atilla sandıklı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
atilla sandıklı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2020 Perşembe

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI BÖLÜM 2

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI BÖLÜM 2





Direnişler toplumda hassasiyet yaratan politika ve uygulamalara karşı da uygulanabilir.

Bu sayede farklı özelliklere sahip geniş halk kitlelerinin katılımı ile direnişler
yaygınlaştırılabilir. Belirlenen strateji kapsamında iş yavaşlatma ve durdurma eylemleri bazen gizlice uygulanabilir. Bazen açık isyan, itaatsizlik ve grevler şeklinde de görünür bir hal alabilir. Şiddet içermeyen direnişlerde ülke yönetiminin meşruiyetini kabul etmeme ve itaatsizlik propagandası önem arz etmektedir.

Eğer yönetimler ekonomik baskılara açıksa veya kendisine yönelik toplumsal şikayetler çoğunlukla ekonomik nitelikteyse, o zaman boykot ve grev gibi ekonomik eylemler uygun direniş yöntemleri olabilir. Yönetimlerin ekonomik sistemi sömürmeye yönelik olarak gösterilen çabaları genel grev, iş yavaşlatma ve yardım esirgeme yöntemleriyle istismar edilebilir. Çeşitli grev türlerinin seçici şekilde kullanılması yöntemi imalat, taşımacılık, ham maddelerin tedariki ve ürünlerin dağıtımı gibi kritik noktalarda uygulanabilir.18

  Şiddet içermeyen bazı mücadele yöntemleri broşür dağıtma, gizlice basın faaliyetleri yürütme, açlık grevine gitme ve sokaklarda oturma eylemi yapma gibi insanların normal hayatlarıyla bağlantılı olmayan eylemlere başvurulmasını gerektirebilir. Örneğin insanlar greve gitmek yerine işlerine giderler fakat alışılmıştan daha yavaş ya da verimsiz şekilde çalışırlar. Hatalar bilerek daha sık yapılmış olabilir. Şiddet içermeyen mücadelenin başarısı etkili bir strateji ile ayrıntılı planlamaya bağlıdır. Ancak başarının temel anahtarı disiplindir.

   Bir Devletin yumuşak gücü ve liderinin cazibesi, bölgedeki ülkelerin liderlerini ve halklarını etkileyebilecek bir duruma gelmesi durumunda, bu ülkelerdeki liderlere ve halklara yönelik de yumuşak güç savaşları yürütülebilir. Yumuşak gücü gelişen ülkenin etkinliğini sınırlamak amacıyla bölgedeki gelişmeler yeniden şekillendirilebilir. Eğer ülkenin yumuşak gücünün kaynağı bir ideoloji veya inanç sistemiyse, bu değerleri aşındırmaya ve toplumun bu değerlere yönelik bağlılığını azaltmaya yönelik propaganda ve eylemlere ağırlık verilebilir.


YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARININ ÖZELLİKLERİ

Tarım ve sanayi devrimlerinden sonra 20. yüzyılın sonunda başlayan ve halen devam eden iletişim ve bilgi devrimi siyasi, güvenlik, ekonomi, kültür ve kimlik alanlarında önemli değişimlere neden olmaktadır. İletişim ve bilgi devrimi kapsamında yaşanan küreselleşme bölgesel ve yerel kültürleri evrensel bir tek kültüre doğru yönlendirirken, aynı zamanda homojenleşmeye tepki olarak yerel kültürlerin, etnik ve dinsel öğelerin ön plana çıkmasını da sağlamaktadır. Özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa
ekonomisi ve refah gibi değerler küresel kültürleri etkilemektedir. Buna paralel olarak gelişen Metnik ve dinsel kimliklerin özgürce yaşama beklentisi, bu kimliklerin siyasal taleplerini de artırmaktadır.

Günümüzde farklı düşünce ve çıkar gurupları kendi düşüncelerini yaymak ve çıkarlarını elde etmek için örgütlenmektedir. Sivil toplum kuruluşları kamuoyu oluşturmak suretiyle bireylerin taleplerinin dile getirilmesine ve dikkate alınmasına yardımcı olmaktadır. Sivil toplum kuruluşları devlet iktidarını kontrol altında tutma, halkın yönetime katılım düzeyini yükseltme, demokratik anlayışı geliştirme, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yayma, yeni fikirlerin geliştirilerek yayılmasını sağlama, siyasal sistemin halka karşı sorumluluğunu artırma, siyasal kültürü geliştirme gibi özelliklere sahiptir.

Devlete bağlı olmadan gönüllülük esasına dayalı olarak, ortak bir amaç doğrultusunda kurulan sivil toplum kuruluşları halkın katılımının en üst seviyede sağlandığı kuruluşlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda halk yalnızca seçimlerde oy verme işlevini yerine getiren seçmen kimliğinden uzaklaşarak, sivil toplumun bir üyesi olması dolayısıyla aktif bir vatandaş kimliği kazanmaktadır. Yani vatandaşlar sivil toplum faaliyetlerine katılarak siyasal
mekanizmayı yönlendirme işlevi sayesinde yönetimde bir şekilde rol almış olmaktadır. Sivil toplum örgütleri yaşanan iletişim ve bilgi devrimi sayesinde sadece ülke içinde değil uluslararası düzeyde de örgütlenmekte ve etkilerini hem arttırmakta, hem de genişletmektedir.

Etnik ve dinsel kimlikler ile sivil toplum örgütleri hükümetlerin dışında siyasal güçler olarak devlet yönetiminde alınan kararları, politikaları ve uygulamaları etkilemektedirler. 

   Bu durum devlet otoritesini zayıflatmakta ve ülke içinde parçalanmış yapılar oluşturmaktadır.

Yumuşak güç savaşlarında iktidar ve muhalefet arasındaki farklılıklar istismar edilebileceği gibi, sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu parçalanmış yapılar da istismar edilebilir.
Parçalanmış yapılar arasında kutuplaşmalar ve düşmanlıklar oluşturularak çatışma zeminleri oluşturulabilir.

    Siyasi iktidarların halkın belirli kesimlerinin taleplerini yeterince dikkate almaması, o kesimleri ötekileştirmesi, hor görmesi ve tepkileri sadece güç kullanarak engellemeye çalışması yumuşak güç savaşları için bulunmaz fırsatlar yaratmaktadır. Güç kullanımı özgürlüklere vurulmuş bir darbe olarak gösterilir, kutuplaşma, düşmanlık ve çatışma ortamı derinleştirilerek yaygınlaştırılmaya çalışılır. Hedef hükümetin yönetebilme kabiliyetinin aşındırılması, istikrar ve güvenlik ortamının ortadan kaldırılması ve devletin yumuşak gücünün zayıflatılmasıdır.

Siyasi liderin karakteri detaylı olarak incelenerek istismar edilebilecek özellikleri tespit edilir. Halk içinde belirli kesimlerin inanç, görüş ve çıkar odağı olma noktasına gelen liderler eğer bu kesimlerin dışındaki kesimlerle iletişimi keser, beklentilerini dikkate almazsa ve otoriter yaklaşımı benimserse diktatör olarak gösterilir. Diktatör algısı yerleştirilerek mücadelenin meşruiyeti sağlanır. Devlet kurumları ve yöneticilerin siyasi liderin emirlerini dinlenmemesi yönünde çağrılarda bulunulur. Bu girişimlerle devlet hiyerarşisinde itaatsizlik algısı oluşturularak yönetim felç edilmeye çalışılır.

Oluşturulan siyasi ortamda farklılıklar ötekileşmeye, ötekileştirmeler kutuplaşmalara ve kutuplaşmalar düşmanlıklara dönüştürülür. Uzlaşma ve işbirliği arayışları dikkate alınmaz.

Devletin ve halkın ortak menfaatleri siyasal çatışmalara, kargaşaya ve kaosa feda edilir.

Herkesin kaybettiği böyle bir ortamda devletin yumuşak gücü zayıflar ve etkinliği azalır.

Sonuçta devlet, muhalefet, toplum ve kişiler kaybeder. Rakipler kazanır ve çıkarlarını elde etmeye devam eder.

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARINDA BAŞARI PRENSİPLERİ

Yumuşak güç savaşlarında başarılı olmak için uygulaması gereken bazı prensipler vardır.

İlk olarak yumuşak güç olduğundan büyük gösterilmemeli, gücün gelişimi sürecinde bölge ile ilgilenen diğer güçleri rahatsız edecek açıklamalardan kaçınılmalıdır. Gücün olduğundan büyük gösterilmesi rekabet içinde bulunulan diğer güçler tarafından hedef haline getirilmesine neden olabilir. Bu güçler kendi çıkarları aleyhine gelişen yumuşak gücün etkilerini azaltmak için yumuşak güç savaşlarına başvurabilir. Henüz gelişme sürecinde böyle bir savaşa giren
devletin yumuşak gücü ülke içindeki hassasiyetler istismar edilerek zayıflatılır.

Küresel ve bölgesel güçlerle iyi ilişkiler geliştirilmeli, hayati bir konu olmadıkça çatışma yaratacak gerilimlerden uzak durulmalıdır. Güç geliştirme stratejilerinin tamamında barış ve istikrar ortamının gerekliliği çarpıcı şekilde vurgulan maktadır. Bu nedenle yumuşak gücün gelişim aşamasında işbirliği süreçlerine önem verilmeli, çatışma ve gerilimlerden kaçınılmalı, ortaya çıkan sorunlar diyalog ve müzakerelerle çözülmeye çalışılmalıdır.

Ülke içindeki hassasiyetlerin istismarını engellemek için çoğulcu demokrasi ve yönetişim prensiplerine uyulmalıdır. Demokrasinin gelişim sürecinde, devlet yönetiminde çoğunluğun kararlarının mutlak olması, azınlık haklarını kısıtlayabileceği kaygısı çoğulcu demokrasiyi ortaya çıkarmıştır. Çoğulcu demokrasi anlayışında çoğunluğun yönetme hakkı bulunmasına rağmen çoğunluğun sınırsız yetkilere sahip olduğu söylenemez. Temel insan haklarına saygı, insan onurunun korunması, azınlıkta veya muhalefette olanların beklentilerinin karşılanmaya çalışılması, farklı düşüncelerin serbestçe hiçbir baskıyla karşılaşmadan söylenebilmesi çoğulcu demokrasi için şarttır.

