Irak politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Irak politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2019 Salı

TÜRKİYENİN IRAK POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 2

TÜRKİYENİN IRAK POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 2





Türkiye, Irak seçimlerinden önce ülkede etkili olan bütün gruplarla temas ederek gelişmeleri şekillendirebilmek için iletişim kanallarını açık tutarken, yeni göreve gelen ve konumunu sağlamlaştırmak isteyen el-Hekim de, bölgede etkin olan tüm ülkelerle ilişki kurarak Irak içerisindeki konumunu güçlendirmeyi amaçlıyordu. Tüm bu ziyaretler Türkiye’nin son yıllarda bölgesel politikalarda izlediği yeni tutumun olumlu yansımalarının, yeni yaklaşımının muhatapları nezdinde kabul gördüğünün birer örneği idi. Nitekim Irak’taki genel seçimler öncesinde farklı kesimleri ağırlayan ve onlara tutumunu anlatan Türkiye, gecikmeli de olsa 2010 yılında gerçekleşen seçim sonrasında yine farklı kesimleri ülke içerisinde ağırlayacaktı. 

Iraklı yetkililer ile yapılan görüşmeler yılsonuna kadar devam etti. Bu bağlamda yılın sonunda Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Irak İslam Yüksek Konseyi üyesi Adil Abdülmehdi’nin 30 Aralık’taki Türkiye ziyaretinde yine Irak’taki gelişmeler ve yapılması planlanan seçimler ele alındı. Adil Abdülmehdi, ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüştü.28 Bu ziyaret sırasında Davutoğlu ve Abdülmehdi’nin beraberce Irak’taki saldırılarda yaralanan ve Ankara’ya getirilen yaralıları ziyaret etmeleri, Türkiye’nin Irak’a yönelik politikasında insani boyuta verdiği önemin ve bir komşu olarak sorumluklarını yerine getirme çabasının bir örneğini gösteriyordu. Yine aynı gelişme, Irak’a yönelik izlenen politikanın sadece güvenlik endişeleri etrafında değil, iki ülke insanları arasında karşılıklı teması artıracak şekilde toplumsal yakınlaşmayı da sağlayacak unsurlar bağlamında  gerçekleştirilmesi nin bir nişanesi idi. 

Bu yaklaşım, dış politika yapımında ‘ikinci kanal’ olarak adlandırılan devlet dışı aktörlerin politikaya katkısının önünü de açmaktaydı. 

Bu bağlamda yaralı insanların Türkiye’ye getirilip tedavi ettirilmesinin Irak kamuoyu nezdinde Türkiye’nin insani ve komşuluk görevlerini yerine getiriyor olması dolayısıyla çok olumlu bir etki yaptığı açıktır. Devletin izlediği bu insani yaklaşımın yanında, Türkiye’den IHH gibi çeşitli sivil yardım kuruluşlarının oradaki yetimleri desteklemek ve savaştan zarar gören diğer insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerçekleştirdiği faaliyetler Irak kamuoyunda Türkiye’nin olumlu imajını çok ciddi etkilemektedir.29 Hükümetin Irak içerisindeki tüm taraflar ile temas halinde olma politikasına benzer şekilde, bir anlamda hükümetin bu tutumunu olumlu anlamda taklit ederek, bu yardım kuruluşları da sadece Türkmenlerin veya Sünni Arapların olduğu bölgelerde değil, Irak’ın hemen her yerinde yardım faaliyetleri gerçekleştirmekteler. Bu tutum da, Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne yaptığı vurgu ile mütenasip yaklaşımın Türk sivil toplum kuruluşları tarafından da benimsendiğinin bir göstergesidir. 

Güvenlik Konuları

2008 sonbaharında Aktütün karakoluna gerçekleştirilen PKK saldırısının ardından güvenlik endişelerinin yeniden gündeme gelmesi sonrasında, Türkiye’nin Irak’a karşı izleyeceği tavır çok önemli hale gelmişti. Bu noktada, Türkiye sorunu sadece askeri yöntemlerle çözemeyeceğinin bilincinde olarak, Iraklı ve ABD’li yetkililer ile temaslarını sürdürerek sorunu bu ülkelerle işbirliği içinde çözme yönünde hareket etti. Nitekim yılın başında Ankara’yı ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin temaslarında farklı konular ele alınmakla beraber güvenlik konuları ön plana çıkmaktaydı.30 2008 içerisinde Irak, Türkiye ve ABD arasında imzalanan anlaşma sonrasında terörle mücadele işbirliği mekanizması kurulmuştu. Zebari’nin Türkiye ziyareti sırasında, daha önce kurulmuş olan bu mekanizma çerçevesinde Erbil’de bir ‘komuta merkezi’ kurulması kararlaştırıl dı.31   Şubat ayında faaliyete geçen bu merkez bir bürodan ibaret olmakla  beraber, bu mekanizma vasıtasıyla Türkiye, ABD ve Irak’tan subay ve istihbarat görevlilerinin işbirliği ile PKK’ya karşı koordinasyon sağlanması  hedefleniyordu. 32 Bu şekilde son dönemde PKK’ya karşı üç ülke arasında ortak olarak yürütülen mücadelenin daha etkin şekilde sürdürülmesi yolunda bir adım daha atılırken, aynı zamanda Kürt yönetimi ile de önemli bir yakınlaşma sağlanmış oluyordu. 
Önceki yıllarla karşılaştırıldığında Türkiye güvenlik yapılanmaları içerisine Kürt yetkililerin girmesi noktasındaki tutumunu değiştirmiş, Kürt grupların işbirliğini sağlamadan bu alanda kalıcı çözümler üretmenin zorluğunu kavramış gözükmekteydi. 

Bu üçlü mekanizma çerçevesinde süreç içerisinde gerçekleştirilen diğer bir toplantı ise Nisan ayında Bağdat’ta gerçekleştirildi. Türkiye’den İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın katıldığı zirvede üç ayda terörle mücadelede atılan ortak adımlar konuşuldu ve Irak’taki PKK varlığının sona ermesi için Irak yönetiminin gerçekleştireceği girişimler değerlendirildi. Bu bağlamda PKK ile ilintili örgütlerin ve partilerin kapatılması kararlaştırıldı.33 Bu çerçevede iki ülke arasındaki işbirliği terörle mücadele bağlamında askeri işbirliğini de içerecek şekilde gelişmeye devam etti. Bu bağlamda Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız ile Irak Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Orgeneral Nasır Abadi arasında imzalanan anlaşma ile ‘Askeri alanda eğitim, teknik ve bilimsel işbirliği’ yapılması kararlaştırıldı ve karşılıklı olarak gizli bilgilerin ve belgelerin de gerektiğinde değişimi kararlaştırıldı.34 Böylece askeri işbirliği sadece terörle 
mücadele boyutuyla sınırlı kalmıyor, diğer konuları da içine alacak şekilde genişliyordu. Irak, Türkiye ve ABD arasında PKK ile mücadele amacıyla oluşturulan üçlü mekanizmanın bakanlar düzeyindeki üçüncü toplantısı ise Türkiye’de yapıldı. Irak Ulusal Güvenlikten Sorumlu Devlet Bakanı Şirvan el-Vaili’nin başkanlığındaki Irak’lı heyetle görüşen İçişleri Bakanı Beşir Atalay başkanlığındaki heyet Türkiye’nin taleplerini Mahmur kampının kapatılması, sınıra daha fazla Irak askerinin kaydırılması, İnterpol tarafından aranan 
PKK’lıların Türkiye’ye teslimi, istihbarat paylaşımı gibi konular üzerinde yoğunlaştırdı.35 Mahmur kampının geleceğinin gündeme geldiği bu dönemde Türkiye’de gündemin ilk sıralarında oturan konu ise Kürt açılımı idi. İçerde izlenen politikanın bir uzantısı olarak, Irak ile ilişkilerde de PKK kaynaklı güvenlik konuları önceliğini korumaya devam etti. 

Türkiye Irak kaynaklı güvenlik endişelerinin aşılması noktasında, Iraklı muhatapları ile temas kurarak sorunları çözme politikasının yanında, gerektiğinde müdahale etme bakımından elinde çeşitli imkânları da tutmaya devam ediyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sınır ötesi operasyon yapma izni veren tezkerenin süresi 17 Ekim 2009’da sona eriyordu. Bu tezkereyi yenilemek için yapılan görüşmelerde, Demokratik Toplum Partisi hariç Meclis’te grubu bulunan diğer partilerin destek vermesi ile 6 Ekim’de bir yıllık süre ile tezkere 
yenilenmiş oldu.36 

PKK ile mücadele konusunda oluşturulan üçlü mekanizma toplantıları tüm yıl boyunca devam etti. Nitekim yılın sonunda Kürt bölgesine, Erbil’de yapılan toplantıya katılmak üzere giden İçişleri Bakanı Atalay’a bu sefer iktidar partisinin bazı Kürt kökenli milletvekilleri de eşlik etmekteydi. Bu milletvekillerinin amacı, bu güvenlik toplantılarına katılmak değil, hükümetin yurt içinde başlattığı 
Kürt açılımı konusunda kuzey Irak’taki Kürt yetkililerin desteğini de sağlamaktı. Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, Mesud Barzani ile Selahaddin kentinde görüşerek Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda attığı adımlar hakkında bilgi vererek sürecin desteklenmesini istedi. Barzani de, açılımı desteklediklerini söyleyerek, Türkiye’nin son dönemde uygulamaya koyduğu politikanın başarılı 
olacağını dile getiriyordu.37 Bu gelişme de gösteriyor ki, Türkiye Irak’a yönelik politikasında son dönemde uygulamaya koyduğu tüm taraflarla görüşerek sorunlara çözüm bulma siyasetini devam ettiriyor. Bu bağlamda kuzey Irak kaynaklı güvenlik tehdidinin ortadan kaldırılması için sadece askeri yöntemleri değil, diplomasinin sunduğu araçları da kullanarak çözüm bulma çabası etkili bir şekilde kullanılmaya çalışılıyor. Yine aynı ziyaret çerçevesinde İçişleri Bakanı Atalay da, Mesud Barzani’yi ziyaret ederek Türkiye’nin yeni dönemde 
izlediği politikanın bir örneğini gösterdi.38 

Türkiye’nin Irak kaynaklı güvenlik endişelerinin aşılması için daha önceki yıllarda da ikili ve üçlü güvenlik mekanizmaları kurulmuştu, fakat bunlardan istenen verim alınamamıştı. 2009 yılında bu noktada atılan adımların eskisine oranla daha fazla verimli olduğunu söylememiz mümkündür. Bu değişimin arkasında yatan neden ise, öncelikli olarak Başbakan’ın 2007 yılının Kasım ayında yaptığı 
ABD gezisinin ardından oluşturulan işbirliği mekanizmasının gayet iyi işlemesi gösterilebilir. Bu noktada Türkiye’nin talebi, ABD’nin Irak’ı işgal eden koalisyonun başında olduğu, BM kararlarına göre de Irak’taki güvenlikten sorumlu olduğu ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi idi. ABD’nin bu tarihten itibaren Türkiye’nin güvenlik endişelerine daha fazla cevap vermesi ve işbirliğine gitmesinin ardında yatan neden olarak ABD’li yetkililer Irak içerisinde güvenlik durumunda meydana gelen iyileşmeleri göstermekteydiler.39 

Buna göre Irak’ın diğer bölgelerinde 2007 sonundan başlayarak 2008 boyunca güvenlik sorunlarının aşılmasıyla beraber dikkatlerini kuzey Irak’taki sorunlara çevirebildiklerini söylüyorlardı.

ABD ile ilişkilerin yanında, belki de daha önemli olan husus, Türkiye’nin Irak’taki tüm gruplarla temasını artırma yönünde uyguladığı politikasının bir yansıması olarak Kürt gruplarla da ilişkilerin eskisine oranla daha iyiye gitmesidir. Türkiye, Irak içerisindeki Şii ve Sünni diğer gruplarla temasını artırdıkça ve onları Irak’ın egemenliğine yönelik herhangi bir kötü niyet içerisinde olmadığına ikna ettiği 
müddetçe, güvenlik endişelerinin aşılması noktasında daha fazla işbirliği elde etme imkânına kavuştu. Aynı şey aslında Kürt gruplar için de geçerliydi. Türkiye kuzey Irak’a gerçekleştirdiği operasyonlarda, buradaki Kürt grupların otoritesini değil PKK’lı teröristleri hedef aldığını söyledikçe ve buna uygun hareket ettikçe, Kürt yöneticilerin Türkiye’ye olan tutumlarında da değişiklikler ortaya çıktı. 
Türkiye’nin kuzey Irak’taki PKK hedeflerine karşı saldırılarını kısa tutması, sivillere zarar gelmemesi için çaba göstermesi ve bunlardan daha önemlisi Kürt politikacıları muhatap alarak onlara tutumunu aktarması bu değişimin ardında yatan nedenlerdi. 

Kürt yönetimi ile Ankara arasındaki yakınlaşmanın ortaya çıkmasında her iki tarafın da ABD’nin çekilmesinin ardından Irak’ın geleceği ile ilgili planlarda birbirlerine ihtiyaç duyacaklarının bilincinde olmalarının etkisi vardı. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin takvime bağlanmasının ardından Bağdat yönetimi ile özellikle de Başbakan Nuri el-Maliki ile ciddi sorunlar yaşamaya başlayan Kürt yöneticiler, Türkiye ile yakınlaşmanın kendilerinin çıkarına olduğunu düşünmeye başladılar. Uluslararası Kriz Grubu tarafından Temmuz 2009’da yayınlanan ve Irak’taki Kürtler ile merkezi yönetim arasında gerginleşen ilişkileri ve ülkenin geleceğini değerlendiren raporda, Kürt yönetiminin çeşitli yetkilileri, aradaki sorunlara rağmen Türkiye’nin Kürtler için en önemli müttefik olacağını düşündüklerini yazıyordu.40 İran’ın Irak’taki Şii gruplar üzerindeki etkisi ve Irak’la ilgili beklentileri göz önüne alındığında iki tarafın bazı noktalarda fikir 
ayrılıklarına rağmen işbirliğinden çıkarları olduğu açıktı. Bu bağlamda özellikle Irak merkezi yönetimi ile yaşanacak bir sorun da, gerek petrol ihraç etmek için olsun, gerekse dünya ile bağlantısını sürdürmek bakımından, Iraklı Kürtler için Türkiye çok önemli bir çıkış kapısı görevi görmekteydi. 

Irak’ın işgalinin hemen sonrasında ABD ile işbirliği yapmanın verdiği avantajla önemli kazanımlar elde eden Kürtler zaman içerisinde bunların bazılarını kaybetme riski ile karşı karşıya kaldılar. Özellikle merkezi yönetim gücünü artırdıkça ve devlet otoritesini sağlama yönünde adımlar attıkça, Bağdat ile Erbil arasındaki ilişkiler gerildi. Sünni gruplar siyasete ve sisteme gitgide artan şekilde entegre olunca ve Kürt bölgesinin bağımsızlığı yönündeki beklentilerzayıfladıkça, Kürtlerin uzun vadede Türkiye’nin düşmanlığından ziyade dostluğunu kazanma noktasında tavır almaları beklenebilir bir gelişmeydi. İki tarafın ekonomik ihtiyaçları da yakınlaşmayı kolaylaştıran diğer bir faktör olarak dikkatleri çekiyordu.41

Irak-Suriye Arasında Kriz ve Türkiye’nin Arabuluculuk Çabaları

Türkiye’nin son dönemde bölgede artan etkinliğinin ve bölgesel sorunların çözümünde bir rol oynama çabasının bir başka örneği de, 2009 Ağustos ayında Bağdat’ta meydana gelen patlamalardan Irak hükümetinin Suriye’de bulunan eski Baas mensuplarını sorumlu tutması sonucunda Şam ile Bağdat arasında yaşanan gerginlik sırasında yaşandı. 19 Ağustos günü Yeşil Bölge içerisinde Maliye ve Dışişleri Bakanlıklarına gerçekleştirilen saldırılarda 95 kişi ölürken yaklaşık 600 kişi de yaralanmıştı.42 Bu saldırılar çeşitli bakımlardan önemliydi. 
Öncelikle yılın başında yapılan seçimlerde ülkeye güven ve huzuru getirme konusunda başarılar sağladığı için önemli bir zafer kazanan Başbakan Maliki, yılın ortasında artan saldırılar sonrasında zor duruma düştü. Bu iki bakanlığa yapılan saldırılar ise, oldukça sıkı şekilde korunan yeşil bölgenin ve bakanlıklar gibi resmi kurumların bile öyle iddia edildiği gibi güvenli olmadığını göstermeyi amaçlıyordu. Bu ise, Maliki’nin yıllar içerisinde inşa etmeye çalıştığı imajına vurulan önemli bir darbe anlamına gelmekteydi. Nitekim Maliki de, saldırıyı gerçekleştiren güçlerin Suriye’den destek aldıklarını ileri sürerek, Suriye istihbaratı yetkililerinin Iraklı Baas Partililer ve bazı aşırılık yanlısı Sünni gruplar ile görüştükleri bilgisine sahip olduklarını belirterek, Suriye’nin Irak adaletinin aradığı bu kişilere ev sahipliği yapmaya devam etmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.43 

Iraklı güvenlik yetkilileri, her ay çok sayıda el-Kaide mensubunun Irak’a girdiğini, ülkedeki güvenlik probleminin önemli bir kısmının Suriye pasaportu taşıyan bu insanlardan kaynaklandığını, çeşitli zamanlarda sayıları yüzlerle ifade edilen bu kişilerin Irak yetkilileri tarafından yakalandığını dile getiriyorlardı.44 Suriye’nin saldırıların hemen ardından gelen ve uzun süre devam bu iddialar ile ilgili tutumu ise suçlamaları reddetmek yönündeydi. Suriyeli yetkililer ülkelerinin 1 milyon 200 bin Iraklı mülteciyi barındırdığını dile getirerek, bu suçlamaların siyasi amaçlı olduğu belirtiyorlardı.45

İki ülke arasında karşılıklı açıklamaların ardından gerginlik azalmadı, tam tersine daha da arttı. Bu noktada soruna bir çözüm bulabilmek ve komşu ülkeler arasındaki gerginliklerin bölgedeki kırılgan dengeleri daha fazla zedelemesinin önüne geçmek için Türkiye devreye girdi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bağdat ve Şam’ı ziyaret ederek tarafların iddialarını dinledi ve bir arabuluculuk süreci başlattı. 
Öncelikli olarak Irak’a giden Dışişleri Bakanı burada Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile görüşerek onların tutumunu öğrenmeye çalıştı. Iraklılar olaylara sebep olan iki Baas mensubunun isimlerini vererek bunların kendilerine teslim edilmesini isterken, Suriye iddiaları reddediyordu.46 Türkiye’nin bu girişimlerdeki amacının durumu kontrol altına almak ve iki başkent arasında güven inşa etmek olduğu Davutoğlu tarafından çeşitli defalar dile getirildi.47 

Bu noktada Türkiye için en önemli konulardan birisi de, bölgede geliştirdiği iyi ilişkiler sayesinde PKK ile mücadelede elde ettiği kazanımları kaybetme tehlikesiydi. İki ülke arasında uzun süreli bir gerginlik Türkiye’nin bölgesel girişimlerine zarar verecek bir faktör olarak kaçınılması gereken bir durumdu. Türkiye’nin terörle olan mücadelesine de atıf yapan Davutoğlu, Bağdat’a ‘zamanında bizim terör hassasiyetimiz dikkate almamıştınız, artık terörle mücadelenin diyalogdan geçtiğini anlamalısınız’ derken, Şam’a da ‘Bağdat’la barış olmazsa bölgede istikrar sağlanamaz. Irak yönetimine karşı ciddi ve 
samimi bir yaklaşım sergileyin’ çağrısında bulundu.48 Bu açıklamalar Türkiye’nin bölgedeki sorunların bölge içi aktörler tarafından çözülmesi gerektiği beklentisi ve aynı zamanda son dönemde uygulamaya başladığı bölgenin sorunlarına müdahil olma politikalarının bir yansıması olarak dikkat çekmektedir. 

