PROF.DR.Ümit Özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
PROF.DR.Ümit Özdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2016 Salı

Güneydoğu Anadolu’da Asker Sevkiyatı Konusunda




Güneydoğu Anadolu’da Asker Sevkiyatı Konusunda,


Yazar: Ümit Özdağ
23 EKİM 2012 SALI


Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yaparak Güneydoğu Anadolu bölgesinde asker sevkiyatlarının bundan sonra havadan yapılacağını açıkladı. Böylece askerler, PKK saldırılarından korunacaklarmış. Bunun anlamı, Türk Ordusu'nun Türkiye'nin bir bölümünde kendi askerlerinin güvenliğini sağlayamadığının itirafıdır. Kendi askerlerinin güvenliğini sağlayamadığı için onları THY ile uçuran bir ordu, yurttaşlarından aynı karayollarından geçmelerini isterken "sizi PKK'nın insafına terk ediyorum" demiş olmuyor mu? 

Genelkurmay Başkanlığı bu kararı 18 Eylül'de Bingöl'de gerçekleşen ve 9 askerimizin şehit olduğu PKK saldırısından sonra liberal basında çıkan köşe yazılarını yol haritası kabul ederek almıştır. Bu popülist karar günü kurtaran ancak ordunun haysiyetine ağır darbe indiren bir karardır. Bu çok yanlış bir adım olmuştur ve PKK'nın büyük bir psikolojik bir başarı kazanması anlamına gelecektir.

Bölücü terör örgütünün siyasi şefi bir süre önce yapmış olduğu açıklamada PKK'nın Şemdinli'de 400 km2'lik bir alanda "alan hakimiyeti" kurduğunu iddia etmiştir. TSK bu adımı atarak, terör örgütünün sadece Şemdinli'de değil, bütün Güneydoğu Anadolu'da "alanda etkin" olduğunu ve TSK'nın bu etkinliği, kıramadığını kabul etmektedir.

Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde AKP Hükümetinin izlediği teslimiyetçi müzakere politikasının çok büyük etkisi olduğu şüphe götürmez. 2003'den buyana AKK Hükümeti izlemiş olduğu politikalar ile adım adım TSK'nın terörle mücadelesinin önünü kesmiştir. Türk Ordusu bir ordunun göreceği en büyük enformasyonsavaşı saldırılarına maruz kalmıştır ve kalmaya devam etmektedir. Bütün bunları bilmemiz ve değerlendirmemiz, TSK İç Hizmet Yasası'nın iki maddesinin unutulabileceği anlamına gelmemektedir.

TSK İç Hizmet Yasasının 37. Maddesi şöyle demektedir: Silahlı Kuvvetlere katılan her asker andiçer. And sureti aşağıdadır: "Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyliyeceğime namusum üzerine andiçerim."

Üzerinde tartışılan Madde 35 ise " Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır " demektedir. 

Demek ki, TSK Türk yurdunu koruyacak ve bunu barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada yapacaktır. Alınan askerin sevkiyat kararı yukarıda anılan TSK'nın görevini belirleyen maddenin ve askerlik yemininin özü ile ters düşmektedir. Ana kuzusu olan Mehmetçiklerimizin canlarının hain PKK saldırılarından korunması için tabii ki gereken önlemleri almak ile en başta Genelkurmay Başkanı olmak ile sınır karakolundaki astsubaya kadar bütün komutanlar sorumludur.

Psikolojik savaş elemanlarının aksi kamuoyu yaratma çabalarına rağmen, komutanların bu sorumluluğun bilincinde oldukları ve küçük istisnalar hariç bütün komutanların askerlere kendi çocuklarının canını korur gibi korumaya çalıştıkları açıktır. Ancak bunun yolu askeri sevkiyatlar da havaya çıkarmak değil, sevkiyat yolları güzergahında PKK'nın alçakça saldırını engelleyecek şekilde havadan ve karadan denetim kurmaktır. Bunun yolu alan hakimiyeti stratejisine geri dönüp, Kuzey Irak'taki PKK kamplarını basmaktır. Bu önlemler mümkündür ve yapılmalıdır.

