Türkiye Düşer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye Düşer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ekim 2017 Pazar

Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği, Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer! BÖLÜM 2


Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği, Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer! BÖLÜM 2


Kerkük Kalesini Kürtler mi yaptı?
Sözde bazı Kürt araştırmacı, yazar ve çizerleri Kerkük’ü hayal edilen Kürt devletinin sınırları içine almak için türlü yalan ve uydurma belgelerle insanları yanıltıyorlar. Bu sözde Kürt Araştırmacıları: “Bu bölgede yaşayan Kürtlerin bağımsız devletleri, imparatorlukları, devletçikleri ve emirlikleri olmuştur… Irak kuzeyinin kalesiyle meşhur olan şehri Kerkük´tür” diyorlar.
Kürtlerin küçük ve dağınık beylikler kurduklarını kabul etmek mümkündür. Ancak, devletler, hatta imparatorluklar kurduklarını iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu devletler ve imparatorluklar ne zaman ve nerede kurulmuştur; adları nedir; hükümdarları kimlerdir, hiç belli değildir [23].
Zira tarihsizler, yapay geçmiş yaratmaya çalışıyorlar. Kürt siyasetçileri, tarihçileri ve aydınları bir dala tutunmak ve yeni bir tarih yaratmak istiyorlar ama tarihi dayanakları yok ve iddialarını da hiçbir tarihi kaynak doğrulamıyor. Yapabildikleri tek şey, başka milletlerin tarihi şahsiyetlerini ve kültürel varlıklarını kendilerine mâl etmeye çalışmak. Yarın da Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularının Kürtlerin olduğunu söylerlerse kimse şaşmasın.
Yoksa Kerkük Kalesini Kürtler mi yaptı?! Kerkük´te diktikleri, tarihi değeri olan bir mimari eserleri var mı? Bir tane yoktur ama bu hayalperestler utanmadan Kerkük’ün tarihi ve coğrafi olarak Kürt şehridir derler!
Bir Ortadoğu uzmanı olan David McDowall Modern Kürt Tarihi isimli kitabında diyor ki:  Az sayıda Kürt, 1958 gibi yakın bir tarihten bu yana daha büyük bir Türkmen nüfusa sahip olmasına rağmen, bugün bile Kerkük şehrinin kendilerinin olduğunu öne sürecektir”[24].
Bugün Türkmen şehri Kerkük, Kürt şehri olarak gösterilmek istenmekte ve yapılması düşünülen referandumda petrol zengini Kerkük’ün Kürt bölgesine dâhil edilmesi hedeflenmektedir. Kerkük’ün bir oldubitti ile Kürt bölgesine dâhil edilmesi halinde ise Türkiye, İran, Suriye ve diğer bölge ülkelerinin güvenliğini tehdit teşkil edeceği gibi bölge bir kaosa sürüklenecektir.
Kürtlerin Kerkük Politikası
Irak’taki Kürt grupların Kerkük politikasını anlayabilmek için söz konusu grupların medya ve yetkililerinin tutumlarına değinmek gerekiyor. Genel olarak Irak Kürtleri, Kerkük’ün Kürt bölgesinin bir parçası olduğunu iddia edegelmişlerdir.
Onların ifadelerine göre Kerkük, Irak Devleti’ne ait bir şehir değildir; bu kent zorla Irak’a ilhak edilmiştir. Güya Kürtlerin ataları tarafından kurulan Kerkük (Kürtlerin Kerkük’te bir tane dahi tarihi eserleri yoktur), Irak Kürtlerinin başkenti olmalıdır. Sözde Kerkük’te yaşayan Türkmenleri ise azınlık konumundadırlar. Kerkük olmadan Kürt Devleti kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Kuracakları devleti yaşatabilmek için bölgenin kalbi tüm hayat damarlarına mutlaka sahip olmak gerekiyor.
Bunun bilincinde olan Kürtler, Kerkük’ü ele geçirmek, Kerkük’ü Kürtleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kerkük konusunda planlarını uygulayabilmek için bölgenin ezici bir çoğunlukla hâkim unsuru olan Türkmenleri etkisiz hale getirmek gerekliliğinin farkındalar. Bu nedenle Türkmenlerin hiçbir siyasal hakka sahip olamamaları için efendilerinin önlerine koyduğu planı harfi harfine uygulamaya çalışıyorlar. Kürtlerin, Kerkük ile ilgili Türkmenlere yönelik izledikleri politikanın argümanları, Irak hükümetlerinin geçmişte uyguladıklarının adeta tıpatıp benzerleri. Saddam Hüseyin sonrasında Kerkük’ü hedef alan Kürtlerin hareketlerinin temel hedefi, şehirdeki demografik yapıyı değiştirmekti. Kürt grupları Kerkük’teki emellerine ulaşabilmek için sözde Kerkük’ten göç ettirildiklerini ileri sürdükleri kişileri, bu kente yerleştirebilmek için binlerce sahte belge hazırladıkları bilinmektedir. Bunun haricinde Irak’ın işgalinden sonra kullanılan Kürtleştirme argümanlarından biri de Kerkük’teki demografik yapıyı değiştirme amacıyla diğer Kürt yerleşim birimlerinde doğan çocukların Kerkük’te kayıt edilmelerini sağlamak ve bu konuda özendirici maddi teşvikler vermek olmuştur.
Özellikle üzerinde durduğumuz Kerkük’teki demografik yapının değiştirilmek istenmesinin nedeninin ne olduğu, aynı politikanın daha önce Türkmen Şehri Erbil’de uygulandığı için biliniyordu. Amaç, gelecekte yapılacak olan herhangi bir nüfus sayımında üstünlüğü sağlayarak avantajlı bir durumu yakalamaktı. Böylece rahatlıkla Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğunu iddia edebileceklerdi. Nitekim 1. Körfez Savaşı’ndan sonra Kürt grupların kontrolüne geçen Türkmen Şehri Erbil’de de aynı planı başarıyla uygulamışlardı. 1991’den beri Erbil şehrini Kürtleştirmek amacıyla yürütülen demografik yapıyı değiştirme politikaları semeresini vermiş ve bugün gelinen noktada Kürt nüfusu Türkmenlere yaklaşmaktadır.
Kerkük’te Yağma ve Talan
10 Nisan 2003 tarihinde Irak askerlerinin şehri boşaltıp güneye doğru çekilmeleri üzerine Kürt peşmergeleri Kerkük’e saldırdılar. Türkmen şehrine girmekle kalmadılar, şehirdeki resmî daire binalarını, hastane, işyeri, evleri, özel araçları yağma ve talan ettiler.
