Kaan Turhan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kaan Turhan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2020 Çarşamba

15 TEMMUZ İÇ SAVAŞ PROVASI

15 TEMMUZ İÇ SAVAŞ PROVASI



15 Temmuz İç Savaş Provası: 
Kaan Turhan 
kaanturhana@gmail.com
Uyuyan Hücrelerin Postal Sesleri.,


    Türkiye’deki kadroları ve devletin her kademesini ele geçirmiş olan fetullahçılar maşasıyla Amerika, Türkiye’de bir iç savaşın provasını gerçekleştirmiştir. 
Gelecekte de daha büyük bir hamleyle, Türkiye’yi zapturapt altına almayı amaçlıyorlar. 
Amerika’nın bölgedeki gücü zayıfladıkça ve hedeflediklerinde karmaşa arttıkça Türkiye’yi kullanma stratejisi devam ediyor. 
    15 Temmuz’daki askeri hareket de Türkiye’yi yeniden hizaya sokma ve operasyonlarda kendine bağımlı kadrolar oluşturma stratejisinin bir parçasıydı. 
Yukarıda medyadan derlediğim haberler dikkatle incelenirse; devlet bu operasyonda sınıfta kalmıştır. Böylesi kirli bir yapılanmayı takip edebilmeyi, 
istihbari çalışmayı net bir biçimde yapamamış, özel iletişim kanallarına günümüz teknolojisinde ulaşamamıştır. 
MİT, Genelkurmay, Emniyet, Devlet kurumları sınıfta kalmıştır. Fetullah Gülen ve yandaşları hem Türkiye’yi ele geçirmiş hem de dünya egemenliğinde CIA kontrolünde faaliyetleriyle tüm mütedeyyin insanları “himmet” adında “hizmet”e vakfettirmiştir. 
    Nurettin Veren’in ifadeleriyle yurt dışına yönelik uyarılar önemlidir: “FETÖ’ye arka çıkan devletler, başta ABD şunu iyi bilmeli ki, FETÖ’nün çılgın projesi ve ütopyası, sadece Türkiye’ye darbe yapmak ve Türkiye’de hakimiyet kurmak, halife olmak değildir. 
    Bilerek kendini 5 defa kullandırıp, ortağını 100 defa kullanma stratejisini hayata geçirerek, kendi hayalinde kurguladığı, bütün dinleri harmanlayıp ve bütün dünya siyasal yönetim sistemine de hâkim olacak, tek merkezden yönetecek, dünya vatikan’ını inşa etme projesidir. 
    Bu Dünya Vatikan’ının Komuta Merkezi, Güney Afrika’daki Johannesburg kentinde 2007 yılında Gülen’in talimatıyla Ali Katırcıoğlu’na kurdurulan, 
1 milyar dolara yakın harcamayla tamamlanmış olan, NİZAMİYE KÜLLİYESİDİR. 
15 Temmuz’da yapmış olduğu darbe hareketi, herkesi bela ve musibete sürükleyen macerası, sadece Türkiye’deki vatandaşlarımıza ve kuruluşlarımıza 
ve devletimize mahsus bir saldırı değildir.[1]

” Tüm dünya üzerindeki okullarla, batı kontrolünde adam devşirme ve yetiştirme eğitimleriyle dünya ülkelerini ve halkları da tehdit etmekte olan fetullahçılarla, Nurettin Veren’in saptamalarına göre, batının hesabı bitmemiştir. 

Belki de Veren’in yanıldığı nokta, fetullahçıların Amerika’dan bağımsız hareket serbestîsi içinde olma olgusudur. Nizamiye Külliyesi bilgisiyse; fetullahçılara merkez üs olarak Afrika’yı verip, koruma altına alma stratejisi olabilir. Lâkin fetullahçılara, Amerika’nın ılımlı İslam ve İslamiyet’in İsevileştirilmesi projelerinde ihtiyacı vardır ve proje devam etmektedir.
 
            Tek Adam: Recep Tayyip Erdoğan
 
            15 Temmuz Gecesi ve sonrasında, Tayyip Erdoğan’ın heyecanını, ciddiyetini ve de dik duruşunu sahiplenen kimse olmadı. Adeta tek başına kaldı. 
Hâlihazırdaki hükümet kadrolarının, sessizce, olan bitene zayıf tutumlarla sarılmaları dikkatten kaçmamaktadır. Erdoğan’ın, 15 Temmuz darbe girişimini 
Eniştem ”den öğrendim açıklaması: her şeyden önce, yalnız kaldığına işaret etmektir.




   MİT, Genelkurmay, Emniyet, Jandarma fetullahçıların elinde hareket etmekteyken; Erdoğan’ın yalnızlığı gün yüzüne 15 Temmuz’la birlikte çıkmıştır. 
MİT’in böyle kanlı bir darbe girişiminden, hava üslerindeki hareketlilikten ya da askerlerin birbirleriyle haberleşmelerinden habersiz olduğu gerçeği şunu 
da göstermektedir ki, fetullahçılar MİT’te ve diğer istihbarat kurumlarında kalkan görevi görerek gerçeği gizlemişlerdir.

 Başka bir açıklaması da Hakan Fidan’ın her şeyden haberi olduğu, darbe gecesi öncesinde Genelkurmay’a giderek, bir hareketliliğin olduğunu bildirmesi 
haberlerine dayanarak, Hakan Fidan’ın da darbecilere kalkan olduğudur. İstihbarat zafiyetinin bilmediğimiz başka teknik hatalar da olabilir belki ancak bu 
ne Hakan Fidan’ı ve Genelkurmay’ı aklar!
 Erdoğan’ın darbe girişimi sonrası açıklamalarında yer alan bir konu daha yalnızlığının tescili niteliğindeydi. Devlet kadrolarında, 20 bin kişinin açığa 
alınmasını eleştirenlere, "100 bin, 200 bin ucu nereye giderse gitsin bu temizliği yapacağız" demesiydi. TSK’da, Emniyet’te, Yargı’da, Eğitim’de yapılan 
operasyonlarla birlikte, bu kadar büyük rakamlara ancak siyasi alandaki, medya alanındaki operasyonlarla ulaşılabilecektir. Bu da siyasal olarak, Erdoğan’ın 
yalnızlığının delili olarak yorumlanmalıdır.
 Nitekim, darbe girişiminde MİT’in zafiyetine ilişkin, CHP Ankara Milletvekili Murat Emir’in 15 Temmuz günü yaşananlarla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve 
Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamaları ile ilgili soru önergesinde şunları ifade etmişti:
 
“MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, darbe girişimi gecesi MİT olarak neler yaptıklarına ilişkin basına yansıyan değerlendirmeler de şaşkınlık vericidir. 
TSK’da bazı askerlerin darbe girişiminde bulunacağını, darbe girişiminin başladığı saatten yaklaşık 5 saat önce yani 15 Temmuz 2016 Cuma saat 16.00 sıralarında öğrendiği ifade edilen Hakan Fidan, bu bilgiyi ancak 4 saat sonra yani darbenin girişiminin başlamasından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylemiş. Hakan Fidan'ın darbe girişimine ilişkin, söz konusu gün 16.00'da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ı telefonla bilgilendirdiği, 16.30'da MİT Müsteşar Yardımcısı'nın Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'le karargâhta görüştüğü, 18.00'de Fidan'ın karargâha giderek Akar'la bizzat görüştüğü 
de bilinen bilgiler arasındayken, Fidan’ın, darbenin asıl hedefi konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bilgilendirmemesi ciddi kuşkular yaratmıştır.”
 
     CHP Ankara Milletvekili Murat Emir’in soru önergesi şu maddelerden oluşuyordu:
-Sivil, Polis ve Asker 246 kişinin hayatını kaybettiği, darbecilerden de 24’ünün ölü ele geçirildiği darbe girişiminden MİT’in son saatlerde haberinin olması, 
MİT yetkilileri açısından görev kusuru mudur?
 
-MİT Müsteşarı Hakan Fidan, darbe girişiminde bulunulacağını öğrenilmesinin ardından, sırasıyla hangi birimlere haber verilmiştir? Cumhurbaşkanı ve 
Başbakan’a haber verilmediği iddiası doğru mudur?
 
-Hakan Fidan, darbe girişiminden sonra, Cumhurbaşkanı ile birebir yaptığı görüşmede istifasını sunmuş mudur?
 
-Cumhurbaşkanı ve devlet yetkililerinin darbe girişimindeki istihbarat zafiyeti söylemlerinde; Genelkurmay Başkanlığı’nın elinde bulunan Genelkurmay 
Elektronik Sistemler’in (GES)  sivilleştirilme iddiasıyla MİT’e bağlanmasının payı var mıdır?
 
-MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın bu darbe girişiminden önceki süreçte, 15 darbe girişimini, belli komutada kademesindeki askerleri ikna ederek durdurduğu 
dile getirilmektedir. Bu iddia doğru mudur? Doğruysa, Hakan Fidan’ın görevi istihbarat toplamak mıdır, darbecileri ikna etmek midir? Dile getirilen bu 
iddialar; Genelkurmay, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı tarafından bilinmekte midir? 
 
-Hakan Fidan, 15 Temmuz 2016’da “bu sefer de darbecileri ikna ettim” şeklinde söylemde bulunmuş mudur? Üst kademelere haber verilmemesinin nedeni 
bu mudur?
 
-Hakan Fidan, bu durumda darbe girişimi yapacak komutanların kim olduğunu önceden biliyor muydu? 
 
-Cumhuriyet Gazetesi’nin 27 Haziran 2016 tarihli sayısında “MİT’te neler oluyor?” başlığıyla çıkan haberde, Arapça monitörlerin (telefon dinleyen kişi), Arapça görüşmelerin neredeyse tamamını İstihbarat Değeri Yoktur (İDY) yaptığı, yönetimin de bu duruma göz yumduğu belirtilmiştir. IŞİD militanlarının 
ağırlıklı Arapça konuştuğu ve IŞİD’in Türkiye’deki bombalı saldırıları dikkate alındığında, haberde konu yapılan iddiaların vahimliği tartışmasız önemdedir. 
Bu iddialar doğru mudur? Doğruysa, dinlemeleri İDY yapan monitörler hakkında herhangi bir soruşturma açılmış mıdır? Açılmışsa nasıl sonuçlanmıştır?
 