Mevcut kararın hızla gözden geçirilerek, bir an önce iptal edilmesi gerekmektedir.



http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2012/10/23/6774/guneydogu-anadoluda-asker-sevkiyati-konusunda

20 Haziran 2016 Pazartesi

ABD-PKK Askeri İşbirliği Ne Anlama Geliyor?




ABD-PKK Askeri İşbirliği Ne Anlama Geliyor?



Yazar: Ümit Özdağ
22 EKİM 2014 ÇARŞAMBA


ABD-PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile açık görüşmelerinin dışında Ayn El Arap’da IŞİD ile PKK/PYD arasında devam eden çatışmalara  PKK lehine yoğun bir şekilde müdahale etti. Amerikan uçakları günlerden beri, PKK/PYD’li terörist unsurlara hava desteği veriyorlar. Bu hava desteği PKK’lıların Amerikalı pilotları yerden yönlendirmesi şeklinde gelişmiş durumda. Ya da  Amerikalı özel kuvvet mensupları, Amerikalı pilotların IŞİD hedeflerini daha etkili vurabilmesi için yerden Ayn El Arap içinden hedef yönlendirmesi yapıyorlar. Buna askeri dilde ileri hava kontrolörlüğü deniliyor. Amerikalı askerler orada olsa da olmasa da, PKK-ABD hava-kara işbirliği bütün boyutları ile gerçekleşiyor. Amerikan uçaklarının PKK/PYD’ye atmış olduğu silah ve cephane yardımı da işbirliğini geliştiren bir başka husus.
PKK-PYD ile ABD arasındaki işbirliği/temas sadece askeri alanda kalmıyor. Amerikalı yetkililer, “PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamıyoruz” diyerek,  PKK/PYD ile siyasi temas ve görüşmeleri çok açık ve rahat bir şekilde sürdürüyorlar. ABD’nin PYD’yi terörist örgüt olarak tanımlamadığını açıklaması, PKK içinde dolaylı bir aklanma niteliği taşımaktadır. ABD-PKK/PYD ilişkilerinin anlamı,  ABD’nin Ortadoğu’daki Kürt politikasının parçası. ABD, içinden geçilen süreçte, Kuzey Irak dahil bağımsız bir Kürt devletine karşı. Ancak burada belirleyici olan kavram “içinden geçilen süreçte” kavramı; yani ABD Kürt devletini bağımsız birleşik Kürdistan anlamında bir kaçınılmazlık olarak görüyor. Ancak Washington, “içinden geçilen süreci” bağımsızlık süreci olarak değil, Türkiye-Irak-Suriye’de birleşik Kürt devletinin temellerinin hazırlanacağı süreç olarak değerlendiriyor.
2003-2004’de Amerikan ordusunun Irak’ı işgali sırasında gerçekleşen ABD-Kuzey Irak Kürt gruplar işbirliği ki, bugünkü Amerikan-Kürt silah arkadaşlığının/ittifakının oluştuğu dönemdir. Şimdi Suriye’de Ayn El Arap’ta PKK/PYD ile ABD arasında bir silah arkadaşlığının temelleri atılmaktadır.
ABD, PKK/PYD ile ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan da AKP Hükümetinden geçmişin intikamını almaktadır. ABD, geçtiğimiz yıllarda AKP Hükümetinden IŞİD’in Suriye kolu olan El Nusra’yı desteklememesi ve El Kaideci diye nitelendirdiği cihatçı mobil selefi unsurların dünyanın dört bir köşesinden gelip Türkiye’yi koridor olarak kullanmasına izin vermemesi konusunda ısrarla talepte bulunmuştur. Ankara bu talepleri El Nusra’yı terörist örgüt olarak görmediği gerekçesi ile  reddetmiştir. Şimdi Washington bunun intikamını almaktadır.
Öte yandan ABD, AKP Hükümetini Ayn El Arap’a Barzani’nin peşmerge yollamasını kabul etmesi için zorlamış ve bunu başarmıştır. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun peşmergelere Türkiye üzerinden geçiş hakkı verildiğine dair açıklamayı yaptığı sırada ses tonu ve kurduğu cümleler baskının  ağırlığını göstermektedir. Öte yandan bu konuda baskı sadece Amerikan baskısı değildir. PKK’nın son haftalarda çıkarmış olduğu ve bütün Türkiye’yi kapsayan terör eylemleri de AKP Hükümetinin geri adım atmasına neden olan diğer gelişmedir.
Özetle, ABD-PKK ilişkilerinin yeni bir aşamaya girdiği kesindir. Ancak PKK ile müzakere eden AKP Hükümeti, bu müzakereler PKK’yı meşrulaştırırken bunu düşünmeli idi. 
http://www.21yyte.org/ sitesinden 20.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


..

