29 Ocak 2017 Pazar

AVRUPA BİRLİĞİ GÜNDEMDE!



AVRUPA BİRLİĞİ GÜNDEMDE!


Nurullah AYDIN,
Ankara

AB için  referandum yapalım dedik...İşbirlikçiler çok kızdı...Yeni AB raporu üzerine AB tekrar gündeme getiriliyor. Talepleri bitmiyor. Sınır güvenliği için yeni ordu. Sınır ordusu kur. TSK’yı dağıt. Aleviliği din kabul et, Kıbrıs’tan asker çek. Diyor da diyor..
Temel  sorun açık..Yıllardır  bazıları AB diyor. AB üyesi Yunanistan iflasın eşiğinde.
Şimdi  çıkıp, nasıl diyeceksin.. . Bu iş  yanlışmış. Nasıl  diyeceksin?
İnsanın,  yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi zordur.
Ancak varlıkları AB desteğine bağlı güruhun yanıldıkları nokta, AB değil. Ya ne? Türkiye'yi  adam edecek bütün güzelliklerin, ancak ve sadece, dışarıdan gelebileceğini  sanmaları..

Ülkeyi kalkındıracak demokrasi standartını yükseltecek, yabancılar kurtarır zannediyorlar. Yanıldıkları  nokta bu.

Zihniyetlerinin  dedeleri de, İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ydi. Amerikan mandacılarıydı.

Türkiye illa bir tarafa yaslanma meraklısı çok ülke. Hatta,  başka versiyonlarını da yaşadık, yakın geçmişte...
Bir kısmı  Sovyet'e  sarılmıştı. Batı değişim dönüşümlerle Gorbaçov ile Sovyetleri dağıttı. Dağılan ülkeler hala yalpalıyor. Sosyalistler ayazda  kalakaldılar! Savruldular.
Şimdi de Asyacılar var. Rusya ile Çin’le ittifakta kurtuluşu görenler.
Oysa birçoğu eşitlik derken, Çin, en vahşi patrondan daha kapitalist oldu...
Kimi  daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke taktı kafasına.
Nereyi  tuttularsa, kurudu!Yabancıların becerebileceğine inandılar ve hala da inanıyorlar....

Bakar  kör çünkü bunlar.  Görmüyorlar. Ama  dünya görüyor...Geçen  yüzyıldan bu yüzyıla ayakta geçmeyi başaran tek ideoloji; bağımsızlıkçı, dengeli ölçülü, çok yönlü ilişkiye dayalı milli ideoloji..

Fransa ve Almanya’nın Türkiye’ye üyelik dışında AB ile başka bir düzlemde ilişki önerdiği Ankara uzun ince yolda yorgunluk hissine kapılırken, İngiliz yayın kuruluşu BBC internet sayfasında her hafta sonu düzenlediği aktüalite testinde bir sorusunu Türkiye’nin AB üyeliği kapsamında formüle etti.
Nüfus artış hızıyla ilgili soruda, İngiltere’nin 2060’ta 77 milyonluk nüfusuyla AB’nin en kalabalık ülkesi olacağı bilgisi aktarılıyor. Ancak soruda bu öngörünün Türkiye’nin bu tarihte dahi AB üyesi olmayacağı varsayımına dayandığı vurgulanıyor. Sözü geçen tarihte nüfus açısından İngiltere’yi 72 milyonla Fransa’nın izleyeceği belirtiliyor. BBC’nin öngörüsü gerçekleşirse yani Türkiye 2060’ta bile AB üyesi olmazsa Ankara’nın AB macerasının ömrü 100 yılı bulacak.
Genişleyen Avrupa Birliği'nin işleyişini kolaylaştırmayı amaçlayan AB'nin yeni anayasası Lizbon Anlaşması yürürlüğe girdi. Ancak Türkiye'nin katılım müzakerelerinin ilerleyişinde herhangi bir yenilik getirmeyen anayasa, yeni üyelerin AB'ye katılımına imkan verdiği için genişleme politikasının devamı açısından önem taşıyor.

Anlaşma yılda en az 4 kez toplanan AB zirvelerini yönetecek AB Konseyi Başkanı’nın görev süresini 2,5 yılla ve AB dışişleri bakanları toplantılarına başkanlık edecek AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinin (AB Dışişleri Bakanı) görev süresini 5 yılla sınırlanıyor.