İlk yağmalanan yerlerin tapu ve nüfus dairelerinin olması, Kürtlerin maksadının Kerkük’teki Türkmen nüfus kayıtlarını yok ederek, Irak Türklerini azınlık durumuna düşürmek olduğu açıkça anlaşılıyordu. Kürt peşmergeleri, 11 Nisan 2003 tarihinde, Musul’a girerek Kerkük’tekine benzer yağma ve talan olaylarını gerçekleştirdiler.
Bu tahrip, talan ve yağmaların meydana gelmesi, Irak ordusunun Kerkük’ten güneye doğru çekilmesinden sonra olmuştur. Herhangi bir savaş veya çatışmanın yaşanmadığı bir ortamda Kürtler, devlet dairelerini ve insanların evlerini, özel araçlarını ve iş yerlerini yağmalamışlardır.
Kürt grupları, Türkmen şehri Kerkük’ün Kürtlere ait olduğunu iddia ediyorlar. Ellerinde bu asılsız iddiayı doğrulayacak bir belge, Kerkük’te yaşadıklarına dair tapuları olmadığı için kentin Türk kimliğini yok etmek gayesiyle nüfus ve tapu kayıtlarını imhaya kalkıştılar. Kürtler Kerkük’ün kendilerine ait olduğu iddiasında bulunuyorlar. Bir grup kendine ait olduğunu iddia ettiği bir şehri talan edip, yağmalar mı? Ayrıca bu talan ve yağmalama Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye ve Dohuk şehirleri ile Çamçamal, Akra, Selahaddin, Zaho gibi kentler ve kasabalarda olmamıştır. Kürtler tarafından bu yağma ve talanın yalnızca Kerkük ve Musul’da olması bir anlam taşımıyor mu acaba?
Kerkük’e Yerleştirilen İthal Kürtler
İstihbarat Kerkük Raporu da Kerkük’ün demografik yapısının nasıl değiştirildiğini, bu konuda bugüne kadar yapılanları açıkça ifade ediyor.
Kürt bölgelerinden, Türkiye, İran ve Suriye’den on binlerce Kürt, 20 bin Dolar para, aylık maaş ve arazi vaadi ile Kerkük’e getirildi. 300 bin kişi de seçmen olarak kaydedildi. Kerkük’le ilgisi olmayanlar buraya taşındı. Onlara ev, arazi, çadır verildi. Yerleşmeleri teşvik edildi. Bu evler ve araziler devlete ve Türkmenlere aitti. Kürtler bu ev, konut ve arazileri gasp ettiler. Kürtler istila ettikleri Kerkük’te hemen hemen buldukları bütün boş arazilere ev ve konut yaptılar.
Bu ithal Kürtler Kerkük’ü, Leylan, Süleymaniye ve Erbil’e bağlayan kuzey güzergâhındaki yollar üzerinde bulunan Rahimova, İskan ve Şorca mahallelerinde yapılmış veya yapımı başlayan konutlara yerleştirildi ve Kerkük’ün etrafına “Kürt Güvenlik Hattı” oluşturuldu.
Irak’ın kuzeyindeki varoşlardan, Suriye-Türkiye-İran’dan getirilen Kürt aileler, Kerkük stadyumu içine veya stadyum kenarına yapılan evlerde barındırıldı.
Saddam döneminden kalma Kerkük’teki askeri garnizon (Feylak) içinde bulunan lojmanlara ve yapılan evlere de getirilen Kürtler aileleriyle birlikte yerleştirildi.
Kerkük’te okul, nüfus ve tapu müdürlüklerinin büyük çoğunluğu da Kürtlerin eline geçti. Kürtler ne yazık ki sadece demografik yapının bu raporda ifade edildiği gibi değiştirilmesiyle yetinmiyor. On binlerce Kürt, Kerkük’ün etrafını çevirmiş durumda…
Bu ithal Kürtleri (Kerkük’e ilgisi olmayanlar) yerleştirmek için Kerkük’ün girişinde hem Süleymaniye hem de Erbil’in kontrol noktalarını geçtikten sonra yolun iki tarafında iki katlı toplu konutlar yapıldı. Bu konutlar, Kerkük’e ithal edilen, çadır, stadyum, devlet binaları, askeri garnizonlar, evsiz, barksız on binlerce Kürt’e verildi. Abu Greyb işkence skandalını dünyaya duyuran Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci yazar Seymour Hersh; “Kerkük’ün demografisini değiştirmek için kente her gün 50 Kürt aile gönderiliyor.” bilgisini aktardı.
Kerkük Hızla Kürtleştiriliyor!
Irak İşgali ile beraber ilk iş olarak nüfus ve tapu dairelerini yakan ve yağmalayan Kürt peşmergeler, Türkmenleri sadece askeri ve kültürel bir baskı altına almakla da yetinmemişler.
Gazeteci Nermin El Mufti de Al Ahram Weekly” dergisinde izlenimlerini aktarırken, Kerkük’e Kürt göçmen yığıldığını, bunların futbol sahaları ve izci kampları dâhil boş buldukları her yere yerleştiklerini yazdı. “Kelimenin tam anlamıyla Türk kenti olan Kerkük şimdi hızla Kürtleştiriliyor” ifadesini kullandı.
Araştırmacı gazeteci Stephen Farrell’in Amerikan’ın önde gelen gazetelerden The Newyork Times’te Türkmen şehri Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesini, “Kerkük Petrol Mücadelesinde Kullanılan Piyon Kürtler” başlığıyla her şeyi gözler önüne seriyor.
Irak’ın petrol yönünden en zengin rezervlerinin yanı başındaki bu varoşlarda, kurak futbol sahasının tam girişinde idrar deresi akıyor.
Stadyumda kalan 2,200 Kürt, stadyumdaki boşlukları, stantları ve otoparkları briket gecekondulardan mürekkep bir mülteci şehrine dönüştürüyor; stadyumda bu Kürtlerden başka kimse olmuyor.
Bu evsiz Kürtler (Haklı olarak şu soruyu sormak gerekiyor bu Kürtler Kerküklü ise yaşadıkları evleri, okudukları okulları, yakınları ve akrabaları nerededir?) futbol için değil, siyaset için orada bulunuyor. Petrolün bol olduğu kuzeydeki Tamim Eyaleti’nin ve başkenti Kerkük’ün, Kürt Bölgesel Yönetimi idaresine mi gireceğini yoksa Bağdat yönetiminde mi kalacağını belirleyecek referandumda oynaması gereken gönülsüz oyunculardı onlar.