   Çoğulcu demokrasilerde özgürlük herkesin yönetime serbestçe katılımını sağlarken, eşitlik de insanların her türlü farklılığına rağmen, insan onurunun korunması gereğinden dolayı, eşit bir şekilde bu yönetime katılabilmesi anlamına gelmektedir.19 

   Çoğulcu demokrasilerde bireysel, kültürel ve sosyal haklar korunur ve genişletilir; farklı kültürel kimlikler arası ilişkilerde ötekileşme yerine eleştirel anlama ve diyalog temelli tartışma ortamı oluşturulur; 20 toplumsal sorunların çözümü ve taleplere karşı şiddet ve baskı yerine demokratik müzakere yöntemi etkin olarak kullanılır.

Yönetişim kavramı ise hükümet otoritesine ve gücüne dayalı yönetim anlayışından, hiyerarşik yapıdaki bir yönetim olgusundan farklı yeni bir süreci ve toplumun yönetimine ilişkin yeni bir modeli anlatmaktadır. Böyle bir model içinde aktörlerin ve birimlerin tek taraflı yönlendirmeleri ve etkileri değil, bir etkileşim süreci içinde gerçekleşen interaktif ilişkiler söz konusudur. Sadece hükümet birimlerinin ve görevlilerinin değil, aynı zamanda hükümet dışı örgütlerin, sivil toplum örgütlerinin, bilim adamlarının, uzmanların ve
vatandaşların katılımı söz konusudur.21

Yönetişim yaklaşımından hareketle yapılan analizlerde; özellikle hükümet-toplum
etkileşimi üzerinde durulmakta; devlet ile devlet-dışı alan arasında işbirliğinin, kamu ile sivil toplum örgütleri arasında ilişkilerin geliştirilmesinin, çok kutuplu karar alma mekanizmalarının yaygınlaştırılmasının önemi belirtilmektedir. Devlet, doğrudan doğruya yönetme pozisyonundaki egemen aktör niteliğine sahip olmaksızın, karşılıklı bağımlılık konumunda bulunan aktörler arası etkileşimlerin çoğalması yoluyla, gerek hükümet çerçevesinden, gerekse toplumsal tabandan gelen örgütler arası ilişki ağlarının bir koleksiyonu
ya da toplamı olmaya başlamaktadır. Bu olguyu dile getirmek üzere de; birlikte düzenleme, birlikte üretme ve birlikte yönetim gibi deyimler kullanılmaktadır.22

Çoğulculuk ve yönetişimin temel ilkeleri olan hukukun üstünlüğü, katılımcılık, şeffaflık, eşitlik, etkinlik, hesap verebilirlik sayesinde önemli güç merkezleri arasında uzlaşma toplumsal gerilimlerin çıkması önlenebilir. Çıkan gerilimler kutuplaşmaya ve karşılıklı düşmanlıklara varmadan yatıştırılabilir. Toplumda barış, istikrar ve güven ortamı hakim olacağından yumuşak güç savaşlarında parçalanmış yapıların hassasiyetinin istismar edilmesi engellenebilir.

Yumuşak güç savaşlarında klasik güvenlik uygulamaları olayları daha da büyütebilir. Bir parkın veya meydanın işgal edilmesine ve trafiğin engellenmesine yönelik eylemler aslında güvenlik güçlerini sert müdahaleye zorlamak için yapılan girişimler olabilir. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, müdahale sırasında meydana gelecek yaralanma ve ölümler sosyal medyada abartılı bir şekilde işlenir. Toplumdaki hassasiyetler istismar edilerek ve olaylarda kahramanlar yaratılarak eylemlere desteğin artırılması ve geniş kitlelerin eylemlere katılması sağlanabilir.

Açıklanan nedenlerle sosyal medya kullanılarak hızlı bir şekilde organize olan ve sayıları bir anda on binlere, yüz binlere ulaşan eylemcilere, bu duruma gelmeden önce her aşamada tedbirler alınmalıdır. Öncelikle sosyal medya yakından takip edilerek eylemlerin başlangıcını oluşturan ajitasyon ve abartılı haberlere yine sosyal medya kullanılarak açık, şeffaf doğru ve katılımcı girişimlerle karşılık verilmelidir. Eylemcilerin amaçları ve beklentileri dikkate alınarak, eğitimli ve tecrübeli uzman personel tarafından, eyleme katılan gruplara yönelik olarak ikna çalışmaları yürütülmelidir.

   Yumuşak güç savaşlarında alınacak güvenlik tedbirlerindeki hassasiyetler dikkate alındığında, güvenlik güçlerinin teşkilatlarının ve eğitimlerinin büyük önem arz ettiği görülmektedir. Güvenlik güçleri bu tip eylemleri yapan grupların özellikleri, kuvvetli ve zayıf tarafları, güvenlik tedbirlerinde uygulanacak yöntemlerin sertlik derecelerinin karşı tepkilere etkisi ve eylemcileri ikna yöntemleri konusunda etkili bir eğitimden geçirilmelidir. Güvenlik güçleri arasında eylemcilere hitap edebilecek, onlarla etkili olarak etkileşim kurabilecek ve onlara güven vererek eylemlerden vazgeçirebilecek özel uzmanlar bulunmalıdır. 

    Bu uzmanların yetiştirilmesi ve deneyim kazanması güvenlik tedbirlerinin etkinliği için gereklidir.

Ayrıca güvenlik güçlerinin aşırı yorulmasının duygusal tepkileri ön plana çıkarabileceği ve sertliği arttırabileceği dikkate alınmalıdır. Operasyonlara katılan güvenlik güçlerinin psikolojilerinin dengeli ve mutedil durumda olmasının sürekliliğini sağlayabilmek için toplu terapi uygulanmalıdır. Güvenlik personelinin psikolojik yapıları devamlı izlenmeli özel olarak ilgilenilmesi gereken personel operasyonlara götürülmemeli ve bu personelin terapisi yakından takip edilmelidir. Soğukkanlı, sağduyulu ve akılcı davranış gösteremeyen personel
bu tip görevlerde kullanılmamalıdır.

SONUÇ

Güç belirli hedeflerin elde edilmesini sağlamak için diğerlerinin davranışlarını etkileme yeteneğine denmektedir. Diğerlerinin davranışlarını etkilemenin birçok yöntemi vardır.

Niccolo Machiavelli’nin belirttiği gibi onları korkutabilir ve zorlayabilirsin. Para veya belirli çıkarlar elde etmesini sağlayarak kandırabilirsin. Daha farklı bir yöntem seçerek onların sana olan hayranlığını kullanarak istediğini istemeni sağlayabilirsin. Yani İstediklerini elde etmek için askeri ve ekonomik kapasitenin oluşturduğu sert gücü veya yumuşak gücü seçebilirsin.

Nükleer yetenekler ve konvansiyonel silahların tahrip güçlerinin aşırı derecede artması, iletişim ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler ve demokrasilerdeki sosyal değişimler askeri güç kullanımını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle uluslararası ilişkilerde yumuşak güç kullanımı ön plana çıkmaktadır.

Belirlenen hedeflerin elde edilmesi için yumuşak güçlerin kullanımının her geçen gün arttığı bir ortamda, çıkar çatışmaları olan aktörler arasında farklı bir ilişki biçimi oluşmaktadır. Sert gücün ön plana çıktığı savaş uygulamalarından yumuşak güç savaş yöntemlerinin ve asimetrik yapıların kullanıldığı post-modern savaşlara bir evrilme söz konusudur. Yumuşak güç savaşları barış dönemlerinde de uygulanabilir ve maliyeti sert gücün kullanıldığı savaşlara göre çok daha düşüktür.

Çıkarları çelişen aktörlerin birbirlerinin yumuşak güçlerini yok etmek veya zayıflatmak için kendi yumuşak güçlerini kullandıkları mücadelelere yumuşak güç savaşları denmektedir.

Özellikle bir aktörün yumuşak gücü diğer aktörlerin aleyhine hızlı bir şekilde gelişme gösterirse ve o aktörün söylemleri diğer aktörlerin çıkarlarını hedef almaya başlarsa yumuşak güç savaşlarının çıkması kaçınılmaz olur. Hatta çıkarları zarar gören aktörler bir ittifak oluşturarak veya ittifak oluşturmadan ortak hedefler doğrultusunda hareket edebilirler.

Yumuşak güç savaşlarında karşı tarafın siyasi liderleri, örgütleri, değerleri, ideolojileri, kültürel yapısı, insan kapasitesi, ekonomik ve finansal sistemleri, yaratıcı düşünce yeteneği ve o ülkeyi cazibe merkezi haline getiren diğer yetenek ve kabiliyetleri hedef olarak alınabilir.

Ayrıca aktörün yumuşak gücünün gelişmesine katkı sağlayan konjonktürel koşullara ve gelişmelere de müdahale edilebilir. Gerektiğinde belirli sınırlamalar ile sert gücün yumuşak güce olumlu etkisinden de faydalanılabilir.

Sonuç olarak Soğuk Savaş sonrasında yaşanan devrimleri, halk ayaklanmalarını, darbeleri ve eylemleri tanımlayabilmek, anlamlandırabilmek, açıklayabilmek ve muhtemel gelişmeleri öngörerek gerekli güvenlik önlemlerini alabilmek için yumuşak güç savaşlarını, hedeflerini ve yöntemlerini araştırmamız gerekmekte dir. Bu kapsamda Türkiye’de yaşanmakta olan gezi olayları sürecinin, Mısır’daki darbenin, Tunus’ta yaşanmakta olan gelişmelerin ve Suriye’deki iç savaşın bu kadar uzun sürmesinin nedenlerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi faydalı
olacaktır.

KAYNAKÇA

Kitaplar

Arquilla, John & Ronfeldt, David, The Emergence of Noopolitik. Toward an AmericanInformation Society, Santa Monica CA: Rand Corporation: 1999.

Carr, Edward H.. Twenty Years’ Crisis, 1919-1939: An Introduction to the Study ofInternational Relations, New York: Perennial, 1981

Creveld, Martin Van. The Rise and Decline of the State, Cambridge: Cambridge Press, 1999

Hans Morgenthau, Politics Among Nations. The Struggle for Power and Peace, New York: Alfred A. Knoff. Inc., 1985

Hatem Ete & Coşkun Taşkın, Kurgu ile Gerçeklik Arasında: Gezi Eylemleri, İstanbul:SETAV, 2013.

Keohane, Robert & Nye, Joseph, Power and Interdependence, New York: Longman, 2001.

Keohane, Robert (Der.), Neorealism and Its Critics, New York, Colombia University Press, 1986.