AB'nin 19 Kasımdaki zirvede her iki koltuğa düşük profilli isimleri ataması Lizbon Anlaşması'yla hedeflenen Brüksel'in güçlendirilmesi ve AB entegrasyonunun hızlandırılması hedefleriyle çelişiyor.
Anlaşmayla karar alma sürecini kolaylaştırmak için getirilen ikili çoğunluk sistemi olarak adlandırılan nitelikli oylama yöntemi, karar alınabilmesi için ülke sayısı dikkate alındığında yüzde 55 ve ülke nüfusları dikkate alındığında yüzde 65 destek bulunmasını gerekli kılıyor.
2014 yılına ertelenen ikili çoğunluk sisteminin uygulanmasından herhangi bir oylamada herhangi bir üye ülkenin isteğiyle 31 Mart 2017 tarihine dek vazgeçilebilecek.
İkili çoğunluk sisteminin geçerli olmayacağı dış politika, AB bütçesi ve vergi gibi konularda karar alınabilmesi için üye ülkelerin oy birliği gerekecek.
Türkiye; ne batı ne doğu ne güney ne kuzey ekseninde değil kendisi olmalıdır. Türkiye merkez olarak hepsiyle stratejik çıkarları doğrultusunda işbirliği içinde olmalıdır. Bir tarafın değil!

GünüN SözÜ: Rüyalar gerçekleşir ancak öncelikle uykudan uyanmak gerekir.   


***


NATO, İŞGAL GÜCÜ!



NATO, İŞGAL GÜCÜ!


Nurullah AYDIN,
Ankara
     
NATO Savunma Bakanları, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün ev sahipliğinde bugün İstanbul'da toplandı.  52 ülkeden 37 bakan ile 15 bakan yardımcısının katıldığı toplantının ana gündem maddesi ise Afganistan ve NATO'nun Müslüman ülkelerdeki işgalci güç algısını yıkmak.

NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, Afganistan için gerekli muharip asker ihtiyacının büyük ölçüde karşılandığını, ancak Afgan güvenlik güçlerinin eğitilmesi için daha fazla personele ihtiyaç duyulduğunu açıklamıştı. İki gün sürecek zirvede, güvenlik güçlerinin eğitimi için yapılabilecek ek takviyeler ele alınıyor.  Afgan ordusunun eğitimi için 21 eğitim timi, Afgan polisinin eğitimi için ise yüzden fazla eğitici aranıyor. İstanbul'daki toplantıda bu soruna çözüm bulunmaya çalışılacak.

Toplantıda, Mayıs ayında açıklanması beklenen ittifakın yeni stratejik konsepti ile bazı silahların ortak tedariki gibi konuları da ele alınacak. El Kaide veya farklı terörist grupların parçası olmayan Taliban üyelerinin kazanılmasına dönük adımlar da zirvede ele alınacak. Taliban'ın BM'nin arananlar listesinin yeniden gözden geçirilmesi yönündeki uzlaşı isteminin de bekleniyor.

İmaj Değişecekmiş

NATO, Müslüman ülkelerin kendisini İşgalci güç olarak algılamasından rahatsızlık duyuyormuş. Yani yeni stratejik konseptte, NATO'nun bu imajının değişmesi için adımlar atılacak. Askeri ittifak yeni dönemde, özellikle Müslüman gençlerin kafasındaki NATO algısını yıkacakmış. Sosyal paylaşım sitesi Facebook ve medya seminerleri NATO'nun olumsuz algıyı yıkmak için belirlediği ilk iletişim araçları.

Toplantıya NATO üyesi ülkeler dışında, Afganistan, Ermenistan, Avusturya, Avustralya, Finlandiya, Hırvatistan, Yeni Zelanda, Güney Kore, İsveç ve Ukrayna'dan savunma bakanları katılıyor.

Türkiye; ABD’nin ölüm kusan saldırı uçaklarının üssü olmak yanında gözleme üssü olarak da işlev görüyor.

İncirlik üssü başta olmak üzere ABD’nin ve NATO’nun üsleri karargahları Irak ve Afganistan işgalinde ana üsler olarak faaliyette. Bu faaliyet hala devam ediyor.

