Sinem Karadağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinem Karadağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2020 Salı

AZERBAYCAN’IN DENGE SİYASETİ

AZERBAYCAN ’IN DENGE SİYASETİ 




Sinem Karadağ 



Referans için: 
Karadağ, Sinem. “Azerbaycan’ın Denge Siyaseti”, 
İNSAMER, 

17.06.2019. 
Analiz 

Sovyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla 1990’lı yıllarda Avrasya coğrafyasında 
güç boşluğu ortaya çıkmış ve bölgenin kaynaklarından faydalanmak isteyen Batı, söz konusu güç boşluğunu doldurmak için bağımsızlığını kazanan bu yeni devletlere yönelik politikalar geliştirmeye başlamıştır. 

Azerbaycan’ın onu eşsiz kılan coğrafi konumu ve Güney Kafkasya’nın doğal kaynaklar bakımından en zengin ülkesi oluşu da bu dönemde ABD’nin ve Batı’nın dikkatini Azerbaycan’a yönlendirmesinde belirleyici faktör olmuştur. 

Nitekim ülkenin sahip olduğu bu özellikleri, 1991 yılına kadar bu bölgeyi doğrudan yöneten Rusya ile bölgenin kaynaklarından faydalanmak isteyen Batı dünyasını karşı karşıya getirmiştir. Azerbaycan ise stratejik çıkarları olduğu Rusya ve Batı ile ilişkilerinde büyük bir denge arayışına girişmiştir. 

Dönemin SSCB lideri M. Gorbaçov tarafından başlatılan Glastnost (açıklık) ve Perestroika (yeniden yapılanma) politikaları, reform olmaktan çıkıp SSCB’nin dağılma sürecine dönüşünce, birçok bölge ülkesiyle birlikte Azerbaycan da Ekim 1991’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Bölge ülkeleriyle ilişkilerini eskisi gibi 
sürdüremeyeceğini anlayan Rusya Federasyonu, Avrasya coğrafyasındaki güç boşluğunu ABD ve Batı’nın doldurmasından endişe ettiğinden Azerbaycan dâhil, bağımsızlığını kazanan Orta Asya ve Kafkasya ülkelerine yönelik “Yakın Çevre” (nearabroad) doktrinini geliştirmiştir. 1993 yılında ortaya konan bu anlayışa göre, eski Sovyet coğrafyası, ekonomi ve güvenlik açılarından yaşamsal çıkar alanı ilan edilerek yeni dönemde bu coğrafyanın yeni ülkeleriyle özellikli ilişkiler geliştirilmesi hedeflenmiştir.1 

Bağımsız Azerbaycan’ın ilk cumhurbaşkanı Ayaz Mutellibov döneminde Azerbaycan-Rusya ilişkileri önemli ölçüde Rusya lehine unsurlar barındırmaya devam ederken Ebulfeyz Elçibey döneminde iki ülke ilişkileri giderek zayıflamış 
ve Bakü yönetimi, Batı ile ilişkilere ağırlık veren yeni bir denge arayışına girişmiştir. 1993 - 2003 yılları arasında iktidarda olan Haydar Aliyev de benzer bir denge arayışı yürütmüş, bu çerçevede bir yandan Rusya ile ilişkileri sağlam 
tutmaya çalışırken bir yandan da Batı dünyası ile ilişkilerin geliştirilmesine önem vermiştir. 


2003 yılında iktidara gelen İlham Aliyev döneminde daha aktif bir dış politika benimseyen Azerbaycan, Rusya-ABD ilişkilerinde denge siyasetini dış politikasının merkezine koymuştur. Bu dönemde Rusya, Azerbaycan ile  süregelen diplomatik ilişkilerini geliştirirken ABD, Kafkasya bölgesinde etkinliğini 
artırmak için “demokrasini inşası” ve “serbest piyasa ekonomisine geçiş” konusunda destek olma söylemiyle Azerbaycan’la ilişkilerin geliştirilmesine önem vermiştir. 