Nye, Joseph S.. Dünya Siyasetinde Başarının Yolu Yumuşak Güç. çev. Rayhan İnan Aydın Ankara: Elips Kitap, 2005

Nye, Joseph. Amerikan Gücünün Paradoksu, İstanbul: Literatür Yayıncılık,2003.

Sartre, Jean Paul. Çağımızın Gerçekleri, İstanbul: Çan Yayınları, 1973.

Sharp, Gene. Diktatörlükten Demokrasiye, Boston: The Albert Einstein Institution, 2010

Toffler, Avin. War and Anti-war: Survival at the dawn of the 21st Century, (Boston: Little Brown and Company, 1993 )

Waltz, Kenneth. Theory of International Relations, New York, Waveland Press, Inc.: 1979.


Dergiler ve Raporlar

Argüilla, J. & Rondfelt, D., Swarning and the Future of Conflict, Rand Cooperation, (2000)
Buzan, Barry. “New Patterns of Global Security in the Twenty First Century,” International
Affairs 67, 3 (1991), 439-51
Çavuş, Tuba. “Dış Politika’da Yumuşak Güç Kavramı ve Türkiye’nin Yumuşak Güç
Kullanımı.” Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi,
Sayı:2 (2012), 28-29.
Dahl, Robert. “The Concept of Poweri.” Behavioral Sciences, Vol. 2, (1957), 201-03
Holsti, Kalevi. J.. “The Concept of Power in the Study of International Relations.”
Background, Vol.7, No.4, (1964), 179.
Gaudin, Jean Pierre. “Modern Governance, Yesterday and Today: Some Clarifications to be
Gained from French Governance Policies” International Social Sicience Journal, No. 155,
(1998), 48.
Kardaş, Tuncay & Erdağ, Ramazan. “Bir Dış Politika Aracı Olarak TİKA.” Akademik
İncelemeler Dergisi, Cilt: 7, Sayı:1 (2012), 184.
Nye, Joseph & Armitage, Richard, “A smarter, moresecure America.” CSIS Commission on
smart power, CSIS, 2007, 14.
Nye, Joseph & Armitage, Richard. “A smarter, moresecure America.” CSIS Commission on
smart power, CSIS, 2007, 14.
Nye, Joseph, “The Changing Nature of World Power.” Political Science Quarterly , 105/2, 1990
Nye, Joseph. “Soft Power.” Foreign Policy, no. 80, (1990), 153-71.
Sandıklı, Atilla. “Yumuşak Güç Savaşları ve Gezi Parkı Olayları.” Dernekler, Sayı: 25,
(2013/4), 35-36
Waltz, Kenneth. “Realist Thoughtand Neorealist Theory.” Journal of International Affairs, 44/1,(1990) 21-37.
William S. Lind, Keith Nightengale, John F. Schmitt, Joseph W. Sutton, and Gary I. Wilson,
“The Changing Face of War: Into the Fourth Generation”, Marine Corps Gazette, (1989): 22-
26
Yavuz, Bülent. “Çoğulcu Demokrasi Anlayışı ve İnsan Hakları.” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: XIII, Sayı. 1-2 (2009), 299

İnternet Siteleri

Atilla Sandıklı, “Yumuşak Güç Savaşları” başlıklı takdim, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası
Güvenlik Kongresi, Kocaeli, 8-9 Ekim 2013 (Son Erişim: 18 Şubat 2014),
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=2474:2013-10-
10-11-02-27&catid=133:sunular-sunular&Itemid=225
Fazlı Mert ve diğerleri, “Provokatörlere suçüstü.”, (Son Erişim: 18 Şubat 2014),
http://www.zaman.com.tr/gundem_provokatorlere-sucustu_2097555.html
Gökhan Türk, “Davos Krizi ve Ortadoğu’ya Yansımaları”, BİLGESAM Analiz, 20 Şubat
2009, (Son Erişim: 18 Şubat 2014),
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=284:davoskrizi-
ve-ortadoguya-yansimalari&catid=77:ortadogu-analizler&Itemid=150
İbrahim Kalın, “Türk dış politikası ve kamu diplomasisi”, Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü, (Son Erişim 18 Şubat 2014), http://www.kdk.gov.tr/sag/turk-dis-politikasive-
kamu-diplomasisi/20
Sandıklı, Atilla & Kaya, Erdem, “Gezi Parkı Olayları: Çıkarılması Gereken Dersler”, Bilge
Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Analiz, 24 Haziran 2013, (Son Erişim: 18 Şubat 2014),
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=2442:gezipark-
olaylar-ckarlmas-gereken-dersler&catid=122:analizler-guvenlik&Itemid=147
Yüksel, Mehmet. Yönetişim (Govenance) Kavramı Üzerine,
http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2000-3/5.pdf


DİPNOTLAR;

1 William S. Lind, Keith Nightengale, John F. Schmitt, Joseph W. Sutton, and Gary I. Wilson, “The Changing
   Face of War: Into the Fourth Generation”, Marine Corps Gazette, (1989): 22-26.; Martin Van Creveld, The
   Rise and Decline of the State, (Cambridge: Cambridge Press, 1999).; D. J. Hanle, “On terrorism: An Analysis of
   Terrorism as a Form of Warfare”, (Master Thesis, Naval Postgraduate School, 1987).; Avin Toffler, War and
   Anti-war: Survival at the dawn of the 21st Century, (Boston: Little Brown and Company, 1993.; J. Argüilla & D.
   Rondfelt, Swarning and the Future of Conflict, Rand Cooperation, (2000).
2 Barry Buzan, “New Patterns of Global Security in the Twenty First Century”, International Affairs 67, 3 
   (1991), 439-51. 
3 Joseph Nye, “The Changing Nature of World Power,” Political Science Quarterly , 105/2, (1990), 177; Dünya
   Siyasetinde Başarının Yolu Yumuşak Güç, çev. Rayhan İnan Aydın, (Ankara: Elips Kitap, 2005): 11.
4 Hans Morgenthau, Politics Among Nations. The Struggle for Power and Peace, (New York: Alfred A. Knoff,
   INC., 1985), 127-64.
5 Kalevi. J. Holsti, “The Concept of Power in the Study of International Relations,” Background, Vol. 7, No.4,
   (1964), 179.
6 Robert Dahl, “The Concept of Power,” Behavioral Sciences, Vol. 2, (1957), 201-203
7 Edward H. Carr, Twenty Years’ Crisis, 1919-1939: An Introduction to the Study of International Relations,
   (New York: Perennial, 1981), 109.
8 Kenneth Waltz, Theory of International Relations, (New York, Waveland Press Inc., 1979) 195.; Kenneth
   Waltz, “Realist Thoughtand Neorealist Theory,” Journal of International Affairs, 44/1, (1990) 21-37
9 Robert Keohane & Joseph Nye, Power and Interdependence, (New York: Longman, 2001), 196.
10 Joseph Nye & Richard Armitage, “A smarter, more secure America”, CSIS Commission on smart power, CSIS, (2007), 14.
11 Joseph Nye, “Soft Power,” Foreign Policy, no. 80. (1990), 153-71.
12 Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, (İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2003), 10-11
13 Robert W. Cox, “Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory”, içinde
    Neorealism and Its Critics, Der. Robert Keohane, (New York: Colombia University Press, 1986), 219.
14 İbrahim Kalın, “Türk dış politikası ve kamu diplomasisi”, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, (Son Erişim: 13 Eylül 2013). 
    http://www.kdk.gov.tr/sag/turk-dis-politikasi-ve-kamu-diplomasisi/20
15 John Arquilla & David Ronfeldt, The Emergence of Noopolitik. Toward an American Information Society,
    (Santa Monica CA: Rand Corporation: 1999), 30-31.
16 Gene Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye, (Boston: The Albert Einstein Institution, 2010), 38-39.
17 Gene Sharp, A.g.e., 39.
18 Gene Sharp, A.g.e.,39.
19 Bülent Yavuz, “Çoğulcu Demokrasi Anlayışı ve İnsan Hakları,” Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
    Cilt: XIII, Sayı. 1-2 (2009), 299
    http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/13_12.pdf
20 Fuat Keyman, “Küreselleşen Dünyada Türkiye ve Demokratikleşme,” içinde Türkiye’nin Vizyonu Temel
    Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Der. Atilla Sandıklı, (İstanbul: BİLGESAM Yayınları, 2008) 128.
21 Mehmet Yüksel, Yönetişim (Govenance) Kavramı Üzerine,
    http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2000-3/5.pdf, 145.
22 Mehmet Yüksel, A.g.e., 146.; Jean Pierre Gaudin, “Modern Governance, Yesterday and Today: Some
    Clarifications to be Gained from French Governance Policies” International Social Sicience Journal, No. 155, (1998), 48.


***

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI BÖLÜM 1

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI 




Atilla Sandıklı
* Doç.Dr. Atilla Sandıklı; Haliç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi ve Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Başkanı.


ÖZET 


    Küresel güçlerin ulusal çıkarlarını elde etmek için terörü bir araç olarak kullanması, 11 Eylül 2001 ve sonrasında terörün kendilerini de vurması ile ortadan kalkmıştır. Uluslararası terör lanetlenmiş ve teröre destek veren devletler hedef haline getirilmiştir. Bu durum küresel güçlerin yumuşak gücün kullanımını esas alan stratejiler geliştirmesine, bir boyutu ile de “Yumuşak Güç Savaşları” bağlamında değineceğimiz mücadelelere neden olmuştur.

Yumuşak Güç Savaşları, çıkarları çelişen ülkelerin birbirlerinin yumuşak güçlerini yok etmek ve zayıflatmak için kendi yumuşak güçlerini kullandıkları bir mücadele yöntemidir. 

   Bu makalede güvenlik, güç ve savaş kavramlarının geçirdiği dönüşüm vurgulandıktan sonra Yumuşak güç yaklaşımı ve bu çerçevede kavramsallaştırı lan Yumuşak Güç Savaşları ele alınacaktır. Bununla birlikte Yumuşak Güç Savaşlarının özellikleri vurgulandıktan sonra bu savaşlardaki başarı prensipleri üzerinde durulacaktır.

GİRİŞ

Güvenlik, güç ve savaş kavramları tarihsel bir süreç içinde teknolojik, siyasal, sosyal ve hukuksal gelişmelere bağlı olarak bir evrim geçirmiştir.1 Başlangıçta güvenlik “devlet egemenliği ve toprak bütünlüğü” hedeflerine yönelmiş, siyasi ilişkilerde ve güvenlik analizlerinde askeri güç ve strateji önem kazanmıştır. Ok, yay, piyade, süvari ve savaş arabalarının kullanıldığı klasik dönem savaşları süreç içinde yivsiz tüfek ve top gibi ateşli silahların kullanıldığı erken modern dönem cephe savaşlarına evrilmiştir.