-Hakan Fidan hakkında, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne ilişkin görevi ihmal ya da başka bir iddia üzerinden herhangi bir soruşturma açılmış mıdır?[2]

            Devletin istihbaratı darbe girişiminde sınıfta kalmış ve Cumhurbaşkanı’nın ‘sır küpüm’ dediği Hakan Fidan, bu kanlı senaryoda Erdoğan’ın yalnızlığının nirengi noktasını oluşturmuştur.
Erdoğan bu yalnızlıkta, sadece Türkiye içinde muhatap olmadı. Batıdaki müttefiklere sürekli göndermelerde bulunarak, bizi yalnız bırakmayın, “ya FETÖ ya Türkiye” mesajını açık açık dillendirdi. Rusya’yla tekrar ilişkileri iyileştirme çabaları, Suriye’yle tekrar iyi ilişki hesapları yaparken, NATO ve Amerika’yla 
ilişkiler sorgulanmaya başlandı. Gerilimli bir atmosfer yaşandı. Amerika da Fetullah Gülen’in iadesi konusunda Türkiye’ye karşı tutumunu sürdürüyor. 
Lâkin dünya üzerinde fetullahçı yapılanmaya ihtiyaçları var. Ayrıca Nurettin Veren’in açıklamaları da gösteriyor ki, üst akıl noktasında sosyal medya 
uygulamaları ve sitelerinin (facebook, twitter vb.) üst yönetimlerinde, NASA’ya, Petrol Şirketlerine varıncaya kadar fetullahçı kadrolar kritik üs kurmuş 
durumdadırlar.
 
      Türkiye Her Koşulda Çöküş İçinde

            Türkiye öylesine ilginç ve ilginç olduğu kadar da yabancı servislerin operasyonel gücünün net biçimde ortada olduğu bir darbe girişimi gerçeğini 
yaşadı ki kimse bu ortamda ne olacağını, nasıl davranacağını, net bir biçimde salt gerçeği göremez oldu. At izi it izine iyice karışmış durumdadır.

            Hanefi Avcı örneğin, “Haliçte Yaşayan Simonlar” kitabı çıktığında okumuş ve yeni bir şeyin olmadığını görmüştük. Bu denli gündeme taşınıp da 
içi kof bir kitabı bu denli pohpohlamak önemliydi. Emniyet Müdürlüğü ve görevleri sırasında net olamayanlar, emekliliklerinde itirafçı olmuşlardı.
 
      Orhan Gökdemir’in bu konudaki saptamları da değerli:
 
“Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, Bugün yazarı Ahmet Taşgetiren, yazar Latif Erdoğan, cemaatin ilk polis imamı olduğu söylenen Kemalettin Özdemir, Gülen'in eski sağ kolu Nurettin Veren hava bulanır bulanmaz itirafçı oldu. 17-25 Aralık girişiminden sonra baş gösteren devletin tokat atma ihtimali karşısında öyle bir korktular ki o gün bugündür kesintisiz konuşuyorlar. Sonra mehdinin bütün adamları arasında bir salgın hastalık gibi yayıldı bu hal.
 
Gülen’in sağ kolu itirafçı, en önemli gazetecisi itirafçı, ilk polis imamı itirafçı, gazeteci ve yazar örgütünün başkanı itirafçı, jandarma imamı itirafçı, genç 
subayları itirafçı, generalleri itirafçı, polisleri itirafçı, yargıçları, savcıları itirafçı…Aklını, vicdanını yarım akıllı ağlak bir vaize ipotek etmiş sefiller sürüsü 
acıklı bir müsamere sahneye koyuyor sanki.
 
Onur yok bu oyunda, insan yok, vicdan yok. İtaat etmeyi alışkanlık edinmiş olanların zalim karşısında boyun eğip diz çökerek küçülüşünü izlemekteyiz. 
Her oyuncu “pişmanım” diye inleyerek rolünü tamamlayıp çekiliyor sahneden.
 
Zaman gazetesinin “Gözü kara” kalemşoru Mümtazer Türköne, “O Camiayla olduğum için pişmanım. Darbeciler idam edilsin” dedi. 

İdam edilmesini istediği darbeciler yoldaşlarıydı. Ergenekon-Balyoz operasyonunun cemaatin talimatı üzerine başlama vuruşunu yapan Ankara Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, “Gülen cemaatini dini bir cemaat sanmıştım, pişmanlığın zirvesindeyim” dedi. Oysa tutup içeri tıktıklarından hiçbiri böyle bir pişmanlık beyanında bulunmamıştı.
 
Darbe girişiminin ardından tutuklanan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın yaveri Piyade Yarbay Levent Türkkan ifadesinde suçlamaları kabul etti, itiraflarda bulundu ve pişmanım dedi. Cemaat'e yakın Boydak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak gözaltına alınıp serbest bırakıldı. 

İçeride pişmanım demeyi unuttu. O da yazılı bir açıklama yaptı, "FETÖ örgütüne, geçmişte iyi niyet ve sadece vatanseverlik duygusuyla yaptığımız yardımları düşününce bugün kahroluyoruz" dedi. Cemaatin amansız savunucusu gazeteci Nazlı Ilıcak, "Yanıldığımı, bu yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında gördüm. Daha önce bilseydim karşısında yer alırdım" dedi.
 
Öte dünyaya inan, mehdiye inan, kutsal kitaba inanan, şehitliğe inanan, mehdinin ağzını sildiği peçeteye inan, mehdinin kirli donuna, kılına, tüyüne inanan, bilemediğimiz bilcümle saçma sapan şeye inanan ve ömrü boyunca Allah yolunda ölmeye hazırlanan bu insanlar arasında bir tek kişi çıkıp “bu dava benim davam, geri adım atmam, haklıyım” demedi, diyemedi. Aklını, vicdanını yarım akıllı ağlak bir vaize ipotek etmiş sefiller sürüsü acıklı bir müsamere sahneye koyuyor sanki.[3]
           
Bu itirafçılık olayı da dikkatle izlenmeli ve tehlikenin önemli bir parçası olarak kayda geçirilmelidir. 

Zira  itirafın isnat edilen olayın vukuu hakkında kesin bilgi içerdiği anlamına gelmez. Çünkü şahitlik gibi itiraf da ihbar grubunda yer alan bir tasarruf 
olduğundan kural olarak doğrulanması ya da yalanlanması mümkündür ve kesin bilgi kaynağı görülmez. Bundan dolayı itirafın herhangi bir baskı ya da 
yanılmadan kaynaklandığının anlaşılması, halin delâletinin ve vâkıanın itirafın doğruluğuna imkân vermemesi gibi durumlarda itirafa itibar edilmez[4].”
           
İtirafçılar kadar, medyada yeni iklimi yönlendiren kimselere de dikkat etmek gerekmektedir. Kripto fetullahçıların yönlendirmelerine karşı, sadece ve 
sadece Türkiye’nin çıkarları öne çıkarılarak hareket edilmelidir.
           
   15 Temmuz darbesinin Türk Milleti üzerindeki biyo psiko sosyal etkisi uzmanlarca incelenmeli ve dikkatle sağaltım yayınları yapılmalıdır. 
Halkın orduya olan güvensizlik çıtasının yükseltilmesi, ordu millet birlikteliğinin tesisi için çalışmalar yapılmaktadır. 
Lakin Türk askeri, sokaklarda üniformayla, kamufulajla dolaşamaz duruma gelmiştir. 
   15 Temmuz’a ilişkin halkın kahramanca, darbecilerin önüne çıkıp savaş vermesi, birçok şehit vermemiz ağır bir toplumsal travmanın da yaşandığını göstermekte dir. Askeri kurumların bu süreçle budanması, işlevsiz hâle getirilmesi noktasında da dikkatli davranılmalı ve ülkenin tepesinde hâlâ Atatürk düşmanları nın, Cumhuriyet düşmanlarının olduğu unutulmamalıdır.
           
İstanbul'da darbe girişimi soruşturmasında emniyette gözaltına tutulduğu 13’üncü gün fenalaşan ve kaldırıldığı hastanede can veren tarih öğretmeni 42 yaşındaki Gökhan Açıkkollu’nun cenazesi, İstanbul’da izin verilmediği için eşinin memleketi Konya’nın Ahırlı İlçesi’ne bağlı Büyüköz Mahallesi’nde toprağa verildi. Öğretmen Açıkkollu’nun cenaze namazını cami imamı kıldırmayınca, mahalle halkından bir kişi kıldırdı. Öğretmen Gökhan Açıkkollu’nun başına gelenler, toplumsal kesimlerce infiale yol açabilecek niteliktedir. Bu tür provokasyonel yöntemler, Türkiye’deki ayrılığı keskinleştirir ve Türkiye’nin üstünde durduğu bıçağı biler.
             
Askeri okulların kapatılması olayıysa; TSK’nın AB raporlarında vurguladığı ‘profesyonel ordu’ için tırpan niteliği taşımaktadır. Askeri okulların kapatılması, Fetullahçıların askeri okullara sızması nedeniyle değil; AKP’nin varoluş ve kuruluş felsefesi gereğidir. Aynı zamanda niyetin Kemalist kurum ve kuruluşlar olduğu, OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname’lerle birçok kurumun özelleştirileceği gerçeğidir.
 
12 Ağustos 2016’da kabul edilen Kanun Hükmünde Kararname’yle, Varlık Fonu Yasa Tasarısı'yla Devlet Kurumlarına ait kamusal varlıkların özelleştirilerek satılabilecek:
 
Atatürk Orman Çiftliği Genel Müdürlüğü, Atatürk Kültür Merkezi, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı, TRT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü, Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, GAP Başkanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, PTT, TRT, İller Bankası, TÜBİTAK, Milli Piyango, TPAO, DSİ, GAP Başkanlığı, DHMİ, YURTKUR, Karayolları Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye Adalet Akademisi, Spor Genel Müdürlüğü gibi stratejik tüm kurumlar özelleştirilebilecek tir.
 