Aynı dönemde Rusya’da iktidar değişmiş ve Azerbaycan’ın Batı’ya kaymasından 
endişelenen yeni başkan Vlademir Putin, Bakü yönetimi ile yakınlaşma siyasetine yönelmiştir. 
Bu dönemde Azerbaycan’ı Rusya için cazip kılan jeopolitik nedenler arasında şu başlıklar öne çıkmaktadır: 

1) Azerbaycan’ı etki alanında tutarak Yakın Doğu’ya ve Ortadoğu’ya Rusya’nın etkisini yayma imkânı elde etme, 

2) Azerbaycan’ı kendisine yakın tutarak stratejik hava kuvvetleri için ileri üs olarak yararlanma imkânı bulma, 

3) Azerbaycan’ın zengin doğal kaynakları konusunda yapılacak iş birliği sayesinde Rusya’nın küresel gücünü artırma, 

4) Azerbaycan’da etki alanını genişleterek Türkiye’nin ve ABD’nin Orta Asya, Kuzey Kafkasya ve Volga Nehri Havzası’na yayılmasını 
engelleme.2 

   Bunlara karşın Azerbaycan’ı ABD için önemli kılan etkenlerin bir bölümü de tıpkı Rusya’nın gerekçelerine benzemektedir: 

1) Bölge coğrafyasında Rusya’ya karşı stratejik bir konum elde etme konusunda Azerbaycan’la iş birliği yapma, 

2) Azerbaycan’da yoğunlaşmış enerji kaynakları konusunda avantaj elde etme, 

3) Avrasya’daki güç mücadelesinde Rusya’ya karşı Azerbaycan’ı yanına alma ve Orta Asya’ya açılımda sıçrama tahtası olarak kullanma, 

4) İran’a karşı kuzeyden kuşatma siyaseti. 3 ABD ve Rusya’nın bu gerekçelerinin yanı sıra Azerbaycan açısından da hem tarihî bağları olduğu Rusya ile hem de ABD ve Batı ile olan ilişkilerini dengede tutma isteğinin belli sebepleri vardır. 

Bunlar arasında en öncelikli sebeplerden biri Ermenistan ile bir türlü çözülemeyen Dağlık Karabağ sorunudur. Bu sorun, Azerbaycan’ın gerek Rusya gerekse ABD-Batı kurumlarıyla ve ayrıca Türkiye ve İran ile ilişkilerini geliştirmesini zorunlu kılmaktadır. Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan yanlısı tutumuna karşın Azerbaycan, ABD ve Batı ile ilişkilerini geliştirerek sorunun çözümü için destek aramaktadır. Ancak ABD’de ciddi 
bir Ermeni lobisi olduğu hesaba katıldığında, Dağlık Karabağ sorununda ABD’nin barış için etkin olamayacağı kesindir. 


Azerbaycan açısından en güncel konulardan bir diğeri de kuşkusuz, sahip olduğu enerji kaynaklarının uluslararası pazarlarda satışı ve bu pazarlara ulaştırılması konusudur. Enerji hatlarının güvenliğini içeren bu husus, Rusya ve ABD arasındaki denge siyasetinin en hassas unsurudur. 1990’lı yılların çalkantılı siyasi koşullarında, Azeri petrolünün uluslararası pazarlara ulaştırılması konusunda onlarca proje tartışılmış ve bu mesele çeşitli spekülasyonlara 
konu olmuştur. Bakü yönetimi bu konuda Rusya ve ABD arasındaki dengeyi korumak adına bir yandan Rusya’dan geçen Bakü-Novorossiysk boru hattı ile petrol ihracatını sürdürürken bir yandan da ABD’nin desteklediği Türkiye’den 
geçen Bakü-Ceyhan hattını inşa etmiştir. 

Böylece, bölgesel gerilim faktörü durumundaki enerji kaynakları, Bakü yönetimi nin denge siyaseti sayesinde önemli bir iş birliği alanına dönüşmüştür. 

Azerbaycan’ın denge arayışında en kritik müttefiklerinden biri olarak Türkiye ön plana çıkmaktadır. 1991-1993 döneminde Türkiye, yeni bağımsız olan Türk devletlerini tanıyan ilk ülke olarak bölgede model ve lider olma çabaları  sergilemiş ve bölgedeki Rus etkisini kırmaya yönelik aktif bir politika izlemiştir.4 Buna karşın Azerbaycan açısından Türkiye ile kurulan ilişkilerin önemi, Türkiye’nin sadece ortak tarihi paylaştığı bir ülke olması ötesinde, ABD ve Batı 
ile ilişkilerin kuvvetlendirilmesinde Türkiye’nin üstlendiği aracı rolden kaynaklanmaktadır. 