Almanya'da Die Zeit ve Handelsblatt gazeteleri ile N-TV kanalında, NATO AWACS uçaklarının Konya Hava Üssü'nü kullanacaklarına ilişkin olarak haberler yer almıştı.

11-12 Haziran 2009 tarihinde Brüksel'de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında, NATO yetkilileri, Türkiye'den AWACS uçaklarının Konya Hava Üssü'nden geçici olarak faydalanmaları talebinde bulunuyor. Talep kabul ediliyor tabi..

Genelkurmay Başkanlığı'nın Brüksel'deki NATO Karargahı'na düzenlediği basın turu sırasında, NATO'nun yeni yapılanmasıyla ilgili önemli gelişmeler ortaya çıktı.

NATO yeniden yapılanırken, mevcut 10 Birleşik Harekat Merkezi'nin (CAOC) 6 tanesini kapattı. Eskişehir'in görev ve sorumlulukları Yunanistan'ın Larissa'daki CAOC'una devredildi. Larissa'daki CAOC,  İzmir'deki NATO Komutanlığı'na (Component Command - CC) bağlandı. İzmir Urla’da NATO en son teknolojiye dayalı üs kurdu.

Yerüstündeki İncirlik ve Yeraltında Dev üs Eskişehir.

1 Eylül 1999'da faaliyete başlayan Eskişehir'deki tesis, NATO'nun en güneyindeki hava harekat merkezi olarak görev yapıyor.. Yerin altında 90 metre çapında, 15 metre yüksekliğinde bir yarımküre içine inşa edilen üç kattan oluşan tesis olağanüstü güvenlik önlemleriyle korunuyor. Biri kapanmadan diğeri açılmayan çelik kapılardan geçildikten sonra 2 bin 900 metrekarelik ilk kata giriliyor.

Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlara karşı korunan tesiste otomatik yangın söndürme sistemi bulunuyor. İncirlik’le Eskişehir üssü,  NATO’nun Karamürsel, Sinop,  Erzurum Kargapazar,  Hatay Cilvegöz ve Hakkari dinleme üsleriyle Türkiye’yi kapsama alanında tutuyor..

Türkiye de ne tartışılıyor?

Açılım, Demokrasi ve özgürlük, darbeler! Çuvalcı general Türkiye’ye geliyor.. Bir grup avukat, 13 yıl önceki Sincan’daki balans ayarını protesto ediyor. Hala Siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler neyi konuşuyor? Bağımsızlık elden gitmiş tartışılan konulara bakın!

Günün Sözü: Yetkini paylaşırsan, kararsızlıklar da ortaya çıkar.

***

PİYASALARDA TEDİRGİNLİK!





PİYASALARDA TEDİRGİNLİK!


