Doç. Dr. Oktay Tanrısever etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doç. Dr. Oktay Tanrısever etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ocak 2017 Pazartesi

Ortadoğu’da Enerji



Ortadoğu’da Enerji 



Doç. Dr. Oktay Tanrısever 



Ben Oktay Tanrısever. ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde enerji konularında dersler veriyorum. Sizinle bu programınız kapsamında Ortadoğu’da enerji konularını ele alacağım. Öncelikle tek taraflı olarak ben anlatacağım. Daha sonra da sizin sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. Ben konuşurken açık olmadığını düşündüğünüz herhangi bir nokta olursa elinizi kaldırın. Açıklama yapmam gereken konularda konuşmanın sonuna kadar beklemenize gerek yok. Son bölümde daha interaktif bir tartışma bölümümüz olacak. Tabii hepinizin beklentisini, bilgisini bilmiyorum; eminim hepiniz farklı bölümlerden seçildiniz. Herkes Uluslararası İlişkiler bölümünden olmayabilir. Bu nedenle biraz 
temel bilgileri konuşacağız. 

‘Enerji diplomasisi nedir? Genel olarak enerjinin Uluslararası İlişkilerde ne gibi önemi var?’ Bu soruların cevaplarını aktaracağım. Daha sonra Ortadoğu’da farklı özelliklere sahip olan bölgelerin enerji profilini size anlatacağım. Son bölümde de diplomasi alanında enerjinin güvenliği ve bölgedeki gelişmelerin yansımalarını sizlerle Uluslararası ilişkiler perspektifiyle tartışacağız . Dediğim gibi bunu takip eden bölümde eminim çok değişik konularda çok değişik sorularınız olur ve onları cevaplayacağım. Enerji konusu, Uluslararası İlişkilerde son yıllarda önemi daha çok vurgulanır hale gelmiştir; ortaya çıkan her uluslararası olayın bir de enerji boyutu varmış gibi bir izlenim bulunmaktadır bu tabii ki kısmen 
doğrudur. Çünkü enerji ne kadar önemli olursa olsun her şeyi belirleyen bir faktör değildir. Enerjinin önemini kavramak için biraz da enerjinin günümüz toplumunda neden kritik bir rolü olduğunu bilmemiz gerekir diye düşünüyorum: Sizce neden olabilir? Bir fikri olan var mı? Mesela sizce biz neden özellikle son yıllarda çok fazla enerji konularını konuşuyoruz? Enerjiyi vazgeçilmez kılan nedir? 

Öğrenci: Kaynakların sınırlı olması olabilir, kontenjandan kaynaklandığını düşünüyorum. 

O.Tanrısever: Dediğiniz doğru ancak biz enerjiyi sınırlı görmüyoruz. Enerji sınırsız bir kaynaktır. 

Öğrenci: Enerji arzı güvenliği konusunda problemler var. Bu nedenle Ortadoğu’da son yıllarda daha çok gündeme geldiğini düşünüyorum. 

Öğrenci: Enerji üretimden lojistiğe kadar hayatımızda vazgeçilmez konumdadır. Örneğin; günümüzde sanayi üretimi yaparken çalıştığınız zamana göre farklı enerji kaynaklarından yararlanmadan bir şey yapamazsınız ya da ürettiğiniz bu malları taşımak için kullandığımız lojistik olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Bugün Türkiye elektriğinin %50’sinden fazlasını doğal gaz ile üreten bir ülkedir. Sadece evimizde aydınlanma için kullandığımız ya da yakıt olarak kullandığımız bir şey değildir enerji. Enerji, üretime dayalı elimize ulaşan her şeyi etkileyen 
bir faktördür. 

O.Tanrısever: Çok güzel. 

Öğrenci: 1970 yıllarında ortaya çıkan petrol krizleri de enerjinin önemini daha da vurgular hale gelmiştir. Petrol krizlerinin dünya ekonomisine etkisi, uluslararası boyutta ve diğer allarda enerjinin önemini arttırmıştır. 

O.Tanrısever: Sizin yorumunuz da gayet güzel. Sizin dedikleriniz enerjinin neden bu kadar gündemde olduğunu açıklamaktadır. 

Krizler oldukça medya bu konulara daha çok ilgi duyuyor ve farklı açılardan bu konuları incelemeye koyuluyor. Dediğiniz gibi 1973’te petrol krizinden sonra enerjinin çok önemli bir şey olduğu hakkında bir genel kanı oluşmuştur. Daha önce ihmal edilen, altı kalın çizgilerle çizilmeyen bir konuydu enerji. Ama giderek Uluslararası İlişkilerin merkezine oturuyor olması krizlerden kaynaklanmaktadır. 

Biraz önce arkadaşımızın bahsettiği, enerjinin modern dönemlerdeki önemiydi. Aslında enerji her zaman ve her tarihte önemliydi çünkü enerji var olmadan hayat olmaz. Çok basit bir şekilde hayatın kaynağı enerjidir diyebiliriz. İlk insandan bu yana hatta ilk canlıdan bu yana ve cansız varlıklara varıncaya dek enerjiden yararlanıyoruz. Evrenin oluşumunun özünde enerji vardır. Gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmesi gibi birçok şey enerjiyle mümkündür. 

İlk çağlarda enerjiye önem atfedilmiyordu. Çünkü enerji var olan şartlar da kullanılabildiği kadarıyla kullanılıyordu olduğu kadar tüketiliyordu. 

Örneğin ilk çağlarda köleler güçlerinin yettiği kadarıyla çalışıyor, diğer insanlar günlük hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor, insan emeğinden 
fazla ortak enerjiye dayalı bir şey yoktu. Ama endüstri devriminden sonra arkadaşımızın da belirttiği gibi endüstriyel üretimin temel unsuru olarak enerji kaynakları ortaya çıktı. Başta kömür olmak üzere buhar makinesinin icadı ve bunun trenlerde kullanılması ile birlikte enerjiye daha çok ihtiyaç duyar olduk çünkü daha çok üretir olduk. Endüstri sayesinde fabrikanız varsa o fabrikayı işletecek kadar enerji ve yeterli vakit ile üretiminizi hızlandırıyorsunuz. Bu nedenle fabrikaların ortaya çıkması, ulaşım araçlarının enerji ile çalışır hale gelmesi dünyada enerji tüketimini sınırsız bir şekilde arttırdı. Tabii sınırsız artış yaşanınca kaynakların elde edilmesi, korunması ve çıkarılması ihtiyacı ortaya çıktı. Daha sonra petrolün 20.yy’ın başında gündeme gelmesiyle birlikte daha fazla kâr veren enerji kaynakları keşfedildi. Yani kömürün yanında petrol 
çok verimli bir enerji kaynağı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da radyoaktif maddelerden elde edilen enerjinin değişik alanlarda kullanılmasıyla çok daha fazla enerjinin üretilebilir ve bunun da endüstriyel üretimde tüketilebilir olduğunu gördük. Böyle olunca enerjinin çok değişik formları ortaya çıktı ve bunlarda tabii ki hem teknoloji anlamında hem teknoloji üretebilmek hem de ham madde kaynaklarını korumak amacıyla yararlanmak gerekir. Enerjiyi elinizde bulundurmak istiyorsanız ya paranız olacak enerji alacaksınız ya da sizde varsa da onu koruyacaksınız, sizde yoksa alacaksınız. Enerjiye sahip olmak onu kullanmak için yetmemektedir. Elinizde bulundurduğunuz enerjinin üretilmesi ve kullanılabilmesi için teknolojinizin de olması gerekmektedir. Son yıllarda ülkeler ekonomik üretimlerini arttırmak refah düzeylerini geliştirmek 
için hem enerji üretimini hem de tüketimini arttırmak için yarışıyorlar. 

Yani dünya da enerjiyi daha çok kullanma yarışı vardır. Şimdi Ortadoğu bu resmin içinde niye oturuyor dediğimizde Ortadoğu aslında uzun süre 
bu resmin içinde çok da yeri olmayan bir bölge yani geri kalmış, enerji kaynakları da petrol, doğal gaz dışında fazla olmayan bir bölge. 