Önceki yıllarda bölgesel sorunlardan uzak dururken, şimdi bölgenin güvenliği ve istikrarını kendi güvenliğiyle doğrudan ilgili olarak değerlendirip sorunlara çözüm bulmaya çalışan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Yaklaşık 10 yıl önce Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması konusunda Suriye ile savaşın eşiğine gelen ve Mısır’ın arabuluculuğuna ihtiyaç duyan Türkiye on yıl sonra bölgesel sorunların çözümünde etkin bir rol oynamaya başladı. Nitekim bu yeni rol ve gelişmeler bölgedeki diğer devletler ve onların medya araçları tarafından da yakından takip ediliyordu. Suudi Arabistan’da yayınlanan gazeteler de Türkiye’nin Şam ile Bağdat arasındaki gergin atmosferi yatıştırmaya çalıştığına dikkat çekiyorlardı.49 Arap yorumcuların çoğu Türkiye’nin bu çabasını yeni politikasının bir örneği olarak görüyor ve ilgi ile takip ediyordu. Bu ilgi çoğu zaman olumlu şekilde değerlendirmeleri beraberinde getirse de, bazı kişiler de Türkiye’nin bölgede 
artan etkinliğinden rahatsızlık duymuyor değildi. Özellikle eski Baas kökenli milliyetçi çevreler, Araplar arasındaki bir soruna çözüm bulunması noktasında Arap olmayan Türkiye’nin bu kadar aktif rol oynamasını kıskanmaktaydılar. Nitekim bu noktadaki rahatsızlıklar Türkiye’nin imparatorluk geçmişine ve Osmanlı yönetimi zamanına yapılan atıflarla dile getiriliyordu.50 Bu eleştirilerde dahi bir yandan tarihi miras dolayısıyla bazı endişeler dile getirilirken, diğer yandan da Türkiye’nin sürekli olarak ‘yeni Osmanlıcılık’ iddialarını reddetmesi dolayısıyla da bir umut ve övgü ifadesi de yerini alıyordu. 

Tarafların tutumlarında çok ciddi bir değişiklik olmaması ve gerginliğin devam etmesi nedeniyle Ankara bu sefer her iki ülke temsilcilerini Türkiye’de buluşturdu. Bu bağlamda, Irak İçişleri Bakanlığı Müsteşarı General Hüseyin Kemal başkanlığındaki 9 kişilik bir heyet Ankara’ya geldi.51 Irak Hükümet sözcüsü Ali Debbağ, bu ziyaretle ilgili olarak delegasyonun beraberinde saldırının Suriye’de yaşayan ve El Kaide ile bağlantıları olan kişiler tarafından gerçekleştirildiğini ispatlayan delillerin olduğunu belirtiyordu.52 

Bu çerçevede, Şam ile Bağdat arasındaki gerginliğin sona ermesi için Türkiye, Irak ve Suriye Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda bir araya geldiler. Yapılan görüşmelerde taraflar arasında tam bir uzlaşı sağlanamadı ve her iki ülke de ikna olmadı, ama iddia sahipleri karşılıklı olarak bir araya gelmiş oldular.53 Irak yönetimi bombalama olayının incelenmesi için BM Güvenlik Konseyi’ne de resmi bir çağrı yaparak sorunu uluslararası boyuta taşıma çabası içine girdi. Türkiye’deki görüşmelerin ardından iki ülke arasındaki temaslar, Ankara’nın da yardımıyla yine devam etti. Bu bağlamda, İstanbul’da yapılan toplantının bir tekrarı yine Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun ev sahipliğinde New York’ta yapıldı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, karşılıklı güven inşasının devam ettiğini dile getirerek, sorunun uluslar arasılaşmadan çözülmesi için çaba harcadıklarını, uygun bir atmosfer içerisinde çözüme ulaşmaya çalıştıklarını dile getiriyordu.54

Tüm bu görüşmeler sonunda tarafları tam anlamıyla memnun eden bir çözüm elde edilemese de, tansiyon büyük ölçüde düşürüldü ve sorun bir anlamda soğumaya bırakıldı.

Irak ile Suriye arasında yaşanan bu gerginlik birkaç şeyi göstermekteydi. Öncelikle Irak’ta güvenlik endişeleri azalsa da, hala kırılgan bir yapı vardı ve ülke içerisindeki terör grupları faaliyetlerini devam ettirebilecek bir ortamı bulabiliyorlardı. İkincisi, Irak ile Suriye arasında eskiden beri devam eden güvensizliğin yanında, yeni Bağdat yönetimi hala Baas endişesi taşıyor ve Şam rejiminin Baasçı unsurları kullandığını düşünüyordu. Bir diğeri de, Türkiye’nin bölgede çeşitli sorunların aşılarak, inşa edilmesine katkıda bulunduğu güven 
ortamının devamı için de ciddi çaba sarf etmesi gerekecekti. Bazı yorumcular Türkiye’nin dış politikasında, özellikle de Ortadoğu bölgesinde, arabuluculuk çabalarını abarttığı, bunlara gereksiz yere fazla enerji harcadığı, tarafların Türkiye’nin rolünü bu kadar önemli görmediğini dile getirmekteler.55 Türkiye’nin harcadığı enerji ile ilgili eleştiriler nispeten makul gibi görülebilir ama unutulmaması gereken gerçek ise, Türkiye’nin bu çabalarının sadece bölgede önemli bir aktör olarak görülmek için olmadığıdır. Bölgesinde ortaya çıkan sorunların çözümü, Türkiye’nin dış politikasında oluşturmaya çalıştığı barış ortamını sağlamada çok büyük önem arz etmektedir. Türkiye Irak-Suriye, İsrail-Suriye ve İran’ın nükleer programı gibi konularda arabulucu, kolaylaştırıcı, yumuşatıcı roller oynayarak, aynı zamanda kendi dış politika hedeflerine hizmet etmektedir. Özellikle son yıllarda komşularla ticaretini artırmak için özel bir strateji geliştiren ve bunun sonucunda komşularla gerçekleştirdiği ticaret rakamlarına büyük bir artış kaydeden Türkiye, izlediği dış politika ile bir anlamda kendi ekonomik çıkarlarına hizmet etmeyi de amaçlıyordu. 2000 yılından 2007 yılına kadar olan dönemde Türkiye’nin komşu ülkelere olan ihracatı 8 kat artmıştır.56 Hükümetin bu tavrı, bazı yorumcular tarafından Türk Dış Politikası değerlendirilirken, “Ticari devletin yükselişi (rise of the trading state)” olarak nitelendirildi.57 Ticaretin devamının sağlanabilmesi için ise, güvenli ve barışçıl bir ortamın sürekli hale getirilmesi gerekmektedir. 

Irak’taki Yerel Seçimler ve Türkiye

Irak’ta 2009’un başında gerçekleştirilen yerel seçimler ülke içerisinde istikrarın sağlanması noktasında önemli bir dönüm noktasını teşkil ediyordu. İktidardaki Nuri el- Maliki’nin başkanlığındaki Kanun Devleti Koalisyonu’nun birinci olarak büyük başarı kazandığı 31 Ocak’taki seçimler Kürt bölgesini oluşturan Duhok, Erbil ve Süleymaniye ile statüsü ile ilgili tartışmaların devam ettiği Kerkük 
dışındaki 14 vilayette gerçekleştirildi. Katılımın 2005’teki seçimlerle mukayese edildiğinde daha yüksek olduğu seçimlere pek çok yabancı gözlemcinin yanında Türk gözlemciler de nezaret ettiler.58 Bu seçimlerin sonuçları ile ilgili yapılan genel değerlendirmelerde ortak kanaat, Irak halkının artık ülkenin bütünlüğünü ve birliğini savunan bir yaklaşım benimsediğiydi. 

14.431 adayın vilayet meclislerinde seçilmek için yarıştıkları bu seçimler, vilayet meclislerinin valileri seçmesi ve aynı zamanda bütçe üzerinde denetim yetkisi nedeniyle Irak siyaseti için büyük önem arz ediyordu. 2005’teki seçimlerde halkın sadece %2’sinin oy kullandığı Ramadi gibi bölgelerde dahi katılım yüksek gerçekleşti ve insanlar güvenlik şartlarındaki iyileşmenin sandığa gitmelerinde etkili olduğunu dile getiriyorlardı.59 Mezhep ayrımı olmaksızın her yerde halkın kendi yerel yöneticilerinden memnun olmadığını ortaya koyan bu sonuçlar, tüm dünyada olduğu gibi Irak’ta da halkın yerel yöneticilerin hizmet noktasında yeterince çalışmadığı düşüncesi ile etnik ve mezhebi unsurları değil, sosyo-ekonomik unsurları ön planda tutarak bir tercih yaptığını gösteriyordu.60 Yine aynı seçimlerde dikkati çeken diğer bir gelişme de dini vurguyla siyaset yapan partilerin oy kaybetmeleri oldu. Maliki’nin Mukteda es-Sadr’ın Mehdi Ordusu’na 
karşı giriştiği askeri operasyonlar sonrasında ülke bütünlüğünü sağlayan, sadece Şii grupların çıkarını değil, tüm ülke halkının çıkarlarını kollayan bir lider görüntüsü ile başarı kazandığı görülmekteydi. Maliki’nin bu başarısında dini referanslı partilerin güvenilirliklerini yitirmelerinin yanı sıra, Başbakan’ın devletin imkânlarını kendi lehine kullanmasının da etkili olduğu iddiaları da gündeme getiriliyordu.61