    Sanayi Devrimi sonrasında modern dönemin topyekûn savaşları kapsamında nüfus ve ekonomik güç ön plana çıkmıştır. 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın savaşma azim ve kararını kıran ve onu “stratejik tükenmeye” götüren iki nedenin, savaş planlarını destekleyecek yeterli asker sayısını sağlayacak nüfusa sahip olmaması ve ekonomik imkanların yetersizliğidir. Yani nüfus ve ekonomik yetersizlik Almanya’nın savaşı kaybetmesine neden olmuştur. Bu aşamada nüfus ve ekonomik güç güvenlik kavramlarına dahil olmuştur. Teknolojinin gelişmesine paralel olarak uzun menzilli füzelerin, hava kuvvetlerinin ve tank birliklerinin sisteme dahil olmasıyla modern dönem savaşları manevra savaşlarına dönüşmüştür. Savaşlarda siyasi güç, askeri güç, bilimsel, ve teknolojik güç,
coğrafi güç, insan gücü, pisiko-sosyal ve kültürel güç unsurlarının tamamı milli güç unsurları olarak kullanılmaya başlamıştır.

Uluslararası hukuk kurallarındaki gelişmeler ve savaşların siyasi, ekonomik ve sosyal maliyetlerinin kabul edilemez boyutlara ulaşması, Soğuk Savaş sonrası dönemde post-modern savaş yöntemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu savaşların temel özelliği asimetrik unsurların kullanılmasıdır. Terör örgütleri, mafyalar, gizli servisler ve özel kuvvetlerin kullanıldığı düşük yoğunluklu savaşlar; yıldız savaşları, siber savaş ve etki odaklı savaş gibi ileri teknoloji savaşları ve literatürde yerini henüz almamış fakat uygulamalarını yakından
takip ettiğimiz yumuşak güç savaşları post- modern savaş yöntemleri içinde yerini almıştır.

   Günümüzde güvenlik değerlendirmeleri karşılıklı etkileşim ortamında küresel, bölgesel, ulusal ve toplumsal güvenlik olarak genişlemiş, sistem, devlet, toplum birey düzeyinde analizler yapılmaya başlamıştır. Güvenlik siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal ve çevre olmak üzere beş boyutlu olarak kategorize edilmiştir.2 Bu gelişmeler ışığında güç kavramı da değişim göstermiştir. Sert, yumuşak ve akıllı güç kavramları literatürdeki yerlerini almıştır.

   Uluslararası ilişkilerde yumuşak gücün önemi üzerinde durulmakta ve etkinliği
tartışılmaktadır. Yumuşak güç savaşları olarak kavramsallaştırılabilecek olgular ve olaylar yaşanmaktadır.

Bu makalede güç kavramı, sert, yumuşak ve akıllı güç sınıflandırması üzerinde
durulacak, yumuşak gücün artan önemi vurgulandıktan sonra yumuşak güç savaşları kavramsallaştırılacak tır. Devamında yumuşak güç savaşlarının özellikleri ve bu savaşlarda başarının temel prensipleri açıklanacaktır. Soğuk Savaş sonrasında yaşanan devrimlerin, halk ayaklanmalarının, darbeler ve eylemlerin iyi okunabilmesi için gerçekleşen olayların kuramsal bir çerçeve ile tanımlanması, anlamlandırılması ve açıklanabilmesi gerekmektedir.

Türkiye’de Gezi olayları, Mısır’daki darbe, Tunus’taki karışıklar ve Ukrayna’da yaşanan gelişmeler yumuşak güç savaşları kuramı çerçevesinde daha iyi analiz edilebilir. Amaç gelecekte yumuşak güç savaşları kapsamında meydana gelebilecek muhtemel olaylar hakkında farkındalık oluşturmak ve bu olayların önlemesi için gerekli önlemleri sunmaktır.

GÜÇ KAVRAMI

Genellikle realist yaklaşımla özdeştirilen güç kavramı, gerçekte farklı şekillerde idealizm, Marksizm, feminizm ve eleştirel yaklaşımlarda da önemli bir yer tutmaktadır. 
Uluslararası ilişkiler sistemini yönetecek merkezi bir otorite ve yeterli hukuk kuralları bulunmadığından, her devlet kendi varlığını sürdürmek ve küresel sistemde yer edinmek için güvenlik ve güç arayışları içerisine girmektedir.  

Uluslararası ilişkiler tarihi bir bakıma güçlerin oluşumu, gelişimi, mücadelesi ve ilişkileri tarihidir. Uluslararası ilişkiler teorilerinde ve uluslararası analizlerde başvurulan en önemli temel kavram olmasına rağmen, gücün içeriği ve nasıl
ölçülebileceği konusunda net bir mutabakat yoktur. Joseph Nye’e göre güç hava durumu gibidir; yani herkesin hakkında konuştuğu ancak çok az insanın işleyiş mantığını anladığı bir kavramdır.3

Hans Morgenthau, uluslararası politikanın temel amacını güç arayışı ve güç mücadelesi ile özdeşleştirmektedir. Gücü; hem bir ilişki türü, hem uluslararası politikanın en temel amacı, hem de amacın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak tanımlamıştır.4 Kalevi J. Holsti ise gücü bir ülkenin ödül, ceza, ikna ve zorlama gibi yöntemler kullanarak karşı tarafın davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda etkileme ve yönlendirebilme kapasitesi olarak açıklamaktadır.5
Robert Dahl “The Concept of Power” adlı eserinde, güç kavramını bir aktörün diğer bir aktöre normalde yapamayacağı bir şeyi yaptırabilme kapasitesi olarak tanımlamaktadır.6

Güç sayesinde A devleti B devletinin davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda
değiştirebileceği gibi; A devleti ulusal çıkarlarını korumak için C devletinden gelebilecek baskı, zorlama ve ikna uygulamalarını etkisiz bırakarak, C devletinin alanını daralttığında da güç kullanmış olur. Bu konuda Edward H. Carr, güç yönteminde caydırıcılık kavramını ön plana çıkarmıştır.7 Bu nedenle güç barış zamanında da caydırıcılık etkisiyle önemli katkılar sağlar. 
Savaş ancak caydırıcılığın başarısızlığa uğraması durumunda gündeme gelir ve son çare olarak başvurulması gereken güç uygulamasıdır.

Kennet N. Waltz’a göre güç, karşılıklı bağımlılığa dayalı bir uluslararası sistemde diğer aktörlerden bağımsız karar alabilme ve onların kararlarından en az etkilenme kapasitesi olarak tanımlanabilir. Bir aktöre daha fazla hareket serbestisi yaratan ilişki, kurum, önyargı ve uygulamalar onun gücünü oluşturur. Devletlerin amacı gücü maksimize etmek değil güvenliği sağlamaktır. Sahip olunan hareket serbestisi aynı zamanda güvenliği tehlikeye atmadan
izlenebilecek olası politika yelpazesinin de genişlemesini ifade eder.8

    Robert Keohane ve Nye’nin “kompleks karşılıklı bağımlılık” olarak tanımladıkları, çok sayıda devletin sosyal ve siyasal bağlarla birbirlerine bağlandığı bir uluslararası ortamda; zorlama, baskı ve savaş uygulamaları geri planda kalmaktadır. Kompleks bağımlılık teorisinde güç elde etmek için; sorunlar arasında bağlantı kurma, gündem belirleme, uluslar ve hükümetler ötesi ilişkiler geliştirme ve uluslararası örgütlerde söz sahibi olabilme kapasitelerine sahip olunması gerekir.9 Günümüzde aktörlerin hareket alanları karmaşık ilişki
ve bağımlılık esasıyla sınırlanmakta, bir aktörün ulusal çıkarları bir anda küresel sorun haline gelebilmekte ve askeri güç kullanımı devletleri zor duruma sokarken, sivil toplum örgütleri ve uluslararası örgütler devletlerin dış politikalarına müdahale edebilmektedir.

  Uluslararası örgütlerin yaygınlaşması, sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi, devlet dışı diğer aktörlerin etkinliğini artırması ve küresel medyanın gelişmesi, içinde bulunduğumuz dönemde “sert güç”, “yumuşak güç” ve “akıllı güç” tartışmalarını gündeme getirmiştir. Güç yaşanan döneme, var olan aktörlere ve mevcut olaylara göre bu üç kavram arasında geçişkenlik ve değişim gösterebilir. Bir ülke dünya siyasetinde istediği hedeflere ulaşmak için askeri müdahaleyi, baskı ve dayatmayı içeren sert gücü kullanabileceği gibi; o ülkenin değerlerine hayran olan, onu örnek alan, refah seviyesine ve fırsatlarına özenen ülkelerin
kendisini izlemesiyle ulaşacağı yumuşak gücü de kullanabilir. Akıllı güç ise sert güç ile birlikte yumuşak gücün etkin biçimde kombine edilmesini esas alır.

   Nye ile Richard L. Armitage gibi önde gelen uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından geliştirilen“akıllı güç” kavramı; sert ve yumuşak gücün sadece birleşmesinden oluşmamakta, gücün uygulanacağı aktörün davranışlarına uyum sağlayacak şekilde önceden hazırlanmış bir zeminde ölçülü bir tepki öngörmektedir.10 Ayrıca koşullar, hedef, maliyet, zaman ve etkinlik sert ve yumuşak güç optimalinin belirlenmesine etki etmektedir. Uzmanlar sert gücün gerekliliğini vurgulayarak, bunun bir ülkenin yumuşak gücünün de garantisi olacağını belirtmekte ve akıllı güç kullanımına dikkat çekmektedir.

YUMUŞAK GÜÇ

Zaman ve mekana, uluslararası sitemin yapısındaki ve kurallardaki gelişime uygun olarak gücün anlamında da önemli değişimler yaşanmıştır. Geçmişte ve Soğuk Savaş sürecinde askeri güç ve yetenekler, en etkin güç olarak kabul edilirken, içinde bulunduğumuz bilgi ve iletişim çağında bu etkinlik kamuoyunu yönlendirebilme, ikna ve pazarlık yeteneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yumuşak güç kavramını literatüre kazandıran Nye’ye göre; küresel sistemin çok kutuplu yapısı, uluslararası örgütler ve medyanın artan etkisi sonucu askeri
kapasite geri planda kalmıştır. Asimetrik savaş yöntemlerinin üretilmesi ve klasik orduların etkinliğinin azalması sonucu çağımızda sert/kaba gücün önemini azaltmıştır. 11

Zorlama yerine işbirliğini öneren Nye, yumuşak gücü; “Eğer istediğim şeyi istemeni sağlayabilirsem, o zaman yapmak istediğim şeyi yapman için seni zorlamama gerek yoktur”12 şeklinde tanımlamıştır. Yumuşak güç, söz konusu devletin, kendi ulusal çıkarlarını, liderlik ettiği ülkelerin ulusal çıkarlarıyla örtüşecek bir biçimde sunabilme ve diğerlerini de hoşnut edecek bir biçimde uygulayabilme kapasitesi demektir.