Azerbaycan’ın sahip olduğu enerji kaynaklarının boru hattı projeleri ile Türkiye üzerinden Batı’ya ulaştırılması her ne kadar Rusya’yı rahatsız etse de bu projeler Azerbaycan’ın Batı dünyası ile ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Nitekim hem Dağlık Karabağ politikasında önemli bir destekçisi olan Türkiye’nin bu sorunun çözümünde etkin rol üstlenmesi hem de iki ülke arasında gelişen ekonomik faaliyetler ve enerji anlaşmaları, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini her 
iki taraf için de zaruri kılmaktadır. 

Dolayısıyla Türkiye’nin hem çözülemeyen Ermenistan-Azerbaycan sorununda üstlendiği rol hem de Doğu-Batı enerji koridorundaki stratejik konumu nedeniyle Azerbaycan’ın Rusya ve ABD arasında izlediği denge siyasetinde kritik etkisi devam etmektedir. 

Azerbaycan, sahip olduğu jeopolitik konumu ve zengin enerji kaynakları sebebiyle Avrasya coğrafyasındaki etkinliğini arttırmak isteyen Rusya, ABD, Türkiye ve İran gibi ülkeler için stratejik öneme sahip bir ülkedir. Dolaysıyla 
Azerbaycan’ın bu stratejik konumunu etkili bir şekilde kullanabilmesi ve Dağlık Karabağ sorunun çözülebilmesi için hem Rusya, ABD, 

Avrupa Birliği gibi güçlerin desteğini alması hem de Türkiye ve İran gibi bölgesel güçlerle ilişkilerini yapıcı bir şekilde sürdürebilmesi gerekmektedir. Bu ise izlediği denge siyasetini etkin bir dış politika aracı olarak kullanmasına bağlıdır. 

Son Notlar 

1 Mehmet Seyfettin Erol, Amirbek Aidarbek, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Rusya’nın Dış Politikasında Yakın Çevre ve Orta Asya” Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies, XIV/1 (Yaz 2014), s. 155-178; Giray Saynur Derman (Aktaran), “Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Dönemi Rus Dış Politikası Paradigmaları”, Akademik Bakış, c. 10, S. 19,Kış 2016, s. 288. 

2 Nazim Cefarsoy, “Bağımsızlığın Onuncu Yılında Azerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2001)”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, İlkbahar 2001, c. 7, S. 1, s. 287-288. 

3 Angeliki Spatharou, “Geopolitics of Caspian Oil: The Role of The Integration of The Caspian Region into World Economy in Maintaining Stability in The Caucasu”, Bülent Gökay (Ed.), The Politics Of Caspian Oil, New York: Palgrave, 2001, s. 21. 

4 Mustafa Aydın, “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001), İstanbul: İletişim Yayınları, 12. Baskı 2010, s. 371. 

Kaynakça 

Aydın, Mustafa. “Kafkasya ve Orta Asya’yla İlişkiler”,Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt 2 1980-2001). İstanbul: İletişim Yayınları, 12. Baskı, 2010. 

Cefarsoy, Nazim. “Bağımsızlığın Onuncu Yılında Azerbaycan-Rusya İlişkileri (1991-2001)”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, c. 7, S. 1, İlkbahar 2001. 

Derman, Giray Saynur (Aktaran). “Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Dönemi Rus Dış Politikası Paradigmaları”, Akademik Bakış. c. 10, S. 19, Kış 2016. 

Erol, Mehmet Seyfettin, Amirbek Aidarbek. “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Rusya’nın Dış Politikasında Yakın Çevre ve Orta Asya”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies. XIV/1 (Yaz 2014), s. 155-178. 

Guliyev, Samir. ‘’Bağımsızlıktan Sonra Azerbaycan – ABD İlişkileri’’, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2004. 

Mammadov, Novruz. “About the main directions in the foreign polict of Azerbaijan”, Gunduz Sahabanov (Ed.), 

Azerbaijan Focus Journal of International Affairs. SAM Strateji Araştırmaları Merkezi, 2010. 