AKP’nin bu tasarısına muhalefet karşı çıktı da ‘şimdilik’ belki de bu tasarı iptal edildi.
Sonuç: Türkiye’de İç Savaş Koşulları Oluşturuluyor!
       
15 Temmuz kanlı kalkışma aynı zamanda, Türkiye’de bir iç savaş çıkma olasılığının test edildiği alan yarattı ve başarılı oldu.
 
Türkiye, bölgesinde güçsüz bir ordu ve moralsiz, kırılgan, dayanıksız, personeli birbirine güvenmeyen bir yapıya hapsedilmiştir. 
Ortadoğu’da, Kafkaslarda, Güneydoğu’da en çok gereksinim duyacağımız noktada askerimiz ve kurumsal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’miz görev yapamayacak noktaya getirilmiştir.
 
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı’na getirilen, Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (SADAT) Yönetim Kurulu Başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, özel harp yöntemleriyle Türkiye’de iç savaş koşullarının yaratılmasında kilit rol oynayabilecektir. 

   SADAT ile gayri nizâmi harp çerçevesinde şehirlerde halkı kışkırtıp, birbirine düşürebilecek suikastlar, halkı bölebilecek dezenformasyonlar ve manipulasyonların yapılabileceği açık bir tehdit olarak dikkat çekmektedir.
 
15 Temmuz’da “hazır kıt’a” olarak ülküsel duyguları aşındırılan halk, tankların önüne sürülmüş, birçok cân yanmış, insanlar darbe girişimindeki askerlerle meydan muharebesi kurgusunda karşı karşıya getirilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Yenikapı mitinginin ertesinde de demokrasi nöbetlerine “ara veriyoruz” (son değil!) demesi de çözümlemede dikkat edilmesi gereken konulardandır.
 
Yani bu halk yapay, zorla varsayılan farklılılar (Kürt, Alevi gibi) üzerinden meydanları kuşattığında, iş çoktan bitmiş olacak, iç savaş yaratılarak ülke 
çökertilecektir. Kilis’ten, Artvin’e kadar olan kuşakta komutanlıklar büyük sıkıntılar içindedir ve moral motivasyon olarak tutuklanan komutanlarından ötürü birlikler ‘başsız’ kalmıştır. 
Kilis Artvin kuşağından doğuda tasarlanan bir kukla Kürt devleti, iç savaşla birlikte kaçınılmaz hâle gelecektir.
 
 
[1] Nurettin Veren, Karanlık konseyin ve Fetö’nün Yeni Dünya Düzeni ortak projesi, Yeni Akit, 16.08.2016
[2] 15 Temmuz’un yanıt bekleyen soruları Meclis gündeminde, 28.07.2016
[3] Orhan Gökdemir, Mehdinin Bütün Adamları, SOL, 16.08.2016
[4] İslam Ansiklopedisi, Cilt: 23, Sayfa: 461
http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10607


***

28 Ekim 2018 Pazar

Narko-Terör Örgütü PKK ve Aşiretler.,

Narko-Terör Örgütü PKK ve Aşiretler.,



Kaan Turhan 
Açık İstihbarat
www.acikistihbarat.com
01.04.2013


Narko-Terör Örgütü PKK ve Aşiretler 
Kaan Turhan / Açık İstihbarat

 Bu Mustafa Bayram, öyle biriydi ki; alıcı görünümündeki Malatya polisine eroin satmak isterken, 2 Temmuz günü yakalanan oğlu Hamit Bayram'ı, adamlarıyla birlikte polis merkezine baskın yaparak kaçıran Mustafa Bayram, tutuklanıp cezaevine gönderildikten sonra 30 milyar TL kefaretle serbest bırakıldı... 

İran'la sınır noktaları olması nedeniyle, Afganistan'dan gelen uyuşturucunun Türkiye'ye giriş noktası olan Yüksekova ve Başkale'deyse iki aile ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi Başkale'deki Ertuşi aşiretlerinden olan 'Topal Mustafa' lakaplı Mustafa Bayram, diğeri Hakkâri’deki Cindi aşiretinden olan Tilki Selim lakaplı Selim Işık'tı.
Kan davası, çocuk gelinler, Kürt sorunu, PKK, terör, ekonomi, bölgelerarası dengesizlik, Güneydoğu Anadolu Projesi, Güneydoğu’ya yatırım… vb. Türkiye’de hemen her gün duyduğumuz, okuduğumuz ‘sorun’lardan! 
Sorunlaştırılmış, temel olarak da feodalitenin belirlediği bu ‘sorun’lar: algılamadaki coğrafyayı da sorunlaştırmakta dır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu coğrafyasının, folklorik özelliklerinin farklılığı dışında, bir farklılık varsa: o da aşiret düzeninin, ağalığın, şeyhlik ve seyitlik kurumlarının sürüyor olmasıdır. 

Yukarıda andığımız: ‘bölgenin sorunları bunlardır’ diye, bize belletilen, yanlışı doğru göstermeye çalışanlar: feodalizmden beslenen otoritelerin dilidir. 

Andığımız ve dayatılan, bu ‘sorun’lar: feodalizmin sonuçlarıdır. 

Dolayısıyla, sorun: feodal bataklıktır!

Aşiretlerin egemen olduğu AKP iktidarı, dördüncü yılını doldurmamıştı ki, TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’ndaki görüşmelerde; hem CHP, hem AKP, bölge feodallerinin haklılığı ve töre/namus cinayetleriyle, aşiret, şeyh gibi feodalizm artıklığının ilişkisi olmadığını savunabiliyordu. 

TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu'nun AKP'li üyeleri, özellikle Doğu ve Anadolu Bölgesi'nde “başlık parası, berdel ve beşik kertmesi”nin yasaklanmasına ilişkin önerileri kabul etmedi. 

CHP'li Vedat Melik de, AKP'li üyelere destek verdi.

TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu, 3 gün süren çalışmaların ardından raporunu tamamladı. Töre cinayetlerinin nedenlerini araştırmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde incelemelerde bulunan aşiret reisleri ve töre mağdurlarıyla bire bir görüşmeler yapan komisyon, CHP'li Canan Arıtman'ın tüm ısrarlarına karşın raporunda “feodal yapı ve aşiret düzeni'ne hiç girmedi. 

CHP'li Vedat Melik'in 

Töre cinayetleriyle, feodal yapının ne alakası var, böyle bir tetikleme söz konusu değil” sözlerine destek veren AKP'liler, “Bu görüşe katılıyoruz. Bizim parti politikamız da bu yöndedir.[1]” demişlerdi. 

Hâlbuki töre ve feodal yapı birbirinin sonucu ve birbirinin tamamlayıcısıydı. 
Ve tetiği feodalizm çekiyordu. 
“Aşiretçiliğin töre cinayetlerinde hiç sorumluluğu yokmuş gibi göstermeye çalışanlar, geri kalmışlığın eğitimsizliğin, bağnazlığın cehaleti bu tablonun da cinayetleri arttırdığını ısrarla kabul etmiyor. 
AKP'liler ve destekçileri, Güneydoğu'da dinin ahlakı, geleneklerin feodaliteyi, aşiretçiliğinse töreyi ayakta tuttuğu görmezden geliyor. Töre cinayetleri, cahil bırakılmış, yoksul olduğu için feodal çarka mahkûm edilmiş ve varoşlara sürüklenmiş aileler arasında yaşanıyor. Töre cinayetlerinde tetiği tek kelimeyle feodalite ve onun yarattığı düzenek çekiyor. Aşiretçiliğin töre cinayetlerinin gerekçesi olamayacağını iddia eden AKP'liler, bütün cinayetlerin niçin aşiret mensupları arasında yaşandığı sorusunu yanıtlayamıyor? 
Oysa kent yaşamına entegre olan kabile üyelerinin, bireyleşmiş topluluklara dönüştüren sonra bağnaz geleneklere baş kaldırdığı, töresel yaşamdan yavaş yavaş sıyrılmaya çalıştığı çok net bilmiyor. Bu erozyon tabii ki güç kaybına uğradıkları için toplu yaşamı egemen kılmaya çalışanlara ters geliyor. Cinayetlerin çok sık görüldüğü Urfa bölgesi başta olmak üzere, Güneydoğu'da, kentlileşmiş ailelerde töre cinayetlerine hiç rastlanmadığı kasıtlı olarak görülmüyor. Doğuda özgür kadın değil, feodal zinciri kırarak özgürleşmeye çalışan kadınlar öldürülüyor.. 

Törede tetiği çeken mekanizmanın çok iyi analiz edilmesi halinde, savunmasız kadınların feodal saçmalıklar uğruna nasıl kör bıçaklar altına yatırıldığı da ortaya çıkıyor. Geri kalmışlığın paslı çemberinde yaşamaya zorlanan kadınlar, çağdaş yaşamın en küçük ışığını yakalamaya çalıştıklarında, saçlarından tutularak karanlık dehlizlere sürükleniyor. Bu da yetmiyor, önce aile meclisleri toplanıyor, ardından infaz belgesi 'feodalitenin yargıtayı' olarak tanımlanabilecek aşiret meclisine gidiyor. Oradan her zaman ölüm kararı çıkıyor. 

Kadınlar bazen etnik ve dini kurumların baskısıyla intihara zorlanıyor, bazen de töre tetikçilerinin insafına terk ediliyor. Buna tabii ki AKP zihniyetinin de feyiz aldığı, inanç geleneğinden beslenen ataerkil yapı karar veriyor. Güneydoğu'da toplumun % 80'in uzaktan ya da yakından bir aşirete mensup olduğu gerçeği ortada olduğu için, töre ya da namus sorgulamalarında her kadının yazgısı aşiret ağalarının bağdaş kurduğu kanlı kilimlerde şekillendiriliyor![2]” 

TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’nunda 2006 yılında böyle bir şey yaşanıyor ve aşiret yapısının, feodalizmin töre, başlık parası gibi kavramlarla ilişkilendirilemeyeceği iddia ediliyordu. 

Ancak 2004 yılında da Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, doğudaki “aşiret, feodal yapı ve töre üçgenine dayalı” bir rapor hazırlamış ve emsal teşkil edebilecek sonuçlara ulaşmıştır. 

Kurum, 
“Bitlis'te yaşayan ailelerin sosyo-demografik, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel özellikleriyle toplumsal hayatta törenin gücü” konusunda gözleme dayalı raporunda; “seçimlerde oy kullanmada, aile ilişkilerinde (evlenme, kız kaçırma, aile planlaması, eğitim gibi) töre anlayışı geçerliliğini korumaktadır”  denilmekteydi. Raporda, bölgedeki üretim ilişkileri, işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik ve doğurganlık hızının yüksekliğinin büyük ölçüde aileyi etkilediğine, bu yapının da töreyi ve geleneksel anlayışı beslediğine dikkat çekilirken “yörede aşiret, feodal yapı ve töre üçgenine dayalı yapı çözülmedikçe, birçok sorun devam edecektir. Namus merkezli töre suçlarının sürekliliği kaçınılmaz olacaktır” denilmekteydi. Aşirete dayalı töre anlayışının namus olgusuna 'töre suçu'na yol açacak kadar katı baktığını ve birçok olayın da adliyeye taşınmadan aşiret içinde 
çözümlendiği vurgulanmıştı[3].

Kısacası, Aşiretler meşruiyetini kaybetmemişti ve konumlarını gittikçe sağlamlaştırmışlardı.

Öyle ki, 3 Kasım 2002 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan çokça destek alan AKP, 2007 seçimlerinde de aday listelerine aşiret bağlantılı kimseleri koymamasına karşın, aşiretlerin büyük çoğunluğu AKP'yi desteklemişti. 

O dönemde Van'daki aşiretlerin siyasi eğilimleri konusunda, Cumhuriyet Gazetesi'nden Yusuf Ziya Cansever'in anlatımıyla, şunlar belirgindi: 

Alan Aşireti: Abdurrahman Şeylan liderliğindeki aşiretin büyük bir kısmı korucu. Aşiret, bugüne kadar hiçbir sol partiye oy vermedi. 12 bin 500 seçmenin bulunduğu aşiret, DYP, ANAP, AKP eğilimli. 
Ezdinan Aşireti: lideri AKP İl Genel Meclis üyesi Salih Özbek. 
Büyük bölümü korucu olan aşiret mensupları Çatak, Gürpınar ve Van merkezde bulunuyor. 11 bin seçmen, DYP, ANAP, AKP eğilimliydi. 

Müksi Aşireti: lideri AKP'li Bahçesaray Belediye Başkanı Naci Orhan, Orhan'ın kızı Gülşen Orhan'ın AKP'nin listesinde 5. sırada yer alması nedeniyle 4 bin 500 seçmenin bulunduğu aşiret tercihini AKP'den yana kullanmıştı. 

Şemsikan Aşireti: Özdemir Yiğit'in liderliğindeki aşirette 30 bin 500 seçmen bulunuyor. Hiçbir partide aşireti temsil eden aday bulunmaması nedeniyle kararsızların başını çekiyordu. Geçen seçimde AKP'yi destekleyen aşiret, bu seçimde partide yer bulamayınca küskünler listesinde yer almıştı. 

Şerefor Aşireti: Fazilet Partisi eski milletvekiliyken istifa ederek bağımsız kalan Mustafa Bayram'ın liderliğindeki aşirette 25 bin 500 seçmen bulunuyor. Başkale ve Van merkezde yaşayan aşiret mensupları, DYP, ANAP ve AKP'yi destelemişti. 

Burukan Aşireti: Nadir Kartal'ın liderliğindeki aşirette 30 bin seçmen bulunuyor. Geçen seçimde AKP'yi destekleyen aşiret mensuplarına bu kez partide yer verilmemesi üzerine desteklerini çekmişlerdi. Aşiretin bu seçimde ağırlıklı olarak bağımsızlara ve CHP'ye oy vermesi bekleniyor. 

Merzikan Aşireti: 3 bin seçmenin bulunduğu aşiretin liderliğini Eşref Bayar yapıyordu. Aşiret mensupları genellikle bağımsızlar, DYP ve AKP'den yana tercih kullanacaklardı. 

Kürsini Aşireti: Mustafa Kaçmaz'ın liderliğinde olan ve 22 bin 500 seçmenin bulunduğu aşiret, AKP, DYP ve MHP arasında karar vermeye çalışıyor. 

Oramar Aşireti: Necdet Buldan liderliğindeki aşirette 8 bin 500 seçmen bulunuyor. Bugüne kadar sağ partilere oy vermeyen aşiret, bu seçimde bağımsız adayları destekleyecekti. 

Gaydan Aşireti: Bitlis ve Hizan merkezli aşiretin lideri Edip Safter Gaydalı, AKP'nin küskünler listesinde yer alan Gaydalı, CHP'den aday olunca aşiret oyları da bu partiye transfer olmuştu.

Pinyanişi Aşireti: Aşiret lideri Mustafa Zeydan'a AKP yer vermeyince 15 bin seçmenin bulunduğu aşiret CHP'yi destekleme kararı aldı. 

Hakkâri merkezli Diri ve Dostki aşiretleri sol partileri ve bağımsız adayları; 
Jirki DYP ve MHP'yi, Bitlis Güroymak merkezli Seyda ve Sego aşiretleri Saadet Partisi ve AKP'yi desteleyecekti.[4]”

Farklı bir yorumda da, 22 Temmuz seçimleri öncesi aşiretlerin oy eğilimleri şöyleydi: 22 Temmuz'da yapılan erken seçimlerden önce, aşiretlerin oy yönelimleri şöyle açıklanmaktaydı: 

“Ensarioğulları: 70'li yıllardan beri Adalet Partisi çizgisinde olan ailenin meclisteki son temsilcisi Salim Ensarioğlu oldu. Bakanlık da yapan 

Ensarioğlu, 2002 seçimlerinde partisi baraja takılınca meclise giremedi. 

Değerler: Yıllardır CHP'de politika yapan ailenin reisi Hasan Değer, uzun süre mecliste görev yaptı. Değerler, 2002'de de Mesut Değer'i meclise gönderdi. Uzun yıllar CHP il başkanlığı da yapan Değer, yine değişmez isimlerden gözüküyor. 

Seyhanlı Aşireti: DYP'nin ağır toplarından Necmettin Cevheri'nin de mensubu olduğu aşiret, 1991'le 1999 yılları arasında mecliste 3 milletvekiliyle temsil edildi. DYP, 2002 seçimlerinde Cevherilere listede yer vermeyince, Sabahattin Cevheri, seçimlere bağımsız girerek kazandı ve daha sonra AKP'ye geçti. Mahmut Kaplan'sa, AKP'den 8. sıra adayı olarak meclise gitti. 

İzollar: Türkiye'nin en büyük ve en dağınık aşiretlerinden İzolların 30 bin dolayında oyu olduğu belirtiliyor. Zülfikar İzol daha önce Refah ve Fazilet partilerinden milletvekilliği yaptı. Şimdiyse AKP milletvekili. 

Bucaklar: Bucak ailesi, bu seçimlerde de Demokrat Parti'nin en büyük kozu olacak. Aşiretin en önemli isimlerinden olan DYP eski milletvekillerinden Sedat Bucak, 2002 seçiminde partisinin baraja takılmasıyla milletvekili seçilememişti.[5]”

AKP’ye minnettarlığını, mensuplarının AKP listesinde yer verilmesine karşın, Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye biat eden İzol Aşireti, AKP çatısı altında birleşiyordu: 

AKP listesinde yer bulamayınca istifa ederek bağımsız adaylığını açıklayan ve "Aşiret ayakta" diyen Milletvekili Zülfikar İzol’a bazı aşiret mensupları tepki göstermişti. 

Cengiz İzol, şöyle demişti: 

"Daha önceden de zaten partimiz belli idi. Burada partiden aday adayı olan aşiretimizin üyeleri, adaylık verilmediği halde burada tek vücut nefer olarak çalışacaklar. Bizler, Başbakanımız ve partimizin lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın fikirlerini benimsiyoruz ve bundan sonra da partide olacağız." 

AK Parti’den aday adayı olan Emin İzol ile Serdar İzol ise, aday olmadıkları için partiden ayrılmalarının söz konusu olmadığını bildirdi. 

Emin İzol, 

"Halka hizmet için AK Parti çatısı altında çalışmamızı sürdüreceğiz, Herkes bilmelidir ki davamız vekillik davası değildir. Davamız halka hizmet davasıdır ve bu hizmet davasında sonuna kadar AK Parti’nin ve genel başkanımızın emrinde olacağız" demişti. Toplantıya katılan CHP’nin Siverek İlçe Başkanı Zülfikar İzol ise, partisinden istifa edip AK Parti’ye katıldığını açıkladı. AK Parti rozetini takan Zülfikar İzol, 
"Bizler İzol aşireti olarak AK Parti çatısı altında birleşme kararı aldık. Bundan sonra hepimiz siyasetimizi birlik beraberlik için AK Parti çatısı altında yapacağız.[6]” demişti.

Öte yandan, Şırnak’ta Meman Aşireti’nden ve Tayan Aşireti’nden korucu olanlar; Ergenekon tutuklamalarıyla, TSK’nın itibarsız laştırılmasını da fırsat bilerek, ‘güçlü’ olarak Güneydoğu’da daha birçok aşirete mensup, köy korucusu, batı iş Birlikçiliğinde ki siyasal partilere yanaşmaktaydı. 

Şırnak'ın Cizre ilçesinde etkin olan ve geçmişte PKK'yla mücadeleye katılan ancak Şubat 2011'de koruculuğu bırakan Meman aşiretinin BDP saflarına katılma kararı alması, AKP'nin “açılımının” meyvesiydi. 
BDP'yi destekleme eylemlerine Tayan aşireti lideri ve halen emekli Albay Temizöz'le tutuklu yargılanan Kamil Atak'ın kardeşi Rauf Atak'ın da katılması, 

“Artık biz de BDP saflarına katılıyoruz ve BDP'nin desteklediği bağımsız adayları biz de destekliyoruz.” demesi bir dönüm noktasını işaret ediyordu. Korucuların teröre karşı dağlarda birlikte çarpıştıkları komutanların Ergenekon operasyonları ile hapse atılmasının korucularda yalnızlık duygusu yarattığını, bunun sonucunda da güçlüye yanaşma eğiliminin ortaya çıktığı ifade edilmekteydi.[7] 

PKK'nın ajansı olan ANF'de yayımlanan kimi haberler de “gücü arayan koruculuk” analizlerine neden olmuştu. ANF'de yayımlanan kimi haberler şöyleydi: 

“2.6.2010'da Van'ın çatak ilçesine bağlı Kaçit Köyü'nde, 40 korucu operasyona çıkmayı reddederek silah bıraktı. 15.06.2010'da Uludere'nin Bulakbaşı Köyü'nde, 120 köy korucusu, operasyonlara çıkmak istemediklerini belirterek, toplu halde Merkez Jandarma Karakolu'na başvurdu. 

19.06.2010'da Hakkâri’ye bağlı Kırıkdağ Köyü'nde, operasyona gönderilmek istenen 125 köy korucusu, göreve gitmeyeceklerini belirtti. 

22.07.2010'da Şırnak'ta 2 ay içinde toplam 168 korucu operasyonlara çıkmama kararı alırken, 100'ün üzerinde korucuysa silah bıraktı.”

BDP Şırnak milletvekili Hasip Kaplan da, koruculuğu bırakıp BDP saflarına geçen Ulaş Köyü'nde Meman Aşireti lideri Tahir Güven'in oğlunun düğününe katılmıştı[8].

Güneydoğu’da, bölgenin devletin elinden çıktığını gösteren ve BDP/AKP’nin atlantik ötesiyle kurduğu ittifak gereği, gelecek ‘bağımsız 

Kürdistan’yapısında rolüyle güçlünün yanında yer almayı tercih eden feodallerle doluydu.

Örnekler:

Hangi Yoksulluk: Düğünler, Altınlar, Dolarlar…

AKP Hakkâri Milletvekili ve Yüksekova İlçesi'ndeki 'Pinyanişi Aşireti'nin lideri Mustafa Zeydan'ın oğlu 30 yaşındaki Caner Zeydan'la, 

Hakkari'li işadamı aynı aşiretten Kemal Tekin'in kızı 21 yaşındaki Dilruba Tekin, 3 gün 3 gece süren düğünle evlendi. 

Düğüne katılan davetliler, gelin ve damada takı ve para takmak için yarıştı. Geline 18 kilo altın, damada da 250 bin YTL takıldı. Düğün 

yemeği için, 30 büyük, 60 küçükbaş hayvan kesilirken, 1 ton pirinç, 1 ton salatalık, domates, 10 bin ekmekle 5 bin pet şişe su ikram edildi [9].

Şanlıurfa'nın ünlü aşiretlerinden İzol Aşireti mensubu ziraat mühendisi 27 yaşındaki Rüstem İzol'le, amcasının kızı 25 yaşındaki Ebru İzol'un düğününde dolarlar havada uçuştu[10].

Şanlıurfa'da, Türk aşiretinin reisi kapatılan DEP'in eski milletvekillerinden Ahmet Türk'ün kızı Devran'la İzol aşiretinin reisi Mehmet İzol'un oğlu Mirhan'ın görkemli düğününde havalara atılan dolarlar, valizlerle taşındı[11].

Şanlıurfa'da, Pijan aşireti mensubu 27 yaşındaki Metin Kaya'yla 25 yaşındaki Behiye Günbeyi'nin düğününde dolarlar havada uçuştu, davetliler gelin ve damada takı için sıraya girdi. Şanlıurfa'nın önde gelen aşiretlerinden Pijan aşiretinin reisi işadamı Emin Kaya'nın kardeşi Metin Kaya ve Behiye Gülbeyi'nin düğünü Dedeman Oteli'nde yapıldı. 

Çiftin düğününe, İzol aşireti reisi AKP Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol, Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, bölgedeki bazı aşiretlerin ileri gelenlerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık bin kişi katıldı. Salonda çiftin yakınları tarafından karşılanan davetliler haremlik selamlık oturdular. 

Davetliler, pistte halay çeken milletvekili İzol'un başına para atmak için hareketlendi. Onlarca kişi İzol'un başına destelerle dolar attı. 

Cebinde dolar kalmayan vatandaşlar, yerlerden topladıkları dolarları sandığa dolduran görevlilere başvurup, YTL vererek dolar satın aldı. 

Orkestra görevlisi seyyar döviz bürosu gibi çalıştı.[12]”

Şanlıurfa'da Kapaklı ve Gerger aileleri önceki gece hısım oldu. İş adamı Ali Kapaklı'nın kızı Ayşe'yle Ali Rıza Gerger'in oğlu Serhat Gerger, Harran Oteli'nde düzenlenen düğünle, dünyaevine girdi. Gelinin nikah şahitliğini Vali Yusuf Yavaşcan yaptı. Urfalı geline, 130 bin YTL değerinde örme set takımı, Urfa akıtması, kordon ve hasır bileklik gibi çok özel ziynet eşyası takıldı.[13]”

Mardin'in Kızıltepe ilçesi Haco köyünde Halecan Aşireti'nin ağası olarak bilinen Mahmut Kılıçarslan'ın, Malatya İnönü Üniversitesi öğrencisi oğlu Mustafa Kılıçarslan'la İsveç'te sağlık teknikeri olan Adile Kılıçarslan'ın düğününde, yaklaşık 5 bin kişiye yemek verildi. Davetlilere verilen sac kavurma için 150 koyun kesilip, 5 bin ekmek tüketilirken düğünde geline yaklaşık 4 kilo altın takıldı.[14]”

AKP Hakkari Milletvekili ve Pinyanişi Aşiret reisi Mustafa Zeydan'ın düğününde, geline kilolarca altın, damada milyarlarca lira takı takılıyor. 
Aynı günlerde Hakkâri Yüksekova'nın DEHAP'lı Belediye Başkanı M. Salih Yıldız'ın oğlunun, 10 bin kişinin katıldığı, 3 gün 3 gece süren düğününde de 77 koyunun kesildiği, yine kilolarca altın takıldığı, paraların zarf içinde sandıkta istif edildiği yazıyordu[15].
Milletvekili Mustafa Bayram’ın Uyuşturucuyla, Dolandırıcılıkla Dansı!
24 Mart 2001 akşamı İstanbul Üsküdar'da bir sitedeki apartman dairesinde çok ilginç bir buluşma gerçekleşti. 
Van milletvekili Mustafa Bayram, kendisini demir tüccarı olarak tanıtan bir kişiye Pablo Picasso'nun 'palyaço', 'çıplak kadın' tablolarını 10 milyon dolara satmak üzere İstanbul'daydı. 
O akşam yapılan pazarlık sonucunda iki tablo için 3 milyon dolara el sıkışıldı ve aşağı inildi. 'demir tüccarı' görünümündeki kişiler İstanbul Mali Polisi'ydi. 

Aşağı inilir inilmez polis kimliklerini gösterip, 'eller yukarı' dediklerinde Mustafa Bayram'da en ufak bir telaş gözlemlenmedi. 'siz polisseniz, ben de devletin milletvekiliyim. Dokunulmazlığım var. Bana hiçbir şey yapamazsınız' dedi. 
Bu Mustafa Bayram, öyle biriydi ki; alıcı görünümündeki Malatya polisine eroin satmak isterken, 2 Temmuz günü yakalanan oğlu Hamit Bayram'ı, adamlarıyla birlikte polis merkezine baskın yaparak kaçıran Mustafa Bayram, tutuklanıp ceza evine gönderildikten sonra 30 milyar TL kefaretle serbest bırakıldı... 

İran'la sınır noktaları olması nedeniyle, Afganistan'dan gelen uyuşturucunun Türkiye'ye giriş noktası olan Yüksekova ve Başkale'deyse iki aile ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi Başkale'deki Ertuşi aşiretlerinden olan 'Topal Mustafa' lakaplı Mustafa Bayram, diğeri Hakkâri’deki Cindi aşiretinden olan Tilki Selim lakaplı Selim Işık'tı. 

Narkotik polisindeki kayıtlara göre, lise mezunu olan Mustafa Bayram'ın uyuşturucu vukuatı, 1979 yılına kadar uzanıyordu. 

Bir yıl sonra, Halil Havar'ın da adının karıştığı yeni bir uyuşturucu olayında tutuklanıyor. 1987'de İstanbul'da bir daha tutuklanıyor. Serbest kaldıktan sonra yeni bir olaya adı karışıyor, bu sefer firar ediyordu. 1994'te Başkale'de yakalanan 63 kilo eroin olayında oğlu Levent Bayram tutuklanırken, o yine firar ediyordu. 

Bu sırada Bayram'ın imdadına 1995 milletvekili seçimleri yetişiyor. Soyadını 'Bayrak' olarak gösterip, ANAP'tan milletvekili adayı oluyordu. 

Adaylıklara itiraz süresi dolduktan sonra, Resmi Gazete'de bu kez soyadı doğru olarak yer alıyordu. Böylece milletvekili seçilerek, 'dokunulmazlık' zırhına bürünüyor. 1999 seçimlerinde bu sefer bağımsız milletvekili olarak yeniden meclise geliyordu. Mustafa Bayram, tıpkı Ömer Lütfi Topal, Urfi Çetinkaya ve Mehmet Ali Yaprak gibi öteki büyük uyuşturucu patronlarına benzer şekilde bugüne kadar defalarca uyuşturucudan dolayı tutuklanmasına rağmen hiç ceza almamış olmasıdır. Her defasında olayı bir yakını üstlenerek, Bayram'ın ceza alması önlenmiş. İstanbul Narkotik Polisi'nin yaptığı birçok uyuşturucu operasyonunda 'Cumhur Yakut' diye bir isim ön plana çıkıyor. Yakut'un isminin karıştığı uyuşturucu operasyonları 'tonluk' rakamları çoktan aşmış durumda. Mustafa Bayram'ın damadı Diyarbakır Liceli ve İstanbul Taksim'deki Yakut Oteli'nin sahibiydi, Cumhur Yakut

Mustafa Bayram ayrıca, “ANAP'tan milletvekili seçildikten sonra Refah Partisi'ne geçmişti. Ardından da bu transferin karşılığında ilk seçimlerde Refah Partisi'nin yerine kurulan Fazilet Partisi'nden birinci sıra adayı olmuş ve ikinci kez millet vekili seçilmişti. Bu dönemde hakkında çıkan iddialar nedeniyle Fazilet Partisi'nden istifa ederek bağımsız kalmış, dokunulmazlık dosyası kaldırılarak hakkındaki tarihi eser kaçakçılığı, adliye basıp adam öldürmek de dahil olmak üzere pek çok suçlamadan dolayı yargılanmaya başlamıştı. 

Ama yargılanması hiçbir zaman tamamlanamadı. İlginç bir biçimde dosyalar kayboldu, adliye binaları yandı. Sonuçta, Bayram Van'daki varlığını sürdürdü.. 

AKP'nin Van Belediye Başkanı Burhan Yenigün de Mustafa Bayram'ın uzaktan akrabası, Şerefen Aşiretinin bir kolundan, aşiretin desteği doğal olarak Yenigün'e gitti. 

Aşiret desteğiyle alınan seçimlerden sonra AKP'nin bu sonucu, 'etnik temelli siyaset kaybetmiştir' diye sunması da hayli ilginçtir. Etnik ağırlık gitmiş, bölgenin bunca yıl geri kalmışlığının en temel nedeni olan aşiret bağlantılı siyaset anlayışı tekrar geri dönmüştür. 
Ve Van Milletvekili Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu 'başarıyı' bürokratlarla makamında verdiği bir partiyle kutlamıştır.[16]”

Dolan Aşiretinin Ölüm Oyunu!

Diyarbakır'ın Hazro ilçesinin DEHAP'lı Belediye Başkanı Hamit Ergin, Dolan ailesiyle sorunlar nedeniyle yaklaşık 4 aydır makamına, can güvenliğinin olmadığını söyleyerek, gidememişti. 

21 Mart 2005 günü kendisi ve ailesinin bulunduğu kahvehanede silahlı saldırıya uğradıklarını anlatan Ergin, yaklaşık 1 saat süren çatışma sonunda; Dolan ailesinden Mehmet Karakaş'ın öldüğünü, kendisi, kardeşi Azad Ergin ve dayısının oğlu Veysi Daşkesen'in yaralandığını söyledi. 
Olaydan sonra ailesine ait 11 evin Dolan aşiretince yakıldığını belirtmiş ve kardeşi Azad Ergin'in tutuklanmasına karşın, korucu Dolan aşiretinden hiç kimse tutuklanmamıştı. Ergin şunları söylemişti: “Türkiye bir hukuk devleti, yasalarla yönetiliyor, kolluk kuvvetleri var. Bu devlet kendi belediye başkanını bir aşiretten koruyamayacak kadar aciz olmamalı.[17]”

[1]Emine Kaplan, Töre Komisyonu'nda Başlık Parasının Kaldırılması Kabul Edilmedi, Cumhuriyet, 11.02.2006

[2]Mehmet Faraç, AKP'nin 'Ağa' Korkusu, Cumhuriyet, 16.02.2006

[3]Cumhuriyet, 12.07.2004

[4]Yusuf Ziya Cansever, Aşiretler Kararsız, Cumhuriyet, 14.06.2007

[5]Aşiretler Hangi Partiyi Destekliyor?, Haber 7, 07.06.2007

[6]İzol Aşiretinde AKP Çatlağı!, Vatan Gazetesi, 13.04.2011

[7]Aydınlık, 11.05.2011

[8]Mehmet Faraç, Gücü Arayan Koruculuk!.., Aydınlık, 12.05.2011

[9]Milliyet, 22.08.2005

[10]Milliyet, 12.11.2007

[11]Radikal, 15.02.2000

[12]Vatan, 05.02.2008

[13]Güneş, 14.10.2008

[14]Cumhuriyet, 14.01.2003

[15]Sabah, 12.07.2004

[16]Birgün, 11.08.2004

[17]Gökçe Uygun, Başkan İlçesine Gidemiyor, Cumhuriyet, 28.07.2005


http://acikistihbarat.com/HaberGoruntule.aspx?id=10320

***

6 Nisan 2016 Çarşamba

Cemaatin Dershane Propagandası,




Cemaatin Dershane Propagandası, 




Kaan Turhan 
Açık İstihbarat
Tarih:06/12/2013  
Türü:İç Politika 



Cemaat okullarında yapılan çalışmalara ilişkin, özellikle yurtdışında yer alan fethullahçı okullardaki sistemi anlatması açısından; Azerbaycan’dan Qafgaz Üniversitesi’nden iki gençle yaptığım ve Haçlı İrticanın Çocukları Ak Faşizm kitabımda yer alan, söyleşiyi de buraya aktarmayı istiyorum. ,  ki Fetullahçıların, Türk ve Türklükle ilgili sorunları daha iyi anlaşılabilsin.

Temel hedefte, ekonomik vurgun yatsa da; amacın, CIA ve ABD güdümlü yerel iktidarlar, şirket yerel temsilcilerinin devşirilmesi dikkat çekicidir. Bunun için de Qafgaz Üniversitesi özelinde, mezunların General Mobil, Shell gibi çok uluslu şirketler içindeki yerlerine bakmak yeterli olacaktır.
 
AKP’yle sıcak bir çatışmaya düşen cemaat/camia/hizmet mensupları; her yerde talimatnâme dağıtıyor. Cemaat içinde yaşanan propaganda çalışmasında; (kendi ifadeleriyle)

1.      Belirli saatlerde, twitter üzerinden ileti gönderilmesi,

2.      Nöbetleşe dua ve namaz kılınması,

3.      Üst düzeydeki kimselere, faks, mesaj, mail, twitter üzerinden ulaşılması,

4.      Birebir ‘abi’ler arasında bilgi alış verişi,

5.      Gazeteden 10 adet dağıtma,

6.      Gazetelerin görünürlüğünü artırma, Samanyolu haberin izlenmesini sağlama,

7.      Öğrenci velilerini konuşturup medyada haber yaptırma, 

8.      Dost STK’ları ziyaret edip onlara da durumun vehametini anlatma,

9.      Anketlerin takip edilmesi ve oylanması,

10.  Yeni çıkan haber ve köşe yazıları dershane müdürlüklerinden alınabilir,

Bilgileri yer almaktadır.

Ayrıca dağıtılan propaganda evraklarında, cemaat Milli Eğitim Bakanlığı’nın son on yıllık performansını da aktarmışlardır. Savunulacak görüşler de ayrıca talimatnâmeye eklenmiştir.

1.      Terörün önünde tek engel olarak gözüken bu kurumların tasfiye edilmesini akılla izahatta zorlanıyoruz.

2.      Dans, bale serbest iken fizik, kimya, matematik neden yasak,

3.      Camia ortamı geriyor, kavga ortamı oluşturuyor deniliyor. Biz hiçbir zaman meslek ve meşrebimiz gereği kavga, şiddet ve fitne ortamlarında olmadığımız gibi buna inançlarımız ve mefkûremiz de müsaade etmemektedir. Bu zeminin oluşmaması ile alakalı sayın başbakana arkadaşlarımız bizzat 3 defa ziyaret etmişler ve muhatap alınmamışlar. Siyasi otoritedeki milletvekilleri ve bakanlara mesele intikal ettirildiğinde bu meseleyi niye bizimle paylaşıyorsunuz, başbakanla paylaşsanıza denilmiştir. Bu mevzuda bir muhatap bulunamadığı için gazete ve televizyon aracılığıyla bu mevzu dillendirilmiştir. Ondan dolayı ısrarla üzerinde durulmaktadır.

4.      Yapılan kapatma hareketi teşebbüs hürriyetine mani, özgürlük anlayışına ters yaklaşımdır.

5.      İmkanı olanlar özel ders dahi alamayacakları bir zemine doğru sürüklenmekte, imkanları olmayanların halini izahatta zorlanıyoruz.

6.      Bu kurumlar vermiş oldukları hizmet mukabilinde çok düşük ücretler talep etmekte veya okuma salonları, etüt merkezleri gibi kurumlarda ücretsiz eğitim vermektedir.

Cemaat, kılıcı, kalkanı kuşanmış ve savaş veriyor. Özel kurumlarına sahip çıkarken, ellerindeki eğitim kurumlarını, medyayı, öğrencileri, velileri, vekilleri kullanıyor. Bunun için de örgütlü hareket ediyor. Önemli olan konu da dershanelerin bir rant kapısı olması ve cemaatin gelir kaynakları arasında yer alması. Bunun için, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Fatih Sultan Mehmet’in, Pastör’ün, Edison’un, Mevlâna’nın sözlerini; çatışmaları için eğip, bükebiliyor: dahası, kendi çıkar anlayışları üzerine kurdukları dershane yapısını bu sözlerle olumlayabiliyor.

Cemaat okullarında yapılan çalışmalara ilişkin, özellikle yurtdışında yer alan fethullahçı okullardaki sistemi anlatması açısından; Azerbaycan’dan Qafgaz Üniversitesi’nden iki gençle yaptığım ve Haçlı İrticanın Çocukları Ak Faşizm kitabımda yer alan, söyleşiyi de buraya aktarmayı istiyorum. 

Ki fetullahçıların, Türk ve Türklükle ilgili sorunları daha iyi anlaşılabilsin. 

Temel hedefte, ekonomik vurgun yatsa da; amacın, CIA ve ABD güdümlü yerel iktidarlar, şirket yerel temsilcilerinin devşirilmesi dikkat çekicidir. Bunun için de Qafgaz Üniversitesi özelinde, mezunların General Mobil, Shell gibi çok uluslu şirketler içindeki yerlerine bakmak yeterli olacaktır.


Qafgaz Üniversitesi’nden İki Söyleşi

       Fetullahçıların, Amerikan derin devletinin uzantısı görünümündeki okulları, Orta Asya’da George Soros güdümlü Turuncu devrimlerden çok önce vardı. Soros’un çabaları açısından hedef ülkede, kullanılabilir akademisyen, siyasetçi, öğrenci hareketi önderleri bulmak güç görünmüyor. Fetullah’ın ABD bağlantılarıyla, Soros’un Amerikan yanlısı iktidar yaratma hedefleri ilginç bir paralellik oluşturuyor. Soros, parasal, örgütsel kışkırtma ve batı bağlantısı açısından gündeme gelirken; Fetullahçılar, insan gücü, eğitim ve yaygın propaganda yoluyla kitleleri etkileme açısından yapbozu tamamlıyor. 

Azerbaycan’da eğitim öğretim yapan Fetullahçılara bağlı Qafgaz Üniversitesi’nden bir öğrenciyle yaptığımız söyleşi, Fetullahçıların Orta Asya faaliyetlerine ışık tutması açısından önemli görünmektedir. R.A.’yla yaptığımız söyleşi, genel hatlarıyla Azeri Türkçesi korunarak aktarılmıştır. Türkiye Tükçesi anlaşılabilirliği artırmak açısından bazı düzeltmeler dışında, söyleşinin tamamına yansıtılmamıştır.

1.       Fetullahçıların Qafgaz Üniversitesi’nde öğrenim görmektesin. Bu üniversite hakkında bilgi verebilir misin? (Eğitim dili, eğitim politikaları ve öğrencilerin durumu açısından)

Evet..tabii ki. 1993 yılından itibaren eğitim verirler. Kaliteli eğitim verirler. Öğrencilerin durumu eğitim açısından iyidir. Üniversite’de genelde dini bir ortam var. Doğru yeni gelenler bunu hemen anlamazlar,ama yavaş yavaş her şey aydın olur.

2.       Üniversitenin, Azerbaycan siyasetine yönelik çabası var mıdır? Azerbaycan’da gerçekleştirilmeye çalışılan George Soros güdümlü Turuncu/Kadife devrimlerle akademik kadronun bağlantıları var mı? 

Bunların, Soros’la ne kadar yakın ilişkide olmaklarını bilmem. Zaten bu bir sistem. Eğer alakaları varsa da bunların değil de başta duranları alakaları olar. Üniversitedeki öğretmenler sadece ders verirler, bir de  dini faaliyetler. Her halde gelecekte bu yetiştirdikleri insanları devlet içinde güçlü mevkilere getirmek isterler..

3.        Hizmet öğrencilerinin, okulda dini içerikli, Türklük karşıtı faaliyetlerindeki gözlemlerin nelerdir? Hizmet öğrencileri, üniversite dışındada “Işık Evi” olarak isimlendirilen, Fetullah Gülen’in propaganda merkezlerinde faaliyette bulunmakta mıdırlar?

Hizmet çocukları kesin olarak neyinse karşıtı filan olmazlar. Ama Türkçüde değiller. Bunların için önemli olan ümmetçilik. Arapları, kürtleri vb. milletleri Türklere kardeş olduğunu soyler ve hatta bazıları milli kimlik ayrımı yapmaksızın herkesi Allah yarattı, herkes eşittir falan filan söyler. Zaten hizmet çocukları bu evlerde yaşıyorlar.. Burada dini propoganda yaparlar. F.Gülen’in kitapları bir de Said-i Nursinin (Kürdinin) Risale-i Nur’larını çocuklara okuturlar. Böyle evler, Bakü de çok fazla.. Kızlar için bir de erkeler için. Hizmet çocukları için ilk önce hizmet yapmaktır,sonra ise Okul.

4.       Üniversiteyle Azerbaycan devleti arasındaki ilişkiler nasıldır? Azerbaycan ordusu, Azerbaycan siyaseti, Azerbaycan medyası Fetullahçılara ve özelde üniversiteye karşı nasıl yaklaşmaktadır?

Devletle özde görunen ilişki normaldir. Devlet de zaten onların eğitimlerinden razıdır. Medyada bazen onlara karşı yazılar oluyor; Türk düşmanları falan diye. Görünürde her kes normal yanaşmaktadır. Ama bazen MTN (MİT) ışık evlerini basıyor.

5.       Üniversitenin akademik kadrosu hakkında neler söyleyebilirsin? Örneğin, Türkiye’den gelen akademisyenler, Azerbaycan içindeki akademisyenler daha öncesinde de hizmet insanı olarak faaliyet göstermiş midir?

Akademik kadro genelde Türkiye’de eğitim görmüş ve hizmet yapmış hocalardan oluşur. Yani 99% hizmet adamları. Azerbaycanlı akademisyenler önceler hizmetçi olmayada biler. Ama sisteme girerse artık hizmetçi olacak zaten. Yani ya Bizdensen ya bize karşı...buna benzer bi durum. Onların içinde olup onlarda olmamak kolay değil yani.

6.       Üniversitede faaliyet gösteren öğrenci kulüpleri varsa; bu kulüplerin Fetullahçılar açısından önemini ve bu yöndeki faaliyetlerini açıklayabilir misin? Film gösterimi, kitap ve dergi okumaları, konferans ve seminerler yapılmaktaysa; içerikleri hakkında bilgi verebilir misin?

Bir sürü klüp var. Tabii ki bazıları onlara hizmet edir. Ama bir tane Türkçü bir klüp yoktur. Bir defe izin almak istedik,olmadı. Dediler ki burada Türk olmayanlar da var; Müslüman olmayanlar da var ama Üniversitedeki ortam dini bir ortamdır. Farklı konferanslar yapılır ama yinede Türkçülükle ilgili hiçbir şey yoktur. Zaten Türkçülük dersen bi sürü düşman kazanırsın.

7.       Üniversitede, fetullahçılarla ilgili olarak başından geçen birkaç olayı aktarabilir misin? Hizmet insanlarının öğrencilere yaklaşımları ve onları kazanma yöntemlerini açıklayabilir misin? Örneğin geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye davet edilmemenin gerekçeleri nelerdir sence?             

Başımdan geçen... Bir defasında hizmet evine gitdim. Yani tam aldatılarak aparıldım. Ders okuma adıyla. O zamanlar Qafqaz da yeni idim. Ama sonradan nerede olduğumu anladım. İyi ki öncede hizmet hakkında okumuştum. Yoksa anında meni yok ederdiler.. Akşam yemek zamanı bunu anladım. Televizyonda bir kanal var o da Samanyolu. Sadece o çalışır. Diğerleri çalışmır. Ve Samanyolunda F.Gülenin vaazı mı neyimi dinlenir. Bir az konuştuk sohbet Atatürk’e geldi. Atatürk’ü sevdiğimi söylediğimde hepsi bana karşı çıktı. Aralarında Azerbaycan ve Türkiye Türkleri vardı. Ben de tekdim (yalnız idim). 

Niye sevmediklerini sordum; hemen cevap geldi: “Sen get onun laiklik ilkesini oku. İslam’a karşıdır, Atatürk’ü toprak almayıp, o kafirdir.“ 

Bir sürü hakaret. O günden itibaren ora gitmedim.

Öğrencilere yaklaşma usulleri. Genelde önce tanış olurlar, sonra kantinde bi kahve ismarlarlar. Sonra eve davet ederler. Kitaplar verirler. Yavaş yavaş önce midesini, sonra kalbini ve en son olarak kafasını ele alırlar.

Türkiye sohbetinin üstünde durmak istemirem. Ama bununla ilgili bir olay oldu. Diğer sınıftan, daha doğrusu bir üst sınıftan bir çocuk vardı. O da başvuru yaptı. Onu da almadılar. Arkadaşlarından sordum. Bir az araştırdım. Sonunda belli oldu ki çocuk önceleri Türkiye Kara Harp okulunda okumuş ve Atatürkçü’dür. Maalesef kendisiyle konuşmadım, tanımadığımdan. Ama arkadaşlarından duydum ki; öncelikle bu sebeple kadroya alınmadı.

Bir olayda başıma gelmişdir. Bunu da anlatmak gerekir bence. Sınav günü idi. Sınıfta bir hizmet çocuğu var. Adam hiç ders okumaz, bütün gün hizmetdeki işlele uğraşır. Geldi sınava. Hoca herkese 1 kağıt payladı. Geçti hansısa belgeleri kontrol edirdi. Çocuk hemen masanın altından bir yazılı kağıt çıkardı. 15 dakika falan bekledi. Sonra dedi ki:

-         Hocam bir vereq daha alabilerem?

-         Evet tabii ki...

-         Teşekkürler...

Bir 20 dakika falan geçti artık çocuk hiç yeni kağıt almadan yenisi çıkardı. Artık 3 tane kağıt çıkarmış. Ve hepside doğru cevaplar. Ama öyle yapıyor ki hiç kimse görmüyor. Ben de sanki yazıyorum gibi yaparak ona bakıyorum. Evet çocuk 3 tane kağıdı aldı ve kalktı..

- Hocam bitirdim

- Tamam ver..

- Sağ olun Hocam

- Bi dur ya..ben sana 2 tane kağıt verdim sen bana 3 tane..

 Hoca böyle soruyla ona bakıyor (sanki ...oğlum bunu kimdoğdu?)

Çocuk durdu ve dedi: „Hocam siz bana 3 tane verdiniz. Ama herkes 2 tane olduğunu biliyor.“ Sonra ne olduysa Hoca sanki herşeyi anladı ve çocuğu bıraktı. Her halde bazı işaretler falan.. Hizmet çocuğu soruları önceden bilirdi. Sonra hak mak diyorlar.

 8.       Türkiye’deki örgütlenmeleri açısından Fetullahçıların, Türk Silahlı Kuvvetleri dışında hemen her yerde hizmet adı altında batı emperyalizminin uzantısı konumundadırlar. Bölge imamları vardır. Işık evlerinde genç beyinlere, Saidi Nursi olarak bilinen ama İngiliz casusu, Hamidiye Alayları’nın içinde yer alan Kürt Said’in deli saçması yazdıklarını enjekte etmeye çalışırlar. Türkiye’deki yönüyle fetullahçı gençler, ulusal değerleri, Türklüğü, Kemalizm’i, cemaat çıkarlarının ve hizmetin altında görürler. Bunlara ilişkin neler söylemek istersin. Azerbaycan’daki Türk Gençleriyle, Türkiye’deki Türk Gençleri arasında bu yönüyle bir paralellik var mıdır?

Her şey aynı... Atatürk’ü sevmezler, alkol düşkünü olduğunu söylerler. Saidi ve F.Güleni çok sevirler. Türklük onların için yoktur zaten. Yer vermezler. Türklük milliyetçiliktir ama bunlarda ümmetçilik vardır. Bazen aralarından “Türküm“ diyen de çıkar ama maalesef sadece “Türküm“ der...



    D.K.’yle yaptığımız söyleşi:

1.       Fetullahçıların Qafgaz Üniversitesi’nde öğrenim görmektesin. Bu üniversite hakkında bilgi verebilir misin? (Eğitim dili, eğitim politikaları ve öğrencilerin durumu açısından)

       Qafgaz üniversitesi Azerbeycan’da 1993 yılında kurulmuştur. Ben üniversiteyi kazanana kadar yine Fetullahçılara ait olan “Araz” kurslarından birinde eğitim görmekteydim. Orda bana nedense hep Qafgaz üniversitesi örnek olarak getirilmekteydi. Nihayet 2004 yılında söz ettiğimiz üniversiteyi kazandım. Azerbeycan’da hem kamu hem de özel sektör üniversiteleri arasında en uygun üniversite Qafgaz’dır aslında. 

Çünkü, Azerbeycan şartlarında böyle üniversite zor bulunur. Başka üniversitelerde eğitim çok zayıf, sınav dönemlerinde öğrencilerden para toplanıldığı ve hatta sıfır seviyesinde eğitim olduğu takdirde bu üniversite Azerbeycan için büyük varlık haline dönüşmüştür. Ama bunlara rağmen yine de üniversite tercihi döneminde öğrenciler hiç kuşkusuz bu üniversiteyi seçmemektedirler. 

Üniversitede eğitim İngilizce, Tükiye Türkçesi ve Azeri Türkçesi’nde verilmektedir. Dillerin ağırlığı bölümlere göre değişiyor. Eğitim politikasıysa; Azerbeycan’da faliyet gösteren tüm üniversitelerden farklıdır. Yani burada sistem aynen Türkiye’deki gibi kredi sistemi olarak hayata geçiriliyor. (2008 eğitim yılında değişeceği beklentisi var) Başka farklı eğitim politikası farketmedim daha doğrusu. Öğrenciler durumu açısından da üniversite normal karşılanıyor. Azerbeycan’da gerçekten okumak isteyen öğrencilerin çoğu bu üniversitedeler. Yıllık eğitim harçlarıysa; devamlı bir artış gösterdiğinden ve üniversiteye geçiş puanının artması bu üniversiteye tercihin azalacağını gösteriyor.

2.       Üniversitenin, Azerbaycan siyasetine yönelik çabası var mıdır? Azerbaycan’da gerçekleştirilmeye çalışılan George Soros güdümlü Turuncu/Kadife devrimlerle akademik kadronun bağlantıları var mı?

       Üniversitenin mutlaka bir çabası vardır. Ama henüz bunu açık bir şekilde ortaya koyamıyorlar. Belli ki ya kendilerini yeteri kadar güçsüz sanıyorlar ya da belli bir zamanın gelmesini bekliyorlar. Aslında onların ne işler çevirdiğini öğrenebilmek için onların arasında olmak gerekir. Onların arasında olmak gerekir derken: yani onlardan birisi olmak lazım. Akademik kadro George Soros güdümlü Turuncu Kadife devrimlerle ilişkisinin olup olmadığını bize bildirecek kadar aptal değil. Akademik kadro o kadar titiz ve net görev yapıyor ki hatta ne zaman namaz kıldıklarını bile farkedemiyoruz.

3.        Hizmet öğrencilerinin, okulda dini içerikli, Türklük karşıtı faaliyetlerindeki gözlemlerin nelerdir? Hizmet öğrencileri, üniversite dışındada “Işık Evi” olarak isimlendirilen, Fetullah Gülen’in propaganda merkezlerinde faaliyette bulunmakta mıdırlar?

       Hizmet öğrencileri okulu yeni kazanmış öğrencilerle devamlı ilişki kurmaktalar. Onlarla çabuk arkadaşlık edip, onları evlerine davet ediyorlar. Hatta ben de bir kez müsafir olmuştum. Bundan başka yüksek kurs talebeleri İngiliz dilinden kurslar falan teşkil etmekte, yeni gelen öğrencileri sapıtmak amacıyla onları beleş olarak kurslara davet etmekteler. Bahsettiğimiz kurslar ya ışık evlerinde ya da üniversitede kurulmaktadır. Hizmet öğrencileri Türklük kavramını kabul etmiş öğrencilerle pek tartışmazlar. Onların asıl amacı yenileri kendi türlerinden yapmaktır. Türklük karşıtı faaliyetler derken mesela; onlar Araba, İranlıya, Mısırlıya kısaca Müslüman olan herkese kardeş demekteler. Hatta en sakıncalı olan şu ki, bir Ermeni Müslümanlığı kabul etmişse eğer, o zaman onu da seve seve kabul ederler. Fetullahçıların en aktif oldukları yer de zaten ışık evleridir.

4.       Üniversiteyle Azerbaycan devleti arasındaki ilişkiler nasıldır? Azerbaycan ordusu, Azerbaycan siyaseti, Azerbaycan medyası Fetullahçılara ve özelde üniversiteye karşı nasıl yaklaşmaktadır?

       Üniversiteyle Azerbeycan ilişkisini anlamak çok zordur. Medya Azerbeycan’da faaliyet gösteren Nurcular’ın devletimiz için çok tehlikeli olduğunu söylediği halde, Eğitim Bakanlığı’mız Qafqaz Üniversitesi’nin imkanlarının genişletileceğini vaad etmektedir. Azerbeycan polisi bazı ışık evlerindeki öğrencileri propaganda yaptıklarına göre tutukladığı halde Cumhurbaşkanı’mız “Ben ÇAĞ öğretimin yaptığı işten çok memnunum” diyor.

5.       Üniversitenin akademik kadrosu hakkında neler söyleyebilirsin? Örneğin, Türkiye’den gelen akademisyenler, Azerbaycan içindeki akademisyenler daha öncesinde de hizmet insanı olarak faaliyet göstermiş midir?

       Üniversitenin akademik kadrosu eğitim açısından çok yüksektirler. Genelde çoğu “doktor” adresine ulaşmışlar. Her iki ülkeden kadro bulunmaktadır. Azerbeycan’dan katılan öğretim kadrosu ise çoğunlukla Türkiye’deki Fetullah Gülen üniversitesinde eğitim görmüşler ya da “ışık evler”inde kalmışlar. İşlerindeki kusursuzluk onların daha önce de hizmet yaptıklarını hiç düşünmeden “evet” dememize imkan veriyor.

6.       Üniversitede faaliyet gösteren öğrenci kulüpleri varsa; bu kulüplerin Fetullahçılar açısından önemini ve bu yöndeki faaliyetlerini açıklayabilir misin? Film gösterimi, kitap ve dergi okumaları, konferans ve seminerler yapılmaktaysa; içerikleri hakkında bilgi verebilir misin?

       Üniversitede faaliyet gösteren öğrenci kulüpleri vardır. Bu kulüplerin Fetullahçılar açısından tek önemi o ki, oraya kayıt olmuş öğrenciler kolaylıkla onlara yem oluyorlar. Kitap okuma, film seyretme, dergi dağıtma, seminer, konferans gibi olaylar genellikle üniversitede değil, onlara ait olan öğrenci yurtlarında yapılır. (2 yıl yurtta kaldığım için bunları kesin biliyorum.)

       Kitaplar Said Nursi’nin “Söz” lerinden oluşmaktadır. Dergiler Azerbeycan ve Türkiye’de basılan dergilerdendir. Hepsinin de içeriği aynı masallar. Bu tür propagandayı zorunlu yaptırmaktan kaçınırlar. Mesela ben hiç yapmadım. Çünkü nefret ediyordum onlardan da, filmlerinden de, kitaplarından da, kalemlerinden de...

 7.       Üniversitede, fetullahçılarla ilgili olarak başından geçen birkaç olayı aktarabilir misin? Hizmet insanlarının öğrencilere yaklaşımları ve onları kazanma yöntemlerini açıklayabilir misin? Örneğin geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye davet edilmemenin gerekçeleri nelerdir sence?             

       Bizim grupta her iki türden ögrenciler var. Yani hem Nurcu’lar, hem de Türkçü’ler. Genelde Türkcü’ler Nurcu’lardan derslerinde daha başarılıdırlar. Ama buna rağmen sınav döneminde zor bir dersden pek çok Türkçü’nün kaldığı halde Nurcu’lar düşük puanlarla geçmekteler.

       Hizmet öğrencileri normal insanlara üstten aşağı –sanki bizler durmadan hayatımızı kaybediyoruz ve karşılığında ölümden sonrakı dünyamızı da kazanamıyoruz ama onların kazandıkları bir şey mi var.

       Hizmet öğrencileri yeni gelmiş öğrencileri aldatarak “ışık evler”ine götürüyorlar. Onlara pek çok dersten yardım edeceklerine, sınavda da başarılı olacaklarını ilişkin söz veriyorlar. Ama eve girdikten bir kaç gün sonra ona tanımadığı kitaplar hediye ediliyor, okumasının vacibliğinden bahsediliyor.

www.acikistihbarat.com
06.12.2013

http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10442


..