İstenilen neticeleri elde etmek adına başkalarının güdülerini zorlamaktan ziyade onları cezbederek istediğini yaptırma kabiliyeti olan yumuşak güç; aktöre iliştirilmiş güç ve aktöre doğrudan bağlı olmayan güç kullanımı olarak ikiye ayrılır. Bir aktör onu cazibe merkezi haline getiren özellikleri ile doğrudan bir ülkenin kamuoyuna etki edebileceği gibi, uluslararası örgüt, kurum ve yapılar üzerinden de etki edebilir. Kurumsal çerçeve ve yapısal ilişkiler güç dengelerini değiştirebilir.13

Yumuşak gücün kullanımında birçok unsur karşımıza çıkmaktadır. Bunlar asker
sayısından ve yaptırım gücünden çok bir ülkenin ekonomik ve finansal kapasitesi, rekabet kabiliyeti, yaratıcı düşüncesi, insan kalitesi ve sosyal sermayesi, özgürlükleri, demokrasisi, refahı, tarihi birikimi, kültürel zenginliği, sanatı, sineması, mimarisi, müziği, eğitim sistemi,bilim ve teknoloji altyapısı, inovasyon kapasitesi, diplomatik becerisi ve kendini anlatabilme yeteneğinin toplamıdır. Bu unsurları bir araya getiren bir ülke, bir cazibe merkezi
haline gelir. Takip edilen, konuşulan, "hikâyesine kulak kabartılan" bir ülke olur.
Nye’nin geçmişte devletin medya ile kamuoyunu yönlendirebildiği; ama günümüzde bunun çift taraflı işlerlik kazandığını, kamuoyunun da devleti medya ile etkileyebileceğini belirtmektedir. Devletlerin yumuşak güç uygulamasında kamuoyuna nüfuz edebilmek için kullandığı kamu diplomasisi; "devletten-halka" ve "halktan-halka" iletişim olmak üzere iki ana çerçevede toplanmaktadır.14 Devlet-halk eksenindeki faaliyetler; devletin, izlediği politikaları, yaptığı faaliyetleri ve açılımları, resmi araçları ve kanalları kullanarak kamuya
anlatmasıdır. Halktan halka doğrudan iletişim faaliyetlerinde ise araştırma merkezleri, kamuoyu araştırma şirketleri, basın, kanaat önderleri, üniversiteler, mübadele programları, dernek ve vakıflar gibi devlet dışı sivil toplum örgütlerinin kullanılması esastır.

YUMUŞAK GÜÇ SAVAŞLARI

Soğuk Savaş döneminde askeri güç ve ekonomik güç kapasiteleri ön plana çıkmış ve bu kapasiteyi etkin olarak kullanan Batı Bloğu, Doğu Bloğu’nu pes ettirmişti. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, küreselleşme sonrası oluşan karşılıklı bağımlılık, iletişim yeteneklerindeki devrim niteliğinde yaşanan gelişmeler, sivil toplumun ve devlet dışı aktörlerin etkinliğinin artması uluslararası sistemde büyük çaplı değişimlere neden olmuştur. 

  Küresel ve bölgesel örgütlerin girişimleri ve uluslararası hukukta meydana gelen gelişmeler savaşı ve sert güç kullanımını büyük ölçüde sınırlamıştır.

Küresel güçlerin ulusal çıkarlarını elde etmek için alçak yoğunluklu çatışmalar
kapsamında terörü bir araç olarak kullanma durumu, 11 Eylül 2001’de terörün kendilerini de vurmasından sonra ortadan kalkmıştır. Uluslararası terör lanetlenmiş ve teröre destek veren devletler hedef haline getirilmiştir. Bu durum küresel güçlerin barış ortamında da küresel ve bölgesel sistemleri kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirebilmek ve ülkeleri yönlendirebilmek maksadıyla yumuşak gücün kullanımını esas alan stratejiler 15 geliştirmesine neden olmuştur. Bu stratejilerde yumuşak güç doğrudan ülkeleri yönlendirebilecek şekilde kullanılabileceği gibi; karşı tarafın direnmesi durumunda onun yumuşak gücüne darbe vurulması, yok edilmesi veya zayıflatılması maksadıyla da kullanılabilir. Böylesine bir durum yumuşak güç savaşlarını gündeme getirir.

Yumuşak güç savaşları çıkarları çelişen ülkelerin birbirlerinin yumuşak güçlerini yok etmek, zayıflatmak için kendi yumuşak güçlerini kullandıkları bir mücadeledir. Yumuşak güç savaşları bir ülkenin yumuşak gücünün hızlı bir gelişme göstererek küresel ve bölgesel güçlerin çıkarlarını tehdit etmesi durumunda da meydana gelebilir. Hele hele yumuşak gücü hızlı bir şekilde gelişen ülkenin politikaları küresel ve bölgesel güçleri hedef almaya veya
yumuşak gücüne zarar vermeye başlarsa yumuşak güç savaşlarının çıkması kaçınılmaz olur.

Hatta bu gelişme farklı devletleri tehdit ettiğinde bu devletler bir ittifak oluşturarak veya bir ittifak oluşturmadan ayrı ayrı, yumuşak gücü hızlı bir şekilde gelişen ülkeye karşı savaş açabilirler ve bu savaşı aynı anda uygulayabilirler.

   Bu savaşlarda karşı tarafın etkili olan yumuşak güç unsurları hedef alınmaktadır. Bu unsurlar içinde siyasi liderler, partiler, sivil toplum örgütleri, değerler, ideolojiler, tarihsel derinlik, kültürel yapı, insan kapasitesi, ekonomik gelişme, finansal sistemler, yaratıcı düşünce yeteneği ve o ülkeyi cazibe merkezi haline getiren diğer yetenek ve kabiliyetler bulunmaktadır. Ayrıca yumuşak gücün gelişmesine katkı sağlayan bölgesel ve uluslararası sistemin mevcut durumu da hedef alınabilir. Bu hedeflere yönelik stratejiler birbirleri ile
uyumlu ve koordineli bir şekilde uygulanır. Gerektiğinde sıcak bir çatışmaya neden olmayacak şekilde, sert gücün yumuşak güce olumlu etkisinden de faydalanılabilir.

Yumuşak güç savaşlarında belirlenen hedeflere yönelik şiddet içermeyen mücadele yöntemi esas alınır. Küreselleşme ve bilgi teknolojilerinden istifade edilerek uluslararası kamuoyu ve hedef ülke kamuoyları şekillendirilir. Ülke içindeki parçalanmış yapıdan ve kutuplaşmadan azami istifade edilir. Şiddet içermeyen mücadele karmaşık ve şiddetten daha farklı bir mücadele aracıdır. Mücadele toplum ve kurumlar tarafından psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasi araçların kullanılması yoluyla gerçekleştirilir. Bunlar protestolar, grevler,
direniş, boykot, itaatsizlik ve insan gücüdür. Bütün yönetimler ihtiyaç duydukları gücü toplumdan, kurumların işbirliğinden, boyun eğme ve itaat algısından almaktadırlar. Şiddetin aksine siyasi direniş, bu tür güç kaynaklarını kesmek için eşsiz bir öneme sahiptir. Siyasi direniş süresince şiddetten uzak durmak esas olmasına rağmen zaman zaman şiddet içeren mücadele yöntemi de benimsenebilir.16 Her iki teknik de mücadele içermesine karşın, bunu çok farklı araçlarla ve farklı sonuçlarla gerçekleştirirler.

Geçmişteki güdümlü siyasi direniş kampanyaları, grev ve kitlesel gösteriler gibi sadece bir veya iki yönteme dayanmaktaydı. Günümüzde direnişi gerektiği şekilde yoğunlaştırmak ve yaygınlaştırmak maksadıyla iki yüzden fazla şiddet içermeyen eylem türü bulunmaktadır. Bu yöntemler üç geniş kategoride sınıflandırılabilir: 

Birinci Kategoride protesto, ikna, direniş ve müdahaleler yer almaktadır. 
Bu kategoride barışçı protesto ve ikna yürüyüşleri, büyük meydanların işgali, oturma ve duran adam eylemleri, marşlar ve gece nöbetleri gibi sembolik
gösteriler yer almaktadır. 

İkinci Kategoride sivil itaatsizlik yöntemleri bulunmaktadır ve bu yöntemler sosyal, ekonomik ve politik olarak üç başlık altında toplanabilir. 
Bu kapsamda sosyal itaatsizlik yöntemlerine başvurulabileceği gibi, boykotları ve grevleri de içeren ekonomik itaatsizlik yöntemlerine veya politik itaatsizlik uygulamalarına başvurulabilir.

Üçüncü Kategori içinde hızlı ve barışçıl işgal, paralel hükümet gibi psikolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik, politik yöntemlerle barışçıl müdahaleler yer almaktadır.17

Eğitimli siviller tarafından oluşturulacak akılcı strateji ve uygun taktiklerle bu
yöntemlerin geniş ölçekli, yaygın ve ısrarlı olarak uygulanması ülke yönetimleri için ciddi problemler oluşturur. Siyasi liderlerin toplumda rahatsızlık yaratan davranış kalıpları ve uygulamaları liderin hassasiyetleri olarak değerlendirilir ve istismar edilmeye çalışılır. Bilgi teknolojileri ve medya etkin şekilde kullanılarak liderlerin diktatör olarak algılanması için imajlar ve propagandalar yaygın bir şekilde gerçekleştirilir. Özgürlük adına gerçekleştirilen eylemler ve direnişler ile liderin karizması ve otoritesi aşındırılır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

19 Aralık 2019 Perşembe

TERÖRİZM: TANIM SORUNU

TERÖRİZM: TANIM SORUNU 




GİRİŞ 

Dünya dengelerinin değişmesi ve uluslararası ilişkilerdeki mevcut farklılaşmalar sonucunda sıcak savaşlar yerini soğuk savaş yöntemlerine bırakmıştır. “Soğuk savaş”, bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve SSCB arasında, başta savunma olmak üzere, siyaset, ekonomi ve teknoloji alanlarında gözlemlenen rekabete verilen genel addır. Soğuk savaş dönemi 1945 Yalta Konferansı ile başlayıp, 1990’da Varşova Paktının dağılması ile son bulmuştur. Bu sürecin nedeni, SSCB'nin doğuda güçlenerek komünizmi yaymak istemesi ve bir diğer yandan ABD'nin savaş sonrasında küresel politikada başat konuma geçmek istemesidir. 