Bu istikrarsız şehir, gecikmelerden ve belirsizlikten çok çekeceğe benziyor. Petrol, siyaset ve etnik kargaşanın birleşimi Kerkük’ü potansiyel olarak ülkede patlamaya en hazır yer haline getiriyor.
Kürtlerin şikâyet ettikleri nokta ise referandumdan önce şehri Kürt oylarıyla doldurmak için kendilerini buraya zorla göç ettirenlerin kendi Kürt yetkilileri olması.
Bu durumdan şikâyetçi olan 67 yaşındaki taksi şoförü Hacı Velid Muhammed, Kürt yetkililerinin Çamçamal yakınlarında yaşayan bir grup Kürt’e dediği, “orada bir çadıra dahi sahip olsanız, oraya gitmek zorundasınız” şeklindeki cümleyi aktarıyor.
Reddetmesi durumunda ne olacağını kendine sorduğumuzda, şöyle diyor Muhammed: “Allah şahit, yemeğimizi keserler aylığımızı ödemezlerdi; bize hiçbir şey vermez geri dönmeye mecbur bırakırlardı. Başka bir Kürt, Necat Cesim Muhammed ise yetkililerin: “Dediler ki eğer dönmezseniz Kerkük’ü kaybedeceğiz. Siz Kürt’sünüz ve Kerkük, Kürdistan’ın ocağına yeniden dönmeli”. Fakat gitmek istemeyenlere hiçbir maddi destek sağlanmayacak ve bu şekilde bastırılacaktı. “Kabul etmeseydim işime son vereceklerdi” diye ekliyor Muhammed.
Yıllar boyunca yapılan hileli seçimler ve zorunlu yerleşim sebebiyle nüfusla oynanan bir eyalettir Kerkük.
Bir zamanlar Arapların ikamet ettiği Subay Bölgesi olarak adı geçen bölgenin adının Kürtçe’de yeni gün manasına gelen “Nevruz” olarak değiştirilmiş olduğunu fark ediyorsunuz. Saddam Hüseyin yönetiminde Hava Kuvvetleri Tuğgenerali Vafak Aziz El Ubeydi, kendinin ve tüm komşularının bölgeyi terk ettiğini, eski mallarını kontrol etmek için zaman zaman buraya döndüğünü ifade ediyor: “Araplara karşı saldırgan bir tavır takınan peşmergelerin nefretinden korunabilmek için binlerce Arap’ın yaptığı gibi ben de evimi terk ettim. Kerkük’e döndüğümde evimin sahiplenildiğini ve eşyalarımın çalındığını gördüm, ayrıca eve Kürtçe bir de yazı bırakılmıştı. Daha sonra Kürt üniformaları giyen kişiler bana gelerek ‘Canını seviyorsan evi hemen terk et’ dedi ve evimi terk etmek zorunda kaldım.”
Kürt grupları, Nüfus ve Tapu dairelerini Neden İmha ettiler?
Saddam Hüseyin döneminde Kerkük’ten çıkarılan Türkmen, Kürt, Asuri ve Keldani’lerin sayısı, belgelere ve istatistiklere göre 11.878 kişidir. Irak Ticaret Bakanlığı Gıda Karnesine göre; 30 Nisan 2003 e kadar tüm etnik gruplardan 11865 kişi göçe zorlanmıştır.
Kürtlerin kaynağına göre; Kasım 2003 Tarihinde KYB (Celal Talabani’nin Partisi) adına yayınlanan El-İttihat gazetesine göre göçe zorlanan Kürtlerin toplam sayısı 11.700’dür.
2206 sayılı ve 24 Temmuz 2003 Tarihli Kürdistan-i Nwe Gazetesine göre “15839 Kürt ve Türkmen’in göçe zorlandığı” belirtilmektedir. 2000 Yılında İnsan hakları temsilcisi Max Van Der Stoel’in Kerkük’ü ziyaret ederek hazırlayıp Birleşmiş Milletler’e sunduğu uluslararası rapora göre 25.000 Türkmen, 11.700 Kürt göçe zorlanmıştır. Göçe zorlanan 15.839 kişinin hepsinin Kürt olduğunu düşünsek bile (ki çoğu Türkmen’dir), Kerkük’e dışarıdan yerleştirilen 700.000’i aşkın Kürt için nasıl bir açıklama yapılabilir?
Kürt grupları 17 Mart 1991 ve 10 Nisan 2003’te Kerkük’ü yağmalayarak, şehirdeki devlet dairelerini talan ettiler. Kerkük’ün demografik yapısını değiştirmenin yolunu açmak için nüfus ve tapu kayıtlarını imha ettiler. Bu durum tesadüf olamaz.
Iraklı Kürtler, Irak’tan Toprak Talep Ediyor
Dış güçlerin desteği ile Kürtler, Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde belirleyici güçlerden biri haline gelmiştir. Bölgesinde merkezden bağımsız olmuş, fiili egemenliklerini devam ettirmiş, kurulan hükümetlerde önemli konumlar kazanmış ve Irak’ın iç ve dış politikasında etkili olmuştur. Kürtler; ABD, İngiltere ve İsrail’in desteği ile kendi büyüklükleriyle orantısız olarak Irak Devleti’nde çok sayıda önemli görevi ele geçirmişlerdir. Bugün Iraklı Kürtler, Irak’tan toprak talep ediyor ve petrol zengini Türkmen şehri Kerkük’ü de sınırları içine katmak ve hayal ettikleri “Kürt devletini” (İkinci İsrail’i) kurmak istiyorlar. Sonraki hedef ise Türkiye, İran ve Suriye toprak talebinde bulunmak…
Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu pek çok grup tarafından fırsat bilinmiş, özellikle Kürt gruplar bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışan kesimlerden biri olmuştur, otoritenin sarsılması (Merkezi Hükümetin zayıflığı) ve işgal, Kürtler tarafından tarihi bir şans olarak algılanmıştır. Bu bağlamda ABD, İngiltere ve İsrail’in desteği ile Kürtler, bölgelerini genişletmek için de yeni topraklara göz dikmiştir.
Irak’ta gelişecek ayrılıkçı bir Kürt hareketinin, hele bir Kürt devletinin bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü (Türkiye, İran ve Suriye) etkilemeyeceğini düşünmek saflık olarak bile değerlendirilemez.
