Osman KARABABA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osman KARABABA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2018 Cuma

AHMAK OLMADIĞINIZI BİLİYORUM...

AHMAK OLMADIĞINIZI BİLİYORUM...



Osman KARABABA
karababaosman@hotmail.com

“Holmes, Dr.Watson’la birlikte kamp yapmaktadır. Berrak bir gecenin geç bir saatinde Holmes uyanır ve Dr.Watson’u dürter: 
“-Watson,” der, “göğe bak ve bana ne gördüğünü söyle.” 

 “-Milyonlarca yıldız görüyorum, Holmes,” der Watson. 
“Peki, bundan ne sonuca varıyorsun, Watson?” Watson biraz düşünür, sonunda;

“-Şey,” der, “astronomik açıdan milyarlarca gezegen bulunduğu sonucuna varıyorum. Astrolojik açıdan Satürn’ün aslan burcuna girdiğini görüyorum. Zamansal açıdan saatin yaklaşık üçü çeyrek geçtiğini kestirebiliyorum. 
Meteorolojik açıdan yarının harika geçeceğini düşünüyorum. Teolojik açıdansa Tanrı’nın her şeye gücünün yettiğini ve bizim minnacık olduğumuzu çıkarabiliyorum. E, peki sen ne sonuca vardın, Holmes?” 
“Birileri çadırımızı çalmış, dostum!” ...?!

*

Üniversite mezunu işsiz iki genç, Hasan ile Hüseyin bir inşaat barakasında kalmaktadırlar.

Bir sabahın köründe gözlerini ovuşturarak kalkan Hasan poşet içinde kapıya sıkıştırılmış bir kitapçık bulur. 
Kitapçığın ön kapağında türkuaz zemin üzerine resmedilmiş, hukukun evrensel simgesi Themis heykeli dikkatini çeker. Uyumakta olan Hüseyin’e dürter: 

“-Hüseyin “der, “hele gözünü aç da bir bak şuna ve bana bundan ne anladığını söyle!”

Hüseyin kendini toplar, kitapçığa bir göz atar;

“Şey,” der, “bu; hakimiyet hakkı ancak millete ait olan ve mutlak kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistemi yıkıp yerine tek adama dayalı bir rejimi getiren anayasandır!?” 

Sözüne devam eder: 

“-Bu anayasaya göre cumhurbaşkanı hem partili biri hem Yürütmenin başı hem de sınırsız yetkiye sahip olacak. Partili bir cumhurbaşkanının, tarafsız olmayacağı için, bütün bir milletin değil, sadece partilisinin cumhurbaşkanı olacağını net görebiliyorum.” 

Hasan: “-Peki, bundan ne sonuca varıyorsun?” deyince, Hüseyin bir an düşünür ve şöyle sıralar:

“-Terminolojik açıdan, olağanüstü yetkilerle donatılmış Partili Cumhurbaşkanlığının, içerisine kutsiyet, ulviyet, uluhiyet, keyfiyet, benlik şırınga edilmiş ucube bir Başkanlık sistemi olduğunu... Böyle bir sistemin dünya 
terminolojisinde bulunmadığını, bunun tiranlık ötesinde bir karakter yüklenmiş anayasal tanrısallık olduğunu söyleyebilirim.

-Astronomik güç açısından, hem partili biri olduğu için asla tarafsız olamayan hem yürütmenin başı olarak sınırsız yetkiye sahip bir cumhurbaşkanının; (15 yıldır anayasayı yok hükmünde sayıp fiilen ihlal ederek her istediğini yapması yetmezmiş gibi şimdi de devletin çarklarının patinaj yaptığını iddia eden bir zihniyetin) Yasamayı kontrol edeceğini, Yargıyı şekillendireceğini, görünen köyün kılavuz istemediği gibi net görebiliyorum.

-Sosyolojik açıdan, partili bir cumhurbaşkanı; 

Milletvekillerini belirlemek, Meclisi feshetmek, kanun hükmünde kararnameler çıkarmak, milli güvenlik politikalarını ve uluslararası ilişkileri belirlemek, orduyu kullanabilmek, savaş ilan edebilmek, uluslararası anlaşmaları akdedebilmek, olağanüstü hal ilan edebilmek, Devleti yapılandırmak, Hakim ve Savcılar Kurulu başkanını atamak, üyelerini seçmek ve seçtirmek, Anayasa Mahkemesinin üyelerini seçmek ve seçtirmek gibi yetkileriyle başta Yargıyı şekillendireceğini ve akabinde TBMM’yi ve parlamenter sistemi devre dışı bırakabileceğini şimdiden görebiliyorum.