Kısacası uluslararası politikada ABD ve SSCB'nin hegemonya kurma mücadelesi dir. Soğuk savaşın bir vazgeçilmez unsuru olarak ortaya çıkan psikolojik savaş, beraberinde, düşük yoğunluktaki çatışmaları (“low intensity conflicts”) gündeme getirmiştir. “Terörizm”, düşük yoğunlukta çatışma stratejisinin önemli bir unsurudur. Bu incelemede, işte bu bağlamda, terör ve terörizm kavramları ele alınacaktır. 

TERÖRİZM: TANIM SORUNU 

Uluslararası sistemde devletlerin ya da sivil toplum kuruluşlarının teröre karşı bakış açıları değişiklik göstermektedir. Bu sebeple üzerinde kesin olarak hemfikir olunan bir terör tanımı yapılamamaktadır. Bu da beraberinde, bir eylemin neye ya da kime göre terör sayılacağı sorununu ortaya çıkarmıştır. Keza bir örgütün ya da kişinin yapmış olduğu bir eylemden dolayı bir tarafça kahraman, diğer bir tabirle özgürlük savaşçısı, diğer bir tarafça ise o ülke yasalarına göre affedilmez bir suçlu olduğu ikilemi, terörün tanımını güçleştiren temel bir etkendir. “Terör” kavramı Türkçeye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiştir. Latincede, “korkudan titreme” veya “titremeye sebep olma” anlamına gelmektedir. Uygulamada, yanlış olarak, “şiddet eylemi” ve hatta “anarşi” söylemleriyle de karşımıza çıkmaktadır. 

İNCE AYIRIM: TERÖR –TERÖRİZM 

Terör kavramı, “Bir devlet veya devlet olmayan aktörün şiddet tekniklerini kullanarak siyasal amaçlarını elde etme ile ilgili faaliyetler” şeklinde tanımlanabilir.” 1 “Terörizm” ise, “siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör içeren bir strateji anlayışıdır.” 
Dolayısıyla terörizm denildiğinde terör eylemlerinin sürekli ve sistemli bir biçimde uygulanması anlaşılmaktadır. “Şiddet, terör ve terörist faaliyetlerin en belirgin unsuru” olmaktadır.” 2 


Tarih boyunca terörü kendine göre siyasi bir araç olarak yorumlayan ve uygulayan birçok diktatör olmuştur. Örneğin Lenin’e göre, “Terörün amacı, [insanlara] dehşet salmak ve onları arzulanan bir davranış biçimine yöneltmektir.” Hitler’e göre, “Akla karşı terör ve zordan daha kolay zafer kazanan ikinci bir şey yoktur.” Kaddafi’ye göre, “Tek bir Arap'ın 300 Amerikalıyı öldürerek Amerika'nın Lübnan'dan kovuluşunu hazırlamasının sunduğu ders şudur: Muntazam ordulara her zaman güvenilmeyebilir ama silahlı bir halk hiçbir zaman yenilmez.’’ 

Terörizmin tanımı konusunda bir çok girişim söz konusu olmuştur. Bunlardan bir tanesi de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında devam eden ancak henüz sonuçlanmamış bulunan, terörizmin kapsamlı tanımına ilişkin sözleşme taslağıdır. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca terörizm, “…dünyamızı tehdit eden ve mutlaka mücadele edilmesi gereken küresel bir sorun olarak nitelendirilmektedir. BM, bu bağlamda, yıllardır üye devletlerinin bu belayı ortadan kaldırmalarına yardım etmek amacıyla somut adımlar atmaya çalışıyor. Birleşmiş Milletler Küresel Terörle Mücadele Stratejisi (2006), atılan bu adımları somut bir eylem planı haline getirerek daha da güçlendirmiş ve geliştirmiş bulunuyor. Birleşmiş Milletler’in terörizmle mücadele çabaları, 2006 yılında üye devletlerce kabul edilen bu küresel strateji çerçevesinde yönetiliyor.” 3 

TÜRK CEZA HUKUKUNDA DURUM 

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa göre, “Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.” 

Kanuna göre “örgüt”, iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle, teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi kapsamaktadır. Buradaki tanım çok geniş kapsamlı bulunmakta ve eleştirilmektedir. 4 

TERÖRÜN AMACI 

Genellikle terör örgütlerinin öncelikli amacı propaganda yaparak davalarının varlığını gündeme taşımaktır. Nihai amaç ise –en kötü senaryo bağlamında- terör eylemlerini kitle hareketine dönüştürerek, devlete karşı bir isyan oluşturmaktır. 5 Dolaylı askeri saldırının bir aracı olarak da kullanılabilen terör örgütleri, daha çok demokratik ve / veya ekonomik açıdan fazlaca gelişmemiş ülkelerde ortaya çıkmakta, bu ülkelerdeki siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarı bozarak halkın devletine olan güvenini sarsmaya çalışmaktadır. Bu süreçte, ekonomik kalkınmaya harcanacak olan mali kaynağın güvenlik ve terörle mücadeleye harcanması, devletin güvenliğe yönelik harcamalarının artması, ulusal kaynakların ortak çıkarlara yönelik kullanımını engelleyebilmektedir. 

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TEMEL HEDEFLERİ 

Terör örgütlerinin temel hedefleri, kendi siyasi-sosyo-kültürel amaçları çerçevesinde toplumun sosyal ve kültürel farklılıklarını inanç veya etnik yapı üzerinden etkilemeye çalışarak hükümet politikalarını değiştirmek veya etkilemektir. Siyasal yönden bir başka amaç, hedef alınan ülkenin iktidarını ele geçirmek veya yeni bir rejim kurmak olabilir. 

Terör örgütlerinin temel hedefleri şu şekilde sıralanabilir: 

“1. Çoğunluğun tercihine dayanan otoriteleri etkisiz bırakmak, azınlık otoritesini zorla onun yerine geçirmek. 

2. Yerleşik yasal sisteme göre yargılanıp, tutuklanmış kişilerin serbest bırakılmasını isteyerek, yasal sistemi çözmek, etkisizleştirmek. 

3. Demokratik yönetim ve kurumları hiçe sayarak, kaba kuvveti toplum hayatında geçerli kılarak, kamu düzenini ve güvenliğini bozmak. 

4. İnsan sevgisinden, demokratik uygulamalardan ve toplumsal uzlaşmadan soyutlanmış bir düzeni geçerli kılarak, zorbalığa ve kaba güce dayalı bir devlet ve toplum düzeni oluşturmak. 
Küresel amaç güden terör örgütleri, bunu uluslararası düzene de hâkim kılmak istemektedirler.”6 

TERÖR: SEBEPLER 

Terörün ortaya çıkmasında birçok etken sıralanabilir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: 

1. Ekonomik şartlar: Ekonomik olarak geçim sıkıntısı içerisinde bulunan insan topluluklarının mevcut yapısını incelediğimizde terör örgütlerinin faaliyet ve eylemlerini toplumda daha çok bu kesim insanların desteklediği söylenebilir. Ekonomik bağlamda, gelir dağılımının adil olmadığı ülkelerde insanların terör örgütleri tarafından inandırılma - kandırılma riskinin diğer bireylere oranla daha fazla olduğu göze çarpmaktadır. 

Terörün sadece dine ya da ideolojik inanca bağlanması oldukça yanlıştır. Teknoloji ve ekonomi alanlarındaki gelişmeler toplumun yapısında birçok olumlu sonuçlar doğurmakla birlikte diğer bir yandan da toplumun bazı kesimleri arasında uyumsuzluğa, ekonomik eşitsizliğe neden olabilmektedir. “Öyle ki, teknolojinin ilerlemesine paralel olarak, işgücünün yerini makine alabilir ve daha verimli yöntemlere geçilebilir. Özellikle azgelişmiş ülkelerde sermaye birikimi arttıkça, bu birikimin getirdiği yeni üretim tekniklerinin eski üretim tekniklerinden daha çok sermaye-yoğun olduğu uygulamada görülmektedir. Öte yandan yeni üretim tekniklerinde belli bir sermaye miktarı eskisinden daha az işgücü kullanımını gerektirdiğinden, işsizliği daha da  artırabilmektedir. Yani, teknolojik ilerleme eskiden iş sahibi olan ya da öyle görünen kişilerin birer açık işsiz haline gelmesine neden olmaktadır. Bu durum, tüm ülkelerde görülmekle birlikte, az gelişmiş ülkelerde söz konusu durum daha yoğun yaşanmaktadır.” 7 

2. Diğer eşitsizlikler: Eşitsizlik – ayırımcılık, pek çok ülkenin en başta gelen sorunları arasındadır. “Dünya nüfusuna baktığımızda, bu nüfusun yüzde 1’lik bir kısmının, dünya ekonomisinin yarısını yönettiğini görmekteyiz. Bunun sonucunda dünya üzerinde belli bir kısım azınlığın ekonomik olarak yükseldiğini geriye kalan büyük bir çoğunluğun ise ekonomik olarak güçlüklere maruz kaldığını görmekteyiz.” 8 

3. Öğretim ve eğitim sisteminin geriliği: Öğretim ve eğitim, insanların toplum içerisinde nasıl davranması gerektiği hakkında bilgi sahibi olmasını kolaylaştıran ve ona bu yönde yardımcı olmaya çalışılan bir süreçtir. İnsan bilincinin gelişmesine de katkı sağlayan bu süreç, insanın pratik olarak düşünmesini sağlamakta ve bununla beraber neyin kendisine en fazla fayda sağlayacağı hakkında akıl yürütebilmesini kolaylaştırmaktadır. İşte bu yüzden, terör örgütlerinin örgüte militan kazanırken izlediği yollardan biri de eğitim sisteminin önünü tıkamak ve toplumu eğitimsiz bırakmaktır. Ana amaç insanların düşünme yeteneğini önlemektir. Eğitimsiz bir toplumun kandırılması, diğer toplumlara oranla daha kolaydır. 