Nurullah AYDIN,
24 Ağustos 2010


Piyasalarda neşeli günler sona erdi, daha kötüsü yolda!
Türkiye’de herkes referanduma kilitlendiği için ekonomide neler olduğu konuşulmuyor.  
Oysa bakın;
Krizleri önceden bilmesi ve kriz dönemlerindeki isabetli tahminleri nedeniyle kriz kahini olarak tanınan ekonomist Nouriel Roubini; ikinci çeyrekte görülen dalgalı seyirden sonra euro bölgesinin 2010'da sıfıra yakın büyüyeceğini, ABD için de yüzde 1.5'lik büyüme olabileceğini, öngörmüş.
Kriz Kahini, euro bölgesinde kemer sıkma önlemlerinin alındığı bir dönemde, finansal piyasalarda büyümeye duyulan güvenin azalmasına rağmen iki dipli resesyon tehlikesi bulunmadığını, hisse senedi piyasalarında son üç ayda görülen toparlanma hareketi, ülkelerin tahvilleri arasındaki artan getiri farkı ve bankalar arası borçlanma piyasasındaki tedirginliğin, büyümeyle ilgili küresel çapta ciddi endişeleri ortaya çıkardığını söylüyor.. 
Bakın; AB’nin maliye bakanları euroyu savunacak bir plan hazırlamak üzere toplanıyorlar. Avrupa Komisyonu Başkanı Barosso açıklıyor: “Ne pahasına olursa olsun euroyu savunacağız”. Aksini düşünen mi vardı zaten?
Bu açıklama ve bu politika değil mi ki önce Yunanistan’ı, ardından da İspanya ve Portekiz’i tehdit eden, İtalya ve İngiltere’yi radar ekranına sokan? Mesele, olayların bu aşamaya gelebileceğini hesaplamak, işlerin bu noktaya gelmesini engellemekti. Herhangi koruyucu önlem alındı mı? Tabii ki hayır. Olsaydı ne euro, ne de borsalar bu seviyelerde olmazdı!
Asya piyasaları açılmadan önce euroya yapılan saldırının yenilenmemesi için alınacak önlemlerle ilgili toplantılar sürüyor. Bir faydası olacak mı? Korkarım uzun vadede hayır!
Euronun gelecekteki krizlerde; başının bugünlerdeki gibi derde girmemesi için bir model tasarlanacak olur ise, kısa vadede euroya bir parça nefes aldırabilir! Model her ne olursa olsun, piyasa bunun çalışıp çalışmayacağını test edecektir.
Euro 11 yıllık tarihinde geçmekte olduğu en büyük testte, işler daha da karışacaktır. Zira sadece AB’de değil, ABD’de ve de varlık piyasalarındaki gerilim artacaktır.
Aslında bunun ilk ve önemli ipuçları geçtiğimiz haftaki yüzde 10’a varan düşüşlerle gördük. Kimse bu düşüşlerin gerçek olabileceğine inanmadığı için, bu bir hatadır söylemine itibar etti. Herkes tombul parmağın peşine düştü. İtiraf edilmese de, tombul parmak vakası yok!
Olan; piyasalardaki yükselişlerin sonuna gelindiğine, hatta endişe edenlerin sert ve daha kötüsünden endişe edenlerin satışlarından başka bir şey değil.
ABD hisse senetlerinde bir tombul parmak vakası yaşandı. Çin’deki, Türkiye’deki ya da Brezilya’daki satışları nasıl açıklayacağız? Madem herşey yolundaydı, bu piyasalarda işlem yapanlar, ABD’deki yüzde 10’luk düşüş yaşandığında, neden hiç kimse çıkıp ta Amerikan piyasalarında olsa olsa bir hata vardır, biz işimize bakalım diyemedi?
Madem ki hisse senetleri piyasasında bir hata olmuştu, emtialar neden bu denli ciddi oranlarda düştüler? 
Bedava para dönemi devam ederken, varlık piyasalarında krizin başladığından bu yana çözülememiş sorunlar yeniden gündeme geldi. Özellikle AB bankaları arasında güven bunalımı yeniden gündeme gelmiş, bankalar birbirleriyle iş yapmaz olmuşlar.
Hal böyle olunca elde kullanılacak bedava para silahı da kalmamış demektir. Ya şimdi ne olacak? Yeni bir çağın arifesindeyiz! Artık gerçeklerle yüzleşme aşamasına gelmiş olabiliriz.
Artık birileri zarar edecek, devletlerin bile gücü piyasa prensipleri dahilinde bunu engellemeye yetmeyecek!
Belli bir oran altında bir kapanış olması, ana yükseliş trendinin kırılması anlamına geliyor. Oluşan boşluk önemli. Bu boşluğun ilk aşamada yakın zamanda kapanması olası. Böylesi bir hareket, belli aralıkta ki hedefe gitmesini sadece bir süreliğine erteleyecektir.  
Ara yükselişler olsa da artık asıl hedef bandı belli seviyedeki boşluğu kapatacak bir huruç hareketi görecek olur iseniz, bunun cılız bir düzeltme olduğunu akıldan çıkarılmamalıdır.
Tüm borsalardaki ana yükseliş trendi bence artık kırılmış durumda!
Kritik seviyenin aşılmasını kimse beklemiyor!
İçerideki piyasalardaki gerilim iyiden iyiye artacaktır.
Piyasalarda yaşanan çöküş, sat ve uzaklaş anlayışına dayalı olarak sürüyor.

GüNüN SöZü: Mantıklı düşünen insanın öngörüsü de gerçekçi olur.


