Dünya Düzeni ve İran, BÖLÜM 2
Ayetullah Humeyni, devrimin daha ilk günlerinden itibaren dış politika hedeflerinin Pan-İslamcılık ve üçüncü dünyanın devrimci hareketlerinin desteklenmesi yönünde oluşturulacağını açıkça ifade ederek başta ABD olmak üzere iki kutuplu dünyaya meydan okumaya başladı9. Devrim sonrası İran, uluslararası bir sorun konusu haline geldi. Bu sorun onun bölgesel düzeni yok ederek, uluslararası düzeni bozacağı endişesine odaklandı. İran Devrimi sonrası Tahran’ın ilk amacı kendi devrimci modelini başka ülkelere ihraç etmekti ve
bu en çok Arap dünyasındaki küçük ve geleneksel devletleri rahatsız etti. Bu durum, İran'ın dış politikasına da yansıdı. Dış politikada farklı şekillerde güvenlik stratejileri belirlemeye başladı.
Batıya karşı farklı ülkelerle işbirliği içerisine girilmesi, İran’ın dünyayla entegrasyonu konusunda bir takım sorunlar çıkardı ve İran’ın dış politikasında agresifleşmesine neden oldu. Yapılan devrim, revizyonist bir yaklaşımdan statükocu bir yaklaşıma kaydı. Orta Doğu devletlerinin İran karşısında güvenlik garantileri ABD oldu. İran’ın ABD gibi çok üstün bir konvansiyonel güç karşısında başvurabileceği iki yöntem vardı; konvansiyonel silah menzilinin altında kalan “terörizm” ve üstünde kalan “nükleer silahlar”. Böylece başlayan İran’ın nükleer
planları, önce İsrail’i sonra Körfez ülkelerini rahatsız etti. Tahran, Orta Doğu’nun ABD ve onun vekil devletleri tarafından yönetildiğini düşünmekte ve bu haksız bölgesel düzeni değiştirmeye çalışmaktadır. Daha da geniş ölçekte İran, Çin gibi küresel düzende daha çok payı olduğunu düşünmektedir10. İran, bölgesel düzende küçük Körfez ülkeleri ile aynı masada oturmak yerine, kendine en büyük masada dünya güçleri ile oturacağı bir yer aramaktadır. Bu kapsamda, deniz gücünü Afrika ve Latin Amerika’ya yayma gayreti içindedir.
Gerek İran milliyetçiliği, gerekse Devrimci Şii İslam toprak peşinde değil etki ve statü peşindedir. Bunun tek istisnası İran'ı Birleşik Arap Emirlikleri ile giriştiği adalar sorunudur11. Gerçekte, Orta Doğu kaos içinde olsa da İran’a yönelik gerçek bir tehdit yoktur. İran’ın ne tarihsel bir düşmanı ne de etrafında topraklarında iddia sahibi olan bir ülke vardır. İran’a yönelik en büyük tehdit Orta Doğu’daki ABD askeri varlığıdır. Bu varlığın ana kaynağı ise Afganistan’da yoğunluk kazanan çevresinde konuşlanmış 35 bin kadar Amerikan askeridir12.
İran, Çin ile aynı endişeleri taşımaktadır; bir yabancı gücün etrafında askeri üsler kurarak topraklarına angaje olması ve ülkesini karıştırması13. Buna karşılık İran’ın stratejisi dini lider Hamaney’in ifade ettiği gibi; “tehditlere karşı tehditle cevap vermek”tir. Nükleer seçeneği yanında uzayın kullanılması ile ilgili de hevesleri vardır. Nükleer programı bir saldırgan seçenek olmaktan ziyade rejim garantisi olarak görülmektedir. Öte yandan doğrudan çıkarı olmamakla beraber, pek çok bölgesel soruna karışmıştır. İran, kendisine danışılmadan hiçbir bölgesel sorunun çözülemeyeceği iddiasını tekrarlamaktadır14. Bununla beraber, Orta
Doğu’daki devletler için İran genellikle olumsuz ve bozucu taraftadır ve “tehdit” olarak görülmektedir. İran’ın düşünce ve istekleri diğerlerinde kaygı ve endişe yaratmaktadır. İran’ın çıkarları ve söylemleri, bölge için bir güvensizlik kaynağı olarak algılanmaktadır. Nihayetinde, İran’ın kendi çıkarları için bölgede kullandığı konvansiyonel olmayan yöntemler saygısızlık ve zorbalık olarak görülmektedir. İran’ın iddialı ve proaktif tutumu, diğerleri tarafından tarihsel olarak kibirli kültürüne dayandırılmaktadır. İran’ın algısına göre; IŞİD vb. terör örgütleri
Batının İran’a karşı projesinin ürünüdür ve diğer Sünni ülkeler buna Suriye’de paravanlık etmiştir. Eğer İran, Suriye ve Irak’ta mücadele etmese idi, IŞİD kendi kapısına dayanacaktı. İran, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmakta dır.