Petrol; 19.yy sonu 20.yy başında rezervlerinin ne kadar büyük olduğunun anlaşılmasıyla önem kazanmıştır. Dünya ticaret yolları açısından Ortadoğu 
petrollerinin hem kalitesi hem de petrolün taşınma yollarının kritik bir yerde olması, Ortadoğu petrollerine ekonomik bir önem kazandırmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu bölge soğuk savaş yıllarında bir rekabet alanı haline gelmiştir. Bölgenin kendinden kaynaklı öneminin yanı sıra bölgenin enerji dinamiklerinin belirleyici olması, soğuk savaş yıllarında bölgenin kendini küresel rekabet içinde de bulması Uluslararası İlişkileri etkiler hale gelmiştir. Ortadoğu da yaşayan halklar, buralarda yatırım yapan şirketler, küresel anlamda liderlik gösterip rekabet eden ülkeler; enerjinin üretimi taşınması ve tüketimi süreçlerinde Ortadoğu ile daha çok ilgilenir oldu. Ortadoğu’nun 1973’e kadar pek de politize olduğu söylenemez. Yani yer yer ulusallaştırma kamulaştırma kaydettiklerinden dolayı siyasi iç politika meselesi olarak petrolü görüyoruz. 
Özellikle petrol üretiminin çok olduğu ve başlarda bunun uluslararası petrol şirketleri tarafından yapıldığı ülkeler de genel petrol şirketleri buraları kamulaştırma yönünde bir siyaset izlemeye başladılar. Tabii ki arap milliyetçiliği, pers milliyetçliği gibi unsurlardan dolayı burada milliyetçilik unsuru beslendi. Ancak milliyetçilik bir dönem önemliyken 1970’lerin sonunda 1980’lerin başında giderek radikal İslam hareketlerinin ve değişik İslamcı hareketlerin versiyonları nın da etkileri kendini göstermiştir. Gerek İran’ daki gelişmeler gerek Körfez Ülkeleri’nde ki gelişmeler gerekse diğer ülkeler de konu ideolojik boyutlarda çeşitlenerek yaygınlaşmıştır. Yani enerji kaynakları değişik grupların inceleme alanına girerek onu elde edebilmek için değişik stratejilerin geliştirildiği bir konu oldu. Toplumlar Ortadoğu’da ki tüm gelişmeleri enerji bağlamında ele alır oldu ancak bu doğru bir yaklaşım değildir. 


Arap ülkelerinde ki milliyetçilik ya da değişik ideolojilerin ortaya çıkması bazen oraya yatırımları istismar etmektedir. Ortadoğu’da yeterli teknolojik alt yapının olmaması, gelir kaynaklarının kısıtlı olması ve enerjinin işlenip dışa satılması gerekir çünkü gelir kaynağı budur. Bu nedenle bu durumu fazla politize etmenin bir anlamı yoktur. Özellikle offshore bölgeler de yani deniz de yapılan petrol doğal gaz üretiminde çok ileri teknoloji gerekiyor. Bu teknolojiye çok az ülke ve şirket sahip, haliyle eğer o üretimi yapacaksanız bir anlaşma yapmanız gerekmektedir. 