Sander, Oral. Siyasi Tarih 1919-1994, İstanbul: İmge Kitapevi, 18. Baskı. 

Spatharou, Angeliki. “Geopolitics of Caspian Oil: The Role of The Integration of The Caspian Region into World Economy in Maintaining Stability in The Caucasus”, Bülent Gökay (Ed.), The Politics Of Caspian Oil. New York: Palgrave, 2001. 

Yapıcı, Merve İrem, “1990’lar Boyunca Türkiye-Rusya İlişkileri: İstikrarsızlık İçinde İstikrar”, Uluslararası Hukuk ve Politika. c. 10, S. 40, 2014. 

Yılmaz, Zafer. “U.S. Foreign Policy towards Azerbaijan: From ‘Alliance’ to ‘Strategic Partnership’”, Alternatives Turkish Journal of International Relations. Vol. 11, No. 4, Winter 2012. 

“Amerika Azerbaycan İlişkileri”, 
https://www.amerikaninsesi.com/a/a-17-2010-03-02voa33-88922437/881602.html    (22.05.2019). 


***

12 Kasım 2019 Salı

DEĞİŞEN DENGELER VE İRAN KÜRTLERİ

DEĞİŞEN DENGELER VE İRAN KÜRTLERİ



Sinem Karadağ
Referans için: Karadağ, Sinem. “Değişen Dengeler ve İran Kürtleri”, İNSAMER, 
Değişen Dengeler ve İran Kürtleri.,
29.08.2019. Analiz 2


1 Ortadoğu’nun etnik çeşitlilik yönünden en zengin ülkelerinden biri olan İran’da “Kürt meselesi”, Kürtlerin siyasal talepleri nedeniyle Tahran yönetiminin iç ve dış politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim yakın tarihteki tek yarı bağımsız Kürt devleti olan Mahabad Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, Ocak 1946’da Sovyetler Birliği’nin desteğiyle İran topraklarında kurulmuştur.1

1979 İran İslam Devrimi ve 1988 İran-Irak Savaşı sonrasında yoğun olarak göç etseler de ülke nüfusunun yaklaşık %7-10’luk bir bölümünü kapsayan ve büyük çoğunluğu Sünni olan İran Kürtleri, günümüzde ağırlıklı olarak Batı Azerbaycan ve Kürdistan eyaletinde yaşamaktadır. %70’i Sünni olan Kürtler, kendilerini dil, etnisite, tarih ve kültür olarak İran toplumunun kalanından farklı görmekte ve bir yandan bu kültürel farklılıklarını korumaya çalışırken bir yandan da merkezî kontrolü güçlendirecek her türlü politikaya karşı çıkmaktadırlar.2 Modern dönem İran siyasi tarihi boyunca Kürtler, hem Kürt hem de Sünni oldukları için ayrımcılığa maruz kalmış bir etnik topluluktur.3 Tahran yönetiminin Sünni Kürtler üzerinde uyguladığı bu baskının temelinde Türkiye, Suriye ve Irak’taki ayrılıkçıKürt hareketlerinin kendi sınırlarında bir tehdit oluşturma ihtimali yer almaktadır. Öte yandan Kürt haklarının İran’daki mevcut sosyopolitiksistemin sınırları içinde tanınması için bir dizi reformist Kürt grubu ve sivil toplum örgütlenmesi de ortaya çıkmıştır.4

İran’da faaliyet gösteren Kürt siyasi yelpazesi içinde, İranlı Kürtlerin haklarının genişletilmesinden tam bağımsızlığa kadar değişen boyutlarda taleplere sahip gruplarbulunmaktadır. Bunlar arasından İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) öne çıkmaktadır.5

İran’da 2. Dünya Savaşı’nın kargaşa yılları içinde -1942’de- kurulan ve yaklaşık üç yıl boyunca faaliyetlerini gizli olarak sürdüren Kürdistan Yeniden Diriliş Örgütü (Komeley JK), Kürtler arasında geniş bir tabana yayılmış ilk dönem gruplarından biridir. Örgüt, sonrasında resmiyet kazanmak ve modern bir siyaset yürütmekamacıyla 1945 yılında İran Kürdistan Demokrat Partisi’ne (İKDP) dönüşmüş ve bugüne kadar sürecek mücadelesine başlamıştır.6 

Sünni Kürt din adamı Kadı Muhammed’in liderliğindeki İKDP’nin temel kuruluş amacı, siyasi faaliyetler yoluyla Kürtlerin ulusal haklarına ulaşması olarak belirlenmiştir. 
Nitekim güneyden İngiltere, kuzeyden ise Sovyetler Birliği’nin 2. Dünya Savaşı’nda İran topraklarına girmesi üzerine oluşan kaosu fırsata dönüştüren İKDP,  22 Ocak 1946 tarihinde Mahabad Kürt Cumhuriyetini ilan etmiştir. 
Ancak sadece 11 ay sürebilen bu küçük devlet, 1946 yılı sonlarına doğru İran tarafından yıkılmıştır.

    Şah rejimleri döneminde uzun süre sessizliğe bürünen İKDP, 1970’li yılların kargaşa ortamında yeniden faaliyetlerine başlamış ve 1979 Devrimi’nden 
sonra etkinliğini artırmaya çalışmıştır. Ancak yeni rejim ile İKDP arasında iplerin kopması uzun sürmemiştir. İKDP lideri Abdurrahman Kasımlo 1989’da 
Viyana’da, akabinde onun yerine partinin başına geçen Sadık Şerefkendi ise 1993’te Berlin’de düzenlenen suikastlarla ortadan kaldırılmıştır.7

    Suikastlardan Tahran yönetimini sorumlu tutan İKDP Genel Sekreteri Mustafa Hicri, Mart 2016’da yaptığı bir açıklamayla tekrar silahlı mücadeleye dönme 
kararı aldıklarını duyurmuştur. Yakın tarihe kadar İran Devrim Muhafızları ve İKDP güçleri arasında çatışmalar yaşanmaya devam etmiştir.

    Bir diğer Kürt hareketi, 1991 yılında Hüseyin Yezdan Penah liderliğinde kurulan Kürdistan Özgürlük Partisi’dir (PAK). Diğer muhalif Kürt gruplar kadar 
etkili olamayan bu partinin ciddi bir silahlı potansiyeli olduğu düşünülmektedir. 16 Ekim 2017’ye kadar Kerkük’te karargâhı bulunan PAK, DEAŞ ile mücadelede 
özellikle Batı medyasında epey ön plana çıkarılmış olsa da grubun İran içinde ciddi bir eylemsel varlığı olduğu söylenemez.8

İran’daki Kürt silahlı hareketleri içinde Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), son yıllarda en fazla öne çıkan grupların başında gelmektedir. 
     Türkiye’de silahlı eylemlerde bulunan PKK terör örgütü öncülüğünde İran’da faaliyet göstermesi amacıyla 2003 yılında kurulmuştur. 
PJAK, lojistik merkez olarak Kuzey Irak topraklarını kullanmakta ve ABD ile İsrail’in sağladığı maddi ve askerî destekten yararlandığı düşünülmektedir.9 
İran’daki diğer Kürt grupları yanında, PKK’nın İran’la zımni ilişkisi olduğunu söyleyerek PJAK’ın da aslında bizzat İran istihbaratının bir projesi olduğunu
düşünenlerin sayısı da az değildir.10

     PJAK’ın özellikle ABD’nin Irak işgali sonrasında Irak sınırına yerleşmesi ve İran ile silahlı mücadeleye girmesi dikkat çekicidir.

Dolayısı ile PJAK’ın nasıl bir örgüt olduğu ve kimler tarafından kullanıldığı tartışması, bugün için cevabı tam olarak verilemeyecek bir soru olarak durmaktadır. İran’da bir dönem askerî ve siyasi olarak adından söz ettiren birçok Kürt grup Tahran tarafından “terör örgütü” kabul edilse de bu gruplar Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer Batılı ülkeler nezdinde terör listesinde yer almamakta dır.11

2010 yılında Ortadoğu’da yaşanan Arap Baharı ile ortaya çıkan ayrılıkçı Kürt hareketinden en az etkilenen olmakla birlikte, bu dönemdeki değişim dalgasında İranlı Kürtlerin de talepleri değişmiştir. Farklı ülkelerdeki Kürt militan gruplar, İran’dan başlayarak Türkiye ve Irak’ın içinden geçerek Suriye’ye uzanan bir “Kürt ekseni” için siyasi ve askerî mücadelelerine hız vermiştir.12 Ancak Arap Baharı sürecinde Türkiye, Irak ve Suriye Kürtleri arasında özerklik veya bağımsızlık fikri daha çok vurgulanmakta olup Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye’deki Kürtlerin taleplerini birleştirmeyi öngören bir oluşum gündeme getirilirken İran’daki Kürt muhalifleri bu yapıya hâlâ mesafeli görünmektedir.

Son yıllarda Tahran yönetimine karşı silahlı eylemlerde bulunan Kürt muhalif örgüt yöneticilerinin Norveç’te İranlı yetkililerle temmuz ayında bir araya geldiği yönünde çıkan haberler, İran’ın Kürt politikasında değişikliğe gidip gitmeyeceği sorularını gündeme getirmiştir.

Kürt gruplar, görüşmelerin müzakere aşamasına geçmesi için, müzakerelerin Kürt sorununun çözümüne odaklanması, aleni yapılması ve uluslararası gözlemcilerin denetiminde yürütülmesi gibi bazı koşullar ileri sürmüştür.13

Uyguladığı baskıcı politikalar sebebiyle İran yönetiminin Kürt toplumu ile ilişkisi genel olarak problemli bir zeminde ilerlemektedir. Tahran’ın özellikle Sünni Kürtler üzerinde kurduğu baskıcı tutum, İran’da Kürt milletçiliğini attırmaktadır.
Öte yandan bölgesel gelişmelerin de etkisiyle İran, kendini savunmasız hissettikçe, Kürt kartı daha da hayati hâle gelecektir. Sonuç olarak hem Kuzey Iraklı Kürtlerin İranlı Sünni Kürtler üzerindeki etkisinin artmasından duyduğu endişe hem de ABD’nin muhalif Kürt gruplara silah yardımı yapması sebebiyle İran’ın Kürtler üzerindeki baskısını attırmaya devam edeceği beklenebilir.

Son Notlar.,

1 Hakkı Uygur, “İran ve PKK Sorunu”, İRAM, 
https://iramcenter.org/iran-ve-pkk-sorunu/, (23.07.2019).
2 Hasan Tosun, Kayhan Gül, “İranlı Kürtler ‘etnik ve mezhepsel’ baskı altında”, Anadolu Ajansı, 
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-kurtler-etnik-ve-mezhepselbaski-altinda/482069, (23.07.2019).
3 Tosun, Gül, “İranlı Kürtler ‘etnik ve mezhepsel’ baskı altında”.
4 Nadar Entessar, Kurdish Politics in the Middle East, Lexington Bokks, November 5, 2009, s. 59.
5 Ebru Aydın, İran’ın Kürt Politikası, Ankara Strateji Enstitüsü, 1. Baskı, Mart 2014, s. 10.
6 İdris Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürt gruplar”, Anadolu Ajansı, 
https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/11394 (25.07.2019).
7 Mehmet Koç, “İran’ın Kürt Politikasında Yeni Arayışlar”, Dünya Bülteni, 19.07.2019, 
https://www.dunyabulteni.net/aa-analizleri/iranin-kurt-politikasinda-yeniarayislar-h445463.html, (24.07.2019).
8 Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürtgruplar”.
9 İhsan Şerif Kaymaz, “Emperyalizmin ‘Kürt’ Kartı”, Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 183.
10 Mehmet Alaca, “İran’ın PKK politikasında değişen ne?”, Ortadoğu Analiz, Temmuz-Ağustos, Cilt 7, Sayı 69, s. 29.
11 Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürt gruplar”.
12 Oktay Bingöl, “Arap Baharı ve Ortadoğu: Çok Eksenli Güç Mücadelesinde Denge Arayışları”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / 
    Journal of Turkish World Studies, XIII/2 (Kış 2013), s. 25-49.
13 Koç, “ İran’ın Kürt Politikasında Yeni Arayışlar ”.


***