***


SEVGİLİ KURBAĞA



SEVGİLİ KURBAĞA


Saadet PESEN


Sevgili Kurbağa,
Sanırım yerinden memnunsun. Peki halinden?
Rahatsızlık duymadığın belli.
Tencereye ılık su koydular ve seni, incitmeden attılar içine.
Ocağı yaktılar, hafifçe…
Farkında mısın bilemiyorum, su usulca ısınmaya devam etmekte.
Sevgili Kurbağa,
Tehlike büyük.
Düşman sinsi.
Hissetmelisin. Gereken yanıtı da vermelisin.
Su kaynamaya başladığında, iş işten geçmiş olacak.
Ve belki de duanı yapma zamanın bile olmayacak.
Ne kısık ateşin anlamı olacak ne de tehlikeyi fark edemediğin zamanların önemi.
Neden tencerede olduğunu sorgula.
Neden suyun giderek ısındığını düşün.
Neden yalnızlaştırıldığını anlamaya çalış.
Alman Rahip gibi; sahipsiz kalan son varlık olmayasın.
Yık duvarlarını ve hatta gerekirse kır çeperlerini.
Sorgula
Düşün
Mücadele et.
Ya, varolmaya devam edeceksin, ya da yokolacaksın.
Düşman sessiz, sinsi, kurnaz, Washington ve Brüksel talimatlı.
Nereden geldi aklıma? TAKUNYALI FÜHRER diye bir kitap  okunuyor bugünlerde.
Bitmedi. Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi AVCI da bir kitap yayınladı:

(HALİÇ’TE YAŞAYAN SİMONLAR-DÜN DEVLET BUGÜN CEMAAT)

Sevgili Kurbağa, Biliyorsun, BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, ‘Öfke, hitabet sanatıdır’ demişti.
Öfke, hiddete dönüştü ve şimdi sırada tehditler var.
TÜSİAD’a,
İşçi sendikalarına,
Ataması yapılmayan öğretmenlere,
İşçiye, köylüye, öğrenciye, analara…
Kriz alanları mı dedin?
Yok yok unutmadım.
Ha? Uyanmaya başladın mı ne?
YAŞ’tan sonra, şimdi de YARSAV var sırada.
Sevgili Kurbağa,
Referandum için seçilen sözcükler  sorun oldu. ‘HAYIRLI GÜNLER’ ya da HAYIRLI İŞLER’ biçimindeki selamlaşma, (Kurumlara gönderilen bir yazı ile) Recep Tayyip ERDOĞAN imzasıyla yasaklandı.
PKK Liderlerinden Murat KARAYILAN’ın, ‘Devlet, önderimizle anlaştı…’ açıklamaları var biliyorsun.
Ve sözümona ‘Ateşkes’e rağmen gelmeye devam eden şehitlerimiz.
Sevgili Kurbağa,
‘Bertaraf’ kapsam alanı içerisindesin.
Haydi, fırla. 12 Eylül 2010 yaklaşıyor.
Uzay, HAYIR sesleriyle çınlasın ve ülkemizin her santimetrekaresi, HAYIR oylarının kazanımıyla şenlensin.


***

Fetullah Korkusu mu, Allah Korkusu mu, Yoksa Rant Korkusu mu?




Fetullah Korkusu mu, Allah Korkusu mu, Yoksa Rant Korkusu mu?


Kaya Boztepe


Biz de Çömezdik o zamanlar.

Adam ne kadar modern gorunuslu, guzel bir hatip diyorduk.
Amerika'nin Rusya icerisinde yer alan Turki Cumhuriyetlere sizmasi icin destekledigi oyunlardan habersiz dinlerdik Fetullah Hoca'yi.
Devlet makamlarinda kabul goren, yumusak basli, olumlu bir zat kanisiyla.
Amerika'da guzel organize oluyorlardi.
Duzgun giyinen, guzel konusan genclik agirlikli bir ekip.
Birkac kez isimiz dustu, Turk Dernekleri icin, pek yuz vermediler.
Burada hayatini kaybetmis musluman vatandas ve soydaslarimiz icin mezar yeri, cenaze isleri ve benzeri sorunlarimiz vardi.
Basa gelmeyince bilinmiyor.
Hele gurbette olunca.
Sizlerin akliniza dahi gelmeyecek nice problemlerle karsilasiyor insan.
Is, guc sahibi olup para kazanmaya basladiktan sonra cagirdilar bir kac kez sohbet toplantilarina.
Anladik ki parasi olmayan musluman pek makbul degil bunlarca.
Zenginlerin duasi, fakirlerin para yardimlariyla astik problemleri.
Cemaat'in Kurallari
Yine de icerisinde cok saygi deger, iyi arkadaslarimiz vardi bu cemaat'in.
Belki toplum icin asgari mustereklerde bulusur, beraberce bazi faaliyetlerde bulunabiliriz diye dusunduk.
Dusunduk ama bu cemaatin bazi kurallari var.
1) Cemaat ne derse o olacak.
2) Diger konular icin bakiniz madde 1.