Buna ‘Üretim Paylaşım Anlaşması’ (Production Sharing Agreement) denilmektedir. Bunun üzerinden gidiliyor yani tek tek olaylar, her ay bir 
üretim yatırım anlaşması gibi bir boyutu var ama dediğim gibi Ortadoğu’daki değişik çevreler biraz abartarak biraz kendi siyasi gündemlerine bunu yerleştirmek maksadıyla enerji temelli bir siyasi söylem geliştiriyor. Ortadoğu’da, iç politikada ideolojik bir boyutu var enerjinin. Ama buna 
ilaveten enerji kaynaklarının tabii ki paylaşılmasına dair, korunmasına dair bir rekabet var. Yani üretimde ticaret konusunda yapılan tartışmalarının çoğunun yersiz olduğunu söylesek de yine de değişik gruplar enerji kaynaklarını ele geçirince muazzam güç elde ettikleri gerçeğinden hareketle birazcık kaynak kontrolü anlamında bir hareketlilik söz konusu. Gerek etnik grupların Ortadoğu’daki değişik ideolojik grupların özellikle keşfedilmiş ve çalışan petrol sahalarına dönük olarak yaptıkları saldırılar buraları elde edebilmek, daha çok güç kazanmak için geliştirdikleri stratejiler vardır. Gerçekten de petrolü elinde tutan doğal gaza da sahip olan büyük güç elde etmiş, büyük bir servetin üzerine oturmuş oluyor. Bunu da hem siyasi hem uluslararası güce çevirmesi çok zor değildir. Yeter ki o kaynağı ele geçirmeye muktedir olsun onu elinde tutabilir olsun. Son zamanlarda Pan-Arap hareketleri, ideolojik hareketler, radikal İslamcı hareketler Ortadoğu’da petrole göz diktikleri için petrol kaynaklarını ele geçirip ondan güç elde etmek amacıyla farklı stratejiler izliyor. Bu nedenlerle Ortadoğu’da çözümlenmeye doğru gidilmekte ve silahlanma yarışları olmaktadır. Bu iki dinamiğin yani çözümlenme ve silahlanma dinamiklerinin bir araya gelmesi Ortadoğu’da bugünkü manzaraya neden olan iki unsurdur. Ortadoğu’da enerji olmasaydı bu kadar hareketli olmazdı. Ama kontrol etme güdüsü ve bunun zorlukları, kırılganlığı yani kontrol edenlerin tam kontrol edememiş olması kontrole niyetli olanların da biraz gayretle az da olsa bir şey elde edebiliyor olması bölgeyi daha kırılgan daha çözülen istikrarsız bir yapıya doğru götürüyor. Bu durum devam edecek gibi anlaşılıyor yani şu anda Ortadoğu da bir istikrar, 
kalkınma, refah perspektifi sizinde fark ettiğiniz gibi görünmüyor ama bunun altındaki sebep dediğim gibi kontrolün yani enerji kaynaklarının kontrolünde bir istikrar olmaması ve iştahların kabarmış olmasıdır. Sorun çözüm mekanizma larının, barışçıl çözüm mekanizmalarının Ortadoğu’da çok gelişmemiş olması. Tabii ki bunun çok altına gittiğiniz zaman toplumun çok az gelişmiş olması vs. gibi toplumsal faktörleri görebileceğiniz gibi daha kurumsal sebeplerinde ortada olduğunu görmekteyiz. Şimdi bu manzaraya bakınca daha yapısal manzarada sorunların odaklandığı yerlerle kaynak bölüşümü meselelerinin olduğu yerler arasında da bir paralellik olduğunu görüyoruz. Yani Ortadoğu’daki daha çatışmaya açık olan yerlerde enerji ile bir korelasyon var. Ama her yerde değil özellikle kapasite boşluğu olan ve zayıf devlet olan bölgelerde bunun biraz daha 
öne çıktığını görüyoruz. Güçsüz devletlerin olduğu görece bölge standartlarında bu sorunun birazda denetim altında olduğunu görebiliyoruz. 

Bölgede tabii ki biraz istikrar bütün dünyanın menfaatine olacaktır. Bütün dünya da bölgede en azından bir ölçüde sürdürülebilir bir istikrarın olması için çaba sarf ediyor. Mısır gibi Suudi Arabistan gibi İran gibi ülkelerin belli bir devlet kapasiteleri vardır. Yani kendileri güç projekte edebiliyorlar. Bunun getirdiği bir ön görülebilirlik ortamını Ortadoğu’da görebiliyoruz ama istikrarsızlığın olduğu yerlerde özellikle petrol zengini olan yerlerde paralellik arz ettiğini ya petrolün kaynağı ya da taşınma hatları potansiyel boru hatlarında gözle görülebilir bir artış var. Yani Ortadoğu’nun her tarafında bir istikrarsızlık yok. 

Bölgenin ikinci bölümünü oluşturan enerji profili konusuna geçersek dünyada ki en önemli petrol kaynakları; gerek kalite gerek miktar açısından Ortadoğu’da bulunmaktadır. Çok değerli rafineri ürünlerinin elde edildiği enerji kaynakları esasen Körfez ülkelerinde üretilir. Körfez ülkelerinde de en çok kaynağa sahip ülkeler olarak Irak, İran, Suudi Arabistan diyebiliriz. Gerek coğrafyalarının büyüklüğü gerekse gerçekten çok zengin kaynaklara sahip olmasından dolayı bu ülkeler önemlidir. Coğrafi olarak daha küçük olan ama metrekaresine daha çok zengin kaynağın düştüğü ülkeler vardır. Körfez İş Birliği Konseyi üyesi olan bu ülkeler; Katar, 