Bu yerel seçimler sonucunda ortaya çıkan başka bir gerçek de, 2005’teki seçimlere Sünni grupların büyük ölçüde katılmaması sonrasında, Kürt bölgesinin dışındaki Ninova gibi vilayetlerde önemli avantajlar elde eden Kürt grupların bu avantajlı konumlarını Sünni Arapların bu seçimlere katılmaları nedeniyle kaybetmeleri oldu. Sünni Arapların bu vilayetin yönetimini Kürtlerden geri alması ve dini referanslı partilerin güç kaybetmeleri ülke içerisinde merkezileşme ve tek bir Irak talebi olduğu yaklaşımlarını güçlendirdi.62

Irak içerisinde 2009 yılındaki önemli gelişmelerden birisi de Temmuz ayında Kürt bölgesinde gerçekleştirilen parlamento ve başkanlık seçimleri ve bu seçimlerde ‘Goran’ (Değişim) adındaki hareketin özellikle Süleymaniye bölgesinde kazandığı başarı idi. Yaklaşık 2,5 milyon seçmenin oy kullandığı seçimlere 24 parti katılırken seçimlere katılım yaklaşık %74 civarında idi. Bu rakam Erbil, Dohuk 
ve Süleymaniye gibi yerlerde %90’ın üzerinde oldu.63 Bu seçim sonucundaki en büyük sürpriz ise, büyük ölçüde KYB’den kopan Goran hareketinin yeni bir aktör olarak bölge siyasetine girmesi oldu. Propagandasını daha çok bölgenin uzun zamandır kötü yönetildiği, mevcut yöneticilerin sürekli rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla gündemde olduğu argümanları üzerine inşa eden Goran, Kürt bölgesinin bir ‘Sovyet cumhuriyeti’ gibi yönetildiğini, bağımsız yargının ve demokrasinin olmadığını iddia ederken reformun gerekli olduğuna’ vurgu yapıyordu.64 Özellikle yeni zenginleşen sınıfın konumuna yönelik tepkilerin dikkati çektiği muhalif söylemde, ekonominin tamamen petrol gelirine bağlı olması ve buradan elde edilen gelirin Talabani ve Barzani yandaşları tarafından paylaşıldığı eleştirisi dikkati çekiyordu.65 Bu muhalefeti ile halkın belirli ölçüde desteğini kazanmayı başaran Goran hareketi 111 sandalyeli meclise bölge genelinde oyların yaklaşık %23’ünü alarak 28 milletvekili göndermeyi başardı. Bu milletvekillerinden 19’u ise Talabani’nin kalesi Süleymaniye’den 
geliyordu. Bölgedeki Hıristiyan azınlık grupları da seçim sonuçlarından genelde memnun olduklarını dile getiriyorlardı.66 

Kürt bölgesinde KDP ve KYB yanında ve dini partilerin dışında yeni bir siyasi aktörün ortaya çıkması bu bölgede demokrasinin gelişmesinin bir göstergesi olarak yorumlanırken, bu gelişmenin Türkiye’nin politikasını da etkileyeceği genel kabul gören bir değerlendirmeydi. Seçimler sonrasında, Kürt bölgesinde aşiret kökenli yapılanmaların dışında canlı bir iç kamuoyunun varlığının demokratik bir başlangıç olabileceği ve Türkiye’nin bölgeye bakışının rahatlaması gerektiği düşünceleri ileri sürülüyordu.67 Yine Kürt bölgesindeki seçimlerin Türkiye ile ilişkilere etkisi değerlendirilirken, seçim sonuçlarının demokratik bir ortamda hiçbir iktidarın ilelebet yönetimde kalamayacağını gösterdiği ve bundan sonra partilerin iç iktidar mücadelesinde komşuları karşılarına almak istemeyecek politikalar güdecekleri öngörülüyordu.68 Demokratikleşme gerçekleştikçe daha ılımlı söylemler ve politikalar beklemek gayet doğaldır. 
Son dönemde Türkiye’nin içerde Kürt açılımı, dışarıda ise bütün taraflarla temas kurma politikası ilişkileri olumlu etkileyen bir faktör olarak vurgulanmıştı. 
Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin de Türkiye’ye karşı daha ılımlı bir tavır geliştirmesinde çeşitli unsurlar etkili oldu. İçerde artık daha dikkatli hareket emek zorunda kalan Kürt yönetimi, söylemini yumuşattı. Ayrıca, ABD’nin ayrılmasının bir takvime bağlandığı ortamda gelecekte Türkiye’yi tamamen karşısına almanın Kürt çıkarları için tehlikeli olacağının bilincinde olan Kürt liderler, Türkiye’nin tutumuna gayet olumlu yaklaştılar.

Sonuç

2009 yılında Irak’taki gelişmeler ülkenin yavaş yavaş işgal sonrası döneme hazırlandığını gösterir nitelikteydi. Yıl içerisinde ülke genelinde güvenlik durumunun büyük ölçüde sakinleşmesi, yerel seçimler ile ülke içerisinde demokratik kurumların işlemeye başlaması ve ekonomik istikrar alanında bazı adımlar atılması Türkiye ile ilişkileri etkiledi. Bu yıl Türkiye’nin Irak politikasında en dikkati çeken gelişme, Ankara’nın bu ülkeyle olan ilişkilerini güvenlik tekelinden kurtarmak ve çok boyutlu bir temele oturtma yönünde attığı adımlardı. Güvenlik alanında, gerek ABD gerekse Irak yetkilileri ile kurulan mekanizmaların işletilebilmesi sonucunda önceki yıllarla mukayese edildiğinde daha olumlu sonuçlar elde edildi. Burada, Türkiye’nin Kürt yetkilileri muhatap kabul ederek onları da sürece katmasının önemli bir etkisi vardı. 

Siyasi ve ekonomik anlamda iki ülke arasındaki ilişkileri sağlamlaştıran önemli bir adım ise iki ülke arasında imzalanan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği anlaşması idi. Bu şekilde, farklı unsurlara dayanması hedeflenen ilişkiler sağlam temellere oturtulmaya çalışılırken, karşılıklı yükümlülükler ile ekonomik bağımlılığın artırılması amaçlanıyordu. Türkiye’nin Irak ile ticaretinin ciddi şekilde geliştiği bir yıl olan 2009’da, tüm dünyadaki ekonomik krizin aksine Türkiye’nin Irak’a ihracatı %50 oranında artmıştı. İki ülke arasındaki artan siyasi ve ekonomik ilişkilerin yanında, Türkiye Irak’ta zor da olsa inşa edilen istikrarın korunması için, bu ülkenin Suriye ile yaşadığı sorunların aşılmasında arabulucu rolü üstlendi. Çok sayıda karşılıklı üst düzey ziyaretin gerçekleştirildiği bir yıl olan 2009’da, iki ülkenin ilişkileri farklı boyutları içeren karmaşık bir yapıya bürünmeye başladı. Türk işadamları da bu yeni yapıda izlenen politikanın 
önemli birer ayağı haline geldiler. Türkiye’nin kendi içerisinde yürütmeye çalıştığı Kürt açılımı, Irak ile olan ilişkileri ve özellikle de Kürt bölgesiyle ilişkileri olumlu yönde etkiledi. 2009 içerisinde Türkiye’nin Irak politikasında önceki yıllarla mukayese edildiğinde yaşadığı önemli dönüşümün bir diğer göstergesi de Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erbil’e giderek Kürt Bölgesi Başkanı Mesud 
Barzani’yi ziyaret etmesiydi. Bu şekilde Irak’taki tüm aktörlerle üst düzey temas kurma yönündeki politika daha da sağlamlaştırılmış, karşılıklı önyargıları aşma ve kalıcı bir zemin üzerine ilişkileri inşa etme noktasında bir adım daha atılmış oluyordu. 

Türkiye’nin Irak Politikası 2009 Kronoloji 

22 Ocak Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Ankara’ya geldi. Görüşmelerde güvenlik konuları ön plana çıktı.

31 Ocak Türkiye’den gözlemcilerin de takip ettiği yerel seçimlere Irak genelinde katılım yüksek oldu. Başbakan Maliki’nin önemli bir başarı sağladığı seçimlerde bu sefer Sünni seçmenler de oy kullandı. 

23 Şubat ABD, Türkiye ve Irak arasında terörle mücadele konusunda işbirliği yapmak üzere gerçekleştirilen koordinasyon çerçevesinde Erbil’deki komuta merkezi faaliyete başladı. 

16 Mart Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani Dünya Su Zirvesi’ne katılmak için Türkiye’ye geldi. Başbakan Erdoğan ile görüşen Talabani’nin ziyareti sırasında, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu ülkeye yapacağı ziyaret de ele alındı. 

23 Mart Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Fahri Korutürk’ün 1976’da gerçekleştirdiği ziyaretin ardından bu ülkeye 33 yıl sonra giden ilk Türk Cumhurbaşkanı olarak Irak’ı ziyaret etti. Ziyaretin ana gündemi olarak güvenlik ilişkileri, Kerkük’ün geleceği ve ekonomik ilişkiler dikkati çekiyordu. Irak’ta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile görüşen Gül, Türkmen milletvekillerini ve Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Başbakanı Neçirvan Barzani’yi de kabul eti. 

12 Nisan Terörle mücadele kapsamında ortak faaliyetlerin koordinasyonu toplantısı için Irak’a giden İçişleri Bakanı Beşir Atalay başkanlığındaki heyet Iraklı muhatapları ile yılbaşından o tarihe kadar atılan adımları değerlendirdi. 

2 Mayıs Irak’taki önemli Şii gruplardan birinin lideri olan Mukteda es-Sadr, Türkiye’ye gelerek Başbakan Erdoğan ile görüştü. Türkiye farklı aktörlerle temaslarını güçlendirmeye devam etti. 

26 Temmuz Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinde gerçekleştirilen seçimlerde ‘Değişim’ hareketi önemli bir başarı sağladı. 

28 Temmuz Terörle mücadelenin koordinasyonu için yapılan toplantıların üçüncüsü Ankara’da gerçekleştirildi. Ankara’nın talepleri Mahmur kampının kapatılması, sınıra daha fazla Irak askerinin kaydırılması, Interpol tarafından aranan PKK’lıların Türkiye’ye teslimi ve istihbarat paylaşımı konularına yoğunlaştı.

11 Ağustos Dışişleri Bakanı Davutoğlu Irak’a giderek Başbakan Maliki, Dışişleri Bakanı Zebari ve diğer Kürt yetkililer ile görüştü. Ziyaretin öncelikli amacı iki ülke arasında oluşturulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin hazırlık çalışmalarını yapmaktı.

19 Eylül Irak ile Suriye arasındaki gerginliğin aşılması için çaba harcayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak ve Suriye Dışişleri Bakanları ile İstanbul’da bir araya geldi. 

6 Ekim Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bir yıllığına sınır ötesi operasyon yapma izni veren tezkere Meclis’te kabul edildi. 

16 Ekim Başbakan Erdoğan başkanlığında Dışişleri’nin yanı sıra İçişleri, Sağlık, Dış Ticaret, Bayındırlık, Tarım, Enerji, Çevre ve Ulaştırma bakanlarının katıldığı Irak gezisinde Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi oluşturuldu

1 Kasım Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan Erbil’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu bir Türk Dışişleri Bakanı’nın Erbil’deki Kürt yönetimine ilk ziyareti oldu. 

18 Kasım Irak İslam Yüksek Konseyi lideri Ammar el-Hekim, Türkiye’yi ziyaret ederek, Cumhurbaşkanı Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüştü. Irak’ta yaklaşan seçimler öncesinde gerçekleşen bu ziyaret ile her iki taraf da farklı kesimlerle temaslarını artırmaya çalışıyorlardı. 

20 Aralık İçişleri Bakanı Beşir Atalay başkanlığındaki bir heyet, terörle mücadele için kurulan üçlü mekanizmanın yıl boyunca belirli periyotlarla devam eden toplantılarına katılmak amacıyla Erbil’e gitti. 

30 Aralık Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Irak İslam Yüksek Konseyi üyesi Adil Abdülmehdi Türkiye’yi ziyaret etti ve ziyaret sırasında Irak’taki gelişmeler ve yapılması planlanan seçimler ele alındı.

DİPNOTLAR;

1 ‘Talabani ikinci kez Türkiye’ye geldi’, Zaman, 16 Mart 2009. 
2 ‘Gül-Neçirvan Barzani Buluşması’, Sabah, 24 Mart 2009. 
3 ‘Turkey’s Gul makes landmark visit to Iraq’, Daily Star, 24 Mart 2009. 
4 ‘Rebel Kurds in northern Iraq slam Talabani over weapons ultimatum’, Daily Star, 30 Mart 2009. 
5 ‘Davutoğlu bugün Irak’ta’, Radikal, 11 Ağustos 2009. 
6 http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sayin-ahmet-davutoglu_nun-irak-ziyareti-oncesi-esenboga-havalimaninda-yaptiklari-basin-toplantisi.tr.mfa (27 Nisan 2010). 
7 ‘Turkey, Iraq discuss security, economic agreements’, Daily Star, 12 August 2009. 
8 ‘Barzani: Türkiye’nin açılımı PKK’yı pes ettirir’, Radikal, 1 Ağustos 2009. 
9 http://www.mfa.gov.tr/no_-160_-16-eylul-2009_-turkiye-irak-stratejik-isbirligi-konseyi_nin-bakanlar-duzeyindeki-ilk-toplantisi-hk_.tr.mfa (2 Mayıs 2010). 
10 ‘Bağdat’la yeni dönem 48 anlaşma ile perçinlendi’, Sabah, 16 Ekim 2009. 
11 Cengiz Çandar, ‘Irak’la entegrasyona doğru gidiyoruz’, Radikal, 16 Ekim 2009. 
12 ‘El Irak ve Türkiye yud’ımani alakatihima bitevkii 48 ittifakiyyeti’, El Riyadh, 16 Ekim 2009.
13 ‘18 saatte trenle Musul’a’, Radikal, 17 Şubat 2010.
14 ‘Kuzey Irak’tan Ceyhan’a 1 Haziranda petrol geliyor’, Radikal, 10 Mayıs 2009. 
15 ‘Kuzey Irak’ta artık tek yönetim var’, Radikal, 7 Nisan 2009.
16 ‘Kuzey Irak’taki yatırımların %70’ini Türkler kaptı’, Akşam, 1 Kasım 2009. 
17 ‘Türkiye ile kuzey Irak arasında ortak Pazar kurulması kaçınılmaz’, Zaman, 9 Ağustos 2009.
18 DEİK Irak ülke bülteni, Şubat 2010, ss., 16- 18. 
19 A.g.m., s. 20. 
20 ‘İki sene öncesine dek Erbil ziyaretine kimse ihtimal vermezdi’, Zaman, 2 Kasım 2009.
21 ‘La tarekna ya oglu’, El Hayat, 2 Kasım 2009.
22 ‘Davutoglu yeftatihu konsulate fi Basra ve yentakil ile Irbil fi ziyaretin tarihiyye’, El Hayat, 31 Ekim 2009.
23 Yazar tarafından Bağdat’ta yapılan mülakatlar, 4-8 Kasım 2009.
24 ‘Reclusive Iraqi cleric Sadr visits Turkey, meets with top officials’, Daily Star, 4 Mayıs 2008.
25 ‘Irak’ta istikrarı Türkiye sağlar’, Yenişafak, 3 Mayıs 2009. 
26 Panorama, 18 Kasım 2009, Anlayış, Aralık 2009. 
27 ‘Gül: Irak seçimden güçlenerek çıkar’, Sabah, 19 Kasım 2009. 
28 Panorama, 30 Aralık 2009, Anlayış, Ocak 2010. 
29 Yazar tarafından Bağdat ve Diyala bölgesinde yapılan mülakatlar, 4-8 Kasım 2009. 
30 ‘Irak Dışişleri Bakanı Zebari Ankara’da’, Sabah, 22 Ocak 2009. 
31 Panorama, 22 Ocak 2009, Anlayış, Şubat 2009. 
32 ‘PKK’ya karşı koordinasyon merkezi kuruldu’, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/476411.asp (10 Haziran 2010)
33 ‘PKK ile ilgili her şey kapatılacak’, Sabah, 12 Nisan 2009. 
34 Panorama, 10 Haziran 2009, Anlayış, Temmuz 2009. 
35 ‘Ankara’da kritik zirve’, Akşam, 28 Temmuz 2009. 
36 ‘Tezkere kabul edildi’, Zaman, 6 Ekim 2009. 
37 ‘Barzani: Hiçbir sorun savaş ile çözülemez’, Radikal, 20 Aralık 2009. 
38 Panorama, 21 Aralık 2009, Anlayış, Ocak 2010. 
39 Yazar tarafından üst düzey Amerikalı diplomatla yapılan mülakat, 8 Mayıs 2010, İstanbul. 
40 ‘Iraq and the Kurds: Trouble Along the Trigger Line’, International Crisis Group, Middle East Report, No:88, 8 Temmuz 2009, s. 30. 
41 A.g.m., s.31. 
42 ‘Bağdat’ta eşzamanlı 5 saldırı’, Radikal, 19 Ağustos 2009. 
43 ‘Irak Başbakanı Nuri el Maliki Suriye’yi saldırganlıkla suçladı’, Zaman, 3 Eylül 2009. 
44 Safa A. Hussein, ‘Iraqis tell Syria: Enough is enough’, Daily Star, 16 Eylül 2009. 
45 ‘Beşar Esad Irak’ın iddialarını reddetti’, VOA, 31 Ağustos 2009. 
46 ‘El Esed Li Bağdad: Ittihametukum Ğayru Ahlakiyye’, Asharq Al Awsat, 1 Eylül 2009.
47 ‘Turkish FM says Iraq-Syria talks positive’, Daily Star, 3 Eylül 2009. 
48 ‘Irak ile Suriye’ye barışın baskısı’, Radikal, 18 Eylül 2009. 
49 ‘Mesai Türkiyyetin litertibi el ecvai’, Okaz, 1 Eylül 2009.
50 ‘Neam li Türkiye el müste’rebete la li Türkiye el imbaraturiyyete’, Asharq al Awsat, 27 Ekim 2009. 
51 Panorama, 14 Eylül 2009, Anlayış, Ekim 2009. 
52 ‘Iraq sends delegation to Turkey’, Daily Star, 15 Eylül 2009. 
53 ‘Irak: Suriye ile yapılan görüşmelerde ilerleme sağlanamadı’, Yenişafak, 19 Eylül 2009. 
54 ‘Türkiye, Suriye ve Irak Dışişleri Bakanlarını New York’ta Biraraya Getirdi’, USAK Gündem, 26 Eylül 2009. 
55 Kadri Gürsel, ‘Türkiye’nin Derin İran Politikası’, Milliyet, 15 Nisan 2010. 
56 “Ticareti patlatan ortam”, Bugün Gazetesi, 28 Temmuz 2008. 
57 Kemal Kirişçi, “The transformation of Turkish foreign policy: The rise of the trading state”, New Perspectives on Turkey, Sayı 40, 2009, s. 43. 
58 ‘Irak’ta yerel seçimlere büyük ilgi’, Zaman, 1 Şubat 2009. 
59 ‘Irak halkı yerel seçim için sandığa koştu’, Radikal, 1 Şubat 2009. 
60 Mete Çubukçu ve Taha Özhan, ‘İşgal Altında İstikrar Arayışları 2010 Irak Seçimleri’, SETA Analiz, Sayı: 20, Nisan 2010, s. 15. 
61 ‘Irak’ta yerel seçimlerin galibi Maliki’, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/474533.asp (15 Mayıs 2010).
62 Neslihan Kaptanoğlu, ‘Irak Yerel Seçimleri Ülkenin Geleceğine Dair Umut Veriyor’, TEPAV Değerlendirme Notu, 9 Şubat 2009, s. 4.  
     http://www.tepav.org.tr/tur/admin/dosyabul/upload/irak_yerel_secimler.pdf (15 Mayıs 2010). 
63 ‘Irak’ın kuzeyindeki seçimlere katılım yüksek oldu’, Hürriyet, 26 Temmuz 2009. 
64 ‘Kürtlerin Mavi Devrim Düşü’, Radikal, 25 Temmuz 2009. 
65 ‘Irak’ta “Değişim” Kuzeyden Başladı’, 
     http://www.dunyagundemi.com/244/Irakta-Degisim-Kuzeyden-Basladi.html (16 Mayıs 2010)
66 ‘Özgür, demokratik bir seçim oldu’, Hürriyet, 29 Temmuz 2009. 
67 Henry Barkey, ‘Goran Ankara’yı da değiştirecek’, Radikal, 12 Ağustos 2009. 
68 Burak Bilgehan Özpek, ‘Irak Bölgesel Kürt Yönetimindeki Seçimler Türkiye İçin Neden Önemli’, 3 Ağustos 2009, 
     http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=2009080328 (1 Mayıs 2010).


***

TÜRKİYENİN IRAK POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1

TÜRKİYENİN IRAK POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1




TÜRKİYE’NİN IRAK POLİTİKASI 2009

Mesut Özcan* 
* Yrd.Doç.Dr., İstanbul Ticaret Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü.


ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI YILLIĞI 2009

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman


GİRİŞ.,

Türkiye’nin Irak politikası, Ortadoğu politikasının en temel konularından birini oluşturur. Soğuk Savaş döneminde nispeten sakin olan ilişkiler, Körfez Savaşı sırasında ve sonrasında ısındı ve bu sıcaklık günümüze kadar devam etti. Körfez Savaşı’nın ardından ülkenin kuzeyinde oluşan otorite boşluğu, Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde ciddi zorluklara neden olurken, Ankara’nın Irak’a yönelik 
politikasının da büyük ölçüde güvenlik endişeleri etrafında şekillenmesine neden oldu. Son birkaç yıldır ise, bu ülkeye karşı izlenen siyasette çok farklı araçların kullanılmaya başlandığı dikkati çekmektedir. 

Artık sadece güvenlik endişeleri bağlamında askeri boyutun değil, ekonominin ve diplomasinin çeşitli araçlarının da etkili bir şekilde kullanıldığı bir tutumun, Türkiye’nin Irak politikasının şekillenmesinde önemli rol oynadığını görmekteyiz. 

Türkiye’nin genelde Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında özelde ise, Irak politikasında dönüm noktası oluşturan tarihlerden birisi, 1999 yılında PKK lideri Öcalan’ın yakalanmasının ardından terör kaynaklı güvenlik endişelerinin azalmasıdır. Bu tarih sonrasında Türkiye’ye karşı Irak kaynaklı saldırılar azalmış, 1990’larda sıcak ortam etkisini kaybetmeye başlamıştı. Bu dönem 2003 yılında ABD önderliğindeki koalisyon güçlerinin Irak’ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermek için işgal girişimini başlatana kadar devam etmiştir. 

Türkiye’nin Körfez Savaşı sonrasındaki tecrübeleri ışığında ve işgal için gerekli meşru zeminin olmadığı bir ortamda, işgal sonrasına yönelik planlardaki belirsizlikleri de dikkate alarak ABD’den farklı bir tutum izlemesi, 2003 sonrasında bu ülkeye yönelik olarak yeni bir siyasetin üretilmesinin zeminini oluşturdu. 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesinin ardından PKK, Türkiye topraklarına olan saldırılarını yeniden artırdı. 
Bu teröristlerin bazıları kuzey Irak’ta konuşlanmakta ve bu bölgeyi Türkiye’ye karşı bir üs olarak kullanmaktaydı. İşgal sonrasında Irak’ta ortaya çıkan kaotik durum, PKK mensuplarının bu şartlardan yararlanmasına imkân verdi. Türkiye kamuoyu da, PKK ile olan mücadelede ABD’nin ve kuzey Irak’taki Kürt yetkililerin yeterince destek vermediğini düşünüyordu.

İşgali takip eden aylarda ülkede düzen ve istikrarın sağlanamamış olması, Türkiye açısından çeşitli endişelere neden olmaktaydı. PKK’nın saldırılarını artırmasının yanında, Irak’ta iş yapan Türk vatandaşlarının karşılaştıkları tehlikeler de Türkiye’nin tutumunu etkiliyordu. Bütün bunlardan daha önemli olan ise, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulması ihtimaline karşı geliştireceği siyasetti. İşgal sonrası ilk yıllarda ilişkilerde yaşanan gergin hava zaman içerisinde dönüştü. Bu bağlamda, Türkiye’nin Irak’taki 
tüm aktörlerle temas kurma amacını taşıyan bir politika izlemesinin de etkisi oldu. 

Önceki yıllarda, kuzey Irak’taki Kürt yetkililerle temas kurmaktan kaçınan Türkiye, zaman içerisinde kendi dış politika amaçlarına ulaşmak için Irak’ın yeni gerçekliklerine uygun şekilde hareket etmeye başladı. Önceden daha çok askeri yöntemlere başvurarak, kuzey Irak kaynaklı terör sorununu aşmaya çalışan Türkiye, son yıllarda Irak’taki Arap ve Kürt yetkililer ile olan temaslarını artırarak ve onları daha fazla işbirliğine ikna ederek sorunu çözmeye çalıştı. 

Bu bağlamda 2007 sonrasında bu tutum kendini daha fazla hissettirdi. PKK’nın yeniden 1990’lardaki bir ortamın oluşması için Irak sınırındaki karakollara gerçekleştirdiği saldırıların ardından, Türkiye sadece askeri önlemler alarak değil, aynı zamanda hem ABD hem de Irak yetkilileri ile temas kurarak, işbirliği taleplerini iletti. Bu konuda Türkiye’nin askeri müdahalelerinin Irak’ın kırılgan yapısına zarar vereceğinin farkında olan diğer aktörler de, Türkiye’nin talep ettiği önlemleri alma konusunda daha istekli davrandıklarından son yıllarda 
Türkiye’nin Irak politikasında çeşitli olumlu faktörlerin devreye girdiği bir dönem yaşanmaya başladı. ABD’nin 2011’de askerlerini çekecek olması, bundan sonrasına yönelik olarak gerek Irak’taki farklı aktörlerin Türkiye’nin düşmanlığını kazanmama düşüncesi, gerekse Washington’un Irak’taki istikrara zarar verecek gelişmeleri engelleme çabası Türkiye’nin sadece askeri araçları kullanmama siyasetine katkı yaptı. 

2009 yılı Türkiye’nin Irak siyasetinde, iki ülke arasında yakınlaşma yönünde önemli adımların atıldığı bir yıl oldu. Güvenlik konularının iki ülke ilişkilerindeki etkisinin, hala önemli bir faktör olmakla beraber, nispeten azaldığı; ekonominin, ticaretin ve diğer boyutların önem kazanmaya başladığı bir yıl yaşandı. Siyasi anlamda iki ülkenin birbirlerine daha da yakınlaştıkları bir yıl oldu 2009. Karşılıklı olarak gerçekleşen siyasi üst düzey ziyaretlerle beraber, kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesinde iki ülkenin imzaladığı 
çeşitli anlaşmalar ile komşular arasındaki ilişkilerin kalıcı bir zemine oturması ve farklı boyutlarıyla gelişmesi için adımlar atıldı. Siyasi ve ekonomik alanda elde edilen ilerlemelerin yanında güvenlik konularında da işbirliği çabaları önceki yıllara oranla çok daha olumlu sonuçlar verdi. 

Irak içerisindeki güvenlik durumunun giderek daha iyileşmesinin bir yansıması olarak, Bağdat yönetimi de ülkenin geleceğini ilgilendiren çeşitli konularda daha uzun vadeli planlar yapabilmeye başladı. Yerel seçimlerin gerçekleştirildiği bu yıl Irak siyasetinde önemli gelişmeleri beraberinde getirirken, Türkiye de bu siyasi gelişmeleri yakından takip ederek kendi dış politika hedefleri doğrultusunda 
etkilemeye çalıştı. Türkiye son dönemde geliştirmeye çalıştığı bütün taraflar ile diyalog politikasını bu yıl da devam ettirdi ve Irak’taki farklı etnik ve dini grupların yöneticilerini ağırladı. Bu bağlamda Şii din adamları Mukteda es-Sadr ile Ammar el-Hekim’in Türkiye ziyaretleri dikkat çekiyordu. 

Aynı zamanda Ankara, bölgede artan etkinliğinin bir yansıması olarak, Irak ile Suriye arasında Bağdat’taki bombalamalar dolayısıyla ortaya çıkan uzlaşmazlığın çözümü için de yapıcı bir rol oynayarak taraflar arasında arabuluculuk görevi üstlendi. Tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin Irak’ın istikrarlı bir yapıya kavuşması için harcadığı çabaların bir yansıması olarak değerlendirilebilir. 

Siyasi ve Ekonomik İlişkiler

2009 yılında Türkiye’den Irak’a üst düzeyde pek çok ziyaret gerçekleştirildi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun çeşitli vesilelerle yaptığı ziyaretlerin yanında, hem Cumhurbaşkanı Gül, hem de Başbakan Erdoğan Bağdat’ı ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerde siyaset, güvenlik ve ekonomi konuları ön plana çıkmaktaydı. ABD’nin çekilmesini takvime bağlayan anlaşmanın imzalanmasının ardından ülkenin alacağı yeni biçimde etkili olmak isteyen Türkiye, siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak için Irak’taki farklı kişi ve gruplarla ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. Türkiye’den gerçekleşen ziyaretlerin yanında, Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Başbakan Maliki ve Dışişleri Bakanı Zebari’nin ziyaretlerinin yanı sıra, Irak içerisinde etkili olan farklı grupların liderleri de Türkiye ile temaslarını sürdürdüler. Iraklı Şii liderler Mukteda es-Sadr ve Ammar el-Hekim de 2009’da Türkiye’yi ziyaret eden Iraklı önemli figürler arasında yer alıyordu. 

Mart ayında İstanbul’da gerçekleştirilen Dünya Su Zirvesi’ne katılmak için Türkiye’ye gelen Celal Talabani, İstanbul’da Başbakan Erdoğan ile görüştü. Görüşmede güvenlik konularının yanı sıra, iki ülke arasında ilişkilerin geliştirilmesi için atılması planlanan adımlar ve Cumhurbaşkanı Gül’ün bu ülkeye yapacağı ziyaret ele alındı.1 Karşılıklı ziyaretler arasında en önemli olanı Cumhurbaşkanı Gül’ün Mart ayında gerçekleştirdiği ziyaret oldu. Bir önceki yıl, Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelmişti ve 
bu iki ülke arasında önemli adımların atılmasına zemin hazırlamıştı. 

Cumhurbaşkanı Sezer döneminde Talabani Irak Cumhurbaşkanı olarak Türkiye’ye davet edilmemişti. Türkiye’nin 2007 sonbaharından itibaren Irak’a yönelik politikasındaki değişikliklerin bir sonucu olarak yakınlaşma ortaya çıkmış ve bunun ardından Talabani Türkiye’yi ziyaret etmişti. 23 Mart’ta Bağdat’a bir ziyaret gerçekleştiren Gül, Fahri Korutürk’ün 1976’da gerçekleştirdiği ziyaretin ardından bu ülkeye 33 yıl sonra giden ilk Türk Cumhurbaşkanı oldu. Ziyaretin ana gündemi olarak güvenlik ilişkileri, Kerkük’ün geleceği ve ekonomik ilişkiler dikkati çekiyordu. Irak’ta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı ile görüşen Gül, Türkmen milletvekillerini de kabul etti. Aynı zamanda Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Başbakanı Neçirvan Barzani’yi de kabul eden Gül, hem Kürt yetkililer ile temasları devam ettirmiş hem de güvenlik konusundaki beklentileri muhataplarına aktarmış oldu.2 

Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti sırasında yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin güvenlik endişelerine hak veren Talabani, PKK’nın iki seçeneği olduğunu; ya silahlarını bırakacaklarını ya da Irak’ı terk edeceklerini açıkladı. Irak Anayasası’nın ülkede silahlı grupların bulunmasını yasakladığını söyleyen Talabani; ABD, Türkiye ve Irak arasındaki üçlü komitenin PKK varlığına son vermek için çalıştığını dile getirdi.3 Bu açıklamaları destekleyen açıklamalar Kürt bölgesinin Başbakanı Neçirvan Barzani’den de geldi. 

Barzani, bir grubun başka bir devlete karşı saldırıda bulunması ve sonra yeniden bizim topraklarımıza gelmesi mantıklı değil diyordu. Talabani’nin bu açıklamaları 
kısa sürede cevap buldu. PKK’nın Kandil’deki liderlerinden Murat Karayılan, ‘Talabani’nin Türk generalleri memnun etmeye çalıştığını iddia ederek onun Kürt sorununun çözümünde olumlu bir rol oynaması umutlarını kaybettiklerini, kimsenin kendilerini o dağlardan çıkaramayacağını’ söylüyordu.4 

Yıl içerisinde Irak’a yönelik ziyaretler devam etti ve siyasi anlamda bir yumuşama sağlandı. Bu anlamda 2009, Türk hükümetin Iraklı Kürt grupları eskisine göre daha fazla muhatap kabul eden bir siyaset izlediği bir yıl oldu. 

Bu bağlamda Türkiye içinde Kürt sorununda izlenen açılım politikasının bir yansıması olarak, Iraklı Kürt unsurlarla da temaslar sıklaştı ve böylece terörün dışarıdan destek almasının zemini ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Bu çerçevede, Dışişleri Bakanı Davutoğlu 11 Ağustos’ta Irak’a giderek Başbakan Maliki, Dışişleri Bakanı Zebari ve diğer Kürt yetkililer ile görüştü.5 Bu ziyaretin öncelikli amacı iki ülke arasında oluşturulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin hazırlık çalışmalarını yapmaktı. Güvenlik konuları da ele alınmakla beraber, Davutoğlu bu ziyaretinin sadece güvenlik alanıyla sınırlandırılmaması gerektiği belirterek, genel dış politika çizgisine uygun şekilde Irak politikasını da çok boyutlu bir karakter içerisine oturtmaya çalıştığını gösteriyordu.6 

Türk dış politikasında yaşanan değişim ve Ortadoğu ile artan ilişkiler Arap medyasında da sürekli olarak yer bulmaya başladığından, Davutoğlu’nun ziyaretinin Arap basınına yansımaları da ilişkinin ekonomik ve güvenlik boyutuna dikkat çekiyordu. 
Davutoğlu’nun açıklamalarında daha çok ikili ticaretin artırılması noktası ön plana çıkarken, Iraklı meslektaşı Zebari’nin açıklamalarında iki ülkenin güvenlik alanında yapacakları işbirliği vurgulanıyordu. Bu bağlamda, iki ülke arasında terörle mücadelede istihbarat paylaşımı konusunda çeşitli adımlar atılması ve kuzey Irak’ta bir ortak operasyon merkezi kurulması da karara bağlandı.7 

2009 içerisinde Irak ile Türkiye’nin ilişkilerini etkileyen önemli bir faktör de Türkiye’nin başlattığı açılımdı. Ülke içerisinde çeşitli tartışmalara neden olan açılım siyaseti, Irak ile ilişkileri, özellikle de Iraklı Kürtlerle ilişkileri olumlu şekilde etkiledi. Türkiye’nin Kürt sorununda geliştirmeye çalıştığı açılım siyasetinin Iraklı Kürt yetkililer nezdindeki yansımaları çoğu zaman olumluydu. Kendisi ile Türk gazetecilerin yaptıkları mülakatlarda, Kürt Bölgesinin Başkanı Mesud Barzani, bu süreci desteklediklerini belirtirken, çözümün barışçıl ve 
yasal yollar çerçevesinde bulunması gerektiğini dile getiriyordu.8 Bu gelişmeler, iç siyaset ile dış siyasetin konularının birbirinden tamamen ayrılmasının mümkün olmadığının, dışarıda başarılı bir siyaset izlemek için içerdeki sorunların ortadan kaldırılmasının gerekli olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 

Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği

2009 içerisinde Irak ile Türkiye’nin ilişkilerini en fazla etkileyen gelişme şüphesiz ki, Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulması ve bu bağlamda bir dizi anlaşmanın Başbakan Erdoğan’ın 9 bakanla birlikte gerçekleştirdiği Bağdat ziyareti sırasında imzalanması idi. Başbakan’ın bu ziyareti için gerekli altyapı ve oluşturulan stratejik işbirliği konseyi’nin hazırlık toplantıları, Dışişleri Bakanları ve diğer bakanların katılımı ile Eylül ayında İstanbul’da gerçekleştirildi.9 Dışişleri’nin yanı sıra İçişleri, Sağlık, Dış Ticaret, Bayındırlık, Tarım, Enerji, Çevre ve Ulaştırma bakanlarının karşılıklı katılımı ile düzenlenen toplantı ile iki ülke arasındaki muhtemel ortak projeler ele alındı. Ticaret, içişleri, bayındırlık ve iskân, sağlık, ulaştırma, su kaynakları ve çevre, enerji, tarım alanlarını kapsayan çeşitli anlaşmalar ve protokoller ile taraflar arasında daha sağlıklı ve çok boyutlu bir ilişkinin zemini hazırlanmaya 
çalışıldı. İki ülke arasındaki sınır kapısı sayısının üçe çıkarılması, İstanbul ile Basra arasında demiryolu bağlantısının sağlanması, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının taşıma anlaşmasının süresinin uzatılması, iki ülke arasında yeni elektrik hatlarının tamamlanması gibi başlıkların daha fazla ön plana çıktığı bu anlaşmalar ile ilişkiler sadece güvenlik konularının kıskacından çıkartılarak çeşitli boyutları kapsayan bir hale dönüştürülme yolunda önemli adımlar atılmış oldu.10 

Ziyarete katılan bazı Türk gazeteciler ve yazarlar da iki ülke arasındaki ilişkilerin dönüşümünü yakinen takip ediyorlardı. Yeni dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde üç aşamalı bir şekilde, önce Irak’ta istikrar sağlanacak, ardından iki ülkenin güvenlik işbirliği ve sonrasında da karşılıklı ekonomik bağımlılık sağlanacaktı.11 

Türkiye, uzun yıllardır güvenlik endişeleri ile anılan bir komşusu olan Irak’la olan ilişkilerinin artık sadece terör ve güvenlik parametreleri çerçevesinde şekillenmesini istemiyordu. Anlaşmaların Arap basınına yansımalarında da, ekonomik işbirliği ve ticaretin artırılması hedefi ön plana çıkartılıyordu.12 İki ülke arasında ulaştırma alanında imzalanan anlaşmaların çok fazla zaman geçmeden hayata geçirilmesinin bir örneği olarak Musul-Gaziantep arasında yaklaşık 100 yıllık bir aranın ardından karşılıklı tren seferleri başlatıldı.13

Ekonomik ilişkileri etkileyen önemli bir gelişme, Irak Petrol Bakanlığının, kuzeydeki petrolün bir boru hattıyla Ceyhan’a sevkiyatını onaylaması oldu. 

Kürt yönetiminin yabancı şirketlerle tek başına yaptığı anlaşmaları tanımayan Bağdat yönetimi, kuzeydeki çeşitli sahalardan günde 60 bin varil petrolün ihraç edileceğini ve bu petrolün Irak Devlet Petrol Pazarlama Şirketi tarafından pazarlanacağını açıkladı.14 Bakanlık sözcüsü tarafından yapılan aynı açıklamada, gelirin Irak halkına gideceği ve bu gelişmenin Irak’ın ihracat kapasitesini 
artıracağı vurgusu da dikkat çekmekteydi. 

Türkiye’nin Irak’la ilişkilerde ekonomik unsurlara vurgu yapması ve ticareti desteklemesi Kürt yetkililerden olumlu tepkiler almaktaydı. Kürt bölgesi yetkililerinin Türkiye’nin son dönemde uyguladığı politikadan memnuniyetlerini dile getirdikleri açıklamalardan birinde dönemin Kürt Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani, Türkiye sınırındaki Zaho’da bir serbest ticaret bölgesi açmayı düşündüklerini dile getiriyordu.15 2009 Türkiye’nin kuzey Irak’taki yatırımlarının sayısının ve miktarının arttığı bir yıl oldu. Aynı zamanda devletin de var olan ticari ilişkileri daha da geliştirmek üzere çeşitli adımlar attığı, işadamlarının çalışmalarını kolaylaştırdığı bir dönem oldu. Yılın sonuna doğru Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile beraber Irak’a giden Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Çağlayan, Erbil’deki Türkiye-Irak Bölgesel Kürt Yönetimi 1. İş Forumu’na katılarak bölge ile temasların süreceğini dile getirdi. Küresel kriz dolayısıyla Türkiye’nin ihracatının %30 daraldığı bir yılda, Türkiye’nin Irak’a ihracatının %50 arttığına dikkat çekildi.16 2008 sonu itibariyle Türkiye’nin kuzey Irak ile yaptığı ticaretin yaklaşık 7.5 milyar dolar seviyesine ulaştığı ve her iki ekonominin birbirini tamamlar özellikleri nedeniyle bu ilişkinin daha da gelişmesinin beklendiği Kürt ekonomi yetkilileri tarafından dile getiriliyordu.17 Bu rakamlar son dönemde izlenen siyasetin ne kadar olumlu yansımalarının olacağının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 

  2009 yılında da Irak bir pazar olarak Türk ürünleri açısından önemli fırsatlar sunmaya devam etti ve iki ülkenin ticaret rakamları incelendiğinde Irak’ın ithalatının %20’sinin Türkiye’den gerçekleştiği, Türkiye’nin 2009 sonu rakamlarına göre bu ülkeye ihracatının 5 milyar doların üzerinde olduğu ve ikili ticaret hacminin 6 milyar doları aştığı görülmektedir.18 Türkiye ekonomisi için önemli bir girdi sağlayan müteahhitlik hizmetleri bakımından da Irak yükselen bir pazar hüviyeti taşımaktadır. Irak’ta 2003 yılında 242 milyon dolar 
seviyesinde olan Türk müteahhitlik hizmetleri faaliyetleri, 2009 sonuna gelindiğinde ise 44 projeyle 1.231 milyon dolar seviyesine ulaşmıştı.19

Siyasi ve ekonomik ilişkilerin gelişmesinde büyük rol oynayan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun 2009 yılı içerisinde Irak’a yaptığı diğer bir ziyaret ise yılın son aylarında gerçekleşti ve aynı geziye Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan da katıldı. Bu ziyaret sırasındaki en önemli gelişmeler ise Türkiye’nin Basra’da bir konsolosluk açması ve aynı zamanda Davutoğlu’nun Erbil’e giderek Kürt Yönetimi Lideri Mesud Barzani ile görüşmesi oldu. 

Özellikle Erbil’de gerçekleştirilen temaslar Türk dış politikasında önemli bir değişimi  göstermekteydi. Birkaç yıl öncesine kadar teröre destek veren bir lider olarak görülen, açıklamaları ile Türk yetkilileri ve kamuoyunu ciddi şekilde rahatsız eden Barzani, Türk Dışişleri Bakanı tarafından Erbil’de ziyaret ediliyordu. Bu gelişme Türkiye’nin Kürt siyasetindeki dönüşümü yansıttığı kadar, Türkiye’nin Irak politikasında meydan gelen değişikliğin de en önemli göstergelerinden biriydi.20 Bu ziyaret sırasında Musul’a da uğrayan Davutoğlu burada Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu gibi şehirlerden gelen Türkmen yetkililer ile de görüştü. 

Türkiye’nin genel olarak bölge politikasında ve özel olarak da Irak politikasında meydana gelen bu değişiklikler bölgedeki kamuoyları tarafından yakından takip ediliyordu. Türkiye’nin Kerkük’e verdiği önemin bilincinde olan ve 2006’daki İsrail saldırılarının ardından Lübnan’ın yeniden ayağa kalkması için destek veren ülkelerden biri olan Türkiye’ye ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na çağrıda bulunan 
Lübnanlı bir gazeteci, ülkesinin kötü durumunun düzelmesi için Davutoğlu’nu Lübnan’a davet ediyordu.21 Yine Türkiye’nin Erbil’i muhatap alarak Irak politikasını yeniden şekillendirmesi de dikkatlerden kaçmıyordu. Türk Dışişleri Bakanı’nın Erbil ziyareti Arap medyası tarafından da ‘tarihi’ olarak değerlendiriliyor ve Türkiye’nin bölgede artan etkinliğine dikkat çekiliyordu.22 Türkiye’nin bu yeni tutumu bazı kişiler tarafından gayet olumlu karşılanırken bazı kişiler tarafından eleştiriliyordu. Bu eleştiriler Irak’ta yaşayan bazı Türkmenler tarafından da dile getiriliyordu. Bu eleştirilerin odaklandığı nokta, Kerkük konusunda uzlaşmaz tutumuna karşın Türk Dışişleri Bakanı’nın görüşmek üzere Barzani’nin yanına gitmesi noktasında yoğunlaşıyordu.23 

Türkiye’nin Barzani’yle temasını artırması, Dışişleri Bakanı’nın Barzani’yi Erbil’de ziyaret etmesinin yanı sıra, Türkiye’nin Irak siyasetinde son yıllarda geliştirmeye çalıştığı tüm taraflarla temas içinde olmak yönündeki yeni tutumunun bir örneği de Irak’taki etkili Şii figürlerden olan Mukteda es-Sadr’ın 2 Mayıs’ta Türkiye’yi ziyaret etmesi idi. 2008 yılında Irak Başbakanı Maliki’nin Sadr yanlılarına 
karşı giriştiği geniş çaplı güvenlik operasyonlarının ardından uzun bir süre kamuoyunun önüne çıkmayan, 29 Mart 2008’de El-Cezire’ye verdiği mülakattan itibaren medyaya bile çıkmayan es-Sadr, İran’dan gelerek Türkiye’de sadece Başbakan Erdoğan ile değil, kendisine yakın diğer bazı Iraklı kişilerle de görüştü.24 Bu ziyaret, hakkındaki yakalama kararı nedeniyle Irak’tan ayrılan, İran’da yaşadığı bilinen ve İran ile yakın ilişkisi olan ve her zaman ismi etrafında bazı tartışmalar olan es-Sadr gibi isimlerle dahi temas kurmaktan çekinmeyen 
bir tutum izleyen Türkiye’nin işbirliği eksenli tavrına yeni bir örnekti. 

Bu temaslarda Türkiye’nin hedefi 2009 başında gerçekleştirilmesi 
planlanan seçimler öncesinde Irak’ın nabzını tutmak, seçimlerde etkili olması beklenen tüm taraflarla temasını sürdürmek, kendi düşünce ve beklentilerini Irak’taki önemli aktörlerin hepsine aktarmaktı. Ankara’da Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşen es-Sadr ise verdiği mesajlarında, ‘Türkiye’nin bölgede oynadığı rolden memnun olduklarını ve sorunların çözümüne daha fazla el uzatmasını beklediklerini’ dile getiriyordu.25 Es-Sadr bakımından bu ziyaret, yerel seçimler öncesinde yeniden siyasi anlamda etkili olabilmek için, 
bölgedeki önemli bir ülke tarafından dikkate alınması bakımından önemliydi. 

Önceki yıllarda sadece Türkmenlerle, daha sonra da sadece Türkmenler ve Sünni Araplarla temas kurmak ve onları kollamakla eleştirilen, son yıllarda artan bir şekilde Irak içerisindeki diğer gruplarla temas kuran Türkiye’nin bu tutumunun 2009 yılı içerisindeki diğer bir örneği de Irak İslam Yüksek Konseyi Lideri Ammar el-Hekim’in Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret ile görüldü. Irak’taki Şii gruplar 
arasında önemli bir yeri olan Irak Yüksek İslam Konseyi’nin lideri olan babası Abdülaziz el-Hekim’in 26 Ağustos 2009’da Tahran’da kanser tedavisi gördüğü hastanede ölmesinden sonra hareketin başına geçen Ammar el-Hekim, görevi devralmasından sadece birkaç ay sonra Kasım ayında Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında el-Hekim, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile bir araya geldi.26 Gül ve Davutoğlu’nun açıklamalarında Türkiye’nin Irak’taki bütün kesimlere eşit mesafede olduğu vurgusu dikkat çekerken, el-Hekim’in açıklamasında Ankara’nın Musul ve Basra’da konsolosluk açarak Irak’taki tüm gruplara açılım yaptığını belirterek, Türkiye’nin Arap ve İslam âlemini ilgilendiren konulardaki tutumunu saygıyla karşıladıklarını dile getiriyordu.27 Türkiye ziyaretinde İstanbul’daki Caferileri de ziyaret eden el-Hekim’in bu ziyareti, yaklaşan seçimler öncesinde hem Türkiye’nin hem de 
el-Hekim’in konumlarının güçlenmesi bakımından önem taşıyordu. 


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***