Hangi Asgari Musterek? Mutluluk zinciri mi?


Hic olmazsa yurt disinda yapilacak faaliyetlerde birlik olunsun, siyaset catismasi olmadan beraber calisilsin dedik ama nafile.
Ya benimsin, ya da topragin edebiyati gercek olmus burada.
Cok laf yalansiz, fazla mal haramsiz olmazmis derler ya.
Hele bu amaclara ulasmak icin hersey mubah gibi bir mantik olursa isin icinde...
Tabii isin icine para girince islerin rengi de degisiyor.
Gercekten Allah sevgisi, inandiklari icin calisanlar var mutlaka.
Paralar cogaldikca gozlerinde dolar isareti olanlar da cogaliyor.
Allah adina yaanci bir ulkenin kucagina oturulur mu?
Oturan oturur iste.

Ilimli Islam Politikasi

Nedir bu ilimli Islam?
Bizim bildigimiz Islam cok sukur gayet ilimlidir zaten.
Ilimli olmasa bugun butun Avrupa Turkce konusur, cogu da musluman olurdu.
Zoraki kilictan gecirip, zalimce baski yapilirdi.
En fazla 3 jenerasyon sonra da hepsi asimile edilirdi.
Mutlakiyet ve Monarsi ile idare edilen butun Avrupa ulkeleri teker, teker bir meclis asamasina gecmeye baslamisti. Fransiz Ihtilali sonra kacinilmaz olan bir bilinclenme her gecen gun daha da kuvvetlenerek buyuyordu.
En son Osmanli kalmisti bu cografya icerisinde.
Disaridan yikmak isteyenlerle, iceriden altini kazanlara ragmen iyi de dayanmisti aslinda.
Her seferinde dilleri yandigi halde israrla Ilimli Islam sifatiyla yandas kazanmaya calisan dis cephelere de anlatmak lazim bu konuyu.

Tarihten Ders Almak

Ders almazsak tarihten iste boyle olur, bu durumlara duseriz.
Osmanli'nin son demlerinde yasananlardan farkli bir ruh hali yok su anda.
Padisah'in vatani kurtarmak icin mecburen bazi davranislar icerisinde olduguna ve vatani kurtarmak icin mutlak ve mutlak bazi gizli planlari olduguna inanan, sadik ve vatanseverler oldugu gibi, vatan ve millet umurunda olmayip, gemisini kurtaran kaptan seklinde hareket eden menfaatcilerde vardi ayni saflarda.
Ayni cemaat icerisinde oldugu gibi.
Bu mutluluk zinciri icerisinde rant saglayan, para kazanan, itibar goren, bu rahati hic bozmadan sonsuza dek yasayacagina inananlar oldugu gibi.
Ote yandan Padisah'tan ve hismina ugramaktan odleri patlayan bir zumre oldugu gibi bugun cemaat'ten de korkan, aman neme lazim, bize bulasmasinlar diyenler yok mu?
Var, olmaz olur mu?
En ust duzey yoneticiler, is adamlari, tatli su demokratlari, politikacilar, sozde sanatcilar.
Aman ha diye bizi dostca uyaran dostlarimiz eksik olmasinlar.
Korkunun ecele faydasi yok, biz boyle soyleyelim.
Dogru'dan saparak, temel prensiplerden ozveride bulunarak cagdas olunmaz.
Iste bu yuzden sapka cikariyorum Hanefi Avci'ya.
Soyledikleri arastirilmali, aciklanmali.
Koskocaman bir " Helal Olsun " Hanefi Avci'ya.