Kuveyt gibi ülkelerdir. Petrol rezervleri anlamında öne çıkan ülkeler ise; Irak, İran, Suudi Arabistan’dır. Dünyanın en zengin doğal gaz kaynakları da Katar’dadır. Özellikle enerji likit doğal gaz da dünyanın en önemli rezervlerine sahiptir. Bu bölgeye ilaveten enerji kaynakları anlamında Ortadoğu’nun diğer bölgelerinde de az da olsa dikkat çekici kaynaklar olduğunu görüyoruz. Bunlar arasında Mısır da özellikle son yıllarda keşfedilen doğal gaz ve bazı petrol sahalarının olduğunu biliyoruz ama körfezle mukayese edilebilecek düzeyde değildir. Aynı şekilde Cezayir Ortadoğu’nun en önemli enerji kaynaklarında hem rezerv hem de üretim anlamında zengin bir ülkedir. Libya da bu anlamda çok zengin bir ülkedir. Hem kaliteli petrol hem de işletim maliyetinin düşüklüğü anlamında Libya’daki kaynakların çok önemli olduğunu biliyoruz. Hem Kuzey 
Afrika da hem de Körfez Bölgesinde odaklanmış durumda bölgenin kaynakları öz itibariyle. İstikrarsızlıklara baktığımızda da şunu görüyoruz: 

Enerji üretiminin daha kurumsallaşmadığı ve ticaret yollarının da son yıllarda önem kazandığını Levant bölgesi özünde kaynakları daha sınırlı olan Suriye Ürdün gibi ülkelerin ticaret yolları yani transit ülke rolü açısından önemi artmış durumda. Aynı şekilde yeni yeni gelişen Kuzey Afrika’daki sektörün de nasıl şekilleneceğini bu istikrarsızlıklarının sona ermesi belirleyecek. Yani oradaki kaynak rekabetinin bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır. Özellikle Libya’daki istikrarsızlıklar son yıllarda artarak devam etmektedir. Özellikle ülkenin doğusunda Bingazi Bölgesinde tekrar bir istikrarsızlık dalgası başlamıştır. 

Ülkenin doğusu ile batısı arasında bir koordinasyon ortadan kalkmıştır yani gerçekten bir 5-10 sene sonra Libya gibi bir siyasi birimden bahsedilebilir 
mi tam olarak bir şey söylemek zor. Burada tabii ilginç olan Cezayir’in çok istikrarlı olmasıdır. Körfez ülkelerinin bir kısmının ve Cezayir’in istikrarlı olması bir açıdan hem bu ülkelerde yaşayan insanlar için, bölge için hem de dünya için bir şanstır. Çünkü petrol ülkelerinin istikrarsız olması kimsenin istemediği bir şeydir. Sebep ise fiyatlarda dalgalanma olmasıdır. Fiyatların çok dalgalanması özellikle tüketiciler tarafından arzu edilmez. Özellikle Türkiye gibi Avrupa ülkeleri Japonya Çin gibi esasen enerji tüketiminde dışa bağlı ülkeler bütçelerinin kötü yönde etkileneceğinden dolayı bu fiyatların artmamasını isterler. Satanlar da bu işten avantaj elde etmezler çünkü bu tür krizler küresel krizi de etkilediği için petrole olan talepte azalmaktadır. İstikrarlı piyasa istenir. Enerji ile ilgilenenler üretim sahalarının ya da nakil hatlarının kontrolü üzerinde bir tartışma olmasın isterler. Zayıflayan rejime dair tartışmaların olduğu ülkelerde bu gibi belirsizlikler ortaya çıkmaktadır. Çünkü bazı gruplara fırsatlar ortaya çıkıyor ve onlar kendi menfaatleri için dünyadaki küresel ekonomiyi önemsemezler. Bu açıdan bakınca Ortadoğu’daki enerji konusuna otoriter rejimlerin; Suriye de olduğu gibi, daha önceden Saddam döneminde Irak’ta olduğu gibi bunlar sürdürülebilir sistemler 
olamadılar. Çünkü enerji kaynaklarının veya nakil hatlarının merkezi otorite tarafından kontrol ediliş biçimi bunun halkla da paylaşılmamış olması bir huzursuzluk yaratmıştır. Daha fazla pay elde etme kavgasını üretmiş oluyor ve bunun demokratik mekanizmalarla çözecek durumları olmadığı için bu otoriter ülkelerde istikrarsızlık daha kontrol edilemez bir aşamaya geçmektedir. LLibya ve Suriye, Irak’ta görünenden daha demokratik yapılar olabilseydi ya da Körfez ülkelerinde olduğu gibi monarşik yapıların yönetebileceği yapılar olsaydı belki öngörülebilir bir istikrar olabilirdi. Bu ülkelerin en zayıf olduğu genel olarak enerji profillerinden biri de yatırım kapasitelerinin az olması yani yeni enerji 
kaynaklarına yatırım yapabilecek kapasitenin olmaması teknolojinin az gelişmiş olmasıdır. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının deniz bölgelerindeki petrol ve doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesi açıkça ileri teknoloji istiyor ve bu ülkelerde bu teknoloji yoktur. Bazı ülkeler bu yeni teknolojiyi kullanıp bu açıdan da enerjilerini daha sağlıklı biçimde elde edebiliyor. İsrail bölgenin teknolojik açıdan en gelişmiş ülkesidir. 

Aynı şekilde güneş ve dalga enerjisinde ciddi bir kapasite söz konusudur. 

Doğu Akdeniz’de son yıllarda keşfedilen doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesinde de ilk defa üretim aşamasına da geçebilen ülkedir. 

Kıbrıs’da, kapasitesinin çok sınırlı olmuş olması, anlaşmazsızlıkların devam ediyor olması, adanın kuzeyinde ve güneyinde bir uzlaşmanın gerçekleşmemesi Kıbrıs’daki kaynakların ekonomik olarak kullanılmasını engelliyor. Kıbrıs’da taraflar görüşmelere başlamıştır umarız bu süreç olumlu gelişmeler getirecektir. Böyle olursa oradaki kaynaklar da gelişebilir. Diğer ülkelere baktığımızda Mısır, Suriye, Lübnan gibi tipik bir alt yapısı yoktur. 


Soru:Hocam, İsrail münhasır ekonomik bölgesinde bulunan rezerve ispatlandı mı bildiğim kadar ispatlanmamıştı. Şu an durum nedir? 

O.Tanrısever: Şimdi ispatlanmış kaynaklar konusunda bizim gibi dışarıdan gözlemcilerin, şirketlerin açıklamalarıyla tatmin oluyorsunuz. İsrail’in 
açıklamalarında bu tip bir rezervde azaltma olmadı ama Kıbrıs’da Nobel enerji şirketi ciddi anlamda rezervlerinin varsaydıklarının altında olduğunu söyledi. Tabii ki bunu böyle söylemiş olmalarının herhangi bir anlamı yoktur. Rezervler hakkında üçüncü aktörlerin güvenilir yorum yapabilmesi çok zor o sahayı etüt eden şirketler ancak bunu bilir. Bazen yatırım çekmek için bilerek abartmalar olabilir ya da az olduğu söylenebilir politik açıdan, dış politika amacıyla bunu yapıyor olabilirler. Üçüncü aktörler bu açıklamaları dinleyip not almak durumundadır. 

Türkiye’ de kendi araştırmasını Shell Şirketi ile birlikte yapmaktadır. Akdeniz’de kendi kıta sahanlığımız içinde, münhasır ekonomik alanda Türkiye araştırma yapmaktadır. Rezerv bilgilerinin güncellenmesi gerekmektedir. Ama en doğru bilgi olarak şirketlerin bilgilerini doğrunun altında veya üstünde olsa da kabul görmek lazımdır. 

Kıbrıs’ın çevresindeki 12 sahayla ilgili olarak bazı spekülasyonlar yapılmaktadır. Rumlar rezervlerini önce çok arttırdı daha sonra yine kendileri azalttı. Bazen kamuoyunu mutlu etmek içinde bunlar yapılabiliyor. Örneğin ekonomik krizlerin olduğu ülkelerde petrolün miktarı abartılıp toplumun bir kaç yıl daha bu duruma katlanması istenebiliyor. Ancak şirket, mühendislerinin araştırmaları sonucu 
olana itibar etmek lazımdır. Ancak bu devlet sırrıdır. Ülkeler rezerv durumlarını tahmini olarak söylerler, kesin bir şey söylemezler. 

Ortadoğu’da çok ciddi bir güneş enerjisi potansiyeli bulunmaktadır. 

Çöl olan bir bölge ve enerjisi güçlü, ancak bunun çok az geliştirildiğini görüyoruz. Körfezdeki ülkeler petrol zengini oldukları için bu konuda ciddi bir yatırım bulunmamaktadır. Aslında büyük bir potansiyel var uluslararası yatırımcıların burada uzun vadede gerek güneş enerjisi gerek rüzgar enerjisi konusunda yatırım yapabileceklerini düşünüyorum ama ülkelerin de bu konuda yatırım olanaklarını arttırmadığını görmekteyiz. 

Böyle de ilginç bir durum var. Kendilerini geliştiremedikleri için kimisi fakir oldukları için kimisi de ağırlığı petrol ve doğal gaza verdiği için bunun ihmal edildiğini görüyoruz. Dünya haritasına baktığımızda buranın birincil güneş enerjisinde önde gelen ülkeler olması gerekirken, dünyada güneş enerjisi üretiminde önde gelen ülkelerin Kuzey Avrupa ülkeleri yani güneşin daha az olduğu ülkeler olduğunu görüyoruz. Bunu açkılayan bir sebep teknoloji ama diğer faktörde bu konuda yatırımlar için müsait bir ortamın olmasıdır. Bu ülkeler ne yazık ki buna çok önem vermemektedir. 

Çevre ve karbon konusunda da çok duyarlı olmadıklarını, gerek iklim değişikliği müzakerelerinde gerekse kendi ülkeleri içindeki karbon emisyonunu azaltılması için tedbir almamalarında bunu görüyoruz. Bu bölgede enerji politikalarının çok çağdaş olmadığını söyleyebilirim bu noktadan hareketle son bir gözlem olarak da bölge ülkelerinin enerjiye bakışından daha çok ham madde odaklı olduklarını gözlüyoruz bu da bölgenin ciddi bir eksikliğidir. Enerjide esasen bitmiş ürünleri satmak yani rafine edilmiş ürünün pazara sunulması bu ülkelere daha çok artı 
değer katabilir ancak bu olmamaktadır. Bazı ülkelerde bu teknolojiyi elde edemedikleri ve bu işletmeleri etkin çalıştıramadıklarından dolayı bu durumla karşı karşıyayız. Bazı ülkelerde de doğrudan satışın işletim sonucu satışına göre biraz daha kolaya gelmesinden dolayı bu yöne gidilmediğini görüyoruz. Bu da tabii ki enerjide ciddi bir durumdur. Bölgede, İsrail dışında neredeyse yeni teknolojilere yatırım yapan bir ülke bulunmamaktadır. Güneş enerjisi gibi daha doğa dostu enerjilerin üretilmesine özen göstermediklerini görüyoruz. Ortadoğu da zaten bir çevre krizi yaşanmaktadır. İklim değişikliği, enerji-çevre ilişkisinde Ortadoğu ülkelerini duyarsız ve kapasitelerini geliştirmediklerini görüyoruz. 

Öğrenci: Kaya Gazı Nedir? 

O.Tanrısever: Kaya gazı yeni bir teknolojidir. 1970’lerde daha deneysel olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra belli ülkelerde üretimi yapılmış ama yaygın üretimi esasen Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılmış ve başarılı olmuştur. Bölge ülkelerindeki kaya gazı potansiyeli yönünde bir araştırma yok daha çok kaya gazı konusuna meraklı olan ülkeler Doğu Avrupa ülkeleri gibi ülkeler araştırma yapmaktadır. Bu ülkeler %100 düzeyinde Rusya’dan alınan gaza bağımlı oldukları için biraz onlara umut olmuştur. Acaba Polonya, Litvanya, Ukrayna’daki rezervler kullanılır bir yerel üretim olabilir mi? Soruları akla gelmiştir. Türkiye’de de belli sahalarda araştırmalar yapılıyor. Bunun çok kolay olmadığını söylemek lazım. Teknolojide daha çok su kullanılıyor suyu da kirleten bir sistemdir. 

Amerika Birleşik Devletleri’nde başarılı kullanılması sebebi rezervlerin olduğu yerde fazla suyun olmamasıdır. Ortadoğu ve Doğu Avrupa’da yoğunlukla yaşanılan yerlerde bu deneylerin yapılması önerilmeyebilir ve toplum da bundan hoşlanmayabilir. Çünkü Ortadoğu’daki insanlar için su petrol kadar önemlidir. Çöl yoğunluklu bu bölgede çok kıt kaynakta olan suyun enerji üretilmesi adına kirletilmesi tepki çekecektir. Bu nedenle petrol zengini ülkeler risk taşıyan bu tip projeleri kabul etmemektedir. 

Bu konudaki gelişmeleri biraz bekleyip görmek gerekiyor. 


***