-Psikolojik açıdan, milli egemenliğin millete ait olmasının rahmani, tek adama teslim edilmesinin ise şeytani olduğundan hareketle, anayasa değişikliğini vahim buluyorum! 

-Adalet açısından, asla tarafsız olmayan partili bir cumhurbaşkanını hiçbir gücün denetleyemeyecek olmasını, kontrolsüz zembereğin ya kolu kırması ya kapıyı açık bırakmasına benzetiyorum. 

Yürütmenin başı partili bir cumhurbaşkanını denetimsiz yönetim zırhıyla güçlendirerek tek adam yapan yeni anayasayı; özellikle Türklüğün ve TC’nin katline ferman, siyasi iktidarı yüce divandan külliyen kurtaracak argüman addediyorum. 

Meclisi şekillendiren bir cumhurbaşkanının yüce divana sevkini o meclisin 2/3 çoğunluğunun cüretine bırakan, böylece cumhurbaşkanı ve himayesindekileri kıyamete kadar hukuki koruma altına alan anayasa değişikliğini reddediyorum.

Çünkü, anayasa değişikliği ile geçmişte devletimize ve milletimize karşı işlenen suçlar...

Ege’deki 16 ada ve bir kayalığımızı işgal eden Yunanlılara karşı gösterilen aymazlık... 

Türklüğü, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti yok etmek isteyenler.. sorgulanamayacak!

Ne yazık ki bunların hesabı Allah’a kalacak! Ancak bunları anlayamayacak kadar ahmak olmadığımı biliyorum Hasan.

-Astrolojik açıdan, rantları ve saltanatları uğruna camileri siyasete alet ederek mescid-i dırar yapan... Devletin nice kurum ve kuruluşlarını parti teşkilatlarına çeviren... Eğitimi 4+4+4’lük sistemle mahveden... Bilumum bölücü, yıkıcı, gerici, dinci, hortumcu güç odaklarının üstün gayretleriyle, ülkenin 21. yy Uzay Bilgi Çağında bulunması gereken yörüngesinin, 15. yy Ortaçağına doğru kaydığını görüyorum. 

-Zamansal açıdan, yüz yıl öncesi tarihin tekerrür ettiğini, Allah ile din ile aldatan fiili durumlarla laikliği ihlal ölçeğinde takvimlerin tekke, zaviye, tarikat ve cemaatler devrini gösterdiğini kestirebiliyorum. 

-Meteorolojik açıdan, küresel Fetö tipisinin hiç eksilmeyeceğini, beraberinde cemaatler fırtınasının kopacağını, ülkeyi kasıp kavuran büyük hortumların artacağını ve siyasi iktidarın paratoneri olmayan hanelere yıldırımların    düşebileceğini, ya başkanlık ya terör yüksek basıncıyla yakın zamanda güneşli günlerin pek olmayacağını tahmin ediyorum.

-Teolojik açıdan yeni anayasayla, “dokunmak ibadettir” sanrısıyla kutsallaştırılan parti liderine, uluhiyet ve insan üstü kutsiyet kazandırılmak istendiğini düşünüyorum.

Partili bir cumhurbaşkanının, yeni anayasadan alacağı erişilmez güçle sultan laşacağını, akabinde koca imparatorluğun yıkılmasını hazırlayan Hilafet makamını 100 yıl sonra yeniden tesis ederek Teokratik bir düzeni  getirebileceği ni ihtimal dahilinde görüyorum. 

Partili bir cumhurbaşkanının anayasa değişikliğiyle kazanacağı sınırsız gücü karşısında bizim zerre kadar olduğumuzu kestirebiliyorum.

E, peki sen ne sonuca vardın Hasan?”

Hasan bir an düşünür ve şöyle der:

“-Birileri yeni anayasayla bizim hayatımızı çalmış, dostum!”

Devlet Bahçeli diyor ki: 

“Başkanlık sistemi tek adam, diktatörlüğünün beratıdır, hırsızlık ve yoksulluk ruhsatıdır. Türkiye’nin bölünme meselesidir. Demokrasinin idam fermanıdır.” 

Heyhat!!! Bu sözlerle uyutulmuşuz!

*

EY YÜCE ve YÜKSEK TÜRK!

Uyumak yok olmaktır...Uykun katilin olacak... Fikren uyanık kalmak istiyorsan, çaresi, bedenen uykuya dalmamaktır.

“Zehiri hiçbir zaman teneke kupa içinde sunmazlar.” 

Allah yokmuş gibi yaşayanları, iktidar yaptığın ülkede esaret ve sefalet, ellerinle yazdığın kaderin olacaktır.

Çok yakında...

Bir gecenin sabahında cehenneme uyanacaksın. 
Ve bir bakmışsın ki, güneşin köreltilmiş, âtin çalınmış, 
Hayatının ırzına geçilmiş olarak kendini 
Ortaçağ dehlizinde bulacaksın! 
Kurtuluşuna vaveylaların yetmeyecek!
Kuran seni uyarırken aklın nerdeydi? 
Dünyada iken cehennemi tadacaksın!

***

1 Ekim 2017 Pazar

SİZ DE Mİ VEBALDESİNİZ YOKSA?

SİZ DE Mİ VEBALDESİNİZ YOKSA?


Osman KARABABA 
karababaosman@hotmail.com




Behlül Dâne, bir gün mezarlıkta dolaşırken üç “kuru kafa” bulur, götürür pazara... Koyar tezgahın üzerine, başlar çağırmaya:

-”Satılık kuru kafa geldiiii! Satılık kuru kafaaa!..” diye... Üzerlerine 1 dirhem, 10 dirhem, 100 dirhem diye fiyat yazar.
Sorarlar Behl-ül Dâne’ye:

-”Üçü de nihayetinde ‘kuru kafa’, niçin üçü de farklı fiyata?..” diye.

Behl-ül Dâne şöyle izah eder:

Bu, taş kafa; 1 dirhem: Kafasına hiç laf girmez. Okuma, yazma bilmez. Nasihat dinlemez. Zır cahil...
Bu, boş kafa;10 dirhem: Nasihat dinler ama uymaz; laf bir kulağından girer, öbür kulağından çıkar. Okuma yazma bildiğinden her şeyi bildiğini sanır, çünkü okumaz, yarı cahil...

 Bu, hoş kafa;100 dirhem: Amel-i salih, ihlaslı, çok okur, araştırır, sorar, söz dinler, okuduğunu anlar, her şeye kafa yorar, insan-ı kamil... 100 dirhem.”

Şimdi size gelelim:

Yaptıklarınız, taptıklarınız sizi anlatır, değer verdikleriniz, konuştuklarınız sizi ele verir, sahip olduklarınız, kafa yorduklarınız tıynetinizdir.

Yüreğiniz varsa koyun ortaya...
İşte terazi işte dirhem... Çekin kendinizi tartıya...
Yarın kuru kafa olduğunuzda bunlardan hangisine girmiş olurdunuz?
Sahi, hiç düşündünüz mü?

*
Herkesin bilmekte ahkam kestiği, ancak gerçekte kafalarda lodos estiren bir soru:

Nedir okumak?

...?!

Okumak insan olmaktır...

Siz şimdi, “Ne yani, okumayanlar insan değil mi?” diye çı- kışacaksınız, ama... Hayır, biz okumayanların insan olmadığını iddia etme derdinde değiliz. 
Bilakis, “okumak sadece insana has bir özellik” olduğu için bu sahip olduğu şerefi hatırlatmak istiyoruz. Siz buradan gerekeni çıkarırsınız..
Okumak insan olduğunun farkına varmaktır. Bu yüzden okumak şükürdür, bütün zamanlarda huzur... Okumamak vebaldir, her devirde esas muzır...

Şimdi de “Okumayanlar nasıl vebalde olurlar?” diye kızacaksınız tabii. Ben de size “evet,vebaldeler; günah işliyorlar” diyorum. Peki, Allah bütün kullarına Kuran’da  “Oku!” diye emretmedi mi? Okumuyorsan Allah’ın emrine uymuyorsun demektir ki, bu da günah değil mi?

 Okumak; Kuran’da Zuhruf Suresi, 54. Ayettin “Firavun kavmini aşağıladı, ahmaklaştırdı, paramparça etti, öyle yönetti.” mealini kavrayarak tarihte Mussolini, Hitler,  Çavuşesku, Saddam, Stalin gibi nice diktatör, kral veya liderlerin ülkelerini yokluk, sefalet, zulüm, vahşet ve zillete nasıl düşürdüklerini ve her devirde bunun değişik  kılıkta tekerrür edeceğini anlamaktır.

Okumak, düşünmektir, düşündürmektir, “kalpte iman taşımanın avuçta ateş taşımak olduğu zamanda” şerefsizliğe düşmemektir...
Rantları, saltanatları uğruna satılmışlara vicdan azabını tattırmaktır. Çünkü okumak; mizan olmaktır hakka, adalet için yorulmak, alın teriyle yoğrulmak, zulme karşı doğrulmaktır...

Okumak, emek soğurmak değil, enerji üretmektir... Canlı olmaktır, bilgiyle dolmaktır, gerçeği bulmaktır...Yol olmaktır peşinden geleceklere, dil olmaktır dilsizlere...

Eşik olmak sezgilere, gökyüzü olmak sevgilere... Kafa yormak yergilere; cevap vermek sorgulara... Konu olmaktır dergilere..
Peki, siz bu zevki tattınız mı?.. Yazık!
Okumak; kendin olmaktır, maskelerden kurtulmaktır. Okumak kula kul olmamaktır. Zaafların tanrılaşmasından münezzeh olmaktır.
Elham Suresinin her okunmasında “Allah’ım ancak sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.” diye Allah’a edilen yeminin farkında olarak kişileri rableştirmemektir.
Okumak; iletişim kurmaktır, iletken olmaktır. Her şeyden haberdar olmaktır.
Okumayan insan, beyni oksitlenendir, hurdaya çıkandır, paslanandır... Sıcaklarda donandır, buzullarda yanandır. Hakikatler gözüne batarken martavallara kanandır... 

Dünyada iken cehennemde yanandır...

Okumak düşmemektir tuzaklara, ulaşmaktır uzaklara, oturmamaktır kazıklara...
Tarihi çöz, devrini koy yanına... Bir şey geliyor mu aklına...

*
Okumak, karanlığa ışık olmaktır!..
Işık olmak nasıl bir şeydir, bilir misiniz?.. Yalana cellat,
Hakk’a âşık olmaktır! Aşkları, acıları, açları okumaktır!
Küçük şeylerin bile kıymeti, acil ihtiyaçta ya da tehlike anında daha iyi anlaşılıyor. “1898 yılında Küba’da meşhur doktorlardan William Gogas mecbur kalınca bir kavanoz dolusu ateşböceğinin ışığından faydalanarak bir askeri ameliyat etmişti.” Karanlıkta kalmanın bedelini ödemeyen zihniyet, ışığın kıymetini ne bilsin...

Okumak ilim, fen, teknik ve sanatta zirveye tırmanmaktır.
Uzay çağında yıldız, yıldız savaşlarında söz sahibi olmaktır.
Dünyada en büyük güç olmaktır okumak... Âtiden maziye kanatlanmaktır...
Çağlara hükmetmektir ...
Okumak özgürlüktür, okumayan zihniyet özgülüğü ne bilsin?
Türk dünyasının büyük yazarlarından ve düşünürlerinden Cemil Meriç, gözlerini yitirme pahasına kitap okumaya devam etmiş, âmâ olunca da kızı her gün ona kitap okumuştur. Kütüphanesinde 20 bin kitabı olan Cemil Meriç, öbür dünyaya götürmek için mi bu kadar kitaba sahip oldu, dersiniz? Dar kafalar, yaşadıkları debdebeli hayatı yazarlara, düşünürlere borçlu olduğunu kavrayabilirler mi acaba?

Okumak bir sevdadır, her gönül dayanmaz buna... 
Baharda gövermezse ağaç, elbet döner oduna...
Okuyarak canlı Kalmak, Kuruyup odun olmak, Senin elinde... 

Osman KARABABA 
BİLĞİ YURDU DERGİSİ SAYI 60