Laik'ler din duşmani mi?

Laik'leri inancsiz, inancli kimseleri de Cumhuriyet, Laik'lik dusmani gibi gostermeye calisanlarin cabalarini gozlemliyoruz yillardir.
Inancliyiz ama Allah ile aramiza kimse giremez.
Bizim adimiza Cennet'den rezervasyon alacak babayigit yok.
Cennet'i de, Cehennemi'de burada yasiyoruz iste.
Cumhuriyet butun inanclarin guvencesidir.
Askeri darbeye karsi cikiyorsam, dis destekli cupbeli sivil dabeye de karsiyim ben.
Boluculere, onlara arka cikanlara karsiyim.

Teroru pazarlik konusu yaparak vatani bolmeye calisanlara, gunahsiz insanlari, mehmetcikleri hunharca katledenlere karsiyim.
Bu rezilliklerin ozgurluk adina yapildigini soyleyen satilmis sozde milletvekillerine karsiyim.
Laik Cumhuriyet ve Ataturk ilkelerine yurekten inanan, onun kurmus oldugu temel prensipleri ozumseyen, anlayan, citayi yukseltip onun yapmak istedigi ancak omrunun yetmedigi islerle, bugun icinde bulundugumuz durumda yapilmasi gerekenleri dusunen ve bu ugurda caba sarf edebilecek sessiz bir cogunluk olduguna inaniyorum ben.
Ey sessiz cogunluk.
Duyduysan bir isaret gonder.
Saygilarimla,


***


Hem Askerci hem PKK'ci, Hem tarikatçı Hemi de CHP'liyiz!


Hem Askerci hem PKK'ci, Hem tarikatçı Hemi de CHP'liyiz!

Kemal Okuyan

Başbakan saymaya başlıyor, CHP, MHP, BDP, TKP, YARSAV diye… Evet cephesini "korkutarak" sağlamlaştıracak ya, "bakın hayır diyenler arasında PKK var, komünistler var, Ergenekoncular var" demeye getiriyor. Hayır cephesinde ise panik yaratacak. CHP'liler uzun süredir MHP'ye alıştı, bir rahatsızlık duyana da rastlamadım lakin TKP'nin adının kendileriyle birlikte anılmasından çekinenler elbette oluyor. İlle düşmanlık gerekmiyor, "koskoca CHP ile bindelik bir parti nasıl eşit görülebilir" itirazı, yalnız bize özgü değil, CHP'nin kendini parçası saydığı sosyal demokrat gelenek hemen her ülkede "dünyaları ben yarattım" tarzıyla hareket ediyor.

Doğruya doğru, şu dünyanın hallerinde sosyal demokrat geleneğin az sorumluluğu yok!

Bir de, "yahu halkımız komünistlere karşı önyargılı, nereden çıktı şimdi bu tekape mekape" diye rahatsızlanan siyaset kurtları var. Onlara göre komünistler "hayır" diyerek çok iyi yapıyorlar ama bunu neden komünistlik adına yapıyorlar, onu bir türlü anlayamıyorlar. "Hayır" bildirilerinin altında TKP'nin adının yazılmamasının daha şık olacağını söyleyen CHP'lilerle karşılaşıldığını duydum, onlar da herhalde birilerinin "TKP de hayır diyormuş, bu komünistler başımıza iş açar, iyisi mi evetçi olalım" diyrek yan çizeceklerinden korkuyorlar.
Hiç kuşku yok Erdoğan en fazla MHP'de etkili olacağını düşünüyordur, son günlerde kürsüden hayır cephesini tarif ederken TKP'yi de işin içine katmanın. Zaten "hayır" kararı nedeniyle içi bayağı dertli MHP için basit bir sorun değil solcuların, devrimcilerin, komünistlerin tavrı. Sinirden ağlayanlar bile oluyordur.
Erdoğan'ın TKP'lilere "gördünüz mü, partiniz MHP ile aynı safta" mesajı vermeyi amaçlaması ise mümkün değil. Bunun için konuşmalarını ya "sol"dan birilerinin hazırlıyor olması ya da komünizmle ilgili faşistlere rahmet okutturacak duygularından arınması gerekir. Bildiğim kadarıyla Doğan Tarkan henüz başbakana danışmanlık yapmıyor, Erdoğan'ınsa bilinçaltından, üstünden, yanından, her bir tarafından giderek daha fazla komünizm düşmanlığı fışkırıyor.
Zaten bu konuda Erdoğan'a ihtiyaç yok, sol kendi içinde "gördünüz mü, MHP ile, Ergenekoncularla yan yana geldiniz", "asıl siz kendinize bakın, Hrant'ın katilleriyle kol kola girdiniz, BBP'yle saf tuttunuz" muhabbetine dalmış durumda.
Herkes birbirini bir başkası üzerinden tarif etmeye, yargılamaya çalışıyor.
Ve işler ciddi ölçüde karışmış durumda.

