Naim Babüroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Naim Babüroğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2018 Pazar

'' HALKA SİZ SÖYLEYİNİZ..'' SİZİ DİNLERLER..,


'' HALKA SİZ SÖYLEYİNİZ..'' SİZİ DİNLERLER..,



Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu,
Yeni Çıkan kitabında,

< " Beni Hatırlayınız - Cumhuriyet'in Sonbaharı " >
Manisa Garnizon Komutanı olduğu dönemde şehit ailesi ziyaretine kente gelip protestolarla karşılaşan Bülent Arınç'ın kendisinden isteğini ve bu isteği neden reddettiğini anlatıyor.

Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu'nun yeni kitabı " Beni Hatırlayınız - Cumhuriyet'in Sonbaharı " Asi Kitap'tan yayımlandı.
FETÖ’nün TSK içindeki yapılanmasına karşı nasıl mücadele ettiğini kitabında anlatan Babüroğlu, Bülent Arınç ile ilginç bir anısını da aktardı.
2007’de Manisa’da bir şehit ailesini ziyaret etmek isteyen ve o dönem TBMM Başkanı olan Arınç, protestolarla karşılaşmıştı.
İşte o günlerde Manisa Garnizon Komutanı olan Babüroğlu’nun kaleminden yaşananlar:

YOĞUN PROTESTO

"4 Ağustos 2006'da Yüksek Askeri Şura kararları gereği tuğgeneral rütbesine yükseltildiğimi ve Manisa'ya Tugay Komutanı olarak atandığımı öğrendim, 14 Ağustos 2006'da da Tugay Komutanlığını törenle devraldım.
Tugay komutanlığımın birinci yılı dolmadan, 11 Haziran 2007'de Şırnak'ta şehit düşen Yarbay Melih Gülova için Manisa'da yapılan törene izdiham derecesinde yoğun bir katılım oldu. Camide ve şehit cenazesinin konulduğu top arabasının arkasından yürüyüşte hükümete ve Manisa milletvekili ve Meclis Başkanı Bülent Arınç'a karşı yoğun bir protesto gösterisi yapıldı. ‘Manisa seninle rezil oluyor’, ‘Meclis Başkanı devlet düşmanı’, ‘Arınç dışarı’, ‘AKP, PKK omuz omuza’ sloganları atan kalabalığın tepkisinin büyümesi üzerine, Arınç cenaze kortejinden ayrılmak zorunda kaldı. Şehidin ailesi de Arınç'ın taziyesini kabul etmedi.
Camide, Bülent Arınç bana dönerek, ‘Camide bu şekilde protestonun uygun olmadığını halka siz söylerseniz sizi dinlerler’ diyerek, camideki protesto eden halka duyuru yapmamı istedi. Vali bey yanımızdaydı, Emniyet Müdürü ise üç-dört adım uzağımızdaydı.

OLUMSUZ HABERLER ÇIKTI

Vali Bey ve Emniyet Müdürü dururken Garnizon Komutanı olarak General rütbesiyle böyle bir duyuru yapmam elbette uygun değildi. Ben de Emniyet Müdürüne Arınç'ın bu isteğini ilettim, o da emniyet tedbirleri ile ilgilendiğinden halka böyle bir uyarıyı yapamadı.
Arınç haklıydı elbette, muhtemelen halk beni dinleyecekti; ancak o ortamda , Vali, Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü vardı ve bu duyuruyu yapmak onlara düşerdi. Bu cenaze töreninin ardından, gelecek günlerde sık sık basında benimle ilgili olumsuz haberlerin çıkacağı ve manşet olacağım aklıma gelmemişti."


***

12 Kasım 2015 Perşembe

Stratejik Derinlikten - Bozguna: Bir Çöküşün Öyküsü





Stratejik Derinlikten - Bozguna: Bir Çöküşün Öyküsü 

   

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                        
   Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
   27 Temmuz 2015 Pazartesi

  Stratejik Derinlikten-Bozguna: Bir Çöküşün Öyküsü

  Naim Babüroğlu tarafından yazıldı.