İran Dış Politikası ve Şii İslam,
İslam Devrimi, her şeyden önce İran'ın dış politika felsefesini değiştirmiştir. Dış
politikada İslamcılık faktörü daha önce bazı devletler tarafından kullanılsa da (örneğin, Pakistan, Suudi Arabistan gibi) İran örneğinde olduğu gibi resmi bir nitelik kazanmamıştır. Dış politikada ideolojik ve evrensel (ümmetin menfaatleri ve yeni bir İslami düzen) boyut artmıştır. İran, Orta Doğu'da statükocu ve muhafazakâr devletlerin başındayken, radikal-devrimci ülkelerin arasına katılmıştır. Genel olarak 1980'lerde İran'ın dış politikasına yön veren ilkelerden birisi dış politikanın ''İslamileşmesi'' ve devrim ihracıyla bölgeye yeni bir düzen
verme isteğidir15. Bu çerçevede İran radikal Arap devletleriyle yakın işbirliğine girerken, Körfez’deki Arap monarşilerine ve ılımlı Arap devletleri blokuna karşı durmuştur. Türkiye ve Pakistan ile iç işlere karışmayan ve verimli bir ekonomik ilişki sürdürürken, ABD, İsrail ve Sovyetler Birliği’ne karşıt bir tutum sergilemiş tir 16. Devrimin başından beri devrimci Şii İslam, İran'ı başta (özellikle Şii nüfus barındıran) komşuları olmak üzere diğer bütün İslami hareketlere yardım etmeyi hedefledi. İran'ın mevcut bölgesel statükoya karşı koyduğu ve Batının gözünde bölgesel istikrarsızlığı teşvik eder gözüktüğü bu dönem Humeyni'nin ölümüne
(ya da İran-Irak savaşının bitimine) kadar sürdü. Rafsancani dönemiyle birlikte ve özellikle Kuveyt krizi sırasında izlemeye başladığı yeni pragmatik politikayla dış politikadaki bu ideolojik tutum da yavaş yavaş azalmaya başladı17. Tahran dış politikasını dünyadaki ve bölgedeki gelişmelere, jeopolitik ve ekonomik durumunun gereklerine göre düzenlemek zorunda kaldı.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte İran'ın jeopolitik durumu değişmeye
başlamıştır. Bu yeni stratejik ortam ilginç bir şekilde bir yandan İran'ı rahatlatırken, bir yandan da yeni endişelere sevk etmiştir. İki ezeli ve ciddi tehdit (Rusya ve Irak) bir süre için saf dışı kalmıştı ama yeni oluşan kuzey sınırlarındaki (Orta Asya Kafkasya) istikrarsızlık ve Körfez’de artan Amerikan askeri varlığı endişe kaynağı olmaya başlamıştır18. İran açısından Sovyetler
Birliği de tehlikeliydi ama şimdi bölgedeki istikrarsızlıkla birlikte güvenlik tehdidi daha farklı boyutlar kazanmıştır. Hem bölgedeki İslami hareketler nedeniyle kamuoyunun (özellikle radikallerin) tepkisi arttırmıştı, hem de sınırları etrafındaki etnik ve dini çatışmalar İran gibi farklı etnik grupları barındıran bir devlet için tehdit oluşturmaktaydı. İlk öncelik bölgede istikrar olmalıydı. Bu nedenle İran bölgede statükocu bir politika izleyerek, mevcut hükümetleri
desteklemiştir. İran'ı en çok rahatsız eden konu ise, tam da bu sebeplerle, Azerbaycan-Ermenistan çatışması (Karabağ sorunu) olmuştur. İran'ın bir diğer endişesi de, ABD'nin bölgeye iktisadi, siyasi ve askeri yollarla girmek istemesi dir. İran'ın bu kaygısı özellikle Hazar'da çok belirgindir 19. İran, bu yeni stratejik çevreye uygun yeni politikalar geliştirmeye başlarken kendi bölgesel sınırlılıklarının farkında olmuştur. Bu ülkeleri yöneten elitlerin zihniyeti belliydi. Amerika'nın İran'a ve İran'la iş yapanlara olumsuz baktığı açıktı. İran
Sünnilik-Şiilik çekişmesi ve tarihsel hafıza nedeniyle bu ülkelerdeki İslami muhalefetler tarafından bile model olarak görülmedi. Hiç kimse İran'ın bölgesel hegemonyasını istemiyordu. İran bütün bu nedenlerle daha çok ekonomik ve kültürel alanlarda bir şeyler yapmaya çalıştı.
Bir yandan ilişkilerini geliştirmeye uğraşırken, diğer yandan uluslararası ve bölgesel örgütlere katılım ve ortak projeler yoluyla üzerindeki çekinceleri silmeye çalışmış, bu çabasında da başarılı olmuştur.
1990’lı yıllarla birlikte İran, çevre ve bölge siyasetini 3 temel esas üzerine kurmuştur:
Hazar Siyaseti, Körfez Siyaseti ve Ortadoğu Siyaseti. 1993 yılından itibaren bir yandan ABD'nin İran'a yönelik 'çevreleme' siyasetinin başlaması ile birlikte, Rusya ve İran'ın dış politika çıkarlarının çakıştırmıştı20. İran, Hazar, Orta Asya ve Körfez siyasetinde öncelikle ekonomik gücünü artırma yoluna gitti. Rusya ile anlaşarak, İran ile Orta Asya arasında bir demiryolu hattı kurulmasını kararlaştır dı. Bu yolla Orta Asya pazarı İran üzerinden Körfez’e açılmış olacaktı. Aynı çerçevede İran, karayollarını da güçlendirdi. Afganistan’daki iç savaşın
sürmesi, Pakistan ve Türkiye’nin Orta Asya’ya ulaşmasında İran’ı vazgeçilmez ülke haline getirdi. İran, Kazakistan ve Türkmenistan doğal gazı ile petrollerinin dünya pazarlarına ulaştırılmasında önemli bir konuma yükseldi. İran, Hazar’a ortak kıyısı olan Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan ile siyasi ve ekonomik işbirliğine zorunluydu. Ancak, Azerbaycan ile ilişkileri oldukça nazik bir noktada toplanmıştı. Ülkede % 30’u aşan Azeri ve Türk nüfus İran’ın en büyük korkusuydu. İran, Azerbaycan ile ne çok soğuk ne çok sıcak ilişkilere girmedi. Örtülü olarak Azerbaycan aleyhindeki her türlü girişimi destekledi. İran’ın
Körfez siyasetinin temelinde, Körfez ülkelerinde önemli bir halk çoğunluğu olan Şiileri örgütlemek ve önce kuvvetli bir muhalefet hareketi, ardından da o ülkelerde iktidar yapmaktı. İran’ın Orta Doğu siyasetinin temelinde ise Suriye ile işbirliği vardı. Hizbullah ve İslami Cihad gibi örgütlerle Lübnan’da etkin bir faaliyet sürdüren İran, Suriye aracılığı ile Sovyetler Birliği, Yunanistan ve Çin’den de silahlanma ve stratejik işbirliği açısından önemli destek görüyordu.
İran’ın Orta Asya, Kafkasya ve Hazar, Orta Doğu ve Körfez siyasetinde Rusya ile olan ortak yararları Suriye ile işbirliğini gerekli kılıyordu.
Öte yandan, devrim ile birlikte ülke içinde sosyal kurumlardan askeri kurumlara kadar pek çok alanın yeni anlayışa uygunlaştırması sürecinde ortaya çıkan sıkıntılar, 1980 yılından itibaren Batı ittifakının lideri ABD tarafından uygulanan izolasyon ve ambargo ve Irak’la süren sekiz yıllık savaşın ülkede yol açtığı tahrip, bir anda rejimi meşruiyet sağlama sıkıntısı ve ülkeyi dağılma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Kuveyt Savaşı sonrasında Irak'ın zayıf ve yalnız kalması İran'ın temel stratejik bakışını değiştirmiştir. Özellikle dıştan gelen ekonomik ve siyasi baskılar ve giderek bölgede artan baş düşmanı ABD varlığı, ülkenin dış politika stratejisinde değişikliğe ve yeni açılımlara gitmesine neden olmuştur. Bu bağlamda İran özellikle ABD ile ittifak içinde bulunan veya NATO varlığı bulunan ülkelerle ilişkilerini gözden geçirme durumuna gitmiştir.
ABD'nin İran politikası, İsrail'e ve 1991'de başlayan Filistin Barış Sürecine
endeksledi idi. Nitekim İran'ın barış sürecine muhalefeti arttıkça, Washington'un İran politikası da sertleşmiştir. İran, ABD’nin 2002’de açıkladığı Şeytan Ekseni’nin Kuzey Kore ve Irak ile birlikte diğer ülkesi idi. 2008’deki ekonomik kriz ABD’nin planlarını yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Obama, İran’a karşı ‘havuç ve sopa’ politikası izlemeye başladı. Obama’nın danışmanlarından biri olan Zbigniew Brzezinski, Avrasya’ya açılmak için Washington-Tahran eksenini tavsiye ediyordu21. Obama’ya göre İran ile anlaşmanın iki safhası vardı. Öncelikle ilişkilerin normalleşmesi yani İran’ın nükleer silah edinmekten vazgeçirilmesi ile başlayan süreç. Diğeri ise Tahran’a angaje olarak onu Orta Doğu’nun istikrar gücüne dönüştürmek22. Ancak, Donald Trump ile birlikte, İsrail’in hiç memnun olmadığı Obama politikaları tekrar eskiye dönme hatta daha da sertleşme sürecine girdi.
Sonuç
Hem yüzyıllardır bağlı bulunduğu gelenekten, hem de Körfez’den Lübnan’a, hatta Pakistan’a kadar uzanan Şii nüfusun varlığından ötürü Tahran’ın Orta Doğu üzerindeki etkisi çok önemli ve büyüktür, öyle kalmaya da devam edecektir. Sahip bulunduğu rejim ise bu nesnel gerçeği hiçbir şekilde değiştirmez. İran, her ne kadar bir İslam Devrimi gerçekleştirdiğini iddia etse de, Şia da olsa İslam’ı, Fars siyasetine vasıta kılmıştır. Halk genelinde mezhep taassubunu o derece güçlendirmiştir ki, Azeri de olsa diğer etnik temele dayanan insanlar bu Fars siyasetini idrak etmekten son derece uzaktır. Mezhep ve Molla hâkimiyeti devam ettiği sürece İran rejimi, din kaynaklı bir darbeye kesinlikle kapalıdır. Sadece ılımlılar ile sertlik yanlılarının iktidardaki nöbet değişimlerine şahit olunabilir. Zira, İranlılık kimliğinin dayandığı Fars ve molla kültürü bir anlık heyecan veya sosyal tepkinin değil, tarihsel temellere dayalı bir birikimin eseridir. İran rejiminin bilinen ve beklenenin aksine sadece etnik temele dayalı bir kargaşayla yıkılacağı kanaati pek de uzak bir ihtimal değildir. Bu da belki de çok yakın bir gelecekte muhtemel Azeri kimlik arayışı ile kendini gösterecektir.
1979’da İran’da rejim değişikliği ile sonuçlanan İslam Devrimi, ülkenin iç ve dış
politikası açısından önemli değişikliklere sebep olmuş ve komşu devletlerle olan ilişkilerini ve uluslararası sisteme bakış açısını derinden etkilemiştir. İran İslam Cumhuriyeti’nin dış politika olarak benimsediği “Ne Doğu Ne Batı” stratejisi ve dünya İslam imparatorluğu kurmak için İslam Devrimi’ni ihraç stratejisi, diğer komşu devletlerin yanı sıra nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ve Batı ittifakı içinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemiştir. Orta Doğu’daki savaşın mezhepçi Sünni ve Şii taraflarındaki
devletlerin çoğu Vestfalya düzenini başta gelen düşmanları ilan etmişlerdir. Bir yanda erdem adına dünyada kendi düzenin kurmak için komplolar kuran şeytan güçler var23, diğer yanda kişisel korku ve hırslarla bu güçlerle örtülü işbirliği içinde ülkeleri ve çevrelerinde kara delikler, terör bataklıkları oluşturan otokrat devlet liderleri. Arap Baharı ile birlikte İslam’ın kolları, jeopolitik hedeflerin hizmetinde silahlandırılmış, siviller mezhep bağlarına dayanılarak imha için hedef alınmaktadır. Sonuç olarak, Afrika’dan Ortadoğu ve Afganistan’a kadar İslam dünyasında yönetilemeyen, kara delikli bölgelerin arttığı kaos ortamında bir düzen sağlamak için dini referans almayan çağdaş bir vizyon gerekmektedir.
DİPNOTLAR;
1 Kissinger, Henry, World Order, Dünya Düzeni, Çev.S.S. Gül, Boyner Yayınları, (İstanbul, 2016). 15.
2 Abrahamian Edward, Modern İran Tarihi, (Çev: D.Şendil), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, (2008), 12.