AKP ne diyor? "Eyyy MHP'liler, referandumu boykot etmek, hayır demekten farksızdır. Siz PKK boykotçularıyla ittifak yapıyorsunuz, milliyetçilik bu mudur, ülkücü şehitlerin kemikleri sızlamamakta mıdır…"
AKP başka ne diyor? "Hey Kürtler, PKK'ye gönül verenler, özgürlük istiyordunuz, asker vesayeti kalkmalı diyordunuz, işte fırsat! Ama siz ne yapıyorsunuz; statükocularla, darbecilerle, cellatlarınızla, faşistlerle işbirliğine gidiyorsunuz!"
MHP'yi PKK ile, PKK'yi MHP ile korkutmaya çalışıyor!

Bütün bunların bir değeri, anlamı kalmamıştır.
En azından sol, bu saçmalıktan kurtulmalıdır.
Herkes önce kendi bacağından asılmalıdır.
Herkesin önce ne istediği, neyi savunduğu, nasıl bir Türkiye arzuladığı anlaşılmalıdır.

Çizgileri belirsizleştiren kriterleri önemsizleştirip "sınıfsal" derinliği olan ayrım noktalarına odaklanılmalıdır.
Örnek olsun, AKP bir iktidar partisi olarak, tarihsel bir döneme denk düşen bir siyasi oluşum olarak, başat sınıfsal aktörlerden biri olarak, yaşamsal bir ayrışma konusudur. AKP'nin iddiaları, projeleri, uygulamaları, uluslararası dengelerde oturduğu bir yer vardır. Bunlara bakarsınız, bunlara göre karar verirsiniz. AKP'ye karşıyım dersiniz.

Verdiğiniz karara bakıp, "CHP, MHP de benzer şeyler söylüyor" diyenlere gülüp geçer, çok ısrarcılarsa, geçerken rezil edersiniz. Ama "başkalarıyla korkutma yarışı"na girmezsiniz.

Bırakın birileri "AKP'ye karşı değilim, çünkü darbelere karşıyım, AKP'ye karşı olmak darbecilik"tir desin, bırakın Hacı Ufuk "sandıktan hayır çıkması Ergenekon'un zaferi olur" diye fetva yayınlasın, sağdan soldan "aaaaa sen nasıl solcusun, 12 Eylül'cülerle nasıl birlik olursun" sataşmaları gelsin.
Ayarı bozuk Türkiye'de, çizgileri yeniden çizmenin tam zamanıdır. Türkiye'de toplumsal hafızanın can çekiştiği, ilkesizliğin tavan yaptığı, hiçbir gelişmenin şaşırtıcı olmadığı bir ortamda "başkası ile korkutmak" siyasette fazla işe yaramaz, sola ise hiç yaramaz.
Tersine solun ayağa kalkması, başkaları üzerinden değil, kendi söylediklerine yaslanarak ve ayrışma konularını yeniden düzenleyerek mümkün olacak.
Birliği savunduğumuz için MHP'li, AKP'ye karşı olduğumuz için CHP'li, Ergenekon operasyonunun asıl amacını deşifre ettiğimiz için TSK'cı, Kürtlere eşitlik ve özgürlük istediğimiz için PKK'ci, CHP'nin bugünkü politikalara seçenek oluşturmayacağını söylediğimiz için AKP'ci, genelkurmayın Amerikancı ve gerici olduğunu vurguladığımız için cemaatçı olmakla suçlanıyoruz.
Bundan ürkeceğiz ve sonra da devrimci iddialar taşıyacağız, öyle mi


***