UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BİR ŞEY YOK
UNUTULANLAR DIŞINDA YENİ BİR ŞEY YOK
“Tarih nankör değildir, bir hizmeti unutmaz;
İstikbalin vicdanı aşk istemez, kin tutmaz.”
Mehmet Emin Yurdakul
“Söylesem, tesiri yok;
Sussam, gönül razı değil”
Fuzuli
ÖNSÖZ
Savası, O’nun ne olduğunu bilmeyen ve hiçbir zaman ateş altında bulunmayanlar çıkarmış ve sebep olmuşlardır. Savasın ahlakla ilgili kısmı onu yapan ve yaşayanlarla değil, sebep olanlarla alakalıdır.
Bugüne kadar tüm savaşlarda sadece ve sadece anneler kaybetmiştir. Başka hiç kimseye bir şey olmamıştır. Hiçbir sonuç, annenin mezara kadar devam edecek olan yüreğindeki ateşe derman olamaz. Acı çekmeyen ve çekenlerden haberi olmayan acıları dindirmenin yollarını aramaz, arasa da doğru seklini bulamaz.
İnsanlığın 5000 yıllık yazılı tarihi aslında savaş tarihinden başka bir şey değildir. Korkular ittifakları, ittifaklar savaşları doğurmuştur. Bir savaş, daha sonraki savasın tohumlarını atmıştır.
Dünyada insandan başka bir canlı türü var mı? Gençlerine silah verip, onlara kendi cinslerini nasıl öldürmesi gerektiğini öğreten? Öldürme işini iyi yaptın diye kahraman ilan eden ve madalya takan? Bunu tek hücreliden memelilere kadar ismen tanımlanabilmiş milyonlarca canlıdan sadece insanlar yapar.
Savaşla kıyaslandığında diğer insani tüm uğraşlar basit ve sıradan kalır.
İnsandaki altı temel duyu; mutluluk, üzüntü, öfke, korku, şaşkınlık ve tiksinme aynı anda sadece muharebelerde yaşanabilir.
İnsandaki altı temel duyu; mutluluk, üzüntü, öfke, korku, şaşkınlık ve tiksinme aynı anda sadece muharebelerde yaşanabilir.
İnsanlar, genellikle düştükleri yere bakarlar. Önce, neye takıldıklarına bakmalıdırlar. Tarih ise, hatır gönül tanımaz. Verdiği derslerin bedelini peşin alır. Gelecekte oynayacak film, her zaman bölümler halinde gösterilir, ama kasırgayı sezmek, bir algı ve kapasite meselesidir. ‘Tepenin öbür yanını görmek’ sıradanların sahip olduğu bir yetenek değildir. Topluma iyi ve kötü doğru şekliyle anlatılırsa, onlar mutlaka doğru olanı bulacaklardır.
İnsanlar sorunun ne olduğunu öğrenmeye korkmamalıdır. Mesele tam ve ayrıntılarıyla bilinmezse, tamamı hiçbir zaman öğrenilemez.
Bu kitap, Türkiye’nin en uç kösesi, zamandan, mekândan ve hatta çağından uzak, dağların şehri Hakkari’de 1993-1995 yılları arasında geçen 778 günde yaşananları gözler önüne serecektir.
Ben, anılarımı 1993-1995 yıllarında Hakkari ve Kuzey Irak’ta şehit düsen 427 vatansever (365 subay, astsubay, erbaş ve er, 60 korucu ve 2 polis) ve yaralanan 853 gazinin annelerine, en ağır koşullarda bile hiçbir şikayetlerine tanık olmadığım, ölümle eğlenen, oynayıp gülerek muharebeye girip şehit olan ve yaralanan Türk askerlerine, tüm mücadele arkadaşlarıma bir vazife ve gönül borcu olduğu için yazıyorum.
Türk gençleri; Türk Devletinin gelecek kuşakları, Ulu Önder’in kendilerine hitabında yer alan “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözünü hiç ama hiç akıllarından çıkarmamalıdır.
Kürdistan İsçi Partisi (PKK) ile yapılan mücadele Hakkari’ de ve Kuzey Irak’ta 3000 m. üstündeki dağlarda ve dağ geçitlerinde ya kar üstünde ya da günesin altında yürütülmüştür. Bu vahşi doğada Nisan ayı ile birlikte rengarenk kır çiçekleri açar. Fakat içinde bulunduğumuz ruh hali bunların hiçbirinin farkına varılmasına imkan tanımaz.
Metrelerce derin kar ve kır çiçekleri vatanları için gözünü bile kırpmadan şehit olan kahramanlar, Oscar Wilde’ın, küçük yaşta ölen kardeşi için yazdığı şiiri akla getirir:
“Sessiz yürü, O yakında,
Karların altında;
Usulca konuş, O duyabilir,
Açan Papatyalarla..”
“Sessiz yürü, O yakında,
Karların altında;
Usulca konuş, O duyabilir,
Açan Papatyalarla..”
Osman PAMUKOĞLU – 27 Aralık 2002
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder