AMERİKA'NIN GÖREMEDİĞİ PKK - BÖLÜM 4
KİTABIN 4. BÖLÜMÜ .,
BATI'DA PKK ALGISI
PKK, çeşitli kılıklar ve söylemler değiştirerek Batı'nın gözüne girmeye çalışırken elbette Batı'da PKK'ya yönelik bir algı gelişmesi de gecikmemiştir. Yıllardır komünizme karşı amansız bir mücadele veren, bunun için Sovyetler Birliği ile sonuçları çok büyük olan bir soğuk savaşın içine bile giren, Vietnam'da, Kore'de savaşan ABD ve onu destekleyen Batılı güçler, komünist terörist kimliği nedeniyle PKK'yı terör örgütleri listesine dahil etmişlerdi. Gerçi elbette, PKK'nın yıllar boyunca Avrupa devletlerinin bir kısmı tarafından desteklendiği, o ülkelerde örgütlendiği bilinen bir gerçektir. Örgütün, yıllar süren mücadeleye rağmen tamamen ortadan kaldırılamamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi kuşkusuz aldığı dış destek olmuştur.
PKK bu nedenle, yurt içinde gerçekleştiremediği bir kısım faaliyetleri yurt dışında rahatlıkla gerçekleştirebilecek ortam bulabilmiştir. Örneğin çeşitli televizyon ve radyo kanalları vasıtasıyla örgütün propagandası kolaylıkla yapılabilmiş, örgüt yöneticilerinin yazıları çeşitli dergilerde yer almış, paravan şirketler vasıtasıyla örgütün finans kaynakları oluşturulabilmiştir. Yurt dışındaki Marksist parti, dernek ve kurumların bu konuda çabaları ciddi boyutlardadır.
Fakat yine de, özellikle ABD ve diğer komünizm karşıtı ülkeler, kağıt üzerinde de olsa PKK'nın Marksist kimliğine büyük ölçüde karşı koymuşlardır. Önceki satırlarda da belirttiğimiz gibi Batı ülkelerinin bu karşıtlığı zaman içinde PKK'nın işine gelmemiş, PKK içinde söylem ve görünüm değişikliği bundan sonra kendisini göstermiştir. Gerçekten de, büyük ölçüde ABD'nin gözüne girme hedefi taşıyan emperyalizm maskesi, PKK'nın tıkanan yollarını büyük ölçüde açmıştır. Şu anda ABD'li ve Avrupalı yazarların arasından "PKK'yı terör listesinden çıkarmayı" önerecek kadar pervasız kimselerin çıkması boşuna değildir. Burada sorulması gereken soru ise şudur: ABD, gerçekten bu maskeye inanmış mıdır?
ABD yönetimi ve derin devleti içinde bu maskeye inananlar olabileceği gibi gerçekte bu maske pek çoklarının işine gelmiştir. Öyle ki, PKK'nın kimlik değişiminde dahi söz konusu derin devletin rolü olması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla özellikle Batı'nın PKK'ya bakış açısını iki yönden değerlendirmek gerekmektedir:
1. PKK'yı kullanmak isteyenler
2. PKK'nın tuzağına düşenler
1. PKK'yı Kullanmak İsteyenler.,
Batı derin devletlerinin bir kısım şahin kanadı, Ortadoğu'daki tüm aktörlerden, onların gelişim stratejileri ve hedeflerinden haberdardırlar. Kitabın başında anlattığımız özellikle Evanjelik yeni muhafazakar kanadın belli bir kesimini oluşturan bu kişiler, kuşkusuz ki PKK'nın Marksist özünden hiçbir şekilde kopmadığını, örgütün hedefinin dört ülke üzerinde oluşturacakları bir Komünist Kürdistan ile komünist dünya devletine ulaşmak olduğunu, bu hedef dahilinde ABD'ye yönelik sadece rol yapıldığını ve asıl amacın bütün komünist ülke ve örgütlerle bir araya gelip emperyalizmi yok etme düşüncesi olduğunu bilmektedirler. Bu gerçeğe rağmen, Amerika destekçisi, demokratik bir Kürdistan oluşturmak için PKK'yı kullanmaktadırlar. Çünkü onlar için, Amerika yanlısı bir demokratik Kürdistan'ın kağıt üzerinde oluşmasından hemen sonra ilk harcanacak örgüt PKK olacaktır. Söz konusu kesim, PKK'ya verdikleri yardım ve desteğin kesilmesi ve yönetimin doğrudan ABD'nin eline geçmesinin ardından bölgede PKK'nın hiçbir şekilde hakimiyeti kalmayacağına inanmakta ve örgütü kolayca saf dışı edebileceklerini düşünmektedirler.
Bu noktada, söz konusu Neocon kesimin çok büyük sonuçlara mal olacak bir yanılgısı vardır. Yanılgı, komünizm tehdidinin boyutlarını fark edememekten kaynaklanmaktadır. Şu bir gerçektir ki, PKK, Amerika'nın desteğini alıp bölgede kendi planlarına uygun bir Komünist Kürdistan kurduktan sonra, yıllar boyunca alttan alta bağlantıda olduğu komünist örgüt ve ülkelerin de desteği ile güçlü bir bölge hakimiyetine geçiş yapacaktır. Bunun için Avrupa komünist örgüt ve partilerinden de destek alacak, yaygınlaşma politikasını ciddi şekilde artırabilecektir. Komünizm, ideolojik bir sistem olduğu için ideolojik altyapı ve destekçilerini daima bulacaktır. İşte bu altyapı vesilesi ile, ABD'ye karşı komünist bir birlik olarak ortaya çıkmaları mümkün olabilecektir. ABD, hedefine ulaşmak için PKK'yı kullanma peşinde iken, aslında PKK ABD'yi kullanmış olacaktır. İşte o zaman ABD'nin söz konusu kesimi, karşı olduklarını iddia ettikleri komünizmi kendi elleriyle beslemiş ve dünyaya hakim olmaya hazırlanan bir komünist ülkeyi kendi elleriyle inşa etmiş olacaklardır.
2. PKK'nın Tuzağına Düşenler.,
Batı'da, demokratik bir Kürdistan oluşturmanın en kolay yolunun PKK'ya destek vermek olduğunu zanneden ve daha da vahimi PKK'yı bir Kürt etnik hareketi olarak tanımlayan, PKK'nın ciddi şekilde tuzağına düşmüş bir kesim olduğu da bir gerçektir. Bu propaganda, daha çok PKK'nın bir parçası olan Suriye'deki PYD üzerinden yapılmaktadır. Çünkü PYD, PKK gibi çeşitli ülkelerin terör listelerinde değildir ve PYD üzerinden yapılan spekülasyonlar bu nedenle kolaylaşmıştır. Bu konu ilerleyen satırlarda daha detaylı incelenecektir. Şimdi, Batı'nın, PKK'nın gerçek yüzünü gerek bilerek gerekse bilmeyerek verdiği desteğin boyutlarını inceleyelim.
Batı'nın Kobani hassasiyeti.,
Kürdistan planlarının somut anlamda başlangıç noktası olan I. Dünya Savaşı sonrasından günümüze geldiğimizde, elbette artık NATO, BM gibi uluslararası ittifaklar nedeniyle Ortadoğu'daki planlar geçmişteki kadar aleni dile getirilmemektedir. Sykes-Picot gibi gizli anlaşmalar veya Sevr gibi ürkütücü mutabakatlar belki günümüzde yoktur; fakat uygulanmak istenen plan aynıdır.
Söz konusu plan dahilinde, mevcut Kürt bölgelerine olan Batı hassasiyetini aslında yakın zamanda tüm çıplaklığıyla bir kez daha görmek mümkün olmuştur. 2011'de başlayan Arap Baharı protestolarının özellikle Suriye'yi derinden vurup yıkıma götürdüğünü biliyoruz. Temelde beş ayrı bölüme ayrılmış olan ve hala parçalanmakta olan Suriye toprakları üzerinde güçlenen IŞİD (Irak Şam İslam Devleti veya yeni adıyla İslam Devleti), hem Irak hem de Suriye'de temel stratejik bölgeleri tümüyle ele geçirdi. İlginçtir ki IŞİD, Suriye'de Rakka, Deyr ez Zor gibi hem petrol hem de sınır açısından stratejik bölgeleri ele geçirirken; Irak'ta Felluce, Ramadi, Tikrit ve Musul'u tümüyle işgal edip Türkmen bölgeleri Tuzhurmatu ve Beylice'yi hakimiyeti altına almışken; Anbar vilayetinde ilerlemesini sürdürüp, başkent Bağdat'a oldukça yaklaşmışken sesini çıkarmayan Batı, IŞİD'in mevcut planlarını değiştirip Kürt bölgelerini hedeflemeye başlamasıyla birlikte hemen harekete geçmiştir. Ortadoğu'daki neredeyse tüm işgallere ciddi anlamda kayıtsız kalan Batı, Irak'ta Kürt bölgesine yönelik bir atak sezildiğinde, hiç tereddüt etmeden bu bölgelerin korunması için bir koalisyon gücü hazırlamıştır.
İkinci ve asıl hareketlenme ise IŞİD'in Suriye'deki Kürt kantonu Kobani'ye yönelik saldırısında gerçekleşmiştir.
Hatırlanacağı gibi IŞİD, Kobani kantonunda, sivillerin geçişine izin verdikten sonra, o bölgenin kontrolünü elinde bulunduran PYD'ye yönelik bir gerilla operasyonu başlatmıştı. Koalisyon güçleri tereddütsüz ve oldukça seri bir biçimde PYD'nin (PKK terör örgütünün Suriye kolu) yanında yer aldı ve işgal altındaki bölgeleri bombalamaya ve PYD'nin silahlı gücü olan YPG'ye silah yardımı yapmaya başladı. Bu arada bütün Batı basını ağız birliği etmişçesine Kobani'yi gündem yapmakta, dünyada görülmemiş bir felaket yaşandığı izlenimi vermekte, ana akım TV kanalları neredeyse sadece bu konuyu dile getirmekteydi. Sosyal medyada, benzerine az rastlanır bir Kobani'ye destek kampanyası başlatıldı. Sanki IŞİD'in ele geçirdiği topraklar sadece bu küçük kasabadan ibaretmiş gibi olağanüstü bir uluslararası ayaklanma başlatıldı. Oysa bütün bunlar olurken "İslami bir devlet" kurduklarını açıklayan IŞİD, Irak ve Suriye'nin kilit şehirlerinde kendi düzenini kurmuş, kendi ordusunu oluşturmuş, kendi eğitim sistemini müfredata almış, kendi kanunlarını devreye sokmuş ve kendi yargı sistemini kurmuştu. Fakat kimse bu bölgelerden bahsetmiyordu bile.
Elbette, kasaba veya şehir, köy veya ülke olsun hiçbir bölgede hiç kimsenin mağdur olmasını istemeyiz. Kobani'deki halk bizim halkımızdır. Nitekim Kobani işgalinin hemen sonrasında insani anlamda duyarlılık gösteren tek ülke Türkiye olmuştur. 200 bine yakın Kobanili Kürt bir gecede mülteci olarak ülkemize kabul edilmiştir. Dolayısıyla Kobani halkı koruma altına zaten alınmıştır.
Şunu da ayrıca belirtmek gerekir ki, bizlerin, IŞİD'e karşı bir askeri eylem için oluşturulmuş koalisyon güçlerinin de taraftarı olmamız mümkün değildir. Söz konusu koalisyonun IŞİD'i etkisizleştirmek için Musul, Rakka veya başka bir bölgeye yönelik askeri eylem içinde olmasını desteklemediğimiz gibi, Kobani'ye yönelik saldırıları da desteklememiz imkansızdır. Bölgeye çözüm ve barış silahla değil ancak akılcı bir ilmi yaklaşımla olabilir. Unutulmamalıdır ki tarih boyunca barış hiçbir zaman savaşla gelmemiş, silah hiçbir zaman çözüm getirmemiştir; getirmesi de mümkün değildir.
Burada dikkat çekmek istediğimiz Batı'nın hassasiyet alanlarıdır. Koalisyon güçlerinin sadece Kürt bölgeleri konusunda hiç vakit kaybetmeksizin harekete geçmeleri, Batı için en hayati noktaların bu bölgeler olduğunu bir kez daha teyit etmektedir. Suriye ve Irak topraklarının karışıklığa uğraması, parçalanıp bölünmesi pek de fazla ciddiye alınmamıştır. Çünkü plana göre, Ortadoğu'nun zaten çeşitli faktörlerle bu hale gelmesi, hatta İncil'e göre defalarca yıkılıp tekrar tekrar inşa edilmesi gerekmektedir. Burada söz konusu kesimlerin hatası, İncil'de geçen ve kader dahilinde zaten gerçekleşecek, hatta pek çoğu gerçekleşmiş olan bu ahir zaman alametlerini kendi elleriyle oluşturmaya çalışmalarıdır. Nitekim koalisyon güçlerinin, Kobani'deki IŞİD işgaline tereddütsüz ve anında müdahale ederken, 4. yılını neredeyse bitiren ve adeta bir trajediye dönüşen Suriye iç savaşına hiç ses çıkarmamaları bundandır.
Batı'ya göre, istikrar gösterip kendi başına bağımsızlık alması ve güçlenmesi beklenen Kürt bölgeleri, beklenmedik IŞİD saldırısı sonucunda ciddi yara almıştır. Elbette Kürt bölgelerinin böyle bir duruma düşmesi istediğimiz bir şey değildir. Burada bu konunun özellikle belirtilmesinin nedeni, 100 yıldır geliştirilen ve uygulamada olan planın, beklenmedik bir şekilde sekteye uğramasıdır. Özellikle bir kısım Neoconların bu konuda duydukları panik, bu anlamda değerlendirilmelidir.
Bu arada IŞİD'in gerçekte, İslami kaynaklara bakıldığında "beklenen" bir ahir zaman alameti olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Ahir zamanda Hz. Mehdi (as)'ın çıkışı için gerçekleşecek olan "doğum sancılarından" bir tanesi de budur. Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru öncesi, dünyaya felaket üzerine felaket yağacak, zorluklar peş peşe gelecek, insanlar maddi ve manevi korkunç bir çöküşe sürükleneceklerdir. İşte bu alametlerin belki de en dikkat çekenlerinden biri olan IŞİD, tüm detayları ile hadislerde tarif edilmiştir. Bu tarife göre, Ortadoğu'da "yenilemeyecek" bir güç olarak ortaya çıkacak ve ancak ve ancak Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru sonrası ona tabi olarak, Hz. Mehdi (as)'ın sözü ile şiddete son verecektir.
PEYGAMBERİMİZ (SAV), BUGÜN IRAK'TA YAŞANAN OLAYLARI VE IŞİD'İ 1400 YIL ÖNCE HABER VERMİŞTİR.,
1. DOĞU TARAFINDAN SİYAH BAYRAKLILAR ÇIKACAK
Horasan'da (DOĞU'DA) SİYAH BAYRAKLAR ZUHUR ETTİĞİNDE... (Gaybet-i Numani, sf. 228)
2. YİNE DOĞU'DAN BU KEZ DAHA KÜÇÜK SİYAH BAYRAKLI BİR GRUP ÇIKACAK
... Onlar bir süre devam ettikten sonra, YİNE DOĞU'DAN BU KEZ KÜÇÜK SİYAH BAYRAKLAR ÇIKAR... (Celâleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zamân Mehdisinin Alametleri, s.61, hadis no. 7.77)
3. SİYAH BAYRAKLILARIN ORTAYA ÇIKIŞINDAN ÖNCE SURİYE'DE ÇATIŞMALAR OLACAK
Üç alametin ardından imam kaim (Mehdi as)'ın çıkışını bekleyin.
Kendisine sordular: "Bu alametler nelerdir?”
SURİYELİLERİN KARŞILIKLI ANLAŞMAZLIKLARI, Horasan'dan siyah bayrakların çıkması ve Ramazan ayında korku. (Bihârü'l-Envâr, 14)
4. SİYAH BAYRAKLILAR SURİYE'DE BULUNACAKLAR
... Ve yine ŞAM'DAN (SURİYE'DEN) KÜÇÜK SİYAH BAYRAKLI BİR ADAM görüldüğünde... (Celâleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zamân Mehdisinin Alametleri, s.61, hadis no: 7.8)
... (Mehdi'nin çıkışının) diğer bir alameti de, SİYAH BAYRAKLI ORDUNUN ASKERLERİNİN, ATLARINI ŞAM'DAKİ ZEYTİN AĞAÇLARINA bağlamalarıdır... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-İl Mehdiyy-İl Muntazar, s. 23)
5. ESAD İLE SAVAŞACAKLAR
... EBU SÜFYAN'IN SOYUNDAN BİR ADAMLA (BEŞER ESAD İLE) SAVAŞIRLAR... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-İl Mehdiyy-İl Muntazar, s. 29)
6. SURİYE'DEN SONRA IRAK'A YÖNELECEKLER
BENİ ABBAS'A AİT (IRAK) SİYAH BAYRAKLAR çıkar … (Nuaym bin Hammad, Kitab al-fiten)
(Siyah Bayraklılar) FIRAT KIYILARINDAKİ ŞEHİRLERİNDE, KARADA VE DENİZDE ONLARI (KENDİLERİNE KARŞI GELENLERİ) ÖLDÜRECEKLERDİR. (Gaybet-i Numani, sf. 327)
7. ÇOK HIZLI NETİCE ALACAKLARDIR
Onlar o durumda iken Horasan taraflarından bayraklar gelecek, ONLAR SÜRATLE HAREKET EDECEKLER. (Gaybet-i Numani, sf. 327)
Oradan bir ordu ile geri dönüp Kufe'yi ve Basra'yı BİR GECEDE ELİNE GEÇİRECEK... (Kitab El Haft El Şerif, s.174)
8. GİRDİKLERİ ŞEHİRLER ADETA KENDİLERİNE TAKDİM EDİLECEKTİR
Kendilerine bu verilmediğinde savaşarak zafer kazanacak ve İSTEDİKLERİ KENDİLERİNE TAKDİM EDİLECEKTİR. (Meclisî, Bihârü'l-Envâr, c.51, s.87)
9. SAÇLARI VE SAKALLARI UZUN OLACAKTIR
Onun (siyah bayraklıların kumandanı) ASKERLERİNİN SAÇLARI VE BIYIKLARI ÇOK UZUN OLACAK, elbiseleri siyahtır ve ONLAR KARA BAYRAKLARIN ADAMIDIRLAR. (Gaybeti Numani, sf. 303)
10. TOPLU KIYIMLAR YAPACAKLARDIR
Allah taş kalpli ve soyu belli olmayan birini gönderecek ve zaferler onunla olacak... ONLARI (kendilerine karşı gelenleri) HİÇBİR FARK GÖZETMEKSİZİN TOPLUCA ÖLDÜRECEKLERDİR. (Gaybeti Numani, sf. 303)
11. KUFE'YE DOĞRU İLERLEYECEKLER
Horasan'dan çıkan SİYAH BAYRAKLILAR KÜFE'YE İNER... (Celâleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zamân Mehdisinin Alametleri, s.61, hadis no: 7.12)
12. ŞİDDETİN VE ÇATIŞMALARIN ARTMASI SEBEBİYLE İNSANLAR MEHDİ'Yİ TEMENNİ EDECEK HALE GELECEK
Büyük bir savaş olur. Neticede siyah bayraklılar galip gelir. Süfyani kuvvetleri kaçar. İŞTE O ZAMAN İNSANLAR MEHDİ'Yİ TEMENNİ EDERLER VE ARARLAR. (Celâleddin Suyuti'nin Tasnifinden Hadisler, Ahir Zamân Mehdisinin Alametleri, s.61, hadis no: 7.26)
13. SİYAH BAYRAKLILAR SONUNDA MEHDİ'YE TABİ OLACAKLARDIR
ve MEHDİ'NİN İTAATINA GİRERLER. (İmam-ı Suyûtî)
Fakat bunu kabul etmeyip EHL-İ BEYT'İMDEN (BENİM SOYUMDAN) OLAN MEHDİ (AS)'A VERECEKLERDİR... (Meclisî, Bihârü'l-envâr, c.51, s.87)
14. MEHDİ DEVRİNDE SAVAŞLAR TAMAMEN SON BULUR VE TEK DAMLA KAN DAHİ AKMAZ
Mehdi'nin en önemli özelliklerinden beri asla kan akıtmamasıdır. Kan akıtan, savaşan, zulmeden Mehdi değildir. Bu tip sahte Mehdiler yenilgiye mahkumdur.
(Mehdi'nin) Adaleti o denli olur ki, UYKUDA OLAN BİR KİMSE DAHİ UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. (Meclisî, Bihârü'l-envâr, c.51, s.87)
HARP (ERBABI) AĞIRLIKLARINI (YANİ SİLAH VE SAİREYİ) BIRAKIR. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (İmam Şarani, Ölüm-KıyametAhiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 496)
PYD Üzerine Spekülasyonlar.,
Kobani koruyuculuğu konusunda en dikkat çeken unsur ise Suriye Kürt bölgesinin yönetimini elinde barındıran PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat) üzerine yapılan spekülasyonlar olmuştur. Özellikle Batı medyası ve bir kısım Neocon yazarlar tarafından yapılan bu yönlendirme kimi zaman kasıtlıdır kimi zaman da bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu konuda pek az kişinin bildiği bazı unsurların açıklanması gerekmektedir.
PYD, 2003 yılında kurulan ve PKK'nın uzantısı olan bir örgüttür. Öcalan ve diğer PKK liderlerinin 1998 yılında Türkiye'nin baskısıyla, Suriye'yi terk etmek zorunda bırakılmalarından sonra geride kalan PKK'lılar tarafından kurulmuştur. YPG, PYD'nin silahlı koludur. PYD, her ne kadar şu günlerde tıpkı PKK gibi emperyalizm maskesi takmış olsa da, yine tıpkı PKK gibi Leninist ve komünisttir. Her iki grubun da lideri Abdullah Öcalan'dır. Resmi tanımlarında, PKK'ya bağlı bir örgüt olarak kuruldukları, Öcalan'ı ideolojik liderleri olarak kabul ettikleri ve Kongra-Gel'i (PKK'nın siyasi yapılanması) "Kürt halkının en yüksek yasama organı olarak gördükleri" belirtilmektedir. Nitekim KCK soruşturması kapsamında (PKK'nın şehir yapılanması olarak adlandırılan KCK, aslında PKK'nın sözde devlet yapılanmasıdır. Bu yapılanmayla ilgili olarak Nisan 2009 tarihinde Türkiye'de soruşturma başlatılmıştır. Kitabın ilerleyen sayfalarında KCK ile ilgili detaylar belirtilmiştir) 2012 yılında hazırlanan ikinci iddianamede PYD ile ilgili bilgilere de yer verilmiştir. İddianamede, Öcalan'ın Nisan 2011'de avukatları aracılığıyla Beşar Esad'a bir işbirliği mektubu gönderdiği, mektupta PYD'ye ülkenin kuzeyinde sağlanacak idari yetkiler karşılığında örgütün rejimi destekleyeceğinin ifade edildiği bilgisi yer almaktadır. 62
Yine 2014 yılı Ekim ayında, Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Türkiye'ye getirilen bir Rojavalı için YPG'li olduğu iddiasıyla "terör örgütüne" üye olmak suçundan hapis cezası vermiştir. Mahkemenin bu kararıyla "terör örgütü" listesinde yer almayan PYD ve YPG, resmen "terör örgütü" olarak kabul edilmiştir.
Nitekim PYD Eş Başkanı Salih Müslim verdiği konferansları Öcalan posterleri altında gerçekleştirmekte, diğer Eş Başkan Asya Abdullah örgütü doğrudan Kandil'den yönetmekte, YPG militanları ceplerinde ve evlerinde Öcalan'ın resmini taşımaktadırlar.
Bu konuda Emekli tümgeneral Armağan Kuloğlu'nun açıklamaları ise şu şekildedir:
YPG başlı başına terör örgütü olarak kurulmuş bir terör örgütü değil. PKK'nın Suriye'nin kuzeyindeki bir uzantısı. Suriye'nin kuzeyindeki olaylar patlak verince, kuzeyde bir Kürt oluşumu ortaya çıktı. YPG de o bölgenin kontrolünü sağlayan, oradaki halkı kontrol eden bir örgüt olarak PKK tarafından kuruldu. PKK'nın uzantısı, onun kontrolünde olan bir örgüt. PKK bir terör örgütü olduğuna göre, YPG de bir terör örgütüdür.63
Irak Kürdistan Özerk Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, PYD'yi, Suriye yönetimiyle işbirliği içerisinde Rojava'ya silah zoruyla el koymakla suçlamaktadır ve PYD'nin antidemokratik uygulamalarını sürekli olarak dile getirmektedir. Barzani,
"Her geçen gün belirsiz birtakım bahanelerle silahlanıyorlar... Serbest seçimler yapılmadıkça hiçbir grubun kendisini başkalarına dayatma hakkı bulunmamaktadır. Suriye Kürtlerinin gerçek temsilcisi yalnızca Yüksek Kürt Konseyi'dir"64 dese de PKK bu sözleri hiç önemsememektedir. Barzani'nin, "PYD, bizim oluşturmaya çalıştığımız ittifakı bozdu ve bölgede sadece kendisinin istediği bir siyaset yürütmeye başladı. PYD, Suriye Kürdistan Demokrat Partisi'nin yöneticileri ve üyelerine yönelik gözaltı, tutuklama, sınır dışı etme ve saldırma politikalarına ara vermeden devam etti ve bunu gittikçe genişletiyor. PYD'nin, bu tekçi ve meşru olmayan siyaseti nedeniyle bölgede demokratik bir sistem kurulamadı. Rojava'daki durum, rejimin kontrolü altındakilerden daha kötü hale geldi. Siyasi özgürlüğün olmadığı Rojava'da talepler şiddetle bastırılıyor, Rojava halkı diktatörce yönetilmeye çalışılıyor" 65 tespitleri oldukça önemli ve doğrudur.
Peşmerge komutanı Binbaşı Muhammet Hasan'ın, PYD'nin, kontrol ettiği sınır bölgesini ticari bir yola dönüştürdüğünü, sınırı geçen kişilerden gümrük vergisi adı altında para aldığını belirtmesi, PKK/PYD'nin Kürtlere hayatı nasıl zindan ettiğini gösteren önemli bir husustur.
İlginçtir ki, günümüze kadar neredeyse tüm siyasilerin bildiği bir gerçek olan ve PYD'nin kendisi tarafından açıkça ifade edilen PKK-PYD bağlantısı bugün her nedense bir kısım kişiler ve ülkeler tarafından inkar edilmektedir.
Batı'da pek çok siyasetçi ve yazarın, Suriye'deki PYD gerçeğinden habersiz oldukları da açıkça görülmektedir. Onlara göre Türkiye'nin Güneydoğu'sunda ve Suriye'nin kuzeyinde Kürt etnik kökeninde insanlar vardır ve bu insanlar sadece birer özgürlük savaşı vermektedirler. İşte bu bilgisizlikten dolayı, bu "özgürlük savaşçılarının" Türkiye tarafından neden tepkiyle karşılandığı, Kobani eylemleri sırasında neden Türkiye'nin o bölgede "Kürt savaşçıları" olarak gösterilen teröristlere destek vermediği anlaşılamamaktadır. Kıyasıya Türk hükümetine yönelik bir "etnik ayırımcılık" suçlaması yöneltmektedirler. İşin ilginç yanı, Türkiye'deki siyasetçi ve yazarlar arasında bile bunu yapanlar vardır.
İşin gerçeği ise şudur: Kobani'de IŞİD'e karşı savaşanlar "Kürt savaşçılar" falan değil, PKK'nın uzantısı olan terörist bir gruptur. PKK, yaklaşık 40 yıldır Türkiye'de bölücülük propagandası yapmış, haince arkadan saldırmış, özellikle "Kürt vatandaşlarımıza" dehşet yaşatmış ve on binlerce askerimizi şehit etmiş kalleş bir terör örgütüdür. Böyle bir terör örgütüne Kobani'de Türkiye'nin yardım etmesini istemek, olağanüstü derecede bir şuur kapalılığı veya art niyet gerektirir. Türk hükümeti, kendisini yıllardır enseden vuran, ülkesini bölmeye çalışan, hain ve kalleş bir terör örgütüne elbette ki yardım etmeyecektir. Türkiye oradaki mazlum halkı zaten himayesine almıştır. Kobani'de IŞİD ile savaşanlar ise, Türk halkının otuz yıldan fazla bir zamandır düşmanı olan topluluğun ta kendisidir.
Kuşkusuz Türkiye'yi ayırımcılık yapmakla suçlayanlar sadece bu konuda bilgisiz olan kişiler değildir. PYD'nin gerçek mahiyetini çok iyi bilmesine rağmen, o bölgede bir Kürt devletinin oluşması için elinden geleni yapmaya hazır bir kısım istihbaratçılar, siyasetçiler ve yazarlar; buradaki durumu kendi lehlerine kullanma telaşı içindedirler. Nitekim bunu yapabilmek için neredeyse bütün ana akım medya kullanılmış, Avrupalı ve Amerikalı siyasetçilerden Türk hükümetine yönelik bu konuda ciddi eleştiriler umarsızca yöneltilmiştir. Defalarca Türkiye'nin neden YPG'li teröristlere yardım etmediği sorgulanmış ve Türkiye bu dönemde adeta uluslararası bir diktatörlük tarafından baskı altına alınmıştır. Türkiye şu anda, dünya tarihinde, "yıllardır vatandaşını öldürmüş eli kanlı teröristlere neden yardım etmiyorsun" diye sorgulanan belki de tek ülke konumundadır. Bu olağanüstü garip durum nedense kimse tarafından ciddi anlamda dile getirilememiş, Türkiye, özellikle uluslararası medya diktatörlüğü tarafından ustaca planlanan ve uygulanan bir karalama kampanyasının hedefi olmuştur.
Şunu belirtelim; PKK, Türkiye'nin güneydoğusunda yıllardır özellikle Kürt kardeşlerimizi baskı altına almıştır ve katlettiği insanların büyük çoğunluğu Kürt'tür. Aynı durum Suriye'nin kuzeyindeki Rojova bölgesi için de geçerlidir. Buradaki Kürt kardeşlerimiz, PKK'nın uzantısı olan PYD'nin dehşetli baskısı altında yıllardır ezilmektedir.
5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***