4. Kötü yönetimler: “İktidar” kavramı, yönetme gücüne sahip kişi ya da kişiler anlamına gelmektedir. Her ülkede, iyi ya da kötü, bir yönetim düzeni bulunmaktadır. Ancak bazen bu yönetim düzenleri toplumun tamamına bekledikleri faydayı sağlayamamaktadır. Toplumdaki tüm insanları memnun etmenin giderek zorlaştığı bir dönemde, iktidarların da halkın istek ve 
ihtiyaçlarına cevap verememesiyle ülke içerisinde yer yer iç güvenlik sorunları çıkabilmektedir. 

Bu durum, mevcut yönetimlerin gücünü ve konumunu zayıflatmakla birlikte, terör örgütleri için de uygun bir durum sağlamaktadır. 

TERÖRÜN FİNANSAL KAYNAKLARI 

Terör örgütleri finansal kaynaklarını genellikle yasa dışı yollardan veya yabancı ülkelerden – servislerden sağlamaktadırlar. Bu örgütler ayrıca çeşitli yasal veya yasal olmayan yollardan çeşitli ticari faaliyette bulunmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı şöyle belirtilebilir: 

1) Uyuşturucu Kaçakçılığı: Terör örgütlerinin ana mali kaynakları arasında ilk sırayı genellikle uyuşturucu kaçakçılığı almaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığı, dünya üzerinde en büyük pazarlardan birini kapsayan yasa dışı bir faaliyettir. “Getirisi çok yüksek, nakliyesi kolay, alıcısı bol, talep elastikiyeti sert, tedavüldeki değerli para karşılığı takası mümkün, üretimi zahmetsiz, pazarlama ağı kolay bir mal olan uyuşturucu terör örgütleri için önemli bir gelir kaynağıdır.” 9 

2) İnsan Ticareti / Kaçakçılığı: Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesine göre, “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan bir yabancının ülkeye sokulmasına veya ülkede kalmasına imkân sağlanması ile birlikte Türk vatandaşlarının ya da yabancıların yurt dışına çıkmasına imkân sağlanması” şekillerinde gerçekleşen bir suçtur.”10 

3) Para karşılığında serbest bırakılmak üzere kaçırılan şahıslar için istenilen fidye de finansal kaynağın bir diğer türüdür. 

4) Haraç: Gerek şahıslardan gerekse kurumlardan, gönüllü, zorla veya tehditle alınan paralardır. 

5) Dış mali destek: Yabancı ülke, kurum ve kuruluşlarından sağlanan parasal destektir. 

6) Silah Kaçakçılığı: Silah kaçakçılığı bir ülkeden başka bir ülkeye silah, mermi ya da patlayıcı maddelerin satılması ve / veya taşınması eylemleridir. Milli ve milletlerarası güvenliği yakından ilgilendiren bu konu, sıkı koşullara ve denetime tabidir. Ülke devletinin geniş izin, takdir ve denetim yetkileri vardır. 

Dünya genelinde, silah ihracatında önemli bir artış söz konusu olmuştur. Nitekim “Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) uluslararası silah ticareti raporunda Türkiye'nin küresel silah ithalatı sıralamasında altıncı sırada yer aldığını görmekteyiz. Son beş yıl içinde Orta Doğu'da, Türkiye ile İran arasındaki bölgede ağır silah satışı yüzde 61 oranında arttı.’’11 Bunun sebebi olarak da Suriye'de başlayan iç savaş ve buraya komşu ülkelerdeki iç karışıklar ve çatışmalar gösterilmektedir. En kârlı işlerden biri olan silah ticareti, 
yasa dışı bağlamda, terör örgütlerinin de ilgi alanındadır ve silah kaçakçılığı önemli gelir kaynakları arasındadır. 

TERÖRİZM: SINIFLANDIRILMASI 

1. Ulusal Terör (Ülke İçi Terör): 

“Devletin ülkesi içinde meydana gelen, dış kaynaklı hiçbir terör örgütü ile işbirliği içinde bulunmadan gerçekleştirilen ve başka bir devletin veya şahsın menfaatini veya zararını hedef 
almayan eylemlerdir. Devletin hukuki düzenini hedef almaktadır.” 12 

2. Devlet Terörü: 

“Bir devletin kendi ülke sınırları içinde kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı sistematik şiddet eylemleridir ve aynı zamanda devlet aktörleri tarafından İnsan Hakları Hukuku ihlali içinde gerçekleştirilen kapsamlı, yaygın, sistematik şiddet kullanımıdır.” 13 

Devlet terörüne örnek olarak dört türlü devlet desteğinden bahsedilmektedir. Bunlar: 

a. “Devlet Girişimi: Bir devlet, geleneksel savaş yöntemleriyle elde edemeyeceği stratejik avantajları sağlamak maksadıyla uluslararası terörizmi bir mücadele aracı olarak doğrudan kullanabilir. Bunu, resmi kurumları ve personeli ile yaparsa, girişimine ‘Devlet Terörizmi’ adı verilir. Bu tür terörizm, savaşın başka yöntemlerle sürdürülmesi olarak tanımlanabilir. 

b. Devlet Desteği: Bir devlet, doğrudan veya resmen terörist girişimlerde bulunmaktan kaçınabilir. Ancak, amaçlarını sağlamak için terörist örgütlere para, eğitim, silah, patlayıcı, kritik malzeme, istihbari bilgi, saklanma yeri, iletişim olanağı, seyahat belgeleri (pasaport) veya diğer türde lojistik destekler verebilir. 

c. Devlet Hoşgörüsü: Eğer devletler, topraklarında terörist örgütler olduğunu bilirler, onları desteklememelerine karşın bu örgütleri dağıtmak için harekete geçmezlerse, hoşgörüden söz edilebilir. Ev sahibi devletin hoşgörüsünden yararlanan terörist örgütlerin, kendilerine yetecek kaynakları olabileceği gibi, bir başka devletin desteğinden de yararlanabilirler. Ev sahibi devlet ile aralarında oluşan yazılı olmayan bir anlaşma gereği, eylemlerini yuvalandıkları ülkede değil, başka -hedef- ülkelerde gerçekleştirirler. 

d. Devlet Zaafı: Bu örnekte, devlet, sınırları içindeki uluslararası teröristlere gözlerini yummak istemez ama ya kolluk ve askeri güçlerinin yetersizliğinden ya da teknolojik geriliğinden ötürü onlarla etkin biçimde mücadele edemez, ancak, sorumluluğu sürer. Bu durumda, zaaf halindeki devlet, daha güçlü bir devleti yardımına çağırabilir. 1977’de Mogadişu’da meydana gelen uçak kaçırma eyleminde Somali Hükümeti, Batı Alman Hükümetinden yardım istemişti.” 14 

Bir başka kaynakta ise devlet terörü, “siyasal otoritenin mevcut devlet politikası ve yönetim modelinin takip ettiği esasları, bu maksatla alınan kararları, kendi kamuoyuna, baskı yolu ile benimsetmek, bu kararlara karşı gelen toplum kesimlerini de zorla bastırabilmek için, ‘terörizmin’ bir maşa olarak kullanılması” şeklinde tanımlanarak, devlet destekli terörizm şu şekilde beş ayrı gruba tabi tutulmaktadır: 

. Doğrudan Destek, 
. Dolaylı Destek, 
. Düşmana Destek, (Önceden düşman ilan edilmiş olan devlete aynı amaçlar ve çıkarlar doğrultusunda destek olmak.) 
. Pasif Destek, 
. Ev Sahibi Ülke Desteği. 15 


3. Etnik Terör: 

“Etnik terör, genellikle, bir etnik gruba mensup kişilerin terör örgütlerinde ya da eylemlerinde çoğunlukla yer aldıkları terör türüdür. Etnik nitelikli terör eylemlerine “milliyetçi” terör de denmektedir. Fakat etniklik ile milliyetçilik aynı anlama gelen iki kavram değildir. Etnik kökene dayanan terör eylemleri daha çok kendini hak talebi ya da talebi elde etmek için silahlı mücadeleden başka yol ve yöntem kalmadığına inanan ya da öyle olduğu kabul edilen bir durumda kendini göstermektedir. Etnik nitelikli terör içerisinde, alt grup olarak, ırkçılığın, inancın, gelenek ve göreneklerin dayanak oluşturduğu terör eylemlerine rastlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, etniklik geniş bir alanı kapsayan bir kavramdır. Son olarak şunu ifade edebiliriz ki, etniklik terör olarak kendini egemen gücün baskısı altında görürse gösterir. Buna ek olarak neyin etnik olduğunun da bilinmesi ve her farklı etnik yapıdaki eylemlerin terör olarak 
nitelendirilmemesi ülke bütünlüğü açısından zaruridir.” 16 

4. Dinsel Terör: 

Dini temelli olarak insanların belli bir coğrafyada hâkimiyetlerini kurmak ya da genişletmek adına yapmış oldukları silahlı mücadelelerdir. Dinsel terörde kişiler herhangi bir cemaat ya da dini bir topluluğa mensup kişilerden oluşmaktadır. “Din” ve “terör” kavramlarının bir arada telaffuz edilmesi ve gerçekten yapılan eylemlerin niteliği “dinin terörü beslediği” şeklindeki kanaatleri güçlendirse de, bunun “beslemek” ya da “desteklemekten” çok “dinin bir siyaset aracı olarak kullanılması” şeklinde anlaşılması daha doğru olacaktır. Kısaca dinî motifli 
terörün, dinin terörü desteklemesi veya beslemesinden ziyade, bir dine mensup kişi veya grupların yaptıkları zulme meşruiyet kazandırmak için dini kullanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Çünkü genel kabul gören görüş, dinlerin toplumda terör ortamının oluşmasına destek vermekten ziyade birleştiricilik rolü oynadığı görüşüdür. Bunun yanı sıra “din ve onun oluşturduğu kurumlar, insanları birleştirme rolü oynamalarına rağmen bazen ve daha keskin olarak ayrıştırıcı, çatıştırıcı bir işlevle de karşımıza çıkabilmektedir. 

Bu ayrıştırıcı yön, hayatın her yanında kendini hissettirebilir. Ekonomik açıdan, örneğin aynı dine inananların alacakları eşyada dindaşı olan satıcıyı tercih ettiği gözlenmektedir. Komşuluk, arkadaşlık vb. sosyal ilişkilerde de insanların mensup oldukları din ya da dini cemaat belirleyici olmakta, ötekine karşı bir cephe oluşturmaktadır. İçerisinde birden fazla dinin yaşandığı toplumlarda her bir din, kendi mensupları arasında önemli bir kaynaşma aracı olurken, diğer dine, mezhebe ya da dini cemaate mensuplara karşı bir cepheleşmeyi de beraberinde getirmektedir.’’ Dolayısıyla “dinî terör” yerine “dinî motifli terör” demek daha doğru olacaktır. Bu kavramı da “dinin motive ettiği” (religiously motivated) anlamında değil, “dinî görünümlü” (religiously appeared) terör anlamında kullanmaktayız. 