Suriye-Irak Alanında Neler Yapılmalı?



Suriye-Irak Alanında Neler Yapılmalı?


Yazar: Ümit Özdağ
05 EKİM 2014 PAAR



Türkiye, üç alt kıtasal sistemin birleştiği bir coğrafyadır. Trakya, Balkanlar alt kıtasının bir parçasıdır ve Balkanlar İstanbul’da biter. Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz, Kafkasya alt kıtasının bir parçasıdır. Kafkasya, Erzurum’da biter. Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu alt sisteminin parçasıdır ve  Ortadoğu, Diyarbakır-Gaziantep hattında biter. Türkiye’nin içinden geçtiğimiz süreçte, Ortadoğu bölgesel iç savaşı olarak devam eden Suriye-Irak alanındaki IŞİD merkezli iç savaşa doğru bir strateji ile müdahalesi ancak, Güneydoğu Anadolu’da doğru bir siyasal çizgiyi/hedefi takip etmesi ile mümkündür. Güneydoğu Anadolu’da PKK’ya karşı teslimiyetçi bir çizgi izleyen hükümetin, sınırın hemen altına yönelik olarak doğru bir siyaset geliştirme ve uygulama şansı hiç yoktur. Hele, PKK’nın sınırın hemen altında da değişik adlar ile örgütlendiği göz önünde tutulur ise Güneydoğu Anadolu’da PKK’ya teslim olan hükümetin, Suriye-Irak çizgisinde PKK ile mücadele etmesi ve yenmesi mümkün değildir.

Türkiye’nin Suriye sınırında oluşturulacak tampon bölge aracılığı ile PKK-PYD’yi tasfiye edeceği beklentisi ne yazık ki sadece bir iyi niyetli dilek olmaktan öteye geçmeyecektir. Daha yeni Öcalan’ın tehdidi üzerine harekete geçen ve Öcalan/PKK’nın tehditlerini yerine getiren bir hükümet, Suriye’de PKK/PYD ile savaşmayacaktır. Diyarbakır kırsalını PKK’ya teslim eden, Diyarbakır Belediye Başkanı’nın Türk subayına “senin devletin” demesine müsaade eden ve Güneydoğu Anadolu’da PKK/KCK’nın ikili iktidar yapılanması oluşturmasının önünü açan bir hükümet, Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD’nin kontrolü altındaki bölgelerde de aynı tutum içinde olacaktır.

TSK’nın tezkere ile etkisinin azalması ve AKP Hükümetinin etkisinin artacağı analizi de iyi niyet dileği olmaktan öteye geçmeyecektir. Mevcut koşullar içinde TSK’nın AKP Hükümetine karşı herhangi bir etki geliştirmesi mümkün değildir. AKP Hükümeti, TSK’ya Suriye Ordusu ile savaş emri verir ise TSK bu görevi yerine istemeyerek de olsa getirecektir. Üstelik AKP Hükümeti, önümüzdeki süreçte TSK’ya karşı, arkasına ABD-İngiltere desteğini de alacağı için TSK’nın direnç ihtimali daha da az olacaktır. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinden geçen TSK’dan mevcut koşullar altında bir direnç beklemek doğru değildir.

Türkiye’nin yapabileceği ve yapması gereken nedir? Öncelikle mevcut PKK açılımı sona erdirilmelidir. Güneydoğu Anadolu halkı, halk yalakalığından uzak ancak dost ve kardeşçe bir samimiyetle kucaklanırken, ayağa düşen devlet tekrar ayağa kalkmalıdır. Kırmızı ışıkta arabalar durmalı, herkes elektrik parasını ödemeyi öğrenmeli, yollarda devletin asayişinden başka hiçbir serseri unsura izin verilmemelidir. Televizyonlar bölücülerin istilasından kurtarılmalıdır. PKK baskısı altında inleyen sessiz bırakılmış, Kürt ve Zaza kardeşlerimizin seslerinin duyulması sağlanmalıdır. Başta Lice, Şırnak ve Hakkari kırsalı olmak üzere PKK’nın kurtarılmış bölge dediği işgal altındaki topraklarımız geri alınmalıdır. Türk Ordusu, dağ-dere-tepe harekete geçerek Güneydoğu Anadolu’da devlet egemenliğini tekrar tesis etmelidir.

