TÜRKİYE DE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI ŞİDDET KULLANILARAK ENGELLENİYOR BÖLÜM 2
BARIŞÇIL GÖSTERİ HAKKININ KEYFİ BİR ŞEKİLDE İHLAL EDİLMESİ
Yetkililerin Gezi Parkı eylemleri kapsamındaki barışçıl toplantıların devam etmesi ya da engellenmesi konusunda aldıkları kararlar kendi içinde tutarlı olmadığı gibi barışçıl toplanma hakkı konusunda mevcut uluslararası standartlara da uymamaktadır. Kararların zamana ve yere göre değişiklik göstermesi ve ne tür bir gösteri olduğundan bağımsız alınması yetkililerin konuya keyfi yaklaşımını göstermektedir.
Eylemlerin başladığı ilk hafta boyunca (31 Mayıs – 2 Haziran) İzmir’deki gösterileri engellemek amacıyla polis tarafından müdahale edilirken, bu tarihten sonraki eylemler Ağustos ayının sonu itibariyle müdahale olmadan düzenlendi. Polisin İstanbul’da Taksim Meydanındaki kitlesel gösterileri engellemeye çalıştığı iki günün ardından 1 Haziran günü geri çekilmesiyle, meydanda 11 Haziran’a kadar barışçıl gösteriler düzenlendi. 11 Haziran akşamı polis, binlerce kişinin kamp kurduğu Taksim Meydanı’na bitişik Gezi Parkı’na müdahale etti ve 15 Haziran günü park zor kullanılarak boşaltıldı. İstanbul’da 15 Haziran ve
Ağustos sonu arasında düzenlenen gösterilerin bir kısmı müdahalesiz gerçekleşirken, bazıları polis müdahalesi ile karşılaştı. Eylemlere bu şekilde farklı tepkiler verilmesi konusunda ise herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi gerekçe de gösterilmedi. Ankaranın Kızılay dahil birçok semtinde Haziran ayından Temmuz ayının ortasına kadar genellikle akşam 21.00’den sonra başlayan eylemlere polis ilk günden itibaren neredeyse her gün şiddet kullanarak müdahale etti. İstanbul ve İzmir’de ise gösteriler müdahale edilmeden
ara ara devam etti. Ankaradaki eylemler daha sonra Dikmen gibi şehrin diğer semtlerine yayıldı.Bu eylemlerin de devam etmesine izin verilmedi ve eylemler zor kullanılarak dağıtıldı.
Antakya’da Haziran ayından Temmuz ayının ortasına kadar neredeyse her gece sokak eylemleri düzenlendi. Eylemler Ağustos ayı boyunca daha seyrek bir şekilde devam etti. Antakyadaki gösterilerin çoğunun barışçıl bir şekilde geçtiği ancak kolluk görevlilerinin eylemlere son vermek için zor kullanmasının ardından eylemlerin polisle çatışmalara dönüştüğü bildirildi.
Aynı şekilde, Eskişehir ve Tunceli/Dersim gibi Türkiye genelinde birçok şehirde düzenlenen barışçıl gösteriler herhangi bir açıklama yapılmadan ya da gerekçe sunulmadan defalarca dağıtıldı.
TAKSİM MEYDANI VE GEZİ PARKI’NDA GÖSTERİ HAKKININ İHLAL EDİLMESİ
Göstericilerin polisin Taksim Meydanı’ndan çekilmesinin ardından meydanı 11 gün boyunca barışçıl bir şekilde işgal etmelerinin ardından, meydan 11 Haziran sabahı zor kullanılarak boşaltıldı. İstanbul’un ve ülkenin diğer bölgelerinin aksine, Taksim Meydanı’ndaki barışçıl gösterilere müdahale konusunda yetkililer tarafından çeşitli gerekçeler sunuldu, ancak bu açıklamalar müdahaleden sonra yapıldı. İstanbul Valisi tarafından yapılan açıklamalarda polisin gösterilere müdahalesinin nedeninin meydandaki anıt heykele ve Atatürk Kültür
Merkezi’nin ön duvarına asılan yasal olmayan örgütlere ait afişler olduğu belirtildi. Vali ayrıca göstericiler tarafından şiddet içeren eylemlerde bulunulduğuna dair açıklamalar yaptı.30
Vali, Uluslararası Af Örgütü temsilcileriyle Gezi Eylemleri ile ilgili yaptığı görüşmede de herhangi bir kanıta dayandırmadan benzer referanslarda bulundu.31 Meydanın boşaltılmasının ardından, yetkililer Taksim Meydanı’nda hiçbir eyleme izin verilmeyeceği konusunda uyarıda bulundu.32
Taksim Meydanı’nın boşaltılmasını takiben,15 Haziran günü, Gezi Parkı da, bir kısmı eylemlerin başından bu yana parkta kamp kuran ve 30 Mayıs’ta parkın boşaltılmasından sonra parka geri dönen göstericiler dağıtılarak boşaltıldı Bu müdahaleden sonra Gezi Parkı 8 Temmuz’a kadar halka kapalı kaldı. O zamandan raporun yazıldığı tarihe kadar yetkililer sık sık eylemlerin devam etmesine izin vermedi ve eylemleri zor kullanarak dağıttı.
Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı boşaltmak için gerçekleştirdiği müdahalenin gereksiz ve orantısız olduğunu ve barışçıl gösteri hakkının ihlal edildiğini düşünmektedir.
Uluslararası Af Örgütü, Taksim Meydanı’nın 11 Haziran günü zor kullanarak boşaltılması ile ilgili, afişlerin tek başına ulusal güvenlik nedeniyle eyleme müdahale gerekçesi olarak kullanılamayacağını düşünmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha önce Türkiye yetkilileri tarafından hukuksuz olarak görülen benzer afişlerin açılmasının ifade özgürlüğü hakkı sınırları içinde olduğuna kanaat getirmişti.33
Kamu düzenini sağlama gerekliliği iddiası ile ilgili, meydanı boşaltmak için güç kullanımının ardından az sayıdaki birkaç kişinin polis araçlarına molotof kokteyli atmak gibi şiddet içeren eylemlerde bulunduğu görülmüştür. Ancak, bu tür eylemleri gerçekleştiren kişilere yönelmek için herhangi bir çaba sarfedilmedi ve bunun yerine yetkililer tüm eylemi dağıtmaya ve meydanda herhangi bir eylem girişimini engellemeye devam etti.34
Taksim Meydanı’ndaki gösterilerle ilgili olarak AGİT’in toplanma özgürlüğü konusundaki kılavuzunun şu maddesine referans verilebilir: "Ticari etkinlikler ya da araç ve yaya trafiği gibi toplumsal gösteriler de kamusal alanının meşru bir kullanımıdır."35 Bu ilke aynı zamanda Türkiye ile ilgili bir davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da dile getirildi.36
Taksim Meydanı’nın coğrafi planı ve önemli bir geçiş alanı olduğu düşünüldüğünde, yetkililerin göstericilerin yolları kapatmaması, bağlı yollarda trafiğin akışının ya da meydandaki otobüs ya da metro duraklarına erişimin engellenmemesi gibi bazı makul koşulların yerine getirilmesini istemesi meşru olabilir, ancak Taksim Meydanı’nda gösterileri tamamen yasaklamaktansa, diğer alternatif önlemlerin alınması yetkilililerin amaçları ile daha orantılı olurdu.
Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin Gezi Parkı’nı boşaltma kararları ile ilgili, mahkemenin bu bölgedeki kentsel dönüşüm projesini durdurma kararını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla yetkililerin boşaltma kararını, göstericilerin buradaki çalışmalara engel olduklarını söyleyerek meşrulaştırmaya çalışmaları mümkün değildir.37 Uluslararası Af Örgütü parkın işgali devam ettikçe, çöp atımı ve kirlilik gibi halk sağlığı sorunları konusunda meşru sorular olabileceğinin
farkındadır ancak bu tür konular yetkililer ve göstericiler arasında diyalog kurularak çözülebilir. Uluslararası Af Örgütü 14 Haziran günü yetkililerin parktaki göstericilerle görüşecekleri yönündeki açıklamaları memnuniyetle karşıladı.38 Ancak, yetkililerin 15 Haziran günü herhangi bir gerekçe göstermeden ve barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını ihlal ederek barışçıl gösteriye müdahale etmesi üzüntü vericidir.
KOLLUK KUVVETLERİ TARAFINDAN HAK İHLALLERİNE YOL AÇAN GÜÇ KULLANIMI
“Ben özellikle bu eylemlere bugün destek veren tüm vatandaşlarımızdan rica ediyorum. Lütfen evlerine dönsünler. Şu saatten sonra orada bulunan her kişiyi devlet maalesef terör örgütünün mensubu olarak değerlendirmek zorunda kalacaktır.”