PKK terör örgütü, 27 Kasım 1978 yılında kuruldu. Örgüt lideri Abdullah Öcalan, 7 Temmuz 1979’da Suriye’ye geçti, ardından Lübnan’a giderek Suriye denetimindeki 
Bekaa Vadisi’ne yerleşti. PKK; 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’de ilk ses getiren eylemini yaptı. PKK terör örgütü stratejisinin son hedefi, “Bağımsız 
Birleşik Kürdistan Devleti”ni kurmaktır. Bu amaçla, dört aşamalı bir plan belirlendi. Birinci Aşama, kültürel ve sosyal bazı hakların alınması; İkinci 
Aşama, özerk veya federasyon tipi bir yönetim sisteminin oluşturulması; Üçüncü Aşama, Türkiye toprakları üzerinde bağımsız “Kuzey Kürdistan”ın kurulması; 
Dördüncü Aşama da ise, bölgede İran, Irak ve Suriye’nin bir bölümünü içine alacak şekilde “Bağımsız ve Birleşik Kürdistan Devleti”nin oluşturulmasıdır. 
1984-2008 yılları arasında, PKK terörü nedeniyle yaklaşık 40 bin kişi yaşamını kaybetmiştir. İspanya’da ayrılıkçı terör örgütü ETA (Bask Vatanı ve Özgürlük), 
1968’den 2008’e kadar 800 kişiyi; Kuzey İrlanda’da IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) terör örgütü ise 1972-2008 yıllarında 1800 kişiyi öldürmüştür.(1)

PKK, 1985 yılından itibaren köy baskınları eylemlerine ağırlık verdi ve toplu katliamlar dönemini başlattı. 1992 yılı Nevruz kutlamalarında, kent merkezi 
eylemini Cizre’de başlattı. 1993’ten itibaren siyasi faaliyetlere de ağırlık vererek yurt dışında örgütlenme çalışmalarını hızlandırdı. 1994-1999 yılları 
arasında, yurt içinde ve yurt dışında yapılan operasyonlarla, ağır kayıplar verdi ve geriledi. Örgüt, aldığı ağır darbelerden sonra 1995 yılında sözde 
ateşkes ilan etti, 1997 yılına gelindiğinde silahlı faaliyetleri minimum düzeye indi.  1998 yılında, Suriye’ye uygulanan baskı sonucunda örgüt lideri Suriye’yi 
terk etti. 1999 yılında örgütün başı Kenya’da Türkiye’ye teslim edildi.(2)

Terör örgütü ile mücadele açısından, 1999-2002 yılları arasındaki dönem “Devletin Rehavet Dönemi”dir, ancak inisiyatif devletin elindedir. AKP iktidarı 
ile birlikte, 2002-2006 yılları arasındaki dönem terörle mücadelede açısından tümüyle kaybedilmiş yıllardır. Öcalan’ın yakalanmasının ardından toparlanmak 
için eylemsizlik kararı alan terör örgütü, 2004 yılından itibaren silahlı varlığını tekrar harekete geçirmiştir. Bu dönemi iyi değerlendiren örgüt 2005, 
2006 ve 2007 yıllarında kırsalda ve şehirlerde terör eylemlerini artırmıştır.(3) 

2009 yılına gelindiğinde, AKP tarafından başlatılan “Çözüm Süreci” ile birlikte “Alan Hâkimiyeti” tamamen terör örgütünün eline geçmiştir. Askerler tarafından 
teröristlerin yerlerinin belirlenmesine ve istihbaratın teyit edilmesine rağmen, mülki makamlar operasyona izin vermemiştir. 2009-2015 dönemi, Stratejik 
hataların ve yanılgıların sürekli tekrarlandığı yıllardır. Bu yıllar, PKK terör örgütünün bazı bölgelerde kontrolü ve inisiyatifi ele geçirdiği bir dönem olarak 
tarihteki yerini alacaktır. Hükümetin, Toplumun, Ordu’nun bilgisi dışında sürdürülen ve şeffaf olmayan “Çözüm Süreci”, anahtarı İmralı’da (Öcalan) olan ve 
iktidarda kalmanın kozu durumuna gelen bir felakete sürükleniş öyküsüne dönüşmüştür. AKP hükümetinin Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında uyguladığı 
stratejik hatalarla dolu Orta Doğu ve Suriye politikası sayesinde, PKK hayal etmediği şekilde güç kazanmış, Kuzey Irak’ta Barzani toprağını genişletmiştir. 
Türkiye’nin bir zamanlar “kırmızı çizgisi” konumunda bulunan Kerkük de Barzani’nin eline geçmiştir. PKK’nın Suriye kolu olan PYD (Demokratik Birlik 
Partisi), Suriye’nin kuzeyinde Cezire, Ayn el Arap (Kobani) ve Afrin Bölgesini (Kantonu) ele geçirmiş, Tel Abyad’ı alarak Cezire ve Ayn el Arab’ı birleştirmiş, 
böylece Akdeniz’e açılan Kürt Koridoru’nu oluşturma aşamasına gelmiştir. Ayrıca, IŞİD’le mücadele ettiği gerekçesiyle PYD, ABD’nin Suriye’de en önemli aktörü ve 
müttefiki olmuştur. Şimdi, sıra Kürt Koridoru’nun Akdeniz’e açılması, sonraki adımda ise Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt Bölgesi ile Güneydoğu ve Doğu 
Anadolu’dan belirli bir bölgenin koparılması aşamasıdır. Hedefine adım adım ilerleyen PKK, hükümetin yanlış politikaları sonucu 2009-2015 yılları arasında 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bazı yerlerde inisiyatifi ele geçirmeği başarmıştır. Gelinen aşamada terör örgütü, istediği yer ve zamanda olay çıkarma 
üstünlüğüne ele geçirmiş durumdadır.

Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarın en büyük stratejik hatası, “Bölge Lideri” olma iddiasıyla “mezhebe dayalı” ve “Müslüman Kardeşler eksenli” bir politika 
yürütmüş olmasıdır. Arap dünyasının lideri olma ve Sünni eksen oluşturma ihtirasıyla, hayalleri zorlayan macera yolculuğunda, Türkiye, Irak ve Suriye 
geri dönülmez bir faciaya sürüklenmiştir. Afganistan, geçmişin Pakistan’ını nasıl bugünün istikrarsız Pakistan'ına dönüştürdüyse, AKP tarafından Suriye’de 
ısrarla uygulanan “Müslüman Kardeşler eksenli politika” da Türkiye’yi Pakistanlaştırma eşiğine getirmiştir. İhtiraslı ve ısrarlı hatalar zinciriyle 
Türkiye bölgedeki kaosa sürüklenmiş oldu. Bu kaos, PKK/PYD, IŞİD ve diğer Cihatçı Gruplar çamurunu, Türkiye’nin üstüne, gözünü kör edercesine sıçratmaya 
başlamıştır.

Türkiye’nin bu duruma getirilmesinde en büyük pay, elbette hayalleri de aşan ihtiras dolu politika izleyen aktörlerindir. Ancak, siyasi iktidarla uyum içinde 
çalışma gerekçesiyle “biat” eksenli tavır sergileyen kritik makam sahiplerinin tarihi sorumlulukları da unutulmamalıdır. Liyakat yerine biat kültürünün geçerli 
olduğu bu dönemde, köklü kurum liderlerinin, başbakana ya da cumhurbaşkanına görevlerinin gerektirdiği önerileri, yasalar çerçevesinde yapmaları büyük önem 
taşımaktaydı. Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, siyasilere: “Teröristlere af konusunda, inisiyatif almaktan kaçınmayın” çağrısı yapmıştı. 
Terörle mücadele konusunda: “Hükümetle Silahlı Kuvvetlerin birlikte çalışması, tam gerektiği gibi gidiyor. Hükümet ve Silahlı Kuvvetler büyük bir hükümete 
yakışır şekilde davranıyor. Hükümetin bu davranışları diplomatik yönden başarılı olmuştur. Şu andaki süreç, diplomatik, politik ve stratejik bir başarıdır.”(4) 
demişti. Oysa Özkök’ün görev yaptığı 2002-2006 yılları, terörle mücadele açısından tümüyle kaybedilen ve PKK’nın toparlanıp, şiddet eylemlerini artırdığı 
dönemdi. “Diplomatik, politik ve stratejik bir başarı” olarak nitelendirdiği süreç ise, 2015 yılına gelindiğinde Türkiye’yi bölünme aşamasına getirecekti. 
Son dört-beş yılda, yerleşim yerlerinde hendek kazan, kışladan Türk Bayrağı’nı indiren teröristlere seyirci kalan güvenlik güçlerini ise kamuoyu üzülerek 
izledi. Öte yandan, 1991’de ABD, Birinci Körfez Savaşı’nda Irak’a saldırı için Türkiye’den cephe açmaya karar vermişti. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD Başkanı 
Bush’la anlaşmıştı. “Sıfır Sorun Politikası”, o zaman “Bir Koyup Üç Alma” siyaseti şeklinde yürütülüyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri o dönemde buna karşı 
çıktı. 20’nci Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay, Cumhurbaşkanı Özal'ın Irak'taki maceraperestliğine direndi ve 1990'da istifa etti. Torumtay, 
1994 yılında yayımladığı anılarında: “Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Türkiye’yi plansız, hazırlıksız ve donanımsız olarak Irak topraklarına, Irak savaşına ABD 
önderliğindeki saflarda dâhil etme kararını engellemenin tek yolu olarak istifayı uygun bulduğunu” belirtmişti.(5)

Türkiye’yi yönetenlerin stratejik hatalarla dolu Suriye politikasının IŞİD’i getirdiği nokta ortada. PKK gibi IŞİD de Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eder 
duruma geldi. Türkiye, izlediği politika ile Irak ve Suriye’nin parçalanmasına, İsrail’in Arap ülkeleri karşısında güçlenmesine, Barzani’nin Türkiye’nin 
bütünlüğünü de tehdit edecek şekilde büyümesine, PKK terör örgütünün umulmayan şekilde güçlenmesine, Kürt Koridoru ile ikinci İsrail hayalinin gerçekleşmesine, 
Türkiye’nin de bir bölümünü içine alan bir Kürt devletinin taşlarının döşenmesine ve IŞİD terör örgütünün Türkiye’yi tehdit eden bir duruma gelmesine 
neden olmuştur. Özetle, Türkiye’yi yönetenlerin uyguladığı dış ve iç politika, en fazla İsrail’e, ABD’ye, Barzani’ye ve PKK’ya yaramış; Suriye, Irak ve Türkiye 
ise en çok kaybeden ülkeler olmuştur. Her alanda kaybeden siyasi iktidarın muharebe kazanabildiği tek cephe vardır, o da kendi ulusal güvenliğinin 
güvencesi olan Cumhuriyet Ordusu’nu mağlup etmesidir. 

Cumhuriyet tarihinde, Türkiye’nin aleyhine gelişen böylesine olumsuzbir dönem yaşanmamıştır.Osmanlı tarihinde üç büyük felaket vardır ki, bilgisizlikler, 
hatalar ve ihtiraslar serisidir. Birincisi, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda Tuna (Balkan) vilayetinin kaybedilmesi, ikincisi 1912 Balkan Savaşı’nda Balkan 
ülkelerinin elden çıkması ve üçüncüsü Birinci Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti’nin çöküşüdür.(6) Şu anda Türkiye’nin getirildiği nokta, dördüncü milli 
felakettir.

Birinci Dünya Savaşı döneminde, Osmanlı Devletini “Üçler” (Enver, Talat, Cemal Paşa), “Üçler”i de Enver Paşa yönetiyordu.(7) İhtiras ve saplantı rüzgârlarının 
esiri olan Enver Paşa hem Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hem de kendi sonunu hazırladı. Köklü bir geleneğe sahip, stratejik ve jeopolitik değeri yüksek olan 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de “tarih tekerrürdür” sözünü ispatlarcasına, bu dönemde “beşler”, “beşler”i de“tek kişi” yönetti.

“Stratejik Derinlik’ten-Bozgun”a giden “ihtiraslı yalnızlık” yolculuğunda, alınan dersler kaleme alındığında kitabın adı ne olacak? Balkan Savaşı yenilgisi 
sonrası, facianın nedenlerini kaleme alan, Sarıkamış felaketinin mimarlarından Hafız Hakkı Paşa’nın yazdığı kitabın adı:“Bozgun”du. “Hedef” Stratejinin 
anahtarıdır. Mantıklı ve tutarlı olmayan hedeflere hiçbir strateji ile ulaşılamaz.  Bu gerçeği,“beşler” anlayamadı…

(1) (2)Alaettin Parmaksız, PKK Gerçeği, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2009, s.23-36.

(3) Alaettin Parmaksız, PKK Gerçeği, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2009, s.54-55.

(4) Alaettin Parmaksız, PKK Gerçeği, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2009, s.16-17.

(5) CNN TÜRK.COM, 30.7.2011, 09.57.

(6) Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda (100.yılında Balkan Bozgunu), Doğan Kitap, İstanbul, s.12.

(7) Ali Fuad Erden, İsmet İnönü, Burhanettin Erenler Matbaası, İstanbul,1952, s.32.


Uzman Hakkında
Naim Babüroğlu
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi

Uzmanın Diğer Yazıları
Ulusal Çıkarları Yok Sayan Bir Kadro Terörle Mücadele Edemez  
Stratejik Derinlikten-Bozguna: Bir Çöküşün Öyküsü 
Türkiye Coğrafi Olarak Küçülebilir 

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü. Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemizde bulunan yazıların sorumlulukları yazarlarına aittir. 

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2015/07/27/8255/stratejik-derinlikten-bozguna-bir-cokusun-oykusu

...

8 Kasım 2015 Pazar

Türkiye Coğrafi Olarak Küçülebilir





Türkiye Coğrafi Olarak Küçülebilir 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                        

Türkiye Coğrafi Olarak Küçülebilir
21 YY DERGİSİ; Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
Naim Babüroğlu 
Tarafından yazıldı.


Batı ülkeleri, Türkiye ve milliyetçiliğe yönelen Arap ülkelerine karşı, sürekli Kürtleri kullanmışlardır. Anadolu’da, 1918-1938 yılları arasında 12 Kürtçü-bölücü ayaklanma çıkarken, Kurtuluş Savaşı sırasında dış kaynaklı ve din motifli 60 gerici ayaklanma olmuştur. Batılılar, Türkiye sınırları dışında kalan Kürtler üzerinde de çeşitli oyunlar oynamışlardır. Irak, Türkiye’den koparıldıktan sonra, İngiltere her sıkıştığında, Bağdat’taki Arap yöneticilere karşı Iraklı Kürt Lider Şeyh Mahmut Berzenci’yi kullanarak Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde ayaklanma başlatırdı. Dün Irak’ta Berzenci, Türkiye’de Şeyh Sait nasıl kullanıldıysa, bugün, Barzani, PKK ve diğer örgütler öyle kullanılmaktadır.

Batı ülkeleri, günümüzde Kürtler ve Siyasi İslam üzerine şekillendirdikleri Ortadoğu politikalarını, Mustafa Kemal Paşa’ya karşı da uygulamışlardı. 
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir A. Calthorpe, 1919’da Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği gizli raporda şöyle yazıyordu: “Binbaşı Noel 
(İngiliz ajan), Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa, bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor… Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadılar ama Noel bunu başaracağından emin.”İngiliz Ajanı Noel, Elazığ Valisi Ali Galip ile birlikte Sivas Kongresi’ni basmayı bile düşündü. Ancak, bunu başaramadı. Mustafa Kemal Paşa, 1919’da Sivas Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “İngilizlerin amacı, para ile ülkemizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurma sözü vererek onları aleyhimize ve bize karşı suikast düzenlemeye yöneltmek olduğu anlaşılmış, karşı önlemler alınmıştır.”  İngiltere’nin İstanbul Büyükelçiliğinde görevli Türkiye uzmanı Ryan, 23 Eylül 1920 tarihli gizli raporunda: “Millicileri ezmek için iç ayaklanmalara güvenilmesi gerektiğini” yazıyordu.

1925 yılında, Bağdat’taki Fransız Yüksek Komiserliği'nin, Paris’e gönderdiği gizli raporda Şeyh Sait isyanı ile ilgili şunlar yer almıştır: “Şeyh Sait 
ayaklanması kendiliğinden birdenbire ortaya çıkmadı. Kürdistan dağları yabancıların kışkırtması ve desteği ile ayaklandı. Bu bölgede ortaya çıkan 
olaylar, İngilizlerin uğradıkları yenilgiden sonra hiç affetmedikleri Mustafa Kemal’e karşı yürüttükleri siyasetin bir parçasıdır. Kürt ayaklanması bundan 
daha iyi koşullarda patlak veremezdi. Ayaklanma, Türklerin Musul üzerindeki iddialarını araştıran komisyonda, Türklerin kendi topraklarındaki Kürtler 
arasında bile huzuru sağlayamayacağını gösterecekti.” International Press’in Londra muhabiri, 5 Ağustos 1930 tarihli gazetede şöyle yazmıştır: “Irak’taki 
Kürtler, Musul petrol bölgesinde yaşamaktadırlar… İngilizler, bu bölgeleri gerektiğinden fazla güçlük çıkmadan Irak’tan koparmak için, buralarda bir çeşit 
‘Kürt Özerkliği’ oluşturmuşlardır. Amaç, İngilizlerin bu özerk Kürdistan ile Türkiye, Suriye ve İran Kürtleri özerinde çalışma yapabilecekleri bir merkez 
oluşturmaktır.” 

ABD Savunma Bakanı Mc Namara,1967 yılında Temsilciler Meclisi Dış İşler Komitesi’nde şöyle diyordu: “Ortadoğu taşıdığı önem nedeniyle, ABD açısından 
önemlidir. Bu bölge siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlarımızın birleştiği kavşaktır ve Ortadoğu petrolü, Batı için yaşamsal önemdedir.” ABD’nin Ortadoğu’ya vermek istedikleri yeni biçimi, ABD’li Profesör Noam Chomsky,1983’te yayımlanan “Kader Üçgeni” adlı kitabında kaleme aldı. Kitapta, Kudüs Amerikan 
Girişimcilik Enstitüsünün raporuna yer verdi. Bu raporda şu bilgiler vardı: “Ortadoğu’da ulusalcılık ve ulusal kimlik yok edilmeli, bunun için de Ortadoğu 
Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemlerin çarkları rahatlıkla işleyecektir. ABD için 
en tehlikeli düşman ve tehdit, bağımsızlık tehdididir…”[i]

ABD Merkezi Haber Alma Örgütü (CIA) eski Ortadoğu Direktörü Graham Fuller, 1990’da şunları söyledi: “Kemalizm bitti. Dünyadaki bütün liderler gibi o da 
sonsuza dek yaşayacak bir ürün veremedi. Oysa İncil ve Kur’an hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamdaki 
yerini almasını yeniden düşünmelidir.”ABD Dışişleri eski Bakanı Condoleezza Rice, daha Ulusal Güvenlik Danışmanı iken 7 Ağustos 2003’te Büyük Ortadoğu 
Projesi (BOP) kapsamında, 22 ülkenin rejimi ile sınırlarının değişeceğini belirtti.

ABD’nin ünlü gazetecisi Seymour Hersh, 2007’de yazdığı bir makalede bir ABD belgesine dayanarak, ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in bir mezhep savaşı 
çıkaracağını yazdı. ABD’nin etkili Dışişleri eski Bakanı Kissinger 2014 yılında, Amerikan NBR Radyosuna verdiği demeçte: “1919-1920 yıllarında yapılan 
ittifaklarla kurulan ulusal sınırlar bir bütün olarak yıkılmalıdır” dedi.[ii] ABD’nin en önemli politika belirleyicilerinden Richard Haass, 2014 yılı sonunda, 
Suriye’nin geleceği ile ilgili olarak: “Esad ya da rejimden biri Alevi bölgesini yönetecektir. Kürtlerin güçlü bir özerkliği olacak, Sünni bölgesi de uzun süre 
IŞİD ve Sünni aşiretler arasında mücadele alanı olacak” demiştir.[iii]

AKP hükümeti, Irak’ta mezhep eksenli bir politika izleyerek, Şii Irak Merkezi Hükümeti’ne karşı Nakşibendi Şeyhi Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Mesut 
Barzani’yi destekledi. Bu destek karşılığında, Erbil’de, Temmuz 2013’te Barzani’nin liderliğinde Kürt Kongresi toplandı. Türkiye, İran, Irak ve Suriye 
Kürt temsilcilerinin katıldığı bu kongrede dört ülkede (Türkiye, İran, Irak, Suriye) bulunan Kürtlerin bir Kürt Devleti oluşturma konusu görüşüldü. 
Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tümüyle aykırı olan bu tablo ortada iken, 16 Kasım 2013’te Türk Başbakan’ı, Barzani’yi Diyarbakır’a davet etti ve Diyarbakır, 
“Kuzey Kürdistan’ın başkenti” olarak tanımlandı. Ayrıca, Bağdat Hükümeti’nin karşı çıkmasına rağmen, Kuzey Irak petrolünün tartışmalı bir sistemle Türkiye’ye sevki ile Barzani daha da güçlendi.Türkiye tarafından yıldızı parlatılan Barzani’ye, 2015 Mayıs ayında ABD’ye yaptığı ziyaretinde, Obama tarafından Beyaz Saray’da Devlet Başkanı statüsü uygulandı. 1 Temmuz 2015’te, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY), bölgedeki petrolün başkent Bağdat’tan bağımsız satılmasına ilişkin karar aldı. Türk hükümeti de petrol anlaşmasına bağlı kalacağına dair güvence verdi.[iv] Böylece, Irak’ın parçalanması ve Kürdistan’ın bağımsızlığı yolunda bir adım daha atılmış oldu. Tüm bu gelişmelere rağmen Barzani, Türk Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nın değişmez stratejik müttefiki konumunu korudu. 
Ayrıca, bir araya gelmesi düşünülmeyen, İsrail ve Suudi Arabistan’ın, 2014’ten bu yana 5 kez görüştükleri ve Irak ile Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti 
kurulması konusunda anlaştıkları ortaya çıktı. İsrail Başbakanı Netanyahu, 2015 yılında “Kürt Devleti’nin kurulmasını destekliyoruz” diyerek açıkça Kürt 
Devleti’nin kurulmasını istediğini belirtti.

AKP hükümetinin yürüttüğü “Çözüm Süreci” sayesinde, PKK tahmin edemeyeceği derecede güçlendi ve yıldızı parladı. IŞİD’e karşı mücadele eden PKK’nın uzantısı PYD (Demokratik Birlik Partisi), ABD ve Batı ülkeleri nezdinde efsaneleşti.  PYD, ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edilmedi, tersine 
Suriye’de ABD’nin hem koalisyon ortağı hem de Siyasi aktörü oldu. Güçlenen PYD, Suriye’nin kuzeyini ele geçirdi. Böylece, İsrail’in hedefi olan ve Türkiye’nin 
toprak bütünlüğünü tehdit eden bir Kürt Devleti’nin temelleri, Türk hükümeti sayesinde atılmış oldu. Oysa AKP hükümeti işbaşına geldiği 2002 yılında, PKK 
terörü sıfırlanma noktasına gelmişti. Sonuçta, AKP’nin dış politikasının en fazla İsrail’e, PKK’ya, Barzani’ye ve ABD’ye hizmet ettiği ortaya çıkmıştır.

AKP hükümetinin uyguladığı Stratejik Öngörü yoksunu, ihtiras ve saplantı ürünü politikalar, Suriye ve Irak’ın haritalarını değiştirirken, Türkiye’nin de toprak 
bütünlüğünü tehlikeye sürüklemektedir. 1922’de, İngiltere Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon: “Ülkeler, üzerinde dünya egemenliği için büyük oyunların oynandığı satranç tahtası gibidir” demiştir. AKP hükümeti, bu oyunu bilmeyen, oyunun kurallarını sürekli ihlal eden, çoğu zaman da taşları kaybeden bir oyuncu durumundadır.  Cumhuriyetin doksan yıllık birikimlerini, köklü kurumların da işbirliği ile hoyratça yok eden bir Türkiye, gelecek kuşaklara mağlubiyet, acı, kan ve gözyaşı vadetmeye hazır bir zihniyetle 2023’ü ancak coğrafi olarak küçülerek görebilir.


[i]- Chomsky'nin Kader Üçgeni kitabı: Metin Aydoğan, Bitmeyen Oyun (68.Baskı), Umay Yayınları, İzmir, s.67.

[ii]Mehmet Yuva, Aydınlık Gazetesi, 10 Eylül 2014 tarihli yazısı (son bölüm).

[iii]Verda Özer, Hürriyet Gazetesi, 11 Kasım 2014 tarihli yazısı (Haass'le sohbet, son bölüm).

[iv](Milliyet, 9 Temmuz 2015).  

Uzmanın Diğer Yazıları

Ulusal Çıkarları Yok Sayan Bir Kadro Terörle Mücadele Edemez  
Stratejik Derinlikten-Bozguna: Bir Çöküşün Öyküsü 
Türkiye Coğrafi Olarak Küçülebilir 

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2015/07/13/8237/turkiye-cografi-olarak-kuculebilir

..