Belki iki anlamı da içermesi amacıyla “dinden beslenmiş gibi görünen terör” şeklinde de kavramlaştırılabilir.” 17 Oluşumun ana amacı insanlar arasındaki 
ilişkileri ötekileştirerek bir “biz ve bizden olmayanlar” şeklinde ayırmaktır. Yapmış oldukları tüm eylemlerin doğruluğunu kökten kabul etmiş olan bu terör örgütleri başkalarının yapmış oldukları eylemleri ise sapkınlık olarak nitelendirmektedirler. 
Kendilerine daha çok gelişmiş ülkeleri hedef olarak alan bu örgütler farklı inanç ve yaşayış tarzlarını kesinlikle reddetmekte ve bu yönde her türlü terör eylemlerini çekinmeden gerçekleştirmektedir. Bu durum batılı devletler tarafından dinî gruplara karşı bir ön yargının oluşmasına sebep olmuş bir durumdadır. Bu konuya en güzel örneği ise 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında, ABD ve diğer Batılı güçlerin bu gruplara karşı almış oldukları önlemler oluşturmaktadır. Ancak böyle bir tutumun tüm dini gruplara karşı sergilenmesi doğru değildir. 

5. Siber Terör: 

Gelişmekte olan teknoloji ile birlikte yeni terör yöntemlerinin - eylemlerinin de buna paralel olarak gelişmekte olduğunu söylemek mümkündür. Terör örgütleri saha çalışmalarından ziyade artık kendi kabuğu içerisinde öncelerine göre bir hayli değişik yöntemlere başvurarak eylemlerini sürdürmeye devam etmektedir. Maddi ve insani güç yönünden daha az masraflı olan bu eylemlere genel olarak siber terör adı verilmektedir. 

 “Siber terörizm, siyasi ve sosyal mercilere ve kişilere gözdağı vermek, baskı oluşturmak maksadıyla resmi birimlerin bilgisayarlarına, network sistemlerine, bilgi ve veri tabanlarına yapılan yasadışı tehdit ve zarar verici saldırılardır. Daha da ötesi, bir saldırının siber terörizm olarak tanımlanması için bireye ya da mala karşı şiddet içermesi gerekmektedir. En azından “korku yaratacak kadar hasara” yol açmalıdır. Siber terör ölümcül olan ya da fiziki hasara yol açan, şiddetli ekonomik kayba neden olan saldırılar olarak örneklenebilir.” 18 

SONUÇ 

Milli ve milletlerarası güvenlik bağlamında terör – terörizm önemli bir sorundur. Terör örgütlerinin en belirgin özelliği şiddettir. Terör örgütleri şiddet yoluyla halk arasında korku ve endişe yayarak hükümetlerin politikalarını etkilemeye çalışırlar. Genel olarak terörist gruplar dünyanın hemen her tarafında farklı amaç ve istekleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedirler. 

Devletlerin kalkınabilmesi ve terörizm tehdidini ortadan kaldırabilmeleri için; öncelikli olarak terör örgütlerinin insani kaynağını oluşturan gençlerimizi korumak adına ülkedeki öğretim ve eğitim sisteminin iyileştirilmesiyle toplumdaki bilincin artırılması gerekmektedir. Bununla birlikte ülkedeki eşitsizliğin minimize edilmesi yolunda çeşitli önlemler alınmalıdır. 

Biliyoruz ki terör örgütleri propagandalarında genellikle eşitsizliği ön plana çıkartarak buradan kendilerine göre bir malzeme çıkarmayı amaçlamaktadır. 

Eşitsizliğin önlenmesi ise ekonomik istihdamın sağlanmasına bağlıdır. Ekonomik olarak istihdam devletin sanayi yatırımlarının artırılması ve buna bağlı olarak yeni iş sahalarının açılmasıyla mümkün olacaktır. Bu da beraberinde toplumun gelir seviyesini yükseltecek ve yaşam şartlarını artıracaktır. 

Devletlerin ekonomik olarak gelişmesi yabancı sermayenin ülkeye girişi ile sağlanabilir. Yabancı yatırımcı öncelikli olarak yatırım yapmak istediği ülkenin güvenli olup olmamasına bakar. Bu nedenle devlet ülkesinin güvenli ve huzurlu olduğu hissini yatırımcılara hissettirebilmesi gerekmektedir. 

Bunu yaparken de birçok iletişim ve sosyal medya olanağından faydalanılabilir. Tüm bunların yanı sıra devletler terör örgütlerinin açık propaganda malzemesi olabilecek siyasi, sosyal ve hukuksal konular başta olmak üzere mevcut durumlarını iyileştirmelidirler. Bununla beraber insan hakları, demokrasi gibi milletlerarası kabul görmüş değerlere daha yakın düzenlemeler yapılmalıdır. İşte tüm bunların sağlanması terör örgütlerinin işini zora sokacak ve hayat sahalarını daraltacak, faaliyetlerini sonlandırmalarına neden olacaktır. 



KAYNAKÇA 


MAKALELER 

PLANO, Jack C. ve OLTON. Roy, (1988), The International Relations Dictionary, Fourth Edition, Longman, Santa Barbara. 

BAŞEREN, S, (1994-95), “Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele”, Avrasya Dosyası, c. 1, no. 4, s. 164-165. 

Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Tarih: 26 Eylül 2004 

Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, s:143 

BOZDAĞLIOĞLU, E. Yasemin Uyar (2008). “Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle 
Mücadele Politikaları”, Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s.48-49. 

Ahmet Hamdi Topal, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet kullanma 
Yetkisi, TC Ankara Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, Ankara, 2004,s: 45 

Ahmet Hamdi Topal, agm, s: 68 

Mesut Hakkı Çaşın “Uluslararası Terörizm” Nobel Yayınları s: 554 

Sertaç Hami BAŞEREN: “ Terörizmin Ulaştığı Boyutlar, Bu Durumun Türkiye’nin Güvenliğine 
Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler” ,s:12-15; Bekir ÇINAR Devlet Güvenliği, İstihbarat Ve 
Terör .(Ankara:Sam Yayınları,1997),s:245 

“DİNÎ MOTİFLİ TERÖR” KAVRAMI AYDIN, Ahmet Hamdi-TÜRKOĞLU, Mehmet Emin/ TÜRKİYE s: 164 

INTERNET 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN TERÖRLE MÜCADELESİ TERÖRLE MÜCADELE EYLEM 
PLANI/ BM Enformasyon Merkezi/ ANKARA http://www.unicankara.org.tr/tr/birlesmis-
milletlerin-terorle-mucadelesi-terorle-mucadele-eylem-plani/ 

Terörün Amaçlarıı/ Terör Örgütleri.com /http://www.terororgutleri.com/terorun-amaclari/ 
Dünya Gazetesi/ 
http://www.dunya.com/dunya/global-ekonomi/62-kisi-dunyanin-yarisindan-
zengin-287649h.htm 

T.C Maliye Bakanlığı MALİ SUÇLARI ARAŞTIRMA KURULU/Terörün Finansal Kaynakları 

/http://www.masak.gov.tr/tr/content/terorun-finans-kaynaklari/72 

Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesi/ https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html 

BBC TÜRKÇE HABER / http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160222_sipri_rapor 

Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/457/5195.pdf 

SİBER TERÖRİZM/ TASAM Genel Müdürü Atilla SANDIKLI ve Uzman Yardımcısı Gökhan YİVCİGER / 
http://www.tasam.org/files/pdf/raporlar/siber_teror__639c0ad9-f639-4c64-9220-3bbc07f81993.pdf 


DİPNOTLAR;

1 PLANO, Jack C. ve OLTON. Roy, (1988), The International Relations Dictionary, Fourth Edition, Longman, Santa Barbara. 
2 BAŞEREN, S, (1994-95), “Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele”, Avrasya Dosyası, c. 1, no. 4, s. 164-165. 
3 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN TERÖRLE MÜCADELESİ TERÖRLE MÜCADELE EYLEM PLANI/ BM 
   Enformasyon Merkezi/ ANKARA http://www.unicankara.org.tr/tr/birlesmis-milletlerin-terorle-mucadelesi-terorle-mucadele-eylem-plani/ 
4 Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Tarih: 26 Eylül 2004 
5 Terörün Amaçları/Terör Örgütleri.com/http://www.terororgutleri.com/terorun-amaclari/ 
6 Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, s:143. 
7 BOZDAĞLIOĞLU, E. Yasemin Uyar (2008). “Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle Mücadele Politikaları”, Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s.48-49. 
8 Dünya Gazetesi/ http://www.dunya.com/dunya/global-ekonomi/62-kisi-dunyanin-yarisindan-zengin-287649h.htm 
9 T.C Maliye Bakanlığı MALİ SUÇLARI ARAŞTIRMA KURULU/Terörün Finansal Kaynakları 
/http://www.masak.gov.tr/tr/content/terorun-finans-kaynaklari/72 
10 Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesi/ https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html 
11 BBC TÜRKÇE HABER / http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160222_sipri_rapor 
12 Ahmet Hamdi Topal, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet kullanma Yetkisi, TC Ankara Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, Ankara, 2004,s: 45 
13 Ahmet Hamdi Topal, agm, s: 68 
14 Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/457/5195.pdf 
15 Mesut Hakkı Çaşın “Uluslararası Terörizm” Nobel Yayınları s: 554 
16 Sertaç Hami BAŞEREN: “ Terörizmin Ulaştığı Boyutlar, Bu Durumun Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler” ,s:12-15; Bekir ÇINAR Devlet Güvenliği, İstihbarat Ve Terör .(Ankara:Sam Yayınları,1997),s:245 
17 “ DİNÎ MOTİFLİ TERÖR” KAVRAMI AYDIN, Ahmet Hamdi-TÜRKOĞLU, Mehmet Emin/ TÜRKİYE s: 164 
18 SİBER TERÖRİZM/ TASAM Genel Müdürü Atilla SANDIKLI ve Uzman Yardımcısı Gökhan YİVCİGER / 
http://www.tasam.org/files/pdf/raporlar/siber_teror__639c0ad9-f639-4c64-9220-3bbc07f81993.pdf 



http://docplayer.biz.tr/34946766-Terorizm-tanim-sorunu.html


***