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, 15 Haziran 201339
Yetkililerin Gezi Parkı eylemlerine tepkisi, eylemler boyunca kolluk kuvvetlerinin ihlallere yol açan ve keyfi güç kullanımı ile tanımlanabilir. Göstericilere yönelik polis şiddeti son bir nesil boyunca şu an olduğu kadar çok dile getirilmemişti. Türk Tabipler Birliği 10 Temmuz itibariyle eylemlerde 8,000’den fazla kişinin yaralandığını ve bunlardan 61’inin ağır yaralı olduğunu bildirdi. 11 kişi gözünü kaybederken, 104 kişi ağır kafa travması yaşadı.40 İçişleri Bakanlığı da eylemler boyunca 600’den fazla polisin yaralandığını belirtti.41 Eylemler sırasında biri polis olmak üzere beş kişi hayatını kaybetti ve üç göstericinin ölümüne polisin
aşırı güç kullanımının neden olduğuna dair güçlü kanıtlar mevcut. Bir kişi polis tarafından sıkılan bir kurşunla hayatını kaybederken, bir başka gösterici dövülerek hayatını kaybetti. Bu kişilerin ölümü ile suçlananlar arasında polisler de bulunuyor. Üçüncü gösterici ise eylemde başına aldığı yara sonucu hayatını kaybetti. Görgü tanıkları, polis tarafından kısa mesafeden atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet ettiğini söylüyor. Görgü tanıklarının ifadelerine göre diğer iki ölüm ise eylemler sırasında yaşanan kazalar sonucu gerçekleşti.42
Eylemlere katılan doktorlar, avukatlar ve aktivistler, Uluslararası Af Örgütü’ne eylemlere katıldıklarının ortaya çıkacağı ve keyfi gözaltı ve yargılamalara maruz kalacakları korkusuyla yaralanan birçok kişinin hastanelere başvurmadığını söyledi (bkz. Eylemlerle ilgili haber yapan, göstericilere yardım eden ya da haklarını savunanlara yönelik saldırılar bölümü, sayfa 46). Bu raporda belgelenen polis şiddeti vakaları arasında, gazeteciler gibi işini yapan ya da
eylemlere katılmayan kişilerin maruz kaldığı çok sayıda şiddet vakası bulunuyor. Daha önce siyasi eylemlere katılmamış gençlerin de aralarında olduğu birçok gösterici, Uluslararası Af Örgütü’ne polis şiddetine maruz kaldıklarının raporda geçmesini istemediklerini ve kendilerine dava açılacağı korkusuyla şikayette bulunmadıklarını belirtti.
Eylemlerin başladığı ilk günden itibaren polis, açıkça gereksiz ve orantısız bir şekilde ve bireysel ya da kolektif şiddet içeren fiillere karşı değil, barışçıl göstericileri dağıtmak amacıyla tazyikli su, biber gazı spreyi ve göz yaşartıcı gaz kullandı. Televizyonda, internette ve sosyal medya aracılığıyla sayısız kötü muamele görüntüsü paylaşıldı.
Sivil giyimli polisler ve polisle birlikte hareket eden kişiler de dahil olmak üzere polisin göstericileri sokak aralarında dövdüğü görüntüler yayınlandı. Eylemler sırasında görevlerini yerine getiren gazeteciler, doktorlar ve avukatlar da polis tarafından şiddete maruz kalanlar arasındaydı. Polis tarafından gözaltına alınan kadınların çoğu Uluslararası Af Örgütü’ne kolluk kuvvetleri tarafından sözlü cinsel tacize maruz kaldıklarını söyledi. Hemen hemen hepsi cinsel hakarete, cinsel şiddet tehdidine (bkz. Eylem Karadağ ve Deniz Erşahin vakaları, sayfa
25 ve 26) ve bazı vakalarda ise fiziksel cinsel tacize maruz kaldıklarını bildirdi.
Mevcut video görüntülerinin ve aşağıda belgelenen vakaların birçoğu kolluk kuvvetlerinin sadece eylemi dağıtmak ya da münferit şiddet içeren fiilleri durdurmak için değil aynı zamanda cezalandırıcı bir şekilde eylem alanından kaçanlara karşı ya da eyleme katılmayan ancak o alanda sıkışıp kalmış küçük gruplara karşı da zor kullandığını gösteriyor.