3 Abrahamian, a.g.e., (2008), 44.
4 Yılmaz, Sait & Alagöz, İsmail, CIA ve Ortadoğu, Kripto Yayınları, (Ankara, 2017), 87.
5 Kissinger, a.g.e., (2016), 216.
6 Chubin, Shahram, Is Iran a Military Threat?, Survival: Global Politics and Strategy, (2014), 56:2, 65-88,
7 Keskin, Arif, İran Nasıl Yönetiliyor, http://www.turksam.org/tr/yazdir1310.html, (06 Haziran 2011).
8 Rustemov, Rafig, İran’da İslam, Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir inceleme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Ankara, 2004), 38.
9 Abrahamian, a.g.e., (2008), 87.
10 Pilling, David, Asia Needs Stronger Regional Institutions, Financial Times, (24 October 2012).
11 Yinanç Refet & Taşdemir Hakan, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, (Ankara, 2001), 156.
12 Pincus, Walter, Hagel’s Verbal Assurances for Continued U.S. Presence in the Middle East Come with Action, Washington Post, (12 December 2001).
13 Nasr, Vali, The Dispensable Nation: American Foreign Policy in Retreat, Doubleday, (New York: 2013), 218.
14 Fulton, Will & Toumaj, Amir, Iran News Round Up October 1, 2013, American Enterprise Institute,
http://www.criticalthreats.org/iran-news-round/iran-news-roundoctober-1-2013.
15 Yinanç ve Taşdemir, a.g.e., (2001), 147.
16 İzetullah, İzzeti, İran ve Bölge Jeopolitiği, (Çev. H.Uygur), Küre Yayınları, (İstanbul, 2005), 130.
17 Dağcı, Kenan & Sandıklı, Atilla, Satranç Tahtasında İran, Tasam Yayınları, (İstanbul, 2007), 30.
18 İzetullah, a.g.e., (2005), 136.
19 Keddie, Nikki, Neither East Nor West: Iran, the Soviet Union and the United States, ( Ed, M. J. Gasiorowski), Yale University Press, (London, 1990), 67.
20 Keddie, a.g.e., (1990), 65.
21 Symonds, Peter, Iran Nuclear Deal: US Prepares for New Wars, World Socialist Web Site, (April 06, 2015).
22 Zakheim, Dov S., The Spin Zone: Don't Buy Obama's Hype on Iran, National Interest, (April 3, 2015).
23 Robertson, Pat, The New World Order, World Publishing, (1992), 65.
Kaynakça,
ABRAHAMIAN, Edward, Modern İran Tarihi, (Çev: D.Şendil), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, (2008).
CHUBIN, Shahram, Is Iran a Military Threat?, Survival: Global Politics and Strategy, (2014), 56:2.
DAĞCI, Kenan & Sandıklı, Atilla, Satranç Tahtasında İran, Tasam Yayınları, (İstanbul, 2007).
FULTON, Will & Toumaj, Amir, Iran News Round Up October 1, 2013, American Enterprise Institute,
http://www.criticalthreats.org/iran-news-round/iran-news-roundoctober-1-2013.
IZETULLAH, İzzeti, İran ve Bölge Jeopolitiği, (Çev. H.Uygur), Küre Yayınları, (İstanbul, 2005).
KEDDIE, Nikki, Neither East Nor West: Iran, the Soviet Union and the United States, ( Ed, M. J. Gasiorowski), Yale University Press, (London, 1990).
KESKİN, Arif, İran Nasıl Yönetiliyor, http://www.turksam.org/tr/yazdir1310.html, (06 Haziran 2011).
KISSINGER, Henry, World Order, Dünya Düzeni, Çev.S.S. Gül, Boyner Yayınları, (İstanbul, 2016).
NASR, Vali, The Dispensable Nation: American Foreign Policy in Retreat, Doubleday, (New York: 2013).
PILLING, David, Asia Needs Stronger Regional Institutions, Financial Times, (24 October 2012).
PINCUS, Walter, Hagel’s Verbal Assurances for Continued U.S. Presence in the Middle East Come with Action, Washington Post, (12 December 2001).
ROBERTSON, Pat, The New World Order, World Publishing, (1992).
RUSTEMOV, Rafig, İran’da İslam, Kimlik ve Dış Politika: Konstrüktivist Bir inceleme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Ankara, 2004).
SYMONDS, Peter, Iran Nuclear Deal: US Prepares for New Wars, World Socialist Web Site, (April 06, 2015).
YILMAZ, Sait & Alagöz, İsmail, CIA ve Ortadoğu, Kripto Yayınları, (Ankara, 2017).
YINANÇ, Refet & Taşdemir Hakan, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, (Ankara, 2001).
ZAKHEIM, Dov S., The Spin Zone: Don't Buy Obama's Hype on Iran, National Interest, (April 3, 2015).
***