Irak bölünürse Türkiye muaf mı tutulur?
 Kürt grupları, elden ele ve internet sitelerinde dolaşan sözde Kürdistan haritasını dünyaya açıkça ilan ediyorlar. Sözde Kürdistan’ın resmî sınırları olarak gösteriliyor. Türkiye (Türkiye’nin 27 ili ), Suriye, İran, Azerbaycan (Nahçivan), Ermenistan ve Irak’ın toprakları da bu haritanın içinde yer alıyor. Bu haritada Türkiye topraklarını da içine alan 27 il şunlardır; Muş, Van, Adıyaman, Bitlis, Bingöl, Malatya, Hakkâri, Mardin, Erzincan, Kars, Siirt, Şanlıurfa, Tunceli, Mersin, Hatay, Kahramanmaraş, Ağrı, Elazığ, Şırnak, Batman, Iğdır, Osmaniye, Kilis, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep ve Sivas.
 Irak gibi tarihi olan bir ülke etnik ve dini esaslara göre bölünürse Türkiye neden bundan muaf olsun? Aynısı İran, Suriye, Suudi Arabistan, Yemen ve Ürdün’de de olur. Pandora’nın kutusu sadece Irak’ta değil; Türkiye dâhil bütün bölgede açılacak. Vatansever Türkler durumu doğru analiz etmelidir! Aksi takdirde Türkiye de bölünür ve parçalanır. Türkiye’nin bu yeni durum ve statüden etkilenmeyeceğini düşünmek mümkün değildir.
Çocukluğumuzun Cennetidir Kerkük
Bazı gruplar Kerkük bizim diyor, o zaman haklı olarak şu soruları sormak gerekiyor: Kerkük sizin ise o zaman Kerkük’te tarih, medeniyet ve kültür mirasınız nerede? Yok. Kerkük sizin ise neden nüfus kayıtlarını ve tapu dairelerini tahrip edip yaktınız? Kerkük sizin ise devlet dairelerini, devlete ait araçları, okulları, hastaneleri, insanların evlerini, özel araçlarını ve iş yerlerini neden talan edip yağmaladınız? İnsan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Kerkük sizin ise Irak işgalinden hemen sonra sahte “Kerkük” nüfus kâğıdı ve gıda karnesi düzenleyerek 700 bin Kürt’ü Kerkük’e neden yerleştirdiniz?
Bugün Kerkük ve Türkmenler bir yok olma, kimlik ve geleceğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye başta olmak üzere bütün Türk Dünyası’nın gözü önünde, bin yıllık bir Türk şehri göz göre göre Kürtleştirilmek istenmektedir!
Başkaları için “petrol cenneti” bizler için ise çocukluğumuzun cennetidir Kerkük… 
KAYNAKLAR:

1-Doç. Dr. Türel Yılmaz, Gazi Üniv. İİBF Uluslar arası İlişkiler Bölümü,Türkiyesiz Kerkük´te çözüm olmaz.
2-Dr. Bülent Aksoy, Kerkük-Tarihi Türk Şehri..
3-Nihat Kaşıkçı, Irak’ta Yok Edilen Türk Mirası.
4-Nefi Demirci, Belgelerle Kerkük’ün Kimliği, Orkun Dergisi, Sayı:80, Ekim 2004.
5-Erşat Hürmüzlü, Irak’ta Türkmen Gerçeği, Kerkük Vakfı Yayınları, Ankara, 2005.
6-Suphi Saatçi, Tarihten Günümüze Irak Türkleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2003.
7-Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007.
8- Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, Truva Yayıncılık, İstanbul, 2007.
9-Kardaşlık Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001.
10-Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi I,2. İstanbul Doz Yayınları, 2005.
11-Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001.
12-Stephen Hemsley Longrigg, 1900 – 1950 Arası Yeni Irak, Tercüme ve Yorum, Selim Taha el-Tikriti, el-Fecir Yayınları, Bağdat, 1988.
13-Ata Terzibaşı, Kerkük Matbuat Tarihi, Kerkük Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005.
14-W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921.
15-FISCHER, Reinhard, Die Turkmenen Im Irak, frei Wissenchaftliche Arbeit zur erlangung des grades eines Magister Artrium, Universitat Berlin.
16-Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005.
17-Ferik El-Mızhır El-Firavn-1920 Irak Ayaklanması Liderlerinden, “Irak 1920 Ayaklanması” Bağdat-ikinci baskı,1995.
18-Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, London, 2001.
19- Hanna Batatu, Irak 1. Kitap, Komünistler, Baasçılar ve Özgür Subaylar, Arap Araştırmaları Yayınevi, Beyrut, 1992.
20- Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Sadam Hüseyin : İntikamın Politikası, Blooms bury, London, 2001.
21-Vladimir F. Minorsky, Musul Sorunu, Çeviri : Salim Şahin, Kürt Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul, 1998.
22-Hayri Emin Ömeri de, Irak’ın yeni tarihinden politik hikayeler (Arapça) , Bağdat, 1969.
23-Philip G. Kreyenbroek, Kürtler (Güncel Araştırma) Cep Belgesel, İstanbul, 2.b.2003.
24-Nefi Demirci, Sönmeyen Ateş Dinmeyen Hasret Kerkük, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Yayınları, İstanbul, 2006.
***

Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği, Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer! BÖLÜM 1



Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği, Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer! BÖLÜM 1 





Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer!

Ali Kerküklü 
– Irak’taki Türkmenlerin Sessiz Çığlığı Kitabının Yazarı
Türk diyarı Kerkük, resmî olarak Bağdat yönetimine bağlı bir kenttir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak’tan ayrılmayı öngören bağımsızlık referandumu kararı alarak, tüm itiraz ve uyarılara rağmen 25 Eylül 2017 tarihinde bu oylamayı gerçekleştirdi. Ancak IKBY’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar verecek hiçbir şekilde referandum yapması mümkün değildi. Bu gerçeğe rağmen Erbil, Süleymaniye ve Dohuk’un dışında kalan Kerkük başta olmak üzere birçok Türkmen şehri ile Arap topraklarını da kapsayan referanduma yeltenmesi ise tam anlamıyla saldırganlıktır; iç savaşı tahrikten başka bir anlam taşımaz.
Nitekim referandum kararı, Irak Anayasası’nın 1. ve 143. Maddelerine aykırıdır. Kerkük gibi kentlerde referandum yapılması ise akla ziyan bir pervasızlıktır. Anayasaya aykırıdır.
Irak meclisi, yaptığı oylamada IKBY’nin 25 Eylül’de gerçekleşen “bağımsızlık referandumu” kararını reddetti. Türkiye, AB ve İran başta olmak üzere BRİC ülkeleri; Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan Çin ve Güney Afrika karşı çıktılar.
Kerkük’te Türkmen partilerinin liderleriyle basın toplantısı düzenleyen Irak Türkmen Cephesi (ITC) lideri Erşat Salihi, Türkmenler’in referandumu boykot edeceklerini söyledi. Erşat Salihi: “Bu referandum Irak’ın toprak bütünlüğünü tehlikeye atacak, bölgede bir iç savaşı başlatmaya yönelik bir adımdır” dedi.
Kerkük Dünya Petrol Rezervinin Yüzde 7,5’ine Sahiptir
Resmî rakamlar Türkmen kenti Kerkük dünya petrol rezervinin yüzde 7,5’ine sahip olduğunu teyit ediyor. Dış güçlerin hedefi bölgede bir “Kürt devleti” (ikinci bir İsrail) kurmaktır. Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmadan “Kürt devleti” kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Yani, Irak’ın kuzeyinde bir “Kürt devlet”, Kerkük petrollerine sahip olmadan yaşayamaz. Kerkük’ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir. Kerkük’ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde, Kürt grupların “büyük Kürdistan”ın dört yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış olacaktır. Türkiye’nin bekâsının güvenliği Kerkük’ten başlar. Kerkük düşerse, Türkiye düşer! Irak Türkleri petrole kurban edilmemelidir.
Bir Türk diyarı olan Kerkük’ün, 2003 yılından itibaren dış güçlerin göz yummasıyla bölgedeki Kürtler tarafından demografik yapısı hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışılıyor. Türkmenleri, Irak’ın siyasi sahnesinden silmek isteyen Kürtler, Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek, Musul ve Kerkük petrollerine sahip olma gayreti içine girdiler.
Ortadoğu’da Kürt ayrılıkçılığı her geçen gün büyük ve büyüyen bir tehdit haline geliyor. Türk diyarı Kerkük’ü de Kürt bölgesine dâhil ederek “Kürt devleti” kurmak hayalleri peşinde koşuyorlar. Onlar için Kerkük’ü önemli kılan zengin petrol kaynaklarıdır.
Bölgede felaketlerin nedeni de petrol değil midir? Petrol olmasaydı Kerkük bu kadar kıymete biner miydi? Keşke petrol çıkmasaydı da insanlar da huzur içinde yaşasaydı. Petrolün bölge insanlarına refah getirmesi gerekirken felaket getirdi ki ne felaket; kan, ölüm, gözyaşı…
Kerkük’ün Demografik Yapısının Değiştirilmesi
1930’lu yıllardan itibaren Irak’taki yönetimler tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde “Araplaştırma” politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin’in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı. Saddam Hüseyin, Irak’taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük’te, “Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük’e yerleştirirken, Kerkük’te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Kerkük’ün adı Al-Tamim olarak değiştirildi. Saddam Hüseyin, kentin Türk kimliğini ortadan kaldırmak istedi. 1960’lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95’i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleriyle ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980’li yıllarda %75’e düştü.
Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde yani, ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgali ile “Kürtleştirme” politikasına dönüştü. 2003 Nisan ayında ABD ve İngiltere’nin işgalinin hemen ardından Kürt peşmergelerin 10 Nisan 2003’de Kerkük’e girmeleri, Irak’taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı oldu. Peşmergeler şehre girer girmez, nüfus ve tapu dairesine saldırarak yaktılar ve yağmaladılar (17 Mart 1991’de aynısını yapmışlardı). Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük’e göç etmeye başladılar. Aslında, göçler bir anlamda teşvik edildi. Boş buldukları arsalarda ev yapmaları için bu göçler, o kadar düzensiz ve acele gerçekleştirilmeye çalışılıyor ki bu kadar göçü kaldıramayan Kerkük’te Saddam Hüseyin döneminde, Araplar ve Kerkük petrol şirketi çalışanları için yapılan konutlara ve hatta Kerkük Stadyumu’nun soyunma odalarına bile Kürtler yerleştirildi. Toplam Kürt göçü 700 bin civarındadır.
Hızlı bir şekilde Kürtleştirilmeye çalışılan Kerkük şehrinin, Türklerin yaşadığı şehir olduğunu belgeleyen/kanıtlayan birçok delil bulunuyor. Bunlardan en dikkat çekeni, BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Hollandalı Diplomat Max Van Der Stoel’in 74/1991 ve 74/1993 sayılı BM Genel Kurulu kararlan doğrultusunda hazırladığı “Irak’ta İnsan Haklan İhlalleri” başlığını taşıyan raporun 5. bölümüdür. Söz konusu raporda, Türkmenlerin karşılaştıkları insanlık dışı eylemler vurgulanırken, çoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerin de altı çizilmektedir. Raporun 114. maddesinde yer alan bir paragrafa göre bu rapor, birçok eserden/belgeden sadece bir tanesidir. Birçok Arap, Türk ve yabancı araştırmacı ve yazarların bu konuyu yani, Kerkük’ün Türklüğünü teyit eden birçok eseri mevcuttur.
Türk Diyarı Kerkük
Kürtler, Kerkük konusunda siyasi çalışmalarının yanı sıra, siyasetçiler ve yazarçizerleri ile de bölgenin yani, Türkmeneli topraklarının, Kürt bölgesi olduğu, nüfusunun da Kürt olduğu iddiasını öne sürerler ve dünyayı yanıltmaya ve kandırmaya çalışırlar. Onlarca yazarın eserlerinde ve resmî devlet kayıtlarındaki mevcut bilgilerle Kerkük’ün Türk, nüfusunun çoğunluğunun Türk, konuşulan dilin de Türkçe olduğu belgelenmektedir. Birçok Arap, Türk, Kürt ve yabancı araştırmacı ve yazarın bu konuyu yani, Kerkük´ün bir Türkmen şehri olduğu teyit eden birçok eseri mevcuttur.
Gertrude Bell, 1. Dünya Savaşı sonrasının Irak’ını kurmuş, sınırlarını cetvelle kendisi çizmiş ve yarattığı Irak’ın kralını bile bizzat kendisi tayin etmiş bir İngiliz ajanıdır. 14 Ağustos 1921 tarihinde babasına yazdığı mektubunda “Referandum yapıldı ve Kral Faysal oy birliği ile seçildi ama Kerkük, Kralın lehine oy kullanmadı. Kerkük’ün içi ve ilçelerinin Türkmenlerden oluştuğu, bazı köylerin ise Kürtlerden sakin olduğunu yazmaktadır[1]. Irak’ın kurucusu Gertrude Bell’in mektuplarında Kerkük’ün Türkmen şehri olduğu açık bir şekilde yazılmaktadır.