Polisin yaygın ve sistematik bir şekilde şiddet uygulamasına rağmen, yetkililer polisin müdahalesini övmeye devam etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan uluslararası toplumun polis şiddetinin dizginlenmesi konusundaki çağrılarına kulak tıkadı. Aksine, daha cüretkar bir biçimde polisin daha fazla güç kullanacağını söyledi ve polisin gösterilere müdahalesini “destan yazmak” olarak niteledi.43
Gezi Parkı eylemleri sürecinde polisin aşırı güç kullanması, yeterince eğitim almamış ve yeterince denetlenmeyen polis memurlarının güç kullanmaları yönünde talimat verildiğinde, ayrım yapmaksızın güç kullanmaya teşvik edildiklerinde ve tespit edilmeyeceklerini ya da yargılanmayacaklarını bilmeleri durumunda neler yaşanacağını gösterdi. Uluslararası Af Örgütü, yetkililere, tüm işkence ve kötü muamele ve kolluk kuvvetleri tarafından keyfi ya da hak ihlaline yol açan güç kullanıldığı iddialarının etkin bir şekilde soruşturulması ve sorumluların adil yargılanma usullerine uygun bir şekilde adalet önüne çıkarılması çağrısında bulunmaktadır. Uluslararası Af Örgütü ayrıca yetkilileri, bundan sonra yapılacak müdahalelerde, polisin işkence ve kötü muamele konusunda mutlak yasağa uymasını ve ancak gerekli durumlarda, orantılı ve uluslararası standartlara uygun bir şekilde zor kullanmasını sağlamaya çağırmaktadır.
Kitlesel gösterilerde kolluk kuvvetlerinin toplumsal olaylara müdahale araçlarıyla işlediği yaygın insan hakları ihlallerinden dolayı, Uluslararası Af Örgütü, başta Türkiye’ye toplumsal olaylara müdahale teçhizatı sağlayan Brezilya, Belçika, Çin, Çek Cumhuriyeti, Hong Kong, Hindistan, İsrail, Güney Kore, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri (Detaylar için Ek 2’ye bakınız) olmak üzere bütün ülkeleri Türkiye’ye toplumsal olaylara müdahale için kullanılan her türlü kimyasal madde ve kinetik etkili fırlatıcıların satışını durdurmaya çağırmaktadır. Türkiye yetkilileri polisin hak ihlallerine yol açan ya da keyfi güç kullanımına yönelik derhal, bağımsız ve tarafsız soruşturma başlatıncaya ve toplumsal olaylara müdahale araçlarının uluslararası standartlara uygun bir şekilde kullanılmasını sağlayana kadar, bu yasak devam etmelidir.
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE KONUSUNDA ULUSLARARASI VE ULUSAL STANDARTLAR VE KOLLUK KUVVETLERİ TARAFINDAN GÜÇ KULLANIMI
İşkence ve diğer kötü muamele uluslararası teamül hukuku tarafından yasaklanmıştır. Bu yasak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 7. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi, BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ve Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme ve İşkence ve İnsanlık Dışı ve Küçültücü Muamele ve Cezanın Önlenmesine ilişkin Avrupa Sözleşmesinde de dile getirilmiştir.44
Birleşmiş Milletler Kolluk Kuvvetleri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeler’e göre kolluk kuvvetleri yaşam hakkı ya da işkence ve kötü muameleye uğramama hakkı gibi insan haklarını ihlal etmeyecek şekilde yasalara uygun bir şekilde zor kullanabilir. Bu ilkelere göre polis zor kullanmadan önce şiddet içermeyen yollara başvurmalı ve ancak diğer yolların etkisiz kaldığı ve istenen amaca ulaşılmasını sağlayamayacağı durumlarda ve gereken en asgari düzeyde kullanılmasını gerektirmektedir.
Temel İlkeler’in 13. ve 14. Maddesi şöyledir:
“Yasal olmayan ancak şiddet içermeyen gösterilerin dağıtılması sırasında, kolluk kuvvetleri güç kullanımından uzak durmalı ya da bunun yapılamadığı durumlarda ise güç kullanımını gerekli en asgari düzeye sınırlamalılar.”
“Kolluk kuvvetleri, şiddet içeren gösterilerin dağıtılması sırasında, sadece daha az tehlikeli olan araçların kullanılmasının mümkün olmadığı durumlarda ve ancak gerekli en asgari düzeyde ateşli silah kullanmalı. Kolluk kuvvetleri 9. Madde’de belirtilen koşullar dışında ateşli silah kullanmamalı.” (Yani ancak hayati bir riske ya da hayati tehlike içeren bir yaralanmayı önlemek için kullanılmasının kaçınılmaz olduğu durumlarda).
Eğer yasal sınırlar içerisinde zor kullanmak kaçınılmaz bir hale gelmişse, BM Temel İlkeleri polisin bunu sınırlı, hedeflenen amaca uygun, zararı ve yaralanmaları asgari düzeye indirecek şekilde kullanmasını ve yaralanan ya da etkilenen kişilere mümkün olan en kısa zamanda tıbbi yardım sunulmasını sağlamasını gerektirmektedir. Temel İlkeler’e göre ayrıca hükümetler, kolluk kuvvetlerinin keyfi ve aşırı bir şekilde güç ve ateşli silah kullanmasına
ulusal yasalar uyarınca cezai yaptırımlar getirmelidir.45
Türkiye Anayasası’nın 17. Maddesi işkenceyi yasaklamaktadır ve Türk Ceza Kanunu’nda da işkence suç sayılmaktadır. Polisin Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 16. Maddesi ise kolluk kuvvetleri tarafından güç kullanılabilecek durumları tanımlamakta ve orantılı güç kullanılması gerektiğini belirtmektedir.
“Öldürücülük Düzeyi daha az” silahların kullanımı
Birleşmiş Milletler Kolluk Kuvvetleri Tarafından Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanılması Hakkında Temel İlkeleri “öldürücülük düzeyi daha az” olarak bilinen ve ağır yaralanmalara ya da ölüme neden olan silah, cephane ve plastik mermi, göz yaşartıcı gaz (sıkılan ya da fırlatılan kimyasal maddeler), ses ve ışık fişeği ve cop gibi toplumsal olaylara müdahale araçlarının yasal olarak kullanımını da düzenlemektedir. Zırhlı araçların kullanımını kolaylaştırdığı bu tür silahlar
göstericilere yönelik kullanıldığında oldukça tehlikeli olabilir. Dolayısıyla, toplumsal bir gösteriyi dağıtmak için kullanılan araçların çok dikkatli bir şekilde gözden geçirilmesi ve sadece gerekli, orantılı, yasal ve hesap verilebilir bir şekilde kullanılması gerekmektedir.
“Öldürücülük düzeyi daha az” olan araçları kullanan polislerin, bu tür bir gücün meşru kullanımı konusunda profesyonel standartlara uygun bir şekilde özel olarak eğitim görmüş ve emir komuta zinciri altında olması gerekmektedir.
Kimyasal maddeler ve bunların kullanılacağı araçlar farklılık göstermektedir ve şiddet tehdidi oluşturan bir kalabalığı dağıtmak amacıyla hükümetler tarafından asgari düzeyde kullanılması için onaylanmaktadır. Bu tür kimyasal maddeler, sağlıklı yetişkinlerde bile, boğulma, yanma, kusma, gözde sulanmaya yol açabilmekte ve yüksek oranlarda, mevcut bir hastalığı olan kişilere yönelik kullanıldığı durumlarda ya da bir fırlatıcı ile yüksek hızda atılması sonucu
kafaya isabet etmesi durumunda ağır yaralanma ve ölüme neden olabilir. Dolayısıyla, CS ya da biber gazı spreyi gibi kimyasal maddeler, insanlar bir alanda sıkıştıkları zaman ve göstericilerin ya da yoldan geçenlerin sağlığında kalıcı etki bırakacak şekilde (örneğin çok yakın mesafeden ya da göstericilerin doğrudan vücutlarını hedefleyecek şekilde) kullanılmamalı.
Çoğunlukla lastik ya da plastikten yapılan ve fırlatıldığı hız nedeniyle etki eden cisimler kolluk kuvvetlerinin ölümcül güç kullanmadan kişileri hareket edemez hale getirebilmesini ve verilen acı ile kişinin riayet etmesini amaçlamaktadır. Tıbbi çalışmalar bu tür cisimlerin başa ya da vücudun üst bölgesine isabet etmesi durumunda ölüm ya da ağır yaralanma tehlikesi barındırdığını göstermektedir. Bazı çalışmalara göre kadınların, gençlerin ve çocukların
plastik ya da lastik cisimlerden özellikle kafatası, göz, beyin, akciğer, karaciğer ya da dalak gibi bölgelerden zarar görme riskleri erkeklere göre daha yüksek. Bu tür cisimlerin yaralanmalara neden olma ihtimali piyasada olan silahların doğru ya da güvenilir olmaması nedeniyle daha yüksek.46 Kolluk kuvvetleri nefsi müdafa ya da diğerlerini savunma durumlarında sadece onaylanmış müdahale araçlarını kullanmalı.47 Yakın mesafede ölüm ya da yaralanma riskini azaltmak için, kolluk kuvvetleri bu araçları kılavuzlarda belirtilen asgari en güvenli mesafeden kullanmalı. Kılavuzlar, daha az tehlikeli diğer alternatiflerde
önlenemeyecek doğrudan hayati bir tehlike olmadığı sürece, bu tür araçların bundan daha yakın bir mesafede kullanımını ya da belden yukarı sıkılmasını yasaklamalı.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***