Milli Mücadele Döneminde Yeşil Ordu Efsanesi.,
Dr. M. Galip Baysan,
Sovyetlerle ilişkilerin kurulması ile birlikte Anadolu’da bir Bolşeviklik modası başladı ve kısa süre içinde açık ve gizli sosyalist partiler kuruldu. 1920 Mayıs ayı ile 1921 Ocak ayı arasında Yeşil Ordu Cemiyeti, Halk Zümresi, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, (Resmi ve gizli) Türkiye Komünist Fırkası adlarını taşıyan sol örgütler kurulmuş ve faaliyette bulunmuşlardır.(1) O dönemdeki Bolşevizm ile ilgili faaliyetlerin nedenini Fahrettin Altay (Paşa)’nın anılarından bir bölüm naklederek açıklamak istiyoruz.
“Ankara’dan gelen haberlerden bir yeşil ordu havadisi yayıldı, bize gelen Albay (Kasap) Osman Bey’in flamasının yeşil-kırmızı oluşu dikkatimizi çektiyse de pek üzerinde durmadım, şimdiki haberler Ankara’da bir İslam Bolşevik idare kurulacağı şeklindeydi, yeşil renk İslamlığı kırmızı renk de Bolşevikliği gösteriyordu.
Resmi bir tebliğ almadığımız ve (daha çok) karşımızdaki düşmanla meşgul olduğumuz için bu söylentilere fazla kıymet vermemiştim. Eylül ayının sonlarına doğru Çerkez Ethem’in kardeşi Saruhan Mebusu Reşit Bey’den şöyle bir mektup aldım:
Fahrettin Beyefendiye;
Bilmem ki Bolşevik olacak mısınız? Olmazsanız bile herhalde bir Bolşevik gazetesi olan Yeni Dünya’nın intişarını(yayınını) temin için abone olarak muavenetinizi ( yardımcı olmanızı, kolaylık göstermenizi) istirham ederim efendim”.(2)
“Garp Cephesinin Kütahya’nın güneyinde kalan kısmı ayrılarak Cenup Cephesi adıyla ikinci bir cephe kumandanlığı teşkil edilince kumandalığına Refet (Bele) Bey tayin olundu. Refet Bey de karargâhını Konya’da kurdu. Uşak karşısındaki İslam köy’de bulunduğum sıralarda bir alay süvari ve kurmay Yüzbaşı İzzet Bey’le (Aksalur) yanımıza gelen Refet Beyin de flamasının yeşil ve kırmızı renkte oluşu dikkatimi çekti. Kolordu Karargâhı binasına girerken kapıdaki flamamızın “Kırmızı ve Beyaz” oluşunu kendisine göstererek:
- Kusura bakmayınız, bu yeşil-kırmızı rengi Osman Bey’in flamasında da görmüştüm, ast’ım olduğu için aldırmadım. Fakat siz üst’ümün de bu renkleri taşıdığını görünce artık benim flamamın da rengini değiştirmem zaruri oldu…”Benim bu sözlerim üzerine Refet Bey, hemen elini omuzuma koyarak:
- Sakın yapma, seninki doğrudur, bizimkiler muvakkattir( geçicidir) cevabını verdi. O vakit Yeşil Ordu hikâyesinin iç yüzünü anlamış oldum“.(3)
Bir başka kurmay subayın anıları da şöyledir: “Bu Yeşil orduya, daha Bursa’da iken ne olduğunu bilmeden ben de girmiştim. Kafkasya’da bulunan Enver Paşa’nın kurduğu ve Bolşeviklerin desteklediği bir teşebbüs olduğu fikrinde idim. Açık konuşuyorum. Benim, Milli Mücadele davamızın yüzde yüz muvaffak olacağı hakkında kanaatim yoktu, bu mücadeleyi yapmak gerekti. Bu tıpkı yüzde yüz ölüme mahkûm bir hastanın yüzde yirmilik bir kurtuluş ihtimali ile operasyon masasına yatmaya razı olması gibi bir şeydi.
Sonuna kadar dövüşecektik. Düşman, bütün Anadolu’yu işgal edecek olursa ve bütün vuruşmalarda ölmeyip sağ kalacak olursak Kafkaslara kadar çarpışa çarpışa çekilecektir. Türk Müslüman efsanesindeki Kızıl Elma belki de bu idi. Oralara kadar çekildikten sonra ise Yeşil ordu ile işbirliği etmek zaruri olacaktı. İtiraf edeyim ki bu bizim için geride bir destek kuvveti idi. Yalnız benim değil, birçoklarının (görüşü buydu). Lakin şimdi Yeşil Orducular, milis ordusu kurulması davasını ortaya attılar. Bu hiç hoşuma gitmiyordu”.(4) Tıpkı diğer subaylar gibi.
1920 yılının Eylül ayında (11 Eylül) Meclis asker kaçaklarını önlemek ve bütün yurtta yasaların hâkimiyetini sağlamak amacıyla bir kanun çıkardı. Firariler hakkındaki bu kanunun hükümlerine göre İstiklal Mahkemeleri kuruldu.(5) Fransız İhtilal Mahkemelerinden esinlenerek kurulan İstiklal Mahkemeleri Türk Tarihinin önemli bir bölümüne damgasını vurmuş ancak kesin olarak “Yasaların Hâkimiyetini” sağlamayı başarmış olan bir kurumdur.
Mahkemeler Büyük Millet Meclisi’nin kendi üyeleri arasından ve ekseriyetle seçtiği üç kişiden teşekkül ediyor, seçilenler içlerinden birini başkan yapıyorlardı. Yasa gereği Meclis Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı, Diyarbakır’da birer İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı ve mahkemeler bir ay geçmeden çalışmaya başladılar.(6)
Bursa ve Balıkesir’in kaybedilmesiyle birlikte Ethem ve kardeşlerinin şöhret ve etkinlikleri yeniden arttı. Bununla birlikte düzenli ordunun, zorunlu askerlik sistemiyle oluşturulan kıtaların artık bir iş göremeyeceği tabur, alay ve tümenlerin kaldırılması gerektiği savunularak, maaşlı asker; yani “Çetecilik” usulünün uygulanması gerektiği şeklinde yapılmakta olan propagandalar hızlandırıldı.
1920 yılı Eylül ayında Milletvekili Hacı Şükrü (Yeşil Ordu Üyesi) tarafından Meclise verilen bir önergedeki görüşe göre; her şey ulusal kuvvetlerden beklenmeli, bunun için ordu, küçük ve milli kuvvet müfrezeleri çağındaki birliklerden oluşmuş bir milis ordusu biçiminde kurulmalıydı. Öyle bir ordu ki, generalleri az olacak ve rütbeler bulunmayacaktı(7) (Hacı Şükrü Bey uzun süre Aydın Cephesinde Kuvayı Milliye komutanı olarak görev yapmıştı.)(8)
Muntazam ordunun kurulması kararı alındıktan sonra Meclis, Çerkez Ethem ve kardeşlerinin idaresindeki kuvvetleri, devletin ancak jandarma kadrolarında barındırmak çaresini bulabildi. Bunlar seyyar jandarma vazifesini görmek üzere meydana getirilmiş kuvvetler olacak, böylece hem şimdiki maaşlarını almaya devam edebilecekler ve icabı halinde cephede de görev yapabileceklerdi. Bu jandarma kuvvetleri ülkenin değişik yerlerine asayiş ve inzibat işleri için sevk edilebilirlerdi. Esasen son zamanlarda bu gibi işlerde başarılı olmuşlardı ve böylece mevcut statülerine yasal bir biçim verilmiş olacaktı.(9)
Meclis bu görüşünde oldukça samimiydi ve “Jandarma” tabiri yerine kanun metninde “Seyyar Kuvvetler” deyimini tercih etti ve daha yasa çıkmadan önce Ethem Bey’in kuvvetleri “Seyyar Kuvvetler” adı ile anılmaya başlandı.(10) Ethem ve kardeşleri “Yeşil ordu” ve Bolşeviklerin “askeri güç”’ünü oluşturdukları ve ülkede en büyük güç oldukları iddiasıyla komutanların güdümüne girmek istemiyor, sorun üzerine sorun yaratıyorlardı. Özellikle subaylara karşı davranışları rahatsızlık verici bir hal alıyordu. Askerler de mevcut çetelerin yasa dışı, keyfi davranışlarına alet olmak istemiyorlardı.
Mustafa Kemal gerekli gördüğü anda Bolşeviklik ve Yeşil Ordu karşısında harekete geçmekte tereddüt etmemiştir. Bunun en belirgin örneği Yeşil ordu’nun sol kanadının üyesi olan “Nazım Bey Olayı”dır. Nazım Bey, 4 eylül 1920’de 89’a karşı 98 oyla İçişleri Bakanı olarak seçilince, Mustafa Kemal, Meclis ve Bakanlar Kurulu Başkanı olarak kendisini ziyaret etmek isteyen Nazım Bey’i kabul etmedi, yabancı çevrelerle ilişki kurmakla suçladı. Nazım Bey görevden çekildi ve Bakanların seçimi konusunda Meclis Başkanı’nın önerilerinin dikkate alınmasını kabul eden bir yasa çıkarıldı ve Yeşil ordu dağıtıldı.(11)
DİPNOTLAR:
(1) Mete Tuncay, Türkiye’de Sol Akımlar, s.130-152 (Bilgi Yyaınları, Ankara-1978) Uğur Mumcu: Kazım Karabekir Anlatıyor, s.12-19 (Tekin Yayınevi-İstanbul-1990); D. Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi-2, s.555-632 (İsrtanbul-1974); H. Edip, a.g.e., s.128-130; Doğu Ergil, Milli Mücadelenin Sosyal Tarihi, s.342
(2) F. Altay, 10 Yıl Savaş ve Sonrası, s.276, 277
(3) Aynı eser, s.282
(4) R. Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları, s.212; Garp cephesi Nasıl Kuruldu, s.159
(5) E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri, s.41-42; Kılıç Ali, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, s.5-7 (Sel yayınları, İstanbul-1955)
(6) E. Aybars, İstiklal Mahkemeleri, s.44-48;
(7) Celal Erikan, 100 Soruda Kurtuluş Savaşımızın Tarihi, s.42 (Gerçek yayınevi-1971); Y. Nadi, Çerkez Ethem, s.13 (Sel Yayınları, İstanbul-1955)
(8) İzzet Öztoprak, İkinci Askeri Tarih Semineri, s.268
(9) Y. Nadi, Çerkez Ethem, s.17, 18 (Detaylı bilgi için ayrıca bknz. Cemal Şener, Çerkez Ethem Olayı (Okan Yayınları, İstanbul-1984)
(10) Y. Nadi, Çerkez Ethem, s.18
(11) J. Glasneck, K. Atatürk, s.130; Geoffrey Lewis, Modern Turkey, s.78
Dr. M. Galip Baysan
http://www.turkcelil.com/?p=87426
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder