Türk Ordusunun Kök Hücresi Teğmen’i Harcarsan
1 Ekim 2008 Çarşamba
2004 yılında; cuntacılığını tespit ettiklerini huzura çağırıp, artık günlüklere dökülmüş faaliyetleri hakkında içi boş uyarılar yapmak yerine, askeri yargıyı devreye sokar, mensubunu o gün yargılarsın. O gün yargılamadıklarının bugün kimlerin önüne malzeme olacağını ve bunun Türk Ordusu’nun aleyhine nasıl kullanılacağını bilirsin.
Hukukçuysan Bilirsin, Askersen haydi haydi bilirsin.
Derdin, Türk Ordusu’nun alenen aşağılanmasının önüne geçmekse zamanında ve yerinde hareket edersin. Mensuplarını da Ergenekon operasyonuna yem etmezsin.
Dünyanın en zor, en tehlikeli trapezinde yürür. Hem asker, hem hukuk adamıdır. Belli sınırlar çerçevesinde astın üste tabi olduğu bir meslekte sadece yasalara, aklına ve vicdanına tabi olması gereken bir alanda icra eder faaliyetlerini. O ince çizgide varolmak şeref meselesidir ve hatta yükselmek dünyanın en zor zanaatıdır; en eskisi olmasa bile.
Genelkurmay Adlî Müşavirliği o yüzden devletimizin en sıcak odalarından biridir. Bu odanın icraatlarını takip etmek, bağırsakları düğüm düğüm olmuş devletimizin çektiği sancıları teşhis etmek adına çok önemlidir.
Şahit Olduklarınız, Bu odada yaşananların TSK’ya yansımasıdır.
Söz konusu 3-5 bin kişinin okuduğu bir internet sitesine “alenen aşağılamak” suçlamasıyla dava açmak olduğunda iş kolaydır.
“Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur” diyerek Mehmetçik’in kanını ve terini metalaştıran küresel tefeci ve kara para aklayıcısı Soros’a dava açmak ise güven, özveri ve tecrübe ister.
Herkesin gittikçe daralan bir piramidin tepesine tırmanmaya çalıştığı hiyerarşik, disiplinli ve kapalı camialarda “cunta faaliyetleri” çok geçmeden tespit edilir.
Cuntaya karşı harekete geçmek,ASKER ile HUKUKUN en rahat dansedebildiği alandır. Askeri hukukta da, askerlik mesleğinde de cuntacılık en ağır askeri disiplin suçudur. Sivil yargıdan önce askeri yargıyı ilgilendirir.
Adı milyon avroluk yolsuzluk skandalına karışmış adamını bile adalete teslim etmeyen bir partinin oyununa alet etmeden; Türk Ordusu’nun Paşa’sını kelepçeleyerek elaleme afişe etmeden de hem hukukun hem askerliğinin gereğini yerine getirebilirsin.
Çok Basit.
2004 yılında; cuntacılığını tespit ettiklerini huzura çağırıp, artık günlüklere dökülmüş faaliyetleri hakkında içi boş uyarılar yapmak yerine, askeri yargıyı devreye sokar, mensubunu o gün yargılarsın. O gün yargılamadıklarının bugün kimlerin önüne malzeme olacağını ve bunun Türk Ordusu’nun aleyhine nasıl kullanılacağını bilirsin.
Hukukçuysan bilirsin, askersen haydi haydi bilirsin.
Derdin, Türk Ordusu’nun alenen aşağılanmasının önüne geçmekse zamanında ve yerinde hareket edersin. Mensuplarını da Ergenekon operasyonuna yem etmezsin.
İstediğin zaman bunu yapabileceğinin örnekleri çoktur.
Senin nutuğunu çektiğin “Atatürkçü Düşünce Sistematiğini” içselleştirdikleri için, ülke adına samimi kaygılarla yanlış yapan teğmenlerinin medyaya malzeme edildiği günlerde Diyarbakır’da sonuçlanan dava bunun kanıtıdır.
Diyarbakır’da yine aynı şekilde sivillerle beraber ihalelere fesat karıştıran albay ve yarbayını nasıl askeri mahkemede yargılayıp medyaya malzeme etmiyorsan; teğmenlerini de askeri bir suçla yargılayıp medyaya malzeme etmekten kurtarabilirsin.
Kaleme aldığı hukuk abidesi iddianamede ağzınıza pelesenk, duvarınıza tablo yaptığınız Atatürk’ü ve düşünce sistematiğini açıkça “terörizm” ve “terörle” benzeştirmeye çalışan savcının önüne o teğmenleri çıkarmazsın.
Askersen yapmazsın, hukukçuysan hiç yapmazsın.
Teğmenlerin yanına verdiğin askeri inzibat, altlarına verdiğin askeri araçla “her şey kontrol altında” imajı verdiğini zannedip, bizi de keriz yerine koymazsın.
İşin ilginci…
Çürük raporu çürük çıkan YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’nun çürük raporunu sağlama almak için saatlerce toplantı yapıp, “sağlam” çürük raporu alması için GATA’nın kapılarında generallerin karşılamasını sağlarsın ama 5 teğmeninin çürük medyaya yem olmaması için aynı çabayı göstermezsin.
Anlaşılıyor ki sen, Türk ordusunun namusunu yolsuz yarbaylar ve çürük raporlu bürokratlar söz konusu olunca hatırlar, “ülke elden gidiyor” kaygısı gençliğine kurban giden çakı gibi teğmenlerin söz konusu olunca unutursun.
Ondan sonra da Fethullah Gülen’in baş sempatizanı John Espozito’lu demeçler verip; karşında mum gibi eriyen, “ Şamil Bey, sizi iknâ edebildim mi?” cümlesinin üzerine köşe yazan bakan üniversitlere o çok manidar talimatı verirsin:
“Bana Paşa demeyin”
Allah aşkına biraz izan…
“Bu Ülke Bağımsızlığını kaybedecekse bunun vebali Subaylara ait olacaktır ” (1920, Afyon Kolordu Karargâhı)
diyen Mustafa Kemal’in Paşa olduğu bu memlekette, size kim “ Paşa ” der ki artık?
Teğmenin teröristle çatıştığı dağdan iner inmez “terörist” yaftasıyla gözaltına alındığı bir memlekette; paşalardan vaz geçtik biz, Türk Ordusu’nun kök hücresi Teğmen’in derdindeyiz. (Bkz. İyi ki Şehit Düştün Teğmenim” yazısı)
Kaynak: Behiç Gürcihan-Açık İstihbarat
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7855
http://ulusal-birlik.blogspot.com/2008/10/trk-ordusunun-kk-hcresi-temeni.html
***