, bizde de olacak," deyip duruyordu.

7 Temmuz'da Irak sınırında başlatılan operasyonda 90 PKK militanı öldürüldü, 5 asker şehit oldu.

14 Temmuz'da Isparta’nın Senirkent ilçesinde meydana gelen sel faciasında 70 kişi hayatını kaybetti.

15 Temmuz'da Yahudiler Kudüs'ün müslüman tarafına da girdiler. Ürdün onlara bırakmıştı.

19 Temmuz'da Ümraniye Belediye Başkan Vekili Ahmet Özalp, Dudullu’da arazi mafyası tarafından silahla yaralandı.

20 Temmuz'da Asgari ücret 8.400.000 TL olarak tespit edildi... Göze çok görünmesin, bugünün (2013) parası ile 8 lira 40 kuruş!.. Yıllarboyu süren enflasyon elemizdeki parayı nasıl da küçültmüş!

21 Temmuz'da İstanbul Gaziosmanpaşa semtinde görevli Çevik Kuvvet otobüsüne bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 12 polis memuru yaralandı.

26 Temmuz'da Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, İzzet Kıraç adlı bir şahıs tarafından öldürüldü. Niye öldürüldü, anlaşılamadı.

30 Temmuz'da Bayrampaşa Cezaevi’nde çıkan olaylar nedeniyle 144 mahkûm başka cezaevlerine sürgün gönderildi.

31 Temmuz'da sözde "Sürgünde Kürt Parlamentosu", 2. toplantısını Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaptı. Bu bölücüleri kim seçti, ne zaman seçti, 
kimleri temsil ediyorlar, bir türlü anlaşılamadı. Bir başka anlaşılamıyan husus ta, sıradan vatandaş Avrupa'ya gitmek için vize kuyruklarında sürünürken, 
bu kişilerin Avrupa'da kendi evlerinde imiş gibi dolanıp durmaları, ve istedikleri binada toplantı yapabilmeleri idi.

2 Ağustos'ta TOBB’un Prof. Doğu Ergil’e hazırlattırdığı Güneydoğu Raporu yayınlandı. Doğu Ergil o tarihten sonra hızlı kürtçü, bölücü kesildi.

4 Ağustos'ta Hırvatistan'da Hıristiyan Batılılar'ın Sırplar'a karşı Fırtına Operasyonu başladı. Bosna'ya yardım yok!

8 Ağustos'ta Türkiye, Yunanistan’ı PKK’ya verdiği destek için Birleşmiş Milletler'e şikayet etti. Ama bir işe yaramadı.

15 Ağustos'ta Mardin’in Savur ilçesinde, PKK militanları ile çıkan çatışmada, Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden şehit oldu.

17 Ağustos'ta PKK militanları, Diyarbakır-Elazığ karayolunda bir otobüsü taradılar. Olayda 2 kişi öldü, 9 kişi yaralandı.

24 Ağustos'ta ABD'de Long Island'da 80 yılın en büyük yangını başladı, 4 gün sürdü, 6.000 hektar alan yandı.

25 Ağustos'ta ANAP Ordu Milletvekili Şadi Pehlivanoğlu, THY uçağında bir hostesi tokatlayarak dövmesi kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı... 

Şadi Pehlivanoğlu esas Ankara, Kızılay'daki gökdelenin üst katındaki bürosunda bir kadınla iş üstündeyken basılmasıyla meşhurdur. 
Sonradan da Tüstaş'a Yönetim Kurulu Başkanı olmuş, kuruluşa o kadar çok hemşehrisini doldurmuştur ki, adamlara masa ve sandalye bulunamamış, 
hepsi koridorlarda sigara içip, tesbih çekip dolaşarak Devlet'in milletin parasını içetmiştir. Bu herif çok haltlar karıştırmıştır.

27 Ağustos'ta Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde, iki ayrı yerde meydana gelen bombalı saldırıda 2 kişi öldü, 19 kişi yaralandı.

1 Eylül'de suçla başa çıkamayan New York eyaleti idam cezasını geri getirdi. Darısı bizim başımıza! Yoksa, terörle de, kadın cinayetleri ile de, kan davasıyla da, kapkaçla da, en önemlisi vatana ihanetle de başa çıkamıyacağız!

3 Eylül'de İstanbul Fatih’teki bir birahane dinci militanlar tarafından silahla tarandı, 1 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. 

Yine kendini müslüman zanneden İBDA-C militanlarının işi!

7 Eylül'de PKK militanları, Hatay’da bir maden ocağında çalışan işçilerden 9’unu kurşuna dizerek katletti.

9 Eylül'de CHP Olağan Kurultayı'nda hizipçi Baykal, allem edip kallem edip CHP Genel Başkanı oldu. Böylece başbakan yardımcılığını da elde etti. 

30 Ekim'de kurulan 52. Hükûmet'te Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı.

10 Eylül'de Hakkâri’de çıkan çatışmada 16 PKK militanı öldürüldü.

11 Eylül'da Sümerbank, 103 milyon dolara Hayyam Garipoğlu grubuna satılarak özelleştirildi.

12 Eylül'de Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden Yeni Asya Gazetesi’nin sahibi Mehmet Kutlular’ın kızı Vildan Kutlular 17 yaşında, aşırı dozda eroinden dolayı öldü.

Yine 12 Eylül'de ABD’nin Başkenti Washington’da Cessna tipi bir uçak, Beyaz Saray’a intihar saldırısında bulundu. Başkan Bill Clinton'un yatak odasının hemen dibine çakılan uçağın pilotu öldü. ABD’liler olayla ilgili başka açıklamalar yapmadılar. Aynı gün Beyaz Rusya askerleri bir Amerikan balonunu vurup düşürdüler. 

Balondaki iki Amerikalı öldü.

15 Eylül'de Diyarbakır’ın Kulp İlçesi’nde çıkan çatışmada, 51 PKK militanı öldürüldü.

17 Eylül'de İzmir Gaziemir’de, Tansaş Cafe önündeki çöp bidonuna konan bombanın patlaması sonucu 5 kişi öldü, 25 kişi yaralandı.

19 Eylül'de CHP-DYP koalisyonu bozuldu.

21 Eylül'de Selim Edes ve Engin Civan’a yolsuzluklarından dolayı verilen hapis cezaları Yargıtay tarafından onanarak kesinleşti.

24 Eylül'de İstanbul’da 5 ayrı işyeri ve banka şubesine bombalı ve molotof kokteylli saldırılar düzenlendi.

28 Eylül'de İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekipleri, Kolombiya’dan ithal edilen köpek kemikleri içinde 50 kg. kokain ele geçirdi... 
Yurt dışından niye köpek kemiği ithal edilir ki?.. Biz kendi sokak köpeklerimizi, köpek eti yiyen Çinliler'e ihraç etmek istiyoruz, bir türlü edemiyoruz.

Aynı gün İshak Rabin ile Yasser Arafat Batı Şeria'nin Filistinliler'e devri için anlaşma imzaladılar. Tabii gene İsrail işgali ve askeri altında!..

1 Ekim'de Afyon Dinar’da meydana gelen 6.0 şiddetindeki depremde 90 kişi öldü, 212 kişi yaralandı.

3 Ekim'de O.J.Simpson karısı Nicole Simpson'u ve Ron Goldman'ı öldürme konusunda "suçsuz" bulundu. İster inan, ister inanma!

7 Ekim'de Türk Silahlı Kuvvetleri, Kuzey Irak’ta bulunan PKK’lılara yönelik yeni bir sınır ötesi harekâta başladı.

10 Ekim'de İsrail Batı Şeria'dan çekilmeye başladı. Yüzlerce Filistinli mahkûmu serbest bıraktı.

13 Ekim'de Tansu Çiller Hükûmeti, TBMM’de 230 ret oyuyla güvenoyu alamadı.

16 Ekim'de İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, DYP-CHP Koalisyonunun önünü tıkamamak için istifa ettiğini açıkladı. 
CHP, Kürtler'e ve Aleviler'e yaranmak için Hükûmet'in sert uygulamalarını eleştiriyordu. Bu huyundan hiç vazgeçmedi, ama hiç te istediği oyu toplayamadı.

26 Ekim'de Hükümet ve Türk-İş'in anlaşmaya varmasıyla 10 aydır devam eden grevler sona erdi.

Yine 26 Ekim'de İsrail ve Ürdün barış antlaşması imzaladılar. Ödlek Ürdünlüler Batı Şeria'yı zaten İsrail'e bırakmışlardı. 
Aynı gün İsrail Mossad ajanları Malta'da bir otelde İslâmî Cihad lideri Fathi Shikaki'yi öldürdü.

30 Ekim'de 25 günlük 51. Hükûmet yerine 52. Hükûmet kuruldu. Aynı gün Kanada, Puebec'te yapılan referandumda, Fransızca konuşan Quebec 
İngilizce konuşan Kanada'ya bağlı kalmayı tercih etti.

4 Kasım'da İzmir’de meydana gelen sel felaketinde 57 kişi öldü.

5 Kasım'da CHP-DYP 52. koalisyon Hükümeti, 172 ret oyuna karşılık, 243 kabul oyuyla güvenoyu aldı.

6 Kasım'da Filistinliler'le barış imzaladı diye bir Yahudi tarafından öldürülen İshak Rabin toprağa verildi. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ta İsrail'le 
barış yaptı diye öldürülmüştü.

11 Kasım'da İstanbul’da 4 ayrı bankaya bombalı saldırılar düzenlendi.

Aynı gün Prenses Diana, Prens Charles'a ihanet ettiğini, başkasıyla seviştiğini bir televiziyon programında açıkladı. İngiliz Kraliyet ailesi perişan oldu.

19 Kasım'da Pakistan, İslamabad'daki Mısır elçiliğine canlı bomba saldırısında 16 kişi öldü.

21 Kasım'da Dow Jones endeksi 5.000'in üzerine çıktı. Aynı gün İsrail kendisine casusluk yapan Amerikalı Jason Pollard'a vatandaşlık hakkı tanıdı, 
böylece Amerika'ya hem kazık, hem de posta attı.

28 Kasım'da Tekstil ve döviz piyasalarının tanınmış isimlerinden Yahudi tefeci Nesim Malki, Bursa’da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

30 Kasım'da Yahudi Nesim Malki’nin öldürülmesinin ardından ilişkili olduğu isimlerden borsacı Yener Kaya, İstanbul’da otomobilinin içinde yakılarak öldürüldü.

5 Aralık'ta Sri Lanka Hükûmeti Tamil direniş merkesi Jaffna'yı ele geçirdiğini açıkladı.

7 Aralık'ta Deniz Baykal, Gümrük Birliği’ne girişimizden dolayı elde edilen başarının, bütün Türkiye’nin olduğunu söyledi... 
Başarı zannettiğinin felâket olduğunu bir türlü anlayamadı. Ne demişler?.. Şecaat arzederken merd-i kıptî sirkatin söyler!.. 
Çingenenin yiğidi (!) kahramanlığını (!) anlatırken hırsızlıklarını dile getirirmiş!.. Deniz Baykal da "Bu haltı yiyenler arasında biz de varız, bizi unutmayın," 
demek istemiş!

8 Aralık'ta İngiliz The Times Gazetesi, Başbakan Çiller’in Gümrük Birliği için Kıbrıs konusunda taviz verdiğini açıkladı.

10 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu’nun 13 Aralık’ta oylanacak Gümrük Birliği anlaşmasından sonra, Türkiye’yi PKK ile masaya oturmaya çağıran bir tasarı 
görüşeceği kamuoyuna sızdı. Yani taviz sadece Kıbrıs konusunda değil, bölücü Kürtler konusunda da verilmişti!

11 Aralık'ta Kürt tasarısının, Dışişleri yetkililerince Çiller ve Baykal’a önceden bildirildiği ileri sürüldü. PKK lideri Abdullah Öcalan, seçimden sonra kurulacak 
yeni hükümetin karar verme sürecine kadar ateşkes ilan edeceğini açıkladı. Yani Öcalan Avrupa Birliği'nin tasarısından haberdardı, yolu açmak istiyordu.

12 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu’nda görüşülecek olan tasarı, Türkiye’nin tepkisi üzerine iptal edildi... Demek ki, tepki gösterince bir takım şeyler 
engelenebiliyormuş! Ama her zaman tepki gösterecek babayiğidi nereden bulacaksın?.. O yüzdendir ki, 2013'te kürtçü bölücü BDP milletvekili Entuğrul Kürkçü TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ adına katıldığı AB Parlamenter Toplantısı'nda PKK için " Terorist " değil de, " Aktivist " örgüt denmesini teklif edince, Deniz Baykal'ın da aralarında bulunduğu heyet yeterince tepki göstermediği, Hükûmet uyuduğu için, bu teklif karar olarak kabul edildi. Yazıklar olsun!

13 Aralık'ta Avrupa Parlamentosu, 149 ret oyuna karşılık 343 oyla Türkiye ile yapılan Gümrük Birliği anlaşmasını onayladı. Aynı gün Ankara'da havaî fişekler 
atılarak olay kutlandı. 1856'da Osmanlı Devleti'ni batıran, azınlıklara imtiyazlar tanıyan Islâhat Fermanı da böyle kutlanmıştı!

14 Aralık'ta eski Yugoslavya'da savaşı sona erdiren Dayton antlaşması imzalandı. Ancak bu antlaşma Katolik Hırvatisyan ve Slovenya'yı korurken, 
Ortodoks Sırbistan'ı fazla ezmiyor, en az müslüman Bosna'ya yarıyordu. Bir süre sonra zalim Batılılar Bosna'ya müslümanları ezen bir anayasa yapacaklardı.

19 Aralık'ta İngiltere Kraliçesi Elizabeth Prens Charles ile Prenses Diana'nın boşanmasını istedi.

20 Aralık'ta NATO Bosna'da sözümona barışı koruma faaliyeti başladı.

21 Aralık'ta seçim sonrasında devalüasyon olacağına dair söylentiler ile yükselen faizler aylık vadede % 120’ye fırladı. Kriz devam ediyordu.

24 Aralık 1995'te genel seçimler yapıldı. RP: % 21,1 ile birinci parti olurken, ANAP ikinci, DYP ise üçüncü parti oldu. Milleti "şeriat geliyor" korkusu sardı. 
Çiller ve Yılmaz, RP ile koalisyon kurmayacaklarını açıkladılar.

26 Aralık'ta TÜSİAD, tarihinde ikinci kez, gazetelere verdiği ilanla sağduyu çağrısı yaparak ANAP-DYP koalisyonunun kurulmasını arzuladığını açıkladı. 
Ancak TÜSİAD bunu bir alışkanlık haline getirecek, 2 yıl sonra gene ilanlar verecekti.


DEVAM EDECEK

http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata37.html

***