Kandil’den hareket ile Irak üzerinden Türkiye’ye girmek için Türkiye-Irak sınırının 5-25 kilometre derinliğindeki PKK kampları ele geçirilerek, Türkiye’nin savunması sınır ötesinden başlatılmalıdır. Derhal çıkarılacak bir yasa ile Van ilinin sınır bölgelerindeki yerleşim yerlerinin, Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinin ve sınırın Türkiye içine doğru 25 kilometre derinlikte olan köyler tasfiye edilerek, bu bölge insanlarının konut/kira yardımı ve iş yeri güvencesi ile Türkiye’nin istedikleri yerine göç etmesi sağlanır. Böylece PKK’nın Türkiye içinden 50 kilometre uzağa iletilmesi sağlanacaktır. Aynı zamanda bölücü örgütün para kaynaklarına ağır darbeler vurulacaktır.

Suriye-Türkiye sınırında ise savaş hali hükümleri ilan edilerek, öncelikle sınırın Türkiye tarafından güvenliği sağlanmalı, PKK ve sempatizanı unsurların hareket kabiliyeti ortadan kaldırılmalıdır. IŞİD-PKK çatışmasından kaçan Suriyeli Kürtlere derhal devlet tarafından kurulacak kamplarda yardım edilmelidir. Bu insanların diğer Suriyeliler gibi Türkiye’nin dört bir yanına dağılarak gayri-insani koşullarda yaşamasına izin verilmemelidir. (Türkiye’ye sığınan 1.5 milyon Suriyelinin önce belirli merkezlerde toplanması ve sonra geri dönüşü için planlar yapılmalıdır.) Ankara ile Şam arasında yapılacak bir uzlaşma çerçevesinde Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin güvenliği için gerekli gördüğü bölgeleri geçici olarak işgal etmelidir. Direnen PKK veya IŞİD unsurları derhal temizlenmelidir. Ankara, Şam’da Esad rejiminin iktidarda kalacağını kabul etmelidir. ABD, İsrail ve İngiltere’nin Esad’ı kabul etmekte çok zorlanmayacağı görülmektedir.

Türkiye’ye asla yabancı kara ordusu birliği kabul edilmemelidir. Kabul edilecek güçler hava kuvvetleri ile sınırlı olmalıdır. Suriye ve Irak’taki hedeflere yapılacak hava saldırıları, Türk hava kuvvetleri ile ortak icra edilmelidir. İngiliz hava kuvvetleri ise, -Londra’nın 1918’de Musul’un haksız ve hukuksuz işgalini Türk Milleti’nin unutmadığı gerekçesi ile- Türkiye’ye kabul edilmemelidir.
AKP Hükümeti İslam coğrafyasında yayılan selefi hareketin artık İslam düşmanı gerçek karakterini görmelidir. AKP bugüne kadar büyük müsamaha gösterdiği Selefiliğin artık Türkiye içinde yayılmasına izin vermemelidir. Hükümet partisi Türk Milleti’nin çok büyük bir bölümünün Hanefi-Maturidi zemine dayanan inanç sisteminin Selefilik tarafından nasıl tahrip edilmeye çalışıldığını anlamalıdır. Keza, Türk Dünyasında Hanefi-Maturidi gelenekten sonra en yaygın olan Şiilik ve Alevi-Bektaşiliğin de Selefilik tarafından hedef alınmasının ortaya çıkaracağı zararlar anlaşılmalı ve engelleyici uygun önlemler almalıdır.

Sonuç olarak, “Hep AKP’nin politikalarını eleştiriyorsunuz, PKK siz olsa ne yaparsınız?” diyen çevreler; Benim kişisel olarak önerilerimin özetinin özeti bunlar. Ben olsam bunları yapardım.     
http://www.21yyte.org/ sitesinden 20.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır.,



..