Kerkük’te İki buçuk sene il danışmanlığını, idari müfettişliğini ve Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye’de de yıllarca görev yapan C. J. Edmonds, “Kürtler, Türkler ve Araplar” adlı eserinde: “Kerkük’te belediye gibi şehri ilgilendiren konularla uğraşan Miller (İngiliz subayı), daha önce de söylediğim gibi Türkçe’yi düzgün ve akıcı bir biçimde konuşmaktaydı ve özellikle Belediye Başkanı Abdulmecid Yakubi ile dostane bir ilişki kurmuş, sık sık kentten ayrılmam gereken dönemlerde iyi bir iş çıkararak mükemmel bir zemin çalışması gerçekleştirmişti. Livanın resmî dilinin Türkçe olarak kalması ve memurların da yerel ahaliden olmasını güvence altına alacak bir bildirimde, bulunmasıydı. Bu formül, Kerkük için kaydedilen büyük bir aşamaydı [2].” demiştir.
Görüldüğü gibi Kerkük’ün Türk olduğunu ispatlayan bu belge de açıkça gösteriyor ki Kerkük’ün resmî dilinin Türkçe kalmasının nedeni, şehrin ahalisinin Türk olmasıdır, ki bu, Kürtlerin dostu, işgalci İngiltere tarafından bile kabul edilmiştir.
İngiliz işgali sırasında, Kürtlerin Lawrence´i diye tanınan İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Edward William Charles Noel, Şeyh Mahmut Berzenci‘yi Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye temsilcisi olarak atama yetkisini almıştı. Noel bu yetkiyi hemen kullanmış olmasına rağmen Kerkük bölgesi Türkmen olup Türkçe konuştukları için Şeyh Mahmut’un nüfuz alanında olmayı reddetmişlerdi. Bunun üzerine işgal kuvvetleri de bu bölgeyi, Kerkük Bölgesi ismiyle özel bir bölge olarak ilan etmişti.
Kerkük’te siyasi subay olarak görev yapan Binbaşı Stephen Hemsly Longrigg “Irak’ın Yeni Tarihinde Dört Asır” adlı eserinde, Türkmenler’in yerleşim bölgelerini anlatarak şöyle demektedir: “Türkmenlerin, Telafer’de ve uzun bir çizgi olarak Musul yolunda Deli Abbas’tan Büyük Zab’a kadar uzanmaktadır. Güzel Kerkük şehri ise son iki asırda pek değişmemiştir. Ve büyük güzergâh üzerindeki Türkmen köylerinin konumu, hatta yağmura dayalı tarımla uğraşan çeşitli köylerin konumu da hiç değişmemiştir. Türk kanının hâkim olduğu bölgelerde, Türkçe’nin ve Türk bariz bir şekilde görüldüğü yerlerde, her zaman Türk ağırlığı görülmüştür”[3].
Longrigg bu kapsamda Kerkük’ü anlatırken, konuşulan dilin Türkçe olduğunu söylemektedir. Bir İngiliz subayı olarak Kerkük’te görev yapmış olan Stephen Hemsly Longrigg, Kerkük’ün bir Türk şehri olduğunu söylemektedir; bu Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu tescili değil midir?
İngiliz işgali sırasında Erbil´in siyasi valisi olan W. R. Hay, bölge hakkında yazdığı bir kitapta şöyle demektedir: “Kerkük şehrinin bölgedeki Türklerin ana merkezi olduğunu ve savaştan önce 30.000 nüfusu bulunduğunu, ayrıca civarda birçok köy halkının da Türkçe konuştuğunu” yazmaktadır[4].
Alman araştırmacı Reinhard Fischer’in Berlin Üniversitesi’nde yüksek lisans diplomasını almak için sunduğu tezin konusu, “Irak Türkmenleri”dir. Irak’taki Türkmenlerin en önemli merkezi Kerkük’tür. Kerkük’ün rolü yalnız önemli bir kültür merkezi olmaktan ziyade, Türkmenlerin en yoğun olduğu şehirdir“[5].
Fransız araştırmacı ve yazar Chris Kutschera’nın “Kürt Ulusal Hareketi” adlı kitabında:
“Kerkük’ün çok özel bir statüsü vardı. Teorik olarak Irak’a bağlıydı. Bağdat’la ilişkilerinde resmî dil olarak Türkçe kullanılıyordu. Kerkük, danışmanları İngiliz olan bir Türk mutasarrıfı (vali) tarafından yönetiliyordu. İngiliz yetkililer (Faysal’ın 23 Ekim 1922 tarihli genelgesi çerçevesinde) Kerkük eşrafını kendi bölgelerinde bir kurucu meclis seçimi yapılacağından haberdar etmişlerdi.” demiştir[6].
1890´lı yıllarda Duyun-i Umumiye müfettişi olarak bölgeye gelen Fransız Vital Cuinet, “Le Turquie î D´Asia” isimli eserinde, Kerkük şehrinin nüfusunu otuz bin olarak verirken, bu nüfusun yirmi sekiz bininin Türkmen olduğunu belirtmektedir[7].
Rus araştırmacı Vladimir F.Minorsky ise şunları söylemiştir: “Türkmenler; Telafer, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tazehurmatu, Tavuk, Tuzhurmatu, Kifri ve Karatepe gibi şehir ve kasabalarda ve Musul Bölgesi’nin güneyinden geçen tarihi “İpek Yolu” denilen yol üzerindeki bölgede çoğunluğu teşkil etmektedirler”[8].
Kerkük katliamı 1959’da Kerkük’te Komünist Kürt grupları, Kürt askerleri ve KDP peşmergeleri tarafından silahsız ve suçsuz Türkmenleri 3 gün 3 gece hunharca öldürmeleri ile gerçekleşmiştir ve bu, tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçecektir. Bu olay, Amerikan basınında da yankı bulmuştur. Amerika’nın tanınmış gazetelerinden The Newyork Times Gazetesi bu konuda haber vermiştir. “Bağdat´ın 150 mil kuzeyinde olan Kerkük´ün çoğunluğu müreffeh Türkmenlerden oluşmaktadır. Eyleme, çeşitli silahlarla donatılmış sivil Kürtlerle, ordu ile işbirliği içerisinde olan komünist ağırlıklı Halkın Direniş Grubu (çoğu Kürtlerden oluşuyordu) katılmışlardır[9].
Kürt asıllı Prof. Dr. Nuri Talabani, “Kerkük Bölgesi’nin Araplaştırılması” adlı kitabında mevcut durumu şu alıntıyla özetlemiştir:
”Kerkük’ün 2. Tümen Komutanı Nazım Tabakçalı’nın, Kerkük’teki gelişmeleri Bağdat’taki Savunma Bakanlığı’nın askeri istihbaratına gönderdiği raporda: ‘Belge: Kerkük Eyaleti’nin Arap, Hıristiyan (Asuri, Keldani, Ermeni) azınlıklarıyla bir Türkmen çoğunluğuna sahip olduğuydu. Kerkük Eyaleti’nde Kürt Eğitim Müdürlüğü kurulması veya girişimi buradaki diğer milliyetler arasında projeye karşı huzursuzluk duyguları uyanmasına yol açacaktır. Ayrıca öğretmenler birliği (Arap milliyetçiler, Baasçılar ve Türkmenlerden oluşan “Ulusal Liste” içinde Öğretmenler Birliği seçimlerini kazanan hepsi Türkmen olan grup) bunu bana kamu yararı için bildirdiklerini, ilkeleri Kürt olmayan çoğunluğun yaşadığı bir eyalete asla uyarlanamayacak bir müdürlüğün varlığıyla tehdit altına girebilecek ülke geleceği, eğitimin birliği için yaptıklarını da söylediler[10].

İmza 
Tümgeneral Nazım el-Tabakçalı
İkinci Tümen Komutanı
Askeri İstihbarat Müdürlüğü”
Aslı Arap olan ancak Amerika´da yaşayan Said K. Aburish, Saddam hakkında İngilizce kaleme aldığı eserinde bir gerçeği aydınlatmak istiyor: “Saddam, Kerkük´ü Araplaştırmaya çalışıyordu. Saddam Kerkük´ün bir Arap, Kürtler de bir Kürt şehri olduğunu iddia ediyorlardı. Aslında bu şehir ne Arap ne de bir Kürt şehridir. Kerkük şüphe götürmez bir Türkmen şehridir. Kürtler 1960 yıllarından itibaren planlı bir şekilde Kerkük´e gelmeye ve yerleşmeye başlamışlardır”[11].
Filistinli yazar ve araştırmacı Hanna Batatu : “Kerkük şehri yakın tarihe kadar kelimenin tam manasıyla bir Türk şehri idi. Kürtler bu şehre yakın köylerden göç etmeye başladılar. 1959 yılında Kürtler şehrin yaklaşık üçte birini oluşturmaya başladılar” [12].
Ferik El-Mızhır El-Firavn: “Irak’taki azınlıklar şöyledir: “Süleymaniye’de Kürtler ve Kerkük’te Türkler…” demişti [13].
Seyyar El Cemil’e göre: “Irak’ın kuzeyinde belirli bölgelerde yaşayan Türkmenler Dicle nehrinin doğusundaki Kerkük’te ve nehrin batısındaki Telafer’de yoğun olarak yaşamaktadır. Bunların asılları Irak’ta egemenlik kuran Türkmen Devletleri’ne dayanmaktadır”[14].
Araştırmacı yazar Sati Al-Hisri, “Irak’ta Hatıralarım” adlı eserinde 1921 yılında, o dönemin Eğitim Bakanlığı baş müşaviri görevinde bulunan İngiliz Yüzbaşı N. Varel ile olan ihtilafı ve çarpışmasını, Eğitim Müdürü muavinliği görevini reddettiğini açıklarken, Varel’in kendisine: “Kerkük’e git, orada Eğitim Müdürlüğü görevini sana verelim; orada Türkçe konuşulur, sen de Türkçe biliyorsun”, dediğini hatırlatıyor. Varel bu önerisini Kraliyet Sarayı Başkanı Rüstem Haydar’a da tekrarlamış ve Al-Hisri’den Türkçe konuşulan Kerkük’te yararlı olabileceğini söylemişti [15].
Bir başka yazar, Abdulmecid Hasip Al-Kaysi’ye bakacak olursak; 1 Haziran 2000 tarihinde Londra’da çıkan el-Hayat gazetesinde Asuriler adlı kitabı hakkında yayınlanan bir eleştiriye verdiği cevapta, kendisini tanıtırken Irak’ın siyasi tarihiyle ilgilenmesinin elli yılı bulduğunu ifade etmiş ve adı geçen kitabında Kerkük’ün bir Türkmen şehri olup, halkının Türk ırkından olduğunu belirtmiştir [16].
Dr. Mecit Khudduri “Cumhuriyet Döneminde Irak” adlı esrinde Kerkük, Altunköprü ve Telafer’e temas ederken, buraların Türkmenlerce meskûn olduğunu yazar [17].
Iraklı yazar Mir Basri “Yeni Irak’ın Edebîyat Yıldızları” adlı eserinde Irak’ta gelişen edebîyattan söz ederken, Kürtler’in Süleymaniye Bölgesi’nde edebî eserler vermelerine karşın, Kerkük’te Türkmen edebiyatının yaygın olduğunu yazarak, Fuzuli, Fazli, Rizai, Ahdi, Şemsi ve Hüseyni ile başlayan edebiyat akımının, sadece Türkmen edebiyatı ile geliştiğini ve Hicri Dede, Hıdır Lütfü, Naci Hürmüzlü, Mehmet Sadık ve Ahmet Faiz ile doruğa çıktığını, Kürt asıllı Şeyh Rıza Talabani’nin de Türkçe yazmak durumunda olduğunu bildirmektedir[18].
Irak’ın yeni tarihi üzerine pek çok araştırması ve eseri bulunan Hayri Emin Ömerî de Irak’ın Yeni Tarihinden Politik Hikâyeler başlıklı kitabında, Irak tahtı üzerine yaşanan tartışma ve çatışmaları anlatırken Kerkük’te çoğunluğun Türkmen olduğunu yazmaktadır.
Dr. Fazıl Hüseyin’in “Musul Sorunu” kitabının ikinci baskısının 92’nci sayfasında, Erbil, Kerkük ve diğer Türkmen bölgeleri hakkında Milletler Cemiyeti raporunda şunu yazmıştır: “Milletler Cemiyeti komisyonu bu şehirlerin sakinlerinin asıllarının Türk olduklarını belirterek Erbil’de, Türklerden beş, yarısı Türk, yarısı Kürt olan ve bir de Yahudi mahalle vardır.” Komisyonun ifadesinde, hükümet denetiminde tek gazete basıldığını, burada yayınlanan resmî fermanlarda Arapça ve Türkçe dillerinin kullanıldığını belirtmiştir ve devam etmiştir; “Kerkük’te bulunan İngiliz siyasi subayı Arapça ve Kürtçe konuşmayı dâhi bilmiyordu. Yalnızca Türkçe’yi öğrenmişti. Altınköprü ve Tuzhurmatu, tamamen Türk veya Türkmen şehirleridir. Bunlar içinde birkaç aile Yahudi bulunmaktadır. Karatepe %75’i Türk, %22’si Kürt, %3’ü ise Araplardan oluşmaktadır. Tazehurmatu ve Dakuk tamamen Türk şehirleridir. Yalnız çevresindeki köyler Kürtlerden oluşmaktadır.”
Ansiklopedik bilgilere başvuracak olursak, Cambridge Üniversitesi yayını olan “Dünyanın Yöresel Mimarisi Ansiklopedisi” adlı eserin Kirkuk (Kerkük) maddesi, Kerkük’te çoğunluğun Türkmen olduğunu ve Irak’ta Türkmen nüfusunun 2,5 milyonun altında olmadığını yazmaktadır [19].
Ana Britannica Ansiklopedisi’nin “Kerkük” maddesini J.H. Kramers yazmıştır. Kramers ilgili maddede “Kerkük’ün 1. Cihan Harbi’nden az evvel 20.000 kadar tahmin edilen nüfusunun hâkim unsurunu Türkler teşkil ediyordu” diye yazmaktadır [20].
Microsoft Ansiklopedisi’nde ise Kerkük Irak’ın petrol sanayisinin merkezidir. Akdeniz’e ham petrol taşınması için petrol boru hattıyla bağlıdır. Kerkük nüfus çoğunluğu Türkmendir. Ayrıca Kürt, Arap, Asuri ve Ermenilerde bulunmaktadır ifadeleri yer almaktadır [21].
28 Ekim 1992 tarihli Meydan Larousse’un Türkiye baskısının Kerkük maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Kerkük’te yoğun bir Türk topluluğu ile onun geliştirdiği Türk kültürü vardır. Şehirde 350 aile kadar olan Hıristiyanlar da Türkçe konuşur ve Türkçe’yi Süryani harfleri ile yazarlar ve bir bölümü de Kerkük Kalesi’nde otururlar”.
Irak’ın kuzeyinde bütünüyle Türkmen kasaba ve köyleri vardır. Önemli bir kent olan Kerkük de bunlardan biridir [22].
Kerkük konusunda yalan söylemekten çekinmeyen Kürtler, Kerkük´ün aslında Osmanlı arşivlerine göre de Kürt şehri olduğunu söylerken, gerçek Osmanlı arşivleri bu konuda tam tersini söylemektedir. Belgelerle dolu olan bu kitap, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Dairesi Başkanlığı Nu: 64, “Kanuni Devri”nde 111 numaralı Kerkük’e ait tahrir defteridir; yayın tarihi: 2003’tür.
Tahrir defteri incelendiğinde, bölgede yaşayan toplumların etnik kimlikleri, bağlı oldukları aşiretler ve bu aşiretlerin kimliği, bölgenin idari yapısı, nüfusu, din ve mezhepleri, vakıflar, toprağın yani, arazilerin tasarruf şekli ve kime ait olduğu, hayvancılık hakkında bilgilerin yanı sıra 7320 erkek nüfusunun bulunduğu ve bunların da % 90’ının Türk olduğu görülmektedir.
Kürtlerin gösterdiği ve her yerde ibraz ettikleri tek kaynakları, Şemseddin Sami’nin verdiği bilgilerdir. Şemseddin Sami Türkçe’yi öğrenerek kitaplar ve makaleler yazmaya başlamıştır. Şemseddin Sami Kerkük’ü hiç görmeden bazı Fransız ansiklopedilerden yararlanarak Kamus-i A’lam’inin Kerkük maddesinde Kürtlerin Kerkük’te çoğunluğu oluşturduğunu yazmaktadır. Verdiği bilgilerin bilimsel, gerçekçi ve doğru olduğunu kabul etmemiz gerekirse, Bağdat’ın da bir Türk şehri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü Şemseddin Sami aynı eserinde, Bağdat’ta halk tarafından konuşulan birinci lisanın Türkçe, ikinci derecede ise Arapça’nın olduğunu tespit ettiğini yazmaktadır.
“Belge” Devlet arşivinden alınmış bir devlet belgesidir. Tartışma götürmez gerçek bir belgedir; “Musul Vilâyeti-Salnâme-i Resmîyesidir”. 1904 yılında bundan 100 yıldan uzun bir zaman önce yazılan bu belge, Şemseddin Sami’nin yazdıkları ile aynı tarihlere rastlar. İki belge arasındaki farklara bakılmak suretiyle bilimsel olarak konuyu iyi bir şekilde değerlendirilebilir. Eski Türk alfabesi ile yazılan belgeden bazı satırları okuyalım. S. 212, 213, 214:
“Kerkük Sancağına dair malûmat: 
… Kerkük şehrinde 26510 İslâm ve 432 Keldani ve 463 Musevi, buna bir misli ünas (kadın), üç binden aşağı olmayan yabancı ilâve olunursa şehrin nüfus mecmuası 57810’a baliğ olur. Kerkük şehri “kale” ve “karşı yaka” ve “korya” namları ile üç kısma münkasim (bölünmüş) olup bu her üç kısımda 14 mahalle vardır. AHALİ-İ ŞEHİR: UMUMİYETLE TÜRK OLUP TÜRKÇE TEKELLÜM EDERLER (konuşurlar.) GURABA (yabancı) OLARAK BİR MİKTAR ARAP VE KÜRT İLE KALİL’İL (az)- MİKTAR İRANİ BULUNUR.
Aynı yıllara rastlayan, biri devlete, diğeri şahsa ait olan bu bilgiler arasındaki farka bakanlar ve Kerkük’ü, çevresini yakından bilenler, tanıyanlar, orada yaşayanlar, Kürtlerin ne kadar tarih bilgisinden yoksun, hayal peşinde koştuklarını anlayacaklardır.
***